Prof. Dr. Sinsi
|
İbn-İ Kavvâm
İbrâhim bin Ebû Tâhir Betâihî anlatır: "Babam Şam'da vefât ettiği zaman, talebeleri bana; "Sen, SeyyidAhmed hazretlerinden icâzet, diploma getirmeden babanın yerine geçemezsin " dediler Bunun üzerine, Seyyid Ahmed'den icâzet almak için Betâih'e gitmek üzere yola çıktım Bâlis, yolumun üzerindeydi Bâlis'e geldiğimde, Ebû Bekr bin Kavvâm'ı ziyâret ettim Bana izzet ve ikrâmda bulundu ve nereden geldiğimi ve niçin Betâih'e gideceğimi sordu Sonra; "Oradaki SeyyidAhmed'den icâzeti kolayca alırsın " dedi Ben tekrar yola koyuldum Betâih'e vardığım zaman, Seyyid Ahmed'in huzûruna çıktım Durumu anlattım Bana zorluk çıkarmadan, icâzetnâme ile bir de seccâde verdi Şam'a geri dönerken, yolda kalbim İbn-i Kavvâm'ın sevgisi ile doldu Kendi kendime; "Gidip Ebû Bekr binKavvâm'a talebe olayım " diye düşünerek, icâzetnâmemi nehire attım ve doğruca onun dergâhına çıktım Bir süre dersini dinledim Bir ara bana dönerek; "Yâ İbrâhim, sen benim talebemsin " buyurdu Orada bulunanlar sebebini sordular O da; "Yüzüne bakın " deyince, hepsi benim yüzüme baktılar "Ne görüyorsunuz?" diye sorunca; "İki gözünün arasında hilâlden bir nûr görüyoruz " dediler Bunun üzerine o; "O nûr, benim talebelerimin işâretidir " buyurdu Bundan sonra ona bağlı bir talebe oldum ve ondan ders aldım
Bir zaman sonra Irak taraflarına gitmek için İbn-i Kavvâm'dan izin istedim İzin verdiler ve üzerime bir hil'at giydirerek; "Bununla oturduğun zaman, sana gelen kimse bunun sebebi ile sana bağlanır ve sana hizmet eder " dedi Hocamın söylediği gibi oldu Kiminle karşılaştıysam, bana hizmette bulundu Bir gün Bağdât'a gittim ve bâzı yerlere uğradım Orada bulunan herkes, bana hizmet etmek için yarıştılar Bir gün beni bir yere dâvet ettiler Orada bir Türk ayağa kalkarak; "Arkadaşlar, ben bu zâtın üzerindeki gibi hil'at görmedim " dedi Ben de; "O, hocamın hediyesidir " deyince, oradakiler; "Allahü teâlânın ve onun gibilerin bereketi, bizlerin üzerine olsun " dediler "
İsmâil bin Sâlim şöyle anlatır: "Bizim bir mikdar koyunumuz vardı Koyunlarımızı, bir çoban her sabah otlatmaya götürür, akşamları geri getirirdi Bir gün yine koyunları otlatmak için götürdü Fakat akşam olunca koyunları getirmedi Merak içinde kaldık Doğruca İbn-i Kavvâm'a gittim Beni görünce, daha bir şey demeden: "Koyunların mı kayboldu?" diye sordu Ben de; "Evet!" dedim Bunun üzerine; "Senin koyunlarını on iki kişi aldı Sizin çobanı falan yerde bağladılar Şimdi onlar falan yerde uyuyorlar Çünkü, Allahü teâlâya onlara derin bir uyku vermesi için duâ ettim Koyunlarınızdan biri de yavruladı, şu anda yavrusunu emziriyor " dedi Hemen İbn-i Kavvâm'ın dediği yere gittik Her şeyin, anlattığı gibi olduğunu gördük "
Feleküddîn bin Huzeyme şöyle anlatır: "Bağdât'ın düşman eline geçtiği sene, ben Şam'daydım Âilem ise Bağdât'ta kalmıştı Onların durumlarını çok merak ettiğim için, Bağdât'a gitmek üzere yola çıktım Bâlis'den geçerken, İbn-i Kavvâm hazretlerini ziyâret ettim ve durumu ona anlattım Bana; "Senin hanımın ve çocuklarının hepsi sağdır Fakat kardeşin öldürülmüştür Hanımına bir kimse hizmet ediyor Onun eşkali şöyle şöyledir Hanımın falan sokak üzerinde, bahçesinde ağaçlar olan bir evdedir " dedi Ben bunları işitince, rahatladım ve yola çıktım Bağdât'a girince, hiç kimseye sormadan doğruca İbn-i Kavvâm'ın târif ettiği yere gittim Gerçekten söylediği gibi, hanımımın bulunduğu evin bahçesinde çeşitli ağaçlar vardı "
İmâm Muhyiddîn bin Nehhâs anlatır: Bir zamanlar, Ebû Bekr bin Kavvâm, Türey'den köyüne gider gelirdi Köyde küçük bir mescid vardı O mescidde okunan ezânı ve ikâmeti kimse işitmezdi Ben, evde kendi kendime; "Köyün güneyine bir câmi yaptırayım " diye düşündüm Mescide gidince, İbn-i Kavvâm'ın yanına oturdum Birden İbn-i Kavvâm bana dönerek; "Yâ Muhyiddîn! Sen neden büyük bir câmi yapmıyorsun?" diye sordu Ben de; "Efendim! Ben böyle bir şey yapmayı düşünüyorum " dedim O da bana; "Câmiyi binâ etmek istediğin yeri bana göstermeden câmiyi yapma " dedi
Birlikte câmi yaptırmak istediğim yere gittik Orada biraz durduktan sonra bana dönerek; "Burada bir ev varmış, o ev yıkılmış ve içindekiler toprağa gark olmuştur " dedi Bunun üzerine, oraya câmi yapmaktan vaz geçtim Bir süre sonra, başka bir iş için orayı eştim Gerçekten bir ev enkâzı çıktı İçinde, toplu hâlde ölüler vardı
Ali bin Saîd Zûreyzir şöyle anlatır: Ebû Bekr bin Kavvâm'dan ilim öğrenmeye başladığım zaman çok gençtim Bir gün Kudüs'e gitmek istedim Hocam Ebû Bekr'den izin istedim, vermedi Sonra; "Evlâdım! Çok gençsin, başına bir şey gelebilir " dediyse de, ben çok ısrar edince, izin verdiler Giderken de bana; "Benim himmetim senin üzerinedir Seni demir kafes gibi muhafaza ederim Şam'ın Kureyş köyüne vardığında, orada bulunan Ali bin Cemel ismindeki zâtı ziyâret et Çünkü o, Allahü teâlanın evliyâsındandır " dedi Ben de; "Başüstüne!" deyip yola koyuldum
Kureyş köyüne vardığım zaman, o zâtın evini sordum Kapıyı çocuklarından biri açtı ve; "Yâ Ali! İçeri gir Babam bize, bugün Ali isminde, Ebû Bekr bin kavvâm'ın bir talebesi gelecek diye haber verdi " dedi Ben evde yokken gelirse, onu içeri alın, beni beklesin " dedi Ben de, misâfir odasında Ali bin Cemel'i beklemeye başladım Ali bin Cemel gelince benimle müsâfeha etti ve; "Biraz önce hocan geldi ve seni bize tavsiye etti Himmetinin senin üzerinde olduğunu söyledi " dedi Geceyi orada geçirdim
Ertesi gün tekrar yola çıktım Kudüs'e yaklaştığım sırada, gölgelik altında oturan bir kişi gördüm ve selâm verdim Selâmımı aldı ve; "Ey genç! Benim yanıma gel, sabahtan beri seni bekliyorum " dedi Onun kötü niyetli bir kişi olacağını düşünerek yanına gitmekten çekindim Bunu fark edince; "Yâ Ali! Hocan Ebû Bekr bin Kavvâm yanıma gelerek, seni bana tavsiye etti " dedi Bunun üzerine onunla berâber evine gittik Birlikte yemek yedik Namaz vakti gelince; "Gel, Harem'de namaz kılalım " dedi Mescid-i Harem'de vakit namazlarını kılıp eve geri döndük O zât sabaha kadar namaz kıldı
Sonraki gün ben, İbrâhim aleyhisselâmın kabrini ziyâret için onun yanından ayrıldım İbrâhim aleyhisselâmın kabri şerîflerine yaklaşırken, karşıma dört soyguncu çıktı, onlardan korktum O anda yanımda beyaz elbiseli bir kişi belirdi ve; "Sen yoluna devâm et!" dedi Onların arasından geçerek yoluma devâm ettim Bana hiçbir şey yapamadılar İbrâhim aleyhisselâmın kabrini ziyâret ettim ve orada çok duâda bulundum
Sonra hocamın yanına döndüm Denildi ki: "Evliyâ, seni huzûruna getiren, ondan ayrı olduğun zaman koruyan, ahlâkı ile senin ahlâkını, edebi ile senin edebini güzelleştirendir " Hocamın huzûruna girince, bana yolculuğum boyunca, olanların hepsini anlattı ve; "O beyaz elbiseli zât olmasaydı, soyguncular senin elbiselerini bile alacaklardı " dedi Ben o beyaz elbiseli zâtın hocam olduğunu anladım
Zekîyyüddîn Ebû Bekr bin Eyyûb şöyle anlatır: "MoğollarBağdât'ı istilâ ettikleri zaman, amcam ile Halep'teydik Amcam, Ebû Bekr bin Kavvâm'ın talebelerindendi Beni Bâlis'e, İbn-i Kavvâm'ın yanına gönderdi ve; "Sen Ebû Bekr bin Kavvâm'ı hiç görmedin, hem onu ziyâret et, hem de Bağdât'taki akrabâlarımız ve mallarımız ne hâldedir? Oğlum Hüseyin ne hâldedir? diye sor " dedi Bâlis'e varıp huzûruna girince, bana; "Sen, Ebû Bekr bin Eyyûb musun?" deyince; "Evet!" cevabını verdim Sonra; "Seni amcan gönderdi Bağdât'taki akrabâlarının, oğlu Hüseyin'in ve mallarının durumunun ne olduğunu soruyor değil mi?" dedi Ben, "Evet!" dedim Bunun üzerine; "Akrabâlarından bâzıları esir düştü Bâzıları sağ sâlim evlerinde Bütün malları kapının altındaki kuyuya gömüldüğü için, Moğollar mallarını gasb edememişler Oğlu Hüseyin ise onların elinde esirdir " dedi Bağdât'a gidip gitmeme hakkında hiçbir şey söylemedi Sonra bana; "Sen Şatîbeyt sarayını tanır mısın?" diye sorunca, "Evet tanırım Fakat hiç içine girmedim " dedim Bunun üzerine; "Şu andaMoğollar o sarayın mallarını talan ediyorlar " dedi Ben hemen târihi, saati ve günü bir yere not ettim
Halep'te sevdiğim genç ve güzel bir kadın vardı Bir gün onunla tenhâ yerde buluştuk Beni kendi nefsi için istedi Fakat reddettim Bunun üzerine bana bir yüzük verdi Ben de o yüzüğü parmağıma taktım Bunu Allahü teâlâdan başka kimse bilmiyordu Ebû Bekr bin Kavvâm'ın yanından vedâlaşıp ayrılırken, elimi tuttu Sonra; "Bu yüzük kimindir?" diye suâl etti Ben utancımdan cevap veremedim Bana; "Tövbe et oğlum, tövbe et!" buyurdu Ben de tövbe edip Halep'e varınca, o kadınla bir daha görüşmedim
Bir süre sonra Bağdât'a gittim Akrabâlarımızın durumunun Ebû Bekr hazretlerinin söylediği gibi olduğunu gördüm Amcamın oğlu Moğolların elinde esirdi Orada birisine, sarayın Moğollar tarafından yağma edildiği günü ve saati sordum O da; "Şu gün, şu saatte sarayı yağmaladılar " dedi Ben de not ettiğim gün ve saatlere baktım Ebû Bekr bin Kavvâm'ın söylediği saat ve gün olduğunu gördüm
İbrâhim bin Ebû Tâlib Betâihî anlatır: Bir gün Ebû Bekr bin Kavvâm'ı ziyâret etmek için yola çıktım Yolda bir kervana rastladım ve onlarla arkadaş oldum Yol boyunca, içkiden ve içki meclislerinden bahsettiler Bâlis'e varıp Ebû Bekr bin Kavvâm'ın huzûruna girdim Beni görünce; "Hayırdır yâ İbrâhim bu hâlin nedir?" dedi Ben de; "Benim hâlim nasıldır efendim?" dedim O zaman; "Elinde içki ve âletleri var" deyince, ben de; "Yolda gelirken bir kervandakilerle yol arkadaşlığı yaptım Onlar devamlı içkiden bahsetmişlerdi Demek ki konuşmaları bana da tesir etmiş " dedim Bunun üzerine Ebû Bekr bin Kavvâm; "Evlâdım, iyi kimselerle bulun Kötü kimselerden elinden geldiği kadar uzak dur Çünkü onlarla sohbet, dünyâ ve âhirette yüz karasıdır " buyurdu
1) El-A'lâm; c 2, s 68
2) Şezerât-üz-Zeheb; c 5, s 295
3) Fevât-ül-Vefeyât; c 1, s 224
4) Tabakât-üş-Şâfiiyye; c 8, s 401
5) Câmiu Kerâmât-il-Evliyâ; c 1, s 128
6) Tabakât-ül-Evliyâ; s 486
7) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c 8, s 352
8) Menâkıb-ı İbn-i Kavvam Üniversite Kütüphanesi (Arapça) No: 5470
|