Prof. Dr. Sinsi
|
İl İl Türkiye Resimleri (Nevşehir)
Hititlerden sonra Kimmerler’in Frig egemenliğine son vermesi sonucu yörede Medler (M Ö 585), daha sonra da Persler (M Ö 547) hakimiyet kurmuşlardır Persler bölgeyi ‘Satrap’ adını verdikleri valilerce yönetmişlerdir Persler, Kapadokya’dan geçerek başkentlerini Ege’ye bağlayan, ‘Kral Yolu’nu geliştirmişlerdir Makedonya Kralı İskender M Ö 334 ve 332’de Pers ordularını arka arkaya bozguna uğratarak bu büyük İmparatorluğu yıkmıştır
Büyük İskender, komutanlarından Sabiktas’ı bölgeyi denetim altına almakla görevlendirince, halk buna karşı çıkmış ve eski Pers soylularından Ariarathes’i kral ilan etmişlerdir I Ariarathes (M Ö 332-322) Kapadokya Krallığı’nın sınırlarını oldukça genişletmiştir

İskender’in ölümüne kadar barış içinde yaşayan Kapadokya Krallığı, Roma’nın bir eyaleti olduğu M S 17 yılına kadar varlığını korumak için Makedonyalılarla, Pontuslularla, Galatlarla, Romalılarla mücadele etmiştir M S 17’de Tiberius Kapadokya’yı Roma’ya bağlayarak bölgedeki kargaşaya son vermiştir Romalılar bölgeyi ele geçirdikten sonra batıya bir yol yaparak Ege’ye ulaşımı sağlamış, bu yol askeri ve ticari bakımdan çok önem taşımıştır İmparator Septimus Severius Dönemi’nde ekonomik bakımdan oldukça canlanan Kapadokya’nın merkezi Kayseri daha sonraki yıllarda İran’dan gelen Sasaniler’in saldırılarına uğramış, III Gordianus bu saldırılara karşı şehrin etrafını surlarla çevirtmiştir
Bu dönemde Anadolu’da yayılmaya başlayan ilk Hıristiyanların bir kısmı büyük şehirlerden köylere göç etmeğe başlamışlar, Kayseri’nin önemli bir din merkezi haline geldiği IV yüzyılda, Göreme ve çevresini gelen Hıristiyanlar, Kayseri Piskoposu da olan Aziz Basil’in dünya görüşünü benimseyerek kayalar içinde manastırlar kurmuşlardır
Roma İmparatorluğu’nun ikiye bölünmesiyle Kapadokya Doğu Roma İmparatorluğu’nun (Bizans) hakimiyetine geçmiştir VII yüzyılın ilk yıllarında Kapadokya’da Sasanilerle Bizanslılar arasında yoğun savaşlar olmuş, Sasaniler bölgeyi 6-7 yıl kadar ellerinde tutmuşlardır 651’de Halife Osman Sasanileri yıkınca bölge bu kez Arap-Emevi güçlerinin akınlarına uğramıştır Uzun süredir devam eden mezhep çatışmaları III Leon’un Müslümanlıktan etkilenerek ikonaları yasaklamasıyla doruk noktasına ulaştı Bu durum karşısında bazı Hıristiyan ikon yanlısı keşişler Kapadokya’ya sığınmaya başladılar İkonoklasm hareketi yüz yıldan fazla sürmüştür (726-843)

XIII yüzyılda Horasan’dan gelen Türk düşünürü Hacı Bektas-i Veli’nin çalışmaları sonucunda Türkler bölgede egemenliklerini kurmuşlardır
Malazgirt Savaşı’ndan (1071) sonra, 1077’de Anadolu Selçuklu Devleti kurulunca, bu topraklar da Orta Asya’dan gelen Türk egemenliğine girmiştir Kapadokya yöresi 1071’den önce VII ve VIII yüzyıllarda doğudan İran-Sasani, güneyden gelen Arap-İslam akınlarına hedef olmuştur Hititler döneminden kalma yörede bulunan 200’e yakın yeraltı şehri bu akınlar zamanında geliştirilmiştir 1308 yılında Anadolu Selçuklu Devleti yıkılınca Moğol istilasına uğramıştır
Anadolu Selçuklu Devleti yıkılınca Timur’un daha sonra da Eratna Bey’in hakimiyetine giren Nevşehir, 1381’de Kadı Burhanettin tarafından ele geçirildiyse de 1397’de yöreye Karamanoğulları egemen olmuşlardır 1397’de Yıldırım Beyazıt Karaman ilini topraklarına katınca Nevşehir (Muşkara) de Osmanlı topraklarına dahil olmuştur Yıldırım Beyazıt 1402 Ankara Savaşında Timur’a yenilince yeniden Karamanlı Beyliği yörede egemen olmuştur II Beyazıt’ın Karaman Beyliği’ne son vermesi ile 1466’da Muşkara (Nevşehir) kesin olarak Osmanlı topraklarına katılmıştır

Antik dönemde adı ’’Nyssa’’ olan Nevşehir’in Osmanlı İmparatorluğu zamanındaki adı ’’Muşkara’’ idi Osmanlı Padişahı III Ahmet’in damadı ve sadrazamı olan İbrahim paşa ( 1660-1730 ) doğup büyüdüğü yer olan Nevşehir’e ilgi göstermiş, Ürgüp’e bağlı 18 haneli küçük bir köy olan Muşkara’da camiler, çeşmeler, okullar, imaretler, hanlar ve hamamlar yaptırmış ve adını, yeni şehir anlamına gelen ’Nevşehir’ olarak değiştirmiştir
Celali Ayaklanmalarına da sahne olan Nevşehir yöresi XIX yüzyıl sonlarında Konya Vilayetinin Niğde Sancağına bağlı bir kaza olarak yönetiliyordu Cumhuriyetin ilanından sonra yapılan yeni idari yapılanmada Niğde iline bağlı bir ilçe olmuş, 1954’de de il konumuna getirilmiştir
Nevşehir’de günümüze gelebilen tarihi eserler arasında; Nevşehir Kalesi (XII yüzyıl), Uçhisar Kalesi, Durmuş Kadir Kilisesi, Yusuf Koç Kilisesi, El Nazar Kilisesi, Saklı Kilise, Meryem Ana Kilisesi, Kılıçlar Kilisesi, Göreme Açık Hava Müzesi, Göreme Kilise Mimarisi, Tokalı Kilise, Rahibeler ve Rahipler Manastırı, Aziz Basil Şapeli, Elmalı Kilise, Azize Barbara Şapeli, Yılanlı (Aziz Onuphrius) Kilise, Karanlık Kilise, Azize Catherine Şapeli, Çarıklı Kilise, Çavuşin Kilisesi, Balıklı ve Üzümlü Kilise, Paşabağları ve Aziz Simeon Hücresi, Aziz Theodore (Tağar) Kilisesi, Pancarlık Kilisesi, Üzümlü Kilise, Aziz Basil Şapeli, Tatlarin Kilisesi, Aziz Jean (Karşı) Kilisesi, Aziz George (Kırkdamaltı) Kilisesi, Ağaçaltı Kilisesi, Kokar Kilise, Yılanlı Kilise, Karabaş Kilisesi, Kubbeli Kilise, Azize Barbara (Tahtalı) Kilisesi, İbrahim Paşa Külliyesi, Kaya Camisi (1715), Avanos Alaaddin camisi (XIII yüzyıl), Ürgüp Taşkınpaşa Camisi, Hacıbektaş Veli Türbe ve Müzesi, Balım Sultan Türbesi, Beylik Hanı (1726) bulunmaktadır Göreme Vadisi, Ballıkaya, Kadirah Deresi, Üzengi Deresi, Çakırcan, Gülşehir Karayolları Dinlenme Parkı, Kızılırmak Vadisi, Kozaklı Kaplıcası, Gümüşkent Kaplıcası, Üzengiçay İçmesi, Karakaya İçmesi, Bahçeli İçmesi, Çorak İçmesi, Ürgüp İçme ve Kaplıcası ilin doğal oluşumları olup başlıca mesire yerleridir

Kapadokya Bölgesi’ndeki Erciyes, Hasandağı ve Göllüdağ jeolojik devirlerde aktif volkanik dağlardı Jeolojik devirlerde, günümüzden on milyon yıl önce, Miyosen devrinde başlayan jeolojik hareketlilik belirli aralıklarla günümüze kadar sürmüştür Buradaki Neojen gölleri altındaki volkanik dağlardan çıkan lavlar platolarda, göllerde ve akarsular üzerinde 100-150 m kalınlığında birbirlerinden farklı sertlikleri olan tüf tabakalarını oluşturmuştur Bu tabakalar içerisinde tüfün yanı sıra lahar, volkan külü, kil, kumtaşı, tüffit, ignimbirit tüf, lahar, marn aglomera ve bazalt kayaçlar da bulunmaktadır
Volkanlardan püsküren maddelerden ötürü yöre şekillenmiş, volkanların küçüklüğüne ve büyüklüğüne göre de püskürmelerle platolar şekillenmiştir Bu şekillenen arazi, tüf tabakaları, aşınma ve erozyon nedeniyle de bugünkü haline gelmiştir

Bu jeolojik oluşumların yanı sıra vadi yamaçlarından aşağıya akan sel suları, rüzgâr, tüf bloklarını aşındırmış ve günümüzde “Peribacası” ismi yakıştırılan ilginç oluşumları ortaya çıkarmıştır Bu arada sel sularının dik yamaçlardan kendilerine yol bularak aşağıya akması, sert blokların çatlamasına ve yer yer de kopmalarına neden olmuştur Arazinin alt kısımlarında bulunan, aşınmaları kolay olan bloklar derin bir şekilde oyulmuştur Bunun sonucu olarak da üst kısımlarında şapkaya benzer, konik biçimli gövdeler ortaya çıkmıştır
Kapadokya Bölgesi’nde erozyunun oluşturduğu peribacaları şapkalı, konili, mantarlı, sütunlu ve sivri kayalar isimleri altında gruplara ayrılmaktadır
Ürgüp çevresinde bulunan şapkalı peribacaları konik gövdelidir Bunların bazılarının üzerlerinde ise taşıdıkları kaya blokları bulunmaktadır Bu oluşumların gövdeleri tüf, tüffit ve volkan külünden oluşmuş, şapka kısımları ise ignimbirit ve lahar denilen kayalardan meydana gelmiştir Peribacalarının şapkasını oluşturan bölümleri kaya türü gövdeden daha dayanıklıdır Bunlardan şapka kısmındaki kayanın direncine bağlı olan peribacalarının dayanma güçleri birbirlerinden farklıdır

Peribacaları en yoğun şekilde Ürgüp-Uçhisar-Avanos üçgeni arasında kalan vadilerde, Ürgüp-Şahinefendi arasındaki bölgede Nevşehir Çat kasabası civarında, Kayseri Soğanlı vadisinde ve Aksaray Selime köyü civarında bulunmaktadır
Kapadokya Bölgesi’nin bilimsel yönden ortaya çıkışı, XVIII yüzyılda bir Fransız gezgininin anılarından olmuştur Fransa kralı XIV Louis’in talimatı ile Afrika ve Anadolu’ya giden Fransız Paul Lucas, Kapadokya’daki peribacalarını görmüş ve bunları anılarında yayınlamıştır Peribacalarının, daha önceki antik yazarlar Arap ve Türk araştırmacıları tarafından o güne kadar ele alınmamış olmasından ötürü Lucas’ın bu açıklamaları batıda büyük yankılar uyandırmıştır Lucas’ın açıklamaları Fransa sarayında hayal gücü olarak nitelenmiş ve hatta alay konusu da olmuştur Bunun üzerine Fransız büyükelçisi Kont Desalleurs’den bu konuda bir araştırma yaptırması istenmiştir Yapılan araştırma sonuçları Lucas’ın tanımlamalarını doğrulamıştır Bunun ardından İngiltere büyükelçisi Cherac’da kendi adına başka bir inceleme yapmış, daha önce verilen rapor doğrulandığı gibi, peribacalarının söylenenden çok daha fazla olduğuna da işaret etmiştir
Bundan sonra Kapadokya ile bilimsel kişilerin ilgilenmeleri bir buçuk yüzyıl sonra başlamıştır Fransız Charles Texier 1867’de yayınladığı Assie Mineure (Küçük Asya) isimli kitabında Kapadokya Bölgesi üzerinde özenle durmuştur I Dünya Savaşı’ndan sonra Fransız araştırmacısı Rahip Jerphanion Kapadokya’da Bizanslıların yeni bir eyalet oluşturduğunu ortaya koymuştur Çalışmalar bu yönde devam etmiş, Bizans kiliseleri, keşiş hücreleri, barınaklar ve yeraltı kentleri üzerinde durulmuştur
kenthaber
|