Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Biyografiler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
ahmed, hazretleri, hüdai, ladikli

Lâdikli Ahmed Hüdai Hazretleri

Eski 08-01-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Lâdikli Ahmed Hüdai Hazretleri




LÂDİKLİ AHMED HÜDAİ HAZRETLERİ
MENKIBELERİ VE DİVANI


Kudret-i külliyesi ile âlemleri yoktan var eden, yarattığı mahlûkat içinde insan nevini en şerefli ve mükerrem kılan, Âdemoğlunu ilâhî halifesi olarak yaratıp akıl cevheri ile bezeyen, bu insan topluluğu içerisinde müstesna yaratıp seçtiği âlim, ârif, mürşid ve veli kulları ile arzı süsleyen, yine onlar vasıtasıyla Hak taliplilerine vuslat yolunu gösteren Allah’ü Zülcelâl ve Tekaddes Hazretlerine sonsuz hamd ve şükürler olsun
Salât ve selâm, risaletin hatimesi, enbiya kafilesinin seyyidi ve serdarı, evliyaullahın biricik rehberi Hz Muhammed Mustafa (sav)’e ve O’nun Ehl-i Beyt’inin ve Ashab’ının üzerine olsun
Malumdur ki Cenâb-ı Hak nübüvvet delilini kıyamete kadar bâkî eylemiş, evliyayı o delilin izharına sebep kılmıştır İşte o Allah (cc) Dostları, insanları Hakk’a davet eden, doğru yolu göstererek saadet ve selâmete kavuşturan her biri güneş gibi nurları ile cihan köşkünü aydınlatan sultanlardır Onlar hakikat yolunun eşsiz rehberleri, zaman ve mekânın incileri, Hak dergâhının kıymetli bekçileri, sırat-ı müstakim üzerinde sefer eden gerçek tasavvuf kervanına katılıp, hidayet ve saadete ererek Allah (cc)’a vuslat eden Hak erleridir
İşte bu erlerden birisi de her türlü fezail ve kemalâtı üzerinde toplayan, Allah (cc) ve Peygamber (sav) aşkı ile yanıp kavrulan, ümmi ve lakin manevi ilim, irfan, mağfiret, takva ve verâ sahibi, eşsiz kerametlerin kahramanı, veliler sarayının sultanlarından Lâdikli Ahmed Hüdai (ks) Hazretleridir
Konya’nın Sarayönü kazasına bağlı Lâdik kasabasında hicri 1304 yılında doğmuş, yine burada büyümüş ve yetişmiştir Babasının adı Mehmed, annesinin adı Emine’dir Hazretin çocukluk ve gençlik yılları hakkında fazla bir bilgiye sahip değiliz
1897 yılında çıkarılan seferberlik emriyle iki ağabeyi ile beraber babalarının: “Evlatlarım ölmek var dönmek yok Bana gazi ve şehid babası olma şerefini çok görmeyiniz Vatan, millet, din sizlerden bugün yolunda kanlar, canlar feda etmenizi bekliyor Hakk’ın rızası, Peygamber (sav)’in hoşnutluğu için bu uğurda erlik zamanıdır” Tenbihatı ve dualarıyla cihada koşmuşlardır
Pınar, Losfaki, Çatalca, Vokestin, Dökme Meydan Muharebeleri’ne katılarak kahramanca çarpıştılar, daha sonra Makedonya, Yunanistan, Arnavutluk ve Bulgaristan’da çeşitli cephelere katılan Ahmed Hüdai Hazretleri cepheden cepheye koşan Mehmetçikler arasında bulundular Balkan ve Çanakkale harbinde de bulunmuşlar, ağabeylerinden biri Çanakkale’de diğeri Kırkgazi’de şehid olmuştur Hüdai Hazretleri ise ikinci defa burada yaralılar arasındadır
Hicazın sıcak çöllerinde de vatan savunmasında bulunan Hüdai Hazretleri üçüncü kez yaralanmış ve burada vuslatın kapısını aralamıştır O günleri Ahmed Hüdai Hazretleri şöyle anlatır:
“Gazze şehri civarında İngilizlerle harb ederken mensup olduğum birlik İngilizler tarafından pusuya düşürülmüş, birliğin bir kısmı şehid olmuş, bir kısmı da yaralanmıştı Ben de vurularak çöle düştüm Yanımdaki arkadaşlarım peş peşe vurularak şehid oldular Bunlar arasında sıcaktan kavrulan kumlar üzerinde susuzluktan yanıyor, Mevlâm’a yönelmiş O’na kavuşma anını bekliyordum Bulunduğumuz mevkii esas birliğimize üç günlük yoldu Yardım ve kurtuluş ümidi kalmamıştı Tam bu sıralarda nihayetsiz kerem sahibinin kudret ve vefa eli bize yetişti
Kumları boyamış şehidler kanı,
Veren alır imiş bu tatlı canı,
Nerelerden kurtarır Mevlâ insanı,
Nice ol çöllerde kalmaz Hüdai
Güneşin vurduğu yönden bir beyaz atlı belirdi, bize doğru geliyordu Atlı bize yaklaştı ve bana: “Esselâmü aleyküm Ahmed! Ne oldu yaralandın mı? Kalk bakalım” diyerek ismimi söyleyince başımı kaldırıp baktım, “Kalkmaya mecalim yok” dedim Attan inip yanıma geldi, şehid arkadaşlarımı birer birer çekti ve “Sana su vereyim mi?” deyip su dolu bir matara verdi Susuzluktan yanan bağrıma o vefa elinin verdiği hayat ve aşk bahşeden şifa suyunu içtim kana kana! Mübarek zât ellerini sızlayan yaralarımın üzerinde gezdirirken ağrılarım diniyor, taze bir hayat buluyordum İşte o su beni başka âleme götürdü Bana ne olduysa Rahman’ın vefa elinden içtiğim o hayat ve aşk bahşeden sudan sonra oldu
Sonra beni atının terkisine aldı, üç günlük mesafedeki karargâha götürdü Yolu ne zaman ve nasıl geldiğimizi bilemedim Karargâhın yanında beni atın terkisinden indirdi Ayrılacağımız zaman beni getiren bu zâta:“Efendim sizi bir daha görecek miyim?” dedim Mübarek zât (Hızır as) bana:“Eğer sen Hak rızası için yaşarsan her zaman beraberiz Yok, öyle yaşamazsan bu son görüşmemiz” dedi Bir müddet sonra Elhamdülillah iyileşip taburcu oldum Çok sürmedi beni taburcu ettiler Memleketim Lâdik’e gittim
İşte hocamın (Hızır (as)) yaralı iken bana verdiği o sudan sonra bende bir aşk başladı Aşk ateşi günden güne sinemi yakmaya, beni dağlara, ıssız yerlere sürüklemeye başladı
Çekersin bu aşkı sevdası bitmez,
Ateş yanmayınca dumanı tütmez,
Bu çobanı kovsan kapından gitmez,
Dağların mecnunu oldu bu gönül
İşte bu gönül yangınında Mevlâ’sıyla yalnız kalmak ve vuslata ermek için Ahmed Hüdai Hazretleri kendisine meslek olarak çobanlığı seçmiştir
Tam on iki yıl geçmişti aradan Nihayet bir gün Hızır (as) teşrif edip göründüler O günden sonra hemen hemen her gün gelir, Hüdai Hazretlerine lüzum gelen dersleri ve malumatı verirdi Artık öyle bir zaman gelmişti ki, hocasıyla birlikte manevi toplantılara iştirak ediyorlar, Rical-i Gayb Hazeratından olan yediler arasındaki yerini alıyorlardı
O kemal mertebelerinde ilerlerken, kendisine Rabbi tarafından “doğru yola mensup” anlamındaki “Hüdaî” ismi verilmiştir O’nun Hak katındaki makam ve mertebesini bilmekte nasipsiz olan insanlar ona “Ahmed Ağa” diye hitap ederken; Hüdaî Hazretlerini en ileri derecede anlayan âlim ve arif Abdullah Faruki el-Müceddidî Hazretleri, ona Rabbi tarafından verilen Hüdai ismiyle hitap edilmesini ısrarla emir ve tavsiye ederlerdi
Ol Mevlâ koymuştur Hüdaî adını,
Melekleri eder gökte feryadını,
Mevlâm senin aşkından almışım tadını,
Mevlâ’dan ayrılmaz asla Hüdaî
Peygamberimiz (sav)’in, “Allah cahil veli edinmez, veli edindiğini de ilimsiz bırakmaz”(el-Aclûnî, II/235) hadisi şeriflerinde işaret edilen mana mucibince, ümmi olan Ahmed Hüdai Hazretleri de Cenâb-ı Hakk’ın inayetiyle ledünni ilme vakıf olmuşlardır Hüdai Hazretlerinin bu haliyle ilgili şu hadise çok manidardır:
Ahmed Hüdai Hazretlerini bir gün devrin ünlü meşayihlerinden birisinin âlim bir talebesi ziyaret ederler Öğle namazını beraberce camide kılıp Hüdai Hazretlerinin odalarına doğru gelirken misafir zat, gönlünden; “Bu zatta ilim olsa ne olur, ümmi çobanlık yapan birisi” diye geçirir Odaya gelip biraz oturduktan sonra Ahmed Hüdai Hazretleri adama dönerek; “Sor, ne sorarsan sor!” der, kalbini göstererek, “Şuram ilimle dolu” dedikten sonra da Kur’ân-ı Kerim’den âyetler okuyup manasını vermeye başlamıştır Celâlli bir çehreyle adama bakarak; “Hocaefendi, siz Kur’ân-ı Kerim’deki 18 peygamberin belki hayatlarını bilebilirsiniz Eğer başınızın ağrımayacağını bilsem yüz yirmi dört bin peygamberin birer birer hayatlarını sana anlatmaya kadirim biiznillah” buyurdular
Bir üstattan okumadım yol nedir, erkân nedir,
Ey beni yaratan Hüdâ’m, cümle bilgi sendedir,
Dertliler geldi kapına, hem dermanı Sen’de,
Aşk-ı Rasûl düştü kalbe, hem yangınlık sendendir
Rabbi’nin ona lütfettiği güzelliklerden birisi de tayy-i mekân makamıdır Rabbimizin bu lutfuyla kısa zamanlarda farklı farklı yerlere, farklı farklı iklimlere sefer edebiliyorlardı
Hakk’tan birçok hikmete mazhar olan Ahmed Hüdai Hazretleri manevî orduda askerlik ederdi Zamanında patlak veren Kore ve Kıbrıs harplerinde de bulunmuş, manevî olarak Mehmetçiklerin nice zor anlarında imdatlarına yetişmişlerdir
Kahraman askerler etmeyin merak,
Zannetmem Türkiye Kore’ye ırak,
Yetmiş bin süvari altında Burak,
Cem oldu evliya hepsi varıyor
Ahmed Hüdai Hazretleri kerametleri zahiren fazlaca görünen bir Allah (cc) dostudur Ahmed Hüdai Hazretleriyle görüşmüş hemen her insanın onunla ilgili bir kıssası, bir menkıbesi vardır Kendisiyle görüşen insanların iç hallerine biiznillah vakıf olur, onlar söylemeden hallerini bildirirlerdi Misafirlerine kış mevsiminde yaz meyvesi ikram ettiği defâatle sabittir Kendisinden dalından yeni kopmuş hurma isteyen birisine biiznillah istediğini vermiştir
Bir gün Mevlânâ Hazretlerini gecenin geç saatlerinde ziyaret etmiş, kapılar kapalı olduğundan içeri girememiş, cezbeli bir halde şu beyitleri söylemiştir:
Vardım aşkı pervaneye,
Hak esrarı divaneye,
Selâm verdim Mevlâne’ye,
Açın kapıyı ben geldim
Selâm, enbiya, erenler,
Hakk’a arzuhal verenler,
Açıp kapıyı girenler,
Açın kapıyı ben geldim
Ve kapalı olan dergâhın kapıları insan eli değmeden açılmıştır
Hüdai Hazretlerinin bizim için en güzide kerametlerinden biri de, son asrımıza damgasını vurmuş âlim, zâhid, âbid, gönlü aşk dolu bir davetçi olan muhterem merhum Üstadımız Abdullah Faruki el-Müceddidî Hazretlerini seneler öncesinden işaret etmeleridir O zamanlar Konya’nın Kadınhanı ilçesinde, karakol amirliği yapan Fevzi Efendi, bir gün Lâdikli Ahmed Hüdai Hazretleriyle bir araya geldiklerinde, doğulu olması hasebiyle Lâdikli Ahmed Hüdai Hazretleri ona aynen şunları söyler:
“Fevzi Efendi, yakında şarktan bir koç çıkacak, adı da Farukî olacaktır” Aradan yıllar geçtikten sonra Fevzi Efendi, Abdullah Faruki Hazretleriyle tanışmış ve hizmetlerine girmiştir Fevzi Efendi, bu hadiseyi rahmetli Üstad’ımıza intisabından sonra hikâye etmiş, Abdullah Faruki Hazretleriyse Ahmed Hüdâî Hazretlerinin acaba kendisini niçin ‘koç’a teşbih ettiğini merak etmiş ve bir sohbetinde, bu mana kuvvetini, Lâdikli Ahmed Hüdai Hazretlerinin zâhirdeki meslekleri çobanlık olması hasebiyle koça teşbih ettiklerini latife etmiş ona olan sevgilerini izhar etmiş ve kabr-i şeriflerini de bir çok defa ziyaret etmiştir
Yine Hüdai Hazretleri 1960’lı yıllarda komünist Rus rejiminin 1990 yılında yıkılıp 16 parçaya bölüneceğini, İran’da ihtilal olup siyah cübbelilerin duruma hâkim olacaklarını bunun gibi daha birçok hadiseyi önceden Allah (cc)’ın izniyle bildirmişlerdir
Kendisi tayy-i mekân olmasına rağmen birçok sıkıntılara katlanarak 1966 yılında haccetmişler, etrafındakiler birçok harikulade olayı ondan müşahede etmişlerdir
Ahmed Hüdai Hazretlerinin kadr-ü kıymeti bilinmeyen en önemli özelliği Rasûlullah (sav)’a olan engin aşk ve muhabbeti olsa gerektir Hakikaten zamanında ona vasıl olanların ekseriyeti ondaki bu muhabbeti idrak edememişlerdir Onu tanıyanlar arasında kerametleri dilden dile dolaşır; ama Peygamber Efendimiz (sav)’e duyduğu aşktan hiç bahsedilmez
Onun bu yönünü kendisinin vefatından seneler sonra Rasûlullah Efendimiz (sav)’in manevi işaretleriyle Ankara’dan Abdullah Faruki Hazretleri fark etmişler, o günden sonra onun bu halinden sıkça bahsetmiş, insanlara Ahmed Hüdai Hazretlerini, yeniden ve en güzel yönüyle tanıtmışlardır Kendileri kalabalık bir cemaat gurubuyla Lâdik’e gitmişler ve Rasûl’ün (sav) iki aşığının buluşması sağanak bir rahmetin altında olmuştur
Lâdikli Ahmed Hüdai Hazretlerinin, kabrinde dahi Rasûlullah (sav)’a salâvat-ı şerife getirdiğini keşfen bildiren Abdullah Faruki Hazretleri sanki onun seneler önce söylediği şu beytine işaret ediyorlardı:
İstemem dünyayı cihanı versen,
Bu asi, Ravza’ma girmesin dersen,
Kabire de girsem vazgeçmem senden,
Açın bu Ravza’yı Habib’i de var,
Cümle dertlerimin tabibi de var
Ömrünü Rabb’inin rızası ve Habib’inin aşkıyla dolu dolu geçiren Hüdai Hazretleri vefatına yakın bir zamanda oğluna kendisinde bulunan manevi emanetleri sahipleri gelince verilmesini vasiyet etmiş 8 Haziran 1969 yılı bir pazar günü Tevhid ve Şehadetle “Allah… Allah…” diyerek cemaline meftun olduğu Rabbine yürümüşlerdir Lâdik’e sığmayan bir cemaatle bir ikindi üzeri memleketi Lâdik’e defnolunmuştur Kabri şerifleri, ziyaretgâh olup sevenleriyle dolup taşmaktadır
Rabbimiz Hüdai Hazretleri’nin aşkından bizleri de hissedar edip, bizi himmet, nazar ve teveccühlerinden mahrum etmesin Âmin
DÎVÂN-I ŞERİFLERİ
Ümmi bir veli olan Ahmed Hüdai Hazretlerinin gönlündeki aşk ateşi mübarek dudaklarından beyitler olarak dökülmüş, Rasûlullah (sav)’in sevgisine çorak kalmış, susamış gönüllere bir âb-ı hayat gibi aşk kaseleri sunmuştur
Kendilerinden bir satır bile telif edilmeyen bu aşk dolu beyitler, sevdikleri tarafından kaydedilmiştir Beyitlerin bine ulaşmasında büyük gayretleri olan Zıvarıklı Ahmed Efendi, beyitler hakkında şunları söylemiştir
“Ahmet Ağa (Hüdai) Hazretlerinin bütün beyitlerini bir kitaba sığdırmak mümkün değildir Öyle zamanlar oldu ki, ben beş çuval dolusu hatıraları yakmak zorunda kaldım
Beyitlerden bir kısmını istifadelerinize sunuyoruz

MEVLÂ MEVLÂ DER YANAR BU GÖNÜL
Eser bad-ı saba yüzüne senin
Misk-i anber ile yoğrulan tenin
Kapında ağlayan ümmetin benim
Mevlâ, Mevlâ der yanar bu gönül

Tecelli eyleyen nuru ararım
Bab-u maksudadır ol arzularım
Dağlar mecnunuyum neye yararım
Mevlâ, Mevlâ der yanar bu gönül

Bir nazar eyledim Sahra-yı Tûr’a
Hidayet Mevlâ’dan gelirse bize
Âşık ya Muhammed, bu Ahmed size
Mevlâ, Mevlâ der yanar bu gönül

İlle cemalinbengörmeyince
Gönül karar etmez durduğu yerde
Senin nurun şifa bendeki derde
Ararım nurunu semada yerde
Nideyimcemalinbengörmeyince

Senin nurun buralardan geçmez mi?
Lale sümbül bu dağlarda bitmez mi?
Kırk senedir hasretini çekerim,
Çektiğim cefalar gayrı bitmez mi?

Dolan, hay Hüdai, dağları dolan
Dünyayı verseler, istemem kalan
Var mıdır, âşıklardan bir murad alan
İlle cemalini bengörmeyince

Hüdai dağlarda bir ihtiyardır
Ümmetiyin Sana selâmı vardır
Âşığım nuruna hâili kaldır
İlle cemalini bengörmeyince

NASIL KIYDIN EY YEZİD SEN OL ALİ EVLÂDINA
Görmeden âşık olmuşum ol Muhammed adına
Sen kavuştur ey Hüdâ’m Âl’ine Ashâbına
Duysanız can mı dayanır, Hz Fatımâ’nın feryadına
Nasıl kıydın ey Yezid sen ol Ali evladına
Sen ne yüzle varacaksın ol Rasûl’ün katına

Çektin kınını, bindin ata, şahtan aldın meydanı
Zulmet içre koya yazdın ey Yezid sen cihanı
Kestin nice kelleleri akıttın yere kanı
Ol kanda türlü koku var hem de cennet reyhanı
Yarın Hakk’ın huzuruna kuracaklar divanı

Feryad u figan ediyor da ol şah’ın hanesi
Zulmet içre koya yazdın güneşin pervanesi
Gökte melekler ağladı kalmadı bir tanesi
Hem susuz şehid oldu Habib’in ciğerparesi

Kaynakça
Lâdikli Ahmed Ağa, Osman KARABULUT
Konya Velileri Ansiklopedisi
İhvan Kardeşlerimizin Kıymetli Hatıraları

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.