Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Yazılar & Hikayeler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
aşk, yakmak, yanmak

Yanmak, Yakmak Ve Aşk

Eski 08-01-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Yanmak, Yakmak Ve Aşk




YANMASI VE YAKMASI OLMAYAN BİR SEVGİNİN
AŞK OLMASI MÜMKÜN DEĞİLDİR
"Musa ÖZDAĞ"

Kısa bir cümle gibi görünen bu sözün ifade ettiği anlam, yazılmaya kalkışılsa değil sayfalarca binlerce cilt kitap meydana gelir Onlar dahi bu mânâ deryasından bizlere ancak bir katre sunabilir Ayrıca bu sözün her kelimesi başlı başına bir eser teşkil edecek konuları dile getirmektedir Yanmak, yakmak, sevgi ve üzerine bin bir tane eser yazılsa da henüz tarifi tam anlamıyla yapılamayan AŞK…
Nedir yanmak? Neredeyse her cümlemizde kullandığımız bu kelime öyle çok anlama gelir ki; an olur sıcak bir cisme dokunduğumuzda yandım deriz yahut ateşe değdiğinde elimiz… An olur çocuğu hastalanan bir anne, çektiği sıkıntıyı anlatmak için “içim yandı” der veya bir yakınını huzur-u ilâhiye teslim eden bir kişi, ciğer yangısını böyle ifade eder An olur değerli eşyasını yitiren bir adam “yandım anam” der “yandım anam” ya da sebebini bilmeden yanar da içimiz “hayırdır inşaallah” diyerek hayırlı bir haber bekleriz An olur heyecandan yanmaya başlar kalbimiz, uzaklardan gelecek bir sevgilinin yolunu bekleriz ve dahi ukba korkusundan yanar tutuşur da can evimiz, son nefeste ne olur halim diye inim inim inleriz… Sözü kısaca söyleyecek olursak, insan olmamız hasebiyle bitmez bizim yanma nedenlerimiz Oysa Hak yolcuları bilirler ki bizi yana yakıla döndüren derdimiz aslında birdir; o da Cemale olan aşkımız ve seyrine dair şevkimizdir Bunun dışındaki şeyler için yandım dememiz hep mecazîdir
Hakiki mânâdaki yanmanın dile getirilmesi ise en az elle tutup gözle göremediğimiz bir varlığı anlatmak kadar zordur Türlü teşbihler, mecazlar kullanılsa da bu yolda, insan aczini ifade etmek zorunda kalır yine sonunda Bütün bu meşakkatlerin bilinciyle Yüce Mevlâmın kerem ve lütfunu umarak bu hikmetler yüklü sözü açıklamaya çalışacağım Rabbim, muhabbet menbaı Efendimiz(sav), O’nun izinden ayrılmayan âşıkları ve bu güzel sözün sahibi hürmetine “niyet hayır, akıbet hayır” ümidiyle giriştiğim bu işte yâr ve yardımcım olsun
Yanmak, mum gibi erimektir Yanan bir mum için için erir, tükenir Yakından bakmayan kimse mumun eriyen her damlayla azaldığını fark edemez, o sadece mumun etrafa saçtığı ışığı görür ve ancak uzun bir müddet yandığında azaldığını idrak edebilir Oysa mum yandıkça damla damla azalmakta, eriyen her damlası kızgın bir ateş olup dibine akmaktadır Dibine damlarken su renginde görünen mum eriği soğuyunca yine asıl haline dönmektedir O parçalar, ustası tarafından bir araya getirilse yeniden mum meydana gelecektir ve yine eskisi gibi ışık verme görevini yerine getirebileceklerdir Onun bu halini gören şunu anlayacaktır ki yanmak eriyip yok olmak değil yeniden kendin olmaktır
Bin bir türlü mucize ile yaratılan insanın hikâyesi de aslında için için yanan bu mumdan pek farklı değildir Yaratan’ın emriyle anneye emanet edilen nutfe türlü aşamalardan geçerek varlık âlemine gelmektedir Zamanla bölünerek elleri, ayakları, gözleri ve diğer tüm organları meydana getiren hücre elbette ki yaratanının çizdiği rota doğrultusunda hareket etmektedir O, nasıl dilediyse o şekilde vücut bulan bebek, ne bir fazla ne de eksik dünyaya gelmektedir Ve eksik meydana gelen bir uzvu tıp ne kadar ilerlerse ilerlesin Yaratıcının yaratması kadar şahane, kusursuz ve mucize niteliğinde meydana getirebilecek değildir Bizzat yaşadığım tecrübeler neticesinde şu kanaate sahip oldum ki fıtratın yaratılışından milim denmeyecek kadar küçük bir sapma tüm organizmayı baştanbaşa değiştirmektedir Doğuştan türlü donanımlarla gelse de bebek yaratılışı gereği olgunluk dönemine kadar anne babanın yardımına muhtaçtır Çeşitli aşamaları katettikten sonra nihayet insanoğlu imtihan âleminde boy gösterecek seviyeye gelmektedir İşte bu andan itibaren bela ve musıbetler ard arda gelmektedir ve insan bu olaylar karşısında göstereceği duruma göre imtihanı başaracak veya başarısız olup bir de pişmanlığı yaşayacaktır
Yanmak, ney gibi sırlarla dolmaktır Tasavvuf Musıkîsi’nin en önemli âletlerinden olan Ney’in yapılışı da yanmanın en güzel ifade edilişidir Sulak bir arazide yemyeşil olarak hayatına başlayan neyin içler yakan sesi çıkaracak hale gelmesi hiç de kolay değildir Kamışlıktan koparılan ney, uzun zaman güneşin alnında bekletilmektedir Öyle ki bu bekleyiş sonunda kamışlıktaki o yemyeşil halinden eser kalmamaktadır Yana yana sararan neyin çilesi henüz bitmemiştir Ayrıca bedenine yedi tane delik açılacaktır ve dokuz tane de boğum yapılacaktır Hazret-i Peygamber Hz Ali’ye ilâhi sırlardan biri tevdi eder Hz Ali bu sırrı başkasına söylemek ihtiyacına daha fazla dayanamaz, onu bir kuyuya söyler Kuyuda biten bir kamış bu sırrı alır Neyin yanık yanık feryat etmesi bundandır(2) Görünüşte güneşin sararttığı zannedilen bu garip neyi aslında vatanından ve dildeşinden ayrı kalması soldurmuş ve dert küpü haline getirmiştir
Yanmak, her tarafı yaralı bir hasta gibi ah çekip inlemektir Bin bir çeşit dertlinin bulunduğu bir hastahanede her tarafı yara bere içinde bir hasta yaraları her sızladığında öyle bir ah çeker ki hiçbir yürek bu inleyişe dayanamaz Rengi sararmış, gücü azalmış, eli ayağı tutmaz olmuştur O sağlıklı günleri aklına geldikçe derdi daha da azmaktadır Bütün bunların ötesinde bu hastanın bir de yaşı ilerlemişse gayrı koskoca dünyada ondan dertlisi yoktur
Yanmak, gönülden yazılan birkaç beytin seni yakıp tutuşturmasıdır Yaman Dede, hayatının yazıldığı kitapta İslâmiyet’e gönlünün akışını ne güzel anlatmıştır:
“Rüşdî ikinci sınıftayım, ders yılının ortalarındayız Farsça Hocamız bize Şeyh Sadi’nin Gülistan’ını okuturdu Arda sırada başka manzumeler de yazdırırdı Bir gün siyah tahtaya yazdırdığı birkaç beyit beni tutuşturmaya kâfi geldi Dershaneyi ve siyah tahtanın bulunduğu noktayı, daha dün olmuş gibi, hatta şimdi oluyor gibi pek güzel hatırlıyorum

“Dinle, bu ney nasıl şikâyet ediyor,
Ayrılıkları nasıl anlatıyor:

Beni kamışlıktan kestiklerinden beri
Feryadımdan erkek, kadın herkes ağlayıp inledi

Ayrılıktan parça parça olmuş kalp isterim
Ki iştiyak derdini açayım”(3)




Mevlâna ismi bana pek tatlı geldi Aldığımız beyitler beni pek derinden sarstı Son beyit hakikaten sinemi şerha şerha etmişti O andan itibaren tatlı tatlı yanmaya başladım Şiddetle yakan fakat anne busesi kadar tatlı gelen alevler iç âlemimi kaplamıştı Bunu hiçbir kelime ile anlatamayacağım”(4)
Mevlana’nın yukarıdaki son beytinde dile getirdiği üzere yanmak, sevgiliden ayrı kaldığı için ağlayıp sızlamaktır Ahmed b Ebi’l- Havârî ağlamanın insanlığın alamet-i farikası olduğunu bildiren şu sözü hiç unutulmamalıdır: “yanmak, taş kalpli olmadığının alamet-i farikasıdır, ağlayıp sızlamıyorsan bu sana en büyük azaptır"(5) Demek ki ağlayıp sızlayan insan yufka yüreklidir Kimseyi kıramaz, kimseye de kolay kolay kırılmaz Her sözünü düşünerek söyler, insanları incitmemek için fazla konuşmaz, genelde zikr-i ilâhi ile meşgul olur Kendisini üzmek isteyenlere sükut ederek en güzel cevabı verir Ebu Süleyman ise “ağlamamak, ilâhi inayetten mahrum kalmaktır”(6)
Yanmak, her dem rıza makamında olmaya çalışmaktır Bin bir türlü derdin ve dertlinin olduğu bir küçücük odada gönlünün ilâhî aşktan raksa kalkmasıdır Mevlâ’nın kutlu varlığını yanında hissedip tüm vücudunun ilâhi yakınlıktan hasıl olan neşe ve neşveden irkilmesidir Hem bedeninin hem de ruhunun bu yakınlıktan doğan sürur ve saadetten gülümsemesidir Ancak daima rıza makamında olmak o kadar da kolay değildir Her yiğit bu makama ulaşamaz Bunu âcizâne kendi hayatımdan bir misâlle dile getireyim: “Kızımın hastalığı nedeniyle bir çok kez hastane ortamında kalmam gerekti İlk kalışlarım benim için gerçekten çok ağır olmuştu, istedim ki bu seferkinde rıza göstereyim, değil gözyaşı dökme yüzümün rengi dahi değişmeden hatta gülümseyerek Hakk’ın takdirine boyun eğeyim O an bu niyetimin etkisiyle öyle duygular içine düştüm k,, sanki semanın tüm kapıları önümde açılmış gibiydi Ruhumu çok büyük ve tatlı bir neşe, tarifi imkânsız bir huzur sarmıştı Sanki hastanede değil de cennette sevdiklerimle gezer gibiydim Dışarıda hava kararmıştı pencereden baktığımda ama benim yüreğim apaydınlıktı Sanki Rabbim yanı başımdaydı da hadi ey kulum göreyim seni diyordu, sanki ben âciz bir kul değildim de, heybeti yüksek mi yüksek bir dağ oluvermiştim Bu halim bir saat kadar sürdü Bir saatin sonunda yavrumun başından saçlarını kazıyıp damar yolunu alnından takmaya karar verdiklerinde bendeki merhamet az önceki havayı alıp götürmüştü Üstelik iki saat kızım bu işlem için ağlatılmıştı Bir anda o büyük niyet elimden, yüreğimden uçtu gitti ve ben istemeden de olsa başladım ağlamaya Bir müddet sonra kendime geldiğimde anladım ki benim gibi âciz kullar daima haddini bilmeli Ben merhametten diye bu halimi açılayıp avunmaya çalışsam da Rabbimizin merhametinin yanında benim merhametimin esamesi bile okunmazdı Anladım ki benim rıza makamına ermeye aday olmam için dahi eskilerin deyimiyle kırk fırın ekmek yemem lâzımdı, hatta kırk fırın ekmeğin piştiği fırında benim de pişmem, yanmam lâzımdı Dönüp nefsime dedim ki: “Ey nefsim, sen haddini bil ve kulluk ve niyaz makamından bir dem ayrı düşmemeye bak Rıza makamına ermek sadece senin çalışıp didinmenle olacak iş değildir, kulluk ve niyaz makamında sebat edersen Rabbın umulur ki bir gün sana rıza makamını da tattırır Bu mama ermek ancak ve ancak O’nun dilemesiyle mümkündür
Yakmak, Allah dostunun cemalinde ufacık bir tebessüme vesile olabilmek ümidiyle bir ömrü feda edebilmektir
Yanmak, gözlerin açıkken de kapalıyken de sevgilinin gül yüzünün gözlerinin önünden bir an dahi gitmemesidir gerçekmişcesine önünde salınan sevgiliyi seyredip dokunamamak ve hem yakın hem ırak olmanın acısıyla kıvranmaktır Bu öyle bir acıdır ki şu bedeni sarıp ateşlere atmakla kalmaz; kalbinin madden ve manen titremesine de sebep olur Bu titreyişe sevgilinin hayalini açıkken de kapalıyken de seyreden gözler de dayanamaz ve billur gibi damlalar hasretten sararan yanaklarına kendiliğinden dökülüverir Ey Sevgili, ey kendini hem özleten hem de özleyen Sevgili! Şunu bilesin ki seni özlemek bu kadar güzel ve huzur verici ise vuslatındaki saadeti ve zevki ben tahmin edemiyorum ve sana sadece şöyle yalvarmakla yetiniyorum! “Ne olur, bu biçâre sevenini de vuslatına erenler arasından ayırma, bunu lütfuna ve keremine güvenerek senden istiyorum
Yanmak, tüm haberleşme araçlarını kullanarak ulaştığın Sevgiliden gizli bir işaret de olsa ufacık bir karşılık ümidiyle saatlerce, gecelerce, günlerce beklemek ve her günün sonunda başını yastığa koyarken yine de nazenin yâre seni senden çok seviyorum diyerek veda edebilmektir Yakmak ise tüm bu araçları ortadan kaldırıp Sevgiliyle gönül yoluyla bağ kurmak ve her aradığında onu yanı başında bulmaktır Tıpkı Cennette canının istediği bir şeyi düşünmenin yeterli olması gibi sana senden yakın olan Sevgiliyle senin de zamansız ve zeminsiz görüşebilmendir Sevgili, öylesine Yüce ve yine öylesine mütevazıdir ki sevenleri her ne zaman arasa onu yanında bulurlar Ama maşukun âşıklarından en büyük isteği her aradığında aşığın kalbini de kendinde bulabilmektir Ne acıdır i birçok âşık gaflet içindedir Ne zaman gönlü dara düşse sevgili aklına gelir Dünya telaşı, çoluk çocuk, eş onu sevgiliden çok uzaklara alır götürür Ama şunu unutmamalıdır i, çoluk- çocuk, eş ve dünya işleri hepsi birer imtihan, birer eğlence ve oyalanmadan ibarettir Asıl olan Sevgilinin muhabbetini gönülden bir lahza uza tutmadan, o güzel ve huzur verici muhabbet ateşini hiç eksiltmeyip daima daha da alevlendirip huzura o aşk ve kavuşma şevkiyle varabilmektir
Yanmak; özlemektir, özlemek yanmaktır Siz hiç gelmeyeceğini bildiğiniz halde bir Güzel’i beklediniz mi? Ya da bir ömür vuslat ihtimaliniz olmadan bir şehla göze bağlanıp gittiniz mi? Bu iki duygu hem çok güzel ve yücedir hem de can vermekten de zordur Nereden biliyorsun, sen hiç canını verdin mi ya da özledin mi derseniz derim ki canımı vermedim ama öyle bir hasret çektim ki bin kere can vermeyi diledim Ey Aşk! Sen ne büyüksün ki ellerim, ayaklarım, kanım, canım her şeyim Mâşuk olmuşken ben Mâşukumu özleyip duruyorum Ve ey nefsim! Sen ne kötü düşmansın ki, Habibim tüm perdeleri, engelleri geçip bana gelmişken varlığını ortaya atıp hasrette kalmama sebep oluyorsun ve ey dilim sana ne oluyor ki o’ndan başa herkesle ve her yerde bülbül gibi şakırken En Sevdiğinin yanında susup kalıyorsun ve içinde kopan fırtınaları, taşan denizleri bir güzel sözle ifade edemiyorsun, boğazına dizilmişken en ünlü şairleirin şiirinden daha can alıcı sözler Dost’un yüzünü görünce kilitlenip şaşıyorsun Hani düşen bir yağmur tanesinden yola çıkarak Sevgiliye sunacağın hasret dolu mısraların bir biri ardınca dolaşıp dururken yüreğinde, beyninde karşısına gelince neden duraklıyorsun
Yanmak, yüreğinin konuşmasıdır, kelimeleri, cümleleri, dağı, taşı, uzayı, tüm konuşan varlıkları susturup ya da bir diğer ifadeyle gerçek konuşmayı hak edeni konuşturup can kulağıyla dinlemek ve diğer boş sözleri kulak ardı etmektir işte bu gece yüreğim konuşuyor, ellerim onun dediklerini yazıyor:
“Ey canımı canına kattığım ve bin kere şu fani hayata gözlerimi açsam da katacağım eşsiz Yârim! Seni sonsuz defa özledim; zira sen sonsuzsun Seni sana yakışır şekilde özledim çünkü sen tarif edilemezsin Aldığım her nefeste seni kırıp incitmekten korktum ki sen üzülmeyi, incinmeyi hak etmeyen tek yüce varlıksın Sevdiğin her varlığı sevip baş tacı yaptım, sen de onların hatırına umarım beni muhabbetinle karşılarsın
Yanmak, uyku ile uyanıklık arası sevgilinin yâdına gelip: “Bizim sevdiklerimiz ve bizi sevenler güzel görür güzel bakarlar” demesi ve güzel güzel bakıp hasret dolu gözlerine yavaşça sıyrılıp gitmesidir Sense işte o andan itibaren derin bir hasrete düşersin Bu hasret öylesine sarar i seni tüm iradeni, gücünü alıp götürür senden Satırlara dökeyim dersin, gün boyu bu halini ifade edecek tek bir söz bulamazsın Akşam olunca, içindeki ufacık yanardağ büyür, gözlerinden sel olup izinsiz akmaya başlar Anlarsın i ki taşmanın zamanı gelmiştir; işte Güzel Yârim! Dilim döndükçe sana dair hasretimi yazıyorum dersin ve başlarsın söze:
Her şeyi bıraktım elimden, dünyaya dair her ne varsa Tüm sevgileri bir kenara koydum, senin sevginden başka kimin muhabbeti varsa Açtım gönül penceremi anlatıyorum dinle bak hasretine dair ne yazdımsa
Ey gözlerimin ve gönlümün gördüğü en güzel, tek güzel; bilesin ki bu âlemde senden başkası bana hep yadel Ey gönlüne nazar edince on sekiz bin âlemi içine alacak yücelikte bulduğum, Ebû Bekir gönüllü Dilber! Kaç gönül var sevginle çarpan, adını anınca cuşa gelen bilmiyorum Bildiğim tek şey, en müznib en hatalı gönüle sahip olan benimkidir, gizli ve aşikâr yaptığım hataların haddi hesabı yoktur

(1) Özdağ, Musa, Duygular ve Düşünceler, Hilâl yay, Konya, 2005

(2) Özdamar, Mustafa, Yaman Dede, Marifet yay, İstanbul, 1994,s50-51

(3) Mesnevî, Çeviren Veled İzbulak, MEB yay, İstanbul 1998, s1
(4)Özdamar, Mustafa, Yaman Dede, Marifet yay, İstanbul 1994, s 17-18

(5)Risaletü’l- Kuşeyriyye, Hazırlayan Süleyman Uludağ, Dergâh yay, İstanbul 1991, s 134

(6) a g e s 130

Alıntı Yaparak Cevapla

Yanmak, Yakmak Ve Aşk

Eski 08-01-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Yanmak, Yakmak Ve Aşk




YANMASI VE YAKMASI OLMAYAN BİR SEVGİNİN
AŞK OLMASI MÜMKÜN DEĞİLDİR
"Musa ÖZDAĞ"

Zahirde kısa lâkin bir büyük deryadır, bu söz aslında
Şerh etmeye yetmez, binler kitap yazılsa hakkında

Her kelimesinden fışkırır dile gelmez yüklü hakikat
İnsan-ı kâmilsen, sen bunları gönül terazisinde tart

Mânâsı nedir yanmanın, yakmanın, sevgi denen kelâmın
Var mıdır “budur” diye tarifini yapacak olan aşkın

Yandım dersin neredeyse, her cümleye, her söze başlarken
Bazen sıcak bir cismi tutarken, bazen ateşe değerken

Evlâdı hasta bir anne “içim yandı” der sıkıntısından
Yakını vefat eden de böyle söyler ciğer yangısından

Kaybetse değerli malını bir adam “ah, yandım anam” der
Sebebsiz içi yanan “hayırdır” diyerek bir haber bekler

Heyecandan yanar da kalpler, gözler uzun yolları gözler
Görünen her yolcuyu beklediği sevgili zanneder

Ukbâ korkusundan yanınca içimiz, hepimiz inleriz
Ne olacak son nefesimiz diye büyük korku çekeriz

Hakiki mânâda yanmanın şerhine hiçbir kelâm yetmez
Zira o, elle tutulmaz, zahir gözle görülmez

Nice teşbihlerle türlü mecazlar kullansan bu uğurda
İnsansın, aczini ifade edeceksin yine sonunda

Bütün bu sıkıntıların bilinciyle ben de âcizâne
Kerem ve lütuf umarak çalışacağım bu sözü şerhe

Muhabbet menbaı Efendimiz ve âşıkları hatrına
Yardım etsin Mevlâm, niyeti için bu âpâciz kuluna

Zira “niyet hayır âkıbet hayır” dedim işin başında
Utandırmasın Rabbim, kendine sığınanı, her anında

Bismillah diyerek başlayalım yanmak sözünün şerhine
Hak, veladet nasip etsin hem dilime hem de kalemime

Yanmak, bir mum gibi yana yana eriyerek yok olmaktır
Eridiğini gizleyip düşen her damlayla azalmaktır

Mumun gözyaşlarıdır dökülenler, uzaktan göremezsin
Aynı derdi çekmiyorsan, erimeyi tarif edemezsin
Su akıyor sanır, mumun yanışını gören, ateş demez
Eli değmedikçe o hararetin derecesini bilmez

Kızgın lav gibidir her bir parçası hatta her bir zerresi
Gelse bir araya yine meydana getirirler o şem’i

Bu hali görenler der ki mum eriyip yok olmamaktadır
Yanan her bir damlayla yenilenerek, kendin bulmaktadır

Yanmak, ney gibi Hazreti Ali’den sırrı alıp dolmaktır
Yemyeşil gelip dünyaya, ulvî aşktan sararıp solmaktır

Yanmak, zamanı gelince derd-i ilâhiden ney olmaktır
Sessiz sessiz inleyerek gizlice

Derdini kimselere diyemeyip dilin sakıt olmaktır
Söylenecek sözün kalmayıp halin ortaya konmasıdır

Ellerin hiçbirşeyi tutamaz olur yanma son hadde erince
Gönül yarinden gayrıyı istemez olur Cemali görünce

Gözlerin O’nu görür baktığı her yerde hatta bakmadığında bile
Kulağın her sesi dinler O’ndan gelecek muştu ümidiyle

Gariptir yüreğin ama yine de âlemin en mutlusu sensindir
Sana bu garipliği verenin her an bilincindesindir

Mümkün olsa bin ömür ağlasam dersin dizlerinin dibinde
Her damla gözyaşı vuslata bir vesiledir muhabbet ehlince

Nasıl yanmam dersin bu büyük güzelliğin zevkine varınca
Seni yaratanı düşünüp yanmamak mümkün müdür asla

Semanın her katında, dağların doruk noktasında, yerin her karışında,
Mevla’nın bin bir çeşit cilvesi çıkıverir karşına

Bir bebeğin ağlayışında, bir çocuğun yakarışında, her bir yaprağın sallanışında
Duymuyorsan ettikleri zikr-i ilâhiyi yazıktır sana

Cennet gönlünde cehennem gönlünde yok mudur haberin
Ötelerde arıyorsan yarini sana derim ki çok gafilsin

Temizle ellerini, gözlerini O’ndan başka neye değmişse
Yıka gönlünü dahi özünü gayrıya meyil vermişse



Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.