08-02-2012
|
#1
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Fahreddîn-İ Acemî
FAHREDDÎN-İ ACEMÎ
Velî, Hanefî mezhebi fıkıh, kelâm ve tefsîr âlimi Osmanlı Devletinin ikinci şeyhülislâmı İran'dan Anadolu'ya geldiği için Acemî denildi Doğum yeri ve târihi kaynaklarda bildirilmedi 1460 (H 865) senesinde Edirne'de vefât etti Dârülhadîs Câmii önüne defnedildi
Fahreddîn Acemî, önce memleketinde zamânının âlimlerinden ilim tahsîl etti Büyük İslâm âlimi Seyyid Şerîf Cürcânî'den de ilim öğrendi Onun sohbetleri bereketi ile tasavvuf yolunda ilerledi Daha sonra Anadolu'ya geldi Molla Fenârî'nin oğlu Muhammed Şah'ın hizmetinde bulundu Burada Muhammed Şah'a muîd, asistan oldu Bir müddet bâzı medreselerde müderrislik yaptı Sultan İkinci Murâd Han zamânında, 1430 senesinde Şeyhülislâm Molla Şemseddîn Fenârî'nin vefâtı üzerine, Edirne'de Şeyhülislâm oldu Günlük otuz akçe maaş bağlandı
Bir müddet sonra Sultan Murâd Han, maaşını artırmak isteyince kabûl etmedi "Devlet hazînesinden aldığım otuz akçe bana yetiyor, ihtiyaçlarımı karşılıyor Daha fazlasına ihtiyâcım yok Devlet hazînesinden ihtiyaçtan daha fazla almak helâl değildir " diyerek, mâzeret bildirdi
Dînî ilimleri çok iyi bilirdi Verâ ve takvâ sâhibiydi Haram ve şüphelilerden çok sakınırdı Allahü teâlânın rızâsı olan bir işte, kınayanın kınamasından aslâ çekinmezdi Her yerde, hakkı ve hakîkatı çekinmeden söylerdi Hadîs ilmini Mevlânâ Haydar Hirevî'den öğrendi Bu zâttan Sahîh-i Buhârî adındaki meşhûr hadîs kitabını okudu ve icâzet (diploma) aldı Haydar Hirevî de, Sâdüddîn Teftâzânî'den icâzet almıştı Fahreddîn-i Acemî'den de Sahîh-i Buhârî'yi okudu ve icâzet aldı
Sultan İkinci Murâd Han ve Fâtih Sultan Mehmed Han zamânında, otuz sene fetvâ işlerini güzel bir şekilde idâre etti
Sultan Murâd Han gibi oğlu Fâtih SultanMehmed Han da âlimlerle sohbet etmeyi sevmekle ve onlarla birlikte bir arada bulunmaya fazlasıyla rağbet etmekle tanınmıştı İlim yolunda çalışanlara her türlü imkânı bahşederdi Yolculuk dâhil her türlü masraflarını karşılardı Bu îtibârla Osmanlı sarayı dünyânın dört bir tarafından gelen âlimlerle dolmuştu Ancak Fâtih'in bu engin hoş görüsünden istifâde etmek isteyen hurûfî îtikâdındaki bâzı kimseler yaldızlı sözler ve hîlelerle sultânın gözüne girdiler Fâtih bu sapıklara sarayda bir de oda tahsîs etti Sarayda rahat bir şekilde yaşayan bozuk îtikad sahibi hurûfîler iç yüzlerini gizleyerek bir taraftan teşkilâtlanmaya çalışıyorlardı Ancak bu adamların bozuk yolda olduklarını, Vezir Mahmûd Paşa anlamıştı Fakat kesin bir bilgi elde edemeden Fâtih Sultan Mehmed'e bunlar hakkında bir şey söylemeye cesâret edemiyordu Sonunda durumu Fahreddîn-i Acemî'ye anlattı Fahreddîn-i Acemî ile Mahmûd Paşa anlaştılar
Mahmûd Paşa, evinde bir dâvet tertîb etti Dâvete, hurûfî yolunda olan sapıklar da çağırıldı Fahreddîn Acemî de perde arkasına saklanmış, onları dinliyordu Sohbet ilerleyince, Mahmûd Paşa, kendilerini çok sevdiğini ve her dertlerini çekinmeden kendisine açabileceklerini söyledi Vezirin bu aşırı sevgi ve muhabbetinden dolayı onu kendisinden zanneden bu kimseler, fırkalarının iç yüzünü anlatmaya başladılar "Her testi içine konulanı sızdırır" sözü gereğince sapıklıklarını ve küfürlerini açıkladılar Hattâ:
"Allahü teâlâ (hâşâ) Fadlullah'a (Hurûfîlik bozuk yolunun kurucusu olup, 1393 senesinde Tîmûr Hanın oğlu Mirân Şah tarafından öldürülmüştü ) hulûl etmiştir " dediler
Bunu duyan Fahreddîn Acemî, daha fazla dayanamadı Hemen ortaya çıkarak, bu sapıkların üzerine atıldı Hurûfîler kaçarak, sultânın sarayına sığındılar Fahreddîn Acemî de peşlerinden koştu Sarayda bunları yakaladı Hâdiseden haberi olmayan Fâtih Sultan Mehmed, edebinden Şeyhülislâma karşı ses çıkarmadı Fahrüddîn Acemî, bu işi burada halletmek istiyordu Hemen câmiye gitti, halkı câmiye çağırdı Çok kalabalık toplandı
Fahreddîn Acemî hazretleri minbere çıkıp, bu hurûfî denilen kimselerin sapık ve dinsiz olduklarını isbât etti Kötü yolda olduklarını ve hemen idâm edilmeleri lâzım geldiğini söyledi Mahkeme kurulup, idâm edilmelerine karar verildi Halkın ibret alıp, böyle sapıklara fırsat vermemeleri için, büyük bir kalabalık önünde cezâları infâz edildi Çünkü bu sapıklar, fırkalarının kurucusu Fadlullah'ın yeryüzünde Allah'ın temsilcisi, hattâ insan sûretindeki şekli olduğunu söylüyor ve başkalarını da kandırmaya çalışıyorlardı Bütün hurûfîler tesbit edildi Hepsi yakalanıp idâm edilerek, Osmanlı toprakları bu sapıklardan temizlendi
Hastalandığında, Molla Ali Tûsî ziyâretine geldi Fahreddîn-i Acemî'den nasîhat istedi O da, kânunların uygulanmasında kimseye tâviz verilmemesini vasiyet etti Bir daha konuşmadı
1460 (H 865) senesinde vefât etti Edirne'de Üç Şerefeli Câmi yanında bir medrese yaptırdı Dârülhadîs Câmii önüne defnedildi
1) Şakâyık-ı Nu'mâniyye Tercümesi (Mecdî Efendi); s 81
2) Devhat-ül-Meşâyıh; s 5,6,7
3) Nefehât-ül-Üns; s 671
4) Tâcüt-Tevârih; c 5, s 53
5) Âşıkpaşazâde, s 148,201
6) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c 11, s 379
|
|
|