08-02-2012
|
#1
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Midhat (Mithat) Paşa
Midhat (Mithat) Paşa
Tanzimat devri Osmanlı sadrâzamlarından Rusçuklu Mehmed Eşref Efendinin oğlu olup, 1822de İstanbulda doğdu Asıl adı Ahmed Şefik olup, Midhat ismiyle meşhur oldu
Husûsî hocalardan ders aldı Dîvân-ı Hümâyûn kaleminde vazifeye başladı (1834) Mustafa Reşîd, Âlî, Mütercim Rüşdî ve Sâdık Rifat paşaların toplantılarında Zâbit Kâtipliği yaptı Paris, Londra, Viyana ve Belçikaya gitti (1858) Avrupalıların Osmanlıları yıkmak için ürettikleri fikirlerin etkisinde kaldı Yurda dönüşünde Meclis-i Vâlâ (Danıştay) Başkâtipliğine getirildi (1859) Daha sonra Niş (1861) ve Tuna (1864) vâliliklerine tâyin edildi Tuna vilâyetinde yaptığı çalışmalarla Avrupalıların takdirini kazandı Şurây-ı Devlet (Danıştay ve Yargıtay) Reisliğine getirildi (1868) Sadrâzamla anlaşamadığından Bağdat Vâliliği göreviyle İstanbuldan uzaklaştırıldı (1869) Sonra azledilerek Edirne Vâliliğine tâyin edildi (1872) ise de beş gün sonra 31 Temmuz 1872de sadrâzam oldu
Üç ay kadar sadrâzamlık yaptı Bu esnâda rüşvet karşılığında Mısır Hidivi İsmâil Paşaya Avrupadan borç alabilme yetkisi tanıdı Gerçeklerin aksine devlet bütçesinde gelir fazlalığı olduğunu iddiâ etti Uygunsuz davranışları ve yalanlarının ortaya çıkması üzerine sadrâzamlıktan azledildi (19 Şubat 1873) Aynı yıl Dîvân-ı Ahkâm-ı Adliye Nâzırlığına getirildiyse de kendisini sadrâzamlıktan azleden pâdişâha karşı kin beslemeye başladı Yeni Osmanlıların (Bkz Jön Türkler) sadrâzam adayı oldu
Midhat Paşa; Mütercim Rüşdî Paşa, Hüseyin Avni Paşa ve Müfsid İmâm (Hasan Hayrullah) işbirliği yaparak Sultan Abdülazîz Hanı tahttan indirip Beşinci Murâdı tahta geçirdiler Ancak Abdülazîz Hanın hunharca katledildiğini duyan Sultan Beşinci Murâdın aklî dengesi bozuldu Doktorların verdiği rapor üzerine tahttan indirilip yerine Abdülhamid Han geçti
19 Aralık 1876da ikinci defâ Sadrâzam olan Midhat Paşa başkanlığında toplanan Vükelâ Heyetince incelenen Kânûn-i Esâsî metni üzerinde bâzı değişiklikler yapıldı Pâdişâhın karşı çıkmasına rağmen Midhat Paşa 113 maddeyi (pâdişah, devletin emniyetini bozan ve tehlikeye düşüren kişilerin hudut hâricine sürülmesi maddesini) eklettirdi Pâdişâhın tasdikinden sonra Kânûn-i Esâsî ve Meşrûtiyet îlân edildi (23 Aralık 1876)
İngiliz hayrânı olan ve Meşrûtiyet hakkında köklü bir bilgisi bulunmayan Midhat Paşa, kendi husûsî danışmanı ve Nâfiâ (Bayındırlık) Müsteşârı Odyan Efendiyi İngiltereye göndererek, Meşrûtiyet rejiminin Avrupa devletlerince garanti altına alınması talebinde bulundu Osmanlı Devletinin dâhilî idâresini yabancı devletlerin kefâleti altına sokmak için gayret etti O sırada İstanbulda toplanan Tersâne, Konferansına da aynı teklifi yaptı Fakat kabûl ettiremedi
Pâdişâh, Meşrûtiyetin îlânından sonra, bir sene beş ay kadar devlet idâresine karıştırılmadı Abdülhamîd Hanın muhâlefetine rağmen Midhat Paşa ve arkadaşlarının basîretsizlikleri yüzünden 24 Nisan 1877de Doksanüç Harbi diye bilinen Osmanlı-Rus Harbine girildi Midhat Paşa, medrese talebelerini kışkırtıp Harp istiyoruz! nümâyişleri yaptırdı Sultanın penceresi dibinde bile Harp! diye bağırıldı
Âl-i Osmân yerine Âl-i Midhatın kurulabileceğini söyleyerek saltanata göz dikti Hıristiyan ve Müslümanlardan millet askeri adıyla kendi emrinde yeni bir ordu teşkil etmeye kalkıştı Bosnada Türk bayrağında hilâlin yanına haç koydurarak, bu bayrakla bir tabur askere, İstanbulda geçit resmi yaptırdı
Kendisini nâdir gelen bir kahraman zanneden Midhat Paşa, Pâdişâha karşı kaba hareketlerde bulunarak herkesin nefretini kazandı Ziyâ Paşa ve Nâmık Kemâl gibi en yakın arkadaşlarını sürgüne göndererek Meşrûtiyet anlayışını açık bir şekilde ortaya koydu 5 Şubat 1877de sadâretten azledilerek Midhat Paşanın Kânûn-i Esâsîye koymakta ısrar ettiği 113 maddeye istinâden yurtdışına çıkarıldı
Midhat Paşa, önce Brendizi, sonra Napoli, İspanya, Paris ve Londraya gitti İngilizlerden çok iltifât gördü Giritte ikâmetine izin verildi Sonra Suriye Vâliliğine tâyin edildi Vâliliği zamânında kanlı Marûnî-Dürzî çatışmaları oldu Devlet aleyhindeki faaliyetleri sebebiyle merkeze daha yakın olan Aydın Vâliliğine getirildi (1880)
Bu sırada, Abdülazîz Hanın katliyle ilgili olarak teşkil edilen mahkeme, soruşturmalarına devam ediyordu Kendisini götürmek için heyet gönderildiğini haber alan Midhat Paşa, İzmirdeki Fransız konsolosluğuna sığındı Vâlilikten azledildi Abdülhamid Hanın tehdîdi üzerine himâyesiz kalan Midhat Paşa, İstanbula getirilerek Yıldız Sarayı Çadır Köşkünde tutuklu olarak ifâdesi alındıktan sonra, Haziran 1881de diğer zanlılarla birlikte muhâkeme edildi Sultan Abdülazîz Hanın şehit edilmesinde rol oynadığı tespit olunarak îdâma mahkum oldu Buna, kabîne üyeleri, eski sadrâzamlar, müşir ve feriklerden teşekkül eden fevkalâde bir Temyîz Heyeti karar verdiyse de Pâdişâh azınlıkta kalanların reylerini tercih ederek îdâm hükmünü sürgüne çevirtti İzzeddîn Vapuru ile Cidde üzerinden Tâife gönderildi Midhat Paşa, üç yıl kadar burada yaşadı İngilizler tarafından kaçırılacağını haber alan Hicaz Vâlisi Osman Nuri Paşanın emriyle, 8 Mayıs 1884 gecesi, kaldığı odayı basan Berber İsmâil adındaki bir asker tarafından boğularak öldürüldü
Cenâzesi, Tâif Kalesi surları dışındaki kabristana defnedildi 26 Haziran 1951de kemikleri Tâiften İstanbula getirilerek Hürriyet-i Ebediye Tepesinde gömüldü
Garp kültüründen ve İslâmî bilgilerden mahrum olan Midhat Paşa, zekî bir kimseydi Ancak, kendisinin de bâzı vesîlelerle îtirâf ettiği gibi, iyi bir devlet adamı değildi
Sorumluluktan çekinmeyen ve kibirli bir kişi olan Midhat Paşa, devlet sırlarını en olmadık kimselere söylemekten çekinmezdi Siyâsî tecrübeden mahrum olduğu gibi, memleketin kurtuluşu için tek çârenin Meşrûtiyet rejimi olduğuna inanmıştı İbn-ül-Emin Mahmûd Kemâl İnalın tâbiriyle; Önünü ardını gözetmez, yaptığı işi düşünmez! bir adamdı
|
|
|