Prof. Dr. Sinsi
|
Hakiki Zafer: Nefsi Yenmek
Katliamdan, hastalıktan, ilaçsızlıktan, susuzluktan ölenlerin daima "başkaları" oluşuna karşı gösterdiğimiz duyarsızlığın geldiği bu son radde, konfordan vazgeçemeyişimizle, başkalarının dramlarıyla empati kuramayışımızla yakından ilgilidir Bugünlerde hayatın insanlıktan neler çaldığına bakmayı ve görmeyi erteleyenler, sorgulamayanlar, kendi büyük kutsal savaşlarını vermek yerine bir yığın küçük kutsal savaşla ruhunu köreltenlerdir
"İÇİMİZDEKİ düşmanlarla savaşmak, bize düşman belletilenlerle kutsal bir amaç adına savaşmaktan daha zordur Hırs, kin, öfke, açgözlülük, kıskançlık  İçdüşmanlarımız Bizi bağlayan, bağımlı kılan, esir alan Daha fazlasını elde etmek, fethetmek, hükmetmek gibi nefsi besleyen zaaflar azaldıkça dünya savaşlarını çıkaran nedenler de ortadan kalkmaz mıydı acaba  Bizi saldırganlığa götüren ip uçları en çok da bunlar değil midir zira?"
Ünlü metafizikçi Rene Guenon’a göre bu, insandaki doğaüstü niteliğin tutkuya bağlı, içgüdüsel, kaotik, doğaya tabi niteliklere karşı mücadelesidir Kadim geleneklerde ve semavi dinlerde de nefsle savaş en kutsal savaş addedilir
Hint kutsal kitabı Bhagadavadad Gita’da içsel kurtuluşa kavuşmanın vazgeçilmez şartı bu düşmanın kesin olarak mağlup edilmesidir: "Dünyadaki bütün canlılar tutku ve nefretten doğan hayal perdesinin yarattığı cehaletle doludur Buradayken, bu bedenden ayrılmadan önce istek ve öfke fırtınalarına karşı koyabilen kişi, uyumlu özüyle mutluluk içinde olan kişidir " Hindu geleneğinde duygularına, akıl ve mantığa egemen, istek, korku ve öfkeyi atmış olan ermiş kişi bütünüyle kurtuluşa ulaşmış demektir
Eski Mısır’da inisiye adayları birtakım çok ağır koşullu sınavlardan geçirilirdi Günlerce aç ve susuz bırakılırlar, konuşma yasağına tabi tutulurlar, sabır ve iradelerini ölçmek için pek çok nefsle mücadele sınavı verirlerdi Bunlardan biri, belki en çarpıcı olanı şudur: Ölmeden kendi tabutuna girme sınavı Bilinmeyen bir süre boyunca kişi orada yatar Bu dünyadayken kendi ölümünü ölür, böylelikle ölümü yaşamış bir insan olarak yepyeni bir kapıdan geçer Benzer nefsi köreltme yöntemlerini benlikten vazgeçmeye atıfta bulunan Hıristiyan ve İslam mistisizminde de yoğun olarak görürüz
Bu örnekleri çoğaltmak mümkün Stoacılar, benlikten vazgeçmek yerine benliği geliştirme çabasına girmişlerdir Nihai amaçları bu dünyanın gerçekliğine ulaşmaktır Uyguladıkları çeşitli perhizler ile kişinin kendi nefsine hakim olması ile dış dünya karşısındaki bağımsızlığını oluşturmayı hedeflerler Bugün Uzak Doğu'da tek bir parmağı üzerinde durabilen veya idam ipine boğazını geçirdikten sonra meditasyon yaparak boğulmamayı başaran tek tük birkaç kişi kalmıştır Nefsine tamamen hükmetmeyi beceren pek az kişi… Ama bizim topraklarda yeşeren Ahilik ahlakını günümüzde uygulayan çok kişi kalmamış gibidir: "Kuvvetli ve galip durumdayken affetmek Hiddetliyken yumuşak davranmak Düşmana iyilik etmek Kendisi muhtaçken başkasına vermek…" gibi
Görüyoruz ki hemen her gelenekte, her kültürde, yaklaşımlar arasında nüanslar olsa da nefsi terbiye etmenin ‘insan olma’ yolundaki önemi tartışılmaz bir koşuldur İnsanın arınarak özgürleşmesi ve Tanrıyla arasındaki ilişkiyi yeniden kurması da nefsi bağımlılıklarından kurtulmasıyla başlar Ancak nefsimize söz geçirebilmek için gereken enerjiye, inanca ve imana sahip değiliz artık İnsanın doğaüstü, fiziküstü yetenekleri olduğunu inkar ediyoruz İnsandaki pek çok tanımlanamaz, belli bir çerçeveye oturtulamaz niteliğin ilahi özelliklerimizden kaynaklandığını hatırlamak istemiyoruz Bilincin sığ katmanlarında dolaşmaktan başka bir yaratıcılık geliştiremiyoruz artık Bu sığ bilinç ve aşağı ruh halini sürdürmek ise yağmalamak, istila etmek ve hükmetmek gibi nefsin kölesi olmuş hırslar için yapılan savaşlara izin vermemiz demek Büyük kutsal savaşa başlamayı amaç edinmek yerine küçük kutsal savaşlarla daha çok katliam, daha çok işkence ve yıkım yapılmasına göz yummak demek
Eflatun, Sokrates veya Pisagor… Her ne kadar öğretilerinde farklılıklar olsa da, Atina’daki Delfi tapınağında yazılmış olan "Kendini bil" sözünün bu filozofların temel öğretilerinin ilkesi olduğu bilinir Eflatun’un "insanın öğrendiği her şeyin önceden onda bulunmakta olduğunu", söylemesi veya Seneca’nın "Benim her şeyimi alsan da beni yenmiş sayılmazsın, çünkü benim olan her şey benim içimdedir," demesi boşuna değildir Bu söyleminin bir başka açılımını semavi dinlerin kutsal metinlerinde de görürüz: "Kendini bilmek Rabbini bilmektir " Gerçek bilgiye giden yolun akıl ile sınırlı olmadığını, ruh ve varlığın bir bütün olduğunu düşünüyorum İnsanın sınırsızlığında ve bilinmezliğinde uykuya yatırılmış birçok niteliğin gizlendiğine inanıyorum Günümüzün insanlıktan çıkmış koşullarında insani niteliklerimizin bilincine varmamız için yapabileceklerimizin hiç de az olmadığını iddia ediyorum Bunun ilk şartı ise nefsle savaşmaktır Bu yolda ibadet ve dua etmenin, meditasyon, yoga ve zikrin, oruç tutmanın önemi asla yadsınamaz
Sadece "tek başıma ben ne yapabilirim ki" anlayışının önüne geçebilseydik bile, yeryüzündeki pek çok haksız saldırıyı durdurabilirdik Bu yüzden farkındalık çalışmalarını çok önemsiyorum Dünyanın zenginleşmiş ülkelerinin, bugünkü refah düzeylerini koruması için yeryüzü kaynaklarının neredeyse tamamını nasıl kendi çıkarları doğrultusunda kullandığını, hangi anlaşmalarla ve hangi düzenlemelerle "üçüncü dünya ülkeleri"ni daima kendilerine muhtaç bırakacak şekilde kullandıklarını öğrenmekten bahsediyorum O zaman gelişmiş ülkelerde yaşayan halkların refahının küresel bir savaşa neden bağlı olduğunun ve bugünlerde parçalanmış her "üçüncü dünyalı"nın dökülen kanında lüks tüketim hırsımızın nasıl payı olduğunun farkına varabiliriz Tek başına dünyanın yüzde 6’sını oluşturan Amerika’nın, dünya kaynaklarının yüzde 30’unu tüketmesiyle, sadece iki yıl önceki askeri harcamasının 840 milyon dolar olması arasındaki bağı görebiliriz
Amerikan işporta sektörünün savaşın ilk yirmi gününde savaşa destek olmak için imal ettiği ürünlerin getirisi 300 milyon dolarlık bir savaş endüstrisi yaratmış Asker bebekler, oyuncak el bombaları, savaşı öven tişörtler, kamuflaj desenli her türlü hediyelik eşya… ‘Savaş hatırası’na sahip olmak için bu ürünlerden tüketenler Irak’ta katledilmiş her cesette pay sahibi olduklarını fark edebilselerdi, bu, nefsle mücadeledeki ilk adımlardan biri olabilirdi kuşkusuz Her birimiz kendi çıkarlarımıza yönelik yaşamaya şartlandırılırken, birilerinin sırf bu yüzden sürekli haksızlığa uğradığı gerçeğini unutmamak için arzu ve tatmin dengemizi sürekli kontrole tabi tutmalıyız İhtiyaç fazlası olarak tükettiğimiz her ürünün yalnızca bizi nefsimize daha bağımlı hale getirip köleleştirmediğini, aynı zamanda başkalarının insanca yaşama hakkını da elinden aldığını hiç unutmamalıyız
Her türlü bilginin iktidar güçleri tarafından saptırıldığı ve çıkar amaçlı yansıtıldığı günümüzde unutmayı, eğlenmeyi ve tüketmeyi bizden bekleyen piyasa güçlerine karşı uyanık olmak için nefsimizi denetlemekten başka kişisel bir silahımız yok Gerek medyada, gerek tüketim ve magazin dünyasında iştahımızı kabartmak için "gözümüze sokulan" haz nesnelerine karşı nefsimizi köreltmeyi öğrenemezsek başka bir dünyanın mümkün olduğunu dile getirmeyi başaramayız Ne insanlık ne de doğanın geleceği için Zira sadece kayıtsız, suskun ve duyarsız kalmakla değil, satın almaya, haz duymaya, şiddete olan düşkünlüğümüzle de küresel adaletsizliğin artmasına katkıda bulunuyoruz
Ahlaki bir söylemi oldu ister istemez bu yazının Fakat belki de duyarlılığın yerini katı bir kanıksamanın aldığı bugünlerde en çok buna ihtiyacımız var Katliamdan, hastalıktan, ilaçsızlıktan, susuzluktan ölenlerin daima "başkaları" oluşuna karşı gösterdiğimiz duyarsızlığın geldiği bu son radde, konfordan vazgeçemeyişimizle, başkalarının dramlarıyla empati kuramayışımızla yakından ilgilidir Kendi rahatını, borsadaki çıkarını yanı başında akan "ucuz kanlar" için bozmaya yanaşmayanlar, bence hayvani bir içgüdüyle nefslerini uyuşukluktan kolay kolay kurtaramayanlardır Bugünlerde hayatın insanlıktan neler çaldığına bakmayı ve görmeyi erteleyenler, sorgulamayanlar, kendi büyük kutsal savaşlarını vermek yerine bir yığın küçük kutsal savaşla ruhunu köreltenlerdir
Sadece iktidara sahip olanı takip etmekle ve zihnini yormadan kendini bu iktidarın iki dudağı arasındaki kararlara bağımlı hale getirmekle kimse özgür olamaz Bu, yalnızca kendi haz ve tutkularına köleliği getirir Şunu da unutmayalım ki, hayata kendi çeşnisini katanlar iktidarın gücüne tapanlar değil kendi nefsinin gücünü kullananlar olmuştur bugüne dek Ghandi gibi, Bruno gibi Tarihe geçmiş kahramanlık öyküleri de aslında onların büyük kutsal savaşını anlatır
Leyla İPEKÇİ
|