Prof. Dr. Sinsi
|
Aklını Kullanmayanların Hali
Allah Teâlâ şöyle buyurur:
وَمَثَلُ الَّذِينَ كَفَرُواْ كَمَثَلِ الَّذِي يَنْعِقُ بِمَا لاَ يَسْمَعُ إِلاَّ دُعَاء وَنِدَاء صُمٌّ بُكْمٌ عُمْيٌ فَهُمْ لاَ يَعْقِلُونَ 
“Kâfirlik edip gerçekleri görmezlikten gelenler, kavramadığı sese karşı öten karga gibidirler; kavradığı sadece bağırtı ve çağırtıdır Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler Onlar akıllarını kullanmazlar ” (Bakara 2/171)
Ayette geçen na’q (نعق ينعِق); hem karganın ötmesi; hem de çobanın davara bağırması ve onu engellemesi anlamına gelir[url=http://www homepage-baukasten de/editor/fckeditor html?InstanceName=content&Toolbar=De fault#_ftn1] Tefsirler kelimeye ikinci anlamı vererek âyeti anlaşılamaz hale getirmişler sonra kendilerini, metne uygun olmayan anlamlara zorlamışlardır Türkçe meallerden örnekler verelim:
Diyanet Vakfı’nın meali:
(Hidayet çağrısına kulak vermeyen) kâfirlerin durumu, sadece çobanın bağırıp çağırmasını işiten hayvanların durumuna benzer Çünkü onlar sağırlar, dilsizler ve körlerdir Bu sebeple düşünmezler[url=http://www homepage-baukasten de/editor/fckeditor html?InstanceName=content&Toolbar=De fault#_ftn2]
Bu mealde (نعق)’ye çobanın davara bağırması anlamı verilmiştir O zaman kafirleri çobana benzetmek gerekir, o bağırtıyı işiten hayvana değil Bu sebeple tercüme Arap dili bakımından kabul edilemez
Elmalılı Muhammed Hamdi YAZIR:
“O kâfirlerin meseli sade bir çağırma veya bağırmadan başkasını duymaz bir kulakla haykıranın hâline benzer, sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler, akıl da etmezler[url=http://www homepage-baukasten de/editor/fckeditor html?InstanceName=content&Toolbar=De fault#_ftn3] ”
Hiçbir varlık kulak ile haykıramayacağından bu tercüme de doğru değildir
Ömer Nasuhi BİLMEN:
“Ve kâfirlerin meseli, o hayvanların meseli gibidir ki, çağırmadan, bağırmadan başka bir şey işitmeksizin haykırır durur; sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler Artık onlar düşünemezler[url=http://www homepage-baukasten de/editor/fckeditor html?InstanceName=content&Toolbar=De fault#_ftn4] ”
Oysa ,الَّذِي يَنْعِقُ بِمَا لاَ يَسْمَعُ إِلاَّ دُعَاًءً وَنِدَاءً cümlesi
“…çağırmadan, bağırmadan başka bir şey işitmeksizin haykırır durur;” şeklinde tercüme edilemez
Suat YILDIRIM:
“İnkârcıları hakka çağıranın durumu, tıpkı bağırıp çağırmadan başka bir şey işitmeyen hayvanlara haykıran kimsenin durumu gibidir Sağır, dilsiz ve kördür onlar Bundan ötürü akledip anlayamazlar[url=http://www homepage-baukasten de/editor/fckeditor html?InstanceName=content&Toolbar=De fault#_ftn5] ”
Bu mealde yukarıdaki hatalara düşülmemiş ama daha büyük bir hata yapılmış;
وَمَثَلُ الَّذِينَ كَفَرُواْ (ve mesel’ullezîne keferû) ibaresi, “İnkârcıları hakka çağıranın durumu” şeklinde tamıtamına ters bir anlama çekilmiştir
Meallerin her biri, eski tefsirlerdeki hataları günümüze taşımışlardır Bu yanlışların sebebi, ayetler arası ilişkilere dikkat edilmemesidir Eğer dikkat edilseydi aşağıdaki ayette yer alan benzetmeden hareketle doğru anlama ulaşılırdı Allah Teâla, şöyle buyurur:
“Cinlerden ve insanlardan bir çoğunu gerçekten Cehennem için yaratmış olduk Onların kalpleri vardır, onunla kavramazlar Onların gözleri vardır, onlarla görmezler Onların kulakları vardır, onlarla işitmezler Onlar en’am gibidirler; hayır, daha da düşüktürler[url=http://www homepage-baukasten de/editor/fckeditor html?InstanceName=content&Toolbar=De fault#_ftn6] Gafiller işte onlardır ” (A’raf 7/179)
En’âm, koyun, sığır ve deve demektir[url=http://www homepage-baukasten de/editor/fckeditor html?InstanceName=content&Toolbar=De fault#_ftn7] Türkçe’de bunun tek bir karşılığı yoktur Bir çok meâl, “dört ayaklı” diye tercüme etmiştir Dört ayaklı tanımına kedi, köpek, vahşi hayvanlar vs de gireceğinden bu tercüme doğru olmaz
Koyun, sığır ve deve faydalı hayvanlardır Kâfirler bunlardan da düşük sayıldığına göre âyette en’âmdan düşük bir hayvana işaret aranmalıdır Bakara 171’deki (ينعِق = yen’iqu) karganın ötmesi anlamına geldiğine göre aranan hayvan bulunmuş olur
[size="2"]Gerçekten de karga en’âm’dan düşüktür Çünkü leşle beslenir Küçük kuşları, yumurtaları ve civcivleri yer Yiyecek aramak için çöplükleri karıştırır Tahıl bitkilerine, meyve ağaçlarına, sebzelere ve bağlara büyük zarar verir Gelişmiş psişik yetenekleri vardır, kolayca evcilleştirilebilir
Kâfirleri tanımlayan şu âyet onlarda, kargaya benzer özellikler görür: “… İş başına geçti mi, ortalığı karıştırmak, kaynakları tahrip etmek ve nesilleri bozmak için gayret gösterir ” (Bakara 2/205)
Âyetler arası ilişkiye dikkat etmeyenler, yukarıda geçen, A’raf 179 âyete; “Onlar; bunlardan da sapıktırlar” veya “Onlar; bunlardan da şaşkındırlar” şeklinde anlam vermişlerdir Koyun, sığır ve deveye, sapık veya şaşkın demenin haklı gerekçesi olamayacağı için o meâl de yanlış olmuştur
Kâfir – karga ilişkisi, Habil – Kabil olayında da vardır Yoldan çıkarak kardeşi Habil’i öldürmüş olan Kabil kendini, karga kadar olamamakla suçlamıştır Bu olayı anlatan âyetler şöyledir:
“Onlara, Adem'in iki oğlunun olayını anlat: Bir gün birer kurban sundular; birininki kabul edildi, diğerininki edilmedi Kabul edilmeyen, "Ne olursa olsun, seni öldüreceğim" dedi Öteki: "Allah, sadece sakınanlarınkini kabul eder" dedi
“İnan ki, beni öldürmek için elini kaldırsan, ben seni öldürmek için el kaldırmam Ben Allah’tan, varlıkların sahibinden korkarım"
İsterim ki, hem benim günahımı, hem de kendi günahını yüklenip o cehennem ateşinin arkadaşlarından olasın Zalimlerin cezası budur"
Sonra ötekisi nefsine uydu ve kardeşini öldürdü… Kaybedenlere karıştı gitti
Derken Allah, yeri eşeleyen bir karga gönderdi Bu ona, kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini göstermesi içindi "Yazık bana!” dedi “Şu karga kadar da mı olamadım ki, kardeşimin cesedini gömeyim?" Nihâyet ettiğine pişman oldu ” (Mâide 5/27-31)
[url=http://www homepage-baukasten de/editor/fckeditor html?InstanceName=content&Toolbar=De fault#_ftnref1] İbn Manzur, Lisanu’l-arab نعق mad
[url=http://www homepage-baukasten de/editor/fckeditor html?InstanceName=content&Toolbar=De fault#_ftnref2] Ali Özek ve arkadaşları, Kur’ânı Kerim ve Açıklamalı Meâli
[url=http://www homepage-baukasten de/editor/fckeditor html?InstanceName=content&Toolbar=De fault#_ftnref3] Elmalılı, Hak Dini Kur’ân Dili, c I, s 582-583
[url=http://www homepage-baukasten de/editor/fckeditor html?InstanceName=content&Toolbar=De fault#_ftnref4] Ömer Nasuhi Bilmen, Kur’ân-ı Kerim ve Meâl-i Âlisi, Ankara 1997
[url=http://www homepage-baukasten de/editor/fckeditor html?InstanceName=content&Toolbar=De fault#_ftnref5] Suat Yıldırım, Kur’ân-ı Hakîm ve Açıklamalı Meâli, İstanbul 1998
[url=http://www homepage-baukasten de/editor/fckeditor html?InstanceName=content&Toolbar=De fault#_ftnref6] Daha düşük diye tercüme edilen (الأضل)’in kökü olan dalâlet, Arapça’da, yoldan çıkma ve düşük seviyede olma anlamınadır (Lisanu’l-arab ضلل mad )
[url=http://www homepage-baukasten de/editor/fckeditor html?InstanceName=content&Toolbar=De fault#_ftnref7] Müfredât,نعم mad
[url=http://www homepage-baukasten de/editor/fckeditor html?InstanceName=content&Toolbar=De fault#_ftnref8] Büyük Larousse Sözlük Ve Ansiklopedisi, İstanbul 1986, c XI, s 6423
|