08-02-2012
|
#1
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Şeyh Safvetî
ŞEYH SAFVETÎ
Mısır'ın meşhur velîlerinden İsmi Ali, lakabı Necîb'dir Emir Ahmed Hayâlî'nin oğludur 1596 (H 1005) senesinde vefât etti İlim tahsîline başlayıp başta tefsîr olmak üzere çeşitli ilimlerde yetişip yükseldi Tasavvufta babasından feyz alıp kemâle erdi ve onun yerine geçti
Onun zamânında Harem-i şerîfte Şeyh Mustafa Çelebi isminde bir zât vardı Bu zât bir gece rüyâsında Peygamber efendimizi gördü Peygamber efendimiz ona bir kâğıt verip; "Bunu Mısır'da Gülşenîzâde Şeyh Safvetî'ye ver Bizi ziyârete gelsin " buyurdu Bu rüyâ üzerine hemen Mısır'a gidip onu buldu Rüyâsını anlattı Bu müjde üzerine bambaşka bir hâle girdi Sonra da hazırlanıp hacca gitti
Derviş Ali Mevlevî onun bir menkıbesini şöyle anlatmıştır: Bir defâsında Mısır'a gitmiştim Şeyh Safvetî'nin zâviyesine gidip sohbetinde bulundum Bir gün onunla birlikte bir yere gidiyorduk Yolda hurma lifinden yapılmış bir urgan gördüm Kendi kendime; "Hurma ne mübârek bir şeydir Pekçok husûsiyetleri var Urgan dahi oluyor " dedim Bu arada Şeyh Safvetî hazretleri kalbimden geçeni anlayıp, bana döndü ve; "Derviş Ali, hurma bütün husûsiyetleri yanında, urgan da olur " buyurdu
Şeyh Safvetî hazretleri vefâtının yaklaştığı bir sırada talebelerine; "Dervişler, Allahü teâlânın Latîf ism-i şerîfini söyleyin Yâ Latîf, diye zikrediniz " dedi Bu sözlerini işiten eski talebeleri; "Elvedâ, elvedâ!" diye ağlaşmaya başladılar Çünkü Şeyh Safvetî hazretlerinin babası Şeyh Hayâlî Efendi onun için; "Oğlum Ali Safvetî vefât edeceği zaman cezbeye uğrasa gerektir O zaman yâ Latîf ism-i şerîfini söylemekle meşgûl olunuz " diye işâret etmişti Bu sebeple hocalarının vefâtının yakın olduğunu anlayan talebeler, ağlayıp inlemeye başladılar
Edirneli Kerîm Efendizâde Mehmed Çelebi şöyle anlatmıştır: "Bana rüyâmda; "Şeyh Safvetî'nin vefâtı yaklaştı, duâsını al!" dediler Mısır'a gittim Vardığımda hasta olduğunu öğrendim Ramazân-ı şerîf ayının ilk haftasında vefât etti "
Vefât edeceği günlerde ilâhî aşkın deryâsına dalmış bambaşka bir hâle girmişti Bir Cumâ günü sevenlerini yanına çağırmıştı Hiç konuşmuyor, devamlı zikirle meşgûl oluyordu Hû dedikçe ağzından nûrlar saçılıyordu Bu hâli gören talebeleri ve halk, onun ayrılığı acısıyla feryâda başladılar Mısır beyleri ve şehrin kâdısı, Şerîf Mehmed Paşa onun ayrılığı acısıyla hep ağladılar Babasının türbesinde medfûndur Dört halîfesi olup, bunlar Hasan Âmidî, Mecnûn Halîfe, Yûsuf Müzehheb ve Hasan Efendidir
DERVİŞLER, YÜRÜYELİM
Hâfız Paşa Mısır hâkimiyken, Nil Nehrinin suyu azalmıştı Mısır'a kâfi gelmiyordu Kıtlık başladı Defâlarca yağmur duâsına çıkıldı Vezirler ve paşalar da bu duâda bulundular Fakat bir türlü yağmur yağmadı, halk pek ziyâde üzüldü Bu sırada Hâfız Paşa, Şeyh Safvetî hazretlerini hatırladı Onu dâvet etti Dâveti kabûl edip gelince, Hâfız Paşa; "Efendim, Mısır halkı perişan bir haldedir Yağmur yağması için bir duâ etseniz Büyük küçük herkesin gönlü kırık Zât-ı âlinizin duâsını beklemektedirler Umulur ki duânız kabûl olunur, insanlar mahzûn halden kurtulur " dedi Bu teklif üzerine; "O hizmeti yapacak olanlar duâ erbâbıdır Bizim hizmetimiz talebe yetiştirmektir Bizi mâzur görünüz O işle memur değiliz " dedi Hâfız Paşa; "Hey Sultanım! Lutfedip bizi ümitsiz bırakmayın Ümitle duânızı beklemekteyiz " diye çok ısrar etti Bunun üzerine; "İnşâallahü teâlâ hayırlısı olur " buyurup oradan ayrıldı Dergâhına talebelerinin yanına dönerken atı üzerinde yanındaki talebelerine; "Dervişler! Artık yürüyelim Sarıklarımız, hırkalarımız, şallarımız ıslanmasın " dedi Evinin kapısına vardığı sırada yağmur yağmaya başladı Öyle çok yağdı ki, Nil Nehri dolup taştı Her taraf suya kandı Bolluk başladı Halk uzun zaman çektiği kıtlıktan kurtulup rahata kavuştu
1) Lemezât; Süleymâniye Kütüphânesi, Hacı Mahmûd Kısmı, No: 4546 s 294
|
|
|