08-02-2012
|
#1
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Ana Ben Ölmedim
ANA BEN ÖLMEDİM
na Ben Ölmedim[/url]
Dünya Savaşı sonunda Filistin cephesinde İngilizlere esir düşen askerlerimiz balık istifi dolduruldukları vagonlarla Mısır'a götürüldü Seydibeşir esir kampında ilaçlı suya sokulan esirlerden 15 bini kör oldu İngiltere Yüksek Komiseri Amiral de Robeck, Türk basınının İngilizlere karşı iyi dil kullanmasını hafiften bir tebessüm ile Lord Curzon'a şöyle bildiriyordu: "İngiltere, Türkiye'ye karşı olan savaşta baş rolü oynadığı halde, bugün Türk gazetelerinde ve hatta milliyetçi gazetelerde bile iyi bir yer işgal ediyor"  19 asrın ikinci yarısında Gordon Paşa, İngiltere Başbakanı ve Dışişleri Bakanı olan Lord Palmerson'a Sudan'dan yazdığı mektupta 'Ordunun işlediği suçlardan İngiltere halkı habersiz İngiltere hırslı paşaların ve kör politikacıların eline geçti' diyordu Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı İmparatorluğu dünyanın en güçlü devletlerinin onu yok etme emellerine mani olabilmek için yedi cephede harp ediyordu İçerde de Ermeniler gibi birçok etnik ve dini azınlığın ihanetlerine göğüs geriyordu Dört sene süren savaş sonunda İtilaf Devletleri olarak isimlendirdiğimiz İngiltere, Fransa, İtalya kazanan taraf oldular Artık Yeni Dünya Düzenini onlar şekillendireceklerdi I Dünya Savaşı'nın önemli muharebelerinden olan Filistin-Sina Cephesi ve Kanal Harekatı'nda başarısız kalıp geri çekilen Osmanlı ordusundan çok sayıda asker İngilizler'e esir düştü Kesin rakamı kimse bilmese de esirlerin sayısı onbinlerle ifade ediliyor Bu iki muharebede esir düşenler trenlerle cephe gerisi olarak kabul edilen Mısır'a getirilip İskenderiye'de Seydibeşir Kampında ve Kahire'de Nil Kışlasında tutuldular Nil Kışlasında kalanlar daha ziyade yüksek rütbeli subaylardı Mesela Medine'de esir edilen Medine Müdafii Fahrettin Paşa, Arabistan'da Hayber Cenginden sonra İngilizlere teslim edilen Kuşçubaşı Eşref Bey, Kahire'deki 'Kasr'un Nil' e getirilmişlerdi Bu şöhretli kahramanlar hatıralarında bu kışlada İngiliz centilmenliğine yakıştıramadıkları muameleler gördüklerini anlatırlar Bir süre sonra İngilizlerin elindeki yüksek rütbeli Osmanlı subayları ve İstanbul'daki Türk milletine önderlik edebilecek evsaftaki aydın, yazar, siyaset adamları toplanacak ve dahası Osmanlı Mebusan Meclisi fiilen basılarak Osmanlı mebusları mahud Malta Adası'na sürüleceklerdi Ne yazık ki bu trajik olay da kamuoyunda ehemmiyeti kadar bilinmemektedir Irak cephesinde İngilizlere esir düşen Osmanlı askerleri ise Hindistan'da, Birmanya'da kampta tutuldular Mısır'daki esirlerin bir kısmı Kıbrıs'a sevk edildiler Girit Adasında da Türk esirleri olduğu bilinmekte Muhtemelen diğer adalarda da esirlerimiz olabilir ama o biçare insanlar hakkında ne yazık ki pek bir şey bilmiyoruz Seydibeşir Esir Kampı I Dünya Harbi içinde ve sonunda İngilizlerin Türklere en kötü muamele ettikleri esir kampı, Seydibeşir Esir Kampı olarak tarihe geçti Tam adı "Seydibeşir Kuveysna Osmanlı Useray-ı Harbiye Kampı" Kamptan esirlerin gönderdikleri mektupların zarfında "Prisoner of War" (savaş esirleri) yazıyor Burası aslında tek kamp olmayıp pekçok kamp vardı ve bunlar birbirinden numaralar ve tel örgülerle ayrılıyordu Bu kamplarda Osmanlı esir sayısının 150 bine kadar çıktığını belirten kaynaklar var Bu kadar kalabalık ve farklı farklı kamplarda tutulan esirlerin hepsine aynı muamele yapılmamıştı elbette Türklerden başka Almanların da Seydibeşir'de ayrı bir kampta tutuldukları biliniyor 19 Eylül 1334 (1918) tarihinde Filistin Cephesinde Kefer Til Dümdar muharebesinde esir düşen 16 Tümenin 48 Alayına bağlı Osmanlı askerleri Seydibeşir'e getirilirler ve 12 Haziran 1920'ye kadar esir kalırlar İskenderiye şehrinin bir semti olan Seydibeşir'e Araplar Sidibişi diyorlar Vefat eden tutsakların yattığı bir şehitlik ve yere batırılmış süngü biçiminde zarif bir abide hala o günlerin hatırasını taşıyor Sidibişi'de O senelerde Mısır Umumi Komutanı mahud General Allenby, Mısır Usera Müfettişi Albay Simson idi Dehşetengiz olay Aşağıda anlatacağımız vahim olayla ilgili belgeleri Cumhuriyet Arşivinde araştırma yaparken bulduk Altında Atatürk'ün de imzasını taşıyan Hükümet Kararı dehşetengiz bir olayı ve bu hadisenin takip edilme kararlılığını taşıyor Bu karara sebep de Meclis'te yapılan bir konuşma Meclis Zabıtları'ndan konuyla ilgili konuşmayı bulduk Ayrıca gizli celselerde görüşülme ihtimalini akılda tutarak Gizli Celse Zabıtlarını taradık Daha sonra Türk-İngiliz ilişkiler tarihinden, I Dünya Savaşı ile ilgili genel tarihlere, oradan özel hatıratlara kadar ulaşabildiğimiz kitaplara baktık ancak konuyu bulamadık Tarih belgedir Daha önce de birçok bilinmeyen belgeleri gün yüzüne çıkaran Aksiyon Dergisi şimdi de son derece önemli bir belgeyi açıklıyor Altında bütün bakanların ve Mustafa Kemal Paşa'nın TBMM Başkanı sıfatıyla imzası olan 78 yıllık belge şöyle diyor: Bu belge bize Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetinin Mısır'daki Türk esir kampında İngiliz doktorlar, garnizon komutanı ve kamptaki İngiliz askerlerin onbeşbin esiri kasten sakat bıraktıları için haklarında siyasi takibatın başlatılması için harekete geçilmesinin karar altına alındığını gösteriyor Şimdiye kadar gizlenen bir suçla karşı karşıyayız Öyle ki savaş suçu kapsamını aşan bu suçu ancak insanlık suçu olarak niteleyebiliriz Meclis'te ne konuşuldu? TBMM Zabıt Ceridesi'ne göre 28 5 1337 Cumartesi tarihinde yapılan Otuzyedinci İçtima'da Edirne Mebusu Faik ve Şeref Beyler sundukları takrirde İngiltere'nin Türk paşa, milletvekili, yazar ve sair meslekten aydınları Malta'da tutuklu kalmalarının ne devletlerarası hukuka ne de milletlerarası hukuka uyduğunu belirterek onların kurtulmaları için TBMM'nin gayret göstermesini istiyorlar Takrirde eğer Malta'da İngilizlerin iddia ettikleri gibi savaş suçluları varsa bile bunları yargılama hakkı İngiltere'ye değil Türkiye'ye düşer denilmekte ve Türklerin elinde bulunan Rawlinson ve emsali İngiliz esirlerinin Malta'daki esirlerin iade edilmesine kadar salıverilmemesi istenmekte Takririn sonunda ise "Mısır'da bililtizam İngiliz'in tathirat-ı fenniye bahanesi ile miktarı muayyeninden fazla (Krizol) banyosuna sokarak gözlerini kör ettikleri onbeş bin vatan evladının üzerinde irtikabedilen bu cinayetin müteammit failleri olan İngiliz tabibleriyle garnizon kumandan ve zabitlerinin tecrim edilmesini de ilave eyleriz" denilmektedir Yani kamptaki Türk esirler dezenfekte etme bahanesiyle gereğinden fazla kimyevi madde katılmış ilaçlı suya sokulmuş ve gözleri kör edilmiştir Meclis'te Takririn okunmasından sonra söz alan Şeref Bey şöyle konuşur: "Muhterem arkadaşlar; irfanınıza ruşenadır ki, İngiliz demek İslam düşmanı demektir, bunun ikinci şıkkı yoktur Kainatta ya İslamiyet var veya İngiliz yok  Resmi vesaik ile isbat ederim ki; İstanbul'a mütarekeden sonra gelmiş olan ve Anadolu'nun ve Rumeli'nin bu vatanın namusunu müdafaa eden ve bu vatan için çarpışan çocukları İngiliz eline esir düştükleri zaman doğrudan doğruya Mısır'a sevk etmişlerdi Bunları mahsus ihzar edilmiş bir formüle, muzadı taaffün maddeler içlerine, boyunlarına kadar sokuyorlardı  Fakat Türk çocuğu oraya girince bir İngiliz neferi başına dikiliyor ve süngüsünü uzatınca zavallı yavrucak başını içeri çekiyor ve iki gözü kör oluyordu İngilizler böylece onbeş bin Türk'ün gözünü çıkarmışlardır (Kahrolsun sadaları) Sabrediniz efendim ve bunlar (kör olan askerler) mütarekeden sonra birbirinin eteğini tutarak İstanbul sokaklarında gezerken kendilerini gören İngilizler; bunun pek feci bir manzara teşkil ettiğinden naşi resmen Harbiye Nezaretine müracaat etmişlerdir ve kaydı da İstanbul Harbiye Nezaretinde mevcuttur " Faik (Kaltakkıran) ve Mehmet Şeref (Aykut) Beyler aslen Osmanlı Mebusan Meclisi üyeleridir İstanbul'un işgalini müteakip Malta'ya sürüldükten sonra ancak 25 Nisan 1921'de TBMM çalışmalarına katılırlar Faik Bey 16 Mayıs 1921'de 206 oyun 131'ini alarak Meclis İkinci Reis Vekilliğine seçildi Konuşmalardan anlaşıldığına göre olay harp sırasında oluyor 30 Ekim 1918'de Mondros Mütarekesi ile birlikte Savaş Esirleri iade edilecekti Ancak kamplar hemen boşalmadı Zaten fiziken de hemen boşaltılması zordu Askerler Mısır'dan İstanbul'a gemilerle getiriliyorlardı Şeref Bey'in ifadesine göre İstanbul işgali öncesinde kör edilen askerlerimizin bir kısmı İstanbul'a ulaşmıştı Sakat askerlere öncelik tanınmış da olabilir 29 09 1337 Perşembe günü Hasan Fehmi Bey'in başkanlığında yapılan TBMM Gizli Celsesinde de Edirne Mebusu Şeref Bey benzeri bir konuşma yaparak aynı iddiaları tekrarlamaktadır TARİHÇİLER NE DİYOR? Prof Dr Salahi Sonyel (İngiltere'de yaşayan tarihçi): Türk savaş esirleri hakkında bir çalışma hatırlamıyorum Her sene Türkiye'den pekçok öğrenci geliyor İngiltere'ye ama doğrudan bizim tarihimizle ilgili konuları tercih etmiyorlar Bu konuda İngiltere Savaş Bakanlığı (War Office) arşivinde belgeler bulunur Bilal Şimşir (E Büyükelçi, Türk Tarih Kurumu Asli Üyesi): Ben Malta esirlerini yazdım ancak Mısır esirleri hakkında bilgim yok Genelkurmay Askeri Stratejik Araştırmalar Enstitüsünde bilgi ve belge olmalı Andrew Mango (Türkiye Uzmanı, halen bir Atatürk biyografisi hazırlıyor): Harbin sonuna doğru Suriye'de çözülme olunca Halep'e kadar bölgede onbinlerce Osmanlı askeri İngiliz kuvvetlerine esir düştü Bunlar güvenlik gerekçesiyle Mısır'a sevk olundular ve Mondros Mütarekesi sonunda serbest bırakıldılar Ancak Türk esirleri hakkında bir araştırma yok Yalnız Rusya'daki Türk esirleri hakkında bir makaleyi History Today dergisinden hatırlıyorum Muhtelif cephelere göre resmi, askeri İngiliz harp tarihi yazıldı; oralarda sayısal bilgi bulunabilir Prof Dr Mehmet Saray: Bu konuda doktora yaptıracağımız Arapça ve İngilizce bilen bir eleman bulamadık Cemal Kutay: Olay doğrudur İngiltere kendine emanet edilen savaş esirlerine karşı insanlık suçu işlemiştir Mısır'da binlercesini ilaçlı suya sokmuşlar, kör olmalarına sebep olmuşlardır 76 Türk askerinin tırnaklarını sökmüşlerdir Bu işi de 1914-20 arasında Hint Mecusilerine yaptırmışlardır Yılmaz Öztuna: Benim babam Irak cephesinden esir alınarak Birmanya'ya Rangon yakınlarında bir kampa götürülmüş ve birkaç kaçış denemesinden sonra taş kırmaya mahkum edilmişti Mısır esir kampında savaş suçu sayılabilecek muamelelerin yapıldığını tahmin etmiyorum Böyle bir bilgim yok Cumhurbaşkanlarımızdan Cevdet Sunay da teğmen olarak katıldığı Filistin Cephesinde İngiltere'ye esir düşmüştü Ancak Meclis'te böyle bir konuşmayı ve bir hükümet kararını ortaya çıkardı iseniz onu yayınlamak gerekir Ertuğrul Zekai Ökte (Tarihi Arş ve Dokümantasyon Merk Kurma ve Geliştirme Vakfı Başkanı): Genelkurmay'ın Harp Tarihi Enstitüsünde bu konudaki belgelerin kaba tasnifi bitti Bir kısmının da ince tasnifi bitti Araştırmacıların buraya girip inceleme yapmaları gerekiyor Bilinmeyen bir belge yayınlıyorsunuz Çok önemli Doç Dr Zekeriya Kurşun: Bulduğunuz belgeler Türkiye için çok önemli Konuyla ilgili maalesef bir çalışma yapılmış değil
Türkistan Türklerinin 1914-1917 yılları arasında Kafkas cephesinde Ruslara esir düşen Osmanlı subay ve askerlerine yaptıkları yardımları da, dolaylı da olsa Kurtuluş Savaşı'na askeri yardım olarak görebiliriz Zira bu askerlerden yurda dönenlerden bir çoğu daha sonra Kurtuluş Savaşı'na katılmışlardır
29 Ekim 1914 15 Aralık 1917 arasında Kafkas cephesinde Ruslara yaklaşık 60 bin Osmanlı subay ve askeri esir düşer Bu esirlerin büyük bir kısmı Hazar Denizi'nde Bakü'ye yakın Nargin adası ile Kuzey ve Güney Kafkasya'ya nakledilmişlerdir Bunlar 1918'de Güney Kafkasya'ya giren Osmanlı ordusu tarafından kurtarılarak Türkiye'ye getirilmiştir Ancak henüz Moskova'nın kontrolüne tam olarak girmemiş Sibirya'da bulunan 9 bin kadar Türk esirini kurtarma girişimleri sonuçsuz kalmıştır
Çok zor şartlarda yaşamaya mahkum edilen bu esirlerin büyük bir kısmına Rusya Türkleri sahip çıkarak, yardım etmişlerdir Bunun için Moskova, Petrograd, Kazan, Ufa ve Orenburg'da özel komiteler teşkil edildi Rusya müslümanlarının Moskova'da 1-11 Mayıs 1917 tarihinde yapılan ilk genel toplantısında da Türk esirlerinin içinde bulunduğu zor durum görüşüldü Kurultay bu hususu Rusya Harbiye bakanı Kerensky'ye telgraf çekerek bildirdi Esirlerden yaklaşık 1000 kadarı kendi çabaları ve Türkistanlıların yardımıyla Afganistan üzerinden Türkiye'ye dönmüştür
Türkiye'ye dönen esirlerden biri olan Tahsin İybar, hatıratında “Ruslar Sibirya'daki kampta esirlere geniş Rus topraklarından çıkamazsınız demişlerdi Buna rağmen Rus topraklarından çıkmaya muvaffak olduk Çünkü bize Türkistanlılar zengin, fakir ihtiyar genç demeden adeta birbirleriyle yarışırcasına yardım etmişlerdi” demektedir Daha sonra uluslararası alanda yapılan çalışmalar neticesinde kalan esirler de kurtarılarak, yurda getirilmiştir 1925 Yılından sonra Rusya'da hiç esir kalmamıştır
alıntı
|
|
|