Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Biyografiler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
lâhorî, tâhiri

Tâhir-İ Lâhorî

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tâhir-İ Lâhorî




TÂHİR-İ LÂHORÎ

Hindistan'ın büyük velîlerinden İmâm-ı Rabbânî Ahmed-i Fârûkî Serhendî hazretlerinin halîfelerinden ve çocuklarının hocalarındandır Büyük bir âlim idi 1630 (H1040) senesinde bir Perşembe günü elli altı yaşında vefât etti Kabr-i şerîfi Lâhor'da Meyânî tarafındadır

Tâhir-i Lâhorî, küçük yaşta memleketindeki âlimlerden zâhirî ilimleri tahsîl etmeğe başladı Hocalarının verdiği dersleri kısa zamanda eksiksiz olarak yapardı Çok zekî idi Derslerini dinleyenler onun ileride büyük bir âlim olacağını söylerlerdi Genç yaşta, tefsîr, hadîs, fıkıh ilimlerinde âlim oldu Büyük âlim Mevlânâ Tâhir-i Lâhorî'nin kalbine, tasavvuf yolunda ilerleyip evliyâlıkdan pay almak ve yüksek dereceler sâhibi olmak arzusu, ateşi düştü Allahü teâlânın nihâyetsiz ihsânı, kalbinde bu yolun zevkini hâsıl edince, kendini İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin kapısına attı Senelerce bu kapıda canla-başla çalıştı, hizmet etti Kendini, dergâhta bulunan talebe arkadaşlarının en aşağısı olarak görürdü Çok defâ helâların temizliği işinin kendine verilmesini ricâ ederdi Nefsini terbiye etmek için çok zor riyâzetler ve şiddetli mücâhedeler çekerek, nefsinin istediklerini yapmayıp istemediklerini yapardı Öyle ki, bir deri bir kemik kalmıştı

İmâm-ı Rabbânî hazretleri, Mevlânâ Tâhir'i çok sever ona husûsî muâmelede bulunarak ilgi gösterirdi Oğullarının zâhirî ilimlerde yetişmesi için, Tâhir-i Lâhorî'ye vazife verdi O da hocasının yüksek oğullarını yetiştirmekte, onlara ilim öğretmekte çok uğraştı Hattâ hazret-i İmâm'ın oğulları; "Şeyh Tâhir'in bizim üzerimizde o kadar hakkı var ki, ne kadar şükretsek yine azdır Allahü teâlâ ona bizim tarafımızdan en iyi karşılıklar, hayırlar ihsân etsin!" buyurdular

Bir gün hazret-i İmâm buyurdular ki: "Muhammed Yahyâ'yı da Şeyh Tâhir'e teslim etmek isterim Çünkü, ağabeyleri bu hocanın bereketleriyle ilmi ile âmil oluyorlar" İlimde çok yüksek mertebeye sâhib olduğu hâlde, İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin karşısında edebe mükemmel riâyet ederdi Hazret-i İmâm'ın, Mevlânâ Muhammed Tâhir üzerindeki heybeti o kadar çoktu ki, yazı ile anlatılamaz

Bir gün hazret-i İmâm, Mevlânâ Tâhir'e imâm olmasını buyurdu Mevlânâ'nın yüzünün rengi sarardı Vücûdu titremeye başladı Kur'ân-ı kerîmi ezbere bildiği ve derin ilme sâhib olduğu hâlde, hazret-i İmâm'ın heybet ve korkusundan zaman zaman kırâatı boğazında düğümlendi Bu tâzimi, hürmeti, edebi sâyesinde, İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin bakırı altın yapan nazarları ve teveccühleri bereketiyle kemâl ve tekmîl mertebesine ulaştı Nakşibendiyye yolunda kendisine icâzet verildiği gibi, Kâdiriyye ve Çeştî yolunda da talebe yetiştirmesine izin verildi Hazret-i İmâm, kendisine icâzetnâme yazıp, tâliblerin terbiyesi, yetiştirilmesi için Lâhor'a gönderdi

Mevlânâ Tâhir hazretleri, Lâhor'da talebeye faydalı olmakla meşgûl oldu Lâkin inzivâ ve yalnızlığı seviyordu Kapıyı herkese açmazdı Hele zenginlere ve devlet adamlarına hiç açmaz, onlarla görüşmek istemezdi Ömrünün uzun zamânını bekâr olarak geçirdi Sonunda, Resûlullah'ın sünnetini yerine getirmek için evlendi Senede bir yâhut iki senede bir bâzan da senede birkaç defâ hazret-i İmâm'ın huzûruna gider, sohbet ve teveccühlerinin bereketlerinden nasîbini alır, sonra hocalarının izni ile yurduna dönerdi Bedenen ayrı olduğu zamanlar, hallerini, makamlarını bâzı mektuplarla hazret-i İmâm'a arzederdi

Bir gün hazret-i İmâm, mel'ûn İblisi görüp; "Benim eshâbımdan kime hükmedemezsin" buyurdukta; "Şeyh Tâhir'e, aç olduğu zaman hükmedemem" dedi Bunun için Şeyh çok çetin riyâzet ve şiddetli mücâhedeler çekti Riyâzetin çokluğundan bedeni kurumuş, bir deri bir kemik kalmıştı Açık keşf ve kerâmetler sâhibiydi

Tâhir-i Lâhorî'nin, hocası İmâm-ı Rabbânî hazretlerine gönderdiği, onun yüksek hâllerini anlatan mektuplarından biri şöyledir:

Hizmetçilerinizin en aşağısı Muhammed Tâhir yüksek makâmınıza arz eder: O yüksek kapının eşiğinden ayrılıp bu tarafa doğru yola çıkınca, her adımda kendi kendime; "Ey câhil! Maksûdunu arkada bırakıp da nereye gidiyorsun?" diyordum Ama ardımdan bir ses; "Yoluna devâm et!" diyordu Velhâsıl, çeke çeke bu şehre getirdiler Bir köşede şaşkın şaşkın otururken, âniden Şâh-ı Nakşibend Muhammed Buhârî hazretlerinin rûhâniyeti zâhir oldu Emrolduğum işi yapmamı söyledi Onun ve sizin emrinize uyarak, bir müddet tâliblerle (talebelerle) meşgûl oldum Bu arada yüksek kâbiliyetli bir genç geldi Kendisine, meşgûl olması için verdiğim vazife ânında, büyüklere olan muhabbet, onun bütün vücûduna yayıldı Tepeden tırnağa kendisini huzur ve uyanıklık hâli kapladı Diğer tâlibler de, huzur ve cemiyyete kavuşuyorlar

Çekemeyenlerden bâzıları, yüksek mürşidimize, makamlar hakkında, bilhassa Sıddîk-i Ekberin makâmı hakkındaki yazılarınızı söyleyip, kendinden bâzı şeyler ilâve ederek, hazretinize dil uzattılar Mevlânâ Hâmid, o mektubu, derin âlim Mevlânâ Abdüsselâm'a götürdü Mevlânâ okuduktan sonra, hiçbir şüphe edilecek yeri olmadığını söyledi ve çok hüsn-i zan gösterdi Çekemiyenlerin dilleri bağlandı"

YAPILACAK ÇOK İŞ VAR

İmâm-ı Rabbânî hazretleri, Tâhir-i Lâhorî'ye zaman zaman mektuplar yazıp haberleşirlerdi Yazdığı mektuplardan biri aşağıdadır:

"Allahü teâlâya hamd ederiz O'nun Peygamberine, Âline ve Eshâbına salât ve selâm ederiz! Kıymetli mektuplarınız, ard arda geldi Talebenin ilerlemekte oldukları, bizi çok sevindirdi Bu yolun sonu başlangıçta yerleştirilmiş olduğundan, bu yüksek yola başlayanlarda, sona varmış olanların hâllerine benzeyen hâller hâsıl olur Bunların hâllerini, o büyüklerin hâllerinden ayırmak güçtür Ancak, keskin görüşlü ârif ayırabilir Böyle olunca, hâllerin görülmesine güvenerek, hâl sâhibine yol gösterici olarak izin vermemelidir İzin verilirse, zararı, talebelerinin zararından daha çok olur Belki de, kendini olgun sanarak, ilerlemesi büsbütün durur Belki de, irşâd sâhiblerine hâsıl olan mevkî ve saygı toplamak, onu büsbütün belâya sokar Çünkü, nefs-i emmâresi, daha îmâna gelmemiştir ve tezkiye bulmamış, temizlenmemiştir Olan olmuştur İcâzet, izin vermediğiniz kimselere, tatlılıkla anlatınız ki, böyle izin almak, olgunluğu göstermez Daha yapılacak çok iş vardır İşin başında ele geçenler, sondakilerin başlangıca yerleştirilmesindendir Uygun gördüğünüz nasîhatları yaparsınız Eksik olduklarını kendilerine bildiriniz İcâzet vermiş olduklarınızın bu yolu öğretmelerini önlemeyiniz Belki, sizin nefesinizin bereketi ile, hakîkî rehber olmakla şereflenebilirler Bu büyük işe başlamış bulunuyorsunuz Mübârek olsun Çok çalışınız! Sizin çalışmanız, tâliblerin de çalışmalarını arttırır Vesselâm" (1'inci cild, 225'inci mektup)

1) Zübdet-ül-Makâmât; s340
2) Hadarât-ül-Kuds; s319
3) Tezkire-i İmâm-ı Rabbânî; s324
4) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c16, s238

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.