Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Biyografiler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
ibni, üstâdülazam

İbn-İ Üstâd-Ül-A'zam

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İbn-İ Üstâd-Ül-A'zam




İBN-İ ÜSTÂD-ÜL-A'ZAM

Yemen'in meşhûr velîlerinden İsmi Abdullah bin Alevî ibni Üstad-ül-A'zam olup seyyiddir 1240 (H638) senesinde doğdu 1330 (H731)'da vefât etti

Babasından ve dedesi Üstaz-ül-A'zam'dan ilim, edep ve İslâm ahlâkını öğrendi Ayrıca zamânının meşhûr âlimlerinden de ilim tahsil etti Fıkıh ilmini Ahmed bin Abdurrahmân bin Alevî'den, Şeyh-i kebîr Abdullah bin İbrâhimBakşîr'den öğrendi Tefsîr, hadîs, fıkıh ve tasavvuf ilimlerini bilhassa babasından ve zamanının seçkin âlimlerinden olan dedesinden gördü Bu ilimlerde iyice yetişip icâzet aldı İlimde yüksek derecelere ulaştı Tasavvufta da kemâle erip fazîletli bir zât oldu İlim ve fazîlette zamânının en meşhûr âlimiydi Bulunduğu memleketin her yerinde tanındı

Daha sonra Terîm'den Yemen'e gidip Ehûr şehrindeAmr bin Meymûn'dan da ilim öğrendi Buradan hacca gitti Medîne'ye gidip Peygamber efendimizin türbesini ziyâret etti Bir sene Medîne'de kaldıktan sonra, Mekke'ye gidip sekiz sene kaldı İlmî mütâlaalar ile ve ilim öğretmekle meşgûl oldu Mekke ve Medîne'de çok tanınıp sevildiğinden, kendisine İmâm-ül-Harameyn lakabı verildi Çok zekî ve münâzara kâbiliyeti yüksekti Çok ibâdet eder, devamlı oruç tutar ve az uyurdu Mekke'deyken âdeti şöyleydi:Sabah namazı vaktinde sükûnet ve vakar içindeMescid-i harâma gider, Kâbe yanında sabah namazını kılardı Namazdan sonra kuşluk vaktine kadar Kur'ân-ı kerîm okurdu Sonra kuşluk namazını kılardı Yatsı namazı vaktine kadar Mescid-i Harâmda kalır, yatsı namazını da kılıp ayrılırdı Mekke'de bulunduğu sırada, Hadramevt'in ileri gelenleri bir mektup yazıp kardeşi Ali bin Alevî ile Mekke'ye gönderdiler Kendisine çok ihtiyaçları olduğunu, ilminden istifâde edilmesi için memleketine dönmesini istediler Bunun üzerineMekke'den ayrılıp Yemen'e Zebîd şehrine gitti Bu sırada pekçok âkil, fâzıl ve meşhûr kimselerle görüşüp istifâde etti Karşılıklı ilim alış verişi yaptılar Daha sonra Terîm şehrine gitti ve oradaki âlimlerle ilmî mütâlaalarda bulundu Buradan Ehûr şehrine geçip şeyhi Ömer bin Meymûn'u ziyâret etmek istedi Ancak oraya vardığı gün hocası vefât ettiCenâzesini yıkayıp, kefenledi ve defnettiler Bu hocası vefât edeceği sırada talebeleri yanına toplanıp kendisinden sonra kimi halîfe bırakacağını sordular Bunun üzerine şöyle buyurdu: "Ben ölünce beni yıkayıp kefenleyiniz Bu sırada sizin yanınıza şöyle şöyle vasıfları bulunan bir kimse gelecek işte o kimse benden sonra yerime geçecek kimsedir" diye İbn-i Üstâd-ül-A'zam'ı târif etti

Onu gördüklerinde hocalarının târif ettiği zât olduğunu anladılar ve yapılan vasiyeti kendisine bildirdiler Kendisinin orada kalması ve insanlara rehberlik yapması için ısrar ettiler Tevâzu gösterip istemedi Bunun üzerine hocasının oğlu vasiyeti bildirip babasının hırkasını ona giydirdi Bundan sonra insanlara rehberlik edip, Allahü teâlânın emir ve yasaklarını anlattı Ayrıca Şâfiî mezhebi fıkhı dersleri verdi Pekçok talebe yetiştirdi Başta Ali, Muhammed, Ahmed adındaki üç oğlu, kardeşinin oğlu Muhammed Ebû Bekr ve Alevî, amca oğulları Ahmed ve Allâme Muhammed bin Alevî, hocasının oğlu Şeyh Abdullah Fakîh Ahmed bin Abdurrahmân, Şeyh Ali bin Sülem, Fadl bin Muhammed, Şeyh Abdullah bin Fakîh Fadl, Ârif-i Billah Muhammed bin Ebî Bekr bin Abbâd, Şeyh Muhammed bin Ali bin Şuayb el-Ensârî ve daha pekçok kimse onun derslerinde ve sohbetlerinde yetişip, kemâle ermiştir

Derslerinde, sohbetlerinde ve münâsebetlerinde dâimâ insanlara faydalı olmuş, onların saâdete kavuşması için çalışmıştır Huzûruna gelenlerden müşkülü, sıkıntısı olanlar onun bereketli nazarlarıyla sıkıntılarından kurtulurlardı

Tevâzûda, alçak gönüllülükte emsâline az rastlanırdı Büyük-küçük herkese mütevâzî davranırdı Kendisini asla büyük görmezdi Dünyâya hiç düşkünlük göstermezdi Gariplere, fakirlere, yetimlere çok yardım ederdi Cömertliği şaşılacak derecedeydi Muhtaçlar için husûsî bir yardım müessesesi kurmuştu Komşuları ve yaşadığı beldenin insanları onun çok iyilik ve yardımını gördüler İnsanlara hem dîn-i İslâmı anlatarak mânen ve ihtiyaçlarını karşılamak sûretiyle de madden yardımcı olurdu Yaşadığı Terîm şehrinde kendisini tanıyan tanımayan herkese yardımı ulaşırdı Benî Alevî Mescidi için bir hurma bahçesi, arâziler ve su kuyusu, çeşmeler vakfetti Bunların gelirleri, mescidin bakımı ve misâfirleri barındırmak için harcanırdı Yine vefât edenlere kabir hazırlanması, bebeklere süt verilmesi için vakıflar kurdu Yaptığı hizmetler o kadar genişledi ve insanlara faydalı oldu ki, o zaman sultanlar bile böylesini yapamazdı

Menâkıb-ı Benî Alevî kitabında, Târih-i Basît ve Vasît kitaplarında zikredilen menkıbelerinden bir kısmı şöyledir:

Bir gün İbn-i Üstâd-ül-A'zam Abdullah hazretlerinin yanına fakirlerden bir bölük kimse geldi Karınları açtı Abdullah hazretleri, İbn-i Nâfi' isimli hizmetçisine; "Filan ambara git! Oradan bu fakirler için hurma getir! Karınlarını doyursunlar" buyurdu Hizmetçi o ambarın boş olduğunu gâyet iyi bildiğinden, "O ambar boş" dedi O zât, aynı emri tekrarlayınca, hizmetçi, ambarı boşalttıklarını, içinde hiçbir şey kalmadığını, tamâmen boş olduğunu bildirdi O yine; "Sen ambara git! Orada hurma bulursun" deyince, hizmetçi gittiHakîkaten orada hurma bulunduğunu gördü ve alıp getirdi Fakirler o hurmaları yiyip karınlarını doyurdular

Ahmed bin Nu'mân isminde bir kimsenin bir hayvanı vardı Hayvanı satmak üzere pazara giderken, kendi kendine; "Bu hayvanı şu kadar fiyata satabilirsem, aldığım ücretin şu kadar mikdârını Abdullah bin Alevî hazretlerine hediye edeceğim" diye niyet etti Pazara vardı Hayvanını kolaylıkla ve arzû ettiği fiyata sattı Sonra, Abdullah binAlevî hazretlerinin bulunduğu Terîm beldesine döndü Fakat yolda yaptığı niyeti, sadaka vermeyi unutmuştuAbdullah bin Alevî bunu yanına çağırıp, o niyetini hatırlattı O kimse çok hayret etti Bu niyetini hiç kimseye söylememişti Bunun, o zâtın bir kerâmeti olduğunu anlıyarak nezrini, adağını yerine getirdi

Bir defâsında iki kişi, birlikte Abdullah bin Alevî hazretlerinin ziyâretine geldiler Yolda birisi, Abdullah hazretlerinin yanına vardıklarında kendisine hurma, diğeri ise ekmek verilmesini arzu etti Yanına vardıklarında her ikisine de arzu ettikleri şeyleri ikrâm etti

Hizmetçilerinden birisi şöyle anlatır: "Bir defâ kendisi ile berâber bir sefere çıktık Bir yere vardığımızda bana, yüksekçe bir yere çıkıp, uzaktaFîl beldesinde bulunan Şeyh Ömer isimli bir zâtı çağırmamı söyleyince, emrettiği gibi yaptım Üçüncü defâ seslendiğimde, o zâtın; "Lebbeyk, buyurun efendim!" diye cevap verdiğini işittim Aradaki mesâfe çok uzaktı Abdullah hazretlerinin çağırdığını söyledim Biraz sonra çıka geldi Sür'atle geldiği için, çok terlemiş ve terden elbisesi ıslanmıştı Berâberce oturup sohbete başladılar Öyle derin mânâlı konuşuyorlardı ki, ben yanlarında bulunup kendilerini dinlediğim hâlde bir şey anlayamadım Bu hâlde akşam namazı vakti oldu Namazdan sonra vedâlaştılar Şeyh Ömer memleketine gitti Abdullah bin Alevî, kendisi hayatta olduğu müddetçe bu hâli hiç kimseye haber vermememi emretti Ben de bu kerâmetini, onun sağlığında hiç kimseye söylemedim Vefâtından sonra anlattım

Yine talebelerinden Müflih el-Hamîdî anlatır: Yolculuğa çıkmıştım Yolda eşkıyâlar önümü kestiler Beni öldürmek ve malımı almak istiyorlardı Hocam Abdullah bin Alevî hazretlerinden yardım istedim Onu vesîle ederek Allahü teâlâya duâ ettim Tam bu sırada, bir kişinin; "Abdullah bin Alevî geliyor" dediğini işittim Bu sözü duyan şakîlerin her biri bir tarafa dağıldı Bana hiçbir zarar veremediler

Abdullah bin Alevî hazretlerinin talebelerinden birisi, bir yerde zirâat yapıp ekin ekmişti Onun ekin ektiği bölgede, iki grup arasında muhârebe oldu Muhârebede gâlip gelenler, orada bulunan ekinlerin kendilerine geçtiğini, dolayısıyla oradaki mahsûlü kendilerinin hasad edeceklerini bildirdiler Ekinlerin sâhibi olan talebe, hocası hürmetine Allahü teâlâya duâ etti O kimseler ekinleri biçip, hasad etmek için tarlaya geldiklerinde, ekinlerin hasad edilmiş olduğunu görüp, üzüntüyle geri döndüler Sonra fakirlerden biri gidip baktı Ekinin hasad edilmemiş olduğunu gördü ve bunu onlara haber verdi Geri dönüp baktıklarında, yine gördüler ki, ekin hasad edilmiş, kaldırılmış Anladılar ki, bu mahsûl korunmakta, muhâfaza edilmektedir Bunu anladıktan sonra, o tarladaki mahsûl ile uğraşmaktan vaz geçtiler

İbn-i Üstâd ül-A'zam Abdullah bin Alevî hazretleri vefât ettikten sonra, cenâzesi yıkanıp, gasl edildi Artan suyu talebelerinden bâzısı aldı Bu sudan hangi yaraya sürseler, Allahü teâlanın izni ile o yara iyileşirdi

TÖVBEYE SADÂKAT

Abdullah bin Alevî hazretleri, bir zaman Mekke-i mükerremede şarab içen bir kimseyle karşılaştı Böyle mübârek bir yerde, böyle çirkin bir günâhın işlenmesini hoş karşılamadı O kimse, Abdullah binAlevî hazretlerine:

"Ben terzilik yapıyorum Şarap içmeye öyle alışmışım ki, onu içmesem sanatımı, işimi yürütemiyorum İçmezsem, çalışamıyorum Her ne kadar bırakmak istesem de, bırakamıyorum Bunu bırakırsam, işimi devâm ettiremem" dediAbdullah hazretleri; "Şayet Allahü teâlâ, sana içki içmeden de mesleğini devâm ettirmeni nasîb ederse, içki içmeye tekrar dönmeyeceğine dâir bana söz ver!" dedi O kimse de "Peki!" deyince, Abdullah hazretleri, Allahü teâlâya duâ edip, bu kimseye tövbe etmeyi nasîb etmesi ve tövbesini kabûl etmesi için yalvardı O kimse içkiyi terk etti İşini, içkisiz de yapabildiğini anladı Önceki hâline tövbe etti ve tövbesini bozmadı Abdullah bin Alevî hazretlerinin delâleti ile tövbesinde öyle bir sadâkat gösterdi ki; sâlihlerden kıymetli bir zât oldu Bu hâdiseden bir müddet sonra, Abdullah bin Alevî, rüyâsında bir münâdînin, bu kimsenin ismini söyleyerek; "Filân kimse için, filân yerde bir kabir kazınız! Kim onun cenâze namazında bulunursa, Allahü teâlâ onu magfiret eder" diye nidâ ettiğini gördü Uyandığında, hemen o kimsenin hâlini sordu Vefât ettiğini bildirdiler Bildirilen yere kabri kazıldı Abdullah bin Alevî cenâze namazını kıldırdı Oraya defnettiler

BİZİMLE BERÂBERDİ

Abdullah bin Alevî hazretleri, her sene haccederdi Bunu evliyâdan çok kimse haber vermiştir İnsanlar onu, memleketi olanTerîm beldesinde zannederler, fakat o hac zamanı hacılar arasında bulunurdu Bir sene talebelerinden Müflih bin Abdullah hacca gitmeye niyet etti Gidip, hocasıAbdullah bin Alevî hazretlerinden izin istedi O da! "Minâ'ya vardığın zaman, filân oğlu filânı sor Bizim selâmımızı söyle, o sana istediğin konuda yardım eder" buyurduMüflih bin Abdullah diyor ki: "Minâ'ya vardığımda, o kimseyi buldum Bana çok yardımda bulundu Hocamdan suâl etti Ben de, şu anda Terîm beldesinde bulunduğunu, hâlinin iyi olduğunu söyledim O kimse hayret etti "Daha dün, bizimle beraber Arafât'ta vakfe yaptı Şimdi nasıl Terîm'de olur?" dedi Benim ihtiyaçlarımı giderdi Ben Terîm'e döndüğüm zaman, hocamın yanına gittim Haccımı tebrik etti Ben de; "Asıl ben sizin haccınızı tebrîk ederim" deyip, şâhid olduğum durumu anlattım "Sen bunu gizli tut! Ama senin arzun da hâsıl oldu Orada sıkıntı çekmedin" buyurdu Ben bu hâlin, onun bir kerâmeti olduğunu anladım ve kendisini hayatta iken bunu kimseye anlatmadım

1) Câmiu Kerâmât-il-Evliyâ; c2, s116
2) Meşre-ür-Revî; c2, s184
3) İslâm ÂlimleriAnsiklopedisi; c10, s248

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.