Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Edebiyat / Dil Bilgisi

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
deniz, incelemesi, takvimdeki, şiir

Takvimdeki Deniz - Şiir İncelemesi

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Takvimdeki Deniz - Şiir İncelemesi



TAKVİMDEKİ DENİZ
akvimdeki Deniz - Şiir İncelemesi[/url]
Üstad bu şiirde ölümü deniz kisvesine büründürerek karşımıza çıkartıyor Ölüme duyulan hasretin büyüklüğü denizin derinliğiyle vücut buluyor:

Hasreti denizlerin,
Denizler kadar derin
Ve o kadar bucaksız

Kendisini içine çekecek olan deniz, ömrün günlerinin tükenmesiyle gün ışığına çıkan ölüm gibi yaprakları tükenmiş, kullanılmış bir takvimde tüm haşmetiyle çalkalanıyorken çıkar karşısına:

Ta karşımda, yapraksız,
Kullanılmış bir takvim
Üzerinde bir resim:
Azgın, sonsuz bir deniz;
Kaygısız, düşüncesiz,
Çalkanıyor boşlukta

Kendisinin ölüm karşısındaki acizliğini belirtmek istercesine, kendisini, gördüğü gemiyi denizin içinde bir nokta olarak tasavvur ediyor:

Resimdeyse bir nokta:
Yana yatmış bir gemi
Kaybettiği âlemi
Arıyor deryalarda

Birden resmin içinde buluyor kendisini Ve kendisini kaybetmesine yol açıyor bu yolculuk:

Bu resim rüyalarda
Gibi aklımı çeldi;
Bana sahici geldi
Geçtim kendi kendimden,

O kadar kendisini resmin içinde hisseder ki, artık denizin ıslaklığını yüzünde, yosunlarını ise ciğerinde hissetmektedir:

Yüzüme, o resimden,
Köpükler vurdu sandım;
Duymuş gibi tıkandım,
Ciğerimde bir yosun

Artık önüne hiçbir engelin çıkamayacağına ve hasretini çektiği denize varacağına bütün benliğiyle inanmaktadırVe eğer varamazsa bu hasretin onu yakacağını belirtirken denize kavuşmanın bir yok oluş değil, asıl kavuşamamanın onun için bir yok oluş olacağını dile getirmektedir:

Artık beni kim tutsun?
Denizler oldu tasam
Yakar, onu bulmazsam,
Beni bu hasret, dedim,
Varırım, elbet, dedim,
Bir ömür geze geze,
Takvimdeki denize

Birden o kadar hasretini çektiği vuslatla karşılaşınca hayretler içinde kalır Hem bekler, hem de yüz yüze gelince şaşkınlığa düşer Birden odasının içine denize yolculuğun habercisi olarak meltem dolmuştur Artık yolculuğun başlayacağının hem eşyalar hem de kendisi farkındadır Yolculuğun başlayacağının farkına varan eşyalar birden odada kıyamet koparırlar:

Ne var, bana ne oldu,
Odama nasıl doldu,
Birdenbire bu meltem?
Ve dalgalandı perdem,
Havalandı kâğıtlar
Odamda kıyamet var!

Vuslat habercisi olan meltem birden kanı donduracak bir etki oluşturur Evet, bekleniyordur ama hesap edilmeyen bir şeyler vardır sanki Her ne olursa olsun artık başlamıştır yolculuk:

Ah yolculuk, yolculuk!
Ne kadar baygın, soluk,
O gün bizde betbeniz;
Ve ne titrek kalbimiz
Ve eşyamız ne küskün!

İşte şimdi yolculuğun en azılı engelleyicileriyle karşı karşıyadır:

Yola çıktığımız gün,
Bir sıraya dizilmiş,
Gözyaşlarını silmiş,
Bakarlar sinsi sinsi

Denize hicretin bir ayrılık, bir kopuş, bir terk ediş olduğunu gösteren sahne yaşanmaya başlamıştır Birden her şey değişir:

Niçin o ânda hepsi,
Bir kuş gibi hafifler,
Arkadan geleyim der?
Niçin o güne kadar,
Dilsiz duran ne kadar
Eşya varsa dirilir,
Yolumuza serpilir?
Ufak böcekler gibi,
Gezer onların kalbi,
Üstünde döşemenin

Şimdi kendisini bir karmaşıklığın ortasında bulur Ama vuslat zamanı gelmiştir ve titrek kalp son oyunlara aldırmadan bu mahşerin içinden sıyrılır:

Bir gizli didişmenin
Saati çalar o ân;
Birden bakar ki, insan,
Her şey karmakarışık
Ayırmak olmaz artık
Bir kalbi bir taraktan;
Ve kalb, ağlayaraktan,
Çekilir geri geri,
Terkeder bu mahşeri

Ve şiirin en son kısmında tasavvur edilen sahnede, Üstad tarafından yaşanılanlar, bu mahşeri terk ederken Üstad'ın neleri arkasında bıraktığı ve bayram olarak gördüğü denize hicretin gönlü hafifliyor olsa bile dönüp arkaya bakmaktan kendisini alamadığı, Şair-i azam sıfatının nereden geldiği bir kez daha gözler önüne serilircesine dile getiriliyor:

Bu mahşerin içinden
O gün ben de geçtim, ben;
Nem varsa, evim, anam,
Çocukluğum hatıram
Ve ne sevdalar serde,
Bıraktım gerilerde,
Kaçar gibi yangından
Rüzgârların ardından,
Baktım da süzgün süzgün,
Kurşun yükünü gönlün,
Tüy gibi hafiflettim,
Denize hicret ettim


TAKVİMDEKİ DENİZ

Şiire biçim olarak baktığımızda ilk dikkat çeken ölçülü oluşudur Hece ölçüsüyle yazılmıştır( 7’li ölçü ) Şiirde şairin kendine özgü bir uyak kullanımı da vardır Şiir tek bir benden oluşuyor Dörtlük veya beyit gibi kısımlara ayrılmamış Cümle bir dizede bitmiyor bazen iki bazen daha çok dize bir cümle oluşturuyor Dizelerin ilk harfleri büyük harfle başlamış ve noktalama işaretlerine de dikkat edilmiştir
Dil ve anlatım özelliklerine gelince ilk dikkat çeken dilinin sade oluşudur Söz sanatları kullanılmış Şairin kendine özgü imgeleri kullandığını görebiliyoruz”ölüm” sözcüğü şiirde hiçbir yerde geçmiyor ancak “deniz “ sözcüğü ölümü ifade etmektedir Denize duyulan hasret ölümü istemektir Kendisi o takvim yaprağında gördüğü gemi gibi uçsuz bucaksız denizde küçücük bir noktadırÖlüm karşısında kendisini aciz görüyor Şiirdeki kelimeler, çoğu zaman gerçek anlamları dışında kullanılırlar Parnasizm ve sembolizmin etkileri vardır Objeler ve bu objelerin şiirdeki işlenişlerini değerlendirdiğimizde, karşımıza “ metafizik endişeler içinde kıvranan, dünya ile âhiret arasında sıkı ilgiler kuran, derin düşünceler içinde muzdarip bir insan” portresi çıkmaktadır


TAKVİMDEKİ DENİZ VE ÖLÜM TEMASI

Ölüm ve şair Ölümün şairin şiirlerindeki yeri o kadar büyüktür ki, Çile başyapıtının bir bölümü ölüme ayrılmıştır Tabi bu, ölümün sadece bu bölümdeki şiirlerle sınırlı kaldığı anlamı gelmiyor, çünkü Şair neredeyse her şiirinde umut ve ölümü ustalıkla bir arada barındırmayı bilmiştir Belki de Çile'yi okuyan insanlar üzerinde küçük bir anket çalışması yapılsa ve aklınızda en çok kalan şeyi tek kelimeyle ifade eder misiniz diye sorulsa, verilecek cevaplarda en fazla ölüm mefhumu yer alır Şair ve ölüm mefhumu öyle bütünleşmiştir ki, şairin ölüme bakışı bir çok makaleye hatta kitaba konu olmuştur ( Necip Fazıl şiirinde ölüm senfonisi-Ekrem SAĞIROĞLU ) Şairin iç dünyasının yansıması olan şiirleri okunduğu zaman, birçok şiirin ortak özelliğinin ölüme duyulan özlem ve mutlak huzur için terk-i dünyanın şart olduğu görülür

"An oluyor bir garip duyguya varıyorum,
Ben bu sefil dünyada acep ne arıyorum?"
diyen Şair bu garip duygudan kurtulmasının panzehirini de şöyle dile getirmektedir:

"Ölüm ölene bayram, bayrama sevinmek var
Oh ne güzel, bayramda tahta ata binmek var"

Şairin ölüm konusundaki görüşleri ciltler dolduracak kadar inceleme ve araştırmalarla ele alınabilecek değerdedir ; ama şair Takvimdeki deniz şiirinde ölümle ilgili düşüncelerini öyle güzel özetlemiş ki, aslında hiçbir açıklamaya yer bırakmamış


TAKVİMDEKİ DENİZ ŞİRİNİN İNCELENMESİ

Şair bu şiirde ölümü deniz kisvesine büründürerek karşımıza çıkartıyor Ölüme duyulan hasretin büyüklüğü denizin derinliğiyle vücut buluyor:

Hasreti denizlerin,
Denizler kadar derin
Ve o kadar bucaksız

Kendisini içine çekecek olan deniz, ömrün günlerinin tükenmesiyle gün ışığına çıkan ölüm gibi yaprakları tükenmiş, kullanılmış bir takvimde tüm haşmetiyle çalkalanıyorken çıkar karşısına:

Ta karşımda, yapraksız, uyakların incelenmesi :
Kullanılmış bir takvim – z : yarım uyak
Üzerinde bir resim: - im : tam uyak
Azgın, sonsuz bir deniz;
Kaygısız, düşüncesiz,
Çalkanıyor boşlukta

Kendisinin ölüm karşısındaki acizliğini belirtmek istercesine, kendisini, gördüğü gemiyi denizin içinde bir nokta olarak tasavvur ediyor:

Resimdeyse bir nokta: - a : yarım uyak
Yana yatmış bir gemi – i : yarım uyak
Kaybettiği âlemi
Arıyor deryalarda

Birden resmin içinde buluyor kendisini ve kendisini kaybetmesine yol açıyor bu yolculuk:

Bu resim rüyalarda
Gibi aklımı çeldi; - di : redif - l : yarım uyak
Bana sahici geldi
Geçtim kendi kendimden,

O kadar kendisini resmin içinde hisseder ki, artık denizin ıslaklığını yüzünde, yosunlarını ise ciğerinde hissetmektedir:

Yüzüme, o resimden, - den : redif - im : tam uyak
Köpükler vurdu sandım;
Duymuş gibi tıkandım, - dım : redif - an : tam uyak
Ciğerimde bir yosun

Artık önüne hiçbir engelin çıkamayacağına ve hasretini çektiği denize varacağına bütün benliğiyle inanmaktadır ve eğer varamazsa bu hasretin onu yakacağını belirtirken denize kavuşmanın bir yok oluş değil, asıl kavuşamamanın onun için bir yok oluş olacağını dile getirmektedir:

Artık beni kim tutsun? - un : tam uyak
Denizler oldu tasam
Yakar, onu bulmazsam,
Beni bu hasret, dedim, - dedim : redif - et : tam uyak
Varırım, elbet, dedim,
Bir ömür geze geze,
Takvimdeki denize

Birden o kadar hasretini çektiği vuslatla karşılaşınca hayretler içinde kalır Hem bekler, hem de yüz yüze gelince şaşkınlığa düşer Birden odasının içine denize yolculuğun habercisi olarak meltem dolmuştur Artık yolculuğun başlayacağının hem eşyalar hem de kendisi farkındadır Yolculuğun başlayacağının farkına varan eşyalar birden odada kıyamet koparırlar:

Ne var, bana ne oldu,
Odama nasıl doldu,
Birdenbire bu meltem?
Ve dalgalandı perdem,
Havalandı kâğıtlar
Odamda kıyamet var!

Vuslat habercisi olan meltem birden kanı donduracak bir etki oluşturur Evet, bekleniyordur ama hesap edilmeyen bir şeyler vardır sanki Her ne olursa olsun artık başlamıştır yolculuk:

Ah yolculuk, yolculuk!
Ne kadar baygın, soluk,
O gün bizde bet beniz;
Ve ne titrek kalbimiz
Ve eşyamız ne küskün!

İşte şimdi yolculuğun en azılı engelleyicileriyle karşı karşıyadır:

Yola çıktığımız gün,
Bir sıraya dizilmiş,
Gözyaşlarını silmiş,
Bakarlar sinsi sinsi

Denize hicretin bir ayrılık, bir kopuş, bir terk ediş olduğunu gösteren sahne yaşanmaya başlamıştır Birden her şey değişir:

Niçin o ânda hepsi,
Bir kuş gibi hafifler,
Arkadan geleyim der?
Niçin o güne kadar,
Dilsiz duran ne kadar
Eşya varsa dirilir,
Yolumuza serpilir?
Ufak böcekler gibi,
Gezer onların kalbi,
Üstünde döşemenin

Şimdi kendisini bir karmaşıklığın ortasında bulur Ama vuslat zamanı gelmiştir ve titrek kalp son oyunlara aldırmadan bu mahşerin içinden sıyrılır:

Bir gizli didişmenin
Saati çalar o ân;
Birden bakar ki, insan,
Her şey karmakarışık
Ayırmak olmaz artık
Bir kalbi bir taraktan;
Ve kalb, ağlayaraktan,
Çekilir geri geri,
Terk eder bu mahşeri

Şiirin en son kısmında tasavvur edilen sahnede, Şair tarafından yaşanılanlar, bu mahşeri terk ederken şairin neleri arkasında bıraktığı ve bayram olarak gördüğü denize hicretin gönlü hafifliyor olsa bile dönüp arkaya bakmaktan kendisini alamadığı, Şair-i azam sıfatının nereden geldiği bir kez daha gözler önüne serilircesine dile getiriliyor:

Bu mahşerin içinden
O gün ben de geçtim, ben;
Nem varsa, evim, anam,
Çocukluğum hatıram
Ve ne sevdalar serde,
Bıraktım gerilerde,
Kaçar gibi yangından
Rüzgârların ardından,
Baktım da süzgün süzgün,
Kurşun yükünü gönlün,
Tüy gibi hafiflettim,
Denize hicret ettim

Son olarak ölüm teması ve Necip Fazıl deyince şu mısraları söylemeden olmaz Ölümün bir yok oluş değil, tam aksine mutlu bir yeniden var oluş olduğunu anlatan ne anlamlı mısralardır bu mısralar

Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber
Hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber?


SÖZ SANATLARI

Hasreti denizlerin : hasret insana özgü olan bir duygudur , burada bu özellik denize verilerek “ teşhis” kişileştirme sanatı yapılmıştır

Hasreti denizlerin hasret denize benzetilmiş benzetme yönü de derin oluşudur
Denizler kadar derin benzetmenin dört öğesi de kullanılmış olduğundan tam teşbihtir

Benzeyen hasret , benzetilen deniz , benzetme yönü derin oluşu , benzetme edatı kadar

Hasreti denizlerin, Bir sözün etkisini güçlendirmek amacıyla bir şeyi ya olamayacağı
Denizler kadar derin bir biçimde anlatmak ya da olduğundan pek çok veya pek az
Ve o kadar bucaksız göstermeye mübalağa denir Burada hasretin derinliği mübalağalı bir biçimde söylenmiştir

Azgın, sonsuz bir deniz; kaygı duymak insana özgü olan bir duygudur , burada bu
Kaygısız, düşüncesiz, özellik denize verilerek “ teşhis” kişileştirme sanatı yapılmıştır
Çalkanıyor boşlukta

Niçin o ânda hepsi, cevap alma amacı gütmeden, duyguyu ve anlamı güçlendirmek için Bir kuş gibi hafifler, soru yoluyla anlatılmıştır istifham / teşhis-i intak
Arkadan geleyim der? İnsana özgü niteliklerin başka varlıklara aktarılmasına, onlara kişilik kazandırılmasına “teşhis”; onların konuşturulmasına da “intak” denir İntak sanatının bulunduğu her yerde teşhis sanatı da vardır

Terk eder bu mahşeri Mahşer yeri gibi oda oda mahşer yerine benzetilmiş
Bu mahşerin içinden yalnızca “mahşer” kullanılmış , benzetilen var
O gün ben de geçtim, ben; yalnızca benzetilenle yapılan istiareye açık istiare denir

Ve ne sevdalar serde, kargaşa ve telaş yangına benzetilmiş
Bıraktım gerilerde, yalnızca benzetilenle yapılan istiareye açık istiare denir
Kaçar gibi yangından

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.