![]() |
İlmî İ’Câzı |
![]() |
![]() |
#1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() İlmî İ’CâzıİLMÎ İ’CÂZI Kur’ân-ı Kerîm’de ilmî terakkî ve keşiflere ışık tutan pek çok âyet-i kerîme bulunmaktadır ![]() ![]() ![]() Ancak Kur’ân-ı Kerîm’in esas gâyesi, tevhîdi kalplere yerleştirip insanlara hidâyet rehberi olmaktır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 1 ![]() a ![]() İnsanın üremesi ve embriyonun teşekkülü husûsunda Kur’ân-ı Kerîm, modern ilmin henüz yeni keşfedebildiği birtakım orijinal bilgiler vermektedir ![]() ![]() ![]() “Ey insanlar! Eğer yeniden dirilmekten şüphede iseniz, şunu bilin ki, Biz sizi topraktan, sonra nutfeden, sonra alekadan (aşılanmış yumurtadan), sonra uzuvları belli belirsiz canlı bir çiğnem et parçasından (uzuvları zamanla oluşan ceninden) yarattık ki, size (kudretimizi) gösterelim! Biz dilediğimizi, belirlenmiş bir süreye kadar rahimlerde bekletiriz; sonra sizi bir bebek olarak dışarı çıkarırız ![]() ![]() İçinizden kimi vefât eder; yine içinizden kimi de ömrün en verimsiz çağına kadar götürülür; tâ ki bilen bir kimse olduktan sonra bir şey bilmez hâle gelsin! Sen, yeryüzünü de kupkuru ve ölü bir hâlde görürsün; fakat Biz, üzerine yağmur indirdiğimizde o, kıpırdanır, kabarır ve her çeşitten (veya çiftten) iç açıcı bitkiler verir ![]() “Andolsun Biz insanı, çamurdan (süzülüp çıkarılmış) bir özden yarattık ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İnsanın rûhânî yapısı, Cenâb-ı Hakk’a vâsıl olabilecek bir istîdat ve kâbiliyette yaratılmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() Yaratılışla alâkalı âyetleri îzah sadedinde Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de şöyle buyurur: “Her birinizin yaratılış mayası, ana rahminde nutfe olarak kırk gün derlenip toplanır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bebeğin ana rahminde geçirdiği ilk kırk gün, hadîs-i şerîfte nutfe safhası olarak ifâde edilmiştir ![]() ![]() [color="YellowGreen"]Kırk ile sekseninci günler arası aleka safhası, seksen ile yüz yirminci günler de ceninin mudğa dönemidir ![]() ![]() [color="YellowGreen"]Kur’ân-ı Kerîm ve hadîs-i şerîfin verdiği bu bilgilerle, modern biyolojinin bu husustaki tespitleri karşılaştırıldığında, aralarında tam bir mutâbakat müşâhede edilir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Prof ![]() ![]() ![]() ![]() Keith, Kur’ân’daki nutfe, aleka ve mudğa tâbirlerinin, yâ*ni bu üç safhanın husûsiyetlerinin hepsinin de ilmî hakîkatlerle uygunluğu yanında tıp âlemine büyük bir ışık tutmakta olduğunu da ifâde eder ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kendisine: “–Bu bilgilerin Kur’ân’da bulunmasını nasıl îzah edersin?” diye sorulunca: “–O Kur’ân, Allah tarafından indirilen vahiyden başka bir şey değildir ![]() ![]() ![]() Bu ve benzeri tasdikleri, Kur’ân-ı Kerîm mûcizevî olarak şöyle bildirmektedir: “(Habîbim!) Gerçek ilim erbâbı, Rabbinden Sana indirilen ilâhî vahyin tamâmen hakîkatten ibâret olduğunu ve Hamîd olan Allâh’ın yoluna ilettiğini elbette görür ve bilirler!” (es-Sebe’, 6) Ayrıca Keith, verdiği bir konferansta da Kur’ân-ı Kerîm’in embriyoloji ile ilgili hakîkatleri karşısında şöyle bir îtirafta bulunur: “Kur’ân ve Sünnet’in getirdiği mûcizeler üzerinde size bir konferans takdîm ettiğim için çok mutluyum! Asrımızın ilim ve teknolojisinin daha yeni keşfettiği gerçeklerin, bundan 14 asır önce ümmî bir insan tarafından dile getirilmesi, beni büyük bir şaşkınlık ve hayrete düşürmüş, yaptığım bütün araştırmalar da, beni Kur’ân’ın şeksiz şüphesiz vahiy mahsûlü olduğu husûsunda kesin bir kanaate sevk etmiştir ![]() Yaratılışla alâkalı olarak zikredilen âyet-i kerîmelere ilâveten insanın ana karnında oluşması esnâsındaki safhaların üç ayrı mekânda gerçekleştiği, Zümer Sûresi’nin 6 ![]() “…(Allah) sizi de annelerinizin karınlarında üç katlı karanlık içinde çeşitli safhalardan geçirerek yaratıyor…” Biyolojik açıdan bu üç karanlık bölgenin, embriyonun gelişirken birinden diğerine intikal ettiği üç bölge olduğu ifâde edilmektedir ![]() * Amerika’da anatomi ana bilim dalı başkanı Prof ![]() ![]() Bir çiğnemlik et… Tam dişlerin dizilişine göre şekillenmiş durumda ![]() ![]() Mudğa’da insanın bütün husûsiyetleri mevcut ![]() ![]() ![]() İşte Kur’ânî bilgileri önce peşînen reddedip sonra da tamâmen kabûl etmek zorunda kalan, hattâ bu arada birçok yeni hakîkatler de öğrenen Prof ![]() ![]() “*–Evet, ilim ehline ışık tutan bu Kur’ân, Allah tarafından indirilmiştir ![]() ![]() «(Sayısız hakîkatler meşheri olan Kur’ân’ın bildirdiği) her haberin (ve ulvî bilgilerin) tahakkuk edeceği bir zaman (ve mekân) vardır ![]() ![]() * Müsbet ilim, 17 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Buradan yola çıkarak denilebilir ki, bütün ilmî çalışmalar, doğru bir şekilde noktalandığında ve kâmilen nihâyete erdirildiğinde ortaya çıkan hakîkat, Kur’ân’ın tasdîkinden başka bir şey değildir ![]() ![]() ![]() Hakîkate îtibâr eden bütün insanlık Kur’ân-ı Kerîm’e râm olmaya mecbur kalacaktır ![]() İşte Kur’ân-ı Kerîm, gittikçe tekâmül eden biyolojik bir mûcize sırrı içinde henüz öğrenebildiğimiz bu ilmî hakîkatleri ve tanzîm-i ilâhîyi, hiçbir biyoloji gerçeğinin bilinmediği on dört asır öncesinden haber vermiştir ![]() ![]() b ![]() Cenâb-ı Hak, âyet-i kerîmelerde şöyle buyurur: “İnkâr edenler görmediler mi ki göklerle yer bitişik idi, Biz onları ayırdık ve her canlı şeyi sudan meydana getirdik ![]() “Allah, her canlıyı sudan yarattı…” (en-Nûr, 45) Buradan, her canlı varlığın temel maddesi itibâriyle, sudan yaratıldığı mânâsı çıktığı kadar, her canlı varlığın kaynağında suyun bulunduğu mânâsı da çıkabilir ![]() ![]() ![]() ![]() 14 asır evvel, insan vücûdunun büyük nisbette sudan ibâret olduğu söylenseydi, buna kimse inanmazdı ![]() ![]() Âyette geçen “her canlı şey” ifâdesinin içine bitkiler ve ağaçlar da dâhildir ![]() ![]() ![]() Yine bugünkü uzay araştırmalarının neticelerine göre, Dünyâ dışındaki hiçbir gezegende su buharı olmadığı için oralarda canlı varlık da yoktur ![]() ![]() Bu açıklamalardan şu neticeye ulaşabiliriz ki, Enbiyâ Sûresi’*ndeki âyet, hayâtın ve canlılığın menşeinin su olduğunu, bütün canlı varlıkların ilk olarak sudan neş’et ettiğini açıklarken, Nûr Sûresi’ndeki âyet de akıllı-akılsız bütün canlıların[171] kendilerine has birer sudan (nutfeden) yaratıldıklarını ifâde etmektedir ![]() ![]() Diyebiliriz ki, hayat su ile başlamış ve su ile devâm etmektedir ![]() ![]() “Denizler ateşlendiği vakit ![]() ![]() Denizlerin ne şekilde ateşleneceği bugün meçhuldür ![]() ![]() ![]() ![]() Verdiğimiz misallerde görüldüğü gibi Kur’ân-ı Kerîm, hem nâzil olduğu devirdeki insanları tatmin etmiş, hem de ilmî keşiflerin hızla ilerlediği bir devirde yaşayan bugünkü insanları tatmin etmektedir ![]() c ![]() Sütü oluşturan unsurların hayvan vücûdunda meydana geldiği yer hakkında, Kur’ân-ı Kerîm’in verdiği bilgi, günümüzde ulaşılan ilmî netîcelere ayniyle uygundur ![]() “Muhakkak ki, davarlarınızda da sizin alacağınız bir (ibret) ders(i) vardır: Onların (bedenlerinin) içinde bulunan ve bağırsak muhteviyâtıyla kan arasındaki birleşmeden çıkan ve onu içenlere içimi kolay olan saf bir sütü, Biz size içecek olarak veriyoruz ![]() Âyette geçen “bağırsak muhteviyâtı” ve “kan” ibârelerinin hakîkati, kimya ilminin ve sindirim fizyolojisinin elde ettiği ilerlemelerle günümüzde henüz yeni anlaşılabilmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() Peygamber Efendimiz’in zamanında kanın, sindirilmiş gıdalardan ayrışmış besinleri süt salgı bezlerine taşıdığı, bu salgı bezlerinin de kendilerine ulaşan ham maddeleri işleyerek süt ürettiği bilinmemekteydi ![]() ![]() Bu bilgilere işâret eden bir âyet-i kerîmenin Kur’ân-ı Kerîm’de bulunması, bildirilmiş olduğu zaman hesâba katılacak olursa, hiçbir sûrette beşerî bir kaynakla îzâh edilemez ![]() d ![]() Burada anne sütü ile alâkalı bir hakîkate de yer vermek isâbetli olacaktır ![]() “Emzirmenin tamamlanmasını isteyen kimse için anneler çocuklarını iki tam yıl emzirirler…” (el-Bakara, 233) “Biz insana, ana-babasına iyi davranmasını tavsiye et*mişizdir ![]() ![]() buyrularak çocukların iki tam yıl emzirilmeleri tavsiye edilmiştir ![]() Bugün gelişen tıp ilmi de, annenin çocuğunu emzirmesinin, hem kendi sağlığı hem de bebeğin sağlığı açısından fevkalâde önemli olduğunu ispat etmiştir ![]() Anne sütü, ilâhî kudret akışları ile dolu bir mükemmellik arz eder ![]() ![]() Anne sütünde, insanın beslenmesi açısından temel unsur olan protein, şeker, yağ, fosfor ve vitaminlerin tümü, bebeğin bünyesine uygun gelecek şekilde çok âhenkli bir nisbet ve ölçüde mevcuttur ![]() ![]() Anne sütünde, bebeği ilk altı ayda tüm mikrop ve hastalıklardan koruyan bağışıklık maddeleri vardır ![]() ![]() Gelişen tıp ilmine göre de, emzirme süresi iki tam yıldır ![]() ![]() ![]() ![]() Yine tıp, bebeğini 1-2 yıl emziren annelerde biyolojik bir yenilenmenin meydana geldiğini, bu sebeple onlarda göğüs kanserinin çok az görüldüğünü, çocuğuna süt vermeyen annelerin ise, sıhhat bakımından tehlike altında bulunduğunu ifâde etmektedir ![]() Bütün bu faydaların kâmil mânâda gerçekleşmesi için emzirmenin iki yıl olması îcâb eder ki, bu da büyük bir Kur’ân mûcizesidir ![]() Diğer taraftan Nisâ Sûresi’nin 23 ![]() ![]() İslâm fıkhına göre, çocukluğun ilk iki yılı içerisinde vukû bulan emzirmelerle süt kardeşliği meydana gelir ![]() ![]() ![]() Anne sütü, çocuğun rahimde meydana gelmesiyle oluşur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu haram kılmanın, bilinen ve bugün için henüz meçhûl olan pek çok hikmetlerinin bulunduğu muhakkaktır ![]() e ![]() Cenâb-ı Hak, Kur’ân-ı Kerîm’de “kan”ın yenilmesini haram kılmıştır: “Allah size ancak ölüyü (leşi), kanı, domuz etini ve Allah’tan başkası adına kesileni haram kıldı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İnsanlar, bu yasağın ehemmiyetinden gâfil bulunmaktaydılar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Tabiî ki, kanın haram kılınmasında başka sebep ve hikmetler de bulunabilir ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
İlmî İ’Câzı |
![]() |
![]() |
#2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() İlmî İ’Câzı2 ![]() Parmak izlerini inceleyen bu ilim dalı, parmak uçlarının ömür boyunca hiç değişmeden aynı kaldığını; hiçbir insanın parmak ucunun bir başkasınınkine benzemediğini ortaya koymuştur ![]() ![]() ![]() ![]() “İnsan, Biz’im, kendisinin kemiklerini bir araya toplayamayacağımızı mı sanıyor? Evet toplarız; onun parmak uçlarını (بَنَانَهُ) bile bütün incelikleriyle yeniden düzenlemeye gücümüz yeter!” (el-Kıyâme, 3-4) buyurmak sûretiyle, parmak uçlarının bu hassâsiyetine asırlar öncesinden dikkat çekmiştir ![]() Hiçbir insanın yüz şekli diğerine benzemediği gibi, parmak uçlarındaki izler de tamâmen değişik desen ve şekillerde işlenmiştir ![]() ![]() Kâinattaki ilâhî azamet tecellîlerine bakın ki, mevcûdât içinde maddî ve mânevî bakımdan ikiz bir varlık yoktur! Birgün birisi Hazret-i Ömer’in yanında: “–Şu satranca taaccüb ederim ![]() ![]() Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh- o zâta şunları söyledi: “–Bundan daha hayrete şâyân olanı vardır ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
İlmî İ’Câzı |
![]() |
![]() |
#3 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() İlmî İ’Câzı4 ![]() “Ne yücedir o Allah ki, toprağın bitirdiklerinden, kendilerinden (insanlardan) ve daha bilmedikleri nice şeylerden olan bütün çiftleri O yaratmıştır ![]() âyeti bütün varlıkların çift yaratıldığını; bunların bir kısmının şimdiye kadar bilindiğini, fakat bilinmeyen pek çoğunun da bulunduğunu haber vermektedir ![]() Nitekim günümüzde, gerek canlı âlemde gerek cansız âlemde, bir yandan son derece büyük (makro), öbür yandan son derece küçük (mikro) sistemlerde, ikili yapıların veya ikili fonksiyonların farkına varılmıştır ![]() ![]() Hulâsa Cenâb-ı Hak, tekliği yalnız kendisine has kıldığı için, cemâdât, nebâtât, hayvanât, cin ve insan ne varsa hepsini çift halketmiştir ![]() ![]() ![]() Kur’ân-ı Kerîm, bitkilerin çift çift yaratıldıklarını bildirir ![]() ![]() ![]() ![]() “Biz, rüzgârları aşılayıcı olarak gönderdik ve gökten bir su indirdik de onunla su ihtiyacınızı karşıladık…” (el-Hicr, 22) Rüzgârlar bitkileri aşıladıkları gibi bulutları da aşılamaktadırlar ![]() Atmosferde tonlarca ağırlığa sahip olan devâsa yağmur bulutlarını sürükleyen rüzgâr, onların hava ile sürtünmesini temin ederek negatif ve pozitif elektrik yüküyle aşılanmalarına sebep olur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Diğer bir îzah şekli de şudur: Denizlerin ve diğer suların üzerinde köpüklenme nedeniyle hava kabarcıkları oluşmaktadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sonuç olarak diyebiliriz ki, Kur’ân-ı Kerîm, bir taraftan Allâh’ın insanlara olan nîmetlerini sayarak onları Allâh’a kulluğa dâvet ederken, diğer taraftan da biyoloji, botanik, coğrafya gibi bilimlerin araştırma konuları arasına giren bir ilmî hakîkate, kullandığı husûsî bir kelime olan “لَوَاقِحَ : aşılayıcı” ile işaret etmektedir ![]() ![]() ![]() Kur’ân’ın işaret ettiği mânâ ile bugün konuyla ilgili ilimlerin yaptığı açıklamalar arasında güzel bir uyum bulunmaktadır ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
İlmî İ’Câzı |
![]() |
![]() |
#4 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() İlmî İ’Câzı5 ![]() Kur’ân-ı Kerîm, duygu derinliğine varabilmemiz ve Allâh’ın azamet-i ilâhiyyesinin kalplerimizde bir şuur hâline gelmesi için sık sık semâdan misaller verir ![]() “…Rahmân olan Allâh’ın yaratışında hiçbir uygunsuzluk göremezsin ![]() ![]() Yâni Rabbimiz âdeta; gökyüzünde bir trafik kazası, bir infilâk görüyor musunuz, hiç yıldızların birbirine vurup düştüğüne şâhit oldunuz mu, diye sorar ![]() ![]() [color="YellowGreen"]Cenâb-ı Hak, Güneş’ten, Ay’dan misaller verir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() a ![]() Kâinâtın ilk maddesinin ne olduğu ve yaratılışının nasıl gerçekleştiği husûsunda öteden beri bir kısım nazariyeler ileri sürülmüştür ![]() ![]() ![]() Âyet-i kerîmelerde şöyle buyrulur: “İnkârcılar bilmezler mi ki, göklerle yer birbirine bitişik idi; onları Biz ayırdık ve her canlı şeyi sudan yarattık ![]() “Sonra (Allâh’ın irâdesi) göğe yöneldi; o zaman gök duman hâlinde idi ![]() Ona ve yerküreye; «İsteyerek veya istemeyerek, gelin!» buyurdu ![]() ![]() ![]() Günümüzde astro-fizikçilerin bu konuda sahip oldukları kanaat da, bu âyetlerin çizdiği tabloya uygun düşmektedir ![]() Tokyo İlmî Araştırmalar Merkezi Müdürü Prof ![]() ![]() “–Bu kitap ne zaman indi?” “–1400 sene evvel ![]() Şok oldu ve büyük bir şaşkınlık içinde şöyle dedi: “–Hiç şüphe yok ki bu kitap, kâinâta tepeden bakıyor ![]() ![]() ![]() Prof ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Prof ![]() ![]() ![]() “–Bu bilgilerin bir insan sözü olması mümkün değil! Çünkü biz ilim erbâbı, ancak bir mevzû üzerinde derinleşebiliyoruz ![]() ![]() ![]() b ![]() Yakın zamana kadar ısı derecesi müsâit olan her gezegende hayat olabileceği kanaati vardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() “…Semâya ve arza; «İsteyerek veya istemeyerek, gelin!» buyurdu ![]() ![]() ![]() ![]() Atmosferin oluşması için, moleküllerin kaçış hareketleriyle yerçekimi kuvveti denge hâlinde olmalıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() c ![]() Kur’ân-ı Kerîm’de Dünyâ’nın yuvarlak olduğuna işâret eden pek çok âyet-i kerîme vardır ![]() “…Allah, geceyi gündüze, gündüzü de geceye doluyor! ![]() ![]() ![]() Bu âyette geçen tekvîr (يُكَوِّرُ) kelimesi, baş gibi kürevî bir cismin etrafında bir şeyi, meselâ sarığı döndürerek sarmak, daha açık bir tâbirle “dolamak” demektir ![]() Bu tekvîr tâbiri, yeryüzünde görülen bir gerçeği tasvir eder: Kendi mihveri etrafında dönen yerkürenin Güneş’e bakan kısmı aydınlık, yani gündüz olur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Âlimler; “Sen dağları görür, onları hareketsiz, sâbit sanırsın ![]() ![]() ![]() âyetini de, Dünyâ’nın döndüğüne işâret eden âyetlerden kabûl ederler ![]() Onların beyânına göre, âyet-i kerîme Dünyâ’nın döndüğünü, dönüş istikâmetiyle birlikte haber vermektedir ![]() ![]() ![]() [color="YellowGreen"]Âyet-i kerîme başka bir hakîkate daha işâret etmektedir: Yeryüzündeki kıtalar, Dünyâ’nın ilk devirlerinde bir arada iken, her sene 1-5 cm ![]() ![]() ![]() ![]() Ay ve Güneş’in durumlarıyla ilgili olarak da Yâsîn Sûresi’nde şöyle buyrulur: “Güneş, kendisi için belirlenen yerde akar (döner) ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mîlâdî yedinci asırda Ay ve Güneş’in belli bir yörüngede sürdürdükleri dâirevî hareketlerini düşünmek bile mümkün değildi ![]() ![]() ![]() “–Hazret-i Peygamber’in oğlu vefât ettiği için Güneş tutuldu ![]() ![]() Bunun üzerine Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-: “–Ay ile Güneş, Allâh’ın varlığını (azametini ve kudretini) gösteren âyetlerdendir ![]() ![]() ![]() d ![]() Kur’ân-ı Kerîm, Güneş ve Ay’ın farklı yapıda cisimler olduğunu da belirtmektedir: “Görmediniz mi, Allah yedi göğü birbirleriyle âhenkli olarak nasıl yaratmış? Bunların içinde Ay’ı bir nûr, Güneş’i de bir kandil yapmış!” (Nûh, 15-16) “Üstünüzde yedi sağlam gök binâ ettik ![]() ![]() Âyet-i kerîmede Ay, “münîr (aydınlatıcı) cisim” olarak vasıflandırılmakta olup, yine Ay aydınlığı hakkında kullanılan nûr kökünden gelmektedir ![]() ![]() Burada bir husûsa dikkat çekmek gerekir: Muharref Tevrât, Güneş ve Ay’ı “ışıklar” olarak nitelendirmekte, yalnız bunlardan birine “büyük” ötekine “küçük” sıfatını vermektedir ![]() ![]() ![]() Bugünkü bilim, uzayda ısı ve ışık kaynağı olan gök cisimlerine “yıldız”, bağlı bulunduğu yıldızdan aldığı ısı ve ışığı yansıtan gök cisimlerine de “gezegen” demektedir ![]() ![]() ![]() Diğer taraftan Ay, hareketlerindeki safhalarla zaman tespiti için insanlığın istifâdesine sunulmuştur: “…Yılların sayısını ve (vakitlerin) hesâbı(nı) bilmeniz için Ay’a birtakım menziller takdîr eden O’dur ![]() ![]() ![]() e ![]() 1400 sene evvel yıldızlarla sadece fal bakılıyor, bir de yol bulmada istifâde ediliyordu ![]() ![]() “Hayır! Yıldızların yerlerine yemin ederim ki, bilirseniz, gerçekten bu, büyük bir yemindir ![]() ![]() Âyet-i kerîme, büyük bir yeminle yıldızların mevkîlerine dikkat çekiyor ![]() ![]() Beyaz delikler, akıl almaz bir enerji deposudur ![]() ![]() ![]() Kara delikler ise, esrârengiz bir yıldız mezarlığıdır ![]() ![]() 1950’lerden sonra keşfedilen kara delikler, enerjisi tükenen bir yıldızın kendi içine doğru büzülmesi ve neticede “0” hacim ve sonsuz yoğunlukta çok büyük bir çekim alanının teşekkül etmesi demektir ![]() ![]() ![]() ![]() Ayrıca, “Yıldızlar söndürüldüğü zaman ![]() ![]() ![]() Kara deliklerin dikkat çeken diğer bir husûsiyeti de, büyük kütleli diğer yıldızlar gibi uzayda bükülmeye sebep olmayışları ve uzayı delip geçmeleridir ![]() “Semâya ve «Târık»a yemin ederim ![]() ![]() Bu tür âyetlerden Cenâb-ı Hakk’ın kudretinin sonsuzluğu da anlaşılmaktadır ![]() ![]() ![]() ![]() Vâkıa Sûresi’ndeki âyet-i kerîmenin büyük bir yeminle temâs ettiği bu mevzu, asrımızın bilgileri ışığında ancak bu kadar anlaşılabilmiştir ![]() ![]() f ![]() Semâya serpiştirilen yıldızların bir hikmeti de, insanlara kılavuzluk yapmalarıdır: “(Allah) O’dur ki, karanın ve denizin karanlıklarında yolu bulmanız için yıldızları yarattı ![]() ![]() “(Yol bulmak için yararlanılacak) işâretler de (yarattı ![]() İnsanlar), yıldız(lar)la da yol bulurlar ![]() Meselâ Kutup Yıldızı dâimâ kuzeyi gösterir ![]() Kâinâttaki bütün cisimlerde ilâhî bir sanat ve tanzim vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() g ![]() Bu muazzam sistemin yaratılışı, sonsuz kudret ve azamet sahibi Yaratıcı’mız için hiç de zor değildir ![]() “Andolsun ki Biz, gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları altı günde yarattık ![]() ![]() Bâzı tefsirciler, altı günden maksadın, altı zaman dilimine yayılan altı dönem olduğunu belirtmektedirler ![]() ![]() Muharref Tevrât ise, bu altı günü normal yirmi dört saatlik bir gün olarak görür ve; “Yedinci gün olan cumartesi günü Allah dinlendi ![]() ![]() ![]() Burada bahsedilen gün, husûsî bir zaman aralığıdır ![]() ![]() ![]() “Allah, gökten yere kadar her işi düzenleyip yönetir ![]() ![]() “Melekler ve Rûh (Cebrâîl), oraya, miktârı (dünyâ senesi ile) elli bin yıl olan bir günde yükselip çıkar ![]() Secde Sûresi’nin 5 ![]() ![]() ![]() ![]() Bu itibarla denilebilir ki, Allah katındaki zaman mefhûmu, beşerin idrâk ettiği zaman anlayışından çok farklıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İlim adamları, bu âyetlerden, son zamanlarda keşfedilen “zamanın izâfîliği” husûsuna da bir işâret çıkarmaktadırlar ![]() Zamanın izâfîliği şununla da sâbittir ki; Dünyâ kendi ekseni etrafındaki bir turunu 24 saatte tamamlar ve bir gün oluşur ![]() ![]() ![]() ![]() h ![]() Cenâb-ı Hak şöyle buyurur: “Semâyı kendi ellerimizle (kuvvetle) Biz binâ ettik ve Biz (onu) elbette genişletmekteyiz ![]() Bu âyet nâzil olduğunda Dünyâ, Güneş ve kâinat hakkında sıhhatli hiçbir bilgi yoktu ![]() ![]() Âyetteki “semâ” kelimesi, Dünyâ’nın dışındaki kâinâtı ifâde etmek için kullanılmıştır ![]() ![]() [color="YellowGreen"]“لَمُوسِعُونَ: genişleticiyiz, genişletmekteyiz” kelimesinin başındaki “Le” edatı, kelimeye “çok fazla” mânâsı kazandırmaktadır ![]() ![]() ![]() Yaratıldığı günden beri büyük bir hızla genişlemekte olan kâinat, kütlesi belli bir miktara ulaşınca çekim kuvvetleri sebebiyle duracak ve kendi içine doğru çökmeye başlayacaktır ![]() “Kâinat bir küçülmeye ve yok olmaya doğru gidiyor ![]() ![]() İlmî keşiflerin yeni yeni ulaşmaya başladığı bu neticeye 14 asır evvel Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle işâret edilmiştir: “(Düşün o) günü ki, yazılı kâğıtların tomarını dürer gibi gökyüzünü toplayıp düreriz ![]() ![]() ![]() ![]() “Onlar Allâh’ı hakkıyla tanıyıp bilemediler ![]() ![]() ![]() ![]() ı ![]() Kur’ân-ı Kerîm, kâinâtın yaratılışı ile ilgili olarak, göklerin ve yerin başlangıçta birbirine bitişik olup sonra ayrıldıkları,[176] göklerin ve yerin yaratılışının altı gün (dönem, devir)de tamamlandığı,[177] göklerin, görülebilecek direkler olmaksızın, câzibe kanununa bağlı olarak yükseltildiği,[178] göklerin birbiriyle uyumlu yedi kat olduğu,[179] Ay, Güneş ve yıldızların kendilerine has yörüngelerde döndüğü,[180] yüksek yerlere doğru çıktıkça hava basıncının düşüp, oksijenin azaldığı[181] gibi pek çok husûsu haber vermekte ve bu mevzûlarla ilgili yapılan ilmî keşifler de bu bilgileri doğrulamaktadır ![]() Cenâb-ı Hak kullarına sık sık: “Düşün, akıl erdir, tefekkür et!” buyuruyor ![]() Bilinenlerden çok bilinmeyeni olan bir âlem içindeyiz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bir atomu sonsuz kere büyüttüğümüzde karşımıza sonsuz bir gökyüzü çıkar ![]() Aynı şekilde gökyüzü âlemini küçültsek, bir atom meydana gelir ![]() “Düşünmez misiniz, idrâk etmez misiniz, ey akıl sahipleri! ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() * Nasa Uzay Araştırmaları Merkezi başkanı Prof ![]() ![]() “–Atmosferde bir boşluk var mı?” sorusuna şöyle cevap verdi: “–Hayır, atmosferde boşluk olması mümkün değildir ![]() ![]() ![]() Bu sözleri üzerine ona şu âyet-i kerîme okundu: “Üstlerindeki göğe bakmazlar mı ki, onu nasıl binâ etmiş ve nasıl donatmışız! (İyi bakın ve Yaratan’ın yüceliğini idrâk edin) onda hiçbir çatlak da yoktur!” (Kâf, 6) Gönül gözlerini açmak ve ibret almaya sevk etmek için indirilen bu âyet, profesörü hayrete düşürdü ![]() “–Kâinâtın son noktasına ulaşabildiniz mi? ![]() ![]() Büyük bir gönül yorgunluğu ile cevapladı: “–Uzun zamandır buna çalışıyoruz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu durumun da Kur’ân’da bildirilmiş olduğu yine âyet-i kerîmelerle kendisine aktarıldı: “…Gözünü çevir de (göklere) bir bak; bir bozukluk (ve bir son) görebiliyor musun? ![]() ![]() Âyet-i kerîmeler okunduktan sonra, insaflı bir ilim erbâbı için en küçük îtirâza bile tâkat bırakmayan bu hakîkatler karşısında Prof ![]() ![]() “–Ben başlangıçtan beri düşünüyorum ![]() ![]() ![]() ![]() Bir müddet daha düşündükten sonra, bütün beşerî eserlerin tecrübe veya hayâlle yazıldığını ve mutlakâ noksan tarafları bulunduğunu bilen profesör, sözlerini şöyle tamamladı: “–Bu aslâ bir beşer tecrübesinin ifâdesi değildir ![]() ![]() Tabiî ki bu ilim, gerçek olan ilim; dîn de, Allah tarafından geldiği husûsunda hiçbir şüphe bulunmayan İslâm’dır ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
İlmî İ’Câzı |
![]() |
![]() |
#5 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() İlmî İ’Câzı6 ![]() a ![]() Günümüzde jeoloji ilmi, dağların yer üstündeki kısmı miktarınca yer altında da temelinin bulunduğunu keşfetmiştir ![]() “Yeryüzünü bir yatak (gibi) yapmadık mı? Dağları da kazıklar (gibi çakılı) yapmadık mı?” (en-Nebe, 6-7) âyetlerinde de dağlar kazıklara benzetilmiştir ![]() Şu bilinmektedir ki, çadır kazığının yarısına yakın bir kısmı yere çakılmaktadır ![]() “(Allah) dağları da sapasağlam çaktı!” (en-Naziât, 32) âyetiyle dağların yere çakılı olduğu belirtilmiştir ![]() Bugünkü jeoloji ilminin ifâdelerine göre dağların iç yapısı kazık görünümündedir ![]() ![]() Dünyâ, tıpkı bir yumurtanın sarısı, akı ve kabuğu gibi üç tabakadan meydana gelmektedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yine dağların, mağma üzerinde yüzen kıta bloklarının dengesini sağlamada mühim bir unsur olduğu, ancak asrımızda anlaşılmıştır ![]() ![]() “…Sizi sarsmasın diye yeryüzüne de sâbit dağlar attı…” (Lokman, 10) Jeo-fizikte, “sıcak noktalar” denilen ve Dünyâ’da 110 kadar olduğu belirlenen büyük dağ kitleleri vardır ![]() ![]() ![]() b ![]() Cenâb-ı Hak, Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyurur: “O Rabbin ki, otlakları çıkardı, sonra da onları karamsı bir sel köpüğüne çevirdi ![]() Bu âyetin tefsîrinde Hamdi Efendi şöyle der: “Cenâb-ı Hak önceleri otlak, yayla, bahçe ve ormanlardaki her türlü ağacı yetiştirdi ve daha sonra da bunları kapkara bir gübre ve kömür hâline getirdi ![]() Âyetteki “ahvâ” kelimesi; karamsı, esmer, koyu yeşil, isli, duru renklere verilen bir isimdir ![]() ![]() ![]() Jeoloji âlimleri, yeryüzünün ilk devirlerde geniş bitki örtüsü ile kaplı olduğunu söylemektedirler ![]() ![]() ![]() Bu âyetin aynı zamanda petrolün meydana gelişine de işaret ettiği düşünülmektedir ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
İlmî İ’Câzı |
![]() |
![]() |
#6 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() İlmî İ’Câzı7 ![]() Coğrafya, insan ve onun tabiî çevresiyle olan münâsebetlerini inceleyen bir bilimdir ![]() ![]() Ra’d Sûresi’nde, coğrafya ilminin bir kısım mevzûlarına temâs edilerek, Cenâb-ı Hakk’ın lutfu bildirilmiş ve her şeyi kullarına âmâde kıldığı hatırlatılmıştır: “Görmekte olduğunuz gökleri direksiz olarak yükselten, sonra Arş’a istivâ eden, Güneş’i ve Ay’ı emrine boyun eğdiren Allah’tır ![]() ![]() ![]() Yeri döşeyen, onda oturaklı dağlar ve ırmaklar yaratan ve orada bütün meyvelerden çifter çifter yaratan O’dur ![]() ![]() ![]() Yeryüzünde birbirine komşu kıtalar, üzüm bağları, ekinler, bir kökten ve çeşitli köklerden dallanmış hurma ağaçları vardır ![]() ![]() ![]() ![]() Âyet-i kerîmeler, Allâh’ın azametini gözler önüne sererek çevremizdeki ilâhî sanat hârikalarından ibret almamızı istemektedir ![]() ![]() “O, göklerde ve yerde ne varsa hepsini, kendi katından (bir lutfu olmak üzere) size âmâde kılmıştır ![]() ![]() Siyâsî coğrafya ile alâkalı bâzı mevzûlara temas eden diğer bir âyette ise şöyle buyrulur: “Andolsun Biz, peygamberlerimizi açık delillerle gönderdik ve insanların adâleti yerine getirmeleri için beraberlerinde Kitâb’ı ve mîzânı indirdik ![]() ![]() ![]() ![]() Âyette zikredilen Kitâb’ı, ilim; mîzânı, adâlet; demiri de teknoloji olarak düşündüğümüzde, ilim, adâlet ve teknolojiye sâhip olan milletlerin güç ve kuvveti ele geçirdikleri ve insanlar arasında hükmetmeye başladıkları görülür ![]() ![]() a ![]() Yapılan son araştırmalarda, deniz seviyesinden aşağıda bulunan Dünyâ karalarının en derininin şu âyette buyrulan yer olduğu tespit edilmiştir: “Elif ![]() ![]() ![]() Lût Gölü’nün bulunduğu bu mekân, ahlâksızlıklarından ötürü helâk edilen Sodom-Gomore’nin yerin dibine geçtiği yerdir ![]() ![]() ![]() ![]() On dört asır evvel, daha Dünyâ coğrafyası tam olarak tespit edilememişken Kur’ân-ı Kerîm’in bu mekândan “seviyesi en düşük yer” olarak bahsetmesi, ayrı bir Kur’ân mûcizesidir ![]() Jeoloji uzmanı Prof ![]() ![]() bir seminerinde araştırmacı Abdülmecîd ez-Zindânî’den mevzû ile alâkalı âyeti duyduğunda baştan îtirâz etmiş, daha sonra yaptığı ilmî tetkiklerin ardından şöyle demiştir: “Hayret! Hayret! Bu Kitap, hem mâzîyi hem hâli hem de istikbâli anlatıyor! ![]() ![]() Daha sonra bu Profesör, Mısır’da «Jeoloji Alanında Kur’ân’ın İ’câzı» adlı bir teblîğ sundu ![]() “–Ben Hazret-i Peygamber’in yaşadığı asrın hayat husûsiyetlerini bilmiyorum! Ancak sâde bir hayat yaşadığı husûsunda bilgim var! Bir bu duruma ve bir de içindeki erişilmez bilgilere bakınca anlıyorum ki, Kur’ân’ın o döneme âit bir kültürün eseri olabileceğini düşünmek çok yanlış! Bu kitap, semâvî bir eserdir! ![]() ![]() İşte görülüyor ki akl-ı selîm, ilimle birleştiği zaman ilâhî hakîkatleri kabûl etmekten başka çâre bulamaz ![]() ![]() ![]() b ![]() Bir jeoloji konferansında Prof ![]() ![]() ![]() ![]() “Arabistan bölgesi yeniden yeşillik olup nehirler akan bir yere dönmeden kıyâmet kopmayacaktır!” (Müslim, Zekât, 60; Ahmed, II, 370, 417) Prof ![]() ![]() ![]() “–Bu, ancak Hazret-i Muhammed’e ilâhî kudret tarafından söylenmiştir ![]() ![]() “–İnanıyorum ki, bütün ilmî tespitlere ışık tutacak bir kudretle buluştum ![]() ![]() ![]() İlim adamları, jeolojik devirler içindeki birinci zamanda bugünkünden çok sıcak ve bol yağışlı iklimlerin vukû bulması neticesinde dev cüsseli ağaçların yetiştiğini ve bunların fosilleşmesiyle bugünkü kömür yataklarının oluştuğunu ifâde ederler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() c ![]() Kur’ân-ı Kerîm’in insanların bilemediği veya sâdece ihtisas sahiplerinin bildiği hususları, yakînen gören bir göz gibi tasvîr etmesi, onun, sâdece Allâh’a mahsus olabilecek azametli ifâdeler ihtivâ ettiğini göstermektedir ![]() Gary Miller’in nakline göre, birkaç sene evvel müslümanlardan biri Toronto şehrinden marina (yat limanı) ticâreti yapan ve hayâtını denizlerde geçiren bir kimseye, okuması için bir Kur’ân-ı Kerîm tercümesi hediye etmişti ![]() ![]() ![]() “–Muhammed bir denizci miydi?” diye sordu ![]() ![]() ![]() “Yâhut o kâfirlerin duygu, düşünce ve davranışları derin bir denizdeki yoğun karanlıklara benzer ![]() ![]() ![]() Bu tasvir, ancak denizdeki fırtınanın nasıl olduğunu gayet iyi bilen biri tarafından yazılmış olmalıdır ![]() “–Hayır, Muhammed bütün hayâtını çöl iklîminde geçirmiş olan bir insandır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
İlmî İ’Câzı |
![]() |
![]() |
#7 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() İlmî İ’Câzı8 ![]() a ![]() Kur’ân-ı Kerîm, ezelî ve ebedî olan Allâh’ın kelâmı olduğu için, onun verdiği târihî bilgiler de hakikatin tam kendisidir ![]() ![]() de “Hâmân”dır ![]() [color="YellowGreen"]Kur’ân-ı Kerîm’de Hâmân’ın adı Firavun’la birlikte geçmektedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bundan hareketle müsteşrikler, Kur’ân’da hatâ olduğunu iddiâ etmişlerdir ![]() ![]() Eski Mısır dilinde yazılmış hiyeroglif kitâbeler, 18’inci yüzyıla kadar okunamıyordu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() [color="YellowGreen"]Hiyeroglif’in çözümüyle çok önemli bir bilgiye daha erişilmiş oldu: “Hâmân” ismi, gerçekten de Mısır kitâbelerinde Hazret-i Mûsâ -aleyhisselâm- döneminde geçiyordu ![]() ![]() ![]() [color="YellowGreen"]Bütün kitâbelere dayanılarak hazırlanan “Yeni Krallıktaki Kişiler” sözlüğünde ise, Hâmân’dan “Taş ocaklarında çalışanların başı” olarak bahsediliyordu ![]() Bu arkeolojik tespitler, Kur’ân-ı Kerîm ile mutâbakat hâlindedir: “Firavun: «Ey ileri gelenler! Sizin benden başka bir tanrınız olduğunu bilmiyorum ![]() ![]() ![]() ![]() (el-Kasas, 38) [color="YellowGreen"]Eski Mısır kitâbelerinde Hâmân’ın adının bulunması, Kur’ân aleyhindeki iftirâları boşa çıkarmakla kalmayıp, onun Allah katından olduğunu bir kez daha ortaya koymaktadır ![]() ![]() b ![]() Kur’ân-ı Kerîm’de İrem adlı, sütunları ile şöhret bulmuş olan bir beldeden bahsedilir: “Görmedin mi, Rabbin ne yaptı Âd Kavmi’ne; direkleri (yüksek binaları) olan ve ülkelerde benzeri yaratılmamış İrem şehrine ![]() Bu şehir, târihçilerin bilmediği bir şehirdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
İlmî İ’Câzı |
![]() |
![]() |
#8 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() İlmî İ’Câzı9 ![]() a ![]() Bugünkü bilgi ve tecrübelerimize göre normal atmosfer basıncı 1013 milibardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() “Allah, kimi doğru yola iletmek isterse onun göğsünü İslâm’a açar; kimi de saptırmak isterse onun göğsünü, o kimse gökte yükseliyormuş gibi dar ve tıkanık yapar! ![]() ![]() ![]() b ![]() Rahmân Sûresi’nin 19 ve 20 ![]() “İki denizi birbirine kavuşmak üzere salıvermiştir ![]() ![]() ![]() Bu âyetlerde bildirilen hakîkat, asrımızda anlaşılan bir Kur’ân mûcizesidir ![]() ![]() ![]() ![]() Missisipi ve Yang-Çe gibi yüksek debili nehirler de aynı özelliği gösterirler ![]() ![]() ![]() Bu hususta İstanbul ve Çanakkale boğazlarındaki çift yönlü akıntıyı da misâl olarak verebiliriz ![]() ![]() Medeniyetten uzak, câhil bir toplumun ve o toplum içindeki ümmî bir insanın o zaman bu gerçekleri kendiliğinden bilip söylemesi mümkün müdür? Amerikalı deniz uzmanı Prof ![]() ![]() Engin suların arasına çekilen ilâhî bir kudret perdesi vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Prof ![]() ![]() “–Doğrusu ben, bu bilgileri Kur’ân’da görmekle çok şaşırdım! Bunların aslâ bir beşer sözü olamayacağı kanaatindeyim! Bu bilgiler, mutlakâ Allah tarafından bildirilmiş olmalı! ![]() ![]() Bundan sonra Prof ![]() ![]() ![]() Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- buyururlar: “Gönderilen her peygambere, insanların hidâyetine vesîle olacak bir mûcize muhakkak verilmiştir ![]() ![]() ![]() Fizik ilmiyle meşgul olan ve Kur’ân’ı da anlamaya çalışan âlimler şöyle demişlerdir: “Fiziğin bütün can alıcı esasları, noksansız bir şekilde Kur’ân’da yer almıştır ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
İlmî İ’Câzı |
![]() |
![]() |
#9 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() İlmî İ’Câzı10 ![]() Âyet-i kerîmede buyrulur: “Rabbin, Âdemoğullarından, onların sulblerinden (bellerinden) zürriyetlerini almış ve onları kendilerine şâhit tutarak: «Ben sizin Rabbiniz değil miyim?» (demişti) ![]() ![]() ![]() Bu âyet, insan genlerinin özelliğine dikkat çekmektedir ![]() ![]() ![]() Böyle bir ilmî gerçeğe, yâni âdeta mûcizevî bir bilgisayar olan DNA’ya, bundan on dört asır önce ümmî bir insanın kendiliğinden işâret edebilmesini hangi idrâk kabûl edebilir? |
![]() |
![]() |
![]() |
İlmî İ’Câzı |
![]() |
![]() |
#10 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() İlmî İ’Câzı11 ![]() Kur’ân-ı Kerîm’de, pek çok açıdan olduğu gibi hıfz-ı sıhha açısından da önemli olan; örtünme, elbise temizliği, yeteri derecede istirahat etmek, iyi ve ölçülü bir şekilde beslenmek, kötü ve bozulmuş yiyecekleri yememek gibi konulara dikkat çekilmiştir ![]() Bilhassa nebâtî yiyeceklerden ve bunların faydalarından bahsedilmekte, iyi ve kötü içecekler hakkında bilgi verilmekte ve sarhoşluk veren içkiler yasaklanmaktadır ![]() ![]() Ölülerin gömülmesi husûsundaki Kur’ânî işâretlere en güzel şekilde riâyet eden Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in şu hâli ne kadar ibretlidir: Yâlâ bin Mürre -radıyallâhu anh- şöyle der: “Nebiyy-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in yanında pek çok defâ seferlere katıldım ![]() ![]() O devirdeki müşrikler ise Bedir’de ve Uhud’da kendi ölülerini bile defnetmeden, olduğu gibi bırakıp gitmişlerdi ![]() ![]() Uhud’da müşrikler, müslümanların şehidlerine işkence etmiş, onları parçalamışlardı ![]() “–Sabredin ve sevâbını Allah’tan bekleyin! ![]() ![]() ![]() Yeme-içmede ifrat ve tefritten uzak durmayı, îtidâl üzere bulunmayı emreden Kur’ân-ı Kerîm[188], tıbbın yarısını hulâsa etmiş; zinâyı yasaklamakla zührevî hastalıkların önünü kesip, nesillerin maddî ve mânevî bakımdan güzel bir şekilde korunmasını sağlamıştır ![]() Hadîs-i şerîfte buyrulur: “Fuhuş (diğer bir ifâdeyle âilevî ihânet ile başkalarına yönelik cinsî sapmalar ve azgınlıklar), bir toplum içerisinde gözle görülür bir şekilde alenî olarak işlenmeye başladığında, yâni iyice yaygınlaştığında, ortalığı tâûn (hastalığı gibi bulaşıcı ve perişan edici hastalıklar) sarar ![]() ![]() Bu hadîs-i şerîften çok etkilenen Amerikalı deniz uzmanı Prof ![]() ![]() “–Bugünkü ilmî tespitler de nihâyet bu noktaya gelmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Artık ben, Hazret-i Peygamber’in son derece doğru değerlendirmelerde bulunup kendisinden asırlar sonra meydana gelecek hâdiseleri haber vermesini aslâ bir tesâdüf eseri olarak kabûl edemem! Bir de O’nun ümmîliği hesâba katılırsa, bu bilgileri kendiliğinden haber verebilmesi aslâ mümkün değildir! Ben de dostum üstad Keith gibi düşünüyor ve bunların ilâhî kaynaklı mâlûmatlar olduğunu kabûl ediyorum! ![]() ![]() ![]() ![]() * Kur’ân-ı Kerîm, leş, kan ve domuz etinin yenmesini de yasaklamıştır ki, tıbben bunların zararları, artık îzahtan vârestedir ![]() ![]() Bunlar, örnek kabîlinden zikrettiğimiz hususlardır ![]() ![]() ![]() ![]() Böyle, son derece belîğ ve fasîh bir üslûba sahip, içinde hiçbir tenâkuz ve şüphe bulunmayan, kıyâmete kadar vukûa gelecek nice hakîkatleri haber veren, bütün ins ve cin âlemine meydan okumasına rağmen hiçbir sûrette benzeri, hattâ en küçük bir sûresinin bile benzeri getirilemeyen ve getirilemeyecek olan bir Kitâb’ın, câhil bir toplumun içinde yetişmiş ümmî bir beşerin sözü olması, akıl, idrâk ve iz’ânın kabûl edeceği bir durum değildir ![]() Kur’ân ve Sünnet, her devirde ilim ve fenne öncülük etmektedir ![]() ![]() ![]() Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurur: “Birinizin kabına sinek düştüğünde, (önce) onu batırıp sonra çıkarsın! Zîrâ sineğin bir kanadında hastalık, diğerinde ise bunun ilâç ve tedâvîsi vardır ![]() Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, zarûret karşısında kaptaki yemek veya suyun zâyî edilmeyip istifâde edilmesini tavsiye buyurmaktadır ![]() ![]() ![]() Nitekim 2002 senesinde Avustralyalı bilim adamları, her türlü şartlarda var olabilen sinek ve benzerlerinden antibiyotik ürettiklerini açıklamışlardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sinekle ilgili bu hadîs-i şerîf, Sahîh-i Buhârî başta olmak üzere diğer mühim hadis kitaplarımızda yer aldığı için müslümanlar ona inanmakta tereddüt etmediler ![]() ![]() ![]() Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, bir diğer hadîs-i şerîflerinde de şöyle buyurmaktadırlar: “Şâyet bir köpek, ağzını bir kaba daldıracak olursa, insanlar tarafından bu kap kullanılmadan evvel, hattâ ilki ince temiz toprak ile olmak üzere yedi defâ su ile ovulup çalkalanması lâzımdır ![]() Bu hadîs-i şerîfte köpeğin ağzının pis olduğu ve bu pisliğin temizlenmesinde, ince-temiz toprağın rolü anlatılmaktadır ![]() İlmin yeni tespit ettiği bu hakîkatleri Sünnet, bin dört yüz sene evvelden haber vermektedir ![]() Fennin ve ilmin tevzî mecmûaları olan ansiklopediler, her sene ek nüsha çıkarmak sûretiyle, değişen ilmî gerçekleri yeniden yayınlayarak eskisini tashîh ederler ![]() ![]() “…Hâlbuki Kur’ân pek değerli bir kitaptır ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
İlmî İ’Câzı |
![]() |
![]() |
#11 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() İlmî İ’Câzı12 ![]() Cenâb-ı Hak şöyle buyurur: “İnsanlara ufuklarda ve kendi nefislerinde âyetlerimizi göstereceğiz ki, onungerçek olduğu kendilerine iyice belli olsun! Rabbinin her şeye şâhid olması yetmez mi?” (Fussılet, 53) (Kur’ân’ın) Târih boyunca bu âyet-i kerîmeyi tasdîk eden pek çok hâdise yaşanmıştır ![]() 1909 yılında yağmurlu bir Pazar günü Cambridge Üniversitesi profesörlerinden meşhur astronomi âlimi Sir James Jones’i gördüm ![]() ![]() ![]() “–Benden ne istiyorsun?” dedi ![]() “–İki şey istiyorum beyefendi! Birincisi, yağmurun bu şiddetine rağmen şemsiyeniz neden koltuğunuzun altında duruyor?” dedim ![]() ![]() “–İkincisi de, sizin gibi dünyâ çapında söz sahibi olan bir âlimi kiliseye gitmeye sevk eden şey ne olabilir?” Sir James, bu suâlim karşısında kısa bir duraklamadan sonra: “–Bugün bize gel de akşam çayını birlikte içelim!” dedi ![]() Akşam evine gittiğimde, bana semâvî cisimlerin yaratılışından, onlardaki müthiş sistemlerden, aralarındaki korkunç uzaklık ve farklardan, bu cisimlerin mâcerâlarından, mihverlerinden, çekimlerinden, akıllara durgunluk veren ışık tufanlarından vs ![]() ![]() ![]() “–İnâyetullâh, dostum! Allâh’ın yaratmış olduğu bütün bu güzelliklere bir göz attığımda, Allâh’ın celâlinden vücûdum titremeye başlar ![]() ![]() ![]() Bunun üzerine ben de kendisine, o anda hatırıma gelen şu âyet-i kerîmeyi okudum: “…Kulları içinden ancak âlimler, Allah’tan (gereğince) kor*kar…” (Fâtır, 28) Sir James, âyet-i kerîmeyi işitince birdenbire haykırdı: “–Ne diyorsun, «Kulları içinden ancak âlimler, Allah’tan (gereğince) korkar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hazret-i Muhammed ümmî idi, okuma-yazma bilmiyordu ![]() ![]() ![]() ![]() { Rabbimiz, yarattığı varlıklar âlemini tefekkür adımlarıyla gezmemizi istiyor ![]() ![]() “…Onlar yerin ve göğün yaratılışını (inceden inceye, derinden derine) düşünürler…” (Âl-i İmrân, 191) buyuruyor ![]() Yeryüzünü bir tefekkür edelim ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() “…Biz senden rızık istemiyoruz; (aksine) seni Biz rızıklandırıyoruz ![]() ![]() “Nice canlı var ki, rızkını (yanında) taşımıyor ![]() ![]() ![]() Sağlam bir kuş bile hasta bir kuşun rızkını taşıyor… Ne müthiş bir intizam! Ne müthiş bir ilâhî program! Ne kusursuz bir ekolojik denge! ![]() ![]() Her şey bu denge içerisinde… Şâyet Âdem -aleyhisselâm-’dan âhirete kadar gelecek bütün filler, bir anda gelseydi, bütün dünyâyı filler doldururdu ![]() ![]() ![]() ![]() Aynı şekilde Âdem -aleyhisselâm-’dan son insana kadar bütün insanlar da bir anda gelseydi, yine dünyâda ayak basacak yer kalmazdı ![]() ![]() ![]() Bir ormana bakalım: En mûnis hayvandan, en vahşîsine kadar hepsi bir arada, beraber yaşıyor ![]() ![]() Meselâ bir balina, günde takrîben bir ton balık yiyor, yine de o yediği balıkların nesli tükenmiyor ![]() Ekvatorda yaşayan hayvanlar var, tutup onları kutuplara götürsen ölür ![]() ![]() Yine düşünmeliyiz ki; üzerine bastığımız toprak, Âdem -aleyhisselâm-’dan bugüne kadar gelmiş geçmiş milyarlarca insanın cesedini eriterek kendi terkibi içine katmış durumda… Sanki milyarlarca gölgenin üst üste çakışması gibi… O hâlde toprak üstünün nefsânî saltanatına aldanmayalım ki, toprak altının horluğuna düşmeyelim… Hâsılı bütün her şey, Cenâb-ı Hakk’ın kudret ve azametinin sonsuzluğunu sergiliyor ![]() ![]() ![]() Âyet-i kerîmede buyrulur: “…Siz takvâ sahibi olun ki, Allah size (bilmediklerinizi) öğretiyor…” (el-Bakara, 282) Hakîkaten Allah Teâlâ, takvâ sahibi kullarına mârifetullâhtan nasipler ihsân ediyor ve onları kâinattaki hikmet, ibret ve sırlara âşinâ kılıyor ![]() a ![]() Bütün yıldız ve gezegenleriyle şu kâinâtın ne kadar ince bir âhenk ve uyum içinde olduğu, gün geçtikçe daha iyi anlaşılmaktadır ![]() ![]() ![]() Cenâb-ı Hak şöyle buyurur: “Biz, her şeyi bir ölçüyle yarattık ![]() “…O’nun katında her şey ölçü iledir ![]() Havada % 21 nisbetinde olan oksijen, birazcık fazla olsaydı, Dünyâ’daki her şey ilk kıvılcım ile tutuşurdu ![]() ![]() Normal bir yağmur damlası 1500-3000 metre yükseklikteki buluttan inse, yere fevkalâde sert bir iniş yapar ![]() ![]() Eğer yer çekimi kuvveti bir trilyon kat daha güçlü olsaydı, o zaman kâinât çok daha küçük bir yer olurdu ve ömrü de çok kısa sürerdi ![]() ![]() ![]() Aynı şekilde, diğer kuvvetler arasındaki dengeler de son derece hassastır ![]() Dünyâ’nın kendi etrafında dönme hızı biraz yavaş olsa, gece-gündüz arasındaki ısı farkları çok yüksek olurdu ![]() ![]() Yer kabuğu, yâni toprak tabakası, şimdikinden biraz daha kalın olsaydı, canlıların hayâtı için elzem olan oksijen bulunmayacaktı ![]() ![]() Kezâ, denizler, bugünkü hâllerinden bir miktar daha derin olsaydı, bu fazla sular karbondioksit ve oksijeni çekeceğinden, yeryüzünde hayat olmayacak, bitki bile yetişmeyecekti ![]() Dünyâ’nın etrafındaki hava tabakası, biraz daha ince olsaydı, meteorlar her gün Dünyâ’mızın kabuğunu delip geçecek, her tarafı yakacak, kasıp kavuracaktı ![]() Canlı varlıkların hayâtı, oksijen, hidrojen, karbondioksit ve muhtelif şekilleriyle diğer karbon gazlarının birbirleriyle kurdukları âhenkli terkiplere dayanır ![]() ![]() [color="YellowGreen"]Fezâda çakan her şimşek, nitrojene muayyen miktarda oksijen katar ve bundan meydana gelen nitrojen terkibi, yıldırımdan sonra yağan yağmurlar vâsıtasıyla tarlalara düşer ![]() ![]() İçtiğimiz suyun birtakım husûsiyetleri incelendiğinde, onun insan için özel bir rızık olarak yaratıldığı görülür ![]() ![]() a ![]() ![]() ![]() b ![]() ![]() ![]() ![]() c ![]() ![]() d ![]() ![]() Suyun, burada zikredilenlerden başka daha birçok husûsiyeti vardır ki, bütün bunlar, onun insan hayâtı için sanki önceden tasarlanmış bir madde olduğunu düşündürmektedir ![]() “O (Allah) gökleri ve yeri altı günde (devrede) yarattı ![]() [color="YellowGreen"]Arş’ı su üstünde idi ![]() ![]() ![]() Hâsılı kâinattaki her harekete çok ince ve tam yerinde bir ölçü konulmuştur ![]() ![]() Cenâb-ı Hak, bu nizâmı insanın hizmetine vermiştir ![]() “O, göklerde ve yerde ne varsa hepsini, kendi katından (bir lutfu olmak üzere) size âmâde kılmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() [color="YellowGreen"]Âyetten, göklerde ve yerde var olan her şeyin insanın hizmetine tahsis edildiği anlaşılmaktadır ![]() ![]() ![]() [color="YellowGreen"]Hakikaten, çevremize baktığımızda insanın canlı-cansız bütün varlıklardan istifâde ettiğini görmekteyiz ![]() ![]() Kâinattaki bu muhteşem âhenk ve gâyelilik, her şeyi muazzam bir ölçüyle yaratan Cenâb-ı Hakk’ın ilâhî sanat hârikasıdır ![]() ![]() Prof ![]() ![]() “Hayâtın, tesâdüf eseri meydana geldiğini iddiâ etmek, bir matbaada rasgele vâkî olan bir patlama neticesinde muazzam bir ansiklopedinin ortaya çıktığını iddiâ etmek gibidir ![]() ![]() ![]() On adet kuruş alarak üzerlerine sırayla birden ona kadar bir rakam yazsak, sonra bunları cebimize atarak iyice karıştırsak, sonra da rakamların sırasına göre birden ona kadar birer birer çıkarmaya çalışsak, cebimizden çıkaracağımız her kuruşu tekrar içeri koymak şartıyla üzerinde 1 yazan kuruşu ilk teşebbüste çıkarma ihtimâli onda birdir ![]() ![]() ![]() ![]() Bu misâli veren Amerikalı meşhur âlim Gressy Morrison, sözlerine şöyle devâm eder: “Böylesine basit bir misâli tercih etmemdeki hedef, gerçeklerin tesâdüf karşısında ne derece imkânsız hâle geldiğini îzah etmekten başka bir şey değildir ![]() ![]() Tek bir protein molekülünün tesâdüf neticesinde meydana gelebilmesi için, bütün kâinatta şu anda mevcut olan maddeden bir milyar kat daha fazla maddenin bulunması îcâb ederdi ![]() ![]() Şuna da dikkat etmek lâzımdır ki, bu şartlar sağlandığında bir protein molekülünün meydana gelmesi yine de sadece muhtemeldir, muhakkak değildir ![]() ![]() Ruh sahibi olmayan alelâde bir maddenin tesâdüfen meydana gelebilmesi için onun milyar katına ve milyarlarca seneye ihtiyaç duyulduğu anlaşıldıktan sonra, şöyle bir düşünelim: [color="YellowGreen"]Dünyâ’nın yaşı, aşağı yukarı tahmin edilebilmektedir; takrîben 4,5-5 milyar yıldır ![]() ![]() ![]() ![]() Aslında Cenâb-ı Hakk’ın en mükemmel bir varlığı yaratması için bile zamana ihtiyacı yoktur ![]() ![]() ![]() * İnsanın yapmış olduğu en gelişmiş âletler ve tasarladığı en girift sistemler bile kâinâttaki müthiş sistem karşısında hiçbir ehemmiyet ifâde etmez ![]() ![]() İlâhî sanat hârikalarının taklidiyle elde edilen âletlere bir misal vermek gerekirse, fotoğraf makinesinden bahsedebiliriz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bugün hiç kimse fotoğraf makinesinin kendi kendine meydana geldiğini iddiâya cür’et edemezken, bâzı âlim geçinen maksatlı insanlar, gözün bir tesâdüf eseri meydana geldiğini söyleyebilmektedirler ![]() [color="YellowGreen"]İnsanların ilâhî sanat hârikalarını taklid ederek îcâd ettiği daha pek çok âlet ve edevat mevcuttur ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
İlmî İ’Câzı |
![]() |
![]() |
#12 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() İlmî İ’Câzı13 ![]() Amerikalı Prof ![]() ![]() ![]() ![]() “Bu dîn (İslâm), ilme önderlik yapıp çok başarılı neticelere ulaştırabilir! İlmî bir inkılâp gerçekleştirebilir!” Nitekim bitmez-tükenmez bir mûcize menbaı olan Kur’ân-ı Kerîm’in ihtivâ ettiği mânâların sonsuzluğunu ifâde etmek üzere âyet-i kerîmelerde şöyle buyrulur: “De ki: Rabbimin sözleri için deryâ mürekkep olsa ve bir o kadar da ilâve getirsek dahî, Rabbimin sözleri bitmeden önce deniz tükenecektir ![]() “Şâyet yeryüzündeki ağaçlar kalem, deniz de arkasından yedi deniz katılarak (mürekkep olsa) yine Allâh’ın sözleri (yazmakla) tükenmez ![]() ![]() Şâir Ziyâ Paşa da:İdrâk-i meâlî bu küçük akla gerekmez, Zîrâ bu terâzî bu kadar sıkleti çekmez! ![]() ![]() diyerek ister kevnî ister kelâmî olsun, ilâhî sanatın karşısında hissettiği hayret ve şaşkınlığı dile getirir ![]() سُبْحَانَ مَنْ تَحَيَّرَ فِى صُنْعِهِ الْعُقُولُ سُبْحَانَ مَنْ بِقُدْرَتِه۪ يَعْجُزُ الْفُحُولُ “Muazzam sanatı karşısında akılların hayrete düştüğü Allâh’ı bütün noksan sıfatlardan tenzîh ve tesbîh ederim! Sonsuz kudreti ile en yüksek idrakleri bile âciz bırakan Allâh’ı bütün noksan sıfatlardan tenzîh ve tesbîh ederim!” |
![]() |
![]() |
|