Prof. Dr. Sinsi
|
Marksistler Saçma Bir Hayal İçerisindeler
Kürdlerin tarih boyunca sürekli yanlış algılandığını vurgulayan Araştırmacı Yazar Müfid Yüksel, Kürd tarihini ve tarihi süreçte Kürdlerle ilgili çarpıtılan gerçekleri gazetemize değerlendirdi
arksistler saçma bir hayal içerisindeler[/url]
İslam öncesi ve sonrası Kürd tarihini konuştuğumuz Araştırmacı Yazar Müfid Yüksel, Kürd tarihinin Marksistler tarafından yanlış anlatıldığını ifade ederek Kürdlerin İslam'la buluşması ve Kürdlere yön veren âlimler hakkında ayrıntılı bilgiler verdi
İslam'dan önce bir Kürd hanedanı yoktu
İslam'dan önce Kürdlerin daha çok göçebe bir yaşantıya sahip olduklarını söyleyen Müfid Yüksel, Kürdlere ait bir hanedanın olmadığını belirterek, Arap kaynaklarında Kürdlere Farsların göçebeleri anlamına gelen Arab'ıl Fırs diye hitap edildiğini ifade etti İslam'ın Kürdler arasında daha ilk dönemlerde tamamlandığını dile getiren Yüksel, “Bu süreçte zaman zaman bazı yerlerde Kürd kabilelerle İslam orduları arasında küçük çaplı çatışmalar da oldu Fakat Kürdlerin İslam ordularına karşı büyük bir savaşı olmadı Kürdler, o dönemde daha çok İran'ın tasallutu altındaydı
Bir tarafta Bizans, bir tarafta Ermeni Prensliği, bir taraftan da İranlılar vardı Onlara karşı güçlü bir Kürd hanedanı ortaya çıkmış değildi Kürd hanedanları Abbasiler döneminde ortaya çıkmaya başlıyor ve İslamlaşma döneminde teşkilatlanıyor Zaman içerisinde Ermeni ve Süryanilerin aksine Kürdistan bölgesinde Kürd nüfus daha yaygınlaşıyor Hatta zamanla oraya gelen Araplar bile Kürdleşiyor Beni Tabin, Beni Tevin, Beni Bekir gibi bazı kabileler, özellikle kırsal kesime yerleşen Araplar Kürdleşti” dedi
Kürdistan bölgesinin Emeviler döneminde büyük oranda Müslümanlaştığını söyleyen Yüksel, “Bölge halkı büyük oranda Ehl-i Beyt yanlısıydı Emevi'lerden kaçan birçok insan o bölgeye yerleşiyor ve onların birçoğu kendisini Seyyid ilan ediyor
Bu ailelerin gerçekten Seyyid olup olmadığı tartışmasına girmiyorum ama şunu biliyorum ki, Ehl-i Beyt'ten birçok kişi bu bölgeye sığındı ve orada korundu Daha sonra Kürdler arasında Eyyübiler ve Mervaniler diye iki büyük hanedan ortaya çıktı Şafii mezhebi de Kürdler arasında Mervaniler zamanında yayıldı Bugün Kürdlerin çoğu Şafii'dir, ancak Hanefi mezhebine geçenler de vardır” şeklinde konuştu
Mevlana Halid, tekkeyle medreseyi birleştirdi
Abdülkadir Geylani'nin ana dilinin Kürdçe olduğu söylentilerinin de var olduğunu belirten Yüksel, İslam'ın bölgede kök salmasında Abdülkadir Geylani Hazretlerinin Kürdler arasında tutulmasının rolü olduğunu vurguladı Kadiri Kürdlerin 19 yüzyıla kadar çok güçlü olduğunu söyleyen Yüksel, “Rufailik de güçlüydü Şeyh Ahmed Rufai'nin şeyhi Kürdtür Fakat zaman içerisinde Kadirilik bazı ailelerle sınırlı kaldı Berzenciler, Nehr ailesi gibi aileler önceden Kadiri'ydi Sonradan Nakşî oldular Gülistaniler, Talabaniler Kadiri olan ailelerdi Beyler ve mirler ise hepsinin üzerindeydi
Seyyid aileleri onlardan sonra geliyordu Daha çok bir bey ve mir tekeli vardı Dolayısıyla tarikatların rolü onların altında kalıyordu Medreseler de daha çok beyler ve mirlerin kontrolündeydi Mirlerden de medrese okuyanlar da vardı Sonra Şeyh Halid geldi Zaten Şeyh Halid geldiğinde bu mirlik dönemi yavaş yavaş kaldırılmaya başlanmıştı O boşluğu doldurdu Şeyh Halid'in en önemli yönü ulemadan olmasıydı Çok iyi bir ilmi vardı Çok iyi bir medrese eğitimi vardı Çok iyi bir medrese eğitimi olması ve gidip Hindistan'dan Nakşibendîliği getirmesi çok önemliydi İmamı Rabbani çizgisindeydi ve İmam Rabbani de Kadiri yön de vardı İmam Rabbani'nin çizgisi, Kadiriliği de kendisinde toplar” tespitine yer verdi Mevlana Halid'in medreseler ile tekkeleri birleştirdiğini belirten Yüksel, “Eskiden tarikat mensupları derviş diye aşağılanırdı Gerçekten de öyle dervişler de dolaşırdı Sırtlarında keşkülleri, milletten para isteyen,
dilenci gibi gezerlerdi Ama ulema sınıfı dervişliğe ve tarikata sahip çıkınca bu aşağılama ortadan kalktı, tekke ile medrese birleşti ve bu çok büyük bir güç oldu O dönemde beylik ve mirliğin kaldırılmasından dolayı doğan boşluk, Mevlana Halid'in o karizmatik kişiliğiyle doldu Siyasi otorite, idari otorite, manevi otorite, dini otorite Mevlana Halid'in etrafında birleşti
Mevlana Halid'in çevresinde zaman zaman 200'e yakın ulema otururdu Her yerde halifesi vardı Mevlana Halid'in İzmir'de, hatta Bulgaristan'da halifesi vardır Mevlana Halid, Hicaz üzerinden Mekke'de de halifeler edindi Mısır'a da, Kafkasya'ya da ulaştı Şeyh Şamil'in şeyhi, onun halifesidir; Şeyh Said de… Onun Kürd halifeleri, Medine'ye; Kudüs'e yerleşti Bugün oralardaki mezar taşlarında onlara ait pek çok El Kürdi vardır” dedi
Marksizm'e üçüncü sınıf tercüme kitaplarla bağlandılar
Hanedanların ulusal bir yapıyı kabul etmediklerini ve ulusalcılıkla çeliştiğini söyleyen Yüksel, “Marksistler, o günlerde herkes ulusalmış gibi bir yargılama yapıyorlar Bunlar kendi kafalarından, Türkiye'de Marksist kökenden gelen, Marksist söylemlerden etkilenenler çok basit bir şekilde adeta bir papağan gibi bu tür söylemleri tekrarlıyorlar
Sloganik bir hale getirdiler Marksistleşen Kürdler, o dönemde Marksist yayın evlerinden üçüncü sınıf tercümeleri okudular ve Marksizme çok katı bir şekilde bağlandılar Her şey onlar için feodalite oldu İslam'ı da o feodalite içerisinde görüyorlar Marksizmi Selahaddin Hilav'ın uyduruk Türkçe tercümelerinden okudular O kitaplardan akıllarında kalanları tekrarlayıp duruyorlar Kürdlerdeki yapının Avrupa'daki feodalite gibi olmadığını anlamıyorlar” dedi
O dönemlerde Osmanlı'nın bir ulus devlet olmadığını belirten Yüksel, “Osmanlı'ya karşı olanlar Anadolu'daki Türkmenlerdi Osmanlıyı arkadan vuranlar onlardı Yeri geldi Timur'la; yeri geldi Safeviler'le birlikte hareket ettiler Kürdlerle Osmanlılar arasında Abbasi halifeliğine dayanan bir bağlılık var Osmanlı o halifeliği devralınca Kürdler Osmanlı'nın sınırlarının içine girmiş oldu Osmanlı'da ciddi bir ulema geleneği vardı Osmanlı, bölgenin yapısını korudu, Safeviler bozdu” şeklinde konuştu
İdris-i Bitlisi hain değildi
19 yüzyıla kadar Avrupa da dâhil ulusalcı bir tek devletin varlığından söz dahi edilemeyeceğini vurgulayan Yüksel, “Heykel dikmek caiz olsaydı İdris-i Bitlisi'nin heykelini dikerdik” diyerek de, İdris-i Bitlisi ile ilgili yansıtılan hain söylemlerinin gerçeği yansıtmadığını ifade etti İdris-i Bitlisi ile ilgili tarihi gerçeklerin saptırıldığını belirten Yüksel, “Şah İsmail, Kürd beylerini hapse attı Onların yerine Türk beylerini vali olarak atadı Diyarbakır, Mardin, Erzincan valileri bunlardan oluşuyordu İdris-i Bitlisi Osmanlı ile anlaştı, ondan sonra Safaviler temizlendi ve Türkmenler yeniden yerlerine oturtuldu Marksistler, sanki bağımsız bir Kürd ulus devleti vardı da İdris-i Bitlisi onu Osmanlı'ya bağladı gibi konuşuyorlar Bu kadar gülünç bir durum olmaz
25 Kürd beyi vardı Her biri, büyük adam olmak istiyor, her biri büyük bir hanedandan olmak istiyor, bundan dolayı hepsi birbiriyle çatışıyor Her hanedan kendisi için çalışıyordu Bu hanedanların hiçbirisinde bağımsız bir Kürd ulus devleti kurmak diye bir düşünce yoktu Türklerin de bir ulus devleti yoktu Devletler kendilerini hanedan ismiyle adlandırıyordu
Osmanlı diğer beylikleri zaman içerisinde yutarak büyüdü Bir taraftan batıya doğru ilerledi, bir taraftan Anadolu'ya Eğer Kürdlerin arasından böyle başarılı bir hanedan çıksaydı Şerefhan'lar olurdu Yani bir ulus devleti olmayacaktı Hanedan devleti olacaktı İşte Marksistler burada yanılıyor Bu yanılgılar çerçevesinde de bu olumsuz kültürü yayıyorlar 'İdris-i Bitlisi aldı Kürdistan'ı, Osmanlıya peşkeş çekti', diyorlar Kürdistan'ın sınırları vardı, sınırlarda karakolları vardı, telleri vardı sanıyorlar Böyle saçma bir hayal içerisindeler” ifadelerini kullandı
Osmanlı, Kürd beylerin statüsünü korudu
Osmanlı'nın bölgenin düzenini bozmadığını, aksine statüyü koruduğunu belirten Yüksel, “Safaviler bu düzeni korumadı Safaviler kendi valilerini atadılar Osmanlı kendi valilerini atamadı, sadece iki beylerbeyi gönderdi Biri Diyarbakır biri Van'da vali oldu Ama Kürd beylerin statülerine son vermedi Yine babadan oğla herkes o statüyü korudu Kürdistan'ı himaye etti açıkçası Kürd hanedan ailelerinden bazı kimseler Enderun'a geçiyordu, paşa oluyorlardı, beylerbeyi oluyorlardı başka yerlerde Örneğin Kilis'te Kürd beyliği vardı, bu beyliğin başkanı da Canbulat ailesidir Bunlardan birçok paşa çıkmıştır
Osmanlı'da bir Rumeli hâkimiyeti vardı, özellikle Arnavutlar önemli yerlere getirilirdi Çünkü Osmanlı topraklarının önemli bir bölümü Rumeli'deydi Ama Kürdler de devlette önemli yerlere gelmişler Özellikle ulema sınıfı içinde Bir tekerleme vardır: 'Türk'ün tahtı, Arap'ın dini, Kürd'ün ilmi, Arnavut'un inadı', diye
Ulema sınıfı genelde Kürdlerden olurdu Şeyhülislamlar arasında önemli oranda Kürd yönetici var Osmanlı'da Kadı defterlerine baktığımızda bir sürü El Kürdi lakaplı kadı görüyoruz Ahmed b El Mustafa El Kürdi gibi Bunda da Kürdlerin medrese geleneğinin etkisi vardı Nizamiye Medreseleri Kürdistan'da çok yer aldı Bir gelenek oluşturdu Nizamül Mülk de Şafii'ydi Hatta Anadolu Selçukları Hanefi'ydi ama büyük Selçuklular Şafii'ydi” dedi
Şeyh Ubeydullah, Osmanlı'ya karşı değildi
İran Şahı'nın bazı Kürd köylerini Şiiliğe geçme konusunda zorladığını ve bunun üzerine Şeyh Übeydullah'ın liderliğinde İran'a karşı sefer düzenlendiğini söyleyen Yüksel, “Güç duruma düşen İran, Osmanlı'ya başvurdu Osmanlı da, Şeyh'ten hareketin durmasını istedi Şeyh olayları durdurmakta güçlük çekti Osmanlı, bu noktada Şeyh'i suçlayıp ona karşı harekete geçti Şeyh'i Mekke'ye sürgüne gönderdi Tüm bunlara rağmen yine de Kürdler, I Dünya Savaşı'nda Osmanlı'nın yanında yer alıyor” ifadelerini kullandı
|