Prof. Dr. Sinsi
|
Medyanın Ramazan’İ
Medyanın Ramazan’ı
Hilmi Orhan
FARZEDELİM, Ramazan hakkında hiç bilgimiz yok ve gazetelerdeki haberlerden öğrenmeye çalışıyoruz… Karşımıza çıkacak Ramazan, nasıl bir şey olurdu?
“Ramazan bakliyatçılara yaradı” “Kadayıf satışı üçe katladı” gibi haberlerin bolluğu, Ramazan’ın iktisadî bir ay olduğunu pekâlâ düşündürebilirdi Şirketlerin “Ramazan’a özel” tarifeleriyle, bu izlenimimiz iyice pekişirdi muhtemelen
Lokantacıları unutmayalım Neredeyse her Ramazan, şu lokantacıların dükkânlarını gün içinde kapatmaları dert olur İlgili haberlerden bazısı, hani nerdeyse, Ramazan’ın belli esnaf kesimini tuttuğu, diğerlerine ise sırtını dönerek “haksız rekabet”e sebep olduğu cinsinden bir mânâ ile doludur Sezonluk olarak satışı artan veya azalan pekçok sektör olmasına karşılık, bunun Ramazan’la bağlantılı olması, büyük bir siteme dönüşüverir
Belki lokantacılar hâllerine tevekkül nazarıyla bakmakta ve iftar ve sahur mesaisine dönerek geçimini yine temin etmektedir ama o haberlerde buna ilişkin bir rahatlatıcı not göremeyiz
Ama asıl sıkıntı, laik bir memlekette lokanta ile “yeme özgürlüğü” arasında kurulan bağlantıdır Bu yüzden de, belki esnaf lokantalarına pek söz söylenemez ama belediye ve öğretmenevi gibi yerlerdeki yemekhanelerin kapalı oluşu, bu tür haberleri yapanlarca pek bir garipsenir, pek bir ayıplanır “Yememe özgürlüğü” ve bunu seçenlerin sayıca çokluğu ise, yine bu haberlerde hiç bahis konusu edilmeyen ufak bir ayrıntıdır
Eskiden daha çok haberi yapılan bir başka konu da, sokakta orucunu yediği için dayak atıldığı iddia edilen kimselerdi Fakat ne olduysa, son zamanlarda bu haberler hiç yapılmaz oldu Demek ki ya yeni haber ajanslarının kurulmasıyla asparagas haber yapma şansı iyice tükendi ya da ne bileyim insanlar daha medenîleştiler
Tabiî, Ramazan deyince bir tek “iktisadî olay” anlaşılmıyor medyada yer alan haberlerde İşin çok önemli bir boyutu da, “sağlık”la ilgili Ramazan ve sağlık üzerine ardı arkası kesilmeyen haberlerin önemli bir kısmında, inceden inceye, Ramazan’ın sağlığa pek bir olumsuz etkiler yaptığı ihsas ediliverir
“İftariyelik ürünler yüksek yağ ve kolesterol kaynağıdır” “Ramazan kiloları ne olacak?” gibi haberlere bakınca, Ramazan’ın hakikaten sağlık açısından “riskli” bir ay olduğu düşünülebilir
BU riske ilişkin envaî çeşit bilimsel izah sökün eder arkasından Yağ ve kolesterol zaten kötülene kötülene insanların zihninde tiksinti uyandıran bir kıvama getirilmiştir Kilo ise, kent insanın baş belasıdır Bu kelimelerle, “Ramazan, iftariyelik” gibi İslâm’ı hatırlatan kelimeler yan yana gelince, Ramazan’ın pek de iyi bir şey olmadığı bilinçaltına işlenir
Bu konuda hekimlerin “Oruç tutan insanlar belirli bir şekilde beslendikleri için organizma bir ay dinlenir Ayrıca, orucun toksinleri temizleyici etkisi vardır ” gibi Ramazan’ın faydalı oluşuna ilişkin bilgiler, bilinçli olarak halının altına süpürülür
KASITLIve ihtiraslı bazı medya kuruluşları, bazen o kadar abartırlar ki, Ramazan’ın olumlu katkı yapacağı kesin olan şeylerde bile, karalama yapmaktan geri durmazlar Örneğin, orucun—eğer iftardan sonra mide aşırı doldurulmuyorsa—zayıflamaya olan müspet katkısı, bir de bakmışsınız, aniden tersine döndürülüvermiş: “Oruçla zayıflanmaz!”
Hoş, oruç, zaten kilo vermek için tutulmaz ama normal şartlarda oruç pekâlâ zayıflatır Tecrübeten sabittir bu Bu haberlerin bilimsel izahları da enteresandır: “Oruç sağlıklı insanlar içindir ve kilo verme yöntemi değildir Kilo vermek için oruç tutulduğunda kilo verilemediği görülüyor Hareket azlığı, metabolizma hızının yavaşlaması kilo vermeyi zorlaştırır ”
Niyet okuma gibi olacak ama haberde, söylenmek istenen galiba şöyle bir şey: “Ey halkımız! Başka sebepler bir tarafa, oruca ve Ramazan’a kilo vermek için de yaklaşmayınız Varlığını Türk varlığına armağan etmiş diyetisyenlerimiz, size bu konuda ihtiyaç duyduğunuz yardımı yapacaklardır Hangi gerekçeyle olursa olsun, dinî şeylerden medet ummayınız Yaşasın bilimin aydınlık yolu!”
Sağlık haberleri deyince, hemen dibindeki spor haberlerinin Ramazan’daki ana gündem maddesi ise “Futbolcular oruç tutsun mu, tutmasın mı?”dır Pek çok gazeteci özel olarak ilgilenir bu konuyla
GERÇİ antrenörlerimiz duygusal Türk futbolcusunun inanç sayesinde maçlarını kazandığını söyler Yani inanç, bizim topçularımız için ekmek gibi su gibi önemlidir Christoph Daum bile bu gerçeği idrak ettiğinden karışmazdı futbolcuların orucuna Lakin, bir kısım medyaya göre, “profesyonel futbolcu oruç tutmamalı ” Yoksa ne olur? Ne olacak, performansı düşer
Eskaza bir mağlubiyet olsa, hemen suçlu bellidir: oruç! Teknik direktörün verdiği yanlış taktik, sahanın durumu vs nin bu yenilgide zerre kadar payı yoktur Bu, kesindir!
Orucun, futbolcuya “zararı” bununla da bitmez; onu öldürebilir de! Hani geçenlerde Ümit Özat nasıl sahanın ortasında kalp krizi geçirmişti ya… İşte, oruç tutan futbolcular da onun gibi sahanın ortasına devrilebilir Şaka değil, bunun haberi yapıldı Oysa, Ümit Özat o gün ne oruçluydu, ne de aylardan Ramazan!
Kısacası, neredeyse yılın onbir ayı yarış atı gibi koşturulan futbolcu camiası, çağdaş köleliğe Ramazan’da da devam etmek zorundadır Bu insanların ruhu, Ramazan’ın manevî ikliminden ve bereketinden istifade etme hakkına sahip değildir Milyon dolarları almasını biliyorlar, buna da katlanacaklar artık! Ne de olsa, onlar insan değil, futbolcu!
Ve geldik Ramazan’ın sonuna, Ramazan Bayramı’na…
Medyadaki haberler rasat edilirse, Bayram’ın “Tatil” anlamına geldiği hemen farkedilecektir Bayram demek, tatil demektir Hele haftasonu tatiliyle birleşmişse…
Gazete ve dergiler, “Beş yıldızlı Ramazan!” dedirtecek denli otel reklâmı ve ilânıyla doludur Sabah Bayram Namazı, arkasından mezarlıkları ve sonra akrabaları ziyarete rastlanılmayan bu yayınların ana fikri, “Şimdi tatil! Haydi şehirden kaçmanın ve tatilin keyfini çıkarmanın yolunu ara!”dır İşte yurt içinde elli farklı tur senin için emre amade beklemekte
Daha ne duruyorsun?
Ramazan ve orucun faziletleri mi? Oruç şükrü öğretiyor mu mu? Yoo, hayır; siz yanlış yere geldiniz Öyle şeyleri bu medyadan öğrenemezsiniz Haydi başka kapıya!
|