Prof. Dr. Sinsi
|
Adana Ve Çevresinde Gelenek Ve Görenekler
Adana ve çevresinde kına gecesi törenleri, ekonomik ve kültürel değişime bağlı olarak, eskiye oranla küçülmüştür Eskiden, âşıklarla türküler söylenerek kız evine gelen kmacılara, kız evi tarafından çeşitli oyunlarla zorluklar çıkarılırdı Kınacı, et satırı veya balta, telis çuvalı parçası, eskimiş süpürge ve ayna olarak da ekmek sacı ile sözde "tıraş" edilir, oyunlar çıkarılır, gelenlere bilmeceler sorulur, bilemeyen kı-nacı ağaca asılır ya da cezadan kurtulmak için para verirdi Akşam dışarıda ateş yakılır, ateşin ebesi ateşe yaklaşmak isteyenlerle mücadele eder, bu arada herkes ebeyi düşürmeye çalışırdı Ateşin etrafında oyunlar oynanır, halaylar çekilir, âşıklar türküler söyler, atışmalar yapardı Gelinin yengesi ile damadın yengesi oyunlar çıkarır, tazı-tavşan oyununu oynarlardı 
Günümüzde köy düğünlerindeki kına gecesi törenlerinde, az da olsa bu geleneklere rastlıyoruz Kına gecesi, cumartesi günü veya gecesinde yapılır Oğlan evi kızın giyeceğini, kınasını, çerezi ve mumları, kına davarıyla birlikte davul zurna eşliğinde kız evine getirir Kız evine gelirken, yolda, kız evi tarafından hazırlanmış çeşitli oyunlarla ve zorluklarla karşılanır Kına, gelinin yengeleri veya bahtı açılmamış bir kız tarafından yoğrulur Köfte şekline getirilen kınalar tepsiye dizilir Üstlerine mumlar dikilir, mevsim çiçekleri serpilir Genç kızlar kına tepsisini, kına türküleri eşliğinde, başları üstünde ortaya getirirler Tepsi başlarında, gelinin etrafında oynarlar Gelin oturtulur, başına kırmızı şifon örtülür, kına türküleriyle övülür, geline öğütler verilir Gelin ne kadar çok ağlarsa, o yıl o kadar bereket olacağına inanılır Gelinin başı üstünde "kelle şeker" kırılır Gençler şekeri kapışırlar Şekerden bir parça ayrılır, gerdek gecesi bununla gelin ve damat için şerbet hazırlanır Gelin oyuna kaldırılır Daha sonra geline kına yakılır Gelinin avcuna kına yakılırken para konur Tepsideki kınalar, gençler tarafından kısmetlerinin açılması için kapışılır Oğlan evinde de kına yapılır Buradaki kına, gece geç saatlere kadar sürer Güreşler tutulur, ateşler yakılır, oyunlar oynanır, yüzük yarışı yapılır Damadın serçe parmağına kına yakılır Erkeklerden biri kadın kılığına girer, çeşitli muziplikler yapar, eğlenirler 
Kınadan sonra kırkım töreni başlar Kırkım ya da atkın adı verilen bu tören, nişanda ve kına gecesinde kız evinde, gelinin oğlan evine geldiği gün de oğlan evinde yapılmaktadır Kız ile oğlan masanın başına getirilir Koluna bir yazma veya havlu bağlanmış bir erkek "atkın"ın ya da "kırkım"ın başladığını ilan eder Oğlan tarafının en yakmıyla atkın başlar Sonra, kız tarafına sıra gelir Parayı atan veya hediyeyi veren kişinin adı yüksek sesle oradaki topluluğa duyurulur Nişanda ve kınadaki kırkımda, daha ziyade mutfak eşyaları ve para verilmekte, toplanan para ile kızın çeyizinin eksikleri tamamlanmaktadır Oğlan evinde yapılan kırkımda ise, daha çok para armağanı yapılmaktadır
Düğünün son günü gelin alma veya gelin çıkarma günüdür Oğlan tarafı gelin almaya süslenmiş arabalarla ve davullarla gider Eskiden gelin atla götürülürdü Gelinin bineceği at, çevrenin en gözde atı olurdu Atın başı kız tarafının hazırladığı şifon ve peşkirlerle süslenirdi Kızın dokuduğu nakışlı heybe atın üstüne atılırdı Gelinin ve atın başına ayna takılırdı Gelinin evinden çeyizler develere yüklenir, develer gelin alayı ile birlikte giderdi Develere takılan çanlar devenin yürüyüşünün ahengiyle çalardı8 Gelin alayı yolda giderken, kız evi tarafının hazırladığı çeşitli oyunlar ve zorluklarla karşılaşır Tıpkı kınada olduğu gibi gelin alma gününde de oğlan evi epeyce zorlanır Bahşiş almadan geçmelerine izin verilmez Gelen oğlan evi, gelin çıkıncaya kadar oyunlar oynar, halaylar çekerler Kızın akrabaları, kızı öven veya ona öğütler veren türküler söylerler Erkek kardeşler kıza "kuşak" bağlar Gelin ana babası ve kardeşleriyle vedalaştıktan sonra ana evinden uğurlamr
Bu arada, oğlan evinden gelini almaya gelen yakınları, yeni evlilerin muratları olsun diye, kız evinden çiçek çalar Evlilikleri uzun ömürlü olsun diye, bakır kap çalar Kız kısmetini de beraberinde götürsün diye bir tabak bir kaşık çalar Kız gittiği eve çivi gibi bağlansın diye çivi çalar Kız tarafı, gelinin gittiği evde kısmeti bol olsun diye, eline bir parça ekmek verir 
Gelin oğlan evine gelince arabadan hemen inmez Arabanın üstüne bir tepsi konur ve "kırkım" başlar Önce kaympeder verir, indirmelik bağ, bahçe, hayvan olabilir Ardından oğlan evinin yakınları para veya altın verirler Gelin arabadan iner Kaynana ve kayınpeder çekilmekte olan halaya katılırlar Kaynana, gelinin başına arpa, leblebi, kuru üzüm, bozuk para atar Gelin evin eşiğine gelince eline verilen bardak veya şişe veya testiyi kırar Böylece gelinin kalp kırmayacağına,evliliğinin dağılmayacağına inanılır Yağ-bal sürülmüş yaprağı veya mayalı hamuru kapıya yarım yarım, içeriye kaynananın kolunun altından girer Yanına bir kız bir erkek çocuk getirilir Bunlar, oklava ile gelinin duvağını açarlar Gelinle damat odaya girer, getirilen şerbeti yarım yarım içerler Dışarıda oyunlar devam eder
Gerdekten önce özne övme yapılır Bekâr arkadaşları damadı alır, gezdirir, eğlendirirler Sağdıçlar damadı ortaya alır, boyunu poşunu mertliğini manilerle överler Çeşitli oyun ve şakalarla damat giydirilir Daha sonra, türküler söyleyerek, manilerle eve getirilir, sırtı yumruklanarak içeriye sokulur
Gerdeğin ertesi günü duvak günüdür Bu günde duvak mevlidi okunur "Çarşaf günü", "çarşaf mevlidi" olarak da anılır Köylerde duvak günü öğle öncesinde toplanılır Konuklara bu gün için kesilen davardan öğle yemeği ikram edilir Kasaba ve şehirlerde, öğleden sonra toplanılır, gelenlere bisküvi-lokum-pasta ikramı yapılır Son zamanlarda, özellikle şehir merkezinde, duvak, düğünün üçüncü günü yapılmaktadır Duvak gününe kadınlar çağrılır, bu günde yaygın olarak mevlit okutulur Mevlidin ardından, kızın oğlan evi bireyleri için getirdiği bohçalar konuklara gösterilir ve sahiplerine verilir Kaynana gelinin kendisi için hazırladığı mindere oturtularak, kaynana bohçasından giydirilir Duvağa gelenler gelinin evini gezerler, daha önce hediye getiremeyenler, hediyelerini bugün getirirler Duvakta, gelen konuklara boncuklu tülbent verilir
Duvak gününde de çeşitli davranış kalıplan görülür Bunlardan bazıları: Gelinin başına duvağı örtülür Bu duvağı, bir oğlan ve bir kız çocuğu alıp, kaçırır, damattan bahşiş alır Ortaya bir yastık konur Gelin yastığın etrafında üç kez döndürülür Yönü kıbleye çevrilir, diz çöktürülür Mevlitten önce, ortada bir sehpa üzerine, tuz, şeker, gül suyu ve şerbet konur Mevlit bittikten sonra, okunmuş tuz ve şeker gelin tarafından tadılır, sonra bu tuz ve şeker, gelinin evdeki tuz ve şekerinin içine eklenir Ardından, gelin, bir dilek tutar ve sehpayı üç kez salavat getirerek kaldırır Eskiden, duvak günü gelin, sabah erkenden kalkar, düğünde kesilen davarların paçalanyla paça çorbası pişirir, gelen konuklara bu çorbadan ikram edilirdi
ÖLÜM
Halk kültüründeki geçiş dönemlerinden biri de ölümdür Adana ve çevresinde ölümle ilgili gelenek ve görenekleri; ölümden kaçınmak için uygulanan davranışlar, ölüm olayı çevresinde uygulananlar ve ölenin ardında kalanların uyguladıkları davranışlar olmak üzere, ölüm etrafında kümelenmiş olarak görmek mümkündür
Ölüm çevresinde uygulanan âdet ve inanmalarda, dinsel yönü ağır basan pratikler yanında, büyüsel pratiklerin de yoğun bir şekilde yer aldığı görülür Rüyaların, birtakım nesnelerin ve bazı hayvanların ölümü çağırdığı düşünülür Bu düşünceyle, ölümü uzaklaştırmak için ölümden kaçınma davranışlarında bulunulur
Bir evin bahçesinde köpeğin uluması veya baykuşun ötmesi uğursuzluk kabul edilir Rüyada ev yıkımı görülürse ,gelinlik giyilirse ,çıplak biri görülürse ,mezarlık veya tabut görülürse ,çokça odun ve kazan görülürse , ölüm olacağı düşünülür Ayakkabının ayaktan çıkarılırken ters düşmesi ,ikindiden sonra komşuya un, tuz, süt ve kazan verilmesi,iyi kabul edilmez
Bir ölüm olayının ardından uygulanan bazı âdetler de, başka bir ölümün olmaması içindir Cenaze yıkanırken çoluk çocuk uyandırılır Cenaze için ısıtılan suyun kazanı ters çevrilir Küçük çocuklar cenazenin ardında kalmasın diye, cenazenin önünden geçirilir Cenazenin yıkandığı yere, içinde oklava olan bir ibrik konur Cenaze evden çıktıktan donra bir tabak içinde, bulgur-soğan ve yağ "rızkı da beraber gitsin" diye, bir fakire verilir Cenaze evden çıkarken ardından oklava atılır Cenazenin ardından, ev temizlenir, süpürülür Yatağı sökülür, yıkanır, havalandırılır Evde yedi türlü baharat, üzerlik, buhur tüttürülür 
Hastanın öleceğinin anlaşılmasıyla birlikte, çevresinde bulunanlar birtakım dinsel işlemleri uygulamaya başlarlar, islami usullere göre yapılan bu işlemlerle, hastanın öte dünyaya imanlı gideceğine inanılır
Cenazenin, zorunluluklar dışında, bekletilmesi iyi karşılanmaz Bir an önce gömülmesi gerekir Böylece ölenin de ruhunun rahat edeceğine inanılır Akşam ölen gömülmez, "yer mühürlendi" denir Cenaze suyu içine gül, reyhan, murt dalı, portakal yaprağı, mantuvar çiçeği atılır Cenaze yıkanırken başının altına murt dallan konur Bu dalların yaprakları orada bulunanlara dağıtılır, dua okurlar Okunmuş yapraklar, çörek otuyla birlikte kefenin içine atılır Gelinin evlenirken kesilen, daha sonra sandıkta saklanan "kâkül"ü varsa o da kefenin içine konur Kefen gül suyu ile ıslatılır, "günlük" yakılarak tütsülenir Kefen ölünün yıkanacağı yere kadar el üstünde götürülür Kefenlemeden önce cenazenin yakınları çağrılır, el öptürülür Kefenden artan parça, bir fakire ya da çocuğu olmayan bir kadına verilir Kefenleme işlemi sırasında etrafta üzerlik tüttürülür Bazı çevrelerde, kefenin içine taze çiçekler konur, ölünün başı çiçeklerle örtülür 
Ölü yıkama işlemi köylerde ve kasabalarda kapalı bir alanda, şehir merkezinde ise mezarlıkta yapılmaktadır Cenaze namazı da gelen cemaatla birlikte mezarlıkta kılınmaktadır Ölü toprağa konulduktan sonra, gözü arkada kalmasın, dünyadan doyumlu gitsin diye yüzüne toprak atılır, ağzına toprak konur Ölen kişi kadınsa mezarın başına kırmızı yağlık, erkekse beyaz şifon, askerse bayrak bağlanır Ölen genç kızsa, mezarın üstüne çeyizinden bir bohça konur 
Ölü mezara konduktan sonra uygulanan pek çok âdet ve inanma da bulunmaktadır Bunlarda amaç; ölünün öte dünyada rahat etmesi, günahlarından arınması, geride kalanları tedirgin etmemesi ile birlikte, kalanların acılarının hafifletilmesi ve bu duruma alışmalarının sağlanmasıdır Bunun için, ölünün gömüldüğü gün ölü evine "kazma-kürek yemeği" denilen yemek, komşular tarafından getirilir Ölü evinde yemek pişmez, yedi gün yemeği komşular getirir Baş sağlığı dileğine gelenler lokum, çay, şeker, bisküvi, kolonya getirirler Gelenlere lokum ikram edilir Ölü evinde, ölünün üçüncü günü helva yapılır, yedinci günü "yedi yemeği" hazırlanır Ölü için verilen yemek, cenaze sahibinin ekonomik durumuna göre, pilav-hoşaf, haşlama et-yufka, dövme pilavı-kuru fasulye, lahma-cun-tatlıdan oluşmaktadır Kırkıncı ve elli ikinci günlerde de kimileri helva veya aşure yaparak dağıtmaktadır
Ölenin ardından giysileri, çarşafları ve çamaşırları yakınları tarafından yıkanarak bir fakire verilir İhtiyacı olanların alması için ölenin ayakkabıları ve giysileri dört yol ağzına bırakılır Ölenin en yeni giysisi, gözü arkada kalmasın diye, mezarının üstüne bırakılır
Adana ve çevresinde ölenin ardından ağıt yakma geleneğine rastlanır Köylerde bu işi ağıtçı kadınlar yapar Ağıtçı kadın cenaze evinde, ölenin giysilerini odadakilere göstererek, ölenin iyiliklerini, güzelliğini, yiğitliğini anlatarak maniler söyler, etraftakileri ağlatır
Sonuç olarak, Adana ve çevresi, halk kültürü bakımından oldukça zengin motifler taşır Bu motifler geçmişten günümüze değin çeşitli kültürlerin de etkisiyle çeşitlenmiş, zenginleşmiştir Bölgenin son yıllarda yaşadığı hızlı toplumsal değişme ve gelişme geleneksel kültürdeki değişimi de başlatmıştır Kırsal kesimden kente doğru gidildikçe giyim kuşamda görülen değişim, geleneklerde ve göreneklerde yansımasını bulmuştur, insan yaşamının geçiş dönemlerinde uygulanan davranış kalıpları da, zaman içerisinde biçim değiştirmiş; düğünlerin süresi kısalmış, çeyizlerin türleri değişmiştir Artık, hamile bir kadın doğacak çocuğunun cinsiyetini öğrenmek istediğinde, en yakın sağlık kuruluşuna veya hastaneye giderek ultrason aygıtından yararlanabilmektedir Ancak, gelişen teknolojiye ve değişen yaşam koşullarına rağmen halk kültüründeki gelenek ve görenekler, dün olduğu gibi bugün ve yarın da halkın yaşamında varlıklarını sürdüreceklerdir
|