Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Biyografiler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
üftade

Üftâde

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Üftâde




ÜFTÂDE

Osmanlı pâdişâhlarından Kânûnî SultanSüleymân Hân zamânında, Bursa'da yaşayan büyük velîlerden 1490 (H895) senesinde Bursa'da doğdu İsmi Muhammed olup, babası Manyaslı Mehmed Efendidir Üftâde lakabıyla meşhûr oldu Bursa'nın çeşitli câmilerinde müezzin ve imâm olarak vazife yaptı 1581 (H989) daBursa'da vefât etti

Muhammed Üftâde yeni doğduğunda, annesi bir rüyâ gördü Çocuğu büyük bir süt deryâsında yüzüyordu Telâşla uyanıp, rüyâyı kocasına anlattı O da; "Oğlumuz büyüyünce, inşâallah çok büyük bir âlim ve velî olacak" diye tâbir etti

Mehmed Efendi, daha küçük yaşta bulunan oğlu Muhammed Üftâde'yi, ipek satan bir tüccarın yanına çalışmaya verdi Muhammed Üftâde, orada çalışmaya başladı Fakat bir hafta içinde, ustası ve babası vefât edince, çocuk yaşta âilesinin geçim yükünü omuzuna aldı Hem çalışıyor, annesinin ve kardeşlerinin kimseye muhtâc olmadan geçinmelerini sağlıyor, hem de boş zamanlarında Bursa'daki medreselere gidip gelerek, zâhirî ilimleri öğrenmeye gayret ediyordu Seneler sonra, zâhirî ilimleri öğrenerek, Bursa Ulu Câmiinde müezzinlik yapmaya başladı Sonra Doğan Bey Câmiine imâm oldu Senelerce bu vazifeyi yaparak, insanların ibâdetlerini doğru yapmasına vesîle oldu MuhammedÜftâde'nin, Ulu Câmii medheden bir beyti, câminin batı kapısı çevresinde hâlen yazılıdır Arabî olan beyt şöyledir:

"Yâ câmi'al-kebîr ve yâ mecma'alkibâr,
Tûbâ limen yezûrüke fil-leyli vennehâr"

Mânâsı:

Ey Ulu câmi! Ey büyüklerin toplandığı yer!

Seni gece-gündüz ziyâret edenlere olsun müjdeler!

Bir gün rüyâda Seyyid Emîr Buhârî hazretlerini gördü "Bizim câmide vâz ve nasîhat eyle!" emri üzerine, sabahleyin Emîr Buhârî Câmiinde vâz ve nasîhate başladı

Muhammed Üftâde, uzun boylu, müşfik bakışlı, devamlı tebessüm hâlinde olan bir zâttı Görünüşü ile etrâfındakilere güven ve îtimâd telkin eder, herkesin takdîrine mazhâr olurdu Kur'ân-ı kerîm okurken, güzel sesinde sanki ağlıyormuş hâli müşâhede edilirdi Kimsenin kalbini kırmaz, kalb kırarım korkusuyla kendine hakâret edenlere bile hiç karşılık vermezdiCâmiye sabah herkesten önce gider, yatsı namazından sonra orada gece geç vakitlere kadar ibâdet ederdi Bâzı geceler evine giderken, ıssız sokaklarda bir sarhoşa rastlasa, ona yardım ederek evine kadar götürürdü Herkese yardım ettiği için, Bursalılar onu çok severdi

Vakitlerini hep ibâdet yaparak geçirenMuhammed Üftâde, tasavvuf büyüklerinin yolunda bulunmayı arzu ettiğinden, bir velînin yanında yetişmeyi çok isterdi Bu sebeple, böyle bir velîyi hep arar dururdu Bir gün Karacabeyli Hızır Dede isminde bir velînin Bursa'ya geldiğini ve Ulu Câminin yanında ikâmet ettiğini öğrendi Huzûruna varıp, talebesi olmak istediğini bildirdi O da kabûl ederek, Muhammed Üftâde'yi yetiştirmeye başladı Muhammed Üftâde, hocasının verdiği her vazifeyi en güzel şekliyle yaparak hizmet ediyordu Nefsini terbiye etmek için, nefsinin istediklerini yapmayıp, istemediklerini yapıyordu Haramlardan şiddetle kaçıyor, şüpheli korkusuyla mübahların bile fazlasını terkediyordu Bu şekilde hocası Hızır Dede'nin terbiyesinde sekiz yıl canla başla çalıştı Onun vefâtından sonra da Şeyh-i ekber Muhyiddîn-i Arabî hazretlerinin rûhâniyetinden istifâde ederek kalb gözü açıldı, kemâle gelip olgunlaştı Her nefes alıp vermesinde Allahü teâlâya hamd eder, cenâb-ı Hakk'ı bir an olsun hatırından çıkarmazdı Lüzumsuz hiç konuşmazdı Konuştuğu zaman da hikmetler saçar, dinleyenlerin herbiri, kâbiliyeti kadar istifâde ederdi Onun bu konuşmalarını talebesi Azîz Mahmûd Hüdâyî Vâkı'ât adlı eserinde topladı

Muhammed Üftâde, hocasından sonra talebeleri yetiştirmek üzere dergâhta ders vermeye başladı Onların en iyi şekilde yetişmesi için gayret gösteriyor, hocasının kendisini yetiştirdiği gibi onları irşâd ediyordu

Muhammed Üftâde hazretlerini sevenlerden fakir bir kimse vardı Her sene hac mevsiminde hacca gitmek ister, fakat gidecek parası olmadığı için de bu arzusuna nâil olamazdı Üzüntüsünden hiç yüzü gülmez, gözleri hep hacca gidenlerin yolu üzerine takılır kalırdı Hanımı, yüzü gülmeyen kocasının bu hâline çok üzülürdü Yine bir sene parası olmadığı için hacca gidemeyen bu fakir, hanımına; "Eğer bu sene de hacca gidemezsem, seni üç talak ile boşadım" dedi Günler geçti Kurban bayramı yaklaştı Fakiri bir düşüncedir aldı Hacca gidemezse, hanımı boş olacaktı Bir yerden de borç bulup hacca gidememişti Ne yapacağını şaşırdığı bir gün, aklına Muhammed Üftâde geldi Hemen huzûruna gidip, ağlayarak durumunu anlattı Muhammed Üftâde; "Bizim Eskici Mehmed Dede'ye git, bizim selâmımızı söyle O seni hacca götürüp derdine dermân olur" buyurdu Fakir, sevinerek huzûrdan ayrıldı, süratle Mehmed Dede'nin dükkanına koştu Mehmed Dede'ye hocasının selâmını söyleyip, derdini anlattıMehmed Dede; "Ey fakir! Gözlerini kapa Aç demeden sakın açma!" dedi Fakir gözlerini açtığında, kendilerini Mekke'de buldular Mehmed Dede, Allahü teâlânın izniyle, fakiri bir anda kerâmet göstererek Hicaz'a götürmüştü O gün, Arefe idi, hacılar Arafat'a çıkmışlardı Fakir ve Mehmed Dede de ihram giyip Arafat'a çıktılar Ertesi günü Kâbe-i muazzamayı tavaf ettiler Ziyâret yerlerine gittikten sonra, Bursalı hacıları buldular Onlar, hemşehrileri olanMehmed Dede'yi ve fakiri görünce sevindiler Fakir, birkaç hediye alıp, bir kısmını götürmeleri için hemşehrisi olan hacılara emânet etti Vedâlaşarak ayrıldılar Aynı şekilde bir anda Mekke-i mükerremeden Bursa'ya geldiler Fakir, getirdiği bâzı hediyelerle eve gelince, hanımı, birkaç gündür eve gelmeyen kocasını eve almak istemedi ve; "Sen beni boşamadın mı? Hangi yüzle bana hediye getirerek eve giriyorsun?" dedi Kocası da; "Hanım ben hacdan geliyorum İşte bu getirdiklerimi de Mekke'den aldım" dediyse de, kadın; "Bir de yalan söylüyorsun Üç-beş gün içinde hacca gidilip gelinir mi? Seni mahkemeye vereceğim" dedi Kâdıya giderek durumu anlattı ve; "Nikâhımızın feshedilmesini istiyorum Çünkü nikâhsız yaşamayı dînimiz yasaklamaktadır Bu sebeple haram işlemek istemiyorum" dedi O sırada Bursa kâdılığına Azîz Mahmûd Hüdâyî bakıyordu Kâdı, hanımın kocasını mahkemeye çağırtarak onu da dinledi Fakir, hacca gittiğini, Kâbe-i muazzamada tavâf edip, ziyâret edilecek yerleri gezdiğini, Bursalı hacılarla görüşüp, getirmeleri için emânet eşyâ verdiğini iddiâ etti Bu sebeple boşanmanın vâki olmadığını söyledi Fakir, Mehmed Dede'yi şâhid gösterdi Mehmed Dede de; "Şeytan, Allahü teâlânın düşmanı olduğu hâlde, bir anda dünyânın bir ucundan bir ucuna gittiği kabûl edilir de, bir velînin bir andaKâbe'ye gitmesi niçin kabûl edilmez?" dedi Kâdı hayret ederek, mahkemeyi diğer hacıların geleceği günlerden birine tehir etti Aradan günler geçti Bursalı hacılar hacdan döndüler Mahkeme gününde de, şâhid olarak fakirin hac vazifesini yaptığını, hattâ emânet verdiği şeyleri getirdiklerini bildirdiler Kâdı, şâhidlerin verdiği ifâde ile, dâvâcı hanımın nikâhı feshetme isteğini reddetti Böylece, boşanma hâdisesi olmadı

Kâdı Azîz Mahmûd Hüdâyî Efendi, bu hâdisenin günlerce etkisinden kurtulamadı Nihâyet Eskici Mehmed Dede'nin yanına gidip; "Beni talebeliğe kabûl buyurmanız için gelmiştim" deyince, o da; "Nasîbiniz bizden değil, Üftâde'dendir Onun huzûruna giderek mürâcaatınızı bildirin" dedi Kadı, evine gitti Hizmetçisine atının hazırlanmasını emretti Kendisi de sırmalı kaftanını ve sarığını giyerek, hazırlanan atına bindi Yanına seyisini de alıp, Üftâde hazretlerine gitmek üzere yola çıktı Bugünkü Molla Fenârî Câmiinin doğu tarafındaki sokağa geldiğinde, atının ayaklarının, bileklerine kadar kayalara saplandığını gördü Bütün uğraşmalarına rağmen atı ileri süremedi (Bu kayanın Üçkuzular semtinde olduğu da söylenmektedir) Atından indi Sırmalı kaftanıyla, Üftâde'nin dergâhına doğru yürüdü Dergâha vardığında, eski bir hırka giyen ve bahçeyi çapalayan Üftâde hazretlerini gördü Üftâde, gelenleri görünce doğruldu ve; "Ey Kâdı efendi! Herhâlde yanlış yere geldiniz Burası yokluk kapısıdır, biz de, fakirlik kapısının kuluyuz Hâlbuki sen varlık sâhibisin Bu hâlde ikimiz bir araya gelip bağdaşamayız Senin ilmin, malın, mülkün, şânın ve mâmur bir dünyân var Bizim gibi kulların, Allahü teâlâdan başka hiçbir şeyi yoktur" buyurdu Bu sözler, Kâdı Azîz Mahmûd Hüdâyî'ye o kadar tesir etti ki, gözlerinden iki sıra yaş döküldüğü hâlde; "Efendim! Her şeyimi mübârek kapınızın eşiğinde terk eyledim Yeter ki, talebeniz olabilmekle ve hizmetinizi görmekle şerefleneyim Her ne emrederseniz yapmaya hazırım" dedi Bu samîmî istek üzerine, Üftâde hazretleri tâne tâne buyurdu ki: "Ey Bursa kâdısı! Kâdılığı bırakacak, bu sırmalı kaftanınla Bursa sokaklarında ciğer satacaksın Her gün de dergâha üç ciğer getireceksin!" Her şeyi bırakacağına, her emri yerine getireceğine söz veren Kâdı, derhâl kâdılığı bırakıp, ciğer satmaya başladı Aldığı ciğerleri Bursa sokaklarında; "Ciğerci! Ciğerciiii!" diye bağırarak satıyordu Bursalıların hayret dolu bakışlarına, kadınların ve çocukların alay etmelerine hiç aldırmıyordu Onu görenler; "Bursa kâdısı Azîz Mahmûd Hüdâyî aklını oynatmış, tımarhânelik olmuş!" diyorlardı Bu şekilde nefsini kırıp, rûhunu yükseltmek için her türlü alaya alınmaya katlanıyordu Her akşam Üftâde'nin huzûruna geldiğinde, hocası; "Bugün ne yaptın, ciğerleri satabildin mi?" diye soruyor, o da, o günkü olup bitenleri anlatıyordu Üftâde, bu şekilde yeni talebesinin nefsini kırıp terbiye ettikten sonra,Azîz Mahmûd Hüdâyî'yi, dergâhta helâ temizleme işinde çalışmak üzere vazifelendirdi Onu husûsî sohbetleri ve teveccühleri ile yetiştirmek, evliyâlık makamlarında yükseltmek için uğraştı Nefsini terbiyede, kısa zamanda diğer talebelerden çok ileri geçtiğini gördü Üç sene sonra ona icâzet, diploma verdi Yerine halîfesi, vekîli olduğunu bildirdi

Osmanlı Sultânı Üçüncü Murâd Hân ileÜftâde, bir gün sohbet ediyorlardı Bir ara Üftâde, görünüşte lüzûmsuz bir takım el kol hareketleri yapmaya başladı Mübârek yüzünün rengi, hâlden hâle giriyorduSonra eliyle bir yer sıvarmış gibi yaptı Pâdişâh, âniden yapılan bu hareketlere önce bir mânâ veremedi Sonra Üftâde'nin elinin siyahlaştığını görünce; "Efendi hazretleri! Niçin böyle hareketler yapmaya başladınız! Elinizin siyahlaşmasına sebep nedir?" diye sordu O da; "Sultânım! Tebeanızdan bir balıkçı tayfası Karadeniz'in sularında balık tutuyordu Tekneleri su alacak şekilde delindi Bizden yardım istedikleri için biz de imdâdlarına yetişerek, teknelerini tâmir ettik Bu sebeple elimiz karardı Elhamdülillah müslümanların boğulmaktan kurtulmasına vesîle olduk" buyurdu



Alıntı Yaparak Cevapla

Üftâde

Eski 08-02-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Üftâde




Üftâde hazretleri bir gün talebeleriyle kıra gitti Bir pınar başında oturup sohbete başladılar Vakit ilerlemişti Talebelerin bâzıları acıktıklarından; "Hocamız müsâade etse de bir yemek yesek" diye gönüllerinden geçirdiler Onların bu düşüncelerini anlayan Üftâde; "Yâ Rabbî! Bu talebelerime bir sini yemek ihsân eyle!" diyerek içinden duâ etti O anda ortaya, getireni görünmeyen bir sini yemek kondu Üftâde, talebelerine; "Haydi evlâtlarım, yemeklerimizi yiyelim" buyurdu Besmele çekilerek yemek yendikten sonra, sini âniden kayboldu İleri gelen talebelerinden Kemâl Dede; "Sini, suyun içine girdi!" diyerek sininin peşinden suya girmeye başladı Üftâde; "Suyun içine sakın girme!" diyene kadar, Kemâl Dede suyun içinde eli kılıçlı iki kişinin kendisine doğru hücûm ettiğini gördü Hızla sudan çıkarak hocasının yanına koştu Hâdiseyi görenler şaşırıp kaldılar

Bir günÜftâde hazretlerine bir kadın gelip; "Efendim! Bir oğlum vardı Hiçbir suçu olmadığı hâlde iftirâcıların şikâyeti ile hapse attılar Hakkımızı arayacak kimsemiz yok Ne olur bir duâ buyurun da, oğlumun suçsuz olduğu anlaşılsın" dedi Bunu derken, kadının iki gözünden çeşme gibi yaş akıyordu Kadının bu hâline dayanamayan Üftâde, ellerini açarak Allahü teâlâya duâ etti Kadına dönerek; "Evinize gidebilirsiniz" buyurdu Kadın, merak içinde eve geldiğinde, oğlunun evde oturduğunu gördü Oğlunun hasretiyle yanan kadın, evlâdına sarılıp gözlerinden öptü ve; "Yavrucuğum! Seni hapishâneden nasıl oldu da bıraktılar?" deyince, oğlu; "Ben de nasıl olduğunu bilemiyorum Hapishânede otururken, bir anda bir el beni evimize koydu Şaşırıp kaldım" dedi Kadın, bunun Üftâde hazretlerinin bir kerâmeti olduğunu anladı

Üftâde hazretleri, bir gün katırına binmiş evine giderken, önüne ihtiyâr bir zât çıkıp, borçlu olduğunu, yaşlılık sebebiyle çalışamadığını, bu sebeple de borcunu veremediğini bildirdi Sonra da bir miktar para istedi Üftâde, adamın hâline acıdı ve; "Kimseye söylemezsen borcunu vereyim" buyurdu Adam söz verince, Üftâde; "Şu taşı kaldır ve altındakileri al!" dedi Adam taşı kaldırdı Altındaki bir miktar parayı görünce, hayret ederek hepsini cebine doldurdu Üftâde hazretlerine teşekkür ederek ayrıldı Parayı saydığında, tam borcu kadar olduğunu gördü Alacaklıya gidip borcunu verdikten sonra, tamâh ederek tekrar o taşın yanına geldi Büyük bir heyecanla taşı kaldırdığında, hiçbir şey bulamadı Bu işin, Üftâde'nin bir kerâmeti olduğunu anladı Huzûruna giderek talebesi olup, sohbetiyle şereflendi

Bir gün Yalova'dan İstanbul'a bir gemi gidiyordu İstanbul'a yaklaştıkları sırada, şiddetli bir rüzgâr esmeye, dalgalar gittikçe büyümeye, gemiye şiddetle vurmaya başladı Dalgaların vuruşundan tahtalar gıcırdıyordu Gemi, koca denizde bir o tarafa, bir bu tarafa yalpalıyor, devrilecek gibi oluyordu Yolcular ne yapacaklarını şaşırdılar Herkes geminin bir tarafına birikince, tehlike daha da büyüdü Kaptan, yolcuları teskîn etmeye çalışıyor ve herkesin yerinde oturmasını tavsiye ediyordu Herkes birbiriyle helâlleşiyor ve şimdiye kadar işlediği günahlarına tövbe ediyordu Bâzıları da, kurtulmaları için adakta bulunuyordu Yolcuların arasındaki bir genç, Fâtiha-i şerîfe ve İhlâs sûrelerini okuyarak, hâsıl olan sevâbı; Peygamber efendimizin, Eshâb-ı kirâmın, evliyânın, âlimlerin ve zamânın velîlerinden Üftâde hazretlerinin rûh-ı şerîflerine hediye etti Sonra da; "Yâ hazret-i Üftâde! Himmetinizi, yardımınızı istirhâm ediyorum" dedi O anda, uzaklardan bir karaltı peydâ oldu Yaklaştıkca, bunun bir insan olduğunu, suyun üzerinde süratle kendilerine doğru geldiğini gördüler Onun yürüdüğü yerlerde dalgalar hemen sâkinleşiyordu Nihâyet o zât geminin yanına geldi ve gemiyi eliyle bir mikdâr tuttuktan sonra, geminin önünden yürümeye başladı Yürüdüğü yerlerde deniz durgunlaşıyordu Bir müddet sonra gözden kayboldu Kaptan, o kimsenin su üzerinde gittiği istikâmete göre, geminin dümenini ayarladı Bir müddet sonra, selâmetle sâhile vardılar Herkes bu hâdise karşısında şaşırıp kaldı Sâdece o delikanlı şaşırmamıştı Yolcular sâhile çıktıklarında, bir kimse karşılarına çıkıp onlara; "Ey yolcular! Üftâde hazretlerinin selâmı var Sağ olduğum müddetçe, bu sırrı kimseye söylemesinler diye bana emretti" dedi

Bir kış günü akşamı,Üftâde hazretleri talebelerini toplamış sohbet ediyordu Bir ara; "Dostlarım! Canımız tâze üzüm istedi Acaba bulmak mümkün müdür?" buyurduTalebeler içlerinden; "Bu kış günü, bu karda tâze üzüm olur mu?" diye düşünürlerken, Azîz Mahmûd Hüdâyî de kendi kendine; "Mâdemki bu sözü hocam söyledi, mutlakâ bunda bir hikmet vardır" diye düşünerek ayağa kalktı ve; "Efendim! Müsâade ederseniz bendeniz getireyim" dediMüsâade edilince sepeti aldığı gibi Bursa'nın Çekirge mevkiindeki bağa gittiBağ, karlar altında idi Bir asma çubuğunun üzerinden karları temizlediğinde, salkım salkım üzümler gördü Bunun hocası Üftâde'nin bir kerâmeti olduğunu anlayıp, üzümleri sepete koymaya başladıAsmadaki üzümler bittiğinde, sepet de ağzına kadar dolmuştu Sepeti omuzuna alarak dergâha doğru yürüdü Hızlı hızlı yürürken, birden ayağı kaydı ve bir çukura düştü Çukur derin olduğundan, çıkmak için çok uğraştıysa da başaramadıÇâresiz kalınca hocası Üftâde'den yardım istemek hatırına geldi ve içinden; "İmdât! Yâ mübârek hocam!" der demez, çukurun başından bir ses; "Ey Mahmûd! Uzat elini de yukarı çekeyim" dedi Bu sesin sâhibine baktı, fakat tanıyamadı Çukurun başındaki kimsenin kendisine gülümsediğini gördü Utanarak elini uzattı Yukarı çıktığında o kimseyi göremez oldu Yine sepeti omuzuna alarak dergâha doğru süratle gitti Hocasının huzûruna vardığında sohbet devâm ediyordu Omuzunda üzüm dolu sepeti gören talebeler şaşırıp kaldılar Üftâde hazretleri, yardım edeninHızır aleyhisselâm olduğunu söyledi Talebeler hocaları Üftâde'nin, Allahü teâlânın katında yüksek bir velî olduğunu ve Azîz Mahmûd Hüdâyî'nin hocalarına olan teslîmiyetini bir kere daha anladılar

Bir gün Üftâde, talebeleriyle kıra çıkmıştı Talebeler hocalarına takdim etmek üzere, çiçeklerden demet yaparak huzûra getirdiler Herkesin çiçeğini kabûl eden Üftâde, Azîz Mahmûd Hüdâyî'nin getirdiği kırık saplı çiçeği görünce; "Evlâdım! Bütün arkadaşların demet demet çiçek getirdikleri hâlde, sen niçin sapı kırık bir çiçek getirdin?" diye sordu Hüdâyî de; "Efendim, zât-ı âlinize ne takdim etsem azdır Fakat hangi çiçeği koparmak için eğilsem, o çiçeğin; Allahü teâlâyı zikrettiğini gördüm Ancak, bu gördüğünüz sapı kırık çiçeğin zikredemediğini görünce, onu size getirdim Kusûrumu bağışlamanızı istirhâm ederim" dedi Bu cevap, Üftâde hazretlerinin çok hoşuna gitti ve Azîz Mahmûd Hüdâyî'ye hayır duâlarda bulundu

Muhammed Üftâde hazretleri, 1581 (H989) senesinde Bursa'da hastalandı Talebelerini başına toplayıp, onlara son nasîhatlerini yaptıktan sonra, Kelime-i şehâdet getirerek vefât etti Sağlığında kendi yaptırdığı câminin bahçesine defnedildi Mezarının üzerine türbe yapıldı Sandukasının başucundaki levhada şu şiir yazılıdır:

Bâğ-ı aşkın andelibi, hazret-i Üftâde'dir
Dertli âşıklar tabîbi, hazret-i Üftâde'dir

Vâsıl-ı kâmil odur, tevhîd-i Zâta şübhesiz,
Gösteren râh-ı Hüdâyı hazret-i Üftâde'dir

Eyleyen rûhundan istimdâd erişir matlûba,
Halleden her müşkilâtı, hazret-i Üftâde'dir

Sıdkile ol Hüdâî eşiğinde dâimâ,
Bil hakîkat kutb-ül-aktâb hazret-i Üftâde'dir

Üftâde'nin; Hutbe Mecmûası ve Dîvân adlı iki eseri vardır

Üftâde hazretlerinin yazdığı ve halk arasında meşhûr olan bir şiiri:

Hakka âşık olanlar,
Zikrullahtan kaçar mı?
Ârif olan cevheri,
Boş yerlere saçar mı?

Gelsin mârifet olan,
Yoktur sözümde yalan,
Emmâreye kul olan,
Hayr ü şerri seçer mi?

Gerçek bu söz yârenler,
Gördüm demez görenler,
Kerâmete erenler,
Gizli sırrın açar mı?

Üftâde yanıp tüter,
Bülbüller gibi öter,
Dervişlere taş atan,
Îmân ile göçer mi?

MESNEVÎ OKUT

Üftâde hazretleri, dergâhta talebelere ders verdiği zamanlarda, bir gece rüyâsında Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî'yi gördü Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî buyurdu ki: "Talebelere bizim Mesnevî'den de okutunuz!" O da; "Farsçayı bilemiyorum" deyince, Mevlânâ hazretleri; "Sen başla bir kere, Allahü teâlâ yardım eder" buyurdu Ertesi sabah, hiç Fârisî bilmediği hâlde, kırk yıldır Farsça tahsîli görmüş gibi Mesnevî'den vâz ve nasîhat vermeye başladı

BURSA'DAN KÂBE'Yİ SEYRETTİ

Bir ikindi vaktinde, MuhammedÜftâde'nin yanına yaşlı bir kimse geldi "Efendim! Bu sene çocuklarımla birlikte hacca gitmiştik Vazifelerimizi yaptıktan sonra, maddî gücüm olmadığı için onları getiremedim Yanlarına bir mikdar para bıraktıktan sonra, kendim geldim Eğer onları buraya getirmek mümkünse, getirmenizi istirhâm edecektim" diye yalvardı Üftâde de; "Sağlığımda kimseye söylemezseniz getirelim" buyurdu Hacı da söylemeyeceğine söz verince, Üftâde hazretleri adamın yönünü kıbleye doğru çevirdikten sonra; "Şimdi bakınız! Kâbe-i muazzamanın yanındaki namaz kılan şu kimseler hanımın ve çocukların değil mi?" buyurdu Adam hayretle binlerce kilometre uzakta bulunan Kâbe'nin yanındaki çocuklarını gördü Üftâde, namaz kılan çocuklara hitâb ederek; "Annenizle birlikte, Harem-i şerîfin dışındaki deveye binip acele geliniz!" buyurdu Çocuklar, namazlarını bitirir bitirmez annelerini aldılar ve dışarı çıktılar Dışarda bir devenin beklediğini gördüler Üçü birden deveye binip Bursa'ya doğru sürdüler Devenin her adımı, gözün görebildiği uzaklığı katediyordu Kısa bir zaman sonra deve, çocuklarla birlikte yanlarına geldi Üftâde, deveye bir şeyler söyleyince, birden kayboldu O, hacıya da; "Bunu sakın kimseye söyleme!" diye tekrâr tenbih eyledi

1) Menâkıb-ı Üftâde (Selîmağa Kütüphânesi, Hüdâyî bölümü No: 982)
2) Şakâyik-ı Nu'mâniyye Zeyli (Atâî); s357
3) OsmanlıMüellifleri; c1, s22
4) Kitâb-ı Silsile-i İsmâil Hakkı; s79
5) Sefînet-ül-Evliyâ; c2, s362
6) Yâdigâr-ı Şemsî; s27
7) Vâkı'ât
8) Lemezât; vr 187 b
9) Kâmûs-ul-A'lâm; c2, s999
10) Güldeste-i Riyâz-ı İrfân; s109
11) Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye; (50 Baskı) s1107
12) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c15, s12

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.