Prof. Dr. Sinsi
|
Nefisten,Gözler Nasıl Korunur?
GÖZLER NASIL KORUNUR 2
Aynı şekilde, bir Yaratıcıya inanan, ama onu esma-i hüsnasıyla tanımayan biri de bu emri uygulamakta zorlukla karşılaşacaktır Sözgelimi o Yaratıcıyı Hakîm ismiyle tanımayan; her bir mevcuda birçok hikmetler yüklediğini; meselâ bir ele veya bir ağaca binlerce vazife gördürdüğünü bilmeyen biri, o emirde de hikmet görmeyecektir Görmediği için de, o hikmetli emre uymayacaktır
Keza, meselâ Rahîm ve Hannân ismini tanımayan biri de bu emre uymakta zorlanacaktır Kâinat, her bir mevcuduyla, küllî bir rahmet ve şefkat hakikatini fısıldar Her âciz, acziyetine mukabil, eşsiz bir merhamet ve şefkatle doyurulur?herşeye ihtiyacına en uygun rızkı hazırlayan eşsiz bir Rahman-ı Rahîm?dir O Hem, acziyetin büyüklüğü ölçüsünde, muhatap olunan merhamet ve şefkat de ziyadeleşir Bebekler ve yavrular, bunun en açık örneğidir Böylesi bir merhamet sahibi, elbette, eşsiz bir pırlantayı demirciler çarşısında hurda fiyatına satmaya kalkışan insanı rahmeti ve şefkati gereği uyarır Ona verdiği gözün ne kadar da değerli olduğunu; onu harama kaydırmanın benzersiz bir elması basit bir cam parçası, eşsiz bir mücevheri bir hurda demir yerine koymak anlamına geldiğini bildirir Oysa, o göz, haramdan uzak kılınsa, Rabbi namına bakacağı sayısız güzelliğin yanında, yine Rabbi namına kendi helâline de bakacaktır Ama, bu helâl-haram, emir-nehiy dengesi içinde gözün Sanii ve Sahibi her zaman hatırda olacaktır Çiçeğe de baksa, eşine de baksa, bakışını emr-i ilâhî belirlediği sürece, O?nu hatırda tutarak, O?nun namına, O?nun sanatını takdir ve tefekkür hesabına bakmış olacaktır O göz, bütün kâinatı sayısız hikmet ve güzellikler içinde yaratan bir Rabbe nisbetle eşsiz bir değer kazanacak; otuz senede sönmeye yüz tutan basit bir et parçası hükmünde olmayacaktır Ki, herşeye gücü yeten bir Kadîr-i Rahîm, verdiği gözü O?nun namına kullanan bir kuluna, bütün o san?atlı yaratışındaki sayısız güzelliği O?nun namına temaşa etmesi için, ebedî cennetlere lâyık gözler de verir! Buna muktedirdir
Öte yandan, o emrin sahibini Rahman, Rahîm ve Hannân isimleriyle tanımayan biri, bütün bu anlamlardan uzak olacaktır Emrin içerdiği rahmet ve şefkati göremediği için de ya emre zoraki uymaya çalışacak; açıkçası, pek de uyamayacaktır
Bu bakımdan, her iki âyet, daha en başta ?mü?min erkekler? ve ?mü?mine kadınlar? tanımıyla, meselenin kilidini açmış olur Oysa, çoğu kez bu kilit nokta kaçar gözümüzden O yüzden, kapıyı zorlayarak açmaya çalışırız Açamadığımız, gelen emre lâyıkınca uymayı başaramadığımız için de, içimizi hem suçluluk, hem de ümitsizlik duygusu kaplar Oysa, daha en baştaki iman anahtarına hakkını versek, gerisi daha kolay gelecektir?tıpkı, bir emir vahyolunduğunda, tereddütsüz uyan sahabiler gibi Sahabilerin emri duymaları ile emre uymaları arasında, bizim yaşadığımız gibi uzun zaman fasılaları olmadığı bilinen bir vâkıadır Çünkü, onlar Kur?ân-ı Hakîm?in verdiği iman dersini, Resul-i Ekrem?in (a s m ) sunduğu marifetullah ve muhabbetullah talimini hakkıyla özümsemişlerdir Vahiyle gelen her emri, bütün âlemleri ve insanı yaratan; hikmeti, rahmeti, şefkati ve kudreti sonsuz; bütün güzel isimler O?nun olan bir Rabb-ı Rahîmden bildikleri için, teslimiyette ne bir tereddüt, ne bir gevşeme, ne bir zorluk göstermişlerdir
Hem, o emri veren, insanı bu fıtratla yaratandır İnsan için en fıtrî ve en uygun hali, Fâtır-ı Hakîm?den başka kim bilebilir? Kim o fıtratı verenin üstünde söz söyleyebilir?
Fâtır-ı Hakîm, bu emriyle, bizi fıtratımızın gereği olan bir duruma davet eder Gözünü haramdan sakınmama, her önüne gelene bakma, fıtratla çelişen bir durumdur Çünkü, insana verilmiş hadsiz duyguları tek bir duygunun emrine verir İradesini hükümsüz bırakır Şu çağda örnekleri çok açık biçimde görüldüğü üzere, bütün hayatını, bütün dünyasını ve bütün düşüncesini uçkurunun hizmetine veren insan bozması kişilikler ortaya çıkarır Nitekim, bugün nice göz harama bakarken, nice el, nice dil, nice akıl, nice ayak, nice hâfıza da ona eşlik etmektedir Biraraya geldikleri anları gördükleri haram manzaraların sözünü ederek geçiren; yalnız kaldıkları zamanı da yine o haram manzaraların hayaliyle harcayan nice insan mevcuttur Nice gözler, nice akıllar, nice ömürler bu yolda heder olup gitmektedir O kadar ki, bu ruh hali içinde, gördüğü her insanı yalnız maddî bir sûrete indirgeyen, hatta o maddî sûretin de yalnızca belli kısımlarına bakan marazî kişilikler ortadadır Başka bir amaçla söylenen sözlerden dahi cinsel çağrışımlar çıkaran marazî tipler mevcuttur
Gözlerin harama kaymasının imanî bir zaafın eseri olup bu zaafı giderek beslemesinin yanısıra, insanı insanlıktan sukut ettiren böyle bir boyutu da vardır Bütün kâinatı kapsayıp kuşatacak duygu ve kabiliyetlerle donanmış insanı uçkuruna hapsettiren; karşı cinsten olan insanları belli organlara indirgeyen; ?insan? tarifini bu denli bayağılaştıran bir boyuttur bu Bu halin aile ve toplum hayatında getirdiği olumsuzluklar ise, işin ayrı bir yönüdür
Peki, bu açıdan bakılırsa aslında bütün insanları ilgilendiren bu konuda Kur?ân neden yalnızca ?mü?minler?i muhatap almaktadır?
Çünkü, insan ancak imanının derecesi nisbetinde bu emrin içeriğini anlayabilir Ancak imanı derecesinde gözünü Rabbinin yarattığı güzellikleri Rabbi namına ve Rabbinin izni uyarınca kullanma yükümlülüğünü kavrayabilir Ancak imanı ile, gözünü nefsin elinde adi bir röntgenci kılan her tavrın emanete hıyanet anlamı taşıdığını bilebilir
Ve ayrıca, insan ancak imanı derecesinde gözünü haramdan koruma iradesi gösterebilir
Yoksa, imandan nasiplenmeyen en iradeli, en mert ve makamca en yüksek insanların bile gözünün önüne bir haram iliştiğinde nasıl basitleştiğine ve bayağılaştığına dair bir dizi gözlem hemen her insanın hafıza kaydında vardır
Her iki âyetle gelen ?gözünü haramdan koruma? emrinin manidar bir veçhesi de, öncelikle içe dönük bir çabayı emrediyor olmasıdır Gerek mü?min erkeklere, gerek mü?mine kadınlara söylenen ilk söz ?Gözünüz önüne gelen haramları ortadan kaldırın? değildir: ?Sen gözünü koru ?
Bu, Kur?ân?ın önceliği insana veren, düğümü fertlerde çözen genel üslubunun manidar bir yansımasıdır Çünkü, problemin kökü, ?dış dünya?da değildir; içimizdedir İç dünyası muhkem, iman kalesi sağlam olan biri, tüm dünya haram tablolarla dolu olsa bile, sarsılıp sapmayacaktır Dış dünyada nice haram mevcut olsa bile, imanın içerdiği haya, şuur ve uyanıklık hali içinde, Rabbinin huzurunda olduğundan gafletle, kendini pazarlayan süflîlerin peşine düşmeyecektir Hayası, edebi, sabrı ve sebatı buna izin vermeyecektir
Nitekim, Yusuf (a s ) kıssası, bunun bir örneğidir Önünde kendini tüm zinetleriyle sunan birdünyalar güzeli karşısında, Yusuf?un tavrı, gözünü ve sırtını dönmek olmuştur Yusuf aleyhisselâm, Kur?ân?da övgüyle aktarılan bu haliyle, tüm insanlığa şu dersivermektedir: İnsan, eğer ?gözünün sahibi?ni tanır ve O?nun emrini hakkıylabilirse, en ?baştan çıkartıcı? manzara bile onu baştan çıkartamaz
Ki, Yusuf kıssasının birörneğini oluşturduğu peygamber kıssaları, gün gelip koca bir toplumu kendiyolunun yolcusu kılan nebilerin, yola tek başına koyulduklarını açık açıkortaya koymaktadır Nebiler, fıtratların bozulduğu, Allah?ın ve ahiretinunutulduğu, insanların nefislerinin istediği gibi davrandığı bir ortamdagelmişlerdir Ortam onları değiştirmemiş, bozulmuş bir ortamda birer imanabidesi olarak sarsılmadan kalmış; sergiledikleri imanî şuur ve irade ile onlarortamı değiştirmişlerdir
Ortada bir ?haram? varsa,bundan uzak durmanın yolu, o haramı kaldırmaktan değil, öncelikle kendini oharama karşı korumaktan geçer Tepeden inme halledilmiş hiçbir şer hali yoktur O takdirde belki şer zahiren ortadan kalkmakta, yeraltına çekilmekte, ama içteniçe, alttan alta varlığını sürdürmektedir Aslolan, sokak manzaralarına elatmak değil, gözlerimizi bu ?haram?lardan korumamızı mümkün kılan bir imanîdonanıma ulaşmaktır Bu yol diğerine göre daha zor ve uzun gözükür Oysa kısave kolay olan, işte bu yoldur Diğerinde yalnızca ?görüntü? kurtarılmakta;hastalık satıh altında öylece kalmaktadır Yusuf misali bir imanî donanımaerişip Rabbin emaneti olan gözleri Rabbin rızasına uygun bir şekilde kullanıp?haram?dan koruma cehdiyle yaşanırsa, haram tüm dünyada kol gezse dahi, gözlerondan sakınacaktır
Kaldı ki, haram manzaralaresasen gözlerin harama bakmaya talip olduğu bir ortamda arz edilir Züleyha?yıhidayete getiren, Yusuf?un onun sergilediği harama karşı gözünü sakınması değilmidir? Meselâ kadın çıplaklığını ele alalım: Erkekler imanî bir şuura erişipgözünü haramdan koruduğunda, hangi kadın açılıp saçılarak sokağa çıkar? Onunsokağa o vaziyette çıkışının ardındaki dürtü, gözünü haramdan korumayanerkekler tarafından zinetlerine bakılması değil midir? Demek, mü?min erkeklergözlerini haramdan koruduğunda, kadınların açılıp saçılmaması yolunda entemelli adım da atılmış olmaktadır
Bu bakımdan, tesettüremrinin, ?mü?min erkekler?in gözlerini haramdan sakınmasını emreden âyetinardından gelmesi elbette manidardır
Nur sûresinin 30 âyeti,mü?min erkeklere, ?gözlerini haramdan sakınma?larını emrettikten sonra, ikincibir emir daha verir: ?ferclerini [ırzlarını] koruma ? Bu da, manidar birhusustur Zira, ferclerin zinaya düşmesinin ilk basamağı, gözlerin haramabakışıdır Göz harama kaydığında, irade hükümsüz kalmış ve akıl nefsin çekimalanına girmiş demektir Gözü harama kaydıran nefis, bu haram yolculuk nihayeteulaşmadan teskin olmayacaktır Gözü Rabbinin emaneti bilip öylece kullanmaktanuzaklaşmanın varacağı yer, fercin de Rabbin emaneti olduğundan gafletle onunbir zina aleti derekesine düşürülmesidir İsra sûresindeki ?Zinaya yaklaşmayın?emrinin de dikkat çektiği gibi, tüm şehvanî şeylerde en kritik husus,yaklaşmaktır Nefsin hoşuna giden, şehveti kabartan hususlarda, bir eşiknoktası vardır: o geçildi mi, gerisi çorap söküğü gibi gelir Meselâ, açıkbacaklara bakan bir göz, onunla yetinmez, daha fazlasının izini sürer Dahafazlasına eriştikçe, teskin olmak bir yana, daha da azgınlaşır Ardından, hayalve heves gibi duyguların da tahrikiyle, ?zina? gibi bir son durağa doğru hızlayol alır Çünkü, ?gözü haramdan korumama? gibi eşiklerde, artık iradeyi devredışı bırakan, insanı kalben ve vicdanen istemese bile günahın son kertesinesürükleyen şeytanî bir çekim vardır Sonuçta, bugün gözünü haramdan sakınmayan,yarın fercini de koruyamaz Nitekim, bir bütün olarak şu çağ ve şu toplum,bunun aşikâr örnekleriyle doludur Öte yandan, göz haramdan sakındığında, fercde harama bulaşmayacaktır
Rabbimizin, öncelikle?gözünü haramdan sakınma?yı emredişinde, şu çağda ve şu toplumda bilfiilgözlenen bir boyut daha vardır
Son bir asır içinde, gazeteve dergi sayfaları, sinema filmleri, TV programları ile insanların giyimleri veyaşayışları arasında, şöyle bir bağlantı karşımıza çıkar: Bütün sefahet,rezalet ve müstehcenlikler, ilk olarak dar bir kesimde kendini ifade imkânıbulmuştur Bu kesim ya ?sosyete?dir, ya ?sanatçı?lar zümresidir yahut herikisidir Bu dar zümre içinde dahi, herkes aynı açık saçıklığı aynı andairtikap etmez Bir baloya o güne kadar kimsenin giymediği bir açık kıyafetlegelen bir sosyete kadını, belki ilk anda yadırganır; ama bir eşik aşılmış olur İçinde böylesi bir meyil olanlar, ?yapılabilir? olduğunu görür ve yapmacesaretini?daha doğrusu cür?etini?bulurlar Dar kesimde sergilenen biraşırılık, gazete ve sayfalarıyla umuma arzedilir Diğer yandan, film karelerinede benzer dozajda bir aşırılık taşınır Bu ?kitle iletişim araçları?ylasözkonusu aşırılığı seyreden toplum, göre göre, zaman içinde bunu ?kanıksar ?İlk anda ahlâksızlık olarak görüp tepki verdiği şey, göre göre ?normal?leşir Normalleşince, kendisi de öyle yapar Bu esnada, sözünü ettiğimiz dar kesimdedaha ileri bir aşırılık sergilenmekte; o, bu kez ona tepki vermektedir Amaüç-beş yıl sonra, göre göre onu da ?normal? görür hale gelip uygulayacaktır
Nitekim, ?gözünü haramdansakınmayan,? kural koyuculuk makamına ?çağ?ı, ?toplum?u ve ?kendi?ni de oturtaninsanların üç-beş yıl sonra nasıl giyinip nasıl dolaşacağını bugününfilmlerinden, sosyete sayfalarından, sanatçı kostümlerinden, TV sunucularınınkıyafetinden çıkarmak mümkündür Bakan kanıksar, kanıksayan normal görür,normal gören uygular!
Yüzyıl önce tiyatro İslâmtopraklarına girdiğinde, artistler yalnızca boynu açıkta bırakan bir türbanlasahneye çıkmışlardır Göre göre bu tarza alışılmış; boynun açıkta kalmasıtesettür emrine aykırı olduğu halde, ?gözü haramdan koruma? emri çiğnendiğiiçin, bu noktadaki hassasiyet aşınmıştır Ardından türban da atılarak saçlartamamen açılmıştır Aynı şekilde, kolu bileğine kadar örten elbiselerin yeriniyarım kollu elbiseler almış; bir adım sonra kolsuz elbiseler gelmiştir Minieteğe giden yolun başında, topuğun yalnızca bir karış üstüne çıkılan modellervardır Onu diz boyu modeller, onu da dizin beş parmak üstüne gelen modellerizlemiştir Kısalma adım adım devam etmektedir
Kısacası, hususî birhayasızlığın umumîleşmesi görme yoluyla gerçekleşir Göz göre göre,?kural-dışı? olan ?kural? haline gelir; anormal olan ?normal?leşir Gerekmü?min erkeklere, gerek mü?mine kadınlara yönelik ?gözlerin haramdan korunması?emri, işte bu umumî yozlaşmayı ta başından kesmektedir
Gözlerin haramdan korunması,Allah böyle emrettiği içindir Böyle emreden Allah ise, Hakîm ve Kerîm birRabbdir Her emri gibi, bu emrinde de bir hikmet, rahmet, kerem ve terbiyevardır
İçki, Allah haram kıldığıiçin haramdır Bu haram kılmada ise, çok hikmetler ve rahmetler saklı olduğugörülür İrademizi iptal eden, duygularımızı uyuşturan, düşüncemizi dumurauğratan, aklımızı hükümsüz kılan birşeydir içki Bizi tüm kâinatta sergilenenilâhî sanatın nâzenin bir nâzırı olmaktan çıkarıp, aklını ve şuurunu yitirmişbir bakar kör durumuna getirmektedir Gözlerin harama bakışında da aynı durumsözkonusudur Nitekim, ciddi bir tefekkür içinde iken gözüne ilişen ?haram? birmanzaraya bakmayı sürdürdüğünde, o tefekkür halini devam ettiren biri varmıdır? Yolda yapıyor olduğumuz bir tesbihat, okuduğumuz bir vird, gözümüzüharam manzaralardan alıkoymadığımız ölçüde, aklımızdan kayıp gitmiyor mu?
Duyguları manen uyuşturma,bizi Allah?ın sanatını ve isimlerini tefekkürden alıkoyma noktasında, haramabakmanın, alkol veya uyuşturucudan bir farkı yoktur Harama nazar da, onlargibi, tertemiz duyguları nefsin kirli emellerine alet etmektedir Rabbinemuhatap olmak üzere yaratılmış insana emanet edilmiş göz gibi harika bir organıgayrimeşru tatminler peşinde heder etmektedir
Âyet, bir sonraki cümlede,?gözün harama kapanması ve fercin korunması?nın, ?ezkâ? yani asıl temiz olan davranış olduğunu belirtir Ki butemizlik, ?tezkiye? çağrışımıyla da düşünülürse, esasen manevî bir temizliktir;düşünce ve duygu noktasında bir temizlenme halidir Bu temiz davranış tercihedilmezse, bütün kâinatı Rabbi adına tefekkür ve tenezzühe vesile olan eşsizbir cihaz hükmündeki göz, süflî hevesler çukuruna atılarak değersiz ve kirlikılınmaktadır
Âyet, bir uyarıyla sonbulur: ?Muhakkak ki Allah, onların yaptıklarındançok iyi haberdardır ? Genel olarak, böylesi âyetlerin sonunda ?yaptıkları?anlamını karşılamak üzere ?ya?melûn? veya ?yef?alûn? ifadesi kullanılır Oysabu âyette ?yesneûn? denilir Dikkatli bir Kur?ân talebesi, bu nüanstan şöylebir anlam çıkarır: ?Yesneûn? ifadesi, gözlerin harama bakması noktasındayapılanların ?sanatla yapılan?lar cinsinden olduğuna, keza bunun bir sanayihaline geleceğine işaret eder
Gerçekten, ilahî emre veinsanın fıtratına aykırı düşen açık saçıklık, her zaman sanat adı altındameşruiyet kazanma çabasında olmuştur Hatta buna ?erotizm? gibi iç gıdıklayıcıama dokunulmaz bir kılıf bulunmuştur Bugün ortalık vücudunu bir metayadönüştüren, bedeninin açık kalacağı yerin oranına göre fiyat belirleyen?sanatçı?larla doludur!
|