|  | Ahmed Bin İdrîs |  | 
|  08-02-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Ahmed Bin İdrîsAHMED BİN İDRÎS İdrîsiyye tarîkatının kurucusu  Evliyânın büyüklerindendir  İsmi Ahmed bin İdris Hasenî, künyesi Ebü'l-Abbas'dır  Hazret-i Hasan soyundan yâni şerîflerdendir  1758 (H  1172)'de Fas'ın Atlantik sâhilindeki Arâiş bölgesinde bulunan Meysûr'da doğdu  1837 (H  1253)'de Yemen'in Subye köyünde vefât etti  Ahmed bin İdrîs; uzun boylu, beyaz yüzlü, ince yapılı, zarîf, iri gözlü bir zâttı  Fas'ta pek çok hocadan ilim tahsîl etti  İlimde üstün bir dereceye yükseldi  Hocalarının icâzet, yetki vermesi üzerine dersler vermeye başladı   Ahmed bin İdrîs'in, Şenkît âlimlerinden Allâme Müceydirî isminde bir hocası vardı  Bu zât zaman zaman Fas'a gelirdi  Fas'ta ikâmeti esnâsında, Ahmed bin İdrîs onun yanına gider, bâzı hadîs-i şerîf ve fıkıh kitaplarını mütâlaa ederdi  Bir gün Müceydirî yine Fas'a geldi  Ders okuttu  Bâzı kitaplar tamamlanmadı  Şenkît'e döneceği zaman Ahmed bin İdrîs ona; "Efendim! İzin verirseniz zât-ı âliniz ile birlikte geleyim  Geri kalan okuyamadığım yerleri okumuş olurum  " dedi  Müceydirî o zaman; "Hocamdan senin için izin alıncaya kadar sabret  O zaman olur  " buyurdu  Ahmed bin İdrîs hayretle; "Efendim siz büyük bir âlimsiniz  Bu hâlinizle hocanız mı var?" dedi  Müceydirî de; "Evet, hocam Abdülvehhâb Tâzî'dir  " buyurdu  Ahmed bin İdrîs, söylenen bu zâtın büyük bir âlimin hocası olabileceğine çok şaştı  Çünkü onu kendi hâlinde, zikr ehli, yaşından dolayı hürmet gören bir zât bilirdi  Aradan az bir zaman geçtikten sonra Müceydirî; "Hocam sizin benimle Şenkît'e gitmenize izin vermedi  Onu bana getir, buyurdu  " dedi  Berâberce Abdülvehhâb Tâzî'nin huzûruna gittiler  Ahmed bin İdrîs o zaman onun görünüş vakar ve hallerinden velî bir zât olduğunu anladı  Huzûrunda edeble durdu  Abdülvehhâb Tâzî ona; "Nerede o boşa geçen günlerin  " buyurup, ders okuttuğu zamanlarını hatırlattı  Daha sonra da kendisine tasavvuf yolunun edebini öğretti  Ahmed bin İdrîs bundan sonra talebe olup her gün sohbetinde bulunmaya başladı   Bir süre sonra, huzurundayken Abdülvehhâb Tâzî; "Şimdi hocan Müceydirî vefât etti  " buyurdu  Ahmed bin İdrîs; "Nereden anladınız efendim?" diye sorduğunda Abdülvehhâb; "Falan zamanda Şenkît'den bir kâfile çıktı  O onun vefât haberini getirir  " buyurdu  Dediği gibi gelen kâfile Müceydirî'nin vefât haberini getirdi  Ahmed bin İdrîs, Abdülvehhâb Tâzî hazretlerinin sohbetleri ve tasarrufları ile Magrib'de yetişen âlim ve velîlerin en büyüklerinden oldu  Çok kerâmetleri görüldü  Onun en büyük kerâmeti uyanık hâlde iken de Resûlullah efendimizi görmesi ve O'ndan şifâhen salevât-ı şerîfeleri öğrenmesiydi  Kendisi şöyle anlatır: Bir defâsında Resûlullah efendimizi gördüm  Yanında Hızır aleyhisselâm da vardı  Peygamber efendimiz Hızır aleyhisselâma, bana Şâziliyye yolunun dersini (edebini) öğretmesini emrettiler  O da bana Resûlullah'ın huzûrunda nasıl olunacağını öğrettiler  Daha sonra Peygamber efendimiz, Hızır aleyhisselâma sevâbı daha çok olan zikir, salevât ve istigfârları öğretmesini buyurdu  O zaman Hızır aleyhisselâm; "Onlar hangileridir yâ Resûlallah?" diye suâl etti  Peygamber efendimiz; "Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resûlullah fî külli lemhatin ve nefesin adede mâ vese'ahü ilmüllah    " diye üç defâ, sonra da; "Külillâhümme innî es'elüke bi nûr-i vechillah-il-azîm  " sonra da; "Estagfirullah el-azîm el-kerîm ellezî lâ ilâhe illâ hüvel hayyül kayyûm Gaffâr-üz-zünûb  Yâ zel-celâli vel-ikrâm  " diye buyurdular  Sonra da Peygamber efendimiz bana; "Ey Ahmed! Yer ve göğün hazînelerini sana verdim  O da bu zikir, salevât ve istigfârdır  " buyurdular  Çok iltifât ve teveccühlere mazhar oldum  İnsanlar her taraftan gelip sohbetine katılıyorlardı  Âlimler ve fazîlet sâhipleri devamlı olarak dersini tâkib ederlerdi  İlim ve irfandaki şöhreti her yere yayıldı  1798 senesinde Mısır'a, oradan da Mekke-i mükerremeye gitti  Otuz sene kadar orada ikâmet etti  Medîne-i münevvere ve Taif'te bulundu  Bulunduğu yerde, derslerine devâm eden insanlara ilim ve edeb öğretti  Onlara dünyâ ve âhiret saâdetinin yolunu gösterdi  Daha sonra Yemen'e gitti  Zebîd, Maha ve meşhûr bir köy olan Subye'de ikâmet etti  Ahmed bin İdrîs, Yemen'in Zebîd şehrine geldiğinde, Zebîd müftüsü Seyyid Abdürrahmân ve şehrin ileri gelen âlimleri, sabah akşam onun kurduğu ilim meclisine gidip gelmeye başladılar  Sohbetini dinleyip, çeşitli meseleler sordular  Ahmed bin İdrîs, sorulan sorulara, gönüllere ferahlık verecek şekilde cevaplar verdi  Seyyid Abdürrahmân ile iki âlim arkadaşı, onu imtihan etmek üzere aralarında anlaşıp, tefsîr ve hadîs ilminden zor sorular tesbit edip bir kâğıda yazdılar  "Eğer suâllerimize cevap verirse, onun büyük olduğunu anlarız  " dediler  Sonunda Ahmed bin İdrîs'in ilim meclislerine gittiler  Ahmed bin İdrîs onları karşıladı ve o daha bir şey söylemeden, Seyyid Abdürrahmân'a; "Yanındaki suâller yazılı kâğıdı çıkar  Birinci suâl falanın, ikinci suâl senindir  " buyurarak, herbirine hiç zorlanmadan birbirinden güzel ve akılları hayrette bırakan cevaplar verdi  Hepsi onun keşfine şaştılar  Sanki Ahmed bin İdrîs soruları hazırlarken yanlarında bulunmuştu  O zaman onun fazîlet ehli, Allahü teâlânın velî bir kulu olduğunu anladılar ve ona teslim oldular  Bir gün meclisine, başlarında reisleri Kâdı Hasan Ahmed olduğu hâlde bir kısım âlim geldi  Ahmed bin İdrîs'e çeşitli ilimlerde çeşitli meseleler sordular  O da her birine akla hayâle gelmeyen çok güzel cevaplar verdi  Daha sonra o âlimler meclisten ayrıldılar ve Ahmed bin İdrîs'in sözlerini beğendiklerini ifâde ettikten sonra; "Lâkin biz bu konuda falan âlimin sözünü tercih ediyorduk  " dediler  Reisleri Kâdı Hasan onlara; "Gelin hep birlikte duâ edelim ve Allahü teâlâ Ahmed bin İdrîs'in söylediklerinin mi yoksa falan âlimin dediklerinin mi hak olduğunu bize bildirsin  " dedi  Hepsi kabûl edip, Allahü teâlâya duâ ettiler  O gece içlerinden biri, rüyâsında Resûlullah efendimizi gördü  İhtilaf ettikleri meseleleri arzedip; "Yâ Resûlallah! Falan âlimin sözlerine tâbi olayım mı?" diye sordu  Resûlullah da; "Onun sözlerinden Kitâba ve sünnetime uyan sözlerine tâbi ol  " buyurup sözlerinden hangilerine uyacağını tek tek saydı  Daha sonra da; "Yâ Resûlallah Seyyid Ahmed İdrîs hakkında ne buyurursunuz? Onun dediğine tâbi olayım mı?" dedi  O zaman Resûlullah efendimiz; "Sübhânallah  O benim sünnetime uygun konuşur  Ona tâbi ol  " buyurdu  O âlim sevinçle uyandı  Gidip diğer arkadaşlarına rüyâsındakileri anlattı  Hep birlikte Ahmed bin İdrîs'e gidip rüyâyı anlattılar  O zaman Ahmed bin İdrîs; "Sizin için hakîkatı ortaya çıkaran Allahü teâlâya hamd ederim  " buyurdu  Ahmed bin İdrîs hazretleri gittiği yerlerde yüzlerce talebe yetiştirdi  Bu talebelerini dünyânın her tarafına göndererek asrının hidâyet güneşi oldu  Bir çok âlim onun üstünlüğünü bildirdiler  Talebelerinin en büyüklerinden olan Şeyh İbrâhim Reşid, hocası hakkında şöyle demektedir: "Hocamın ilim meclislerinde bulundum  Her gün, biri sabah namazından sonra öğleye kadar, diğeri ikindiden sonra olmak üzere iki meclis teşekkül ederdi  Hocam âyet-i kerîmelerdeki esrâr ve incelikleri anlatır, akılları hayrette bırakırdı  Âlimler, müftüler, eşrâf ve pek çok kimse dersini dinlerdi  Bâzan kısa bir âyet-i kerîmenin tefsîri günlerce sürerdi  Hocam; "Nûh aleyhisselâmın ömrü kadar ömrüm olsa, bu âyet-i kerîmenin tefsîrini yine bitiremem  " buyururdu  " İbrâhim Reşid hazretleri hocası Ahmed bin İdrîs hazretlerinin pekçok kerâmetini de anlatmıştır  Nakleder ki: "Sudan'da idim  Daha o zamanlar babam, Kâdı Sâlih Reşîdî'nin terbiye ve himâyesinde idi  Büyük kardeşim benim yanıma gelip, gördüğü bir rüyâyı anlattı: "Vefât eden hanımımı rüyâmda gördüm  Ona; Allahü teâlâ sana ne muâmele yaptı? diye sordum  O da; Allahü teâlâ biz mevtâları bir yere topladı ve bize, siz sevdiğim bir zât olan Ahmed bin İdrîs'in zamânında yaşadınız  Onun sebebi ile sizleri magfiret ettim, buyurdu, dedi  " Biz o zamanlar Sudan topraklarında, Ahmed bin İdrîs de Yemen'deydi  Aramızda uzun mesâfeler vardı  Üstelik biz kendisini tanımıyor ve ona talebe de olmuş değildik  Sâdece ismini duymuştuk  Çok sonraları kendilerini tanımak ve talebesi olmakla şereflendik  O zaman bu rüyâyı kendilerine arzettim  Mahcûbiyetle; doğrudur, buyurdu  " Talebeleri anlatırlar: Hocam ve birkaç kişi, bir gün Magrib sokaklarından birinde yürürken, sultânın adamlarının, bir mazlûmu yakalayıp, ellerini kollarını bağlayarak götürdüğünü gördük  Mazlumun kurtulması mümkün değildi  Hocam Ahmed bin İdrîs bize dönüp; "Sizde bunun kurtuluşu için bir yol var mıdır?" diye sordu  Biz de olmadığını söyledik  O zaman; "Şimdi Allahü teâlâ bakalım ne gösterecek  " buyurdu ve sultânın adamlarına dönüp; "Bağlarını çözünüz  " buyurdu  O esnâda o adamcağızın ellerindeki ve boynundaki bağlar çözülüp yere düştü  Sultânın adamları öteye beriye dağıldılar  Mazlum da böylece kurtulmuş oldu  Talebelerinden biri şöyle anlatır: Mekke-i mükerremede hac farîzasını edâ ettikten sonra, şiddetli bir hastalığa tutuldum  İhtiyâcımı görecek kadar bile ayağa kalkamıyordum  Bu hâl üzere öleceğimden çok korktum  O hâlde Allahü teâlâya duâ edip, Ahmed bin İdrîs'in rûhâniyetinden yardım istedim  O anda uyudum  Karşımda Ahmed bin İdrîs'i gördüm  Ben bir divanda sırt üstü yatıyordum  O yanımda durdu  Bana; "Senin ilâcın Zemzem suyu ve ameliyat  " buyurdu  Tâkatim hiç yoktu  Beni ameliyat etti  Çok terledim  Hattâ divandan yerlere terler damladı  O esnâda uyandım  Kendimi yokladığımda bir dinçlik hissettim  Ayağa kalkıp yürümeye başladım  Hocamın bereketiyle şifâ buldum   Günler sonra tekrar hastalandım  Tekrar hocamı vesîle ederek yardım istedim  Rüyâmda onu yüksek bir mekânda, büyük bir çadır içinde tek başına oturur gördüm  Selâm verdim  Bana; "Otur  " buyurdu  Huzûrunda oturunca: "Sen ölümden korkuyorsun değil mi?" buyurdu  "Evet efendim  " dedim  Bir kâğıt alıp üzerine iki satır hâlinde, birinci satıra, ömrün seksen seneye ulaşmadan ölmezsin, ikinci satıra da inşâallah âriflerden bir zât olursun, diye yazdı  Sonra o kâğıdı bana verdi ve; "Oku  " buyurdu  Ben de okudum  Bu hususta Allahü teâlâya şükrettim  Sonra da Resûlullah efendimizi göremediğimi hatırlayıp, görmekle şereflenmek istediğimi arzettim  O zaman; "Otur, görmene yardımcı olayım  " buyurdu  O esnâda karşımda sırasıyla; hazret-i Ali, hazret-i Osman, hazret-i Ömer, hazret-i Ebû Bekr ile Peygamber efendimizi gördüm  Sonra uyandım  Gördüğüm rüyâ sebebiyle çok sevinçliydim  Sonra Mekke-i mükerremeden Yemen'e gittim  Subye şehrinde hocam Ahmed bin İdrîs'e kavuştum  Birinci günün gecesi, rüyâmda nûrlara gark olduğumu gördüm  Nûrun çokluğu sebebiyle kendimden geçtim  Uyandığımda vücûdum titriyordu  Daha sonra hocamdan İdrîsiyye yolunun edebini öğrendim  Bana: "Bizim yolumuza giren, yüce maksada kavuşur  Allahü teâlâyı tanır  " buyurdu  Ahmed bin İdrîs bir kısım talebelerine bir yere gitmelerini emretti  İçlerinden birini de, sünnet üzere, emîr, başkan yaptı  Onlar da yola çıktılar  Cidde'ye yaklaştıklarında azıksız ve parasız kaldılar  Onların emîri gece rüyâsında Ahmed bin İdrîs'i gördü  Ahmed bin İdrîs kendisine bir mektup verip; "Bunu al, Allahü teâlânın izniyle yoluna devâm et  " buyurdu  O da alıp cebine koydu  Sabahleyin emîr olan kişi rüyâsını hatırlayıp arkadaşlarına anlattı  Elini de cebine soktu  Oradan bir mektup çıkardı  Mektubun üzerinde zorluk ve sıkıntı zamanlarında okunup da faydası görülen "Rabbi yessir velâ tüassir Rabbi temmim bilhayr  Yâ Kerîm" duâsı yazılıydı  Hepsi buna çok sevindiler  Sonra okuyup yollarına devâm ettiler  Hiçbir sıkıntı görmeyip arzu ettikleri her şeye kavuştular  Talebelerinden biri anlatır: Birgün Medîne-i münevverede bir yerde oturmuştuk  O esnâda başımızın üzerinde bir grup kuş uçmaya başladı  Hâl sâhibi bir arkadaş; "Bu kuşları hocamızın ismini söyleyerek çağırsak, hepsi yanımıza gelirler  " dedi  Öyle söylediler  Kuşların tamâmı orada bulunanların ellerine kondular  Ahmed bin İdrîs bir gün katırına binerken, üzengi demiri kırılıverdi  Hizmetçisine emredip, onu tâmir için demirciye gönderdi  Demirci o parçayı yumuşaması için ateşe attı  Bir müddet ateşte kaldıktan sonra demiri çıkardı  Demire, ateşin hiç tesir etmediğini gördü  Ne yaptı ise de bir fayda etmedi  Hizmetçi gidip durumu Ahmed bin İdrîs'e anlattı  O da; "Ben, Allahü teâlânın zaîf bir kuluyum  Allahü teâlâ bana komşu olandan ateşin yakıcılığını kaldırdı  Şu mübârek beldelerdeki komşularım elbette kurtulurlar  " buyurdu  O mecliste onun yakınında olanların bir fayda görmeyeceğine inanan biri vardı  Bu hâdiseden ibret alıp, ona yakın olanların kurtulacağını anladı ve komşu hukûkunu öğrenmiş oldu  İbrâhim Reşîd, bir arkadaşından şöyle anlattı: Seyahate çıkmıştım  Bir çölde mahsur kaldım  Hava çok sıcaktı  Güneş her tarafı kavuruyordu  Açlık ve susuzluktan öleceğimi anladım  Çâresizlikle yol kenarındaki bir ağaca yaslandım  Orada kendim için bir yer hazırladım ve; "Herhâlde burası kabrim olacak  " dedim  Sonra Hocam Ahmed bin İdrîs'in şu sözünü hatırladım: "Bizim bir talebemiz garbta olsa, biz de şarkta olsak ve bizden yardım istese, yardımına koşarız  " Bu hâlimle ona sığınıp yardım istedim  Ağaç kenarında sırt üstü yatmış ve yüzümü elbisemin bir parçasıyla örtmüştüm  O esnâda bir ses duydum  Yüzümü açtım  Ağacın bir dalında, bir torbada iki çörek ve bir karpuz gördüm  Kendi kendime hayâl görüyorum deyip, örtüyü yüzüme çektim  Bu yerde bana kim ekmek ve karpuz verecekti  Ölüme iyice yaklaştığımı anladım  O zaman içimden; "Gördüğüm hakîkat olmasın?" diye geçti  Tekrar örtüyü açtım  Karpuz ve çörekler olduğu gibi duruyordu  Derhal kalkıp torbayı aldım  Çörekler fırından yeni çıkmış gibiydi  Karpuz serin ve tatlıydı  Çörekleri ve karpuzu yedim  Doydum ve karpuzun suyuyla, suya kandım  Yeniden güç kuvvet bularak yoluma devâm edip memleketime vardım  Ahmed bin İdrîs'in talebelerinden biri, Mekke-i mükerremede vefât etti  Onu Muallâ kabristanlığına defnettiler  Defin esnâsında orada bulunan keşf sâhibi bir talebe, Azrâil aleyhisselâmın Cennet'ten bir yaygı ve büyük kandiller getirdiğini ve kabri göz alabildiğine genişlettiğini gördü  Bu hâle gıpta edip; "Keşke, öldüğümde benim için de Rabbim böyle bir ikrâmda bulunsa  " dedi  O zaman Azrâil aleyhisselâm; "Sizden herbiriniz, Allahü teâlânın sevgili kulu olan hocanız Ahmed bin İdrîs'in devamlı okumuş olduğu salevât-ı şerîfeler bereketiyle böyle ikrâm ve ihsânlara kavuşacaksınız  " buyurdu  O büyük salevât da şöyledir: "Allahümme innî es'elüke bi nûri vechillahil azîm  Ellezî melee erkân'el azîm bi kadri azameti zâtillahil azîm fî külli lemhatin ve nefesin adede mâfî ilmillahil azîm salâten dâimeten bi devâmillahil azîm, Ta'zîmen li hakkıke yâ Mevlânâ yâ Muhammed yâ zel hulukil azîm ve sellim aleyhi ve alâ âlihî mislü zâlike vecma' beynî ve beynehû kemâ Cema'te beyner'rûh-ı ven-nefsi zâhiren ve bâtınen yakazaten ve menâmen  Vec'alhü yâ Rabbi rûhan lezzâtî min cemî'il vücûhi fid-dünyâ kablel âhira yâ Azîm  " Subye'de dokuz sene Allahü teâlânın emir ve yasaklarını insanlara öğretmekle meşgul olan Ahmed bin İdris hazretleri 1837 senesinde vefât etti  Aynı yerde defnedilmiş olup kabri ziyâret mahallidir  Ahmed bin İdrîs hazretleri yüzlerce talebe yetiştirdi  İçlerinden birçoğu zamânın büyük âlimlerinden oldular  Yetiştirdiği âlimlerden bâzıları: Zebîd müftüsü Seyyid Abdürrahmân bin Süleymân Ehdel, Medîne-i münevverede zamânının büyük hadîs âlimi Şeyh Muhammed Âbid Sindî, din ve fen âlimi Muhammed Senûsî, Magrib evliyâsından Şeyh Arabî Derkâvî, Seyyid Ebi'l-Abbâs Ahmed Tîcânî, Şeyh Muhammed Meczûb Sevâskinî, Şeyh İbrâhim Reşîd'dir  Ahmed bin İdrîs'in yazdığı eserlerin bâzıları şunlardır: 1) Risâlet-ül-Esâs, 2) Risâlet-ül-Kavâ'id, 3) Rûh-üs-Sünne, 4) El-Ikd-ün-nefîs fî Nazm-i Cevâhir-it-Tedrîs, 5) Es-Sülûk, 6) Kitâb-ül-Ahzâb, 7) Kimyâ-ül-Yakîn  CESÛR BİRİNİ BANA GETİRİN! Bir gün Ahmed bin İdrîs, Fas şehrinin kapısına gelmişti  O esnâda sultânın adamlarının, gelen geçen fakirlerin sebze ve meyvelerinden, haksız yere vergi aldıklarını gördü  Fakir fukarâ çâresizlikle; "İnşâallah Allahü teâlâ bize bir yardımcı gönderir  " diyorlardı  O zaman Ahmed bin İdrîs, hiçbir menfaat gözetmeden, sâdece Allahü teâlânın rızâsı için duruma müdâhale edip, yanlarına vardı ve; "İçinizden cesur birisini bana getirin  " buyurdular  Ortaya birisi çıktı  Ona; "Şimdi sen sultânın yanına git  Ona müslüman fakirlere yapılan bu zulmü kaldırmasını söyle ve; bunda senin için hayır vardır  Eğer böyle yapmaz isen başına geleceklere râzı ol! de  Yalnız benim ismimi söyleme diye tembih etti  O kişi de sultana gidip onun söylediklerinin aynısını iletti  Sultan bunları duyunca başını öne eğip bir müddet düşündü  Daha sonra başını kaldırıp; "Seni kim gönderdi?" diye sordu  O haberci de; "Bunu söyleyemem zîrâ bana ismini gizli tutmamı söyledi  " dedi  Sultan; "İsmini söyle, istediğin her şeyi vereceğim ve malları alınan fakirlerin mallarını iâde edeceğim  Yalnız benim de bir isteğim var  Bâzı kabîleler bana isyân ettiler  Onları itâat altına almak için bir ordu hazırladım  Onların ıslâhı ancak itâatim altına girmeleriyledir  " dedi  Haberci gidip durumu Ahmed bin İdrîs'e anlattı  O, haberciyi tekrar gönderdi ve sultâna; "İstediğin olacak duâ ediyoruz  " dediğini bildirmesini söyledi  Çok geçmeden, âsîler Ahmed bin İdrîs hazretlerinin duâsıyla sultâna itâat ettiler  Her taraf huzûra kavuştu  1) Mu'cem-ül-Müellifîn; c  1, s  158 2) El-A'lâm; c  1, s  95 3) Câmiu Kerâmât-il-Evliyâ; c  1, s  341 4) Esmâ-ül-Müellifîn; c  1, s  186 5) Îzâh-ul-Meknûn; c  2, s  111,263,396 6) Sefînetü'l-Evliyâ; c  1, s  249 7) Sufi Orders in İslâm; s  117-121 8) Tıbyânu Vesâili'l-Hakâyık; c  1, s  66 | 
|   | 
|  | 
|  |