Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Kültür - San'at & Eğitim > Ülke & Şehirler > Türkiye

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
çanakkale, gelenek, görenekleri

Çanakkale Gelenek Ve Görenekleri

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Çanakkale Gelenek Ve Görenekleri




Genel Bilgiler




GENEL BİLGİLER
Yüzölçümü: 9737 km²
Nüfus: 464975 (2000)
İl Trafik No: 17
Kıyılarıyla Avrupa ve Asya'yı birleştiren Marmara ve Ege Denizini birbirini bağlayan Çanakkale savaşlarının en kanlı muharebelerinin cereyan ettiği, çok sayıda şehitlik, anıt ve mezarlıkların bulunduğu Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı, Troya, Assos gibi eski uygarlık merkezlerinin beşiği olan il iç ve dış turizmde önemli bir yer almaktadır


İLÇELER

AYVACIK İLÇESİ : 1330-1335 tarihleri arasında 15-20 haneli Kızılcatuğlu adlı küçük bir köy olduğu bilinen bu şirin ilçemizin kesin olarak hangi tarihte kurulduğu bilinmemektedir Yöre,antik Assos ve Chryse kalıntıları ile ünlüdürAncak,genişlemesi ile ilgili olarak anlatılan hikaye ilginçtirAslen Tiflis’li olan Ümmühan Hanım,bugünkü Ayvacık ilçesine yakın bir yerde han işletmektedir1514 Çaldıran Seferi nedeniyle yöreden orduya katılan askerlerde Ümmühan Hanım’ın hanında dinlenmektedirÜmmühan Hanım bu askerlerden birisini savaşta ölen kocasına benzeterek onunla evlenir ve Ayvacık’a gelirDaha sonra civarda bulunan diğer köyleri de dolaşarak köylülerin Ayvacık’a yerleşmelerini ve bu sebeple beldenin gelişmesini temin ederBugün bu şirin ilçemiz sınırları içerisinde bulunan ,Türk-İslam mimarisi özelliklerini en iyi bir şekilde yansıtan eserler şunlardır: Hüdavendigar Camii ve Ümmühan Hatun Camii’dirİl merkezine 75 km mesafededir


BAYRAMİÇ İLÇESİ : Bayramiç ve yöresinin geçmiş çağlarda Troia Krallığı’nın sınırları içerisinde olduğu bilinmektedirİlçe merkezinin bu dönemlerine ilişkin bilgiler,bugün ilçe sınırları içinde kalan bazı eski yerleşim merkezlerinden elde edilmektedirBunların en önemlileri arasında Troas bölgesinde,bugünkü Kurşuntepe yakınlarında ve Skamandros (Eski Menderes) Çayı Vadisindeki eski bir Aiolya yerleşim yeri olanSkepsis (Evciler) ve Akpınar, Çaldağ Köyü’nde bulunan Kiemalılar’ın kurduğu bir koloni olan Kebren (Akpınar) bulunmaktadırİlçede Osmanlı dönemi yapıları arasında Tepe Camii,Taşköprü Camii, Hadımoğlu Konağı ve Taş Köprü sayılabilirİl merkezine 67 km mesafededir

BİGA İLÇESİ : Biga MÖ 334 yılında Makedonya Kralı Büyük İskender tarafından krallığına katılmış,Daha sonra uzun yıllar Bizanslıların yönetiminde kalmıştır12yüzyılda Pigas (Kaynaklar) adıyla bilinen ilçe,eski Pegae’nin yerine kurulmuşturGümüşçay Bucağı,Kocabaş Çayı kıyısında kurulmuş Adreste,Kemer Köyü yakınındaki Parium (Parion),Karabiga Beldesindeki Priyapos antik kalıntılardır 1364 tarihinde 1Murad’ın komutanlarından Lala Şahin Paşa tarafından Osmanlı Devleti’ne bağlanan ilçe,bu tarihten sonra Biga adını almıştırİl Merkezine 92 km mesafededir


BOZCAADA İLÇESİ : Çanakkale Boğazı Ege ağzının 18 deniz mili güneyinde,doğudaki Anakara kütlesinin Kumburnu Mevkiine 3,Geyikli’nin Odunluk İskelesi’ne 5 deniz mili mesafededirEge Denizi’nde Ülkemize ait iki adadan biridir Eski adı Tenedos olan ilçe,Homeros’un İlyada Destanı’nda bahsedilmektedirMÖ6yüzyıldan Roma Dönemi’ne dek kullanılan mezarlıkta toprak heykelcikler,çanak-çömlekler bulunmuşturVenedikliler zamanında yapılan ve sonraları bir çok kez onarılan Bozcaada Kalesi,1842 yılında limandan 1,5 km içeride yapılan ikinci (Yeni Kale) ve 1657 yılı yapımı Köprülü Mehmet Paşa Camii ilçenin diğer eserleridirBozcaada ekonomisinin temeli iklimin özelliği sebebiyle bağcılık ve şarapçılık üzerinedirİlçede Balıkçılık ve Turizm önemli bir yer gelir kaynağıdır


ÇAN İLÇESİ : İlçenin kuruluş tarihi kesin olarak saptanamamıştırBugünkü ilçe sınırları içinde bulunan bazı antik yerleşim merkezleri ilçenin antik çağına ilişkin ipuçları vermektedir Roma Dönemi’nde Çan yöresi,Sergis olarak adlandırılıyorduÇan 14yüzyılın ortalarında Osmanlı topraklarına katıldıBu dönemde Çan Pazarı diye adlandırılan yöre,Biga Sancağı’na bağlıydıİlçe kaplıcaları ile ünlü olup,Türk sanayi ürünlerinin en önemlilerinden birisi olan Çanakkale Seramikleri’nin yapım yeri olarak adını duyurmuşturİl merkezine 75 km mesafededir


ECEABAT İLÇESİ : Antik dönemlerde Maydos (Madikus) adıyla bilinen Eceabat,anıtsal Osmanlı kaleleriyle ünlüdürSestos Kalesi,Bigalı Kalesi,Kilitbahir Kalesi,Seddülbahir Kalesi ilçede bulunan kalelerdirGelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı ve savaş anıtları bu ilçemizin sınırları içerisinde kalmaktadır


EZİNE İLÇESİ : Antik Çağ’da Neandria olarak bilinen Ezine,Hamaksitos’un kuzeyinde, Çığrı Dağ yöresinde,Alexandria Troas’ın (Eski İstanbul) doğusunda ,bir Aiolya yerleşim merkezidirKent,MÖ5yüzyılın sonuna doğru az vergi ödeyerek Attika Delos Deniz Birliği’ne katıldıMÖ339’da Spartalı komutan Derkilidas’a teslim olduMÖ4yüzyılın sonunda Alexandria Troas ile birleştiEski Saminyon Ovası’nda kurulan Ezine,Charles Texier’in Küçük Asya adlı yapıtında “Ezne-Enay” olarak adlandırılmaktadırEzine’nin güneyinde Sankrea siperi olarak bilinen yöre,Bizans İmparatorlarınca siyasi suçluların tutuklama yeri olarak kullanıldıOrhan Gazi döneminde,Türk boylarının bölgeye gelişlerinden sonra Ezine Osmanlı topraklarına katıldıİl merkezine 50 km uzaklıkta olan ilçe peyniri ile ünlüdür


GELİBOLU İLÇESİ : İyi ve güzel şehir anlamına gelen Gallipolis adıyla anılan Gelibolu’nun tarihte ilk kez Hitit İmparatorluğu’nun MÖ12yüzyılda parçalanmasından sonra,Frigler ve onları izleyen Lidyalılar’ın araya geçişleri sırasında önem kazandığı görülmektedirSırasıyla Persler’in, Spartalılar’ın, Makedonyalılar’ın, Bergamalılar’ın, Romalılar’ın,Hun İmparatorluğu’nun,Bizanslar’ın yönetiminde kalan Gelibolu,1354 yılında Gazi Süleyman Paşa tarafından fethedildi1366 yılında yeniden Bizans’ın eline geçen Gelibolu,Osmanlı Padişahı 1Murad tarafından 1367 yılında ikinci kez Osmanlı topraklarına katıldıAntik dönemde inşa edilen ve 1Justiniaus tarafından onarılan gelibolu Kalesi,1Murad
döneminde yapılan Ulu Camii (Hüdavendigar Camii),konusunda en görkemlisi kabul edilen Azebler Namazgahı,2Muraddöneminden Yazıcıoğlu Camii ve Sofca Halil Paşa Mescidi, Ahmet Bican,Sarıca Paşa,Yazıcıoğlu Türbeleri,Kasaboğlu Ali Bey ve Sarıca Paşa Hamamı, Bolayır Gazi Süleyman Paşa Camii ve Türbesi,Bayraklı Dede Türbesi,Namık Kemal’in Mezarı ilçenin belli başlı tarihi eserleridir


GÖKÇEADA İLÇESİ : İlçenin Antik Çağ’a ilişkin tarihi konusunda pek fazla bilgi yokturAdanın en eski yerleşiklerinin Plasglarelar olduğu bilinmektedirEski ismi İmroz olan adayı Miltiades MÖ500’de Atina’ya bağladı Roma egemenliği altına girinceye kadar Atina yönetiminde kaldı1455’te Fatih Sultan Mehmet tarafından Osmanlı İmparatorluğu topraklarına katılan Gökçeada,1922-1923 yılları arasında Yunan işgalinde kaldı1923 yılında Lozan Antlaşması’na göre 22 Eylül 1923’te Türkiye Cumhuriyeti’ne bağlandı Gökçeada (Kuzulimanı) Çanakkale’den 32 mil,Gelibolu Yarımadasındaki Kabatepe Limanı’na 14 mil uzaklıktadırAdaya Kabatepe Limanından ve Çanakkale merkezden her gün feribot seferleri yapılmaktadır


LAPSEKİ İLÇESİ : Çanakkale Boğazı’ndaki 4 önemli yerleşim merkezinden biri olan Lapseki’nin eski adı Lampsakos’durLampsakos’u Hellespontus’un doğusunda Troas Bölgesi’nde,Foçalıların kurduğu sanılmaktadırBirçok uygarlığın yerleşim yeri olan ilçe 1356 yılında Gazi Süleyman Paşa tarafından fethedilinceye kadar Bizanslıların hakimiyetinde kalmıştırTürklerin Avrupa yakasına ilk çıkış yeri olan Çardak Beldesi bu ilçemizin sınırları içindedirMeyvecilik ilçede gelişmiş olup,İl merkezine 35 km mesafededir


YENİCE İLÇESİ : 19yüzyılın başlarında bir köy olarak kurulduğu bilinen ilçenin ilk yerleşenlerinin Kınık Türkleri’nin Kızıl Keçili Boyu’ndan geldikleri sanılmaktadır1936’ya dek Balıkesir İlinin Gönen ilçesine bağlı bir köy olan Yenice,bu tarihten sonra ilçe olarak Çanakkale’ye bağlanmıştırÇanakkale’ye 100kmuzaklıkta olan ilçede Av turizmi önemli yer tutmaktadır


Alıntı Yaparak Cevapla

Çanakkale Gelenek Ve Görenekleri

Eski 08-02-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Çanakkale Gelenek Ve Görenekleri




Tarihçe



ÇANAKKALE TARİHÇE
Eski çağlarda adı Hellespontos ve Dardanel olarak anılan boğazın iki yakasında topraklara sahip olan Çanakkale tarihinin ilk devirlerinde başlayarak sürekli iskan edilmiştir İlk şehir medeniyeti MÖ 3000'de Troya'da kurulmuş 2500'e kadar devam etmiştir Daha sonra Lidye, Pers, Bergama Krallığı, Roma, Bizans ve Osmanlı hakimiyetine girmiştir


Coğrafya


Çanakkale, Türkiye'nin kuzeybatı yönüne düşen Balkan Yarımadası'nın Doğu Trakya topraklarına bir kıstakla bağlanmış, Gelibolu Yarımadası ile Anadolu'nun uzantısı olan Biga Yarımadası üzerinde toprakları bulunan bir ilimizdir Kent doğu ve güneydoğu yönünde Balıkesir ili, batıda Ege denizi, kuzeyde Tekirdağ İli ile Marmara denizi tarafından çevrelenmiştir
Çanakkale ilinde, Akdeniz ve Karadeniz iklimlerinin geçiş iklim hüküm sürmektedir Yağışlar genellikle bahar ve kış aylarında olmaktadır Turizm sezonunda, iklim mutedil olup, deniz suyu sıcaklığı temmuz ve ağustos aylarında maksimum seviyeye çıkmaktadır


Alıntı Yaparak Cevapla

Çanakkale Gelenek Ve Görenekleri

Eski 08-02-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Çanakkale Gelenek Ve Görenekleri




Yöresel Yemekler


ÇORBALAR



1-OVMAÇ ÇORBASI



MALZEMELER: 1 adet küçük boy soğan

2 çorba kaşığı ayçiçeği yağı
1 çay kaşığı biber salçası ya da kırmızı pul biber
1 su bardağı un
½ bardak su
1 tatlı kaşığı tuz
15 lt su
HAZIRLANIŞI:
Bir küçük kuru soğan küp halinde kesilir, sıvı yağ katılarak ateşe konulur Soğan hafif pembeleşince, bir çay kaşığı salça katılır Biraz karıştırılır Daha sonra bu harcın üstüne 1,5 litre su eklenip, karıştırılmadan kaynamaya bırakılır
Diğer taraftan başka bir kap içinde bir su bardağı miktarındaki una, yarım bardak su katılır ve pütürlü parçalar oluşana dek birkaç dakika karıştırılır Bu esnada un, toz halinden kurtulmuş olur
Pütürlü parçalar halinde oluşturduğumuz un su karışımı, kaynamakta olan harcın içine azar azar eklenir Bu ekleme esnasında bir yandan da tencere karıştırılmaya devam edilir Unun topaklaşması engellenene kadar karıştırılır Bu süreçte, çorbanın tuzu da eklenir Yaklaşık 10–15 dakika sonra, pişen çorba ateşten indirilir

2-DOMATESLİ TARHANA ÇORBASI


MALZEMELER: ½ su bardağı zeytinyağı
1 orta boy domates veya 1 yemek kaşığı domates salçası
1 litre su
2 yemek kaşığı tarhana
1 tatlı kaşığı tuz

HAZIRLANIŞI:
Domates rendelenip, zeytinyağı içinde kavruluncaya kadar kısık ateşte pişirilir (Domatesin bulunmadığı mevsimlerde domates salçası da aynı şekilde kullanılır) Tencereye salçanın veya domatesin tamamı ile zeytinyağının tamamı konulur ve kavruluncaya kadar karıştırılır Kavrulan malzemenin üzerine 1 litre soğuk su ilave edilir Suyun konulmasının akabinde tarhananın tamamı bu eriyiğin içine karıştırılır Tarhana suyun içinde erinceye kadar karıştırma işine devam edilir Bu arada kaynamakta olan çorba koyulaşır Bu esnada tuz da ilave edilir

3 - İSKORPİT ÇORBASI

Malzemeler: 1 adet iskorpit,
1 adet havuç
1 adet domates
1 çay bardağı un
2 diş sarımsak yarım soğan, yarım limon
3–4 dal maydanoz
3 defne yaprağı,
3–4 dal dereotu
1 çay kaşığı karabiber
1 çay kaşığı toz biber
1 çay kaşığı pul biber
2 çay kaşığı tuz
yarım çay bardağı zeytinyağı
1 lt su
HAZIRLANIŞI :
İskorpit temizlenerek, derisi ve kılçıkları alındıktan sonra suya konulur Sarımsaklar bütün halinde, soğan ve limon ikişer parçaya bölünerek, defne yaprağı, maydanoz katılarak, 15 dakika süreyle orta ateşte pişirilir Sürenin sonunda balık süzgeç yardımıyla alınarak, soğumaya bırakılır Haşlama suyundaki diğer malzemeler süzülerek, posaları atılır Zeytinyağı bir tencereye konulur kızdığında rendelenmiş havuç, toz biber, karabiber, dereotu, pul biber ve un eklenerek 3–4 dakika süreyle kavrulur Daha sonra rendelenmiş domates ile birlikte, 1–2 dakika daha pişirilir Haşlamada kullanılan balık suyundan 2 su bardağı su, malzemelere eklenir Kaynama başladığında, içine didilmiş balık etleri ve tuz eklenip, birkaç dakika sonra ateşten alınarak servis edilir
4 - ISPANAK ÇORBASI

Malzemeler: 250 gr ıspanak
yarım yemek kaşığı domates salçası
4 yemek kaşığı un
5 diş sarımsak
yarım çay bardağı sirke
1 adet soğan
1 tatlı kaşığı tuz
yarım çay bardağı ayçiçeği yağı
1,5 lt su
1 su bardağı su
HAZIRLANIŞI:
İnce ince doğranan soğan, salça ve yağla pembeleşinceye kadar kavrulur İnce doğranan ıspanaklar kavrulmakta olan soğana eklenir ve ıspanaklar yumuşayana kadar kavrulur 1,5 lt su eklenerek kaynamaya bırakılır Bir kâsede un, 1 su bardağı su ile çırpılır ve kaynamaya başlayan ıspanağın içine yavaş yavaş yedirilir Yedirilirken 15 dakika süre ile karıştırılır Sürenin bitiminde ocaktan indirilir Sarımsaklar dövüldükten sonra tuz ve sirke ile karıştırılarak, çorbaya katılır Bir iki kez karıştırıldıktan sonra servis edilir

ANA YEMEKLER

1-TUMBİ


MALZEMELER: ½ su bardağı zeytinyağı
1 su bardağı göce
1 adet orta boy soğan
2 adet patlıcan
2 adet domates
½ bağ maydanoz
1 tatlı kaşığı tuz
1 tatlı kaşığı pul biber
1 tatlı kaşığı karabiber
2 bardak su

HAZIRLANIŞI:
Yağlanmış olan tavanın içine soğan konularak, pembeleşinceye kadar kızartılır Pembeleşmiş soğana göce eklenir Daha sonra bu karışıma küp şeklinde kesilmiş domatesler ilave edilir Hemen sonrasında kesilmiş olan patlıcanlar tavaya konulur ve bu karışım kavruluncaya kadar ocağın üzerinde bekletilir Bu arada tuz, pul biber ve kara biber ilave edilir Kavurma işleminin bitiminde 2 bardak su ilave edilir ve tavanın ağzı bir kapak yardımıyla kapatılır
Bu karışımın soğumasına izin verilmeden bir tepsi yağlanır ve malzemeler oval olacak şekilde ( avuç içi büyüklüğünde) tepsiye yerleştirilir Bu şekilde hazırlanan tumbilerin üzerine başka bir kapta çırpılarak hazırlanmış zeytinyağı salça karışımı sürülür ve 100 derecedeki fırına sürülerek pişirilir


2-ISPANAK SARMASI





MALZEMELER: 1 adet orta boy soğan

1 kg ıspanak
½ kg bulgur
1 yemek kaşığı domates salçası
Çeşitli baharatlar (isteğe bağlı olarak)
½ su bardağı zeytinyağı
1 yumurta sarısı
1 su bardağı yoğurt

HAZIRLANIŞI:
¼ su bardağı zeytinyağının içine küp şeklinde kesilmiş bulunan soğan katılarak pembeleşinceye kadar karıştırılır Pembeleşen soğanın üzerine domates salçası, ıspanak eklenip biraz daha ateşte bekletilir
Bir başka kapta ise bulgur, tuz ve diğer baharatlar dolma içi gibi hazırlanır Sonrasında bir tepsinin içine ıspanaklı karışımın yarısı dökülür Bunun üzerine dolma içi şeklinde hazırlanan bulgurlu karışım konulur Bulgur karışımın üzerine ise ıspanaklı karışımın kalan diğer yarısı konulur
Hazırlanan bu karışımın üstüne ise yoğurt, zeytinyağı ve yumurta sarısından çırpılarak elde edilen mayi sürülür ve fırına verilir Üstü kızardığında fırından çıkartılır ve dilimlenerek servis yapılır


3-ÇIRPMA


MALZEMELER : ½ kg ıspanak
2–3 adet yeşil soğan
½ kg un
½ litre civarında su
1 tatlı kaşığı tuz
Çeşitli baharatlar (isteğe bağlı olarak)
½ su bardağı zeytinyağı
HAZIRLANIŞI:
İnce ince kıyılan ıspanak ve soğanlar, bir süzgeçte kuruyana kadar bekletilir Ayrı bir yerde ise un ve su, boza kıvamına gelene kadar çırpılır Bu kıvama gelen hamurun içerisine tuz ve baharatlar konulur
Daha sonra bir tepsi yağlanarak, içerisine boza kıvamındaki karışımın yarısından fazlası yayılır Üzerine kurutulmuş bulunan ıspanak, soğan karışımın tamamı eşit kalınlıkta dağıtılır Bunun üzerine de ıspanak ve soğanları tam olarak kapatmayacak şekilde boza kıvamındaki hamurun kalanı yayılır
Akabinde tepsi orta derecede ısıya sahip bir fırında, üzeri kızarıncaya kadar pişirilir
4 - MELKİ YEMEĞİ

MALZEMELER: 2 kg melki
4 adet soğan
1 yemek kaşığı domates salçası
1 çay kaşığı karabiber
1 tatlı kaşığı tuz
1 çay bardağı zeytinyağı
5 su bardağı su
HAZIRLANIŞI : Melki 5–6 kez yıkanıp, bıçakla soyulduktan sonra doğranır İnce kıyılmış soğan, zeytinyağında pembeleştirildikten sonra, salça, melki, tuz ve su ile 30 dakika pişirilir (Dibini tutmaması amacıyla, suyu azaldığında yeniden su eklenir) Servis yapılırken karabiber eklenir
5 - YUMURTALI TİKEN

MALZEMELER: 1 kg şevketi bostan
2 adet soğan
3 adet yumurta
1 yemek kaşığı domates salçası
1 yemek kaşığı tuz
1 çay bardağı ayçiçeği yağı
2 lt su, 3 su bardağı su
HAZIRLANIŞI: Şevketi bostanlar yıkanıp, tepeleri kesildikten sonra, kalan kısmı ince ince doğranır 2 lt su ve tuz kaynatılır Kaynadığında içine şevketi bostanlar atılarak, 10 dakika süreyle malzeme haşlanır Daha sonra ateşten alınarak süzülür Bir tavada ince doğranmış soğanlar ayçiçeği yağında pembeleştirildikten sonra, salçası eklenerek, 2–3 dakika kavrulur Süre bitiminde malzemeye yumurta kırılarak, süzülmüş şevketi bostan eklenir 1–2 karıştırıldıktan sonra 3 su bardağı su ile kısık ateşte, suyunu çekinceye kadar pişirilir ve servis edilir
6 - METEZ

MALZEMELER : 5 su bardağı un
250 gr kıyma
3 adet soğan
1 adet yumurta
1 tatlı kaşığı karabiber
1 tatlı kaşığı pul biber
2 yemek kaşığı domates salçası
1 tatlı kaşığı tuz, 1 çay kaşığı tuz
3 yemek kaşığı zeytinyağı
2 yemek kaşığı zeytinyağı
1 yemek kaşığı zeytinyağı
2 lt su, 1 su bardağı su
HAZIRLANIŞI : Un, 1 su bardağı su, yumurta, 1 tatlı kaşığı tuz ile yoğrularak, kulak memesi kıvamında bir hamur elde edilir Bu hamur yastıaç genişliğinde açılır ve su bardağı ağzı genişliğinde kesilir
İnce kıyılmış soğan, 3 yemek kaşığı zeytinyağında pembeleştirildikten sonra, kıyma ile 5 dakika kavrulur İçine 2 yemek kaşığı salça eklenip, 2–3 dakika daha kavrulduktan sonra, pul biber, karabiber eklenerek karıştırılır ve ocaktan indirilir
Kesilen hamurların yarısına 1 tatlı kaşığı harç konularak, yarımay şeklinde kapatılır
Tencereye 2 lt su, 1 çay kaşığı tuz ve 1 yemek kaşığı zeytinyağı konularak, kaynamaya bırakılır Su kaynadığında hamurlar içine salınır ve 10 dakika pişirilir
Bir tavada 2 yemek kaşığı zeytinyağı kızdırılarak, 2 yemek kaşığı salça eklenir ve 2–3 dakika kavrulur Daha sonra tenceredeki metezlerin üstüne dökülür ve kapağı kapatılarak, 5–10 dakika sonra servis edilir


7 - MELKİ KÖFTESİ

MALZEMELER : ½ kg melki
1 adet soğan
yarım su bardağı un
yarım demet maydanoz
1 çay kaşığı nane
1 çay kaşığı karabiber
1 çay kaşığı tuz
yarım çay bardağı zeytinyağı
HAZIRLANIŞI : Melki birkaç kez yıkandıktan sonra rendelenir Soğan, maydanoz ince ince doğranıp, tuz, karabiber, nane, un, rendelenmiş melki ile karıştırıldıktan sonra, elle yoğrulur Tepsi yarım çay bardağı zeytinyağı ile yağlanır Hazırlanan harçtan ceviz büyüklüğünde parçalar alınarak, köfte şekline getirilir ve yağlanmış tepsiye dizilir Üzerine yarım çay bardağı zeytinyağı daha gezdirildikten sonra fırına verilir Üstleri kızardığında, fırından alınarak servis edilir

8 - TARHANALI PATLICAN

MALZEMELER : 1 kg patlıcan
1 su bardağı göce (sütlü tarhana)
3 adet soğan
100 gr lor
2 adet yumurta
yarım demet nane
yarım demet maydanoz
1 çay kaşığı karabiber
1 tatlı kaşığı tuz
4 yemek kaşığı zeytinyağı
2 yemek kaşığı zeytinyağı, 1 yemek kaşığı zeytinyağı
3 su bardağı su

HAZIRLANIŞI : Patlıcanlar kaynamakta olan sıcak suya konularak, yumuşayıncaya kadar bekletilir Yumuşadığında kevgirle ocaktan alınarak, üzerine soğuk su dökülür Soğuyana kadar 10 dakika süreyle bekletilir ve suyu süzülür Patlıcanlar diklemesine ikiye bölünür ve içleri çıkarılır ve çıkarılan içlerin çekirdeksiz kısmı ince ince doğranır Soğanlar ince ince kıyılır ve 4 yemek kaşığı zeytinyağı ile sararana kadar kavrulur Sarardığında, doğranmış patlıcan içleri eklenerek, 5 dakika daha kavrulur Üzerine 3 su bardağı sıcak su eklenir ve kaynamaya bırakılır Kaynadığında göce eklenerek, kısık ateşte, suyunu çekinceye kadar pişirilir (Suyunu tamamen çekmemesine özen gösterilmelidir) Malzemeler ateşten alınarak, yaklaşık 10 dakika soğumaya bırakılır Soğuyan malzemenin içine, ince kıyılmış nane, maydanoz, tuz ile karabiber ve lor katılarak, harmanlanır Bu harç ile daha önce içleri çıkarılan patlıcanlar doldurulur Patlıcanlar 2 yemek kaşığı zeytinyağı ile yağlanmış tepsiye dizilir Yumurta ve 1 yemek kaşığı zeytinyağı bir kapta çırpılarak, patlıcanların üzerine sürülür ve tepsi fırına verilir Malzemelerin üzeri pembeleştiğinde –yaklaşık 1 saat sonra- fırından alınarak, soğutulur; bu halde servis edilir

9 - BÖRÜLCE KÖFTESİ

MALZEMELER : 1 su bardağı börülce
1 adet soğan
1 adet domates
1 adet yumurta
3 yemek kaşığı un
yarım demet maydanoz
yarım demet nane
1 çay kaşığı karabiber
1 çay kaşığı kekik
1 çay kaşığı acı pul biber
2 çay kaşığı tuz
1,5 su bardağı zeytinyağı

HAZIRLANIŞI : Börülce, aldığı kadar suyla orta ateşte 1 saat haşlandıktan sonra süzülür Bir kapta börülce, nane, yumurta, ince kıyılmış maydanoz, rendelenmiş soğan ve domates ile karabiber, kekik, pul biber, tuz, un yoğrularak, harç elde edilir Bir tavada zeytinyağı kızdırılır Harçtan 1 yemek kaşığı malzeme alınarak, kızdırılmış zeytinyağına koyulur Yayvanlaşması için, üstüne kaşıkla bastırılır Pembeleştiğinde alt-üst edilerek pişirilir ve servis edilir

Alıntı Yaparak Cevapla

Çanakkale Gelenek Ve Görenekleri

Eski 08-02-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Çanakkale Gelenek Ve Görenekleri




PİLAVLAR
1- LÜFER PİLAVI

MALZEMELER: 2 adet lüfer
3 su bardağı pirinç
1 adet iri soğan
1 tatlı kaşığı nane
5 adet defne yaprağı
1 tatlı kaşığı karabiber
1 çay kaşığı tuz
2 su bardağı ayçiçeği yağı
yarım su bardağı ayçiçeği yağı
3 su bardağı su
HAZIRLANIŞI : Balık –unlanmadan- 2 su bardağı ayçiçeği yağında pembeleşene kadar kızartıldıktan sonra, yağdan çıkarılarak, bekletilir Soğan doğranarak, yarım su bardağı ayçiçeği yağı ile pembeleştirildikten sonra, tuz ve su ile kaynamaya bırakılır Kaynama başladığında yıkanmış pirinçler suya salınır Su çekilmeye başladığında, pişirme kabına bütün haldeki balıklar da eklenir ve pilavın suyu tamamen çekilene kadar, birlikte pişirilir Pişirilme bittiğinde, pişirme kabının üzerine, nane, defne yaprağı ve karabiber konularak servis edilir
2 - PATLICAN KAPAMA

MALZEMELER : 1 çay bardağı pirinç
3 adet patlıcan
3 adet domates
3 adet çarliston biber
1 yemek kaşığı tuz
1 çay bardağı zeytinyağı
1 lt su, 1 su bardağı su
HAZIRLANIŞI : Patlıcanlar alaca soyularak, tuz ve 1 lt su içinde 30 dakika bekletilir Tepsiye yıkanmış pirincin 1/3‘ü yayılır Üzerine halka şeklinde kesilmiş domatesler, patlıcanlar ve dilimlenmiş biberler serpilir Bunların üzerine yeniden pirincin 1/3’ü; onun da üzerine halka kesilmiş domates, patlıcanlar ve dilimlenmiş biberler koyulur Bu işlem son katta da tekrarlanır Üzerlerine zeytinyağı gezdirilerek fırına verilir Malzemelerin üstü kızardığında, tepsi fırından çıkarılarak, 1 su bardağı sıcak su gezdirilir ve tekrar fırına koyularak, suyunu çekene kadar pişirilir
3 - DOLMA / YAPRAK SARMA

MALZEMELER : ½ kg asma yaprağı
½ kg bulgur
2 adet soğan
yarım yemek kaşığı biber salçası
yarım demet nane
yarım demet maydanoz
1 çay kaşığı karabiber
1 tatlı kaşığı kırmızı biber
1 çay kaşığı kimyon
yarım limon
1 çay bardağı zeytinyağı
2 yemek kaşığı zeytinyağı
1 yemek kaşığı tuz
1 tatlı kaşığı tuz
½ lt su, 2 su bardağı su
HAZIRLANIŞI : Yapraklar suda haşlandıktan sonra soğumaya bırakılır Soğan küçük küçük doğranarak, 1 çay bardağı zeytinyağında pembeleştiğinde ½ lt kaynar su ve bulgur eklenerek ağzı kapatılır ve hemen ocaktan indirilir Suyunu çekene kadar, yaklaşık 30 dakika süre ile ağzı kapalı halde bekletilir Bulgura 1 yemek kaşığı tuz ve ince doğranmış, nane, maydanoz, salça, karabiber, kırmızı biber, kimyon eklenerek karıştırılır Her yaprağa 1 tatlı kaşığı iç koyularak ince sarılır ve tencerenin dibine dizili olan bir sıra yaprağın üzerine yanlamasına dizilir Sarmaların üzerine limon halka halka dilimlenerek koyulur Bu tencereye 2 su bardağı soğuk su ve 1 tatlı kaşığı tuz eklenerek, kısık ateşte 25 dakika süre ile pişirilir Sürenin bitiminde üzerine 2 yemek kaşığı yağ gezdirilir ve 15 dakika sonra ocaktan indirilerek servis edilir
4 - PAZI DOLMASI

MALZEMELER : 1 demet pazı
1,5 su bardağı pirinç
1 adet soğan
yarım demet dereotu
yarım demet maydanoz
yarım demet yeşil soğan
1 yemek kaşığı domates salçası
1 çay kaşığı yenibahar
1 çay kaşığı karabiber
2 yemek kaşığı helva fıstığı
1 tatlı kaşığı tuz
yarım çay bardağı zeytinyağı
2 yemek kaşığı zeytinyağı
1 çay bardağı su
1 çay bardağı su
1 çay bardağı su
HAZIRLANIŞI : Pazıların sapları kesilerek, kaynamış suya batırılıp hemen çıkarılır Kuru soğan, yarım çay bardağı zeytinyağında pembeleştiğinde pirinç ilave edilerek, ocakta 1–2 dakika daha pişirilir Sürenin bitiminde 1 çay bardağı sıcak su eklenerek, ocaktan alınır ve 15 dakika süreyle dinlenmeye bırakılır Daha sonra ince doğranmış maydanoz, yeşil soğan, dereotu, domates salçası, yenibahar, karabiber, helva fıstığı ve tuz, dinlenmeye bırakılan malzeme ile harmanlanır Her pazıya 1 yemek kaşığı harç konularak sarılır ve tencereye dizilir Sarmaların üzerine 1 çay bardağı su dökülür ve suyunu çekinceye kadar, kapağı örtülerek, kısık ateşte pişirilir Suyunu çektiğinde 1 çay bardağı ılık su eklenerek suyunu çekinceye kadar yeniden pişirilir Pişme gerçekleştiğinde 2 yemek kaşığı zeytinyağı pazıların üzerinde gezdirilerek, tencere ateşten alınır ve servis edilir
DENİZ ÜRÜNLERİ
1 - PAPAZ YAHNİ

MALZEMELER : ½ kg sarpa
20 adet üzüm koruğu
1 adet soğan
2 adet sivri biber
1 adet domates
1 yemek kaşığı domates salçası
1 yemek kaşığı tuz
1 çay bardağı ayçiçeği yağı
1 su bardağı su, 1 su bardağı su
HAZIRLANIŞI: Soğan ince ince kıyıldıktan sonra, orta ateşte, yağda sararıncaya kadar pişirilir Salça eklenerek 2 dakika süreyle kavrulur Sivri biber doğranır ve 1 dakika daha pişirildikten sonra doğranmış domates de eklenerek 5 dakika daha pişirilir Sürenin bitiminde 1 su bardağı su eklenerek kaynamaya bırakılır Bu arada sarpaların içleri temizlenerek, başları ile birlikte –bütün halinde- tencereye konulur 5 dakika da bu halde pişirilen malzemelere 1 su bardağı ılık su eklenir 30 dakika süre ile pişirilir Bu süre zarfında yahniye üzüm korukları ve tuz da eklenir
2 - MİDYE DOLMA

MALZEMELER: 1 kg kabuklu midye
250 gr pirinç
1 adet soğan
1 çay kaşığı çam fıstığı
1 çay kaşığı kuş üzümü
1 çay kaşığı tarçın
1 çay kaşığı karabiber
1 yemek kaşığı yenibahar
1 yemek kaşığı nane
4–5 dal maydanoz
4–5 dal dereotu
2 çay kaşığı tuz
yarım çay bardağı zeytinyağı
1 lt su, 2 su bardağı su
HAZIRLANIŞI: Pirinç, üzerine çıkacak miktarda ılık suya konularak, 15 dakika bekletilir Soğanlar ve çam fıstıkları ince ince kıyılarak, zeytinyağında, soğanlar pembeleşene kadar pişirilir Süzülen pirinçler, soğana eklenip, 5 dakika daha kavrulur Sonra kuş üzümü, nane, tarçın, karabiber, yenibahar, tuz katılarak, 2 dakika daha kavrulduktan sonra, 1 lt su ilave edilir Bu malzemeler kısık ateşte suyunu çekinceye kadar pişirildikten sonra ateşten alınır ve 10 dakika süreyle bekletilir Sonra ince kıyılmış dereotu ve maydanoz eklenerek, iyice harmanlanır Midye açılarak, hazırlanan harçtan 1 tatlı kaşığı koyularak, kapatılır ve tencereye yerleştirilir Midyelerin üzerine 2 su bardağı kaynar su konulduktan sonra, üzerine, ağırlık oluşturması için bir tabak konulur Kapağı kapatıldıktan sonra kısık ateşte 20 dakika pişirilir Tencereden alındığında, -isteğe bağlı olarak- limon ile servis edilir
3 - TUZLU SARDALYE

MALZEMELER : 1 kg sardalye
½ kg iri tuz
½ kg iri tuz
HAZIRLANIŞI : Balıklar, içleri temizlenmeden, ½ kg tuz ile harmanlanarak, kanlarını salması amacıyla 3 saat süreyle bir leğende bekletilir Bekleme süresinin sonunda bir tenekenin dibine 1 parmak kalınlığında iri tuz koyularak, balıklar aynı yöne bakar biçimde, sık sık dizilir Bu işlem balık bitene kadar her katmanda devam eder En üstte tuz yer alır Tuzun üzerine, balıklara ağırlık yapması amacıyla en az 1 kg ağırlığında taş konulur Güneş almayan bir kapalı mekânda 3 ay içinde yenilmeye hazır hale gelir Tenekenin ağzı kapatıldıktan 15 gün sonra üzerindeki yağ tabakası, incir yaprağı ile alınır Bu işlem 3 ay süresince 4–5 kez yinelenir

SALATALAR
1 - BİBER PARPULLAMASI

MALZEMELER : 5 adet kırmızı salçalık biber
2–3 dal maydanoz
1 baş sarımsak
1 adet limon
1 çay kaşığı tuz
2 yemek kaşığı ayçiçeği yağı
HAZIRLANIŞI : Biberler, közde alt-üst edildikten sonra, kabukları soyularak, tabağa doğranır İnce kıyılmış sarımsak ve maydanoz ile limon suyu, ayçiçeği yağı ve tuzla harmanlanarak servis edilir
2 - DENİZ BÖRÜLCESİ

MALZEMELER : 1demet deniz börülcesi
2 adet domates
2 diş sarımsak
yarım limon
1 çay kaşığı tuz
4 yemek kaşığı zeytinyağı
1 lt su
HAZIRLANIŞI: Deniz börülceleri suda haşlandıktan sonra kılçıklarından temizlenir ve tabağa alınır Dövülmüş sarımsak ve rendelenmiş domates ile karıştırıldıktan sonra, zeytinyağı ve tuzla harmanlanarak, servis tabağına alınır Üzerine limon sıkılarak servis edilir
3 - AHTAPOT SALATA

MALZEMELER: 750 gr ahtapot
yarım soğan
yarım limon
yarım limon
3–4 dal maydanoz
4–5 dal maydanoz
3–4 yaprak defne
3–4 dal dereotu
1 adet havuç
1 yemek kaşığı şeker
3–4 diş sarımsak
yarım çay bardağı sirke
2 yemek kaşığı zeytinyağı
2 lt su
HAZIRLANIŞI : Ahtapot bütün halde tenceredeki suyun içine konulduktan sonra, ikiye bölünmüş soğan ve yarım limon ile 3–4 dal maydanoz, defne yaprakları, sirke, sarımsak ve şeker ile kısık ateşte 1,5 saat pişirilir Sürenin bitiminde, ahtapot süzgeç yardımıyla sudan çıkartılarak soğuk suyun altına tutulur Ahtapot soğuduğunda üst kabuğu ve kafa kısmı çıkartılarak temizlenir Kuşbaşı dilimlenen ahtapot, ince kıyılmış dereotu ile harmanlanarak servis tabağına alınır Üzerine zeytinyağı gezdirilir Yarım limon, 4–5 dal maydanoz ve dilimlenmiş havuç ile servis edilir
4 - PATLICAN TURŞUSU

MALZEMELER: 3 kg patlıcan
1 adet lahana
1 kg yeşil domates
1 kg yeşil biber
1 kg salçalık kırmızı biber
4 adet havuç
1 demet kereviz
1 çay bardağı limon tozu
1,5 kg turşukur
4,5 lt su,
1 su bardağı tuz
HAZIRLANIŞI : Patlıcanlar yıkandıktan sonra, bıçakla uzunlamasına çizilerek, yumuşayıncaya kadar tencerede haşlanır Domatesler, yeşil ve kırmızı biberler ile havuçlar ince ince kıyılır Lahanadan ise, patlıcanların sayına yetecek miktarda yapraklar ayrıldıktan sonra, geriye kalan lahanalar ince ince kıyılarak, diğer malzemeler ile karıştırılır Bütün malzemeler, geniş bir kapta limon tozu ile harmanlandıktan sonra, 1 su bardağı tuz eklenir Patlıcanların çizilmiş kısımlarından içleri açılır Hazırlanan harç, aldığı kadar, her patlıcanın içine yerleştirilir Kapak için ayrılan lahana, harcın üzerine örtüldükten sonra, harcın dağılmaması amacıyla, iple bağlanır ve kavanoza yerleştirilir Patlıcanların arasına kereviz konulmasına dikkat edilmelidir Kavanozdaki malzemenin üzerine turşukur ve su karıştırılıp eklendikten sonra, malzemelerin üzerine ağırlık yapması amacıyla taş konularak, ağzı kapatılır Turşu 15 gün içinde yenmeye hazır hale gelir
5 - YAĞLI TURŞU

MALZEMELER : 1 kg sivri biber
3–4 diş sarımsak
1 su bardağı ayçiçeği yağı
1 su bardağı sirke
1 tatlı kaşığı şeker
1 yemek kaşığı tuz
HAZIRLANIŞI : Biberler 4–5 cm uzunluğunda doğrandıktan sonra yıkanarak, şişeye doldurulur Bir huni yardımıyla sirke, sıvı yağ, tuz, şeker ve çok ince kesilmiş sarımsaklar eklenerek, kapağı sıkıca kapatılır 15 gün içinde tüketime hazır hale gelen biberlerin olgunlaşması için, aralıklarla alt üst edilmesi gerekir
6 - DELİ ARMUT TURŞUSU/AHLAT TURŞUSU

MALZEMELER : 3 kg ahlat
1 kavanoz su
HAZIRLANIŞI : Ahlatlar yıkanarak kavanoza koyulduktan sonra, üzeri su ile doldurulur Herhangi bir malzeme kullanılmadan, kendi suyunda 7–10 gün içinde yenilebilir hale gelir


TATLILAR



1-PEYNİR HELVASI





PEYNİR İÇİN MALZEMELER : 5 lt inek sütü


yarım tatlı kaşığı peynir mayası


yarım çay bardağı su

HAZIRLANIŞI : Ilık sütün içine maya ve su katılarak, 2 saat süreyle bekletilir Sürenin sonunda peynir karıştırılarak, dibe çökmesi sağlanır Sulu kısmı yukarıda kalır Malzeme, bez den süzülür Peynir hafif sulu; tamamen katılaşmadan, helva yapımı için alınır

HELVA İÇİN MALZEMELER : 1,5 kg peynir


1,5 su bardağı irmik


1 su bardağı un


1,5 kg şeker


1 yumurta sarısı

HAZIRLANIŞI : Tencere içine peynir konularak, irmik ve unla harmanlanır Yoğrulma işleminin bitiminde hafif ateşte 10 dakika süreyle pişmeye bırakılır Bu sürenin sonunda, üzerine şeker ve yumurta sarısı konulur Bütün bu malzemeler ocak dışında 5 dakika süreyle karıştırıldıktan sonra, ocağa konup, 10 dakika daha pişirilir Helva tabaklara konulmadan önce, her tabağın altına 1 tatlı kaşığı şeker serpilir Tatlı konulduktan sonra ise, tabaklara 1’er yemek kaşığı daha şeker serpilir Kaşıkla değişik şekiller verilerek servis edilir (İstendiği takdirde bütün işlemlerin bitiminden sonra, 5 dakika süreyle fırına koyulup, pembeleştirilir)

2 - YUMURTA HELVASI


MALZEME: 2 yumurta
(Yumurtanın bardakta kapladığı miktarda
Un
Toz şeker
Zeytinyağı
Su

HAZIRLANIŞI:
Yukarıda verilen malzemelerin hepsi aynı anda bir kap içinde çırpılır Hazırlanan karışım kısık ateşte katılaşana kadar, sürekli karıştırılarak pişirilir
Ateşten alınan helvanın üzerine istenirse bir tatlı kaşığı toz şeker katılarak servis yapılır


3-HALLE ŞEFTALİSİ REÇELİ


MALZEME: 1 kg halle şeftalisi
750 gr toz şeker

HAZIRLANIŞI:

Şeftalilerin çekirdekleri çıkartılıp, çekirdek kısmındaki kırmızı bölge temizlendikten sonra dilimlenir Dilimlenen şeftaliler üzerine şeker dökülerek beklemeye bırakılır Şeker tamamen eriyene kadar beklenilir Bu işlem tamamlandıktan sonra tencereye konularak kısık ateşte pişirilir Reçel kıvamını alana kadar kaynatılır

4-MAFİŞ


MALZEME: 1 çay kaşığı tuz
1 bardak su
1 yemek kaşığı sıvı yağ
2 adet yumurta
½ kg un
2 yemek kaşığı toz şeker


HAZIRLANIŞI:

Şeker hariç diğer tüm malzemelerin hepsi karıştırılarak, hamur haline getirilir Elde edilen bu hamur oklava yardımıyla açılır Açılan bu hamur, bıçakla veya yuvarlak bir nesne ile yaklaşık 10 cm çapında dairelere bölünür Bölünen bu parçalar, bıçak yardımı ile 1,5–2 cm eninde ve 7–8 cm uzunluğunda paralel parçalar halinde kesilir ve kesilen bu parçalar saç örgüsü şeklinde birbiri içinden geçirilir Bu şekilde hazırlanan hamur, kızgın haldeki ayçiçek yağının içine bırakılarak, pişirilir Kızartılan hamurun kararmamasına dikkat edilmelidir Bu nedenle kızgın yağın içinde fazla bekletilmemelidir
Pişen hamurlar üzerine toz şekeri (isteğe bağlı olarak) serpilir
5 - ÜZÜM REÇELİ

MALZEMELER : 1,5 kg çekirdeksiz üzüm
2 kg şeker
yarım limon
1,5 lt su
HAZIRLANIŞI : Su ile şeker 30 dakika, koyulaşana kadar kaynatılır Sürenin bitiminde üzümler eklenerek, 30 dakika da bu şekilde kaynatılır Limonu sıkılarak, 5 dakika daha pişirildikten sonra ocaktan indirilir
6 - SAMSA (SAMSI)/OTURTMA

MALZEMELER : ½ kg un
2 kg şeker
3 adet yumurta
2 kg ceviz
1 kg badem
2–3 adet karanfil
¼ çay kaşığı tuz
½ lt zeytinyağı
2 yarım yumurta ölçüsünde zeytinyağı
½ lt su, 1 su bardağı su
HAZIRLANIŞI : Bademler kaynak suda, kabukları çıkarılana kadar haşlanır Kabuklar temizlendikten sonra, bir tavada, orta ateşte 15–20 dakika süreyle kavrulur ve havanda dövülür Ceviz ise ocakta kabuğundan ayrılana kadar, kavrulduktan sonra havanda dövülür Yumurta, tuz ve 2 yarım yumurta kabuğu zeytinyağı çırpılarak, un ve 1 su bardağı su ile yoğrulur Kulak memesi kıvamında bir hamur elde edilir 1 saat dinlenmeye bırakılan bu hamur, yumurta büyüklüğünde parçalara bölünür Tepsi veya yastıaç boyutunda, baklava yufkası inceliğinde açılır Her yufkaya dövülmüş ceviz, badem ve karanfilden 1’er çay bardağı ölçüsünde koyulur Yufka daha sonra oklavaya sarılarak, rulo yapılır (Bu işlem her yufkaya uygulanır) Daha sonra 3–4 cm genişliğinde kesilerek, uzunlamasına tepsiye dizilir ½ lt zeytinyağı kızdırılarak, tepsideki soğuk malzemeye dökülür ve fırına verilir Malzemeler, tepsi salladığında kayabilir ölçüye geldiğinde –hafif pembeleştiğinde- fırından alınarak, soğumaya bırakılır Şeker, ½ lt su ile koyulaşana kadar kaynatılır Kaynar halde, tepside soğumuş halde duran malzemenin üzerine dökülür 1 saat sonra, suyunu çektiğinde servis edilir
7 - KİRAZ REÇELİ

MALZEMELER : 1 kg kiraz
1 kg şeker
7 adet karanfil
1 çay bardağı su, yarım limon suyu
HAZIRLANIŞI : Kirazlar yıkanıp çekirdekleri çıkartıldıktan sonra, üzerlerine şekere dökülerek, 1 gece bekletilirler Sabahleyin, bu malzemelere su da eklenerek, orta ateşte kaynamaya bırakılır Kaynama başladığında karanfil eklenir Oluşan köpüklerin yoğunlaşmasından 10 dakika önce, limon suyu da eklenir Sürenin bitiminde tencere ocaktan indirilir
8 - KABAK REÇELİ

MALZEMELER : 1 kg balkabağı
1,5 kg şeker
1 çay kaşığı limon tozu
2 lt kireç suyu
1,5 lt su
HAZIRLANIŞI : Akşamdan kabak soyulup, doğranır ½ kg söndürülmüş ve süzülmüş kireçten elde edilen 2 lt kireç suyunda kabaklar bekletilir Sabahleyin kireçten temizlemek amacıyla, kabaklar 5–6 kez yıkanır Şeker ve su ayrı bir tencerede 15–20 dakika kaynatıldıktan sonra, içine kireç suyundan temizlenmiş kabaklar atılır ve 1,5-2 saat süreyle, kabaklar koyu sarı renge dönüşene kadar kaynatılır Ocaktan indirmeden 10 dakika önce limon tozu da eklenir

9 - İNCİR DOLMASI

MALZEMELER : ½ kg beyaz kuru incir
yarım çay bardağı pirinç
1,5 çay bardağı şeker
1,5 çay bardağı ceviz içi
1 çay bardağı su
1 çay bardağı su

HAZIRLANIŞI : İncirler başlarından kesilerek, içleri parmakla aralanır Pirinç, kaynamış haldeki 1 çay bardağı suya atılarak, suyunu çekinceye dek pişirilir Sonra soğuk suyla yıkanıp, süzülür ve bir kaba alınır Üzerine şeker ve dövülmüş ceviz içi katılarak, iyice harmanlanır Bu harçtan, incirlerine içine 2’şer çay kaşığı doldurulur Tepsiye dizildikten sonra, üzerlerine 1 çay bardağı sıcak su dökülerek, sıcak fırına verilir Suyunu çekip üstleri kızardığında, fırından alınarak servis edilir
10 -BASMA HELVASI

MALZEMELER : 750 gr un
500 gr şeker
100 gr ceviz içi
150 mllt zeytinyağı
1 su bardağı su, 1 fincan su
HAZIRLANIŞI : Zeytinyağı, geniş bir tavaya konularak, kızdırılır Yağ kızdığında, 1 fincan soğuk su eklenerek, kapağı kapatılır ve 5–10 dakika süreyle kaynamaya bırakılır Sürenin bitiminde un koyularak, kısık ateşte, unun rengi koyulaşana kadar, sürekli karıştırılarak, yaklaşık 30 dakika kavrulur Kavrulma işlemin son 10 dakikasında, ceviz içi de ilave edilir Ayrı bir kapta şeker ve 1 su bardağı su kaynatılarak, koyulaşmaları sağlanır Koyulaşan şerbet soğumaya bırakılır Kavrulmakta olan diğer malzemelerin üzerine, bu soğutulmuş şerbet dökülür Tahta kaşıkla çok seri şekilde –buharının kaçmasına izin verilmeden- 2 dakika süreyle karıştırılır (Buharın çıkışını engellemek için, karıştırma esnasında, tencere, kaşık açıkta kalacak biçimde bir örtüyle kapatılır) Sürenin sonunda karışım bir tepsiye dökülerek, sıcak haldeyken elle bastırılır ve soğumaya bırakılır Soğuyan helva, baklava dilimi biçiminde kesilerek servis edilir


Alıntı Yaparak Cevapla

Çanakkale Gelenek Ve Görenekleri

Eski 08-02-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Çanakkale Gelenek Ve Görenekleri




Hayatın Dönüm Noktaları

DOĞUM VE ÇOCUKLUK DÖNEMİ :
Doğumdan sonraki üçüncü gün babaanne tarafından hazırlanan yemekler akraba, komşu ve tanıdıklara ikram edilir Bugün önce anne yıkanır, sonrasında bebek yıkanıp tuzlanır Bu yemeğe katılan misafirler çeşitli yiyecek ve içecekler getirirler
Eğer çocuk erkekse helva pişirilip komşu ve akrabalara dağıtılır Doğan bebek kız ise genellikle ilimizde yaşayan Romanlar arasında altı ay kınası adı verilen etkinlik gerçekleştirilir Kınanın yapılacağı gün kızın önüne bir tepsi içinde ayna, kalem, Kuran konulup, bunlardan birinin seçilmesi istenir Çocuğun seçtiği nesneye göre, büyüyünce ne iş yapacağına, nasıl bir insan olacağına dair hükümler verilir Örneğin: kız çocuğu aynayı tutar ise, büyüdüğünde, süsüne ve giyimine özen göstereceğine; kalemi tutar ise okuyup, eğitimli bir insan olacağına; Kuran’ı tutar ise dinine ve geleneklerine uygun bir ömür süreceğine inanılır Daha sonrasında çalgı takımı eşliğinde türküler söylenip, oyunlar oynanır Bu arada bebeğe, yakınları tarafından kına yakılır Meşrubat içilip kınaya katılanlara ellerine yakmaları için kına dağıtılır
İlimizin bazı yerleşimlerinde kırklama öncesinde yirminci veya otuzuncu günde Kırk Yarısı denilen bir ritüel yapılır Bundan amaç o günden itibaren çocuğun evden dışarıya çıkarılmaya başlanmasının sağlanmasıdır Kırk Yarısı töreninde banyo yapılacak suyun içine yirmi veya kırk bir tane taş konur Konulacak taşlar iyi huylu ve sevilen bir çocuğa toplatılır Kırk Yarısı’nda kullanılacak su önce çocuğa, sonra anneye dökülür Bebeğin tam kırkı ise kırkıncı gün gerçekleştirilir Bugün yine kırk bir tane taş toplanarak ekmek, tuz ve altın yüzüğün konulmuş olduğu suyun içine atılır Bu su ile yine kırk yarısında olduğu gibi önce bebek sonra annesi yıkanılır Yıkama işleminden sonra kullanılmış olan sular, insan ayağının değmeyeceği (örneğin gül dibine) bir yere dökülür Eğer bu su uygun bir yere dökülmezse çocuk cinlere karışır Kırklanmadan sonra bebek komşu komşu gezdirilerek, ekmek, tuz ve yumurta toplanılır
Çocuğun ilk dişi çıktığında bütün komşular, birer tas buğday alıp, diş çıkaran çocuğun evinde toplanır Toplanan bu buğdaylar kaynatılarak pişirilir ve yenilir Bu esnada türküler ve maniler söylenilerek eğlenilir
Çocuğun ilk saçını kesen berbere ücretin dışında çorap, mendil ve havlu gibi eşyalar hediye edilir
Türkmenler’de ise çocuğun ilk saçı dört ile dokuz yaş arasında kesilirmiş Günümüzde ise bu işlem çocuk altı ay ile on sekiz ay arasında iken yapılıyor Bu ritüele Türkmenler’de Çocuk Başı adı verilir Bu işlem esnasında Dede veya Rehber dua okur Salman adı verilen görevli de saçı keser İlk saçı Salman görevinde olan kimselerden başkası kesemez Kesilen saçla birlikte çocuk dolaştırılarak törene katılanlardan hediye toplanılır Hediyeler bu saçın üzerine bırakılır Saç kesiminden sonra da Dede veya Rehber aile büyüklerine “ne veriyorsunuz?” diye sorar Aile büyükleri -kimi zaman da komşular- çocuğa değerli şeyleri hediye ederler Verilen hediyeler hayvan veya zeytin ise hemen bağışlandığı sene çocuğa verilir Baba ve dede ise oğlan çocuklarına tarla bağışlar Verilen bu tarlalar evleneceği zaman oğlan çocuğuna teslim edilir Yapılan bu işe Saçına vermek adı verilir Kesilen saç saklanır Öldüğünde de kendisi ile birlikte toprağa gömülür Dualanmayan saç kesilemez

Türkmenlerde ilk saç kesimi yapılan çocuk
SÜNNET
Sünnet düğünlerine, önceden davet edilen akrabalar ve dostlar toplanarak, sünnetten bir gece önce kına gecesi yapılır Bu gecede yenilir, içilir ve eğlenilir Gecenin uygun bir zamanı, sünnet çocuğunun kına yakma töreni başlar Kına ahretlik anneleri ve çocuğun yengesi tarafından yakılır Sünnet çocuğunun annesi de her kına yakana çember hediye ederek boynuna asar

Ertesi gün sünnet çocuğu, mendillerle süslenmiş atlara, arkadaşları ile bindirilerek, ahretlikleri ve çok yakınlarının evlerine gidilir Bu evlerden şerbet ikram edilir Ancak şerbet bardağı kırdırılır ki, bu erkekliğe ilk adım atışın bir göstergesi olarak yorumlanır Sünnet çocuğu kendi evinin önünde atın üzerinden inmek istemeyerek, babasından sünnet hediyesi olarak bir hediye bağışlamasını bekler Mevlüt başladığında da stresli bir ortamdan ayrılmak için özel arabalarla sünnet çocuğu gezdirilir


ASKERLİK
İlimizde gelenekselleşmiş uygulamalardan biri de askerlikle ilgilidir Askerlik kutsal bir görev olarak kabul edilmesinin yanı sıra ergenlikten olgunluğa geçişi de simgeleyen bir geçiş dönemidir Askerliğini yapmış gençlerin evliliklerine bu nedenle halk arasında daha olumlu bakılır
Askerlik uğurlamaları ve karşılamaları ilimizde çeşitlilik göstermekle birlikte, bir genelleme yapmamızı sağlayacak kadar ortak noktaların varlığından da söz edebiliriz
Askerlik kâğıdı gelen gençler, yakın akrabaları, köylüleri ve arkadaşları tarafından yemeğe çağrılır Bu davetlere, çevrede askere gidecek olan başka gençler de varsa, topluca katılırlar
Kimi zaman askere gidecek olan gencin babası kurban keserek, herkesi yemeğe davet eder Kurban etinden hazırlanan yemekleri davetlilere sunar
Asker olanların evleri, sülüslerini almaya gitmeden önceki günün akşamında bütün yakınları ve köylüleri tarafından ziyaret edilerek ,“güle güle gitsin, güle güle gelsin”, “Allah kavuştursun” temennileri iletilir
Gençlerin askere gidecekleri günün sabahında bütün köylüler köy meydanda toplanırlar Gençler herkesle tek tek vedalaşırlar Bu vedalaşma sırasında asker gençlerin cebine para konur, harçlık verilir Kimi zaman davul, zurna eşliğinde kimi zaman, alkışlarla gençler arabaya bindirilir Arkalarında da su dökülür
Askerden döndüğünde, köylüleri ve akrabaları gençlerin ailelerini, ziyarete giderek “ gözün aydın” dileklerini iletirler Birkaç gün sonra askerden dönen gencin babası kurban keser ve yemek hazırlayarak herkesi davet eder Kurban kesmek yerine mevlit okutan ve pilav, çorba gibi yiyecekler dağıtan aileler de vardır


EVLENME
Erkek tarafı, hatırı sayılır yakın akrabalarının kadınlarını kızın annesine, erkeklerini kızın babasına dünür gönderir Allahın emri ile kız istenir Kimi durumlarda erkek tarafı bazı aracılarla haber vererek doğrudan kız evine gider Çoğu kez ilk gidişte kız tarafı olumlu bir yanıt vermez İkinci kez bir süre sonra tekrar kız evine gidilir O gün söz kesme günüdür Ondan kısa bir süre sonra kıza yüzük, şeker, çikolata gibi hediyeler götürülür Bazen de takı takılır Bu takı takma işine Küçük Nişan denilir
Büyük Nişan gerçek nişandır Erkek tarafı kız tarafına vereceği hediyelerle yüzük, küpe, altın, bilezik, inci gibi, geline alacağı ve takacağı bütün mücevherleri; elbiselik, gelinlik, duvak ve teli bir sepet yada bohça içine koyarak, çalgılar ve nişan davetlileri ile kız evine gider Orada hep birlikte eğlenilir Ertesi hafta kız tarafı, damadın güveylik çamaşırları ve bazı eşyaları ile erkek tarafına vereceği hediyeleri alıp, düğün gününü kararlaştırmak için oğlan evine giderler Düğüne yakın zamanda Görüşme olur Bu günlerde bütün akraba ve tanıdıkların hediyeleri, verenin adı söylenmek kaydıyla davetlilere gösterilir Düğünün başlaması sokak sokak “çerez gezmesi” ile olur Bu gezmeye, gelinin yakınları çalgı ile gelirler Davet edilecek evlere perşembe sabahından itibaren kalabalık halde gidilir Ev sahibi gelenleri ağırlar, yedirir içirir Bu gezme işinin bütün gece sabaha kadar hatta bazen ertesi günün akşamına kadar sürdüğü olur Cuma akşamı gece eğlentisi başlar
Büyük bir salonda ya da boş bir alanın kenarına dizilen sandalye ve tahtalar üzerine ortada boş bir oyun yeri bırakılacak şekilde oturulur Gelin, başına çiçekler takmak suretiyle süslenir Yeni yetişen kızlardan başlanarak, yeni evlenmiş olanlar ikişer ikişer oyun alanına gelirler ve karşılama oynarlar Oyun oynayanların yakınları “caba” diyerek para atarlar Eğlencenin bitimine yakın gelin de oyuna kalkar İkinci gün Kına Gecesi’dir Kızlar, yeni gelinler ve gelin, dallı, bindallı, üç etek denilen elbiseler giyerler Yatsı nazmından çıkan delikanlılar, erkek tarafı sağdıcının taşıdığı bir tepsi içindeki kınayı mum ve çiçeklerle, çalgı eşliğinde kız evine getirirler Çeyiz altı türküsü denilen “karyolamın demiri” dizesiyle başlayan türkü söylenilerek oyunlar oynanır ve ev ev gezip çerez toplanır Toplanan çerez ile birlikte kız evine giderek eğlenceye devam ederler

ÇEYİALTI TÜRKÜSÜ

Ooof
Karyolamın demiri
Verem ettin sen beni
Nasıl Verem olmayım
Eller sarıyor seni


Pazar günü öğleden sonra çeşitli oyunlar, eğlenceler eşliğinde, köy meydanında damat tıraşı yapılır Damat tıraşından sonra oğlan tarafı çalgılar eşliğinde oyunlar oynayarak kız evine gelir Kız tarafının sağdıçları gelinin bir eşyasını saklayarak veya gelini vermeyeceklerini söyleyerek nazlanırlar Oğlan tarafından yüklüce bir bahşiş alınmadan kız evden dışarıya çıkartılmaz Baba evinden alınan kız, oğlan evine getirilir Kapıda bekleyen damat bir tas içine koyduğu buğday, para, şeker gibi nesneleri gelinin üzerinden davetlilere doğru serper
Yatsı namazından sonra damat gerdeğe girer Böylece düğün tamamlanmış olur

ÖLÜM
Geçiş dönemlerinin sonuncusu olan ölüm gelenekleri, ölenin diğer tarafta huzurlu yatmasını sağlamaya dönük pratikleri içermektedir Bu adetler topluluklara göre çeşitlilik göstermektedir
Ölecek kişinin ölümüne yakın, çehresine bir parlaklık, canlılık geldiğine ve eğer ağır bir hastalık sürecinde ise ani bir iyileşme gösterdiğine inanılır
Kişi kadın olsun, erkek olsun, öldüğünde camiye haber edilir ve öldüğünün çevreye duyurulması sağlanmış olur
Eğer mevta akşam namazından sonra vefat etmiş ise, cenaze gece gömülmez Gömme işlemi ertesi güne bırakılır Ölümün o haneden kesilmesi ve yeni ölümlerin olmaması için ölünün üstüne keskin bir metal (bıçak, makas vb) konulur Ayrıca ceset sertleşmeden önce çenesinin kaymaması için ağzı bağlanır Gözleri açık ise kapatılır ve bacakları ayrık kalmasın diye bitiştirilerek, iki ayak başparmağı birbirine bağlanır Ölen eğer erkek ise genellikle yıkama işlemini bir hoca yapar Yanında ise aileden yardımcı olan insanlar bulunabilir Ölen kişi kadın olduğunda, genellikle çevrenin bu işlerde elinin yatkın olduğunu kabul ettiği kadınlar, yıkama işlemini yaparlar
Yıkanan mevta namazının kılınması için camiye götürülür Ölenin cinsiyetinin belli olması amacıyla kadınlar için tabutun baş kısmına genellikle çevre, kimi zaman da zeytin dalı ve çiçek; erkekler için ise havlu konulur Camide cenaze namazı kılınıp, cemaate ölen kişinin “nasıl bilindiği” sorulur Bu soruya karşılık cemaat de “iyi biliriz” diye yanıt verir Cenaze namazından sonra mevta bir müddet omuzlarda taşındıktan sonra, şehirde ise vasıta ile mezarlığa götürülür Eğer mevta köyde ölmüş ve köyde gömülecek ise cenaze namazı camide kılındıktan sonra çoğunlukla omuzlarda taşınarak mezarlığa götürülür Kimi durumlarda ise köylerde vakit namazının kılınmasını müteakip cenaze omuzlara alınıp mezarlığın önündeki musalla taşına konur Cenaze namazı mezarlık girişinde bu musalla taşında kılınır
Mevta mezara indirildikten sonra hoca dua eder, cemaat de edilen dualara katılarak “âmin” der Mevtanın mezara indirilişi işlemini genellikle en yakınlarından iki erkek yapar Mevtanın üstünün toprakla örtülmesi işleminde yakın erkek akrabalar öncelik alırlar Daha sonra cemaat de birer ikişer kürek toprak atarak, gömme işlemini tamamlar Mezara toprak atılırken, kürek elden ele verilmez, yere bırakılır ve bir başkası alır Kürek elden ele verilirse, tez vakitte bir cenazenin daha olacağına inanılır
Mevtanın ayakkabıları ve kullandığı giysilerin bir kısmı fakir fukaraya dağıtılır veya insanların yoğun olarak kullandıkları bir yere bırakılır
Cenazenin arkasından ölü evinde 41 yasin okunur Mevtanın arkasından hoca tarafından, ölenin dini gelenekleri uygulamadaki eksiklikleri dikkate alınarak devir adı verilen bir para toplanır ve bu para ihtiyaç sahiplerine dağıtılır Devir parası mevtanın ekonomik gelirine göre hesaplanır Ölünün arkasından ilk yedi gün boyunca her gece Tebareke ve Yasin okunur Cenazenin çıktığı günlerde ölü evinde yemek pişmez Yemekler komşular ve akrabalar tarafından getirilir
Ölümünün yedinci, kırkıncı ve elli ikinci günlerinde çeşitli dini uygulamalar gerçekleştirilir Kuran okunur, mevlit okutulur ve helva pişirilir İnanışa göre ölünün kırkıncı günde burnunun düştüğü; elli ikinci gününde ise etlerinin kemiklerinden ayrıldığına inanılır
Mevlit okutulması geleneği istenirse her yıl tekrarlanır İlimizde mezarlık ziyaretleri, kişinin ölümünün yıl dönümlerinde ve arife, bayram günlerinde yapılır

Alıntı Yaparak Cevapla

Çanakkale Gelenek Ve Görenekleri

Eski 08-02-2012   #6
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Çanakkale Gelenek Ve Görenekleri




Dil

Çanakkale İli hem Anadolu hem de Trakya da kalan topraklarıyla ,İmparatorluk döneminden bu yana özellikle Osmanlı- Rus Harbini takip eden dönemde sürekli göç aldığından ,ilin tamamını kapsayan ortak bir ağzın varlığından söz edebilmemiz mümkün değildir Yoğun olarak Balkan Göçlerine ev sahipliği yapan Çanakkale ,Anadolu da göçer halde yaşayan Yörüklerin ve Tahtacılarında iskana tabi tutulmaları ile birlikte hem şu anda Türkiye sınırları içinde kalan topraklarda konuşulan ağızlar hem de Türkiye sınırları dışında kalan topraklardan gelen Müslüman toplulukların konuştuğu ağızları ve tüm bu iskan edilme süreci boyunca bu bölgede var olmuş yaşamış ‘’Yerli’’Türklerin konuştukları ağızların harmanlanmasından ortaya çıkan ve ilin her bölgesin de standart bir ağza sahip olmayan ama benzeş bir ağız yapısı ortaya koyan bir ildir



Edebiyat

TEKKE EDEBİYATI:
Çanakkale de adalarda (Gökçeada ,Bozcaada )yaşayan Rumların dışın da kalan tüm halk Müslüman dırSünni inanca sahip topluluklarda Ortodoks din anlayışının yanında ortaya çıkan bir tasavvufi akım ve bu akımın öğretileri doğrultusunda var olabilmiş bir tekke edebiyatı söz konusu değildirSünni İslam anlayışının dışında yaşayan ve fatih dönemin de Çanakkale ya getirilen ve bu bölgede yaşayanlarca Türkmen adıyla bilinen Alevilerin ise inançları gereği bir tekke edebiyatına sahip oldukları gözlenmektedirAncak hem çok uzun zaman önce bu bölgeye yerleşip Anadolu Aleviliğinin etkileşiminden uzaklaşmaları hem de Sünni nüfusa nazaran az olmaları bu bölge Alevilerinin Tekke edebiyatı alanında gelişimini engellemiş ve var olan tasavvuf anlayışının süreç içinde azalarak kendini tekrar etmesine neden olmuşturTürkmenler arasında tekke edebiyatı sönümlenerek devam etmektedir
HALK ŞAİRLERİ :
Çanakkale de tıpkı tekke edebiyatında gözlemlediğimiz süreç aşık edebiyatı ve halk şairliği geleneklerinde de karşımıza çıkmaktadırTürkiye’nin batısına yaklaştıkça ,klasik anlamdaki aşık edebiyatı temsilcilerini bulmamız zorlaşmaktadırÇanakkale de bu duruma bir istisna oluşturmamaktadırAşık edebiyatının bir gelenek olarak var olamadığı coğrafyalarda halk şairliği geleneğinin de varlık alanı bulamayacağı açıktırHalk şiiri tarzında şiir yazanların gelenek ve çevrede ekol oluşturabilecek bir birikimin olmaması nedenleri ile ferdi yönelimlerin dışına çıkmayan kısır ürünlerle var olmaya çalıştıkları görülmektedirİlimizde gelenek ve çevreyle iletişimleri olmayan birkaç kişinin halk şiiri tarzında şiirler yazması memnuniyet vericidir(örnekler)

Masallar

ASLANLA ÇAKAL
Aslanla çakal arkadaş olmuşlar Dağda bayırda geze geze yorulmuşlar, acıkmışlar
Aslan demiş ki:
— Çakal kardeş, bu böyle olmayacak İyisi mi, bir av yapalım da karnımızı doyuralım
Neyse bunlar av peşinde dolaşırken, çayırda otlamakta olan yılkı atlarına rast gelmişler
Aslan:
— Tamam çakal kardeş, ben gideyim de şu yılkıdan bir at avlayayım da karnımızı doyuralım Ama avlanmadan önce benim kızışmam gerekir
— Peki, ama aslan kardeş, sen nasıl kızışırsın? Aslan durduğu yerde gerinmeye, titremeye başlamış ve çakala dönerek:
— Bak bakalım çakal kardeş, gözlerim kanlandı mı? demiş
Çakal bakmış:
— Evet aslan kardeş, gözlerin kanlanmış demiş
Aslan:
— Tamam öyleyse Seyret bak, atı nasıl avlayacağım
Aslan kükreye kükreye atın yanına varıp, bir pençe atmış At pençeyi yer yemez, yere yığılıp kalmış Aslanla çakal kendilerine güzel bir ziyafet çekerek, karınlarını doyurmuşlar
Eh, gün geçmiş, zaman geçmiş; bizim iki kafadar yeniden acıkmışlar Yine bir yılkıya rast gelmişler Bu sefer çakal konuşmuş:
—Aslan kardeş, geçen sefer karnımızı sen doyurdun Bu sefer avlanmak sırası bende Hem senin nasıl avlandığını da gördüm Ben de senin yaptığın gibi kızışıp, av yapacağım
Aslan sesini çıkarmamış
Çakal aynı aslanın yaptığı gibi gerinmeye ve titremeye başlamış ve:
— Bak bakalım aslan kardeş, gözlerim kanlandı mı? demiş
Aslan bakmış:
— Çakal kardeş, gözlerin kanlanmamış demiş
— Yahu boşver sen onu; kanlanmış de
— Eh, madem öyle dememi istiyorsun; peki öyleyse: Kanlanmış
— Tamam öyleyse Seyret bak, atı nasıl avlayacağım
Çakal o hışımla, uluyarak atın yanına bir varış varmış ama at buna bir çifte atmış Zavallı çakalın gözleri kan çanağına dönmüş Çakalın başına gelenleri uzaktan seyreden aslan, çakalın yanına yaklaşmış ve:
— Şimdi gözün kanlanmış işte çakal kardeş demiş
Çakala, geçenlerde ormanda rastladım Baktım gözleri hala mosmor zavallının
BİR AV MASALI
Bir gün ormanda, tilkiyle tavşan karşılaşmışlar
Tilki:
— Tavşan kardeş, ben yalnız bir tilkiyim Kimim kimsem yok Bu koca ormanda, tek başıma dolaşmaktan, bıktım usandım Gel seninle arkadaş olalım demiş
Tavşan, tilkinin bu teklifini kabul etmiş Ormanda birlikte gezip dolaşmaya, yiyip içmeye başlamışlar
Gel zaman git zaman, tilki tavşanı hor görmeye, kötü söz söylemeye başlamış Tavşan, arkadaşının kendisine söylediği kötü sözlere dayanamaz olmuş ‘Dur hele Gün olur, devran döner’ demiş içinden
Günlerden bir gün, bunların karnı acıkmış Ne yesek, ne yesek? diye düşünürlerken, tavşanın aklına bir fikir gelmiş:
— Tilki kardeş demiş, gel dereye gidip balık tutalım Bu gün de karnımızı balıkla doyuralım demiş Tilki, tavşanın teklifini kabul etmiş
Irmak kıyısına vardıklarında, tilki sormuş:
— İyi ama balık tutmak için oltamız yok ki bizim
— Sen hiç tasalanma tilki kardeş demiş tavşan Oltaya ihtiyacımız yok Senin kuyruğun var mı?
— Var
— Tamam işte Şimdi sen kuyruğunu dereye sokacaksın Balıklar da senin kuyruğunu yem sanıp, yemeye çalışacaklar Sen hemen kuyruğunu sudan çıkarıp, balığı kıyıya atacaksın Tamam mı?
— Tamam
Tilki, kuyruğunu suya salarak beklemeye başlamış Bekle Allah bekle, bekle Allah bekle… (Söylemeyi unuttum Aylardan, ocak ayıymış) Tilki, kuyruğu suda beklemekten sıkılmış:
— Ya tavşan kardeş, saatlerdir kuyruğum suda beklemekten usandım Ne zaman gelecek bu balıklar?
— Az bekle, az bekle
Tilki kuyruğu suda bekleyedursun, dere de soğuktan buz tutmuş bu arada Tilki bir bakmış: Kuyruğu sudan çıkarmanın imkânı yok Kuyruk da suyla birlikte buz tutmuş Öte çekelemiş, beri çekelemiş; yok Tilkinin kuyruğunun donması yetmezmiş gibi, kendisi de donmaya başlamış Soğuktan, dişleri takır takır ederek:
— Aman tavşan kardeş, ne olursun beni kurtar diye yalvarmaya başlamış Tavşan iki adım geriye çekilerek:
— Şimdi bana yalvarmanın faydası yok Sen beni azarlayıp, sürekli aşağılarken, bu günün geleceğini de hesaba katmalıydın Sen beni zavallı görüyordun ama bak şimdi zavallı durumunda sen kaldın Kendini boşu boşuna zorlayıp durma; kuyruğun kopuverir Sabretmeyi öğrenmelisin Bak birkaç ay içinde bahar gelecek Bu arada havalar ısınır Buzlar da erir Sen de kuyruğunu kurtarmış olursun demiş ve arkasını dönerek gözden kaybolmuş
EN KORKAK KİM
Hayvanlar da tıpkı insanlar gibidir İnsanlar nasıl sevinip üzülürlerse, nasıl heyecanlanıp korkarlarsa, hayvanlar da öyle sevinirler, üzülürler, heyecanlanırlar, korkarlar
Korku deyince, aklıma, ak tavşanın korkusunu anlatan masal geldi Size de anlatayım da dinleyin
Ormanın içinde, yalnız başına bir ak tavşan yaşarmış Ak tavşan her şeyden korkarmış Rüzgâr esse korkarmış, yağmur yağsa korkarmış; hatta karıncadan bile korkarmış Ak tavşanın bu korkusunu bilen diğer hayvanlar da, onun bu huyuyla alay eder; onu sürekli korkuturlarmış Ak tavşan artık yaşadığı korkulara dayanamaz hale gelerek: “Bu korkularla yaşamaktan bıktım, usandım Kendimi göle atayım da kurtulayım” demiş ve göle doğru yola koyulmuş
Az gidiyor uz gidiyor, dere tepe düz gidiyor En sonunda gölün kıyısına varıyor Gölün kıyısında yuva yapmış olan kurbağalar, ak tavşanın kendilerine doğru geldiğini görünce, korkularından suya atlamışlar Kurbağaların kendisinden korkarak suya atladıklarını gören ak tavşan: “Yahu benden korkakları da varmış Ben de korkularımla yaşamayı, onları alt etmeyi öğrenmeliyim” diyerek, göle atlamaktan vazgeçmiş
FERMANI OKU AHRETLİK
Tilkiyle çakal ahretlik olmuşlar Gez-dolaş; vakit geçmiş Bizim iki kafadarın karınları acıkmış tabii “Nasıl yapsak da karnımızı doyursak” diye düşünürken, tilki:
— Bir fikrim var ahretlik demiş
— Nedir?
— Ahmet Aga’nın bağına girip üzüm yiyeceğiz
— Yahu nasıl olur? Ahmet Aga bağını boş bırakmaz Elinde tüfeğiyle, her gün bekler bağını
— Korkma ahretlik; padişahtan fermanım var Padişah, istediğimiz bağdan üzüm yiyebileceğimizi fermana yazdı Bize değil Ahmet Aga, hiç kimse karışamaz
— Öyle mi?
— Öyle
Çakal ne yapsın? Uymuş tilkinin sözüne; girmişler bağa Ora senin bura benim; başlamışlar üzümleri yemeğe Onlar üzümleri yiyedursun, Ahmet Aga asma yapraklarındaki kıpırtılardan, bağa hayvan girdiğini anlamış Tüfeğini kaptığı gibi, basmış kurşunu Tilki, kurşun sesini duyar duymaz, tabanları yağlamış Daha ne olduğunu anlayamayan çakal:
— Padişahtan aldığın fermanı oku ahretlik diye tilkiye seslenmiş
Tilki:
— Bırak şimdi fermanı Bu toz duman içinde ferman mı okunur Sen de tabanları yağla demiş
Çakal bakmış ki pabuç pahalı; o da başlamış kaçmaya
Geçen gün dere kenarına yattım, uzandım Bir de ne göreyim: Bizim iki kafadar –önde tilki, arkada çakal- hala kaçmaya devam etmiyorlar mı? Şaştım kaldım
HİÇ HİÇ
Bir varmış bir yokmuş Bir yaşlı nineciğin evinde şeker varmış, un varmış da tuz yokmuş O zamanlarda tuzun adı “hiç hiç”miş Ne yapsın ninecik? Bir sakar torunundan başka kimi kimsesi de yokmuş Kasaba ise epeyce uzakmış Uzak olunca, yaşlı ninecik torununu göndermekten başka çare bulamamış
— Aslan torunum benim! Kasabaya gidiver de bir kilo hiç hiç alıver demiş Neyse, o günün parasıyla birkaç akçe vererek, torununu kasabaya yollamış
Sakar torun ne alması gerektiğini unutmamak için, hiç hiç diye bağıra bağıra kasabaya doğru koşmaya başlamış (İnanır mısın gıdışım, çocukken ben de öyleydim Annem bakkala bir şeyler almaya gönderdiğinde, illa ki alacaklarımdan birini almadan dönerdim Alacaklarımı unutmamak için de sürekli sayıklardım içimden) Hiç hiç, hiç hiç, hiç hiç…
O hiç hiç diye bağıradursun, yolu, deniz kenarında ağ çekmekte olan balıkçılara rast gelmiş Sakar oğlan: Hiç hiç, hiç hiç diye bağırınca, kaptan bunu çağırmış ve ensesinin köküne şamarı patlatmış Şamarı yiyince feleği şaşmış zavallının Korkarak:
— Yahu amca niye vurdun bana? diye sormuş
—Bir de soruyor musun? Biz denizden balık çekiyoruz Sen, hiç hiç diye bağırıyorsun
— Ya ne demem lazım?
— Beşer onar, beşer onar desene
Ee kaptan öyle söyleyince, bizim sakar oğlan hiç hiç demeyi bırakıp, beşer onar, beşer onar demeye başlamış bu sefer
Az gitmiş uz gitmiş, dere tepe düz gitmiş Yolu, bir mezarlığın önüne düşmüş Bu gene: Beşer onar, beşer onar diye bağırınca, mezarlığa cenaze getirenler tabutu bırakıp, sakar oğlanı yakalamışlar Öyle dövmüşler ki, sakar oğlanın gene feleği şaşmış
— Yahu bana niye vuruyorsunuz? diye sormuş
— Az bile vurduk Biz mezarlığa cenaze getiriyoruz Sen tutmuş: Beşer onar, beşer onar diye bağırıyorsun
— Ya ne demem lazım?
— Allah rahmet eylesin diyeceksin Tamam mı?
—Tamam
Bizim sakar oğlan hiç hiç demeyi unuttuğu gibi, beşer onar demeyi de unutmuş Bu sefer: Allah rahmet eylesin, Allah rahmet eylesin diye bağırmaya başlamış
Az gitmiş uz gitmiş, dere tepe düz gitmiş Yolu, koyun sürüsünün önüne çıkmış Çobanın da o gün köpeği ölmüş Köpeğin leşini sürüden uzaklaştırmaya çalışıyormuş Bizim sakar oğlan: Allah rahmet eylesin, Allah rahmet eylesin diye bağırınca, çoban, köpeğin leşini bıraktığı gibi, şamarı indirmiş Zavallı sakar oğlan, ensesinden canı çıkıyor sanmış
— Yahu amca, bana niye vuruyorsun?
— Nasıl vurmayayım Köpek leşine, Allah rahmet eylesin denir mi?
— Ya ne demem lazım?
— Öff! Ne pis kokuyor diyeceksin Tamam mı?
— Tamam
Sakar oğlan bu sefer: Öf ne pis kokuyor, öf ne pis kokuyor diye bağırmaya başlamış
Erken kalkan, yol alırmış derler En sonunda kasabaya varıyor Varıyor ama bas bas bağırmakta gene: Öf ne pis kokuyor, öf ne pis kokuyor… Zavallının yolu, hamamın önünden geçiyormuş Hamamdan iki kadın çıkmış Güzelce yıkanıp, mis gibi kokular sürünmüşler Bizim sakar oğlan: Öf ne pis kokuyor deyince, kadınlar bunu aralarına alıp, bir güzel sopalamışlar
— Terbiyesiz, utanmaz seni! Biz hamamda temizlenelim, güzel kokular sürünelim de, sen bize: Öf ne pis kokuyor de
Yediği dayaktan bayılacak gibi olan oğlan:
— İyi de teyzelerim, ne demem lazım?
— Oh ne güzel oldu diyeceksin Tamam mı?
— Tamam
Oğlan nihayet çarşıya varmış Varmış varmasına ama çarşıda da iki delikanlı, yumruk yumruğa kavga ediyorlarmış Bu gene: Oh ne güzel oldu, oh ne güzel oldu diye bağırınca, delikanlılar kavgayı bırakıp, alıyorlar sakar oğlanı ellerine Öyle bir dayak atıyorlar ki… Sorma gitsin
Bizim oğlan:
— Yahu bana niye vuruyorsunuz? deyince,
— Öyle söylenir mi? diyor delikanlının biri
— İyi de ne söylemem lazım?
— Hiç yakışmıyor diyeceksin Tamam mı?
— Tamam
Bu sefer sakar oğlan başlamış, hiç yakışmıyor, hiç yakışmıyor diye bağırmaya Hiç, hiç derken, oğlan kasabaya hiç hiç almak için geldiğini hatırlayıvermiş Neyse girmiş bakkalın birine Nineciğinin ısmarladığı tuzu alıp, koşa koşa eve dönmüş Dönmüş ama yediği dayaklardan da, bir hafta yataktan çıkamamış vessalam Hasta yattığını duyunca, gideyim de şu sakar oğlana geçmiş olsun diyeyim dedim Evden çıkarken, annem:
— Oğlum, görmüyor musun, yağmur nasıl yağıyor Bu havada sokağa çıkılır mı? dedi Şimdi yağmurun dinmesini bekliyorum Giderken senin de selamını götüreyim mi?
İHTİYAR BALIKÇI VE KAYABALIĞI
Bir varmış, bir yokmuş Bu dünyada insanlar, denizlerdeki kumlardan da çokmuş Evvel zaman içinde, memleketin birinde, bir padişahın oğlu varmış Bu prens de çok yakışıklıymış Yakışıklılığı, çok uzak diyarlarda bile bilinirmiş Genç kızlar, prensi bir kere olsun görebilmek için, gözlerini kırpmadan tüm zorluklara katlanırlarmış
Prensin yakışıklılığı haberi, en sonunda karanlıklar ülkesine de ulaşmış Padişahın oğlunun dillere destan yakışıklılığı, karanlıklar ülkesinin cadı prensesini meraklandırmış Cadı prenses: “Böyle bir güzellik olsa olsa benim hakkımdır” diyerek yeryüzüne çıkıp, yakışıklı prensin sarayına varmış Yakışıklı prensi görür görmez, ona vurulmuş Vurulmuş ama prens, çevresinde o kadar güzel kız varken, hiç dönüp de cadı prensese bakar mı? Cadı prenses, yakışıklı prensin kendisiyle ilgilenmemesine çok kızmış ve onu, iri bir kayabalığına çevirivermiş
Yakışıklı prensin aniden ortadan kaybolması, memleketi yasa boğmuş Nice genç kızlar, siyah matem elbiselerini giyerek yas tutmaya başlamışlar
Kayabalığı prens, kimi zaman denizde, kimi zaman kıyıdaki kayalıklarda yaşayarak, günlerini geçirmeye başlamış
Günlerden bir gün, fakir bir ihtiyar deniz kıyısına inerek, oltasını suya bırakmış Eh! Balıkçılıkta hüner, sabırla balığın gelmesini beklemektir İhtiyar da beklemeye başlamış Bekle, bekle, bekle… Aradan saatler geçmiş, tek bir balık bile oltasına dokunmamış “Eyvah! Bu gün de aç kalacağım Zaten kaç gündür boğazımdan bir lokma yiyecek geçmedi Bu gidişle açlıktan öleceğimdiye kendi kendine söylenirken, aniden oltasının ucu titremeye başlamış Hemen misinaya asılıp, çekmeye başlamış Oltanın ucunda, çıka çıka bizim horozbina prens çıkmasın mı! İhtiyar balıkçı: “İşte talihim döndü Bu kayabalığını yersem, açlıktan kurtulurum” diye sevinirken, kayabalığı prens dile gelmiş:
— Ey insanoğlu! Sen beni yakaladın Şimdi senin elindeyim Beni yeniden denize salarsan, senin üç dileğini yerine getirir, mutlu olmanı sağlarım ama sen de son dileğin de olduktan sonra, beni yüzgeçlerimden öpmelisin Çünkü ben de senin gibi bir insanoğluydum Karanlıklar prensesi cadıya karşı geldiğim için, beni cezalandırıp balığa dönüştürdü Benim yeniden insan olabilmem için, senin üç dileğini yerine getirmem, senin de beni yüzgeçlerimden öpmen gerekir demiş Bu sözleri duyan ihtiyar balıkçı: “Ben bu kayabalığını yesem, elime ne geçecek? Yarın gene aç kalmayacak mıyım? İyisi mi, ben bu kayabalığından üç istekte bulunayım” diye düşünmüş ve kayabalığı prense:
— Bana öyle bir saray yap ki, duvarları altından, kapıları zümrütten, camları pırlantadan olsun demiş
— Hay hay! Bu ilk isteğini hemen yerine getireceğim
— İyi ama diğer isteklerimi bildireceğim zaman, ben seni nerede bulacağım? -
— Sen hiç merak etme Sen ne zaman deniz kıyısına gelirsen, ben burada olacağım
İhtiyar balıkçı ağır aksak adımlarla gecekondusuna dönmüş ama gecekondusunun yerinde yeller esmekteymiş Onun yerinde öyle bir saray duruyormuş ki, anlatmaya kelimeler yetmeyecek güzellikte imiş bu saray İhtiyar balıkçı, sevinçten az daha aklını oynatacakmış Sabaha kadar gözüne uyku girmemiş
Sabah olunca, doğru deniz kıyısına yollanmış ve:
— Kayabalığı, kayabalığı! diye seslenmiş Kayabalığı prens, hemen başını sudan çıkartmış:
— Ee dedecik, bu kadar erken geldiğine göre, ikinci dileğini de yerine getirmemi isteyeceksin herhalde
— Doğru söyledin kayabalığı Evet, çok güzel bir sarayım oldu ama bu ihtiyar halimle, ben bu sarayı ne yapayım? Sen en iyisi beni gençleştir ki, ben de sarayımda yaşamanın keyfini çıkarayım
Kayabalığı suya dalarak, gözden kayboluvermiş İhtiyar balıkçı çaresiz sarayının yolunu tutmuş ama gençleştiği falan yok Kuşku içinde “acaba bu kayabalığı beni kandırdı mı?” diye düşünerek, sarayının kapısına varmış Kapının som altından olan tokmağını tuttuğu anda, aklaşmış saçları siyahlaşmaya, buruşmuş derileri gerilmeye, eğrilmiş kemikleri doğrulmaya başlamış Kapıyı kapatıp sarayına girdiğinde, on sekiz yaşında bir delikanlı oluvermiş Sarayın merdivenlerini dörder dörder inip çıkmaya; sarayın salonunda, durup dinlenmeden taklalar atmaya başlamış
Ertesi sabah, yüzünü bile yıkamadan, -yüzünü yıkamış olsa, daha iyi ederdi bence- soluğu deniz kıyısında alıp, kayabalığına seslenmiş Daha o son heceyi bitirmeden, kayabalığı kıyıya yanaşmış:
— Buradayım, telaşlanma Hadi son dileğini söyle de, ben de özgürlüğüme kavuşayım demiş
— Üçüncü dileğim: Bu saraya layık, genç ve güzel bir kızla evlenmektir
— Üçüncü dileğini de yerine getirmek, benim için mutluluk olacaktır Ancak bu dileğin gerçekleştikten sonra, sakın ha bana verdiğin sözü unutayım deme Yoksa ben bu uçsuz bucaksız denizin içinde, sonsuza kadar kayabalığı olarak kalakalırım
Eski ihtiyar balıkçı –artık genç tabii- koşarak, atlayarak sarayının yolunu tutmuş Tutmuş ama daha saraya varmadan, bir gürültü, bir kalabalık ki… Sormayın gitsin Meğerse o memleketin padişahı, kızını bizim balıkçıya vermek için, halkla beraber yollara düşmüş Padişah balıkçıyı görünce:
— Bak delikanlı! Bu genç yaşında, benim sarayımdan güzel bir saraya sahip olmuşsun Bu kadar büyük ve değerli bir sarayda, genç bir delikanlının yalnız başına yaşaması yakışık olmaz Sen de uygun bulursan, seni kızımla evlendirmek isterim Hem artık ben de yaşlandım Benim yerime padişah olursun Bana sarayında bir odacık verirsen, doğacak torunlarımla güler oynar; ömrümü tamamlarım diye konuşmuş Aman! Körün aradığı bir göz! Balıkçı, padişahın teklifini hemen kabul edivermiş
Padişah düğünü olur da, iki üç günde biter mi hiç? Kırk gün kırk gece davullar vurulmuş (Ben o düğüne gidemedim Oh olsun! Annemin sözünü dinlemeyip, terliyken su içtim; hastalandım Mahallenin bütün çocukları gittiler tabii düğüne Kıskançlıktan, az daha çatlayacaktım anlayacağınız) Neyse, o düğün telaşı içinde bizim balıkçı damat, kayabalığına verdiği sözü unutmuş Bu arada da düğünün son gününe, yani kırkıncı gününe gelinmiş
O memlekette de adetmiş: Düğünün son günü, balık biçiminde bir pasta yapıp damada yedirmeden, damatla gelinin yan yana gelmelerine izin vermezlermiş Balıkçı pastadan balığı görünce, kayabalığına, ona verdiği sözü hatırlamış ve:
— Aman, Allah’ını seven beni tutmasın Benim hemen deniz kıyısına gitmem gerek Beni bırakmazsanız, ben gelinle bir araya gelmem diye sağdıçlarına seslenmiş Ee sağdıçlar da ne yapsın şimdi? Ne de olsa padişahın damadı Mecburen balıkçının deniz kıyısına gitmesine ses çıkaramamışlar
Balıkçı koşa koşa deniz kıyısına varıp seslenmiş Daha son hecesini tamamlamadan, kayabalığı kıyıya yanaşıvermiş Balıkçı, kayabalığını tuttuğu gibi yüzgeçlerinden öpüvermiş O anda kayabalığı, dünya yakışıklısı bir delikanlıya dönüşüvermiş Balıkçı, dünya yakışıklısı genci yolcu etmiş Kendisi de, hemen gelinin yanına koşmuş
Yakışıklı prens az gitmiş uz gitmiş, dere tepe düz gitmiş En sonunda memleketine ulaşıvermiş Onun geldiğini haber alan bütün genç kızlar, yas giysilerini atıp, sarayın önünde toplanmışlar Yakışıklı prens ne yapsın şimdi? Birinden birini seçse, diğerleri üzülecek Hemen bir elma alarak sarayın penceresine çıkmış:
— İçinizden hanginizi seçersem, diğerleri üzülecek En iyisi, biz bu seçimi şansa bırakalım Elimdeki elma kime değerse, ben onunla evleneceğim Anlaştık mı? Bütün kızlar tek bir ağızdan yanıt vermişler:
— Anlaştık! Yakışıklı prens, elmayı kalabalığa doğru fırlatmış…
TÜLÜMENCİKLER
Bir varmış, bir yokmuş Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, bir tülümencikle, üç yavrusu varmış Bu tülümencik her gün, ot yiyip etlenmeye, su içip sütlenmeye gidermiş Eve gelip: Açın yavrularım kapıyı, ben geldim dermiş Evden çıkarken de, yavrularını sıkı sıkı tembihlermiş:
— Aman yavrularım! Ben gelmeden, sakın kapıyı kimselere açmayın Yavruları sorarmış:
— İyi ama anne, biz senin geldiğini nasıl anlayacağız?
— Kuzucuklarım! Ben kapıya geldiğim zaman: Ot yedim etlendim, su içtim sütlendim Açın kapıyı yavrularım ben geldim diye seslenirim
Yine tülümencik her günkü gibi ot yiyip etlenmeye, su içip sütlenmeye gitmiş Gitmiş gitmesine ama oralarda da bir boz ayı yaşarmış Bu boz ayı, tülümencikle yavrularının konuşmalarını gizli gizli dinlemiş Kendi kendine: Aç ayı oynamaz derler Benim yürümeye bile dermanım yok İyisi mi, tülümenciğin evine gideyim de, onun yavrularını afiyetle yiyeyim demiş Evin kapısına varmış:
— Ot yedim etlendim, su içtim sütlendim Açın kapıyı yavrularım ben geldim diye seslenmiş Yavrular:
— Annemizin kadife gibi sesi vardı Senin sesinse, boru gibi çıkıyor Sen, bizim annemiz değilsin diye bağırmışlar kapının ardından Boz ayı evden biraz uzaklaşarak zamanın geçmesini beklemiş Gel zaman git zaman, tam da tülümenciğin evine dönmesine yakın bir saatte, yeniden kapıya gelmiş ama bu sefer sesini tülümenciğin sesine benzeterek:
— Ot yedim etlendim, su içtim sütlendim Açın kapıyı yavrularım ben geldim diye seslenmiş Yavrular annelerinin geldiğinden emin olmak için:
— Sesin, annemizin sesine benziyor ama biz senin, annemiz olduğundan emin olamadık Bizim annemizin elleri, ayakları kınalıydı Kapının arasından, bize kınalı ellerini gösterirsen, senin annemiz olduğunu anlarız Boz ayı ne yapsın? Bu sefer hemen kulağını keserek, akan kanla ellerini kollarını boyamış Kapıya gelerek, elini içeriye uzatmış Zavallı yavrular, boz ayının bu hilesini anlayamadıklarından, annemiz geldi diyerek kapıyı açmışlar Kapı açılır açılmaz, boz ayı yavruları birer birer yemiş Kemiklerini de evin ortasına açtığı çukura gömerek çekip gitmiş
Gel zaman git zaman akşam olmuş ve tülümencik yuvasına dönmüş:
— Ot yedim etlendim, su içtim sütlendim Açın kapıyı yavrularım ben geldim diye seslenmiş Seslenmiş seslenmesine ama içerden yanıt veren olmamış Tülümencik kuşkuyla kapıyı aralayarak içeri girmiş Bir de ne görsün? Yavrularının kemikleri, orta yerde durup durmakta (Evlat acısı, en büyük acıdır derler) Tülümencik, yavrularının kemikleri başında and içmiş:
— Yavrularımı yiyeni bulup, ona cezasını vermezsem eğer, bu yaşam bana zindan olsun!
Tülümencik, başlamış yavrularını kimin yiyebileceğini düşünmeye: Benim yavrularımı kim yediyse, mutlaka dişlerinin arasında, et parçaları kalmıştır
Gide gide kurda rastlamış Zavallı kurt, açlıktan bir deri bir kemik kalmış
Tülümencik:
— Kurt kardeş demiş, seni zayıflamış gördüm; hayırdır?
— Açlıktan ölüyorum tülümencik kardeş Bak, dişlerimin kovukları bile bomboş
Tülümencik bir de baksa ki, sahiden de, kurdun dişlerinin arasında, bir kıymık et yok: Benim yavrularımı yiyen kurt olamaz demiş ve kurda alasmarladık diyerek yoluna devam etmiş
Az gitmiş uz gitmiş, dere tepe düz gitmiş Yolu, boz ayının ininin yakınına varmış Bir de şu ayının inine bakayım Belki de yavrularımı yiyen ayıdır demiş Gele gele bir de gelse: Ayı ininin önüne oturmuş; yalanıp durmakta Bir yandan da yediği yemeklerin doygunluğuyla, boz ayıyı uyku bastırmış Ha bire esneyip durmaktaymış O böyle esnerken, tülümencik, boz ayının dişlerinin arasında, yavrularından kalan et parçalarını görmüş Anlamış yavrularını yiyenin boz ayı olduğunu Hemen bir plan yaparak ayıya seslenmiş:
— Ayı kardeş, ben zavallı bir tülümencik koyunum Ne olursun seninle dost olalım Bu ormanda, senin gibi dostu olmayan bir hayvanın sağ kalması imkânsız Eğer benimle dost olmayı kabul edersen, bu akşam senin onuruna ziyafet vereceğim Ziyafet sofrasında, kuş sütünden gayrı her şey olacak Anlaştık mı? Boz ayı, ziyafet lafını duyunca yelkenleri suya indirmiş:
— Eh, madem benim gibi güçlü bir ayının dostu olmak istiyorsun Bu teklifini kabul ediyorum Ancak dostluğumuzun sürmesi için, haftada en az bir kere bana ziyafet vermen gerekir Bu şartımı kabul edersen, senin dostun olmayı kabul ederim ( Kendini dev aynasında görmek, karşısındakinin gücünü hesap etmemek ve açgözlü olmak, çoğu zaman insanın başına türlü dertler açar; bilesin) Tülümencik hemen: Başım gözüm üstüne ayı kardeş demiş; yeter ki istediğin bu olsun
Neyse, akşam tülümenciğin evinde buluşmak üzere sözleşmişler Tülümencik hemen kafasında bir plan yaparak evine koşmuş Boz ayının, yavrularının kemiklerini koymak için açtığı çukuru iyice derinleştirmiş ve içine odun közleri doldurmuş Üzerini de halıyla kapatarak, intikamını almak için beklemeye başlamış
Zaman denen şey yerinde durur mu? Akşam oluvermiş Boz ayı oflaya puflaya, tülümenciğin kapısına dayanmış:
— Huu! Tülümencik, ben geldim demiş Tülümencik içerden seslenmiş:
— Ayı kardeş, mutfakta, kaz ciğeri pişiriyorum senin için Sen rahatına bak
Boz ayı içeri girip, odanın ortasına yürümüş Tam halının üstüne basmış ki: Yallah çukurun içine Başlamış boz ayı haykırmaya:
— Tülümencik kardeş yetiş! Postum tutuştu Bacacıklarım yanmaya başladı Ne olur yardım et bana
Tülümencik közle dolu çukura yaklaşmış ve ayının gözlerinin içine bakarak:
— Oh olsun sana demiş Sen benim yavrularımı yerken, hiç onlara acıdın mı? Bak, kendi kazdığın kuyuya, kendin düştün Debelen dur bakalım Boz ayı, ayakları yandıkça, çukurdan çıkmak için çırpınıp dururmuş ama boşuna Yanmış gitmiş boz ayı
Geçen gün, evde süt bitmişti Annem:
— Oğlum, git şu tülümencikten bir bakraç süt iste dedi Vardım gittim kapıya Seslendim:
— Tülümencik, huu! Kapı açılmadı ama içerden, incecik sesiyle bir kuzu meledi:
— Annem ot yiyip etlenmeye, su içip sütlenmeye gitti dedi Kapıyı da kendisinden başkasına açmamamızı tembihledi
— Aferin size dedim; anne sözü dinleyenin başı ağrımaz Anneniz geldiğinde, şu bakracı sütle doldurursa sevinirim
Bakracı bırakıp eve döndüm Anneme, tülümenciğin yeniden yavruladığını ve ot yiyip etlenmeye, su içip sütlenmeye gittiğini söyledim Şimdi pencere kenarına oturdum; tülümenciğin evine dönmesini bekliyorum Geldiğinde, gidip sütümüzü alacağım Size de getireyim mi? Biliyorsun, yatmadan önce bir bardak süt içersen boyun uzar Güçlü kuvvetli olursun








Alıntı Yaparak Cevapla

Çanakkale Gelenek Ve Görenekleri

Eski 08-02-2012   #7
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Çanakkale Gelenek Ve Görenekleri




Maniler

Maniler, yoğun olarak Hıdrellez de kullanılırHıdrellez dışında kına gecelerinde de kadınlar arasında söylenilen türkülerin çoğu da mani bağlantılı türkülerdir



Kara, kara kazanlar
Kara yazı yazanlar
Cennet yüzü görmesin
Aramızı bozanlar

&

Kara kuzu ak kuzu
Kuzuyla verin tuzu
Mala tamah etmeyin
Sevdiğine verin kızı

&

Gemi gelir açıktan
Balık yenmez kılçıktan
Babakale gençleri
Evlenemez açlıktan

&

Atım atım kır atım
Geliyor adım adım
Gündüz gelme gece gel
Çıkmasın benim adım

&

Ayakkabım çözüldü
Bağla sevgilim bağla
Yarın ayrılık günü
Ağla sevgilim ağla


Ramazan Ayında sahur zamanın da Ramazan Manileri olarak adlandırılmış ve davul eşliğinde söylenilen maniler vardırRamazan ayının son günlerinde davul çalıp mani söyleyen kişilere bahşiş verilerBahşiş genellikle paranın dışında yiyecek maddelerinden oluşmaktadır(Bu tip manilerden bazıları şunlardır)
Yeni cami direk ister
Söylemeye yürek ister
Benim karnım toktur amma
Arkadaşım börek ister

Ne uyursun ne uyursun
Bu uykuda ne bulursun
Al aptesi kıl namazı
Cennet alayı bulursun
Keçisin otlatırım
Dövenden hoplatırım
İki gözüm Bekir Ağa
(Sen benim bahşişimi verirsen )
Ben bu davulu patlatırım
Edirne’nin Camisi
Doksan dokuz penceresi
Çok bekletme Ayşe Teyze
Yandı pilav tenceresi

Tekerlemeler

Ramazan Ayında ,iftar sonrasında küçük çocuklar ev ,ev dolaşarak ,saya tekerlemesi söyleyerek bahşiş toplarlar

Oy naklava naklava
Canım ister baklava
Baklavanın yarısı
İncir üzüm kurusu
Hanım abla merdivenden iniyor,iniyor
Bize para veriyor, veriyor
Vermeyen de sağ olsun
Veren de sağ olsun
SAYA TEKERLEMESİ
Saya Saya sayadan
Sular akar kayadan
Sayacı derler bize
Özendik geldik size
Hanım teyze eyvallah
Canım teyze eyvallah
Bir olmasa iki olsun
Şeytanın gözü kör olsun
Allı kapı ballı kapı
Arkası boyalı zengin kapısı

KEPÇECİK TEKERLEMESİ
(Yağmur Yağdırmak İçin Çocuklar tarafından söylenen bir tekerlemedir)
Gepcecik
Gepcecikden ne gelir
Sellice yağmur gelir
Ver allahım sellice yağmur
Ver allahım sellice yağmur

SAYIŞMACILAR
1) — Ayşe teyze, Ayşe teyze!
— Bahçene gireyim mi?
— Gir
— Elmanı alayım mı?
— Al
— Kaç tane?
— Beş
— Bir, iki, üç, dört, beş
2) – Oo
— İbicik
— Değirmen dibicik
— Çelik çomak
— Sen çık
3) —Çıt pıt
— Nerden geldin ---Or-dan çık
4) – Epelek epelek
— Elden çıkan topalak
— Sarı kızın sarısı
— Develerin sürüsü
— Çık çıkalım çardağa
— Yem dökelim ördeğe
— Ördek yemini yemeden
— Viyak viyak demeden
— Kız sen be-ni bur-dan çı-kar
5) —Tıngırdatma bakırı
— Kaçırırsın katırı
— Katır kaçar ormana
— Sen kalırsın ablana
— Ablan seni öldürür
— Taş köprüye gömdürür
— Taş köprünün hocası
— Zeynep hanımın ko-ca-sı
6) —Ayşe hanımın keçileri
— Kişne kişne kişniyor
— Arpa saman istiyor
— Arpa saman yok
— Kilimcide çok
— Kilimci kilim dokur
— İçinde bülbül okur
— O bülbül benim olsa
— İki kardeşim olsa
— Bir ay biri yıldız
— Hop çikolata çikolata
— Akşam yedim salata
— Kız senin baban ke-ra-ta
7) — Eveleme develeme
— Deve kuşu kovalama
— Tazi tuzu
— Bel – ber kı – zı
— Ne zaman gel - cek
— Ya – zın gel – cek
— Yaz olası
— Buz olası
— Bir tahtaya dizilesi
— On – cuk bon – cuk
— Leb – te ço – cuk
Cazgır Salâvatı
Pehlivan pehlivan!
Hoş geldin sefa geldin erenler meydanına
Kademler getirdin pehlivan
Memleketlerinize varıp gördüm izinizi
Geldim burada buldum hepinizi
Siz de bilir misiniz pirinizi?
Hazreti Hamza’dır sizin piriniz
Siz gidince, sizin gibi pehlivanlara kalır yeriniz
At ölür meydan kalır
Deve ölür hanı kalır
Yiğit ölür şanı kalır
Manda ölür gönü kalır
Pehlivan ölür ünü kalır
Cazgır ölür, yeni gelir pehlivan!
Pehlivaan pehlivan!
Bu dünyada ne kadar yaşasa insan illa ölür
Ölse de yerine kendini andıracak muhakkak bir şey kalır
Hani Ali, hani Veli
Hani Koca Yusuf, hani Kurtdereli
Nerde kaldı kaftan kafa hükmeden Hazreti Süleyman
Avrupa sarayı yıkıldı
Kaftan kafa hükmetti
Parmaksız Koca Arap
Okul çocukları okullarına giderken
Ellerine alır çantayı, bavulu
Hasan Usta! Sen de eline al davulu
Şahin küçüktür ama
Gökten yere indirir koca turnayı
Osman Usta!
Sen de eline al zurnayı
Bal mıdır kaymak mıdır bilmem cazgırların yediği
Hüseyin Usta! Sen de eline al düdüğü
Haydiyin çabuk olun geçirmeyelim zamanı
İzzet Usta! Sen de eline al kemanı
Kimse bizden sormaz algıyı salgıyı
Sedat Usta! Sen de eline al çalgıyı
Allah Allah İllallah
Muhamed ü Resullullah
Pehlivanlarımıza kuvvet versin yüce Allah
Hem de yardımcı olur İnşallah
Alkışlarla hep beraber
Diyelim bu genç pehlivanlarımıza Maşallah

Deve Güreşi Salâvatı
Bodrumlular erken biçer ekini
Ben de bulamadım kendi dengimi
Şu an Edremit’ten Serkan, gösteriyor rakibine sol tekini
Hadi bakalım Aykut, sen de kolla kendini
Borsa düştü vurdu dibe
Şans, Loto asla çıkmaz bize
Şu anda Serkan iniyor rakibine teke
Sen de Aykut kolla kendini
Gitme buradan Madran dağına yüke
Sanatçı sahneye çıktığı zaman
Seyirciden bekliyordu güzel bir coşkulu alkış
Bugün Çılgın Hasan’a yüz yirmi ile dalacak
Saraycık’tan Mustafa’nın Balkış
Damarlarımızda dolaşır asil bir kan
Balkış’ın da rakibi
Burhaniye’den Sait Ersan’ın
Çılgın Hasan
Herkes gider aya
Biz kaldık zalim dünyada yaya
Şu anda rakibine yüz yirmi ile tek yapıyor
Geyikli’den Müjdat’ın Açelya
Benim de babam almış idi güzel bir araba
Markası idi Anadol
Şu anda rakibini çırpacak
Çan’dan İmparator
Karadeniz sahillerinde çalıyordu güzel bir ney
Şu anda rakibini çırpmaya gitmiştir
Kozak’tan Mehmet’in Zorbey
Üzüm yemek istersen girersin bağa
Eşkıya olmak istersen çıkarsın dağa
Zorbey’in rakibi de
Çan’dan Halil Ağa
İllerde olur vali
Yamandır avcını hali
Şu anda teki ile rakibine ferman okuyacak
Biga Yeniçiftlik’ten Kara Ali
Bayrağı bayrak yapan
Üzerindeki kandır kan
Rakibini yine çırpmaya gidecek
Edremit’ten Serkan


Ninniler

NİNNİLER
Sözlü kültürümüzün her alanın da olduğu gibi ninnilerde kullanım alanı bulma zorluğu içindedirÇanakkale de ülke genelinde de sıklıkla karşılaştığımız ninnilerin yanı sıra ,nadir de olsa ağıt ve ilahilerin ninni fonksiyonu ile yüklendikleri haller söz konusudur


1) Dandini dandini dastana
Danalar girmiş bostana
Kov bostancı danayı
Yemesin lahanayı
Lahana da yemez
Kökünü de yer
Mini mini yavrum Mamalar yer
Hu hu hu nenni
2) Dandini dandini dastana
Danalar girmiş bostana
Gidin söylen Osman’a
Osman çıkarsın danaları
Danalar yemesin bostanları
Ho ho ho ho
3) Danadini dandini danalı bebek
Annesiylen babası köpoğlu köpek
Uyusun da büyüsün ninni
Hu huu
4) Dandini dandini danları
Elleri kolları kınalı
Cepleri dolu paralı
Annesi mülayim
Kendisi melek
Hu hu
5) Dandin dandin danadan
Bir ay doğmuş anadan
Bağışlasın yaradan
Eksilmesin aradan
Hu hu nenni hu
6) Oğlum oğlum hot oğlum
İpek al da sat oğlum
Kızlar gergef işlesin
Sen üstünde yat oğlum
Mini mini oğlum ninni
Ninni oğlum ninni ninni
7) Ninni ninni ninni
Mini mini yavrum ninni
Oğlum oğlum oyunda
Şemsiperi boynunda
Ben oğlumu ararken
Buldum kızlar yanında
Mini mini oğlum ninni
Uyusun oğlum ninni
8) Kargam kargam gark dedi
Çık şu dala yat dedi
Yavrumun da canına tak dedi
Mini mini yavrum neenni
Neenni neenni hu
Kargamın gözleri mavidir
Saçak altı evidir
Yavruma da ne desen yeridir
Neenni neenni hu hu
Uç git kargam sen uç git
Dağları taşları sen geç git
Mini mini yavrumu alma git
Mini mini güzelim neenni huu
9) Hu hu hucu baba
Yoldan geçen yolcu baba
Yavrum uyursa çikolata
Uyumazsa kıçına vurun bir sopa
Nenni yavrum nenni Nenni de güzelim nenni
10) Hu hu hu hu hu derim
Ben oğluma hu derim
Sallandıkça sallansın
Uyusun da mallansın Hu hu
11) Aç yüzünü göreyim
Kızımı da valiye vereyim
Uyu uyu büyüsün Küçük sulardan içsin
E e e

Alıntı Yaparak Cevapla

Çanakkale Gelenek Ve Görenekleri

Eski 08-02-2012   #8
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Çanakkale Gelenek Ve Görenekleri




Efsaneler

Anlatım türleri içinde Çanakkale’de en çok karşılaşılanı içinde inanma unsurunu barındırdığından dolayı efsanelerdirİl içinde hemen her yerleşim birimi yakının da bulunan yatırların da efsane geleneğinin oluşması ve yaşamasında önemli bir etkendirEfsanelerin yoğunluklu olarak karşımıza çıktığı alan bu olmakla beraber, hemen her konuda da efsaneler üretilmiştirÇanakkale de en çok bilinen ,yaygın olan efsane şudur ;

‘Bu Türkler – Kızıl deli Sultan ve Kırk Erenler – bu Urumeli ne ,yani şimdi Trakya ya geçmek istiyorlarYok vasıta yokOradan sal yapıyolar onlarSala binip karşıya geçmek istiyorlar Arkadaşların bir tanesi uyuyoordaBu deliyi bırakalım diyolar ,götürmeyelimBırakıyolar bunuSala binip karşıya geçiyolar Bi de kalkıp bu deliYav gidiyo bizim arkadaşlar !Yav durun murun nereye ?Ordan hemen eteğene kum dolduruyoBaşlıyo ekin serper gibi serpmeğeSaldakiler diyo ki:Valla deli geliyo ,denizi bölücekDuralımda alalım diyolarDede geliyo kumu elinden bırakıp O kumda ordan hasıl olma diye duydum(Anlatıcı ,Lapseki ilçesi çardak beldesinde denizin içinde yer alan kumsalın nasıl oluştuğunu anlatıyor )








Bayramlar,Törenler Kutlamalar

Ramazan ve Kurban bayramları, ülkemizin diğer illerinde yapıldığı gibi kutlanılır İlimizde ramazan geceleri, teravih namazından sonra camilerde mukabele okutmak, dinlemek dini bir gelenektir Mukabele okumak genellikle kadınlar arasında yaygındır Diğer illerden farklı olarak ramazan gecelerinde kız ve oğlan çocukları kapı kapı dolaşarak, saya tekerlemesi söylerler Saya tekerlemesinin bitiminde çocuklara çeşitli yiyecekler veya harçlık verilir
Saya Tekerlemesi
Saya saya sayadan
Sular akar kayadan
Sayacı derler bize
Özendik geldik size
Hanım teyze eyvallah
Canım teyze eyvallah
Bir olmazsa iki olsun
Şeytanın gözü kör olsun
Allı kapı ballı kapı
Arkası boyalı zengin kapısı
Milli bayramlar da diğer illerdeki gibi çeşitli etkinliklerle kutlanırken, Çanakkale’de diğer illerden farklı olarak ve uluslar arası düzeyde Çanakkale Savaşları ile ilgili anma törenleri, her yıl mart ayının 18’inde gerçekleştirilir
Dini ve milli bayramların dışında, Gökçeada ve Bozcaada’da yaşayan Hıristiyan vatandaşlarımızın da kendi dini bayramlarını kutladıkları bilinmektedir
Çanakkale’de dini ve milli mahiyetteki bayramların dışında en yoğun kutlamalar Hıdırellez’de yapılır 5 Mayıs akşamı gül dallarına: Para, yüzük, düğme vs asılır Hava karardığında ateş yakılarak üstünden atlanılır Bu gece, Hızır’ın geleceğine inanıldığından, sabah erken kalkılır Bir su kenarına gidilerek istenilen dilek, yere şekil olarak çizilir ve dua edilir Bu ritüelin bir benzerinde ise istenilen dilekler bir kâğıda çizilerek denize bırakılır 5 Mayıs akşamı gül dalına bağlanan nesneler toplanılır Gül dalına asılmış olan eğer para ise bereket getirmesi için, yıl boyunca cüzdanda taşınır Yüzük, düğme gibi şeyler bir kabın içine konularak, küçük bir kız çocuğuna sırayla çektirilir Her çekilişte maniler söylenir
İlimizde yaşayan Türkmen topluluklarında ise Hıdırellez bayram coşkusu ile kutlanılır Kutlamalar üç gün sürer Bu sürede Türkmenler işe gitmezler, çalışmazlar Kutlamaların ilk günü köy içinde şeker ve çerez dağıtımı ile geçer İkinci gün ise mezarlık ziyaret edilerek burada kurbanlar kesilir, kurban etiyle yemekler yapılır Her aile kendi aile kabristanlığının yanında sofrasını kurmaya özen gösterir Diğer ailelere meşrubat ve çerez ikram edilir Üçüncü gün ise köy civarındaki bir Dede’ye veya yatıra çıkılır



El Sanatları ve Hediyelik Eşya



Son yıllarda Çanakkale’de toprak işçiliği vazo, saksı, kavanoz, testi, küllük, fincan, tuzluk vb yapımıyla sürmektedir Bunlar, hediyelik eşya olarak pazarlanmaktadır
Ezine, Bayramiç ve Ayvacık köylerinde yörükler arasında halı dokumacılığı yaygındır Genellikle hazırlanan ürünler seccade büyüklüğünde ve desenlidir
Bayramiç ve Biga köylerinde yünden giysilik aba, çamaşırlık pamuklu Eceabat köylerinde yerli pamuktan makrome ve şalvar dokunur Yörede, çare, çorap, kese işçiliği de yaygındır

Alıntı Yaparak Cevapla

Çanakkale Gelenek Ve Görenekleri

Eski 08-02-2012   #9
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Çanakkale Gelenek Ve Görenekleri




Çanakkale Yöresel Giysileri

ÇANAKKALE YÖRESİ GİYSİLERİNDEN ÖRNEKLER

Erkek iç gömleği (Eceabat-Yolağzı)


Erkek don-gömlek (Merkez-Dümrek)


Damat gömleği (Eceabat-Beşyol) /Yörede gömleğin eski adı olarak “entari” olarak bilinmektedir

Erkek mintanı (Merkez-Dümrek)


Erkek mintanı-ön görünüşü- (Merkez-Dümrek)


Erkek mintanı -ön görünüşü- (Merkez-Dümrek)


Kollu erkek mintanı-ön görünüşü- (Merkez-Dümrek)

İpekli bayan gömlek (Eceabat-Beşyol)




Gömlek-şalvar: Kat urba/Bayan (Merkez-Dümrek)

İşleme bayan kadife yelek (Eceabat-Beşyol)

Bayan pamuklu hırka (Eceabat-Beşyol)

Bindallı –ön görünüş- (Eceabat-Yalova)

Bindallı –arka görünüş- (Eceabat-Yalova)

Üçetek –ön görünüş- (Eceabat-Beşyol)

Üçetek –ön görünüş- (Eceabat)

Telli Saç

Telli Saç


Alıntı Yaparak Cevapla

Çanakkale Gelenek Ve Görenekleri

Eski 08-02-2012   #10
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Çanakkale Gelenek Ve Görenekleri




Halk Oyunları Müziği - Seyirlik Oyunlar

ÇANAKKALE HALK OYUNLARI ve MÜZİĞİ
Çanakkale’de bilinen halk oyunlarından bazıları şunlardır:
1- Erkek Oyunları:
a) Harmandalı
b) Kaba Güvende
c) Karanfilin Moruna (Çiftleme Zeybeği)
d) Kusköy Zeybeği
e) Çan Sekmesi (Süzme)
2- Bayan Oyunları
a) Çan Sekmesi
b) Evreşe Yolları
c) Karyolamın Demiri
d) Harmandalı
e) Bayramiç Karşılaması
Ezgileri ve adımları bilinen bu oyunların dışında, ezgileri belirlenmiş ve bazı adımları bilinen ancak tamamı saptanamayan oyunların adları ise şunlardır:
1- Cengerme (Cengi Harbi- Yol Havası)
2- Çanakkale Türküsü
3- Alay Havası (Yapıldak)
4- Çemberimde Gül Oya
5- Türkmen Yol Havası
6- Bağ Özü 7- Ada Zeybeği
8- Koca Kule (Yanık Kule)
9- Çenk Kızı (Cıngıllı)
10- Koca Arap
11- Sürmeli Zeybeği
12- Kozak Zeybeği
13- Ninnalar
14- Dere Kunduzu (Refikam)
15- Lapseki Çeşmesi
16- Karanlık Dere
17- Gündoğdu Zeybeği
18- Yandım Ayşe (Erkek)
19- Asmadan Gel Asmadan
20- Edremit Güvendesi
21- Yörük Yaylası
22- Saba Güvende Zeybeği (Yenice)
23- Eski Alay Havası
24- Eminem Giymiş Alları
25- Tabancalı
26- Evciler Zeybeği
27- Bursa’nın Damları
28- Çavuşköyü Zeybeği (Biga)
Düğün ve eğlencelerde oynanan bu oyunların dışında, dini nitelikli bir dans olan samahlar, Türkmen ibadetlerinin gerçekleştiği cemlerin ayrılmaz ve önemli bir bölümünü teşkil etmektedir Çanakkale yöresinde oynanan samahlar, Orta ve Doğu Anadolu samahlarından daha ağır bir tempoda gerçekleşir
Bu tipten oyunların dışında, Çanakkale’ye göçler yolu ile gelen diğer toplulukların da (Çerkezler, Pomaklar, Boşnaklar vb) Çanakkale oyunlarının yanı sıra kendi oyunlarını da oynadıkları bilinmektedir Oyunlarda kullanılan müzik aletleri, oynanan oyunlara ve oynayan topluluklara göre değişiklik gösterir Geleneksel zeybek oyunlarında klarnet, keman, davul, darbuka kullanılırken, samahlarda bağlama, Çerkez oyunlarında akordeon ve phacic kullanılır
Çanakkale türkülerinin önemli bir kısmı, maniler arasına serpiştirilen nakaratlar yardımıyla oluşmaktadır Bilinen bir ezgiye (örneğin evreşe yolları) mani eklemeleri ile türkü söyleyicilerinin, mani repertuarına göre uzayıp kısalabilir ve her seferinde türkü sözleri değişebilir Çanakkale türkülerinde esas olan ezgidir
SEYİRLİK OYUNLAR
Çanakkale’de seyirlik oyunlar, son yirmi, yirmi beş yıllık süreçte süratle ortadan kalkmaya başlamıştır Yakın bir gelecekte, bu geleneğin tükenmesi kaçınılmaz gibi görünmektedir
İlimizde günümüzde, Karagöz ve Meddah gelenekleri yoktur Kukla ise seyirlik oyunlar içinde, el kuklası olarak bebek adıyla varlığını sürdürmektedir
Seyirlik oyunlar, ilimizin bazı köylerinde sünnet düğünlerinde gerçekleştirilmektedir Oynanan bu seyirlik oyunlar, Anadolu’nun diğer bölgelerinde oynanan oyunlarla benzerlik gösterirler Çanakkale’de oynanan seyirlik oyunlardan bazıları şunlardır:
1- Dede-Nine
2- Kız Kaçırma
3- Arap
4- Berber
5- Deve
6- Bebek
7- Aşuk-Maşuk
8- Askerler (Hasbi)
9- Ayı
10-Testi Güreşi
Sünnet eğlenceleri dışında kadınlar arasında kız isteme günlerinde, eğlence amacıyla oynanan oyunlar da vardır Ancak günümüzde bu oyunlar da sonlanmaya başlamıştır Bu oyunlarda kadınlardan biri erkek kılığına girerek, kız evindeki kadınların arasına karışır Sergilediği erkek tavırları, gülmece unsurunu yaratır

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.