Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Biyografiler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
ebu, ennişâbûrî, haddâd, hafs

Ebû Hafs Haddâd En-Nişâbûrî

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ebû Hafs Haddâd En-Nişâbûrî




EBÛ HAFS HADDÂD EN-NİŞÂBÛRÎ

Büyük velîlerden İsmi, Amr bin Seleme en-Nişâbûrî'dir "Ebû Hafs" künyesi ile meşhurdur Babasına Müslim ve Selem de denir Demircilikle uğraştığı için "Haddâd" lakabı ile anılmıştır Buhârâ yolu üzerinde, Nişâbur şehri girişine yakın Kürdâbâz isimli köyde doğdu 883 (H270) senesinde Nişâbûr'da vefât etti Vefâtı hakkında başka târihler de vardır

Ebû Hafs Haddâd, Ubeydullah bin Mehdî Ebyurdî ve Ali en-Nasrabâdî'nin sohbetinde bulunup, feyz aldı Ahmed bin Hadreveyh el-Belhî ile arkadaşlık etti Bağdât'ta Cüneyd-i Bağdâdî hazretleri ile görüştü Şah ibni Şücâ el-Kirmânî ve Ebû Osmân Saîd bin İsmâil talebelerinin önde gelenlerindendir

Ebû Hafs-ı Haddâd hazretleri, kerâmet ve mürüvvet îtibâriyle zamânında eşsizdi Âbid, çok ibâdet eden, âşık, zâhid, dünyâyı terketmiş, gönül sultanı büyük bir zâttı Allahü teâlâyı hatırlayınca, rengi değişir ve kendinden geçerdi Yanında bulunup, onun bu hâlini görenler Allahü teâlâyı hatırlardı

Onun tövbesi ve büyüklerin yoluna giriş hâli şöyle anlatılır: Bir câriyeyi sevmişti, ona kavuşmayı çok arzu ediyor ve bunun çârelerini araştırıyordu Yakınları kendisine şöyle bir yol gösterdiler: "Senin derdine devâ bulacak yahûdî bir büyücü var, onun yanına git!" dediler Ebû Hafs vakit geçirmeden büyücüye gitti Durumunu anlattı yardım istedi Efsuncu yahûdî ona; "İyiliği terkedeceksin, kırk gün gece ve gündüz namaz kılmayacaksın, hayırlı iş ve hak bildiğin şeylerin yanına varmayacaksın Ancak o zaman murâdına kavuşturabilirim" dedi Ebû Hafs, büyücünün dediği şeyleri yaptı Kırk günün bitiminde, büyücü, Ebû Hafs'a sihir yaptı Fakat Ebû Hafs murâdına nâil olamadı Bunun üzerine yahûdî; "Sen mutlaka iyi bir iş ve harekette bulunmuşsun, hayır yapmışsın Yoksa sihir tutardı Yaptığın iyiliği hatırlamaya çalış!" dedi Ebû Hafs; "Şu yaptığım iş hâriç, hiç bir güzel niyet ve hayrımı hatırlamıyorum O da, giderken kimsenin ayağı takılıp düşmesin diye yoldaki bir taşı alıp kenara koymamdır" buyurdu Yahûdî; "Sen, kırk gün O'nun emrini yerine getirmeyip hükmünü terk ettiğin halde O seni terketmedi Sen Allahü teâlâ gibi, kerem sâhibini nerede bulacaksın Öyleyse O'na dön ve başka şeyleri bırak" dedi Bu sözler Ebû Hafs'ın içine ateş düşürüp her tarafını sardı ve dayanamaz hâle geldi Oracıkta tövbe etti Yahûdî de müslüman oldu

Ebû Hafs-ı Haddâd, o sırada demircilik yapıyordu Tövbe ettikten sonra hâllerini gizlemeye çalışırdı Her gün kazandığı bir altını kimsesiz ve yoksullara dağıtır, geceleri dul kadınların kapısına yiyecek bırakırdı Kendisi akşam namazında borç alır, bununla orucunu açardı Öyle zaman olurdu ki, pınarda kalan sebzeleri toplar, bunları temizler, pişirir ve yerdi

Ebû Hafs-ı Haddâd hazretleri bir gün sokakta gözleri görmeyen birinin; "Eğer, yerde ne varsa hepsi ve onunla birlikte bir misli daha o zulmedenlerin olsaydı, kıyâmet gününde azâbın fenâlığından (kurtulmak için) elbette bunları fedâ ederlerdi Halbuki o gün onlar için, Allah tarafından, hiç hesâba katmadıkları şeyler ortaya çıkmıştır (zulmedenlerin karşılarına çıkacak şeyler, ilâhî gazap ve azaptır Çünkü bunları hiç zannetmiyor ve hatırlarına getirmiyorlardı)" (Zümer sûresi: 47) meâlindeki âyet-i kerîmeyi okuduğunu işitince, kendinden geçti Elini ocağa sokup, kızgın demiri çıkarıp, örs üzerine koydu Çıraklar hayret içinde; "Bu ne hâl usta!" diye bağrıştılar Ebû Hafs-ı Haddâd; "Dövün!" buyurdu Çıraklar; "Usta, bu dövülüp temizlenmiş!" dediler Ebû Hafs, kendine gelince; "Yıllardır bu işi bırakmaya çalıştım, fakat başaramadım, ama meslek bizi bıraktı" buyurup işini terketti Ebû Hafs hazretleri bundan sonra Rabbine ibâdete yönelip, halka karışmaz oldu Kendilerine yakın bir yerde, hadîs-i şerîf okunur ve dinlenirdi Ebû Hafs'a; "Sen niçin gelip de dinlemiyorsun?" dediklerinde; "Bir hadîs-i şerîf işitmiştim, otuz senedir bu hadîs-i şerîfe uygun hareket etmek istiyorum, fakat yapamıyorum Diğer hadîs-i şerîfleri işittiğimde nasıl yaparım?" buyurduklarında, onlar; "O, hangi hadîs-i şerîftir?" dediler Ebû Hafs; "Kişinin işine yaramayan şeyleri terketmesi, iyi bir müslüman oluşundandır" hadîs-i şerîfidir" diye cevap verdi

Bir gün yolda giderken, ağlayıp sızlayan şaşırmış bir adama rastladı Ona; "Bir derdin mi var?" diye sorunca, adam; "Bir tek bineğim vardı, onu da kaybettim, başka bir şeyim yok" dedi Ebû Hafs duâ edince bineği çıkageldi

Ebû Osman anlatır: "Ebû Hafs'ın yanına gitmiştim Önünde birkaç muz vardı, birini aldım, yerken boğazımda kaldı Ebû Hafs-ı Haddâd, bana; "Hangi hakla muzlarımdan alıp yiyebiliyorsun?" dedi Ben de; "Efendim, kalbinizi bilirim, size îtimâd ederim Elinizdeki şeyleri dağıtıp ikrâm edersiniz" dedim Bana; "Ey kendini bilmez! Ben kendime güvenemiyorum da, sen nasıl güvenirsin Bunca senedir kalbimin hevâ ve hevesine göre hareket ediyorum Kendimde meydana gelecek şeyleri bilmiyorum Kişi, kendisinden hâsıl olacak şeyleri bilmezse, başkasından olacak şeyleri nasıl bilir?" buyurdular

Ebû Hafs, öyle heybetli otururdu ki, bu hâli sohbetinde bulunanlara tesir eder, hiçbir talebesi emri olmadan oturup kalkamaz, yüzüne bakmaya cesâret edemezdi Edepli bir şekilde otururlardı Bir gün Cüneyd-i Bağdâdî hazretleri ona; "Talebelerine, büyüklerin yanında oturma edeplerini ne iyi öğretmişsin" dedi Ebû Hafs; "Sen, mektubun başlığına önem vermiyorsun Bâzan başlık, mektuptaki bilgilerin sıhhatine delil olabilir" buyurdu Sonra; "Bir kazan baharatlı yemek ve helva yapmaları için talebelerinize söyleyiniz" deyince, Cüneyd-i Bağdâdî hazretleri bir talebesine işâret etti Bir müddet sonra yemek geldi Ebû Hafs-ı Haddâd; "Bunu bir hamalın başına koy, yorulduğu evin kapısında seslensin!" Hamal, denileni yaptı Yorulduğu yerdeki ev sâhibine seslendi Ev sâhibi; "Eğer, baharatlı bir yiyecek ve helva getirdiysen, içeriye buyur!" dedi Hamal; "Allah Allah, acâib şey!" dedi ve ev sâhibine; "Benim baharatlı yiyecek getireceğimi nereden bildin?" dedi Ev sâhibi; "Çocuklarım, bu yemeği uzun zamandır benden istiyorlardı Dün duâ ederken hatırımdan bu yemekler geçmişti İsteğimin çevrilmeyeceğini biliyordum" dedi

Ebû Hafs-ı Haddâd'ın, edebe son derece riâyetkâr, kibâr bir talebesi vardı Cüneyd-i Bağdâdî birkaç defâ ona dikkat etti Ebû Hafs'a; "Bu talebe, kaç senedir yanınızdadır?" diye sordu Ebû Hafs da; "On yıldır" diye cevap verdi Cüneyd-i Bağdâdî; "Üstün bir nezâketi, gence yakışır iyi hâlleri, mükemmel bir edebi var" buyurdu Ebû Hafs, bunun üzerine; "Öyledir!" Bu talebemiz, bizim için on yedi bin altın harcadı, on yedi bin altın da borçlandı Fakat, daha bunları bize söyleme cesâretini kendinde bulamadı" buyurdu

Talebesi Ebû Osman anlatır: Ebû Bekr-i Hanefiyye'nin evindeydim Hocam Ebû Hafs-ı Haddâd da oradaydı Arkadaşlar bir dostumuzdan bahsettiler Ben; "Keşke, o da burada olsaydı!" dedim Ebû Hafs; "Kâğıt, kalem olsaydı Ona gelmesi için mektup yazardık" buyurunca, ben; "Burada var" dedim Ebû Hafs-ı Haddâd hazretleri; "Fakat ev sâhibi çarşıya gitti Eğer orada öldüyse, bunlar vârislerinin olur, böyle olunca onlara yazı yazılmaz" buyurdu O kalem kâğıdı kullanmadı

Talebesi Ebû Osman anlatır: Ebû Hafs-ı Haddâd'a; "İnsanlara nasîhat etmek, ilim öğretmek istiyorum" dedim Bana; "Sende bu hâl neden hâsıl oldu?" buyurdu Ben de; "İnsanlara şefkat hissinden" dedim Bana; "İnsanlara şefkat hissi sende ne derecededir?" buyurdu Ben de; "Öyle bir durumdadır ki, bütün günahkârların yerine Cehennem'de yanmaya hazırım" dedim İzin verip bana nasîhatle; "Önce kendine, sonra etrâfındakilere nasîhat et! Etrâfındaki halk topluluğu seni şımartmasın! Çünkü cemâat dışına, cenâb-ı Hak ise içine nazar eder, bakar" buyurdular Ben bir yerde sohbet ederken, hocam gizli bir köşeye saklanmışlar Sohbet bitince, sadaka isteyen bir kimseye herkesten önce gömleğimi çıkarıp verdim O anda Ebû Hafs-ı Haddâd; "Seni yalancı, in bakayım o kürsüden" dedi Hatâmı sorduğumda hocam bana; "Hem halka karşı beslediğin şefkat ve merhametten bahsediyorsun Hem de sadakayı acele ile verip, hepsinden önce sevâba ben kavuşayım diyorsun! Şâyet önce söylediğin dâvâ üzere olsaydın, bu bencilliği yapmazdın İn bakalım oradan Orası senin yerin değildir?" buyurdu

Ebû Zekeriyyâ anlatır: Malım olmasına rağmen fakirlikten korkardım Bir gün Ebû Hafs-ı Haddâd bana; "Eğer Allahü teâlâ sana fakirliği takdir ettiyse, kimse seni zengin yapamaz" buyurdular Bunun üzerine bende fakirlik korkusu kalmadı

Talebesi ve dâmâdı Ebû Osman Hîrî Nişâbûrî anlatır: Nişâbûr'a ona talebe olmak için gitmiştim Henüz çok gençtim Yanına gittim Bana; "Sen henüz gençsin, bizimle oturamazsın" buyurdular ve beni kabûl etmediler Çıkarken arkamı dönerek gitmedim Arka arka giderek çıktım Kalbim ona çok ısınmıştı Bir müddet sonra kapısına tekrar vardım, bekledim Bir yere gidemiyordum İçimden; "Şu kapının önünde bir çukur kazayım, içine gireyim, ondan çık artık emri gelinceye kadar orada durayım" diyordum Hattâ yapmaya da karar vermiştim Sonra sadâkatımı anladı ve beni yanına çağırdı Huzûruna aldı Gönlümü hoş etti ve talebeliğe kabûl etti"

Bir gün ona; "Aklı başında bir kimse, kendisine zulmeden birini mâzur görebilir mi?" diye soruldu O da; "Evet, mümkündür Ama o zulmedeni, kendisine Allahü teâlâ tarafından gönderilmiş bir nîmet olarak bilirse!" buyurdu

Ebû Hafs-ı Nişâbûrî sohbetlerinde sık sık mübârek lisânından çıkıp gönüllere tesir eden şu kıymetli sözleri söylerdi:

"Hakîki âlim, suâli cevaplandırırken, kıyâmette; "Bu cevâbı nereden buldun?" diye sorulacağından korkan kimsedir"

"Firâset sâhibi olduğu iddiâsında bulunmaya, kimsenin hakkı yoktur Yapılacak şey, başkasının firâsetinden sakınmak ve korunmaktır Zîrâ Resûlullah efendimiz; "Müminin firâsetinden korkunuz" buyurdu, fakat firâset sâhibi olmaya çalışın buyurmamışlardır Şu halde firâsetten korunmak mevkiinde bulunan bir kimsenin, firâset dâvâsında bulunması nasıl doğru olabilir"

Bir gün Ebû Hafs hazretlerinden tasavvufu sordular O; "Tasavvuf, baştan başa edeptir Zîrâ her vaktin bir edebi, her makâmın bir edebi ve her hâlin bir edebi vardır Vakitlerle ilgili edebe riâyet edenler (vaktini iyi şeylerle geçirenler), velî kimselerin makâmına ulaşırlar Edebi terk edenler, Allahü teâlâya yakın olduklarını zannettikleri hâlde, O'ndan uzaktırlar Bâzı kullar da vardır ki, kendilerinin zannettiklerinden daha yüksek bir mertebeye sâhiptir, daha sevgilidirler"

Kulu Allahü teâlâya yaklaştıran en iyi iş nedir? dediler Haddâd hazretleri; "Kulu, Allahü teâlâya yaklaştıran en iyi vesîle, kulun her hâlükârda dâimî sûrette O'na ihtiyaç duyması, bütün işlerde sünnet-i seniyyeye dört elle sarılması ve gıdâyı helâl yoldan temin etmesidir" buyurdu

"Ubûdiyyet (kulluk) nedir?" diye sordular O; "Malı bırakıp emrolunan husûsa sımsıkı sarılmakdır Hak aramak yerine vazîfeye koşmaktır"

"Öyleyse kerem nedir?" "Dünyâyı ona muhtac olanlara bırakıp, Allahü teâlâya kulluğa yönelmektir"

"Cimri kime derler?" "İhtiyaç ânında başkasını düşünmeyene" buyurdu

Dünyâ ve âhiret işlerinde kardeşlerini kendisinden önde tutana ne denir?" denildi O; "Îsâr sâhibi denir" buyurdu

Ona; "Bid'at nedir?" dediler Şu karşılığı verdi: "İlâhî hükümleri çiğnemek, sünneti küçümsemek, şahsî istek ve düşüncelere tâbi olarak Kur'ân-ı kerîm ve sünnete uymayı terketmektir"

Bir sohbetinde; "Zamânın fesâda varmasına şu üç topluluğun hareketi sebeb oldu: 1 İrfân sâhibi olduklarını iddiâ edenlerin günah işlemesi 2 Muhabbet ehli olduklarını söyleyenlerin hıyâneti 3 Allah yolunda olduklarını söyleyenlerin yalanı" buyurdu

Ebû Hafs hazretleri şöyle buyurmuştur:

"Her zaman nefsini suçlamayıp, ona muhâlefet etmeyen aldanmıştır Nefsine rızâ gözüyle bakan mahvolmuştur"

"Allah korkusu, kalpte bulunan bir meşâleden ibâret olup, hayır ve şer nâmına kalpte bulunan her şey, ancak onunla görülebilir"

"Hakîki fakirlik, bir kimsenin almaktan çok, vermekten hoşlanmasıdır"

"Üzerinde dâimâ Allahü teâlânın lütfunu gören kimsenin mahvolmayacağı ümid edilir"

"İbâdet ve amel sâhibi için en fazîletli şey, Allahü teâlânın huzûrundaki murâkabe hâlidir"

"Allahü teâlâya güvenip kendini zengin bilmek ne hoştur Bir nâmerde dayanıp kendini zengin bilmek ise ne fenâdır"

"Kulluk, kulun zînetidir Kulluğu terkeden süsten mahrûm kalır"

"Zehir ölümün habercisi olduğu gibi, günahlar da küfrün habercisidir"

"Gönlünde tevâzûun, alçak gönüllülüğün bulunmasını isteyen bir kimsenin, sâlihlerin sohbetinde bulunması ve onlara hizmetten ayrılmaması lâzım gelir"

"İşlenen kusur ve kabahatlardan ötürü her zaman gönlü kırık olmak lâzımdır"

"Mürüvvet, insafı yerine getirmek ve hiç kimseden intikâm almayı istememektir"

"Her kim söz, iş ve hâllerini Kur'ân-ı kerîme ve hadîs-i şerîflere uygun yapmaz ve günahlarından dolayı kendini suçlamazsa, onu velîler sınıfından saymazlar"

"Velî kimdir?" dediler O; "Kendisine kerâmet verilen lâkin kerâmete güvenmeyen kimsedir" dedi Ebû Hafs Haddâd hazretleri kerâmet peşinde koşanlardan değil, istikâmeti esas alanlardandı Bir gün talebeleriyle birlikte hava almak için bir bahçeye gitmişlerdi Sohbet tatlanıp talebelerin duygulandıkları sırada bir ceylan koşarak geldi ve başını Ebû Hafs hazretlerinin dizine koydu Ebû Hafs hazretleri ceylanı yanından uzaklaştırdı Yanındakiler; "Efendim niçin ceylanı kovdunuz?" deyince, onlara; "Sohbetimiz güzelleştikçe, keşke bir koyun olsa da kesip size ikram etsem de dağılmasanız, sohbetimiz devâm etse diye gönlümden geçirdim Bir de baktım, ceylan dizime yaslanmış Hemen hatırıma Nil Nehrini ters akıtması için Allahü teâlâya duâ eden ve duâsı kabûl edilen Firavn geldi Firavn'a benzemekten korkarak ceylanı kovdum" dedi

Ebû Hafs hazretlerine; "Velînin sükût hâli mi yoksa konuşma hâli mi daha fazîletlidir?" diye sordular O; "Konuşan, sözde bulunan felâketi bilse, Nûh aleyhisselâm kadar ömrü bile olsa gücü yettiği kadar sükût eder konuşmazdı Sükût eden, susmada bulunan âfeti bilse, konuşayım diye Nûh aleyhisselâmın yaptığının iki katı bir müddetle Allahü teâlâya duâ ve niyazda bulunurdu" buyurdu

Ebû Hafs Haddâd hazretleri yaptığı amelleri dâimâ kusurlu görür ve; "Kırk senedir nefsim hakkında beslediğim kanâat: Şüphe yok ki Allahü teâlâ bana gadablı olarak nazar etmektedir Amellerimde bunun delili bulunmaktadır" derdi

Mürtaiş anlatır: Ebû Hafs ile birlikte bir hasta ziyâretine gitmiştik Ebû Hafs, hastaya; "Sıhhate kavuşmak ister misin?" diye sordu Hasta sevinçle; "Evet" dedi Ebû Hafs; "Yâ Rabbî! Bu kardeşimizin derdine şifâ eyle" buyurarak duâ edince, hasta şifâ buldu ve ayağa kalktı

Kendisine; "Güzel ahlâk sâhibi olmak nasıl olur?" diye soruldu Bunun üzerine; "Evliyânın haklarına riâyet etmek, dostlar ile iyi geçinmek, küçüklere nasîhat vermek, dünyâ için kimseye düşmanlık etmemek, başkalarını kendi nefsine tercih etmek, dünyâ malı yığmaktan kaçınmak, kendi yollarında olmayanla sohbeti terk etmek, din ve dünyâ işinde yardımlaşmak" buyurdu

Vefât edeceği zaman Ebû Hafs Haddâd hazretlerine talebeleri ve sevdikleri; "Bize nasîhatin nedir?" dediler O; "Konuşmaya tâkatim yok" dedi Sonra kendinde biraz güç hissedince, önde gelen talebelerinden Ebû Osman Hîrî ona; "Efendim! Bir şeyler söyleseniz de sizden yâdigâr olarak nakletsem" dedi O zaman Ebû Hafs Haddâd hazretleri; "İşlenen kusur ve hatâlara bütün kalbinizle pişman ve üzgün olunuz sözü size nasîhatim olsun" buyurdu

MİSÂFİRPERVERLİK YOL HEDİYESİ

Ebû Hafs-ı Haddâd hazretleri hacca gitmişti Dönüşünde, Cüneyd-i Bağdâdî'nin talebeleri karşılayınca, onlara; "Yol hediyem şu sözümdür: Eğer bir arkadaşınız size saygısızlık ederse, onu özür dilemeye teşvik edin! Fakat siz, onun dilediğinden çok özür dileyin Eğer kırgınlık gitmemişse ve hakkın da kendi tarafınızda olduğuna kanâat getirirseniz, yine arkadaşınızı en güzel bir şekilde özür dilemeye teşvik edin ve siz de özür dileyin! Kırk gün buna devâm edin! Yine kırgınlık gitmezse, o zaman kendinize şöyle deyin: "Ey ahmak nefs! Ne inatçı, ne bencil, ne vurdumduymaz, ne edepsizsin Sende azıcık mertlikten eser yok Kırk gün arkadaşın senden özür diledi de özrünü kabûl etmedin Ben senden el etek çektim, sen bilirsin, nasıl istiyorsan öyle ol!" buyurdu

NASIL OLUR?

Ebû Hafs-ı Haddâd, Ebû Bekr-i Şiblî'nin evinde kırk gün misâfir kaldı Çeşit çeşit yemeklerini yedi Ayrılıp giderken yanına vardığında; "Ey Şiblî! Eğer yolun Nişâbur'a uğrarsa, yanıma gel! Misâfirperverlik nasıl oluyormuş, sana öğretirim" dedi Şiblî de; "Ben ne yaptım ki?" deyince; "Başka ne yapacaksın, külfete girerek çeşitli yemekler hazırladın, civanmertlikte bu yoktur Misâfir gelince öyle davranmalı ki, hizmet ederken üzerine bir ağırlık çökmemeli, gittiği için de ferahlamamalısın! Külfete girdiğinde, gelişi ağır gelir, gittiğinde de rahatlarsın Böyle ev sâhipliği olmaz" buyurdu Bir müddet sonra, İmâm-ı Şiblî kırk arkadaşıyla berâber Nişâbur'a geldi Ebû Hafs-ı Haddâd'a uğradı Ebû Hafs-ı Haddâd o gece kırk bir mum yakmıştı Şiblî bunları görünce; "Bu ne hâl böyle?" dedi Ebû Hafs-ı Haddâd; "Ne oldu?" buyurdu Şiblî; "Külfete girmeyin, demiştiniz Bu mumlar ne böyle?" dedi Ebû Hafs-ı Haddâd; "Öyleyse onları söndür" buyurdu Şiblî, kalkıp hepsini söndürmeye çalıştı, fakat, birini söndürebildi Bunun üzerine Ebû Hafs-ı Haddâd; "Sizi Allahü teâlâ gönderdi Ben de Allah rızâsı için kırk mum yaktım Birini de kendim için yaktım Benim için olanı söndürdün Allah rızâsı için olanı söndüremedin Sen ise Bağdât'ta her yaptığın şeyi benim için yapmıştın Seninki külfet oldu, benimki ise külfet olmadı" buyurdu

GÜZEL HASLETLER

Allahü teâlâya ve O'nun kullarına karşı edeb hakkında şöyle dedi: "Allahü teâlâya karşı edeb, onun emirlerini ihlâs ile yerine getirmek, O'ndan korkmak, çekinmek Bir belâ ve sıkıntı sırasında insanlara rıfk, güzel muâmele, genişlik zamânında hilm, yumuşaklık ile, nefsin yoksulluğa düşmekten çekindiği zamanlarda cömertlik ve kerem ile davranmak, gücü yettiği zaman affetmek, insanlara merhamet ve şefkat göstermek, fazîletli olmak, gelmeyene gitmek, kötülük yapana iyilik yapmak ve bütün müslümanlara hürmet etmektir Çünkü müslümanlardan herbiri mutlaka Allahü teâlânın bir lütfuna mazhardır (onun duâsı insanı Allahü teâlânın rahmetine kavuşturur)

1) Hilyet-ül-Evliyâ; c10, s229
2) Şezerât-üz-Zeheb; c2, s150
3) Tabakât-ül-Kübrâ; c1, s96
4) Tezkiret-ül-Evliyâ; c2, s286
5) Keşf-ül-Mahcûb; s262
6) Târih-i Bağdâd; c12, s220
7) Nefehât; s60
8) Sıfat-üs-Safve; c4, s107
9) Tabakât-üs-Sûfiyye; s115
10) Meşreb-ül-Ervah; s135
11) Câmiu Kerâmât-il-Evliyâ; c2, s218
12) Nesâyim-ül-Mehabbe; s37
13) Hazînet-ül-Asfiyâ; c2, s155
14) Tabakât-ı Ensârî; s95
15) Makâmât-ı Ebû Saîd; s269
16) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c3, s147

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.