Prof. Dr. Sinsi
|
Sa'düddîn-İ Kaşgârî
Sa'düddîn-i Kaşgârî'nin talebelerinden Alâeddîn anlattı: "Bir gün memleketimde bulunan anne ve babamdan mektup geldi Beni evlendirmek için bir kız bulduklarını, acele gelmem îcâbettiğini yazıyorlardı Fakat böyle bir dâveti annem-babam yaptığı için üzüldüm Bir ara hocam beni üzgün görünce sebebini sordu Durumu anlatınca; "Mâdem ki annen ve baban çağırıyor, hemen gidiniz " buyurdu Hocama vedâ ederek memleketime gittim Söyledikleri kızla evlendim Annem ve babam beni senelerce bırakmadılar Hocamdan ayrı kalmanın üzüntüsü çok fazlaydı Buna rağmen her gün hocamı hatırlar, gözlerimi yumup onu düşünürdüm Bu yönden hiç gaflete düşmüyordum Memlekette, ne hikmetse hükümet memuru bizi sık sık rahatsız ediyor, daha doğrusu zulm ediyordu Zulümde aşırı gittiği bir gün; "İmdâd yâ mübârek hocam! Allahü teâlânın izniyle himmetinizi istirhâm ediyorum!" diye hocamdan yardım istedim O gece rüyâmda hocamı gördüm Elinde bir yay ile ok vardı Bir ara karşıdan o zâlim memurun geldiğini gördük Hocam hemen elindeki oku yaya yerleştirip memura fırlattı Ok, o zâlimin göğsüne saplandı Uyandığımda artık bu zâlimden kurtulacağımı anladım O günden sonra memur bize gelmez oldu Araştırdığımda, ânî olarak felç geçirdiğini ve artık yerinden kımıldayamaz hâle geldiğini öğrendim Her zaman olduğu gibi, şimdi de hocamın yüzlerce kilometre uzaktaki bir himmeti ile kurtuldum "
Talebesi Alâeddîn anlatır: "Sa'düddîn hazretlerine yeni talebe olmuştum Arabî, mantık, kelam, fıkıh gibi derslere ara verip, tasavvuf üzerinde çalışmamı emrettiler "Başüstüne" deyip kendimi tasavvufa verdim Fakat o sıralarda hadîs ilmi üzerinde bir hocadan ders alıyordum Kendi kendime; "Hadîs ilmini okumak herhâlde hocamın bu emri dışındadır, bunu öğrenebilirim " diye içimden geçti Kitabı bitirmeye karar verdim Bu kararımdan sonra, kitabı okutan hocanın yanına gitmek üzere evimden çıktım Kapıdan çıkar çıkmaz, sanki ayaklarıma kalın zincirlerle büyük bir ağırlık bağlamışlar gibi adım atamadım Ayaklarımı kaldırmak için sarfettiğim gayretlerden ter içinde kaldım Ayaklarımı sürükleye sürükleye yürümeye başladım Yolda bir köprü vardı Oraya yaklaşırken şiddetli bir fırtına çıktı, başımdan takkemi alıp götürdü Gözüme kum tânecikleri kaçtı Dehşet içinde kaldım Gitmekten vazgeçtim Geriye döner dönmez fırtına kesildi, ayaklarımdaki ağırlık kayboldu ve başımdan uçup giden takkem önüme geldi Hayret ettim Anladım ki, bu iş hocamın emrine muhâliftir Derhâl hocamın huzûruna koştum Onu câmide murâkabe ederken buldum Beni görünce gülümseyerek; "Söz dinleyen kurtulur " buyurdular "
Yine çok sevilen talebesi Alâeddîn anlattı: "Hocam Sa'düddîn hazretlerine teslim olmuş, onun hizmetiyle şerefleniyor, dertlere dermân olan sohbetlerini can kulağı ile dinliyordum Bir gün, tasavvufta kabz hâli denilen müthiş bir sıkıntıya düştüm, bunalmaya başladım Kalbim kararmaya başladı Gönlüme, söylenmeyecek derecede kötü şeyler geliyordu Beni gökyüzünden atıp parça parça etseler de, bunlar hatırıma gelmese diyordum Çâresiz kaldım Durumumu hocama anlatmak için huzûruna vardım Daha bir şey konuşmadan, bir eliyle göğsümden diğer elinin şehâdet parmağıyla da ensemden bastırdı O ânda, hocamın kerâmeti olarak öyle müthiş birşey oldu ki, gönlümdeki bu düşünceler silindiği gibi, kalb gözüm açılıp, melekler âlemini görmeye başladım Elhamdülillah bendeki o sıkıntı kayboldu Hocamın himmetiyle bu derdimden kurtuldum "
Tasavvufun yüksek hakîkatleri ile ilgili, işitip de anlıyamadığı bâzı meselelerde müşkili olan bir kimse, müşkilini halletmek için bir rehber arıyordu Diyâr diyâr dolaştığı hâlde, bir yol gösterici bulamadı Bir gün yolu Sa'düddîn-i Kaşgârî hazretlerinin bulunduğu şehre geldi ve bir câmideki hocaya durumunu anlatıp; "Bu derdime çâre olacak bir rehber arıyorum Bu şehirde derdimin dermânı olacak Allahü teâlânın evliyâsından bir kimse var mıdır?" diye sordu O da Sa'düddîn-i Kaşgârî'yi tavsiye edip, huzûruna götürdü O kimse, Sa'düddîn-i Kaşgârî'ye daha bir şey anlatmadan, onun teveccühleri, bakışları ile gönlünde bir şeyler olmaya başladığını hissetti İşitip de anlayamadığı şeyleri, şimdi görüyordu Yakîni arttı Sa'düddîn-i Kaşgârî'nin büyüklüğüne hayrân oldu ve edeble elini öpmek için eğildiğinde; "Talebeniz olmakla şereflenmek istiyorum" diyebildi Sa'düddîn-i Kaşgârî; "Kabûl ettim" buyurarak, elini öptürdü O kimse böylece, Sa'düdîn-i Kaşgârî'nin bir teveccühü ile derdine derman buldu ve hakîkî saâdete kavuştu
Sa'düddîn-i Kaşgârî hazretleri bir sohbetlerinde buyurdular ki:
"Bir insanda bir kalb vardır Oraya sâdece Allahü teâlânın sevgisi doldurulmalıdır İnsan, her nefeste bir hazîneyi kaybeder Ancak cenâb-ı Hakk'ı hatırladığı zamanlar bu hazîne kaybolmuş olmaz Bu şuur insanda hâkim olunca, Allahü teâlâdan utanma duygusu da berâber gelir ve gafletten uyanır Gönül, cenâb-ı Hakka yöneldiği zaman, içinde bir pencere açılır ve o pencereden, ilâhî feyz nûru girer Bu nûr, doğudan batıya kadar her zerreye hayat verir Yalnız penceresiz olan evler nasîbini alamaz "
"İnsanı Allahü teâlâdan uzaklaştıran perdelerin en zararlısı, dünyâ düşüncelerinin kalbe yerleşmesidir Bu düşünceler, kötü arkadaşlardan ve lüzûmsuz şeylerle uğraşmaktan hâsıl olur Çok uğraşarak bunları kalbden çıkarmalıdır Allahü teâlâya kavuşmak isteyenlerin, bunlardan ve hayâli arttıran her şeyden sakınması lâzımdır Çalışmayan, sıkıntıya katlanmıyan, zevklerini, şehvetlerini bırakmayanlara bu nîmeti ihsân etmez Bu, Allahü teâlânın âdetidir "
Sa'düddîn-i Kaşgârî hazretleri, Hirat'ta, Mevlânâ Abdürrahmân Câmî (MollaCâmî) isimli talebesini yetiştirerek, o zamânın meşhûr âlimler ve velîler grubuna dâhil eyledi Vefâtından sonra yerine halîfe, vekîl olarak bıraktı Sa'düddîn-i Kaşgârî, 1456 (H 860) senesinde bir Çarşamba günü öğle vaktinde, Hirat şehrinde vefât etti
LÜTFEN DİLİNİZİ TUTUNUZ
Sa'düddîn-i Kaşgârî'yi çok sevenlerden Pîr Ali anlattı: "Kaftancılık yapardım Bir gün dükkanımda çalışırken, vergi memuru geldi Bir sürü hesap yapıp, sonunda benden öyle bir meblâğ istedi ki, onu ödemeğe gücüm yetmezdi Bu verginin fazla olduğunu, sanatıma göre çok istendiğini anlatmak istedimse de kabûl ettiremedim Memur, bana hakâret etmeye başladı Bu sırada hocam Sa'düddîn hazretleri dükkâna geldi Memuru dinlemeğe başladı Memurun gittikçe hiddeti artıyordu Hocam geldiği için, edebimden hiç cevap veremiyordum Bir ara hocam memurun yanına yaklaşıp; "Memur bey! Lütfen dilinizi tutunuz Kötü söz söylemeyiniz!" buyurarak, elini memurun omuzuna koydu O ânda, sanki tonlarca bir ağırlık adamın üzerine konmuş gibi memur yere yıkılıp, bayıldı Bir müddet sonra hocam merhamet ederek, cemâl nazarıyla memura baktı O teveccühten sonra, memur kıpırdamaya, kendine gelmeye başladı Ayıldığında, büyük bir saygıyla hocamdan özür dilemeğe başladı Hocam da onu affetti Bu memur, daha sonra hocamın yakın talebelerinden oldu "
HOCAM HİMMET!
Sa'düddîn-i Kaşgârî'nin talebelerinden Alâeddîn Efendi, memleketinde başına gelen bir hâdiseyi şöyle anlattı: "Bir gün yüksek bir ağacın üzerine meyve toplamak için çıkmıştım Bir ara ayağım kaydı, dengemi kaybettim ve düşmeğe başladım O ânda hocam hatırıma geldi ve; "Yâ hocam, himmet!" dedim Daha yere düşmeden bir elin beni sıkıca kavradığını ve yavaşca yere bıraktığını gördüm Ayağa kalktığımda beni kurtaran eli görmek için etrâfıma çok bakındığım hâlde göremedim Yine hocamın imdâdıma yetiştiğini anladım Sonra anne ve babama giderek, hocama gitmek üzere izin vermeleri için çok yalvardım Hâlime acıdılar Müsâade ettiler Hemen eve gittim Zevcem ve çocuklarımla helâllaşıp yola koyuldum Hocama bir ân önce kavuşmak için yollardan uçar gibi gittim Huzûruna geldiğimde, başımdan geçenleri daha anlatmadan: "Zâlimlere yaptığımız muâmele ile mazlumlara yaptığımız muâmele elbette farklıdır " diyerek kerâmetlerini izhâr ettiler
BUYURDU Kİ
Sa'düddîn-i Kaşgârî hazretleri buyurdu ki: "Ey talebelerim! Biliniz ki, Allahü teâlâ bu kadar azamet ve büyüklüğü ile bizlere gâyet yakındır Bu sözü anlayamazsanız da, böylece îtikâd edip inanmalısınız Size lâzım olan odur ki, tenhâda ve açıkta edebi gözetiniz Evinizde tek başınıza olduğunuz zaman dahî, ayağınızı uzatmayınız Her ân Allahü teâlânın sizi gördüğünü biliniz ve ona göre hareketlerinizi düzenleyiniz Kendinizi, zâhir ve bâtın edebi ile süsleyiniz Görünüşteki zâhir edeb; Allahü teâlânın emirlerini yapmak, yasaklarından kaçınmak, dâimâ abdestli bulunmak, istigfâr eylemek, az söylemek, her işin inceliğini titizlikle yapmak, İslâm âlimlerinin eserlerini okumak gibi hususlardır Bâtın edebi ise; yabancılarla düşüp kalkmamak, dünyâya bağlanmamak, Allahü teâlâyı unutturacak her türlü işten uzaklaşmaktır "
1) Kâmûs-ul-A'lâm; c 4, s 2570
2) Reşehât; s 179
3) Nefehât-ül-Üns; s 442
4) Câmiu Kerâmât-il-Evliyâ; c 2, s 23
5) Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye; (49 Baskı) s 1136
6) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c 13, s 3
|