Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Genel Konular > Dualar

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
ercûze, kasidei

Kaside-İ Ercûze

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kaside-İ Ercûze




KASİDE-İ ERCÛZE
Hz İmam-ı Ali kerrema'llâhü veche tarafından bahr-ı recez vezni üzere yazılan ve istikbalden haber veren meşhur kasidedir
Bu haberleri hakkında Bediüzzaman kaddese’llâhü sırrahu’l azîz Hazretleri kasidesi için şöyle demektedir
"O Ercuzenin mevzuu ve içindeki maksad-ı aslî; İsmi A'zamı tazammun eden altı ismin ehemmiyetini beyan etmek, hem o münâsebetle istikbaldeki bir kısım umur-u gaybiyeye ve te'sis-i İslâmiyette bir kısım mücâhedâtını işâret etmektir Evet, Hz İmâm Üstâdı olan Habibullah'dan Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemden aldığı dersin bir kısmını işarî bir surette zikrediyor
Seneler önce bulduğumuz bir nüsha ile tercümesini yapmaya çalışmıştık Fakat tercüme yaparken toplu manaya gidilince ister istemez tahrifat ve birçok yanlışlar yapmış olduğumuzu bir zaman sonra gördük Osmanlıca olarak elime geçen bir tercümeyi incelediğimde yaptığım hataları ve noksanlıkları görünce düzeltmek ve meraklıları için tekrar hazırlamak iştiyakı içimizde doğdu
Elimize geçen Osmanlıca nüsha tercümesi Mecmuat-ül Ahzab’taki metne sadık olması nedeniyle güzel bir çalışma idi Tercümeyi Risâle-i Nur Şakirdlerinden biri olduğu yazı üslûbundan anlaşılıyordu Fakat adını gizlemiş olan bu alim kardeşimiz için duacı olarak istifade edilmiş ve gerekli ilaveler ile zenginleştirilme sağlanarak yeniden hazırlamaya gayret ettik
Niyetimiz büyüklerimizin bize bu dini emanet ederken geçirdikleri sıkıntıları, fedakârlıkları, ileri görüşleri ile gaybî hadiselere vukûfiyetleri göz önüne sermeleri yönünden bu kıymetli kasideyi bizlere ulaşmasında emeği geçenlere ve başta Hz Ali kerrema'llâhü veche Efendimizin şefaat ve duaları için Allah Teâlâ arz u niyaz ederiz
Allah Teâlâ yardımcımız olsun
Âmin
İhramcızâde
İsmail Hakkı ALTUNTAŞ
Esenler / İstanbul
2010
Ahmed Ziyâeddin Gümüşhânevî, Mecmuat-ül Ahzab, s 582 597
Hz Ali kerrema'llâhü veche Ercüze Kasidesi'nde istikbâle dair bazı haberler de vermiştir (18 Lem'a için bkz Sikke-i Tasdik-i Gaybî, s 132-141 Osmanlıca esas nüsha)


الحمد لله رب العالمين والصلاة والسلام على رسولنا محمد وعلى اله
وصحبه وسلم اجمعين

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd yüce ve sadık olan Allah Teâlâ’ya mahsustur
Allah Teâlâ; Vahid, Ferd, Alîm, Râzık,

Melik, Kuddus, Celâl sahibi,
Rızıkları ve ecelleri takdir eden,

Her şeyi bilen benzersiz olan
Celâli yüce, benzeri olmayan

Kaderleri zamanın öncesinde ezelde
Kara, deniz ve dağ şeklinde oluşunu takdir edendir

Onun sıfatları celâl cihetiyle yükseldi
(Allah’ın) Teâlâ (sıfatının) benzeri asla olamaz

Nimetleri sayılmakla bitmez
Mahlûkâtı hakkında hükmü ret edilemez

O faziletli ve keremlidir
“İnsana bilmediğini öğretmiştir

Bize verilen ilmin en son varıldığı nokta
Bizim yanımızda hak ve kesin olan husus şudur ki;

O tek olan Rabb’dir
Mülkünde tek olan, ilmiyle eşsiz olandır

Gaybında dilediği şeye muttali olur
Bütün hayırları elinde toplamıştır

Âlemden zürriyetleri ve bir takım kavimleri seçmiştir
Onların saadetleri için kalemleri çalıştırmış (iyi yazmıştır)

Onları hakikat vadilerinde dolaştırmıştır
Sonra onlara en doğru yolu göstermiştir

“Ben sizin Rabbiniz değil miyim”dediği günden beri
Bizi şahit tutmuştur O halde ahdinize hıyanet etmeyin

Yine hamd o Allah’a mahsustur ki bize hidayet etmiştir
Şaşkınlığımız halinde (bocalarken) bizi seçmiştir

Sonra salât ve selam sürekli
Değeri yanımızda çok yüce olan O Nebi üzerine olsun

Ki hususî şerefe mazhar olan Muhammed dir
Allah Teâlâ onu kıyamete yakın bize göndermiştir

O semâda Ahmet ismi ile isimlendirilmiştir
O takvâ hazinesi, cömertlik denizi hidayet nurudur

Mevlâmız vasıflarında kâmil sıfatlıdır
Nurları bizâtihi kendinden yayılır

Levhi mahfuz onun nurundan yazıldı
O ondaki yazılı olanları haber vermek için (dünyaya) geldi

Levh’de ne varsa hepsine muttali oldu
Fakat o işittiğinden başkasını söylemedi

Dostu (Allah Teâlâ) ne söylediyse O’nun için
Söyledi O’ndan (Allah Teâlâ’yı) anlattı

Söylenmesini nehyettiği her ne olursa olsun
Edebinden dolayı mecalsiz kaldı

Olmuş ve olacak şeylerin bilgisi
Göğsünde toplanmış ve sırlanmıştır


Bu sıfatlara sahip olan kimse
Dünyada herhangi bir şeyle nasıl mukayese edilebilir

***
Ben onun feyzinden avuçlayan kimse (Ali) yim
Çünkü O vasf edilemez büyük bir denizdir

Sözü muhtaç olan bir kulun bir âdeti üzere söylerim
Zengin ve muktedir olan mevlâmızın affına sığınırım

Ben Hidayet eden zâtın amcasının oğluyum
O Hakk’a davet eden Mustafa’dır

O beni Ali (isminden) sonra Haydar diye de çağırmıştır
Huneyn’de savaştık Hayber’in fethi bizimle oldu

Zü’l Kerrâr denilen atın arkasına bindiğimden
Çarpışırken tozu dumana kattım

Ordu Medine’den çıktığından beri
Zafer ve sekinet ile yardım edilmiş (tir)

(Çünkü) İçinde Emin diye çağrılan bir zât vardır ki
Kat’î olarak Allah Teâlâ’nın yardımı O’nunladır

Ne zaman ki ordu vadide konakladılar
İçlerinden Bilâl (Habeşî) kalkıp şöyle dedi
“Kim bizim vardığımızdan geri kalırsa
O kişi Allah Teâlâ’ya verdiği söze muhalefet etmiş olur”

İçinde benden başka gaip olan yok idi (herkes gitmişti)
Gözüme bir hastalık isabet etmiş (olduğundan gidemedim)
Damadı Osman’ı da göndermiş
Mustafa aleyhisselâm Cahil kavmi uyarsın diye

Çünkü onda bir vakar var idi
Arapların arasında hem bir iftiharı vardı

O zaman Nebi şöyle içten dua ederek
Dedi ki; “Ya Rabbî damadım Ali’yi getir (isterim)

Bir gizlice sesle (hasta halimden) uyandım
Şöyle diyordu:“Yâ Ali korkak bir kimse olma

Hâdî zâta yürümekte gayretli ol
Düşmanlara karşı O’na yardım etmen için

Yarın sancağı taşıyacaksın
Hemen o an da kalktım ve ayeti okudum

Sonra zırhımı ve miğferimi giydim
Kılıcım Zülfekârı’mı aldım

Atıma seri bir şekilde yöneldiğim zaman
Ona bindiğim zaman ağrılar (hastalığım) benden gitti

Fakat iki gözümde rahatsızlığım devam ediyordu
Bu hal benim mutad (alışılmış) bir halim de değildi

Bunun üzerine Fatıma uykudan uyandı
Nerede ise yüzüne (üzüntüden) ellerini vuracaktı

Olanlardan kendisine haber verilmemişti
Çünkü o biliyordu ki benim iki gözümde elem var
O zaman halimi (O’na) şerh ettim (açıkladım)
Fatıma kendisine dedi ki “Yürü aldırış etme”

“Şüphesiz babam ve ordusu mansur olacaktır
“Gayretleri meşkûr olacak ve mükâfat görecektir”

Sonra Hasaneyn’imi gördüm İstiyordum ki;
Bir bakışla onlara veda edeyim, olmadı

Her ikisini de uykuya dalmışlarken kokladım
Rabbime dua ettim ve oruç tutmaya nezr ettim

Allah Teâlâ için eğer selametle dönersem
Velimeyi yemeden ikrâm olarak oruca niyetlendim

O gece sabaha kadar yürüdüm
Kavuşmayı arzulayan birisi olarak Tâhâ’ya yaklaştım

Nebi aleyhisselâm beni görene kadar yürüdüm
Selâm verdiğimi (gördü)Kardeşlerime işaret eyledi


Buyurduki;“Sancağı Behlül’e verin”
“Allah Teâlâ’yı ve Rasûlüllahı seven kimseye”

Sonra; “İki torunumun babası bana yaklaş”
“Allah Teâlâ’dan iki gözüne şifa isteyeyim”

Her ikisine şifalı tükürüğünden sürünce
İkisini de iyileştirdi ve ikisi de görür hale geldi

Her ikinsinin etrafında elini gezdirdi
Onlardaki elem hemen şifa buldu

O anda O’nun her iki elini arka arkaya öptüm
Sora Rabbim Allah Teâlâ’ya şükür olarak hamd ettim

Meydanın ortasına gitmek için yürüdüm
Ümmetin savaşmaya hazır bir askeri olarak

İlk karşıma çıkanAbîdoldu
Şiddetli savaşçıya merhaba olsun

Bana dedi ki “Ey Ebî Tâlib’in oğlu!
Şu savaşmak isteyenin yardımına geldin”

Kendi zannınca cehâletle savaşmak isteyen Muhammed’in
Biz ona akıl yoluyla tabi olacakmışız

Kendisinden önce gelen dini terk edecekmişiz
O din ki ehline Tevrat hidayet etmiştir

Heyhât! O bizden asla bir şey göremez
Ancak kafaların havada uçtuğu bir vuruşma görür

Yine dedi ki; “Çok şiddetli gücümle karşı karşıya geldin
Nice kahramanları parçalayarak öldürdüm”

Hücum ederek bana vurmak istedi
Koluyla, eliyle, beş parmağın hepsiyle

Zülfekâr ile vurarak ona hemen karşılık verdim
Ölüme yaklaştıracak bir darbeyle onu yere yıktım

O zaman melekler tekbir getirdiler
Cinler yetişilecek korkusuyla kaçıp gittiler

Çünkü o (vuruş) Hâşim’in vuruşu idi
Güçlü bir melek (kuvvet) tarafından yardım edilmiş idi

Savaş ateşi şiddetli alevlendiğinden beri
Sema boşluğundan haykırmalar duydum

Muhtâr’a dedim ki; “Ey beşerin en hayırlısı
Bu iş nedir? Buyurdu ki; “Sabitkadem ol, zaferi müjdelerim

Allah Teâlâ’nın yardımı geldi bize doğru koşuyor
Çünkü biz işimizi O’na havale ettik

Cebrâil ve melekler semâda
Dua seslerini yükseltmektedirler

Kınanmış kalabalığa galip gelmemiz için
Hayber Kalesinin arkasındaki Yahudilere”

O anda yüksek sesle tekbir getirdim
Sevinçten dolayı Müjdeleyicinin zaferiyle

İslâm askerleri de tekbir getirdiler
Kınanmışlara hep beraber hücum ettiler

Rabbimin izniyle kaçarak hezimete uğradılar
Korku ile doldular daha da korktular

Hep beraber kale ehline göründüler
Onlar zannettiler ki zenginlikleri kendilerini korur

Kale kapısına doğru azimle yöneldim
Onu sarstım, civardaki tepelerde (taşlar) sarsıldı

(Onlara bağlı olarak) Öyle ki o çok sağlam idi
Kırmızı renkli bir takım taşlar (dan yapılmıştı)

Kale kapısının yıkıldığını gördüklerinde
Her biri hezimete uğradıklarını anladılar

“Onların kaleleri bir koruyucu olmayınca”
Onların asileri bize itaat edici olamazdı

Ordu bana doğru toplandı Tâ ki
İbn-i Mettâ balığının karnını gibi oldum

Sonra elimle (kapıyı) köprü gibi uzattım
Tâ ki üzerinden ordu geçe, yürümeye başladı

Bu derin hendeğin yarığından
Onun üzeri en kolay (geçilecek) yol halini aldı

Allah Teâlâ öyle bir kaleyi bize fetih ettirdi ki;
Tubba’ ve Âd kavmine ait idi

Kerim olan Allah Teâlâ bizim hakkımızda değiştirdi
Korkuyu emniyete, şefkate ve iyiliğe (değiştirdi)

Onun (Hayber) fethi Tâhâ’nın mucizelerindendir
Öyle ki O’nun ne benzeri ne de biriyle kıyas edilebilir

Bundan dolayı iki isim sahibi oldum
Bir de künye ki daha önce hiç duymadım


****

“Ebâ Türab” künyesini bana vermişti
Adnân’ın Nebi’si Hâdi olan Mustafa

Şöyle ki; Fatıma ile bir kırgınlığım olmuştu
Sonra bu kırgınlığımın ardından (Fatıma) pişman olmuştu

Ben mescidin köşesine gelmiş (yatmıştım)
Sıkıntılı bir halde uyuyup kolumu yastık yapmıştım

Tavandan üzerime toprak dökülmüştü
Bundan dolayı Rabbime yakınlığım arttı

O anda Arâbî Nebi gelmiş
Başıma gelen işi soruşturuyordu

Beni yatmış halde uykuda görünce
Kalbi bana acır oldu

Bana dedi ki; “Ey Ebâ Türâb uyan!
Sana isabet eden musibet bana ağır geldi”

Şerefli elini bana doğru uzattı
Dedi ki; “Azimet olan rızaya yaklaş”

“Yumuşak sözler söyle” diye başladı
(Sonra) Buyurdu ki; “Kalk Fatıma seni(n halini) görsün”

“Çünkü Sen kızıp (evden) çıktığından beri
Göz pınarlarının yaşları hala akmaktadır
O zaman Rasûlüllah’a hürmeten hemen kalktım
Sonra emirlerine uyarak kabul ettim

Mahlûkatın en şereflisi önümde yürüdü
Tâ ki Marziye (Fatıma aleyhisselâm)´ın evine geldik

Girdiğimiz zaman şeytan tekbir getirdi (çığlık attı)
Ferahlıktan dolayı, hem de iftirayı teyit etti

O anda O’na yöneldim elini öptüm
Dedim ki; “Ey zorlukların kendisine kolay olduğu kimse”

Sen Hakk’ın nurusun ey mertebesi yüce olan
Ey gazaplanmış kimseyi kurtaran

Cânî bir kul olsam da
Şeytânî bir huya tabi olarak” (hata etmekten kurtardın)

Fatıma’da bana doğru yönelerek şöyle dedi
“Ben bu işimde cahillik etmiştim

Ey babamız bizim hepimiz için mağfiret dile
Rabbimiz dua edeni işitir”

Sözünü tamamlamıştı ki;
Cebrâil aleyhisselâm Tâhâ’ya geldi, dedi ki;

“Ya Muhtar (aleyhisselâm) Yüce Rabbimiz
Sana selam söylüyor, Ali’yi müjdele


Yine tertemiz Seyyide’yi
Kendisinden Marziyye (razı olunmuş)Fatıma Sıddıka’yı

Sonra Allah Teâlâ buyurdu ki: “Ben ikisinde affettim
Aralarında geçen savaşmayı (kaldırıp affettim)

Çünkü ben çok affediciyim(yapacaklarına da) aldırmam
Sizde yine hayırlı işler yapmaya yönelin

Nebi aleyhisselâm bu güzel ikâle çok sevindi
Ve yalvararak Allah Teâlâ’ya dua etmeye başladı

Sonra şöyle buyurdu: “Ey merhametlilerin en merhametlisi
İkram olarak âli beytin günahını affeylemeni,

Onların ilmini ve hayırlı amellerini artırmanı
Çünkü Sen her şeye ezeli (devamlı) merhameti olansın”


****

Ey bana soru soran, “Bana ne sorarsan sor
Benim ilmim mirastır ve ledünnidir”

İstersen geçmiş zamanlardan sor
İstersen gelecek zamanlardan sor

Onların bütün haberleri (bilgileri) benim yanımda açıktır
Fakat bazı zaman onların sırları ifşâ olabilir

İşte sana açık bir delili olan bir söz
Sana tafsilatlı olrak gelecekten haber veriyor

Dokuz ilmi, Farslıların hesabına göre
İsyanların olduğu dokuz karn dan sonra

Farslar Araplara galip gelecek
Onları köpeklerin öldürüldüğü gibi öldürecekler

Çirkin fitnelerin başlangıcı olacak
Hınzırların (domuzlar) karanlığı gibi bir karanlık (gelecek)

O zaman bütün ülkeler (birbiriyle) çarpışır
Kargaşa ve fesat çoğalır

Yeryüzü kendi üzerindekiler ile sarsılmaya başlar (deprem)
Tâ ki mutrafları helak olur


***







Ey dâima necat (kurtuluşu) isteyen kişi
Şu söyleyeceğime kuvvetlice sarıl

Tılsımlı bir hakikat olarak yaptığım işe yönel
Kabul edilenlerin hepsi tecrübe edilmiştir

Ben onu “Cünnet-ül Esmâ
Dâiretü’l Celiletü’l Ahfâ” (olarak isimlendirdim)

Allah Teâlâ’nın bana gönderdiği bir hediyedir
Onu Cebrâil aleyhisselâm Muhtar’a getirdi

Bedir gününde bize yardım etmek için, o zaman
Semâların melekleri ile bize imdât (yardım) eyledi

Buyurdu ki; “Ya Muhtar! Bil ve idrâk et ki;
Biz bugün Senin yardımına geldik (gece) yürüyoruz

Şübhesiz Senin Mevla Teâlâ’n bir ikram olarak
Bize şerefli bir tılsımı hediye etti

“Ya Habîballah ömrüne yemin olsun ki
Vasfedilmekten çok yüce oldu
Çünkü onda Rabbimin İsm-i âzam-ı vardır
Biz onunla bütün âlemleri resm ederiz”

(Bu tılsımı) Kim saadete mazhar ise
Onun boynunda gerdanlık hükmünde olur(sa)

Ya da silah üzerine yazılmış hükmünde olur(sa)
Çok keskin ve kan akıtıcı kılıç gibidir

O anda Beşir aleyhisselâm beni çağırdı
Ve buyurdu ki; “Senin basîr olan Rabbin şu müjdeyi verdi

Sana öyle tılsım hediye etti ki, onunla düşmanlar
Kahr olup zehr olur Öyleyse o Hâdiye şükür et”

Bunun üzerine kucağıma sahife düştü
Onun yazısı şerefli bir dâire şeklinde idi

Cebrâil aleyhisselâm dedi ki; “Yâ Ali! Onu al
Çünkü o Yüce Rabbinin sekinesidir

Seni korktuğun kötülükten korur
Düşmanla karşılaşınca onları zayıflatır”

Sesini iştim fakat hayalini (kendisini) göremedim
Fakat bana gök kuşağına benzer olarak göründü

Sonra benden ayrılıp bir iş yapar oldu
Ve şöyle buyurdu: “Kalk sana Mevlâ’n kâfidir”
Bilsinler ki kavmin meydanına indiğiniz (zaman)
“Onların sabahı ne kötüdür” “Sen ise en şerefli”

Kâhredici olan Allah Teâlâ’nın isimlerinin sırrı
Onların üzerinde dönen şerlerine karşı (tılsımı kullan)

(Bende) Savaşın kızışmasından beri
Kesiyorum ve boyunlarını vuruyorum (koparıyorum)

Kavmin elleri zincirlendi
Pişmanlıktan ciğerleri parçalandı

İslâm askerleri galip geldi
Puta tapanlar üzerine

***
Bu mahlûkatın en hayırlısının davetidir
Muhammed bize sıdkı (doğruluğu) getirdi

O bir gün ibadetlerin birinde
Kıbleye dönmüş olarak namazda

Lanetli Amr ve onunla beraber
Şeybe, Utbe ve dört kişi (hakkında)

Bedir’deki yedi kişinin geride kalanı
(O) Onların zulmünü ve küfrünü almıştı

Arka arkaya kalpten darbe yemişlerdi
Ölümün tadını tattılar

Alçak kavmin en eşkıyası ortaya çıktı
Çok savaşçı olanların heybeti ile karşılaştı
Heybetinden müteessir oldu ve koşarak döndü
Bütün hüzün ve pişmanlığını ilan ederek

Mustafa aleyhisselâm arkasında tarassut ederek (durduk)
Nihayet çeneye kadar secdeye kapandı
Onu (ridası ve izarı) kafa ile sırt arasına attı (iyice eğildi)
Çünkü secde için en aşağı şükür idi

Nebi aleyhisselâm bir süre öyle kaldı
Arkadaşları müşriklerin çirkin durumları görmeye başladılar

Allah O’na şöyle vahyetti: “Eğer dilersen onunla beraber
Eğer iyilikleri olmayacaksa düşmanlarının elleri kurusun

Fatıma Betül geldi (deve bağırsaklarını almıştı)
Râsül Mustafa’nın gözünün nuru

Kınanmışların hepsine beddua etti
Apaçık bir beddua sonra dönüp gitti

****

Bunların başına gelen işin sebebi budur
(Bu) İsimlerin zikrini (bilin) ki manaları (olaylar) süslendi

Onları (isimleri) güneş gibi daire içinde topladım
Bizzat aydınlatıcı olarak hissi (hayalî) değil

Bana onu Allah Teâlâ hediye etti
Onların şerefini artıran kişinin kadrini

Onu güzel Kûfe Şehrinde şerh ettim
Hikmetli manzumeler şekline getirdim

Onu kim okursa o kimseden şüpheler gider
Çünkü bizim özümüz hâlistir ve şüphe yoktur

İlimlerimiz nerede olursa deniz olacaktır
Ona dalan ondan inci çıkarır

Her kim bizimle münazara etmek isterse
Büyüklenmekten dolayı helak olmasından korkulur

Ey onun (isimlerin) yoluna ulaşmak isteyen
Ârif ol cahil olma

Onu ben nasıl yazdı isem o şekilde bırak
Ondan başkasını araştırıcı olma

Ey (dâireyi) yapan (koyan) kişi Allah’ın takvasını yerine getir
Şüphesiz onun İsm-i Âzam’da bir yeri vardır
Kâinatın tamamı onunla ayakta durmaktadır
Rabt (bağlanmak) ve çözülmek onunladır

Onun isimleri çok mukaddestir
O Musa aleyhisselâma parlak olarak göründü

Açıkça zuhur etmiş olarak görünce
Ailesine dedi ki “Ben bir ateş gördüm”

Ona yaklaşınca etrafa yayılmış bir nur gördü
Onu hayrette bıraktı Baktı Kaçmaya çalıştı (Ancak) dinledi

Gördüğü şeye taaccüp ederek geçip gitti
Hicaplı olduğundan dolayı O’nu görmemişti

O anda ezelî olan Rabb ona nida etti
Buyurdu ki “Ey Musa ben yüce Allah’ım

Korkma! Sen Tûvâ Vadisi’ndesin
Mukaddes kılınmış düzgün bir mekândasın

Nalinlerini çıkar, halıya basar gibi bas
Perdemizin asıldığı yer yüksek (makam) dır

Sen konuşmak için en emin bir yerdesin”
Tebliğimi de en iyi dinleyensin

Onun ism-i âzamı ile sebat etti (Musa konuşabildi)
Kelîm ismi O’nun (Musa) hakkında doğru oldu

Ey İsm-i Âzam’ın faydasını arzulayan kişi!
Yıldızlar gibi süslü(parlayan) isimleri hıfz eyle

Ey talepte ısrar eden, benim nezrim ile başla
Çünkü onunla muradına edeb üzere hemen kavuşursun

Bizim nezrimiz gücünün yeteceği bir şeydir
Musibete uğramış kişiye kolaylık olsun diye

Kim bu dediğimizi kabul ederek karşılarsa
İstediğine kavuşmak nasip olacaktır



Biz nezrimizi şart kıldık
Bu muhteşem daireye layık olan

Celâl ve minnet olan Rabb’imin isimleri
Paha biçilmez bir şeref sahibidir

Bu ancak tasdikten dolayıdır
Onu kısa ve düzenli bir şekle koymak için

Cahillik ile maksatlı aleyhinde konuşana deki
Bu maksadından vazgeç inatçı olma

Biz ancak yeryüzünün melikleriyiz
Hükmümüz doğu ile batı arasında geçerlidir

Değerli ilimden her bir manayı
Dünyanın başlangıcından kıyamete kadar

(Her şey) bize şuhûd derecesinde inkişâf etti
Şüphe edenler zelil olacaktır

Onda söylenen her söz ki, o nastır(Kesin hükümdür)
Bizim haberlerimizi anlatanın ta kendisidir


Bizim virdimiz her almak isteyene tatlıdır
Mesleğimiz her ârif olana kolaydır

Bunlar (isimler) kıymetli mevhibelerdir (ihsan bağış)
Mevlâ Teâlâ onu mahlûkatına vermiştir

Altı isimdir ki senetle gelmiştir
Harflerinin sayıları ondokuzdur

FERDÜN, HAYYUN, KAYYUMÜN,
HAKEMÜN, ADLÜN, isteyen kişiye

Sonra bitiminde onları diyen kişiye (KUDDÛSÜN)de
Onunla nice nefisler temizlendi

Ona parlak bir daire ilave etti
Etrafında harfleri yuvarlaktır

Her bir harfin yanında kerrûb meleği vardır
Harf onun etrafında yazılmıştır


Allah Teâlâ’nın sanatı yazdığı şeyde yücedir
Sakın sözümü inkâr edici olma

Onların adedi şerefli ondokuzdur
Kâfirler için şiddetli bir ateş yakmışlardır

Onunla her şehirdeki sihri iptal ederim
Başlangıcından on ikisine kadar

Düşmanların sana gelirken geri çevrilir
Sana tuzak kurarak ve acele ederek (gelmiş olsalar da)

Altı ismi gizlice oku
Peşinden arka arkaya on tekbir getir

Onların korku ile hezimete uğradıklarını görürsün
Korkularından titremeye başlarlar

Yine bir sultan (devlet yöneticisi) ki zalim ve azgın
Öyle ki işin hakkında şaşkınlık içindesin


On defa deki; HAKEMÜN, ADLÜN
YA FERDÜ YA KUDDÛSÜhemen gözü kör olur

Kızgınlığının ardından sana gülecektir
Hem de zorluktan sonra ondan kolaylık göreceksin


İsm-i Âzam’ın bazı sırlarına kavuşan herkes
Şunu bilsin ki bu bir kul işi değildir

Gizlenmesini istediğim sözü muhafaza et
Ey irşâd dairesine kavuşmuş olan

Çünkü bu şerefli bir dâiredir
Vasıfları açıkça zuhur etmiştir

Onun mekânı gibi hiçbir mekân yoktur
Faydası hakkında yanımda kesin deliller vardır

O keskin vakıalara o bir kalkandır
Hem hasta olan cinlenmişe de şifâ olur

Sonra kim durumunun darlığından şikâyet ederse
Kazanç durumunda genişlik olacaktır

Aksi (insan)nın silahı için onu saklasın
Nefsi hakkında Allah Teâlâ’dan korksun
Ey okuyan sonra dinleyen kişi
Faydalanmak için sözümü muhafaza ederek dinle

Geçtiği gibi ondan bir iyilik ile
Manzum olan şerhinden daha önce şunu bil ki;

Taun’un büyüklüğü için onu kullanmak fayda verir
(Ancak) Kabul ederek akd edilen şartı almak gereklidir

Kim onu hafife alırsa
Onun izzeti hakkında zayıflığına hükmet

Bu isimlerin azîmeti yücedir
Bir cahile verilmesi hususunda Rabb’ime yemin olsun

Fakat en azimetlisi ve faziletlisi
Odur ki; kendisine hediye edilir o da kabul eder

Bir takım Acem harfleri ki satır satır yazdırılmıştır
Zengin fakir onunla gecelettirilmiştir

De ki gözüktü vakit gözüktü hem yaklaştı
Deccali bekleyin, kim yalan derse azmıştır


Çünkü o beldelerde dolaşır
Kulları arasında fitne çıkarır

Kim ki Allah Teâlâ ona yardım etmek ister
Ona bu sekineyi hediyedir


Sonra bilin ey kardeşler cemaati
Şüphesiz ahir zamanın azgınları

O âlemlerdeki azgınları zevklendirdiler
Sonra hevâlarına tabi olmaya yöneldiler

İlmi sevap isteyerek okumadılar
Ancak dünyada kolaylık için okudular

Onların mal ile genişlemiş (zenginleşmiş) görürsün
Ve karınlarını haram ile doldurmuş

Bu yüzden insanları zillette görürsün
Zira âlimin (ayak) kayması bin kaymaya bedeldir

Zira âlimin musibeti amel etmediği zamandır
İlmiyle Başkaları ise sormadığı zaman (helak olmakta)dır

Ey kullar (insanlar) o fitnenin tamamı
Onu icap ettiren devamlı zinadır

Âlemde bu çoğaldığı zaman
Onlara en kötü azap getirilmesinden korkulur


Deccal olan şu kâfirin fitnesi
Onu anlatmaya kitaplar yetmez

Şanı yüce olan Mevlâ’ndan iste
O zamana yetişen kişi

Bu fitnenin şerrinden seni koruması için
Her sıkıntı ve musibetin şerrinden

Kim güvende olmayı isterse
Her asır ve zamanda

Sözümüzün inceliğini temessük etsin
Bizim emrimizden sapmasın

Çünkü biz kat’i (kesin) olarak
Her sıkıntı ve darlığa imdat (yardım) ederiz

Ve Allah Teâlâ’dan isteriz İsteyende öyle yapsın
Ondan başkasından hiçbir halde istemeyiz

Ömrümüzü Salih ameller ile hitama (bitirmemiz)
Müminler için ölüm anında rahatlıktır

Kim fitnesiz ölürse (inancı bozulmadan)
Onun için en güzel iyiliktir

Sonra ikinci defa salât ve selâm olsun
Manaları ihtiva eden Nebi üzerine


Muhammed mahlûkatın en çok hamd edendir
O zirveye ulaşan en hayırlı kuldur

Bütün mahlukâtın aciz kaldığı mucizelerle
Bunda ne şek vardır ey genç ne şüphe

Onun âline ashabına Onun arkasından gelen
Bazı kavimler ahdine vefâdan yüz çevirdiler

Salât ve selamın en temizi ebedî olarak
Yıldızlar parladıkça sabahın ziyası zuhur ettikçe

Bu apaçık bir ercûzedir
İçinde manalar ihtiva etmektedir

Acayip kelimeler açıklanmıştır
Altın değerinde nice acayipler bariz olmuştur

Onları daha önce hiçbir kitap ihtiva etmemiştir
Nüshaları asla ben derc etmedim

Fakat o benim cilâi fikrimin kızıdır
Bakir kafiyelerdir ki hiçbir mihir verilmemiştir
Sonra toplanmış bir kelamdır Reczinin içindeki
Hazinesinden çıkarılmış cevherler (vardır)

Allah Teâlâ hibe ettiği şeyi bildirdi
Sakladığım şeylerden dolayı Allah Teâlâ’ya hamd olsun

Hz Ali Kerremallâhü veche
radiyallâhü anh

Alıntı Yaparak Cevapla

Kaside-İ Ercûze

Eski 08-02-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kaside-İ Ercûze




CÜNNETÜ’L ESMÂ DÂİRETÜ’L AHFÂ

İkra, 5
Â’raf, 172
“Seni şaşırmış bulup, doğru yola eriştirmedi mi?” Duha, 7
Sallallâhü aleyhi ve sellem
Mevlâ: Efendi, sahip, malik
Görünmeye başladı
Muttali: Öğrenmiş, haber almış, bilgi edinmiş
“O, hevâdan (arzularına göre) konuşmaz Söyledikleri, kendisine indirilen bir vahiydir” Necm, 3-4
Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem kendinden bahsetmedi
“Gözü oradan ne kaydı ve ne de onu aştı” Necm, 17
Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin affına sığınarak
Hz Ebû Tâlib aleyhisselâmın oğlu Ali’yim
Sallallâhü aleyhi ve sellem
Haydar-ı Kerrar; Kerrâr, döne döne savaşan demektir Hz Ali savaşırken önünde kimse durmazdı
İslamı yaymak için İslam ordusu cihada çıktığından beri
Radiyallâhü anh
Hayber Seferi için
(Kaside-i Ercuze’de geçen beyitleri daha iyi anlamak için bu kısmı önceden okumak faydalıdır)
Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem, bir gün sabah namazını kılıp mescitte ashabıyla oturup sohbet ederken Cebrail aleyhisselâm Hayber Kalesi’ni fethetmesi gerektiği vahyini getirir Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin Cebrail’in getirdiği vahyi ashaba bildirmesinin ardından, ehl-i İslam olan ve din gayreti taşıyan herkes gaza niyetiyle Hayber Kalesi’nin fethine çağırılır Bu çağrıya kulak veren yirmi bin Müslüman er, savaş tedariki görür Yapılan bu hazırlıkların ardından İslam dinini sembolize eden alemlerini de omuzlarına alan ashap, Mekke’den Hayber’e doğru Hayber Kalesi’ni fethetme niyeti ile yola çıkar Müslüman ordusu, Hayber’e varır varmaz Hz Ömer radiyallâhü anh, Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem tarafından Hayber Kale’sine elçi olarak gönderilir Hz Ömer, Hayber ehlini imana ve İslam’a davet etmek için kaleye gider fakat burada taş, sopa ve od ile karşılanır Hz Ömer’in İslam dinine olan daveti, yedi kapısı olan Hayber Kalesi’nin on iki beyi ve kale içinde yaşayan halk tarafından kabul edilmez Bu olayın hemen ardından fetih süreci başlar
İleriki günlerde sırasıyla Hz Ebubekir, Hz Ömer ve Hz Osman radiyallâhü anhüm İslam sancağını alarak ashap ile birlikte Hayber Kalesi’ne kaleyi fethetmeye gider Lakin tüm uğraşlara rağmen ashaptan hiç kimse bu konuda bir türlü muvaffakiyet gösteremezÜstelik ashaptan pek çok kişi şehit olur Hayber’in yirmi gün geçmesine rağmen fethedilememesi ve pek çok kayıp verilmesi ashabın ve Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin müteessir olmasına sebep olur Bu sırada Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem, ashaba Hz Ali kerreme’llâhü vecheyi sorar Hz Ali’nin gözlerinin hasta olması sebebiyle Hayber Kalesi’nin fethine katılmadığının Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve selleme söylenmesinin ardından Allah Teâlâ’ın izniyle Hz Ali’nin gözlerinin olağanüstü bir tedavi ile yani Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin ağzından tükürük çıkarıp sürmesiyle tedavi edilir
“Allah’ın Arslanısıfatı ile bilinen Hz Ali kerreme’llâhü veche, gözlerinin iyileşmesinin ardından hemen silahını kuşanıp Zülfikar’ı takar ve Düldül’e binip Hayber Kalesi’ni fethetme amacıyla tek başına yola çıkar Hayber Kalesi’nin etrafındaki kırk arşınlık su dolu hendeği bir sıçrayışta sıçrayarak geçen Hz Ali, bu davranışıyla herkesi şaşırtır Hendeğin öbür tarafında Hz Ali, Hayber Kalesi beyinin kardeşi Anter ile savaşmaya başlar Hz Ali Anter’i İslam dinine davet eder; amaAnter bu davete icabet etmez İmana gelmeyen Anter, Hz Ali’nin Zülfikar’ından eman bulamaz ve tek vuruşta atı ile birlikte iki parçaya ayrılmak suretiyle canını cehenneme ısmarlar Kardeşinin öldürüldüğünü gören Amr, kısa bir şaşkınlığın ardından iki çuvalı üst üste giyerek kaleden dışarı çıkar ve Hz Muhammed’i, Hz Ali’yi öldürmek, ehl-i beyti esir etmek niyetiyle Hz Ali ile savaşmaya başlar Hz Ali kerreme’llâhü veche, Dehhak’ın neslinden gelen ve onun kılıcına sahip olan Amr’ı da imana davet eder; ama Lat-ı Menat’a tapan Amr da kardeşi Anter gibi bu daveti kabul etmez ve Hz Ali’nin Zülfikar’ının bir hareketiyle atıyla beraber iki parça olup ölür Hz Ali’ye hamle yapmak isteyen iki leşkerin de Hz Ali’nin narası sayesinde sersem olup ölmesinin ardındanHz Ali, Hayber Kalesi’nin kapısına yapışır ve otuz bin batman ağırlığında olan bu kapıyı yerinden koparır Sonra bu kapıdan Hayber Kalesi’nin önündeki hendeğin üzerine köprü yapar Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem o sırada kaleden Hz Ali’nin üzerine atılan olağanüstü ağırlıktaki kaya parçasını mucizevî bir şekilde Hz Ali’ye haber verir Hz Ali de bu taşlardan İsm-i Azam duasını (Sekine Duasını) okuyarak korunur ve taşlara Zülfikar’ı karşı tutarak iki parça eder Köprü üzerinden geçerek kaleye giren İslam askerleri, Hayber Kalesi’ndeki askerlerinin kimini kırar, kimini Müslüman yapar Böylece kale fethedilir ve kalenin içindeki mallar, silahlar fethin yirminci gününde Müslüman askerleri tarafından ganimet olarak ele geçirilmiş olur
BÜLBÜL, E ( Haziran/2008 ) Hazret-İ Ali Cenkleri Üzerine Bir Tetkik İnceleme-Metin) Sivas: Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Sınav Yönetmeliğinin Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı Halk Bilimi (Folklor) Bilim Dalı İçin Öngördüğü 221236 Yüksek Lisans Tezis 95-96
Radiyallâhü anh
(Fakat fayda etmedi; Hayber Yahudileri teslim olmadılar)
Sallallâhü aleyhi ve sellem
Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve selleme
Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular ki:
"Yarın sancağı öyle birisine vereceğim ki, Allah ve resulünü sever, Allah ve resulü de onu severler Allah kaleyi onun eliyle fethedecektir"
Ertesi gün sancağı Hz Ali'ye verdi ve Hayber kalesini fethetti
(İbn-i Hasan el-Kilabi'nin "Müsned-i Dimaşk" Hadis no: 27 / Az bir farkla aynı mealde: Siret-i İbn-i Hişam c3, s334 / Müsned-i Ahmed bin Hanbel c5,s33 / İbn-i Sa'd'ın "Tabakat" c3, s158 / Tarih'üt Tabari c2, s93 / Tirmizi Hadis no: 3970)
Zülfekar: (Zülfikâr) Çatal şeklinde iki başlı kılıcının adıdır "sahip", fakara "deldi" demektir Kelimenin tamamı delici anlamına gelir
Hz Ali kerreme’llâhü vechenin Uhud savaşında Kureyş’in önde gelen savaşçılarından dokuz kişiyi öldürdüğü, bu savaşta bedeninden yetmiş yara alarak son ana kadar peygamberi savunduğu, bu sebeple de Cebrail'in, “Zülfikar'dan başka kılıç, Ali’den başka da yiğit yoktur
("La fata illa Ali, la saif illa Zülfekâr" لا فتى الا على لا سيف الا ذوالفقار) dediği rivayet edilir Zülfekâr'ın Topkapı Sarayı'nda olduğu iddia edilir Diğer rivayetlere göre Halife Ali'nin vasiyeti üzerine Necef'te denize atıldığı belirtilmiş ve sonradan Med'den gelen Ebu Müslim Horasani bulmuş
Aleyhisselâm
“Babam Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem ve ordusu zafer kazanacaktır
“Gayretleri beğenilmiş olacak ve karşılığını görecektir”
Hasan ve Hüseyin aleyhimesselâm
Vedalaşma zamanı bulamadım
Oruç tutmayı adadım
Velime:Düğün münasebetiyle verilen yemek Sevinç ve saadet ifade eden her türlü merasim sebebiyle verilen ziyafetlere de velime dendiğini söyleyen olmuştur (Şevkânî, Neylü'l-Evtar, VI, Mısır t,y, 198)“Savaştan dönüşte verilecek yemeyi bile yemeden önce oruç tutmayı adadım
Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve selleme
Behlül: Mizahı seven, Hayır sahibi, çok iyi kişi,
Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem
Anter
Ölüm bizede ulaşacak korkusuyla meydandan kaçtılar
Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin manevi gücü
Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve selleme
Hayber’e sığınmış Yahudilere
Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem
Yahudiler
“Ehl-i kitaptan inkâr edenleri, ilk sürgünde yurtlarından çıkaran O´dur Siz onlarınçıkacaklarını sanmamıştınız Onlar da kalelerinin, kendilerini Allah Teâlâ´dan koruyacağını sanmışlardı Fakat Allah Teâlâ´nın azabı, onlara beklemedikleri yerden geliverdi O, yüreklerine korku düşürdü; öyle ki evlerini hem kendi elleriyle, hem de müminlerin elleriyle harap ediyorlardı Ey akıl sahipleri! İbret alın” (Haşr,2)
Yunus aleyhisselâm
Kapının altına girerek köprü olması için destek verdim
Bkz: (BÜLBÜL, Haziran/2008 ), s 95-96
Bize bu kaleyi onlardan almamızı ihsan etti
Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin
Toprağın Babası
Sallallâhü aleyhi ve sellem
Aleyhisselâm
Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem
Rızayı kazanmış kadın
Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem
“Allah böylece, senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlar, sana olan nimetini tamamlar, seni doğru yola eriştirir Fetih, 2
İkal: İkl, bağ, bend * Daha ziyade Arabların başlarına koyup sardıkları bağ, agel
Burada geçmiş ve gelecek olayların birleştirilmesi
Âl: Hz Fatıma aleyhisselâm, Hz Ali kerreme’llâhü veche, Hz Hasan aleyhisselâm, Hz Hüseyin aleyhisselâm
Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemden direk alınan ilim
Allah Teâlâ’dan ihsan edilen keşfî ilim
Bazı zaman ben açıklayabilirim
Havas kitaplarında kullanılan Dokuz rakamı esas alınarak yapılan cifir hesabı
Karn: "Zaman, devre * Bir insanın ortalama ömrü olan altmış sene * Yüz yıllık zaman Asır * Boynuz Hayvanda başın boynuz yerleri, boynuz yerinden sarkan saç (Karn, iki mânaya gelir Birisi, zamandan bir müddete mukterin olan ümmet, bir zaman ahalisi olan hey'et-i içtimaiye ki, ""hayrul kuruni karni"" hadis-i şerifi bu mânayadır Bunda sivrilmek veya mukarenet etmek manası vardır Bu mukarenet veya efradın yekdiğerine mukareneti veya bir peygamber, bir âlim, bir reis gibi büyük bir şahsiyete mukareneti mülâhaza olunur Diğeri de müddet-i zamanın kendisine denir ki, asır gibi ekseriyetle yüz sene takdir edilmiştir)”
Hz Ali kerreme’llâhü vechenin gelecekle ilgili ilk haberinin meali şu şekilde: "Dokuz karn sonra (Fürs), yani akvam ı Şarkiye, Â'râb üzerine hücum edecek, galebe edip Â'râbı hayvan gibi kesecek Öyle müthiş fitneler ve karanlıktı musibetler ki: en karanlıklı gecelerden daha ziyade karanlık olacak İşte Hazret-i Ali Radıyallahü Anh'ın bir keramet-i bahiresi ki kendinden beş yüz sene sonra gelen ve Ar ab Devlet-i Abbasiyesini mahveden ve hadsiz kütüb-i islâmiyeyi nehr-i Fırat'a döken ve Â'râbı gayet zalimane katleden Hülagû vakıa-i meşhuresini haber veriyor Çünkü meşhur olan kam kırk sene değil o zamanın istilahınca ağleb-i ömür olan altmış seneden ibarettir Çünki bir devir altmış senede değişir Bu suretle İmam-ı Ali Radıyallahü Anh'ın hicretten otuz sene sonra Kûfe'de yazdığı bu Ercüze'deki dokuz defa altmış, otuza ilâve edilse beş yüz yetmiş oluyor ki Cengiz'in ve Hülagû'nun hücum ve tahribat zamanıdır"
Tarih: Hicrî 570 Yer: Bağdat Hz Ali kerreme’llâhü vechenin haber verdiği hâdise bakın nasıl aynen gerçekleşmiş
"Hülâgû ordusu Bağdat'ı kuşattı Neft ateşleri ve mancılık taşları atmaya başladı Kırk elli gün süren muharebe esnasında İslâm dünyasının en gözde şehirlerinden olan Bağdat yakıldı, yıkıldı Başvezir İbn-i Alkamî barış teklifinde bulunmak üzere halifeden izin aldı ve muhasara ordusuna gitti Orada diyeceğini dedikten sonra dönüp geldi 'Hülâgû sizi makamınızda alıkoymak, hatta kızını oğlunuza vermek istiyor Ecdadınızın Deylemlilere ve Selçuklulara tabi olduğu gibi, siz de bunlara itaat ederseniz Müslümanların canını ve malını kurtarmış olursunuz, bir süre sonra da dilediğinizi yaparsınız'dedi
Zavallı halife, bu yaldızlı sözlere aldandı Çocuklarını ve ileri gelen devlet adamlarını yanına alarak Hülagû'nun yanına gitti, fakat soğuk karşılandı Bir odaya alındı Sonra İbn-i Alkamî, 'Hülâgû, kızını halifenin oğluna verecek, siz de nikâh merasiminde bulununuz' diye Bağdat âlimlerini, ediplerini, fakihlerini, davet etti Takım takım geldiler İşte tam bu sırada vahşet başladı Hepsi halifenin gözünün önünde birer birer öldürüldü Kendisini de keçeye sardılar Moğol usulünce tekmelerle hurdaya çevirerek şehit ettiler Daha sonra Bağdat'a girip katliama başladılar Kırk gün süren bu vahşet esnasında sayılmaz yahut sayısına inanılmaz derecede insan öldürüldü Değerli mal ve eşya yağma edildi Manevi kıymetlerine paha biçilemeyen nefis kitaplar Dicle nehrine atıldı Hülâgû taş üstünde taş, gövde üstünde baş bırakmadı" (Ahmed Cevdet Paşa)

Mutraf: Kendisine verilen bol nimetlerle azıp şımaran ileri gelenler"dünya nimetleri ve şehvani şeyler hususunda geniş bir bolluğa ve nimete sahip kılınan" manasında kullanılır
Mutrafîn, ise mal ve servet sahibi olmakla böbürlenip kendilerini Allah Teâlâ'dan müstağnî görme hastalığına sürüklenmişlerdir Ayrıca üstünlük psikolojisi içerisinde kendilerinden başkalarını beğenmeyip küçümsemeleri ve her konuda kendilerini haklı sayarak rasûllerin getirmiş olduğu Allah'ın dinine karşı çıkmışlardır
Kur'an-ı Kerim onların durumlarını şöyle anlatıyor: "Sizden önceki nesillerden akıllı kimselerin, (insanları) yeryüzünde bozgunculuk yapmaktan alıkoymaları gerekmez miydi? Fakat onlar arasında, ancak kendilerini kurtardığımız pek az kişi böyle yaptı Zulmedenler ise kendilerine verilen refahın peşine düşüp mutraflaştılar (şımardılar) ve suç işleyen (kimse) ler olup çıktılar" (Hud, 116)
Tılsım: Herkesin bilip çözemediği gizli şey * Gizli sır Fevkalâde kuvvet ve te'siri hâiz olan şey * Definenin bulunmasına mâni olan mevhum şey
Söylediklerimi ben ve inananlar tecrübe ettiler
Cünnet: Kalkan Örtü, kadın başörtüsü * Yağan Halk arasında Cennet-ül Esma olarak söylenir
Şerefli Yüce Dâire
Burada Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem ve Hz Ali kerreme’llâhü veche işaret ediliyor
Sallallâhü aleyhi ve sellem
Çizeriz, seyrederiz,
Kim değer verip boynunda taşırsa
“Ve o en yüksek ufukta idi” Necm, 7
“Sonra yaklaşmış ve inmiştir Necm, 8
“Allah'a güven, Allah, vekil olarak yeter” Ahzab 3
Kureyş müşrikleri, Bedir'e çıkıp gelmeden önce, Mekke'de Kâbe’nin örtüsüne yapışarak Allah'tan yardım istemişler
"Ey Allah! İki ordudan en azîzine, iki cemaattan en kıymetlisine, iki kabileden en hayırlısına yardım et!"diyerek dua etmişlerdi
Kureyş müşriklerii ve Müslümanları Bedir'de birbirleriyle karşılaştıkları zaman, Ebu Cehil de:
"Ey Allah'ım! Muhammed hısımlık ilişkilerini bize kestindi ve bize bilinmeyen bir şeyle geldi Sabahleyin onu helak et!"dedi Kendisi aleyhinde ilk hüküm veren, kendisi oldu
Sallallâhü aleyhi ve sellem
Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem
Bir defa, Kâbe'de namaz kılarken, Ebû Cehil'in teşviki ile Ebû Muayt oğlu Ukbe, yeni kesilmiş bir devenin bağırsaklarını getirip, secdede iken üzerine koymuş, Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem başını secdeden kaldıramamıştı Kızı Hz Fâtıma aleyhisselâm yetişerek, üzerini temizlemiş, Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem namazını bitirdikten sonra etrafında gülüşen müşrikleri işaret ederek üç defa:
"Allah'ım Kureyşten şu zümreyi sana havâle ediyorum"dedikten sonra:
"Ebû Cehil'i, Ebû Muayt oğlu Ukbe'yi, Haccâc oğlu Şu'be'yi, Rabîa'nın oğulları Utbe ve Şeybe'yi, Halef'in oğulları Übeyy ve Ümeyye'yi, sana havâle ediyorum"diye isimlerini birer birer saymıştı Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin isimlerini saydığı bu azılı müşriklerin hepsi de Bedir Savaşı'nda katledilip, leşleri Bedir'deki "Kalîb" denilen kuyuya atılmıştır(Bkz el- Buhârî 1/65; Tecrid Tercemesi, 1/161 (Hadis No: 177) ve 2/377 (Hadis No: 314) ve 10/45, (Hadis No: 1544)
Ebu Cehil; müşrikleri Müslümanlarla çarpışmaya kışkırtıyor ve:
"Sürâka b Cu'şum'un ayrılıp yardımını kesmesi sizi aldatmasın!
O, ancak Muhammed'e ve ashabına vermiş olduğu sözün üzerinde durmuştur
Kudeyd'e dönünce, onun kavmine ne yapacağımızı biliyoruz!
Utbe b Rebia'nın, Şeybe b Rebia'nın ve Velid b Utbe'nin öldürülmeleri de, sizi korkutmasın!
Onlar çarpışacakları sırada acele ettiler, böbürlendiler
Allah'a yemin ederim ki; bugün, Muhammed ve ashabını tutup urganlara bağlamadıkça dönmeye*ceğiz!
Sizden her biriniz, onlardan birisini öldürebilirsiniz!
Fakat, onları öldürmeyiniz, yakalayınız!
Dinlerinden ayrılmak için yaptıkları şeylerin, atalarının yapageldikleri ibadetlerinden, Lât ve Uzzâ'dan yüz çevirmelerinin ne demek olduğunu onlara öğreteceğiz!" diyordu (M Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 3/346-347)
Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem "Yakında o cemaat bozguna uğrayacak, onlar arkalarını dönüp kaçacaklar!" (Kamer 45) âyetini oku*muştu
Tarassut: Gözleme, gözetleme, dikkatle bakma
Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem; Kureyş müşriklerinin harp meydanına geldiklerini görünce:
"Ey Allah'ım! İşte Kureyşliler! Olanca kibir ve gururları, kendilerini beğenmişlikleri ve övünücülükleriyle gelmişler, Sana düşmanlık etmekte ve Senin Resûlünü yalanlamaktalar!
Biz, Senden, onlara karşı bana va'd buyurmuş olduğun yardımını diliyoruz
Ey Allah'ım! Sabahleyin onları helak et!"diyerek, Allah'a dua ve münâcatta bulundu
Hz Ömer der ki:
"Bedir savaşı olduğu gün, Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem, ashabına baktı: Onlar 300 küsurdu
Bir de, müşriklere baktı: onlar 1000'di ve daha da çoktu
Kıbleye döndü İki elini uzattı (kaldırdı)
Üzerinde ridası ve izarı vardı
'Allah'ım! Bana yaptığın va'dini yerine getir!
Allah'ım! Şu bir avuç İslâm cemaatını helak edersen, artık Sana yeryüzünde ibadet olunmaz!' diyor, hiç durmadan Rabbinden yardım diliyor ve O'na yalvarıyordu
Ridası omuzundan kayıp düştü
Ebu Bekir gelip onu Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem omuzuna koydu ve arkasından ayrılmadı
Nihayet, Ebu Bekir dayanamadı:
'Ey Allah'ın Peygamberi! Rabbine niyaz ettiğin yetişir artık!
O, sana olan va'dini muhakkak yerine getirecektir!' dedi "
Bunun üzerine Yüce Allah Peygamberimiz Aleyhisselama indirdiği âyette:
"Hani, siz Rabbinizden imdad istiyordunuz da, o da, 'Muhakkak ki, ben size meleklerden birbiri ardınca bin melekle imdad edeceğim!'diyerek duanızı kabul etmişti" buyurdu
Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem:
"(İnsanları) Müjdele Ey Ebu Bekir! Sana Allah'ın yardımı geldi!
İşte, şu Cebrail'dir Nak' yokuşlarının üzerinde, atının gemini tutmuş, harp silahı ve zırhı üzerindedir! Hücuma hazır haldedir!"buyurdu
Hz Ali kerreme’llâhü veche der ki:
"Bedir günü, savaş şiddetlendiği zaman, Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve selleme sığınmıştık O gün, insanların en cesaretlisi ve en kahramanı o idi Müşriklerin saflarına ondan daha yakın olan kimse yoktu!"
"Bedir günü, biraz çarpıştıktan sonra;
'Ne yapıyor bir bakayım?” diye acele Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin yanına geldim
Peygamberimiz Aleyhisselam, secdeye kapanmış, durmadan:
'Yâ Hayy yâ Kayyûm! Yâ Hayy yâ Kayyûm!'diyordu
Çarpışmak için, savaş meydanına döndüm
Resûlullahın yanına tekrar dönüp geldiğim zaman, o yine secdeye kapanmış, Yâ Hayy Yâ Kayyûm!' diyordu Sonra, tekrar çarpışmaya gittim Tekrar dönüp geldiğim zaman, kendisi yine secdede bunu söylüyordu
Yüce Allah, ona fetih ve zaferi ihsan etti" (M Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 3/349)

Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem
Önceki dip notta geçen devenin bağırsaklarını koyma meselesi
Sallallâhü aleyhi ve sellem
Bu olaylar bahsedeceğimiz isimlerin manaları içinde gizlidirİşte bu cesaret bu isimlerin manalarından çıkan zuhurattır
Bir kimse ki ona itiraz ederse büyük bir helak ile karşılaşmasından korkulur
Ariflik âlimlikten üstündür Marifet ilimden üstündür Çünkü ârifler hikmet sahibidir
İsm-i âzam “büyük isim” demektir İsm-i âzam vücudun zikridir Lisan ile yapılamaz Bütün vücuttan gelen bir sestir Bunun zikri yapana ağır gelir Yani zikir zerrelerden çıkarak yapılır Hangi ismin İsm-i âzam olduğunu tayin etmekte çok zordur
Allah Teâlâ’nın isimleri hakkında en büyük ifadesi ile isimlerde derecelendirmek yanlış olabilir Gerçekte Allah Teâlâ’nın bütün isimleri büyüktür Öyle ise bu ifâde niçin kullanıldı sorusu aklına gelebilir Aslında rivayetler incelendiğinde aynı isimde birleşme olmadığı görülmektedir Değişik ifadeler olması ismin, bir isim olmadığı ve zamanla ve insanlarda farklılıklar göstermesindendir
Allah Teâlâ´dan başka ‏şeylerden yüz çevirerek, tam bir ihlâsla zikredilen her isim, İsm-i Âzam´dır, zira harflerin birbirine karşı‏‎farklı bir ‏şerefi yoktur
Fakat bütün isimler İsm-i Âzâm´ın çerçevesi içinde saklıdır Şöyle ki, Ulvî ve süflî (dünya) alemde Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve selleme muhtaç olmayan bir nesne olmadığına göre, Hakîkât-ı Muhammediye ve İsm-i Âzâm birdir
Hakîkât-ı Muhammediye de İnsan-ı kâmil´de tecelli ederİnsan-ı kamil ise, bulunduğu zamanda İsm-i Âzam´ı görmede kullanacağın aynadır Eğer bu aynayı bulamazsan bu isme ulaşamazsın İnsânı Kâmili idrak etmek, İsm-i Âzam-ın göründüğü yer olarak bilmek demektir
Hz Âişe radiyallahu anhâ ile Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem arasındaki olan konuşma çok şeyleri açıklar
“Fahri Âlem Muhammed Mustafa sallallâhü aleyhi ve sellem Efendimiz bir gün şöyle yalvardılar:
“Allah’ım! Ben, senin pak, güzel, mübarek ve yüce katında en sevimli olan, onunla dua edildiği takdirde hemen icabet ettiğin, onunla senden istenince hemen verdiğin, onunla rahmetin talep edilince rahmetini esirgemediğin, onunla kurtuluş talep edilince kurtuluş verdiğin isminle senden istiyorum
Başka bir gün Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem Hz Aişe radiyallahu anhâ´ya
“EyÂişe! Kendisiyle dua edildiği takdirde icabet ettiği ismi, Allah Teâlâ’nın bana gösterdiğini sen biliyor musun?”diye sordu
Hz Âişe radiyallahu anhâ der ki:
“Ben: “Ey Allah´ın Resûlü! Annem babam sana feda olsun, onu bana da öğret!”dedim
“Ey Âişe onu sana öğretmem uygun düşmez!”buyurdu Bu cevap üzerine ben de oradan uzaklaşıp bir müddet tek başı‎ma oturdum Sonra kalkıp, başını‎öptüm ve:
“Ey Allah´ın Rasulü! Onu bana öğret”diye ricada bulundum
O yine:
“Onu sana öğretmem uygun olmaz, Ey Âişe! Onunla senin dünyevî bir şey talep etmen uygunsuz olur” buyurdu
“Hz Aişe radiyallahu anhâ devamla der ki:
“Ben de kalkıp abdest aldım, sonra iki rekât namaz kıldım, sonra:
“Allah’ım! Sana Allah isminle dua ediyorum
Sana Rahmân isminle dua ediyorum
Sana Bir´rur-rahîm isminle dua ediyorum
Sana bildiğim ve bilmediğim güzel isimlerinin hepsiyle dua ediyorum
Beni mağfiret et, rahmet eyle”diye dua ettim
Hz Âişeradiyallahu anhâ devamla der ki:
“Bu duam üzerine Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem Efendimiz güldü ve:
“İsm-i Âzam, senin yaptığın şu duanın içinde geçti”buyurdu
Sonuçta Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem hangi ismin İsm-i Âzam olduğunu kesinlikle belirtmemiştir Fakat işaretler buyurarak ismin dolandığı çerçeveyi biz acizlere beyan etmiştir
“Allah”,
“el-Hayyu´l-Kayyûm”,
“La ilahe illallah”,
“er-Rahmanu´r-Rahim”,
“Allahu´r-Rahmanu´r Rahîm”,
“Allahu la ilahe illa huve´l-Hayyu´l-Kayyum”,
“Lâ ilahe illa hüve´l-Hayyu´l-Kayyum”,
“Rabb”,
“Allahu lâ ilahe illâ hüve´l-Ahadü´s-Samedü´llezî lem yelid ve lem yüled ve lem yekün lehü küfüven ahad”,
el-Hannânu´l-Mennânu Bedî´u´s-Semâvatve´l-ardzü´l-Celâli ve´l-ikram el-Hayyu´l-Kayyum
İsm-i âzam burada bulunmayan isimlerden de olabilir Lakin hepsinde “Allah” kelimesi mevcuttur Bu durumdan hareketle İsm-i âzam´‎ın “Allah” lafzı olduğuna görüşlerin yönelmesi vardır Çünkü bu isim sıfat olmayıp, zat isimidir Bütün isimleri ve sıfatları kendinde toplamıştır
Bize göre her şahsın İsm-i ÂzamıfarklıdırÇünkü böyle olması daha uygundur İnsan yaratılış yönünden mükemmel yaratılmıştır Fakat bu mükemmelliğin harekete geçmesi her insanda aynı merkezden olmaz Çünkü terbiye edilebilecek vasıfta olan insanoğlu, aynı terbiye yolu ile terbiye olmadığı gibi, hepsi aynı manevî makamda olmadığı kesindir
Büyükler buyurdu ki;
“Senin için uygun olanı biz söyleyebiliriz Fakat sen kendin bulursan bu isimle tasarruf edebilirsin Çünkü Allah Teâlâ sevdiklerine bu ismi bağışlar Bağışladığı zamanda Allah Teâlâ’nın işlerine karışmamaya ve dünya nimetlerine rağbet etmediğin zaman olur ki, o zamanda istek diye bir şeyde sende kalmamış olur O zamanda bilmek ve bilmemek sende aynı şeyler olmuştur
“O, bir ateş görmüştü de, ailesine: “Durun, ben bir ateş gördüm, ya ondan size bir kor getirir, ya da ateşin yanında bir yol gösteren bulurum” demişti Tâhâ, 10
“Musa, tayin ettiğimiz vakitte gelip Rabbi onunla konuşunca, Musa: “Rabbim! Bana Kendini göster, Sana bakayım” dedi Allah: “Sen Beni göremezsin ama dağa bak, eğer o yerinde kalırsa sen de Beni göreceksin” buyurdu Rabbi dağa tecelli edince onu yerle bir etti ve Musa da baygın düştü; ayılınca: “Yarabbi, münezzehsin, Sana tevbe ettim, ben inananların ilkiyim” dedi Â’raf, 143
Kutsal yerlere ayakkabı ile girilmez
“Ben şüphesiz senin Rabbinim; ayağındakileri çıkar; çünkü sen, kutsal bir vadi olan Tuva'dasın Tâhâ, 12
Benim koyduğum adak usulü ile
Kim ki; kabul edilen bir isteğe ulaşmak istiyorsa sorumlu olacağı bir adağı olsun Bu manevi dairenin hediyesi olacaktır
İsimlerinin kadri o kadar büyüktür ki; onu ölçüye vuramazsın
“Kim buna kasten cahilane itiraz ederse, kabul ettirmeye çalışma Biz güneşin battığı ve doğduğu yerler arasında büyük hüküm sahibiyiz
İnkişaf: Açılma Meydana çıkma * Yetişme * Terakki etme, ilerleme * Gizli sırların bilinmesi
Bu sayacağımız isimler
Bizim virdimiz avuçlayana güzel bir içecek, yaptığımız tasnif arif olana kolay gelir
Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem ve ehli beyt vasıtasıyla yaratılmışlara ihsan edilmiş en büyük ihsandır
فرد حى قيوم حكم عدل قدوس
Mukarrebun (mukarrebîn): Büyük meleklerden bir zümre * Takva ve ubudiyyet ile evliya derecesine gelmiş, Allah Teâlâ’nın indinde çok kıymetli ve mübarek büyük zâtlar * Yakınlaşmış olanlar
Üzerinde ondokuz (muhafız melek) vardır (Müddessir, 30)
“Cehennemin bekçilerini yalnız meleklerden kılmışızdır Sayılarını bildirmekle de, ancak inkâr edenlerin denenmesini ve kendilerine kitap verilenlerin kesin bilgi edinmesini ve inananların da imanlarının artmasını sağladık Kendilerine kitap verilenler ve inananlar şüpheye düşmesinler Kalblerinde hastalık bulunanlar ve inkârcılar:“Allah bu misalle neyi muradetti?” desinler İşte Allah, böylece, dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola eriştirir Rabbinin ordularını kendisinden başkası bilmez Bu, insanoğluna bir öğütten ibarettir” (Müddessir, 31)
Veya zamandaki
Basireti bağlanır yapmak istediğini yapamaz
Bu sözlerimizi duyan ve layık olan
Tecrübe edenler görmektedir
Durumu gibi
Öldürücü darbelere
Geçim darlığı, psikolojik durum
Veba hastalığı
Belanın büyüklüğüne göre ondan faydalanmanın tek şartı inanman ve kabullenmendir İnancında zayıflık olursa, onun büyüklüğü zayıflığa döner
Cahillere verilmesin, verilirse (kabul etmelidir, etmeyen cahildir)
“Ucmin” ise o zamanın istılahınca Arabın gayrı Lâtince ve Frengî huruf (harfler) demektir
Dünya nimetine kavuşmak için okudular
Temessük: tutmak, sarılma Sıkıca tutma
Sallallâhü aleyhi ve sellem
Sallallâhü aleyhi ve sellem
Salât ve selâm olsun
(devam etsin)
Ercûze: Her mısrası müfret olan,her mısrasında ayrı, ayrı sırları olan kaside
MetindeMatvî: geçmektedir: Bükülü, dürülmüş, kıvrılmış şey(ben dürülmüş saklı ilim bırakmadım)
Fikir aydınlığımın doğurganlığıdır
Öyle ki o fikirlere dokunmak için değer verilecek baha ve değer bulunamamıştır
Ercûzenin kısımlarında
Size söylemediğim daha neler vardır


Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.