Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Biyografiler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
emin, mehmed, tokadi

Mehmed Emîn Tokâdî

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Mehmed Emîn Tokâdî




MEHMED EMÎN TOKÂDÎ

İstanbul evliyâsının büyüklerinden İsmi Mehmed Emin bin Hasan bin Ömer Nakkâş Tokâdî, lakabı Cemâleddîn, künyesi Ebü'l-Emâne ve Ebû Mansûr'dur Aziz Mahmûd Ermevî dervişlerinden bir zâtın oğludur 1664 (H1075) târihinde Tokat'ta doğdu 1745 (H1158) târihinde İstanbul'da vefât etti Kabr-i şerîfi, Unkapanı'na inen cadde ile Zeyrek Yokuşunun kesiştiği tepe üzerinde, Soğukkuyu Pîrî Paşa Medresesi kabristanındadır Kendisini vesîle ederek, kabri başında yapılan duâ müstecâbdır, makbûldür Tanıyıp sevenler kabrini ziyâret ederek feyz almakta, murâdlarına kavuşmaktadırlar

Mehmed Emîn Efendi, ilim tahsîline memleketinde başlayıp, bir müddet ilim öğrendikten sonra, 1698 senesinde İstanbul'a geldi Şeyhülislâm Mirzâzâde Muhammed Efendiden uzun müddet ders alıp, ilim öğrendi ve çok iyi yetişti SonraMekke'de Ahmed Yekdest Cüryânî hazretlerinden tasavvuf ilmini öğrenip, tasavvufda talebe yetiştirebilecek duruma geldi İkinci Hicaz seferinde hadîs âlimlerinden Ahmed Nahlî'den hadîs ilmini öğrenip icâzet aldı Ayrıca İstanbul'a ilk geldiğinde, ilim tahsili sırasında, hat yâni yazı sanatını Yedikuleli hattat Abdullah Efendiden öğrendi Değişik hat çeşitlerinde mahâret sâhibiydi

Mehmed Emîn Tokâdî hazretleri, İstanbul'a ilk geldiğinde, birkaç ay Pîrî Paşa Medresesinde ikâmet etti Bu sırada Başrûznâmeci (Günlük gelir ve masrafların defterini tutan, ayniyât kaydı amiri) Ali Efendi adında bir zâtın oğluna ders vermeye başladı Ayrıca kendisine Reîs-ül-Küttâb (Hâriciye vekili) makâmının yazı işlerinde kâtiplik vazifesi de verildi Bu vazifede iken Başrûznâmeci Ali Efendi, kendi evinde bir yer ayırıp, kalması için dâvet etti Bunun üzerine Rûznâmeci Ali Efendinin evinde kalmaya başladı Hem kaldığı bu evde, hem de Şehzâde Câmiinde talebelere ders vermeğe başladı İstanbul'da bulunan meşhûr âilelere mensûb kimseler de onun derslerine devâm etti Ali İzzet Paşa ve Yeğen Muhammed Paşa bunlardandır Etrâfında çok talebe toplandı Üstün ve olgun hâllerini görenler, ona; "Ârif-i Muhlisi" lakabını verdiler

Kâtiplik vazifesine ve talebelere ders vermeye bir müddet devâm ettikten sonra, Başrûznâmeci Ali Efendinin, 1702 senesinde vazifeli olarak Edirne'ye gönderilmesi üzerine, onunla birlikte Edirne'ye gitti Orada ileri gelen birçok kimseyle görüşüp sohbet etti Edirne'de bulundukları sırada, ders vermekte olduğu Başrûznâmeci Ali Efendinin oğlu vefât etti Bunun üzerine ders vermekten vazgeçerek, bulunduğu vazifeden de ayrılıp, hacca gitmeğe karar verdi Karar verdiği günün sabâhı, Edirne'deSaraçhâne yakınındaki çalıştığı dâiresine gitmek üzere evden çıkmıştı Yolu meşhûr Kâdirî şeyhi ve büyük bir zât olanKasabzâde Muhammed Efendinin dergâhına uğradı Oraya yaklaşınca, Muhammed Efendinin oğlu Abdülkâdir Efendinin, dergâhın önünde beklediğini gördü Abdülkâdir Efendi, yanına yaklaşıp; "Babam sizi dergâhta bekliyor, buyursun bir kahve içelim diyor" dedi Bu dâvet üzerine Kasabzâde Muhammed Efendinin yanına gidip elini öptü O da; "Safâ geldiniz Hacı Emîn Efendi" dedi ve elinden tutup odasına götürdü Oturup sohbete başladıkları sırada, Mehmed Emîn Efendi; "Elhamdülillah bizi hacc-ı şerîf ile müjdelediniz" deyince, Muhammed Efendi; "Evet, siz bu gece hacca gitmeye niyet ettiniz biz de tebrik ettik" deyip sohbete başladı Sohbet sırasında Mehmed Emîn Efendiye, fıtraten yüksek bir kâbiliyete sâhib olduğunu ve çok büyük nîmetlere kavuşacağını müjdeledi Mekke'ye varınca, evliyânın büyüklerinden İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin üçüncü oğlu Muhammed Ma'sûm Fârûkî hazretlerinin yetiştirdiği yedi bin büyük evliyâdan biri olan Ahmed Yekdest Cüryânî'nin huzûruna gitmesini, kendisinin de selâmını ve hürmetlerini arzederek, onun talebesi olmasını tavsiye etti

Mehmed Emîn Efendi, bu zâtın yanından ayrıldıktan sonra,Başrûznâmeci Ali Efendiye de gidip hacca gideceğini söylediAli Efendi memnun olup, ona yolda harcaması için bir miktar para verdi Mehmed Emîn Efendi, bundan sonra birkaç gün içinde bütün dostlarıyla vedâlaşıp, İstanbul'a gitmek üzere yola çıktı İstanbul'a ulaşınca, hacıları götürecek gemiye bindi On günde Kâhire'ye vardı Oradan da bir kâfile ile Mekke'ye hareket etti Mehmed Emîn Efendinin, hayâtının önemli bir safhası, Mekke'ye bu ilk gidişi ile başladı Çünkü, orada madde ve mânâ ilimlerinde yükselmiş, büyük rehber ve zamânının en kıymetli âlimlerinden biri olan Ahmed Yekdest Cüryânî'yi tanıyıp, ona talebe olduDerslerine ve sohbetine üç yıl devâm edip, kemâle ulaştı Bu hususta o zâttan icâzet, diploma aldı

Hayâtında önemli bir dönüm noktası olan bu hocasıyla tanışmasını bizzat kendisi şöyle anlatır: "Mekke'ye varınca, ilk gün, Kâbe'yi tavâf ve ziyâretle geçti Ertesi gün sabah namazını Harem-i şerîfde (Kâbe'nin yanında) kıldıktan sonra dışarı çıkacağım sırada, Harem-i şerîfin bir köşesinde otuza yakın kimsenin bir halka hâlinde oturduklarını gördüm Niçin böyle halka olmuşlar acabâ, ders için hocalarını mı bekliyorlar diyerek yanlarına yaklaşıp oturdum Hepsinin başlarını eğip edeble oturduklarını gördüm Ben de oturup başımı eğerek bekledim Bir ara başımı kaldırıp baktığımda, halkanın ortasında duran bir zâtı karşımda gördüm Dikkatle bana bakıyordu Bakışlarından ve heybetinden ürperip başımı eğip gözlerimi yumdum Bir müddet daha öyle durduktan sonra yine dikkatle bana baktığını gördüm Sonra o zât ellerini kaldırıp duâ etti Duâdan sonra Fâtiha okundu ve herkes kalkıp dağılmağa başladı Ben de kalkıp giderken o mübârek zât bana yaklaştı, yanıma gelip selâm verdi ve; "Hoş geldin Emîn Efendi" dedi Hâlimi hatırımı sordu Sonra beni yanına alıp, Harem-i şerîfin yakınında bulunan evine götürdü İçeri girip oturduktan biraz sonra hizmetçisi sofrayı kurdu Sofrada sıcak bir ekmek ve fincan içinde içecek bir şey vardı O mübârek zât ellerini ekmeğe uzatınca, bir elinin bileğinden kesik olduğunu gördüm Hemen Edirne'deki Şeyh Muhammed Efendinin tavsiyesi aklıma geldi ve bahsettiğinin bu mübârek zât olduğunu anladım Fakat o anda selâmını söylemeyi unutmuşum Yemekten sonra yolculuğumdan, geçip geldiğim yerlerden sorup cevap aldıktan sonra; "Edirne'de size emânet edilen şeyi unuttunuz" buyurdu Hemen Edirne'deki Muhammed Efendinin selâmını hatırladım ve söyledim O da muhabbet ve sürûr içinde selâmı aldı Artık beni talebeliğe kabûl edip, ders vermeye başladı ve Allahü teâlânın ismini zikretmemi söyledi Sonra da şu beyti okudu:

Otuz kırk yıl geçince eylemiş tahkîk Hâkânî
Ki bir dem Hakkı zikretmek değer mülk-i Süleymânı

Bundan sonra dille anlatılmaz hâllere ve nîmetlere kavuştum Fârisî bildiğim için, ekseriyetle Fârisî kelimelerle konuşurdu Benden iki sene önce huzûruna gelen Tatar Ahmed Efendi adında bir zât ona hizmet etmekteydi Ben huzûruna kavuşunca, Tatar Ahmed Efendiyi Medîne'de bulunan ve orada insanlara rehberlik yapan talebesi Abdürrahîm Buhârî'nin hizmetine gönderdi Sonra benim İstanbul'a döneceğim sırada, Tatar Ahmed Efendiyi tekrar Mekke'ye çağırıp, icâzet verip, Anadolu'ya insanları irşâd için gönderdi

1702 senesi hac mevsiminden, 1705 senesi hac mevsimine kadar, üç sene, Ahmed Yekdest Cüryânî hazretlerinin hizmetinde, derslerinde ve sohbetlerinde bulundum Nihâyet 1705 senesinde hacıların dönmesi sırasında, hocamın izni üzerine İstanbul'a döndüm" (Bkz Ahmed Yekdest Cüryânî)

Mehmed Emîn Tokâdî hazretleri, hocası Ahmed Yekdest hazretlerinin sohbetlerinde yetişip, tasavvufda yüksek derecelere ulaştıktan sonra İstanbul'a dönünce, hocasının talebelerinden Muhammed Kumul Efendinin evine yerleşti ve İstanbul'da beş sene daha kaldı Bu sırada Nakşibendî, Kâdirî, Şâzilî, Şettârî yollarında yetişmiş bulunuyordu İstanbul'da kaldığı bu beş sene müddetince Şehzâde Câmiinde ve Sultan Mahmûd Câmiinde talebelere ders verdi Nakşibendiyye yolunun büyüklerinden Muhammed Kumul Efendi, Mevlânâ Hâce Ziyâüddîn, Halvetî büyüklerinden Mevlânâ Şeyh Îsâ-yı Mahvî ve Sünbüliyye meşhûrlarından Seyyid Nûreddîn Sünbülî ile sohbet etti Sonra Muhammed Kumul Efendi ile önce Habeş eyâletine sonra Kudüs'e gitti Oradan da Mekke ve Medîne'ye gitti Bu esnâda hocası Ahmed-i Yekdest hazretleri vefât etmiş ve dört sene geçmiş idi

Mehmed Emîn Tokâdî hazretleri altı sene süren bu seferi esnâsında, Kudüs'te Ahmed Nahlî'den hadîs ilminde icâzet aldı Medîne-i münevverede Abdürrahîm Buharî ve Beşîr Ağa ile sohbetlerde bulundu Ayrıca Şeyh Ahmed el-Benâî Dimyâtî'den, Mevlânâ Hüseyin Alemî er-Rufâî'den de hadîs rivâyeti icâzeti aldı Remle şehrinde Kutbülebdâl Şeyh Cumâ hazretleri ile de sohbette bulundu 1717 senesinde Hicaz'dan İstanbul'a döndü İstanbul'a dönünce, Muhammed Kumul Efendinin evinde üç sene daha ikâmet etti Bundan sonra Muhammed Kumul Efendinin vefâtı üzerine Filyokuşu'nda bir ev kirâladı ve evlenip orada oturdu İlim ve mârifet yaymaya devâm etti Bir ara Ebû Eyyûb-i Ensârî hazretlerinin türbesinde türbedârlık yaptı Bu sırada âlim, fâdıl ve sâlih zâtlar onun sohbetine koştular Bundan sonra da Peygamber efendimizin türbesinde, Ravda-i mutahherada hizmet etme vazifesi verildi Bu vazifeye tâyin edilince, kavuştuğu nîmete şükrederek; "İki cihan sultânının türbesinde bekçi ve hizmetçi oldun O'nun yüksek kapısının süpürgecisini, Mevlâ mahrûm eylemez, zarara uğratmaz Cihânın sultânı olan Resûlullah'ın hizmetçisini kimse incitmez Ey Emîn (sana müjdeler olsun)! Resûlullah efendimizin kapısında zâhiren ve bâtınen hizmetçi olmakla şereflendin" mânâsında da bir şiir söyledi

Mehmed Emîn Tokâdî hazretlerinin talebesi Seyyid Yahyâ Efendiden naklen, talebesi Seyyid Hasîb Efendi anlatır: "Bursa'da bulunan Şeyh İsmâil Hakkı Bursevî hazretleri, vefâtına yakın bir zamanda, talebelerinden; İvaz Mehmed Paşayı, Yeğen Mehmed Paşayı ve el-Hâc Ahmed Paşayı Mehmed Emîn Tokâdî hazretlerine gönderip, tasavvufta yetiştirilmesini ricâ etmişti Mehmed Emîn Tokâdî hazretleri bu ricâyı kabûl edip, gönderdiği bu üç talebeyle ilgilendi Bunlardan YeğenMehmed Paşa, çeşitli vazîfelerde bulunduktan sonra, 1737 senesinde Nemçe (Avusturya) seferini yapmakla görevlendirildi Yeğen Mehmed Paşa bu sırada Sultan Birinci Mahmûd Hânın vezîr-i âzamı idi

Yeğen Mehmed Paşa, İstanbul'dan hareket etmeden önce, Aksaray civârında oturmakta olan kızının evini MehmedEmîn Tokâdî hazretlerine tahsis edip, oraya dâvet etti Mehmed Emîn Tokâdî de kabûl edip, orayı teşrif etti Burada ikâmet ettiği sırada Yeğen Mehmed Paşa sık sık ziyâretine gidip, sohbetinde bulunurdu Huzûruna girerken pâdişâhın huzûruna girer gibi edeb ve hürmet gösterirdi Mehmed Emîn Efendi, ona latîfe yollu takılırdı Fakat o dâimâ edeb ve hürmetle huzûrunda dururdu Yeğen Mehmed Paşa, çıkacağı Avusturya seferi ile ilgili yaptığı hazırlıkları anlatıp duâ istediMehmed Emîn Efendi de, gözyaşı dökerek zafere kavuşması için duâ etti



Alıntı Yaparak Cevapla

Mehmed Emîn Tokâdî

Eski 08-02-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Mehmed Emîn Tokâdî




Yeğen Mehmed Paşa, sefer devâm ettiği müddetçe, Mehmed Emîn Efendinin, tahsis ettiği evde ikâmet etmesini arzu ediyordu Sefer için ordunun hazırlanıp, Dâvûd Paşa semtine hareket edeceği sırada, tekrar ziyâretine gelmişti Mehmed Emîn Efendi, sefer başlayınca kendi evine döneceğini söyledi Bunun üzerine Yeğen Mehmed Paşa pek ziyâde üzülüp, tahsis ettiği bu evde kalmasını ve sefer boyunca duâ etmesini, böylece zafere kavuşacağını çok ümid ettiğini söyledi Hattâ, tahsis ettiği bu evden ayrıldıklarını duyduğu yerde, vazifesinden istifâ edip, seferden de vazgeçeceğini söyledi Bunun üzerine Mehmed Emîn Efendi, Vezîr-i âzam Yeğen Mehmed Paşayı kucaklayıp bağrına bastı Bir müddet böylece tuttu Sonra ağlayarak zafer kazanmaları için duâ etti Fâtiha-i şerîfe okudu Bundan sonra biraz daha sohbet ettiler Sohbet sırasında yeğen Mehmed Paşaya; "Bizi eve dâvet edip getirmeni sana kim tavsiye etti?" dedi O da; "İşlerin çokluğu sebebiyle benim hatırıma böyle bir şey gelmemişti Fakat Dârüsseâde ağası (İstanbul vâlisi) Beşîr Ağa birâderiniz hatırlattı" dedi Yeğen Mehmed Paşa, çok sevdiği hocası Mehmed Emîn Efendinin duâsını alarak, Avusturya seferine çıkmak üzere evden ayrıldı

Osmanlı ordusu, Vezîr-i âzam Yeğen Mehmed Paşa komutasında Avusturya seferine çıktıktan sonra, Mehmed Emîn Efendi, ordunun zafere ulaşması için çok duâ etti Hattâ geceleri uyumayıp zafer için duâ edip yalvardı Bu hâl yirmi günden fazla devâm etti Bu sebeple tedâviye ihtiyâç duyacak derecede rahatsızlandı Talebesi Seyyid Yahyâ diyor ki: "Bir sabah huzûruna gittiğimde, hastalanmış gördüm Benden ilâç istedi, temin ettim İlâcı kullandı Sonra berâberce, talebelerinden Kafesdâr Abdülbâkî Efendinin evine gittik Bu talebesi, Mehmed Emîn Efendinin neşeli hâlini görünce bana; "Hamdolsun İslâm askeri mansur ve muzaffer olmuştur İnşâallah birkaç güne kadar fütûhât haberi gelir!" dedi Sonra dostlara ziyâfet ve sadakalar verdi Dört gün sonra Tatarlar, Ada kalesinin İslâm ordusu tarafından fethedildiği haberini getirdiler Bundan sonra, İslâm askeri İstanbul'a geldi Herkes birbirinin gazâsını tebrik etti Yeğen Mehmed Paşa, Mehmed Emîn Efendinin ziyâretine geldi, ağlayarak mübârek ayaklarına kapandı Her ikisi de bir müddet ağladılar Paşa, Efendinin âdetini bildiğinden, seferde olanları anlattı Koynundan iki atlas kese altın çıkarıp, seferde iken fakirlere vermek üzere adadığını bildirdi ve fakirlere dağıtmalarını ricâ etti Mehmed Emîn Efendi de onların bu adağını övdü ve netîce verdiğini bildirdi Kendilerinin halleri ve meşgûl olmaları dolayısı ile, bunu bizzat kendisinin dağıtmalarının daha çabuk ve kolay olacağını söyledi "Haftada iki gün tebdîl-i kıyâfetle (kıyâfet değiştirerek) çık Her çıktığında cebini doldur Yedikule civârından başla Orada çok fakir evi vardır Kapılarını çal Kim çıkarsa saymadan eline ne gelirse ver Ve böyle kapı çalarak devâm et İnşâallah iki haftada dağıtırsın Şimdi biz versek, hâlimizce vermemiz îcâb eder Geç verilir Çok versek halk alışır Hep umarlar Böyle hareket bize yakışmaz" buyurarak, keseleri zorla yine Paşaya verdi Mehmed Emîn Tokâdî hazretleri birkaç gün sonra kendi evine döndü"

Hattat Muhammed Râsim Efendi anlatır; "Cennetmekân Üçüncü Ahmed Hânın vefâtından sonra, şöyle bir rüyâ gördüm Geniş bir sahrada orduyu hümâyûn kurulmuştu Bir tepe üzerinde de sultanlara mahsûs bir çadır, çadırın etrafında ise büyük bir kalabalık vardı Kalabalıktan bir kişiye yaklaşıp; "Bu ordunun kumandanı kimdir?" diye sordum O da; "Âhir zaman Peygamberi Muhammed aleyhisselâmdır" dedi Cehennem'e götürülecek bâzı kimseler bu büyük çadıra götürülüyor, buradan şefâat edilirse Cehennem'den kurtuluyordu Yine birisine; "Peygamber efendimiz nerede bulunuyor?" diye sorduğumda; "Tepedeki büyük çadırda" dediHemen çadırın yanına koştum Çadırın kapısına vardığımda, Mehmed Emîn Tokâdî hazretlerini çadırın kapısında gördüm Şefâat istiyenleri çadırın içine götürüp, getiriyordu Çok şaşırdım Biz bu zâtı anlayamamışız diye çok üzüldüm O anda elleri bağlı birini çadırın kapısına doğru getirdiklerini gördüm "Bu kimdir?" diye sorduğumda, Sultan Ahmed'dir dediler Sonra çadıra yaklaşıp, MehmedEmîn Tokâdî hazretlerine teslim ettiler O da önüne düşüp çadırın içine girdiler İçeride Peygamber efendimiz kendisine iltifât buyurdu Çadırdan çıktıklarında Mehmed Emîn Tokâdî hazretleri; "Şefâat buyurulup affolundun, müjde olsun!" diye bağırdı Dışarda sultanlara mahsus süslü bir at duruyordu Mehmed Emîn Tokâdî hazretleri, sultânı tâzim ve hürmetle çadırdan çıkarıp, bekleyen süslü ata bindirdi Etraftakilerin tebrikleri arasında, süratle oradan uzaklaştı

Bu rüyâyı gördükten sonra ertesi gün talebelere hat dersi veriyordum MehmedEmîn Efendi bâzı günler teşrif ederdi O gün de dershânemizi teşrif etti Hemen karşılayıp elini öptüm Bu sırada bana; "HocaEfendi, akşamki seyrâna ne dersin?" buyurdu O gece gördüğüm rüyâyı hatırlayıp ağlayarak ellerine kapandım Mehmed Emîn Efendi de ağladı Sonra şükredip bana; "Ben hayatta iken bu gibi ilâhî sırları yayarak, bizim hâlimizi teşhir etmene rızâ göstermem Vefâtımdan sonra anlatmanda bir mahzûr yoktur" buyurdu Vefâtına kadar bunu kimseye anlatmadım Vefâtından sonra güzel vasıflarını ve üstünlüğünü yâd etmek bakımından yeri geldikçe nakleder oldum"

Seyyid Yahyâ Efendi şöyle anlatmıştır: "SultanBâyezîd Hân Câmi-i şerîfi avlusunda, oyma ustalarından Kefelizâde İbrâhim Halebî adında bir zâtın dükkanında, ilim-irfân sâhibi, kıymetli zâtlar toplanıp sohbet ederlerdi Arasıra Mehmed Emîn Efendi de öğle namazından sonra o dükkanı teşrif eder, dostları ile çok kıymetli sohbeti olurdu Bir gün yine böyle hoş bir sohbet sırasında medhedilen iyi vasıflı bir kâdı (hâkim) o dükkana geldi Kâdıasker, bu kâdıya, bir meseleden dolayı dargın olduğu için, bir makâma tâyin edilmesi gerektiği hâlde ona; "Ben kâdıasker olduğum müddetçe, sana kadılık vazifesi vermem!" diyerek yemin ettiğini ağlayarak anlattı Dükkanda bulunanlar bu hâdiseye çok üzüldü Mehmed Emîn Efendi, yarım saat kadar başını eğip, gözleri kapalı bir vaziyette murâkabeye daldı Sonra hakîkati gören gözlerini açıp, yardım talebi için gelen kâdıya verilmek üzere, dükkan sâhibi olan oyma ustası Kefelizâde İbrâhim Halebî'ye bir duâ târif edip yazmasını söyledi O da yazdı Bunu alıp mağdur kâdıya verdi Üzerinde taşımasını söyledi Sonra; "Doğruca kâdıasker efendiye git!" buyurup, kâdıyı gönderdi İki-üç saat sonra kadı, sevinçle o dükkana tekrar geldi Mehmed Emîn Efendiye büyük bir hürmetle memnûniyetle durumunu arzetti Kendisine ne yaptığı sorulunca; "Kâdıaskerin makâmına girdim Beni görünce birdenbire değişiverdi Feryâd ederek; "Kâtibi çağırın" dedi Kâtip gelince; "Aman bir bak! Bu kâdı efendinin tâyin edilmesi için münâsib bir yer var mı?" dedi Kâtip, kayıtları kontrol ettikten sonra; "Bir yer var ama şimdilik dolu" dedi Kâdıasker, kâtibe; "Olsun, hemen tâyin edelim, benim şu anda çektiğim sıkıntıyı ve tutulduğum ağırlığı bilmezsin!" dedi Böylece tâyinim derhal yapıldı" diye anlattı Mehmed Emîn Efendi yazdırıp verdiği duâyı o kâdıdan geri alıp, Kefelizâde İbrâhim Halebî'ye vererek silmesini söyledi O da alıp sildi Kefelizâde İbrâhim Halebî şöyle demiştir: "Ben bu hâdiseden sonraMehmed Emîn Efendinin târif ettiği duâyı tekrar yazmak için belki bin defâ denedim Bir türlü yazamadım Sonunda o hâdisenin Mehmed Emîn Efendinin kerâmetlerinden olduğunu anladım

Yine o anlatır; "Mehmed Emîn Efendinin her ay on beş kuruşluk geliri vardı Bunu alıp her ay huzûruna getirirdim Koynunda bezden bir kese vardı Keseyi çıkarmadan ağzını açar, ben de parayı içine kordum Bundan başka o keseye hiç para konmadığı hâlde her ay o keseden iki-üç yüz kuruştan fazla para sarfeder, fakirlere saymadan sadaka dağıtırdı Ben buna defâlarca şâhid olmuştum Hattâ bir gün kese eskidi değiştirelim buyurup, keseyi çıkarıp bana verdi İçinde yedi-sekiz kuruş kadar para vardı Bunları yeni bir keseye koyup verdim Eski kesenin içine de beş kuruş koyup bana verdi Ay başına on beş-yirmi gün vardı O ayda koynundaki keseden yüz elli kuruş para sarfolundu Ben buna hayret ederdim Arkadaşlarımızdan da çoğu bunu bildikleri hâlde, aslâ kendisine soramazdık ve ifşâ etmezdik"

Mehmed Emîn Efendi, hâl ve şânlarını halktan son derece gizler, talebelerini de bu tarzda yetiştirirdi Ömrünün sonlarında arkadaşları merhum Tatar Ahmed Efendi, 1743 senesinde vefât edince, fetvâ makâmında bulunan eski şeyhülislâm Seyyid Mustafa Efendi, Tatar Ahmed Efendiden boşalan dergâha, Mehmed Emîn Efendiyi tâyin ettirdiler Berât-ı şerîfi de, kendi mektupçuları Hamzazâde Abdullah Efendi ile gönderdiler Bunun üzerine Mehmed Emîn Efendi, büyük bir kırgınlık ile doğru şeyhülislâm efendinin huzûruna gidip; "Sultânım, mâlûmunuz ben meşîhat erbâbından değilim İnâyet buyurun, şeyhlere âit alâmetlerden ne nişânım varsa, müstehak olmadığım hâlde tevcih etmişlerdir Boşalan bir medrese varsa beni oraya müderris tâyin etmeyi ihsân buyurunuz" gibi özür beyân ederek, o dergâha gitmek istemedi ise de, şeyhülislâm; "Emîn Efendi kardeşim, biz sizi biliriz ve pîrdaşımızsınız Ömürlerimiz sonuna yaklaştı, hâlinizi gizliyorsunuz Mızrak çuvala sığmaz, gizlenme konağını geçeli otuz yıl oldu Fayda yoktur, tevcih (tâyin) pâdişâhındır Kabûl etmemiz lâzım Kabûl etmemek, ülu'l-emre itâat etmemek demek olur" deyince; "Efendim; evimde oturmak şartıyla kabûl ederim Böylece müsâade buyurulur ise emir sizindir" diye berâtı kabûl etti Sonra ağlayarak şeyhülislâmla vedâlaştı Gerçekten tekkeye taşınmayıp evlerinde kaldılar

Mehmed Emîn Efendi, Resûlullah efendimizin mihmândârı Ebû Eyyûb el-Ensârî hazretlerinin türbesinde türbedâr olarak vazife almıştı Fakat ziyâretçilerin hallerini beğenmeyip, birkaç ay sonra bu vazifeden ayrıldı

Bir defâ Kâbe'de Rükn-i Yemânî'de yaslanmışken, bir kerre Mısır'da ve bir kerre deİstanbul'da FâtihCâmii civârında Hızır aleyhisselâm ile görüşmüştür Yüzüğünde "Emîn-i sırr-ı Hak ârif Muhammed" yazılıydı

Sultan Birinci Mahmûd Hanın İran üzerine ordu gönderdiği sırada, Mehmed Emin Tokâdî hazretleri bir sabah vakti talebelerinden İshakzâde Yahyâ Efendinin evine gitti Mübârek gözleri âdetâ kan çanağına dönmüştü "Benim için bir oda ayırınız!" dedi Sonra kendisi için ayrılan odaya girip, orada tefekküre, murâkabeye başladı O gün ikindi namazı vaktinde abdest ve namaz için dışarı çıktı Talebesi; "Bir mikdâr yemek yeseniz münâsib olurdu efendim" deyince; "Yok Yahyâ Efendi Ben senden yemek isteyecek vakti bilirim" buyurup, tekrar odasına girdi Ertesi gün ikindi vaktine doğru neşeli bir halde dışarı çıkıp; "Elhamdülillah! Allahü teâlâ duâlarımı kabûl buyurdu Şu anda Mahmûd Han zafere ulaştı Sultan Mahmûd'dan çok ikrâm gördüm Şimdi de ona duâ ederek zafere ulaşmasına vesîle olduk Böylece hakkını ödedik Bu günü bu saati bir yere yazınız" buyurdu

Daha sonra Sultan Mahmûd'un zafere ulaştığı haberi geldi Tam Mehmed Emin Tokâdî hazretlerinin zafere ulaştığını müjdelediği gün ve saate rastlıyordu



Alıntı Yaparak Cevapla

Mehmed Emîn Tokâdî

Eski 08-02-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Mehmed Emîn Tokâdî




Sultan Bâyezîd hamamında tellaklık yapan bir Arnavud, bâzı töhmetler sebebiyle terbiye edilmesi için Ağa kapısında bulunuyordu Bu Arnavud, Mehmed Emîn Efendiye düşman olup, suikast yapmak için gece gündüz tâkib ediyordu Yine bir gün bu maksatla pazarda dolaşırken, Mehmed Emîn Efendiye bir köşe başında rastladı Arkasından yavaş yavaş yaklaşıp benden haberi yoktur diyerek, belindeki kocaman bir bıçağı eline alıp arkadan vurmak için kaldırdı Bu sırada Mehmed Emîn Efendi; "VurmaArnavud!" dedi Kendisini hiç görmediği ve arkaya dönmediği halde böyle söylemesi Arnavud'u şaşkına çevirdi ve Arnavud titremeye başladı Olduğu yerde dona kaldı Biraz gittikten sonra toparlanıp beni nasıl olsa görmedi diyerek tekrar peşinden tâkib edip, yaklaştı Elindeki bıçağı arkadan vurmak için kaldırdı Yine; "Dur Arnavud!" deyip onu uyarınca, korkup vurmaktan vazgeçti Mehmed Emîn Efendi hiç arkasına bakmadan yoluna devâm etti Ancak Arnavud vazgeçmeyip üçüncü defâ peşinden yaklaştı "Ne olacak vurma dese de dinlemeyip vururum" dedi Yine bıçağı kaldırıp vurmak istedi Bu sırada Mehmed Emîn Efendi hiç arkasına dönmeden işin farkına varıp; "Arnavud elin öylece kalsın!" dedi Bunun üzerine Arnavud'un eli başı üstünde havada dona kaldı Hiç kıpırdatamıyordu Kolunu oynatamadığını gören Arnavud, korkuya ve dehşete kapılıp; "Aman efendim! Affeyleyin" diyerek feryâda başladı Bunun üzerine MehmedEmîn Efendi; "Bak bre habîs, nedir bu senin ettiğin! Bizi görmez mi zannedersin? Bak şimdi ne hâle düştün?" dedi Arnavud; "Aman efendim! Bir daha böyle işler yapmayayım" deyince; "Koy bıçağını beline" dedi Arnavud bıçağı beline koyup Mehmed Emîn Efendinin ayaklarına kapandı Bundan sonra günahlarına tövbe edip, Mehmed Emîn Efendinin sohbetlerine devâm etti Zamanla makbul talebelerinden oldu

Seyyid Yahyâ Efendi şöyle anlatır: "Babam yeniçeriler ocağına mensûb olduğundan, Mora yarımadasının fethi târihi olan 1715'te kapıkulu talebelerine katıldım Sonra da İslâm askerinin Belgrad'dan dönüşünde İstanbul'da kâtiplik vazifesi yapmama izin vermeleri üzerine, sabah hocam Mehmed Emîn Efendinin huzûrundan ayrılıp, Ağakapısı'na gidip, ikindiden sonra dönüyordum Bu hâl üzere devâm etmekteyken, 1745 senesi Recep ayında hocam Mehmed Emîn Efendinin göğsünde küçük bir sivilce çıkıp, rahatsızlanmasına sebep oldu Bunun üzerine bizim evi teşrîf edip, bir hafta müddetle dostlarımızla kaldı Göğsünde çıkan sivilceye bâzı merhemler sürerek tedâvi etmeye çalıştık Fakat gün geçtikce ağırlaştı Sonra kendi evlerine döndüğünde, bir sivilce de omuzlarında çıktı Tabibleri getirip gösterdiğimizde, o sivilcenin şirpençe olduğu anlaşıldı İhtimamla, dikkatle tedâvi etmeye başladık Aradan kırk elli gün geçti Fakat bir türlü iyileşme alâmeti göremedik Nihâyet bu hâlde iken vefât etti

Vefâtını işiten büyük zâtlar toplandı Mehmed Emîn Efendinin talebesi olanBaklalıCâmii imâmı el-Hâc Muhammed Efendi o gece bir rüyâ gördü Mehmed Emîn Efendi, ona rüyâsında; "Yarın gel, benim cenâzemi yıka!" buyurduğundan, sabahleyin hocalarının evine gelip durumu gördü ve rüyâsını anlattı Himmetzâde merhûm Abdüssamed Efendinin dâmâdı Ordu şeyhi Abdülhalîm Efendi, cenâzesini yıkamak için gelmişti Baklalı Câmii imâmı Muhammed Efendi bu vazifenin kendisine verildiğini söyleyince, Abdülhalîm Efendi gasl işini bırakıp su dökme hizmetini yaptı Abdülhalîm Efendi ile, el-Hâc Muhammed Efendi cenâzesini yıkayıp kefenlediler Sonra Fâtih Sultan Mehmed Hân Câmiinde cenâze namazı kılınıp, evinin yakınında Pîrî Paşa Medresesi önündeki kabristana defnedildi

Mehmed Emîn Efendi, İstanbul'a ilk geldiğinde bir ay Pîrî Paşa Medresesinde kalmıştı ve orayı sevmişti Ne zaman bu medresenin önündeki mezârlığın yanından geçse durup, orada medfûn bulunanların rûhuna Fâtiha-i şerîfe okurdu Yanındakilere de; "Burada her zaman böyle duâ ediniz" derdi Vefât edince kendisi de oraya defnedildi

Mehmed Emîn Efendinin alnı açık ve nûrlu, kaşları yay gibi ve araları açık, gözleri iri, parlak ve elâ idi Burnu düzgün ve doğru, yanakları ne etli ne de zayıftı Bıyıkları ile kaşları aynıydı Sakalı yuvarlak ve beyazdı Uzuvları düzgün, yürüyüşü Resûlullah efendimizin sünnetine uygundu Konuşması tatlı ve tesirli, sesi gür olup, Dâvûdî idi Şefkati çok, yetişmiş ve yetiştiren büyük bir mürşid-i kâmildi Son derece mütevâzi davranır ve hâllerini dâimâ gizlerdi Talebeleri ile yakından ilgilenir, müşkillerini çözüp, tesellî ve ferahlık verirdi Meclisinde herkesin anlayışına göre konuşur, her ilmin, her fennin hakîkat ve inceliklerinden de bahsederdi Kıymetli tefsir kitaplarından söz açınca, kitaba bakmadan ibâreyi aynen okurdu Buhârî ve Müslim kitaplarındaki hadîs-i şerîfleri de böylece ezberden okurdu

İbâdet ve tâatlarını son derece gizlemeğe çalışır, giyinişinde, kıyâfetinde husûsî bir elbise veya kıyâfet giymeyip, bu hususta halkın giydiklerini tercih ederdi

Kendisinden nasihat isteyenlere dâimâ; "Önce şunu iyi bilmelidir: Müminlere önce lâzım olan, Ehl-i sünnet ve cemâat âlimlerinin bildirdikleri şekilde îtikâd etmektir Çünkü doğru îtikâd, herkes için temeldir Temel olmayınca binâ olmaz Doğru îtikad her şeyden önce geldiği için, önce onu söylüyoruz Ehl-i sünnet ve cemâat; Eshâb-ı kirâm, Tâbiîn ve Tebe-i tâbiîn efendilerimiz, müctehid imâmlar ve kıyâmete kadar onlara tam olarak tâbi olanlardır" buyurdu

Her sene vasiyetini yazmak âdeti idi Vasiyeti şöyledir:

Allahü teâlâya hamd, kendisinden sonra peygamber gelmeyecek olan şefâatçımız Muhammed sallallahü aleyhi ve selleme, âline (akrabâlarına), Eshâbına (arkadaşlarına), bütün nebî ve resûllere salât, hayır duâlar olsun Allahü teâlâdan günahlarımın affını ve beni bağışlamasını dilerim Allah'ım! Beni bağışla Âmentü billahi ve melâiketihi ve kütübihi ve rusûlihi velyevmilâhiri ve bilkaderi hayrihi ve şerrihi minellahi teâlâ ve'lba'sü ba'delmevt Eşhedü enlâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve resûlüh (Allahü teâlâya, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe, kadere, hayr ve şerrin Allahü teâlâdan olduğuna, öldükten sonra dirilmeye, inandım Ben şehâdet ederim ki, Allahü teâlâdan başka ilâh yoktur Muhammed aleyhisselâm O'nun kulu ve resûlüdür) Bu şehâdet (îmân) üzere yaşarız, bunun üzerine ölürüz ve bunun üzerine diriliriz, inşâallah Allahü teâlâdan Rab olarak, İslâmiyetten din olarak, Muhammed aleyhisselâmdan Peygamber olarak, Kur'ân-ı kerîmden imam olarak, Kâbe'den kıble olarak, namaz, oruç, hac, zekât ve Kelime-i şehâdetten farîza (farz, emir, vazife) olarak, müminlerden kardeş olarak, Ebû Bekr-i Sıddîk, Ömer-ül-Fârûk, Osmân-ı Zinnûreyn ve Ali Murtezâ'dan imâmlar rehberler olarak râzı oldum (Onları bu şekilde beğendim ve kabûl ettim) Rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecmaîn

Allahü teâlâ günahlarımızın şefâatçısı Muhammed sallallahü aleyhi ve selleme, O'nun temiz âline ve eshâbına, bütün nebîlere ve resûllere (peygamberlere), onların âl (akrabâ) ve eshâbına (arkadaşlarına) salât, hayır duâlar olsun Allahü teâlâ, Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem efendimizin bütün eshâbından, dört müctehid imâmdan, şehîdlerden, sâlihlerden, evliyâdan, takvâ sâhiplerinden, zikredenlerden, büyüklerimizden ve bütün bu yolda bulunanlardan râzı olsun

Bu hakîr, günahkâr, aslen Tokat'ta doğdum Elli seneye yakın İstanbul'da yerleşmiş bulunmaktayım Îtikâdda mezhebim, Ehl-i sünnet vel cemâat olan Ebû Mansur Mâturidî'nin mezhebidir Amelde mezhebim, İmâm-ı A'zam Ebû Hanîfe hazretlerinin mezhebidir Meşhûr, bilinen ismim Muhammed Emîn, künyem Ebü'l-Mansûr, Ebü'l-Eman'dır Babam Tokat sâkinlerinden Hasan bin Ömer'dir Sevdiklerime ve dostlarıma vasiyetim şudur: Bu kusurlu kulu hatırlarından çıkarmayıp, Kur'ân-ı kerîm okuyup, rûhuma hediyeden, hayır duâdan unutmayalar Malımın en temizinden, helâlinden yüz kuruşu techîz ve tekfinime ve yirmi iki kuruş iskatıma sarf edeler

Vârislerime, ehlime (âileme) vasiyetim şudur: Dostların sözlerine râzı olup, mahkemeye gitmeyeler Birbirine rızâ gösterip, mücâdele ve muhâsama itmeyeler (çekişmeyeler) Herkes biliyor ki, dünyâ fâni, âhiret bâkîdir Allahü teâlâyı zikre, anıp, hatırlamaya çok gayret edip, çalışalar Çünkü, bütün saâdetlerin başı budur Herkese gönül hoşluğu ile kıyâmete kadar hakkımı helâl ettim Kimsede hakkım yoktur Mürüvvet ve insanlık, kerem, cömertlik, asâlet ve yardım odur ki, tanıyan ve tanımayan dostlar ve başkaları dahi âhiret hakkını helâl ve hayır duâdan unutmayıp, hayır ile iyilikle şehâdet edeler Vesselâm

Mehmed Emîn Tokâdî hazretlerinin; Arapça, Türkçe ve Farsça eserleri vardır Eserlerinden bir kısmı şunlardır: 1) İrşâd-üs-Sâlikîn, 2) Risâlet-ül-Etvâr, 3) Şerh-ı Kasîde-i Askalânî, 4) Tuhfet-üt-Tullâb, 5) Hulâsa-ı Tarîkat, 6) Risâle-i Rûhiyye, 7) Sıyânet-i Dervîşân fî Bahsi Deverân-ı Sûfiyyân, 8) Suâl-Cevâb, 9) Metâli' ul-Meserrât Tercümesi, 10) İbn-i Hacer Askalânî'nin, Savâ'ik-ı Muhrika adlı eserinin tercümesi 11) İmâm-ı Gazâlî hazretlerinin Risâle-i Emânet Tercümesi, 12) Risâle-i Sülûk, 13) Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî hazretlerinin; "Ân hayâlâtî ki dâm-ı evliyâest" mısra'ı ile başlayan beytini de şerh etmiş, açıklamıştır

SÖZ GERİ DÖNMEZ

Mehmed Emîn Tokâdî hazretlerinin İstanbul'da insanları irşâd ile meşgûl olduğu ve insanlara Allahü teâlânın emirlerini ve yasaklarını öğretip saâdete ermeleri için rehberlik yaptığı sıralarda İstanbul'da Antepli ismiyle meşhur bir vâz hocası vardı Bu kimse çok inatçı olup, Mehmed Emîn Tokâdî hazretlerinin büyüklüğüne, evliyâ ve mürşid-i kâmil olduğuna inanmaz ve konuştuğu meclislerde uygunsuz sözler söylerdi Bir gün bu hoca, Unkapanı'nda bir çeşmede yüzünü yıkıyordu Mehmed Emîn Tokâdî hazretleri de oradan geçiyordu Antepli vâizin yakınlarından biri; "İşte bu gelen, Tokâdî Emîn Efendidir!" diyerek gösterdi Antebli vâiz alaylı bir tavırla ona baktı ve birşeyler söyledi Mehmed Emîn Efendi yanlarına gelip selâm verdi Bu sırada Antebli hoca başını kaldırıp; "Bak Şeyh Efendi, benim gözlerim ağrıyor Bana bir nefes eyle de gözlerimin ağrısı geçsin" diyerek alay etti Bunun üzerine Mehmed Emîn Efendi; "Kör ol!" dedi ve oradan geçip gitti Antepli hocanın gözleri yavaş yavaş kapanmaya başladı Mehmed Emîn Efendinin talebelerinden bâzıları Antepli hocanın yanına yaklaşıp; "Sen hocamıza karşı edepsizlik yaparak alay ettin! O da sana nefes etti Sen artık kör olursun bunu bilesin" dediler Antepli hoca yaptığı edepsizliğin farkına varıp Mehmed Emîn Efendinin evini öğrenip huzûruna gitti Ayaklarına kapanıp; "Aman efendim kusurumu affedin" diye yalvardı Bu yalvarması üzerine; "Hayır söz geri dönmez! Sonra yerine gözümüzün birini vermek gerekir" buyurdu Antepli hoca bu sözleri işitince, o kadar çok yalvarıp özür diledi ki, Mehmed Emîn Efendi; "Hoş! Şimdi hiç olmazsa bâri bir nebzecik" dedi Bundan sonra Antepli hoca on altı ay devamlı göz ağrısı çekti Daha sonra Mehmed Emîn Efendinin duâsı ile göz ağrısından kurtuldu Bu hâdiseden sonra ona son derece bağlı ve hürmetli, edepli oldu Hattâ meclislerde, toplantılarda ve vâzlarından sonra; "Tokatlı Mehmed Emîn Efendimiz cennetliktir Onun ayağının tozu toprağı olayım" der, böylece ona olan inancını ve sevgisini dile getirirdi

ASIL MAKSAD

Mehmed Emîn Efendi, talebelerinden birine yazdığı bir mektupta şöyle buyurdu:

"Bu âleme niçin gelindiğini, asıl maksadın Allahü teâlâya kulluk olduğunu bilmelidir Can bedende iken mârifetullahı isteyip, dünyâ ve âhiret seâdetine mazhar olmalıdır

Dünyâ dostu, mal dostu, güzellik dostu ve diğer şeylerin dostu çoktur Allah dostu, İksir-i âzam (her derde devâ) gibi nâdir bulunan çok kıymetli bir şeydir

Bir nefesde iki nîmet vardır Bunun için her nefese iki şükür lâzımdır Yirmi dört saatte, her saate bin nefes ve her nefese iki şükür olmak üzere kırk sekiz bin şükür olur Bir insan bütün işlerini bıraksa, şükür şükür diyerek Allahü teâlâya hamd ve şükretse yine şükrün hakkını edâ edemez Mâlûm oldu ki, Allahü teâlâya şükrün binde birini edâ edemez"

1) Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye; (49 Baskı) s1155
2) Sefînet-ül-Evliyâ; c2, s39
3) Tuhfe-i Hattâtîn; s9, 10, 11, 400
4) Osmanlı Müellifleri; c1, s36
5) Hadîkat-ül-Cevâmi; c1, s46, 137
6) Risâle-i Sülûk (Mehmed Emîn Tokâdî) Âtıf Efendi Kütüphânesi, No: 283 varak 19-a,b
7) Tezkire-i Sâlim; s97
8) Tezkire-i Şu'arây-ı Âmid; s98
9) Risâle (Mehmed Emîn Tokâdî), Süleymâniye Kütüphânesi, Es'ad EfendiBölümü, No: 3430
10) Risâle, Mehmed EminTokâdî'nin Menâkıbı (Seyyid Yahyâ Efendi)
11) Menâkıb-ı MehmedEminTokâdî, Millet Kütüphânesi, Ali Emîri Şer'iyye Kısmı, No: 1018, v23
12) Üniversite Kütüphânesi TY, No: 2294
13) RehberAnsiklopedisi; c16, s298
14) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c17, s65

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.