Prof. Dr. Sinsi
|
Üftâde
ÜFTÂDE
Osmanlı pâdişâhlarından Kânûnî SultanSüleymân Hân zamânında, Bursa'da yaşayan büyük velîlerden 1490 (H 895) senesinde Bursa'da doğdu İsmi Muhammed olup, babası Manyaslı Mehmed Efendidir Üftâde lakabıyla meşhûr oldu Bursa'nın çeşitli câmilerinde müezzin ve imâm olarak vazife yaptı 1581 (H 989) daBursa'da vefât etti
Muhammed Üftâde yeni doğduğunda, annesi bir rüyâ gördü Çocuğu büyük bir süt deryâsında yüzüyordu Telâşla uyanıp, rüyâyı kocasına anlattı O da; "Oğlumuz büyüyünce, inşâallah çok büyük bir âlim ve velî olacak " diye tâbir etti
Mehmed Efendi, daha küçük yaşta bulunan oğlu Muhammed Üftâde'yi, ipek satan bir tüccarın yanına çalışmaya verdi Muhammed Üftâde, orada çalışmaya başladı Fakat bir hafta içinde, ustası ve babası vefât edince, çocuk yaşta âilesinin geçim yükünü omuzuna aldı Hem çalışıyor, annesinin ve kardeşlerinin kimseye muhtâc olmadan geçinmelerini sağlıyor, hem de boş zamanlarında Bursa'daki medreselere gidip gelerek, zâhirî ilimleri öğrenmeye gayret ediyordu Seneler sonra, zâhirî ilimleri öğrenerek, Bursa Ulu Câmiinde müezzinlik yapmaya başladı Sonra Doğan Bey Câmiine imâm oldu Senelerce bu vazifeyi yaparak, insanların ibâdetlerini doğru yapmasına vesîle oldu MuhammedÜftâde'nin, Ulu Câmii medheden bir beyti, câminin batı kapısı çevresinde hâlen yazılıdır Arabî olan beyt şöyledir:
"Yâ câmi'al-kebîr ve yâ mecma'alkibâr,
Tûbâ limen yezûrüke fil-leyli vennehâr "
Mânâsı:
Ey Ulu câmi! Ey büyüklerin toplandığı yer!
Seni gece-gündüz ziyâret edenlere olsun müjdeler!
Bir gün rüyâda Seyyid Emîr Buhârî hazretlerini gördü "Bizim câmide vâz ve nasîhat eyle!" emri üzerine, sabahleyin Emîr Buhârî Câmiinde vâz ve nasîhate başladı
Muhammed Üftâde, uzun boylu, müşfik bakışlı, devamlı tebessüm hâlinde olan bir zâttı Görünüşü ile etrâfındakilere güven ve îtimâd telkin eder, herkesin takdîrine mazhâr olurdu Kur'ân-ı kerîm okurken, güzel sesinde sanki ağlıyormuş hâli müşâhede edilirdi Kimsenin kalbini kırmaz, kalb kırarım korkusuyla kendine hakâret edenlere bile hiç karşılık vermezdi Câmiye sabah herkesten önce gider, yatsı namazından sonra orada gece geç vakitlere kadar ibâdet ederdi Bâzı geceler evine giderken, ıssız sokaklarda bir sarhoşa rastlasa, ona yardım ederek evine kadar götürürdü Herkese yardım ettiği için, Bursalılar onu çok severdi
Vakitlerini hep ibâdet yaparak geçirenMuhammed Üftâde, tasavvuf büyüklerinin yolunda bulunmayı arzu ettiğinden, bir velînin yanında yetişmeyi çok isterdi Bu sebeple, böyle bir velîyi hep arar dururdu Bir gün Karacabeyli Hızır Dede isminde bir velînin Bursa'ya geldiğini ve Ulu Câminin yanında ikâmet ettiğini öğrendi Huzûruna varıp, talebesi olmak istediğini bildirdi O da kabûl ederek, Muhammed Üftâde'yi yetiştirmeye başladı Muhammed Üftâde, hocasının verdiği her vazifeyi en güzel şekliyle yaparak hizmet ediyordu Nefsini terbiye etmek için, nefsinin istediklerini yapmayıp, istemediklerini yapıyordu Haramlardan şiddetle kaçıyor, şüpheli korkusuyla mübahların bile fazlasını terkediyordu Bu şekilde hocası Hızır Dede'nin terbiyesinde sekiz yıl canla başla çalıştı Onun vefâtından sonra da Şeyh-i ekber Muhyiddîn-i Arabî hazretlerinin rûhâniyetinden istifâde ederek kalb gözü açıldı, kemâle gelip olgunlaştı Her nefes alıp vermesinde Allahü teâlâya hamd eder, cenâb-ı Hakk'ı bir an olsun hatırından çıkarmazdı Lüzumsuz hiç konuşmazdı Konuştuğu zaman da hikmetler saçar, dinleyenlerin herbiri, kâbiliyeti kadar istifâde ederdi Onun bu konuşmalarını talebesi Azîz Mahmûd Hüdâyî Vâkı'ât adlı eserinde topladı
Muhammed Üftâde, hocasından sonra talebeleri yetiştirmek üzere dergâhta ders vermeye başladı Onların en iyi şekilde yetişmesi için gayret gösteriyor, hocasının kendisini yetiştirdiği gibi onları irşâd ediyordu
Muhammed Üftâde hazretlerini sevenlerden fakir bir kimse vardı Her sene hac mevsiminde hacca gitmek ister, fakat gidecek parası olmadığı için de bu arzusuna nâil olamazdı Üzüntüsünden hiç yüzü gülmez, gözleri hep hacca gidenlerin yolu üzerine takılır kalırdı Hanımı, yüzü gülmeyen kocasının bu hâline çok üzülürdü Yine bir sene parası olmadığı için hacca gidemeyen bu fakir, hanımına; "Eğer bu sene de hacca gidemezsem, seni üç talak ile boşadım " dedi Günler geçti Kurban bayramı yaklaştı Fakiri bir düşüncedir aldı Hacca gidemezse, hanımı boş olacaktı Bir yerden de borç bulup hacca gidememişti Ne yapacağını şaşırdığı bir gün, aklına Muhammed Üftâde geldi Hemen huzûruna gidip, ağlayarak durumunu anlattı Muhammed Üftâde; "Bizim Eskici Mehmed Dede'ye git, bizim selâmımızı söyle O seni hacca götürüp derdine dermân olur " buyurdu Fakir, sevinerek huzûrdan ayrıldı, süratle Mehmed Dede'nin dükkanına koştu Mehmed Dede'ye hocasının selâmını söyleyip, derdini anlattı Mehmed Dede; "Ey fakir! Gözlerini kapa Aç demeden sakın açma!" dedi Fakir gözlerini açtığında, kendilerini Mekke'de buldular Mehmed Dede, Allahü teâlânın izniyle, fakiri bir anda kerâmet göstererek Hicaz'a götürmüştü O gün, Arefe idi, hacılar Arafat'a çıkmışlardı Fakir ve Mehmed Dede de ihram giyip Arafat'a çıktılar Ertesi günü Kâbe-i muazzamayı tavaf ettiler Ziyâret yerlerine gittikten sonra, Bursalı hacıları buldular Onlar, hemşehrileri olanMehmed Dede'yi ve fakiri görünce sevindiler Fakir, birkaç hediye alıp, bir kısmını götürmeleri için hemşehrisi olan hacılara emânet etti Vedâlaşarak ayrıldılar Aynı şekilde bir anda Mekke-i mükerremeden Bursa'ya geldiler Fakir, getirdiği bâzı hediyelerle eve gelince, hanımı, birkaç gündür eve gelmeyen kocasını eve almak istemedi ve; "Sen beni boşamadın mı? Hangi yüzle bana hediye getirerek eve giriyorsun?" dedi Kocası da; "Hanım ben hacdan geliyorum İşte bu getirdiklerimi de Mekke'den aldım " dediyse de, kadın; "Bir de yalan söylüyorsun Üç-beş gün içinde hacca gidilip gelinir mi? Seni mahkemeye vereceğim " dedi Kâdıya giderek durumu anlattı ve; "Nikâhımızın feshedilmesini istiyorum Çünkü nikâhsız yaşamayı dînimiz yasaklamaktadır Bu sebeple haram işlemek istemiyorum " dedi O sırada Bursa kâdılığına Azîz Mahmûd Hüdâyî bakıyordu Kâdı, hanımın kocasını mahkemeye çağırtarak onu da dinledi Fakir, hacca gittiğini, Kâbe-i muazzamada tavâf edip, ziyâret edilecek yerleri gezdiğini, Bursalı hacılarla görüşüp, getirmeleri için emânet eşyâ verdiğini iddiâ etti Bu sebeple boşanmanın vâki olmadığını söyledi Fakir, Mehmed Dede'yi şâhid gösterdi Mehmed Dede de; "Şeytan, Allahü teâlânın düşmanı olduğu hâlde, bir anda dünyânın bir ucundan bir ucuna gittiği kabûl edilir de, bir velînin bir andaKâbe'ye gitmesi niçin kabûl edilmez?" dedi Kâdı hayret ederek, mahkemeyi diğer hacıların geleceği günlerden birine tehir etti Aradan günler geçti Bursalı hacılar hacdan döndüler Mahkeme gününde de, şâhid olarak fakirin hac vazifesini yaptığını, hattâ emânet verdiği şeyleri getirdiklerini bildirdiler Kâdı, şâhidlerin verdiği ifâde ile, dâvâcı hanımın nikâhı feshetme isteğini reddetti Böylece, boşanma hâdisesi olmadı
Kâdı Azîz Mahmûd Hüdâyî Efendi, bu hâdisenin günlerce etkisinden kurtulamadı Nihâyet Eskici Mehmed Dede'nin yanına gidip; "Beni talebeliğe kabûl buyurmanız için gelmiştim " deyince, o da; "Nasîbiniz bizden değil, Üftâde'dendir Onun huzûruna giderek mürâcaatınızı bildirin " dedi Kadı, evine gitti Hizmetçisine atının hazırlanmasını emretti Kendisi de sırmalı kaftanını ve sarığını giyerek, hazırlanan atına bindi Yanına seyisini de alıp, Üftâde hazretlerine gitmek üzere yola çıktı Bugünkü Molla Fenârî Câmiinin doğu tarafındaki sokağa geldiğinde, atının ayaklarının, bileklerine kadar kayalara saplandığını gördü Bütün uğraşmalarına rağmen atı ileri süremedi (Bu kayanın Üçkuzular semtinde olduğu da söylenmektedir ) Atından indi Sırmalı kaftanıyla, Üftâde'nin dergâhına doğru yürüdü Dergâha vardığında, eski bir hırka giyen ve bahçeyi çapalayan Üftâde hazretlerini gördü Üftâde, gelenleri görünce doğruldu ve; "Ey Kâdı efendi! Herhâlde yanlış yere geldiniz Burası yokluk kapısıdır, biz de, fakirlik kapısının kuluyuz Hâlbuki sen varlık sâhibisin Bu hâlde ikimiz bir araya gelip bağdaşamayız Senin ilmin, malın, mülkün, şânın ve mâmur bir dünyân var Bizim gibi kulların, Allahü teâlâdan başka hiçbir şeyi yoktur " buyurdu Bu sözler, Kâdı Azîz Mahmûd Hüdâyî'ye o kadar tesir etti ki, gözlerinden iki sıra yaş döküldüğü hâlde; "Efendim! Her şeyimi mübârek kapınızın eşiğinde terk eyledim Yeter ki, talebeniz olabilmekle ve hizmetinizi görmekle şerefleneyim Her ne emrederseniz yapmaya hazırım " dedi Bu samîmî istek üzerine, Üftâde hazretleri tâne tâne buyurdu ki: "Ey Bursa kâdısı! Kâdılığı bırakacak, bu sırmalı kaftanınla Bursa sokaklarında ciğer satacaksın Her gün de dergâha üç ciğer getireceksin!" Her şeyi bırakacağına, her emri yerine getireceğine söz veren Kâdı, derhâl kâdılığı bırakıp, ciğer satmaya başladı Aldığı ciğerleri Bursa sokaklarında; "Ciğerci! Ciğerciiii!" diye bağırarak satıyordu Bursalıların hayret dolu bakışlarına, kadınların ve çocukların alay etmelerine hiç aldırmıyordu Onu görenler; "Bursa kâdısı Azîz Mahmûd Hüdâyî aklını oynatmış, tımarhânelik olmuş!" diyorlardı Bu şekilde nefsini kırıp, rûhunu yükseltmek için her türlü alaya alınmaya katlanıyordu Her akşam Üftâde'nin huzûruna geldiğinde, hocası; "Bugün ne yaptın, ciğerleri satabildin mi?" diye soruyor, o da, o günkü olup bitenleri anlatıyordu Üftâde, bu şekilde yeni talebesinin nefsini kırıp terbiye ettikten sonra,Azîz Mahmûd Hüdâyî'yi, dergâhta helâ temizleme işinde çalışmak üzere vazifelendirdi Onu husûsî sohbetleri ve teveccühleri ile yetiştirmek, evliyâlık makamlarında yükseltmek için uğraştı Nefsini terbiyede, kısa zamanda diğer talebelerden çok ileri geçtiğini gördü Üç sene sonra ona icâzet, diploma verdi Yerine halîfesi, vekîli olduğunu bildirdi
Osmanlı Sultânı Üçüncü Murâd Hân ileÜftâde, bir gün sohbet ediyorlardı Bir ara Üftâde, görünüşte lüzûmsuz bir takım el kol hareketleri yapmaya başladı Mübârek yüzünün rengi, hâlden hâle giriyordu Sonra eliyle bir yer sıvarmış gibi yaptı Pâdişâh, âniden yapılan bu hareketlere önce bir mânâ veremedi Sonra Üftâde'nin elinin siyahlaştığını görünce; "Efendi hazretleri! Niçin böyle hareketler yapmaya başladınız! Elinizin siyahlaşmasına sebep nedir?" diye sordu O da; "Sultânım! Tebeanızdan bir balıkçı tayfası Karadeniz'in sularında balık tutuyordu Tekneleri su alacak şekilde delindi Bizden yardım istedikleri için biz de imdâdlarına yetişerek, teknelerini tâmir ettik Bu sebeple elimiz karardı Elhamdülillah müslümanların boğulmaktan kurtulmasına vesîle olduk " buyurdu
|