Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Biyografiler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
adeviyye, rabiatül

Rabia'tül Adeviyye ( R.A )

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Rabia'tül Adeviyye ( R.A )






Rabia'tül Adeviyye ( ra )


Tâbiînden ve hanım velîlerin büyüklerinden Babasının adı İsmâil'dir Doğum

târihi bilinmemektedir 752 (H 135) yılında Kudüs civârında vefât etti


Babası İsmâil'in üç kızı vardı Bir tane daha doğunca adını Râbia (dördüncü)

koydu Babası İsmâil Efendi çok fakir olduğundan Râbia doğduğu gece evde

ihtiyaç olan şeylerden hiçbiri yoktu Bu duruma annesi çok ağlayıp mahzûn

oldu Efendisine; "Filân komşuya gidip, bir mikdar kandil yağı isteyebilir misin?"

dedi Hazret-i Râbia'nın babası, Allahü teâlâdan başka kimseden bir şey

istememeğe söz vermişti Bununla beraber hanımını üzmemek için komşuya

gitti Kapıya elini sürdü ve geri gelip; "Kapı açılmadı" deyince hanımı ağladı O

da çok üzüldü Babası, başını dizine dayadı ve öylece uyuya kaldı Rüyâsında

Peygamber efendimizi gördü Peygamber efendimiz, kendisine buyurdu ki: "Hiç

üzülme! Bu kızın, öyle bir hanım olacak ki, ümmetimden yetmiş bin kişiye

şefâat edecek Yârın bir kâğıda şöyle yaz: "Sen her gece Peygamber

efendimize yüz salevât-ı şerîfe, Cumâ geceleri de dört yüz salevât

gönderirdin Bu Cumâ gecesi unuttun Bunun keffâreti olarak, bu yazıyı sana

getiren zâta dört yüz altını helâl parandan ver" Sonra Basra vâlisi Îsâ Zâdân'a

git O yazıyı ver" Hazret-i Râbia'nın babası uyandığında, Peygamber efendimizi

görmenin şevkiyle ağlıyordu Hemen kalktı, denileni yaptı ve Îsâ Zâdân'ın

yanına gitti Vâli mektubu alınca, Resûlullah efendimizin kendisini hatırlamasının

şükrü için, binlerce altını fakirlere sadaka verdi Râbia-i Adviyye'nin babası

İsmâil Efendiye de mektupta yazılanı ve ona ilâve olarak pekçok altını da

sadaka verip, bir ihtiyâcı olursa tekrâr gelmesini tenbîh etti Altınları aldıktan

sonra lüzumlu ihtiyaçlarını temin etti Böylece bolluğa kavuştular ve kızlarına

rahatça bakıp güzel edeb ve terbiye ile büyüttüler


Râbia-i Adviyye biraz büyümüştü Annesi ve babası vefât etti Üstelik,

Basra'da kıtlık ve fevkalâde pahalılık vardı Bu hengâmede Râbia'nın ablaları

dağıldılar Kimsesiz kalan Râbia'yı zâlim bir kimse yakaladı ve hizmetçi olarak iş

gördürdü Sonra da köle olarak altı gümüş karşılığı bir ihtiyara sattı O ihtiyarın

hizmetçisi olarak, gösterilen zor işleri sabırla yapmaya çalışıyordu Çok sıkıntılı

günler geçirdi Çok zahmetler çekti, fakat isyân etmedi Allahü teâlânın

takdirine râzı oldu Edebi fevkalâde idi Bir gün karşısına bir nâmahrem,

yabancı çıktı Ondan sakınayım diye hızla giderken düşüp kolu kırıldı Acz ve

kırıklık içinde, mahzûn olmuş bir kalb ile Allahü teâlâya yalvardı



"Yâ Rabbî! Garib ve kimsesizim Yetim ve öksüzüm Köle edildim Bir de kolum

kırıldı Lâkin ben bunların hiç birine üzülmüyor, yalnız senin rızânı istiyorum

Benden râzı olup olmadığını da bilmiyorum" dedi Bu sırada bir ses duydu

"Üzülme, sen âhirette meleklerin bile imreneceği bir makamda bulunacaksın"

diyordu Râbia tekrar efendisinin evine döndü Günlük hizmetleri yerine getirir,

akşama kadar ayakta dururdu Bununla beraber her gün oruçlu olur, geceleri

de Allahü teâlâya ibâdet ve tâatle geçirirdi Bir gece efendisi

uyandığındaRâbia'nın odasından sesler geldiğini işitti Pencereden bakınca,

Râbia'nın, secde ettiğini, Allahü teâlâya şöyle yalvardığını duydu Diyordu ki:

"Ey Rabbim! Benim arzumun senin emrine uymak olduğunu biliyorsun Benim

saâdetim senin huzûrunda bulunmaktır Eğer elimden gelse, sana ibâdetten,

bir ân geri kalmam Fakat ev sâhibimin hizmetinde bulunduğum için ona hizmet

ediyorum ve sana gereği gibi ibâdet edemiyorum" Ev sâhibi, bunları duydu

Ayrıca, Râbia'nın başı üstünde bir kandil bulunduğunu, kandilin bir yere asılı

olmadan havada durduğunu, odanın o kandilin nûru ile aydınlandığını gördü ve

hayretten dona kaldı "Artık Râbia köle olamaz!" diyordu Sabaha kadar

uyuyamadı Sabah olunca hemen Râbia'yı çağırdı ve dedi ki: "Artık serbestsin

Dilediğini yap Ama burada kalırsan ben sana hizmet ederim" Râbia; "Gideyim"

dedi Oradan ayrılıp küçük bir eve yerleşti Bütün vakitlerini ibâdetle geçirir, bir

gün ve gecesinde bin rekat namaz kılardı Kefenini dâimâ yanında taşır, namaz

kılacağı zaman onu serer, üzerine secde ederdi Kefeni yanında olmadan

gezdiğini, kefenini beraberine almadan konuştuğunu kimse görmedi Süfyân-ı

Sevrî ve Hasan-ı Basrî, ondan feyz alırlardı

Alıntı Yaparak Cevapla

Rabia'tül Adeviyye ( R.A )

Eski 08-02-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Rabia'tül Adeviyye ( R.A )




Kimseden bir şey almazdı Bir keresinde Hasan-ı Basrî hazretleri kendisini

ziyârete gelmişti Kulübesinin kapısında, zenginlerden birinin ağladığını gördü

"Niçin ağlıyorsunuz?" diye sordu O zengin; "Zühd ve kerem sâhibi şu hâtun

olmasa, halk mahv olur O, zamânın bereketidir Allahü teâlâ bizi, bir çok belâ

ve sıkıntılardan onun hürmetine muhâfaza etmektedir Ona bir mikdar yardımım

olsun diye şu keseyi getirdim Fakat kabûl etmez diye ağlıyorum Bunu ona

verseniz, belki sizin hatırınız için kabûl eder" dedi Hasan-ı Basrî hazretleri içeri

girip olanları bildirince, Râbia-i Adviyye buyurdu ki: "Ben bu dünyâlıkları

bunların hakîkî sâhibi olan Allahü teâlâdan istemeğe utanır iken başkasından

nasıl alırım? Allahü teâlâ bu dünyâda, kendisini inkâr edenlerin bile rızkını

verirken, kalbi O'nun muhabbetiyle yanan birinin rızkını vermez mi

zannediyorsunuz? O kimseye selâmımızı söyle Kalbi mahzûn olmasın Biz Allahü

teâlâdan başkasından bir şey almamaya ahdettik Hiç bir kimseden bir şey

beklemiyoruz Geleni kabûl etmiyoruz Bir defâsında devlete âid olan bir

kandilin ışığından istifâde ederek gömleğimi yamadım da kalbim dağıldıkça

dağıldı ve dikişleri sökünceye kadar kalbimi toparlayamadım"


Mâlik bin Dinâr şöyle anlatır: Birgün Râbia'nın yanına gittim Abdestini almış,

kalan sudan bir kaç yudum da içmişti Dikkat ettim, testinin bir tarafı kırıktı ve

çok eski bir hasırda oturuyordu Kerpiçten bir de yastığı vardı Bunları görünce

çok üzüldüm, içim yandı ve; "Ey Râbia! Zengin arkadaşlarım var Kabûl

edersen sana onlardan bir şeyler alayım" dedim Bana dönerek; "Yâ Mâlik!

Bana da, onlara da rızkı veren Allahü teâlâdır O, fakirleri fakir olduğu için

unutup, zenginleri de zengin olduğu için hatırlıyor ve yardım mı ediyor

sanıyorsun?" dedi Ben de "Hayır, hiç öyle olur mu?" dedim Bunun üzerine

"Mâdem ki Rabbim benim hâlimi biliyor, benim hatırlatmama ne lüzum var O,

öyle istiyor, biz de O'nun istediğini istiyoruz" diye cevap verdi



Râbia-i Adviyye, "Niye evlenmiyorsun?" diye ısrâr edenlere şöyle söyledi:

"Benim üç büyük derdim var Bunların sıkıntısından kolayca kurtulmamı garanti

ederseniz, o zaman evlenirim Birincisi, (Acabâ son nefesimde îmânımı

kurtarabilecek miyim?) İkincisi, (Kıyâmet gününde amel defterimi sağ

tarafımdan mı, yoksa sol tarafımdan mı verecekler?) Üçüncüsü, (Herkesin

hesâbı görüldükten sonra bir grup Cehennem'e ve bir grup Cennet'e giderken,

acabâ ben hangi grupta bulunacağım?)" dedi O kimseler; "Biz bu suâllerin

cevâbı olarak size bir şey söylemekten âciziz" dediler "O halde önümde böyle

dehşetli günler varken ve bu günlere hazırlanmak elbette lâzım iken, evlenmeyi

nasıl düşünebilirim?" buyurdu

Alıntı Yaparak Cevapla

Rabia'tül Adeviyye ( R.A )

Eski 08-02-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Rabia'tül Adeviyye ( R.A )




Bir gün ikindi vakti yanına bir misâfir geldi Tencerede bir parça et vardı Eti

pişirip misâfire ikrâm edeyim diye düşündü Fakat, yemeği hazırlamak için de

misâfirin yanından ayrılamadı Nihâyet akşam vakti oldu Namazlarını kıldılar

Kendisi de, misâfiri de oruçlu idiler Nihâyet evde bulunan bir kuru ekmek ve

bir mikdar suyu misâfire ikrâm için hazırladı Sonra, etin bulunduğu tencerenin

Allahü teâlânın izni ile kaynadığını ve yemeğin çok güzel piştiğini gördü

Misâfire ikrâm ile iftarı birlikte yaptılar Misâfir; "Hayâtımda bu kadar lezzetli bir

yemek yemedim" deyince, Râbia-i Adviyye; "Her hâlinde Allahü teâlâyı

hatırlıyan ve sâdece O'nun rızâsını istiyenlere işte böyle yemek pişirirler"

buyurdu


Râbia-i Adviyye'nin hacca gitmek arzusu çoğaldı Bir kâfileye katılarak yola

çıktı Yolda merkebi ölünce kâfiledekiler; "Eşyâlarınızı bizim hayvana

yükleyelim" dediler Onlara; "Ben Allahü teâlâya tevekkül ederek yola çıktım

Siz yolunuza devam ediniz, ben yavaş yavaş gelirim" dedi ve kervan yoluna

devam etti "Yâ Rabbî! Çok âciz olduğumu görüp, biliyorsun Beni evine dâvet

ettin ama bineğim yarı yolda öldü Koca çölde yalnız kaldım Durumu sana

havâle ettim" diyerek eşyâlarını yüklendi Onun bu yalvarışından sonra Allahü

teâlâ merkebi diriltti Hazret-i Râbia buna çok sevindi


Bir gün, Râbia-iAdviyye'ye yemek yapmak istediler, fakat soğan

yoktuKomşudan alalım dediler O da; "Kırk senedir, Allahü teâlâdan

başkasından bir şey istememek üzere söz verdim Zararı yok soğansız olsun"

buyurdu Sözünü yeni bitirmişti ki, bir kuş ayaklarındaki soğanları oraya bırakıp

gitti Bunu gören hazret-i Râbia; "Bu ilâhî bir imtihandır, Allahü teâlânın

azâbından emin değilim, korkuyorum!" deyip, yemek yerine kuru ekmeği yedi



Bir gün, Hasan-ı Basrî hazretlerinin evinin önünden geçiyordu O sırada evin

damında bulunan Hasan-ı Basrî, Allahü teâlânın muhabbetinden pek çok

ağlamış, göz yaşlarını rüzgâr, aşağıdan geçmekte olan Râbia-i Adviyyenin

yüzüne düşürmüştü Damlanın nereden geldiğini araştırıp, yukarıda ağlamakta

olan Hasan-ı Basrî'yi görünce; "Ey Hasan! Sakın gözyaşların nefsinin arzusuyla

akmış olmasın! Bu gözyaşlarını içinde muhafaza et ki, içerde bir derya olsun

Allahü teâlânın muhabbeti ile kaynasın" dedi

Alıntı Yaparak Cevapla

Rabia'tül Adeviyye ( R.A )

Eski 08-02-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Rabia'tül Adeviyye ( R.A )




Bir defâsında kendisini sevenler ziyârete gelmişlerdi Evde, odayı

aydınlatacak bir kandil yoktu Gelenlere ise ışık lâzımdı Râbia-i Adviyye

hazretleri parmaklarına üfledi Bunun üzerine Allahü teâlânın izniyle sabaha

kadar parmaklarından ışık yayıldı ve oda aydınlandı


Bir kimse, kendisine, cebinden çıkardığı parayı vermek istedi Hazret-i Râbia

elini havaya doğru uzattı Avucu altınla dolu olduğu halde o kimseye; "Sen

cebinden alıyorsun, bana böyle veriyorlar" dedi


Bir gün iki kişi, Râbia-i Adviyye'yi ziyârete geldiler İkisi de açtı "Yemeği

helâldir" diye içlerinden yemek yimek geçti O anda kapıya biri gelerek, Allah

rızâsı için bir şeyler istedi Râbia hazretleri evdeki iki ekmeğini buna verdi

Gelen sevinerek gitti Bir saat kadar sonra bir kişi kucağında bir yığın ekmekle

geldiRâbia hazretleri ekmekleri saydı On sekiz ekmek vardı Dedi ki: "Ekmekler

yirmi olsa gerektir" Ekmeği getiren, ikisini saklamıştı Çıkarıp iki ekmeği de

verdi Oradakiler hayretle sordular "Bu ne sırdır? Biz senin ekmeğini yemeye

gelmiştik Önümüze koyacağın ekmekleri kapıya gelene verdin Ardından ekmek

geldi Eksik olduğunu söyledin"Cevâbında şöyle buyurdu: "Siz ikiniz gelince

karnınızın aç olduğunu anladım Önünüze koyacağım o iki ekmeği kapıya gelene

verdim Allahü teâlâdan bu ekmeklerin misâfirlerin karnını doyuramayacağını,

bunun için bir yerine on vermesini istedim Çünkü Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde

(En'âm sûresi 160 ayet-i kerîmesinde) bire on vereceğini bildiriyor Ben O'nun

bu vâdine güvendim İki ekmek yerine yirmi ekmek geleceğini bildiğim için de

ekmeklerin noksan olduğunu söyledim"

Alıntı Yaparak Cevapla

Rabia'tül Adeviyye ( R.A )

Eski 08-02-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Rabia'tül Adeviyye ( R.A )




Bir defâsında namaz kılarken gözüne bir kamış saplandı Kalb huzûru ve Allahü

teâlânın muhabbetinin her tarafını kaplamış olması hâli o kadar fazla idi ki,

namazda bunu hiç farketmedi Namaz bitince oradakilere; "Gözüme bir bakın

Gâlibâ gözüme bir şey girmiş" dedi Baktılar kamış parçası gözüne saplanmıştı

Güçlükle çıkardılar


Hasan-ı Basrî hazretleri suâl edip: "Ey Râbia, yokluğu nerede buldun?" dedi

Cevâbında; "KendimiHak teâlâya teslim ve işlerimi O'na havâle ettim"

buyurdu Yine Hazret-i Hasan suâl edip; "Ey Râbia! Hak teâlâ aşkına sana

ihsân olunan ilim ve amelden bana bir harf öğret" dedikte, cevâbında: "Ey

Hasan, câriyelikten kurtulalı beri iplik eğirip satarım, geçimimi temin ederim

Lâkin hiç bir zaman iki akçeyi bir elime almadım İkisi bir yere gelir de beni Hak

teâlânın yolundan ve mârifetullahtan alıkoyar diye korktum" buyurdu


Birinin; "Yâ Rabbî, bana rahmet kapısını aç!" diye duâ ettiğini işitince, Râbia-i

Adviyye; "Ey câhil, Allahü teâlânın rahmet kapısı kapalı mı idi de şimdi açmasını

istiyorsun Rahmetin çıkış kapısı her zaman açık ise de giriş kapısı olan kalbler,

herkeste açık değildir Bunun açılması için duâ edilmelidir" dedi



Kendisine, Hasan-ı Basrî hazretlerinin; "Cennet'te, Allahü teâlâyı görmekten bir

an mahrum olursam öyle ağlayıp, feryâd edeceğim ki, bütün Cennet ehli bana

acıyacak" dediğini naklettiklerinde; "Bu çok güzeldir Lâkin, eğer dünyâda,

Allahü teâlâdan bir an gâfil olduysa ve bu gafletinden dolayı aynen bildirdiği

üzüntü, ağlamak ve inlemek meydana geldiyse âhirette de dediği gibi

olacaktır Aksi halde olmayacaktır" buyurdu

Alıntı Yaparak Cevapla

Rabia'tül Adeviyye ( R.A )

Eski 08-02-2012   #6
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Rabia'tül Adeviyye ( R.A )




Râbia-i Adviyye bir gece; "Yâ Rabbî! Ya kalb huzûru ile namaz kılmamı nasîb

et, veya kalb huzûru ile kılamadığım namazımı kabûl buyur Allah'ım benim

bütün dünyâdaki arzum ve işim, seni yâdetmek, âhirette de Cemâl-i ilâhiyene

kavuşmaktır Ne olur, beni bu anlayışıma bağışla!" diye yalvardı


Bir gün Râbia Hâtun ağlıyordu "Ey Allahü teâlânın sevgili kulu niçin ağlıyorsun?

Rabbinle yakınlığın var" dediler Buyurdular ki: "Ayrılıktan korkuyorum, belki

ölüm vaktinde (Sen bana gerekmezsin ey Râbia) diye Allahü teâlâ hazretleri

hitâb buyurursa benim hâlim nice olur? Eyvah, eyvah!" deyip ağladı


Tevekkülü o dereceye ulaşmıştı ki; "Gök tunç olsa, yer demir kesilse, gökten

bir damla yağmur düşmese, yerden bir bitki bitmese ve dünyâdaki bütün

insanlar benim çocuğum olsa, Allahü teâlâya yemîn ederim ki onlara nasıl

bakacağım düşüncesi kalbime gelmez Çünkü, Allahü teâlâ hepsinin rızkını

vereceğini bildirmiş ve üzerine almıştır" derdi


Bir zaman hasta olmuştu Ziyâretine gelenler; "Ey Râbia! Sana gelen bu

hastalık çok ızdırap vermektedir Duâ et de Allahü teâlâ çektiğin bu ızdırâbı

hafifletsin" dediklerinde, buyurdu ki: "Siz biliyor musunuz ki, bu ızdırâbı

çekmemi Allahü teâlâ irâde etmiştir""Evet biliyoruz" dediler O da; "Bunu

bildiğiniz halde, O'nun irâdesine muhâlefet etmemi, O'ndan tersini dilememi

nasıl istiyebiliyorsunuz?" dediği zaman, onlar; "Ey Râbia, peki senin arzun

nasıldır?" diye sordular O da; "Allahü teâlâ benim hakkımda ne irâde ve ne

takdir etmişse ona râzı olmak" buyurdu


Bir gün kendisine sordular ki: "Ölümü arzu ediyor musun?" Buyurdu ki:

"İnsanlardan birine karşı bir kabahat işlemiş olsam, o insanla karşılaşmaktan

utanırım HalbukiAllahü teâlâya karşı olan kabahatlerimiz o kadar çok ki,

huzûruna varmayı (ölümü) nasıl arzu ederim?"


"Bu yüksek derecelere ne ile kavuştun?" dediklerinde; "Beni ilgilendirmeyen her

şeyi terk ve ebedî olanın dostluğunu istemekle" buyurdu


Râbia-i Adviyye devamlı inlerdi ve onu hep dertli bir hâlde görürlerdiYakınları;

"Hiç bir hastalığınız yok, ağlayıp sızlanmanıza, yakınmanıza sebep nedir?"

dediler O da; "Benim gönlümde öyle bir dert var ki, tabibler tedâvisinde âciz

kaldılar Yaramın merhemi Allahü teâlâya vuslattır (kavuşmaktır) Böyle yanıp

yakılıyorum ki, belki maksadıma kavuşurum Bu benim yaptığım ise, bu işte en

az olanıdır" diye cevap verdi


Yaşı sekseni bulmuştu Yolda yaşlılığın tesiriyle yürümekte güçlük çekerdi

Öyle ki görenler, ha düştü, ha düşecek zannederlerdi Böyle olmakla beraber

kimsenin yardımını kabûl etmezdi Vefâtı yaklaşınca yakınlarından Abede

bintiŞevvâl adında bir hâtunu yanına çağırdı Her zaman yanında taşıdığı

kefeni göstererek; "Vefât ettiğim zaman beni bu beze sar ve defnet" diye

vasiyet etti


Vefât etmeden önce hasta yatağının başucunda bekleyen sevdiklerine;

"Kalkınız, burayı boşaltıp, yalnız bırakınız Allahü teâlânın melekleriyle başbaşa

kalayım" deyince, oradakiler odayı boşalttılar Kapıyı örttüler İçerden meâlen

şu âyet-i kerîmenin okunduğu işitiliyordu: "Ey mutmainne nefs, râzı olmuş ve

râzı olunmuş olarak Rabbine dön! Has kullarımın arasına katıl ve Cennetime

gir"(Fecr sûresi: 89) Aradan biraz zaman geçti ses kesilmişti İçeri

girdiklerinde vefât ettiğini gördüler Vefâtından sonra Abede binti Şevvâl

vasiyyetini yerine getirdi Tur Dağı üzerine defnedildi


Abede binti Şevvâl şöyle anlatmıştır: "Râbia'yı vefatından bir sene sonra

rüyâda gördüm Yeşil elbiseler giymiş, başında da yeşil bir örtüsü vardı Ben;

"Seni sardığım kefenine ne oldu?" dedim "Allahü teâlâ onları çıkardı ve bana

bunları verdi" dedi


Vefâtından sonra kendisini rüyâda görenler; "Münker ve Nekir melekleri ile

aranızda ne gibi bir şey oldu?" diye sordular "O iki heybetli melek gelip de

bana Men rabbüke (= Rabbin kim?) suâlini sorunca, onlara dedim ki, ey

melekler! Hemen geri gidip Rabbime şöyle arzediniz: (Ey Allah'ım! Dünyâda

bunca halk arasında, ihtiyar bir kadıncağızı unutmadın Ben, seni hiç unutur

muyum?)"


Nakledildiğine göre Muhammed bin Eslem Tûsî ile Nu'mân Tûsî, Râbia-i

Adviyye'nin kabri başına gelip; "Hâlin nasıldır?" diye sordular Allahü teâlânın

izni ile şöyle cevap verdi: "Allahü teâlâ bana çok nîmet ihsân etti Nîmetler

içindeyim elhamdülillah"


Bessâr bin Gâlib en-Necrânî diyor ki: "Râbia-i Adviyye için vefâtından sonra

hep duâ ederdim Bir defasında onu rüyâmda gördüm Bana; "Hediyelerin

nûrdan mendil içinde ve nûrla kaplanmış tabaklarla bize sunulmaktadır" dedi

"Bu nasıl oluyor?" dedim "Hayatta olan müminler ölüler için duâ ettiklerinde,

ipek mendiller içinde nûrdan tabaklara konup, ölüye götürülür ve (Bu, sana

filân dostunun hediyesidir) denilir" buyurdu

Alıntı Yaparak Cevapla

Rabia'tül Adeviyye ( R.A )

Eski 08-02-2012   #7
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Rabia'tül Adeviyye ( R.A )




"Yâ Rabbî, dünyâda, bana neyi takdir etmiş isen onların hepsini

düşmanlarına ver Âhirette benim için hangi nîmetleri ihsân etmeyi takdir etmiş

isen onları da dostlarına ver Ben sâdece seni istiyorum"


"Yâ Rabbî, eğer sana ibâdet etmem Cehennem korkusu ile ise beni

Cehennem'e at Eğer Cennet'e girmek ümidi ile ibâdet ediyor isem, Cennet'ini

yasak eyle Eğer sırf, senin rızân için ibâdet ediyor isem, bâkî olanCemâlin ile

müşerref eyle"


Çok defâ şöyle derdi: "İstiğfâr etmekle kurtulduk sanırız Halbuki o

istiğfârımız da, bir başka istiğfâra muhtaçtır"


Allahü teâlânın muhabbeti ile çok ağlar, hep mahzûn olarak yaşardıCehennem

lafzını duyunca, onun dehşeti ile kendinden geçerek bayılıp düşerdi


"Bir kulun Allahü teâlânın takdirine râzı olup olmadığı nasıl bilinir?" diye

sordular "Gelen nîmetlerden zevk aldığı gibi, gelen musîbetlerden de zevk

aldığı zaman" buyurdu


Bir kimse; "Yâ Rabbî! Benden râzı ol!" dedi Bunu gören hazret-i Râbia;

"Kendisinden râzı olmadığın (Kazâ ve kaderine rızâ göstermediğin) bir zâtın,

senden râzı olmasını istemeğe utanmıyor musun?" dedi


Kendisine sordular ki: "İnsanı Allahü teâlâya yaklaştıran en üstün şey nedir?"

"Muhabbet sâhibi olan kişi, muhabbetinde öyle sâdık olmalı ki, gönlünde O'nun

için olmıyan hiç bir sevgi bulunmamalı" buyurdu


"İşlediğiniz günahları gizlediğiniz gibi, yaptığınız iyilikleri de gizleyin"



"Sabır insan olsaydı çok kerîm olurdu"


"Mârifetin alâmeti, her an Allahü teâlâyı hatırlamaktır"


"Kul Allahü teâlânın sevgisini tattığı zaman, Allah o kulunun kusurlarını

kendisine gösterir Böylece o, başkalarının kusurlarını göremez olur"

Alıntı Yaparak Cevapla

Rabia'tül Adeviyye ( R.A )

Eski 08-02-2012   #8
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Rabia'tül Adeviyye ( R.A )




ÜÇ MÜHİM DERT


Bir gün çok ağlıyorken, Râbia-i Adviyye,

Sordular: “Ağlamanın sebebi nedir?” diye


Buyurdu ki: “Üç büyük derdim var şimdi benim,

Bunları düşündükçe, ağlayıp yaş dökerim


Bunlardan kurtulmağa, var ise bir kolaylık,

Bir garanti verin de, ağlamıyayım artık


Dediler: “Söyle bize, ne imiş o dertlerin?

Herhâlde hâllederiz, kolayı var her şeyin


Buyurdu: “Öyle zor ki, kasdettiğim o dertler,

Zannettiğiniz gibi, kolay hâlledilmezler


Biri son nefesimde, verirken ben canımı,

Kurtarabilir miyim, acaba îmânımı?


İkincisi mahşerde, acep amel defterim,

Sağımdan mı verilir, soldan mı, yok haberim


Üçüncüsü, herkesin, hesabı görülünce,

Ve lâyık oldukları, yere götürülünce,


Cennetlikler ile mi, giderim ben acabâ?

Yoksa atılır mıyım, kötülerle azâba?


Bu korkunç tehlikeler, var iken önümde hep,

Ben ağlamıyayım da, kimler ağlasın acep?”


Uzaktan bir misâfir, gelmişti hânesine,

Bir parça eti vardı, koydu tenceresine


Düşündü pişirip de, ona ikrâm etmeyi,

Ve lâkin konuşurken, unuttu pişirmeği


Nihâyet akşam olup, namazları kıldılar,

Hem kendi, hem misâfir, o gün oruçluydular


Dedi ki: “Et pişmedi, unutmak sebebiyle,

Bâri iftar edelim, “kuru ekmek, su” ile


Getirmeye giderken, su ve kuru ekmeği,

Leziz et kokuları, bir anda sardı evi


Baktı ki tencerede, duran et, o hâliyle,

Ateşsiz pişmiş idi, kudret-i ilâhiyle


Misâfir o yemekten, yiyince, ilk tadımda;

Dedi: “Böyle hoş yemek, yemedim hayatımda


Hem de sen demiştin ki, Unuttum, pişmedi et,

Hâlbuki bu et pişmiş, acaba nedir hikmet?”


Dedi: “Kul unutmazsa, eğer ibâdetini,

Onu da unutmazlar, pişirirler etini


Yine bir gün misâfir, var iken hânesinde,

Yemeğe koymak için, soğan yoktu evinde


Dediler; “Ey Râbia, şu komşudan istesek,

Zîrâ soğan olmazsa, iyi olmaz o yemek


Buyurdu: “Kırk senedir, söz verdim ki ben şuna,

Aslâ el açmıyayım, Rabbimden gayrısına


Râbia’nın bu sözü, bitmemişti ki, o an,

Bir kuş, ayaklarıyla, bıraktı iki soğan


Bir gece de dostları, geldiler ona, ancak,

Kandil yoktu evinde, gece aydınlatacak


Râbia hazretleri, üfledi bir avcuna,

Nûr geldi birden bire, parmakları ucuna


Kamış girdi gözüne, bir gün namaz kılarken,

Hiç farkına varmadı, acımasına rağmen


Öyle sarmış idi ki, onu aşk-ı ilâhî,

Hissetmedi kamışı, gözüne girse dahî


Selâm verip sordu ki, “Gözümde bir şey mi var?”

Baktılar kamış girmiş, güçlükle çıkardılar


Yâ Rabbî, bu mübârek velînin hürmetine,

Kavuştur bizi dahî, senin muhabbetine

Alıntı Yaparak Cevapla

Rabia'tül Adeviyye ( R.A )

Eski 08-02-2012   #9
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Rabia'tül Adeviyye ( R.A )




BENİ KENDİNLE MEŞGÛL EYLE


Hazret-i Râbia, çok oruç tutardıBir defâsında bir hafta hiç yiyecek bulamadı

Sekizinci gece açlığı iyice şiddetlendi Nefsine eziyet ettiğini düşünürken birisi

kapıyı çaldı Bir tabak yemek getirdi, o da yemeği alıp, yere koydu Mum

getirmeğe gitti, gelince bir kedinin yemeğini dökmüş olduğunu gördü Su

bardağını almaya gitti Mum söndü Su içmek isterken bardak düşüp kırıldı O

da; "Yâ Rabbî! Bu zavallı kulunu imtihan ediyorsun, fakat âcizliğimden

sabredemiyorum" diyerek bir âh çekti Bu âhtan neredeyse ev yanacaktı Bir

ses duyuldu: "Ey Râbia, istersen dünyâ nîmetlerini üstüne saçayım İstersen,

üzerindeki dert ve belâları kaldırayım Fakat bu dertler, belâlar ile dünyâ bir

arada bulunmaz" Bu sözü işitince; "Yâ Rabbî! Beni kendinle meşgûl eyle ve

senden alıkoyacak işlere bulaştırma" diye duâ etti Bundan sonra dünyâ

zevklerinden öyle kesildi ki; kıldığı namazı;"Bu benim son namazımdır" diye

huşû ile kılar, hep Allahü teâlâ ile meşgûl olurdu Hattâ birisi gelip kendisini

Allahü teâlâ ile meşgûliyetten alıkoyar korkusuyla; "Yâ Rabbî! Beni kendinle

meşgûl eyle de, kimse senden alıkoymasın" diye duâ ederdi


BOŞA YORULMUŞ


Râbia-i Adviyye, bir gece, evinde geç vakitlere kadar namaz kılarken hasırın

üzerinde uyuya kaldı Bu arada evine bir hırsız girdi Her tarafı aradı, çalacak

bir şey bulamadı Giderken; "Girmişken boş çıkmayayım" diyerek, Râbia

hazretlerinin dışarıda giydiği örtüsünü aldı Evden çıkarken yolunu şaşırdı,

kapıyı bulamadı Geri dönüp örtüyü aldığı yere bıraktı Bu sefer rahatlıkla kapıyı

buldu Kapıyı bulunca tekrar geri dönüp, örtüyü aldı Fakat yine kapıyı

bulamadı Bu hâl yedi defa tekrarlandı Yedinci defâ tekrar örtüyü eline alınca

şöyle bir ses duydu: "Ey kişi kendini yorma O yıllardır kendini bize ısmarladı

Şeytanın ona yaklaşma gücü yok iken, hırsızın onun örtüsüne yaklaşması

mümkün müdür? Git, yorulma, boşuna uğraşma O uyuyorsa da dostu uyanıktır

ve onu korumaktadır" Bu hâdiseden korkup dışarı fırlayan hırsız, tövbe edip bu

kötü huyundan vazgeçti


Alintidir



Rahmetullahi aley

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.