Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Yazılar & Hikayeler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
işleyişi, kişiliğin, tabakası, üst

Kişiliğin Üst Tabakası Ve İşleyişi

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kişiliğin Üst Tabakası Ve İşleyişi




KİŞİLİĞİN ÜST TABAKASI VE İŞLEYİŞİ

Kişiliğin üst tabakasında değerler alanı yer alır Kur'an değerlerin bilgisine dini gerçek kaynak ve ilâhî otoriteyi değerlerin ardındaki bağlayıcı, yükümlülük yükleyen güç olarak takdim eder Ayrıca değerlerin bilgisi konusunda toplumun ve vicdanın seçiciliğine ve bu iki gücün otoritesine büyük önem verir
Fakat bunları tek başlarına yeterli görmez Her ikisinin de ilâhî değerlerin bilgisine uymalarını, ilâhî otoriteye itibar etmelerini öngörür
Değerlerin bilgisi konusu, zihinsel faaliyetten ayrı düşünülemez Herhangi bir değerler manzumesine' iman ederken, bu değerlerin koyucusu olan otoriteye boyun eğerken, tutum ve davranışlarını inandığı değerlere uydurmaya gayret gösterirken, insanın hür iradeli olması büyük önem arzeder
Güdü ve eğilimlerin, değerlerin buyruklarına uyması yolunda enerji harcamaya cehd ve gayret diyoruz Eğer bireyin eğilimleri, bilinçli ve iradeli olarak değer yargılarına uygun şekilde gelişme göstermiyorsa, "günah" olayı ve buna bağlı duygu ve tutumlar kendini gösterir

I) DEĞERLER: KAYNAKLARI VE BAĞLAYICILIKLARI

Değer ve normlar, toplumsallaşma, psikolojik ve moral gelişme, metafizik âlemle dolaylı ilişki kurma süreci içerisinde kazanılır Yani değerlerin kaynağında toplum, vicdan ve din vardır Bu üç sistem tek tek ya da müşterek bir şekilde iyi, güzel, doğru olarak değerlendirilen şeyleri kabul; kötü, çirkin, batıl sayılan şeyleri reddederek bir seçim yaparlar Ve böylece oluşan değerler hiyerarşisini bireyin albenisine sunarlar
Gerçek anlamda bireyin benliğinde yer eden, kabul gören, benimsenen değerler, bireyin üstünde, bireysel güdü ve eğilimleri aşan değerlerdir Değerlerin, birey üzerinde tam bir tesir gücü vardır Değer ve normlar, kıymetli, değerli olma meselesiyle de yakından ilgilidir Fazla değer verilmiş olan bir düşünce, bir kural, kişinin davranışlarını önemli oranda etkileyici bir güce sahip olur
Kişiliğin önemli katmanlarından birisi olan değerler alanı doğuştan mevcut değildir Ama kişi doğuştan buna hazırlıklı ve eğilimlidir, bu alanda gelişmeye müsait kabiliyete sahiptir
Davranışlar, değer ve normlar açısından ele alındığında "kuralsal (normatif) davranış" adını alır Normatif davranış, "doğru davranışın ne olduğu konusundaki inançlara dayanan davranıştır"
Değerlerin kaynağının yanında, bu kaynağın birey için ifade ettiği güç çok önemlidir Eğer birey, değerlerin kaynağını kendisi üzerinde kontrol edici, gözetici, bağlayıcı bir güç olarak algılıyorsa, kişiliği değerler yönünde gelişme gösterecektir Değerler, insana iyiliği yapma, kötülüğü terketme mükellefiyeti yükler Fakat bu emrin ve yasağın arkasındaki otorite nedir veya kimdir? Vicdan mı, toplum mu, Allah mı, yoksa her üçü mü?
Değer ve normların bilgisi, ideal bir kişilik kazanmak için gerekli olsa da yeter sebep değildir Değerler, ilkeler, kurallar insanı tek başına ideal kişilik sahibi kılamazlar
Onlar emreder, yasaklar fakat motive edemezler Bu durumda değerlere uygun davranmaya muktedir kılacak bir motivasyon kaynağına ihtiyaç vardır Eğer otorite yoksa, gerçekte değer ve normlar da yok demektir Sanki hiçbir şey emredilmemiş, hiçbir şey yasaklanmamış
Buraya kadar vermiş olduğumuz genel yaklaşımların ardından toplum, vicdan ve din teşekküllerini ayrı ayrı ele alacağız Değerlerin bilgisi (nelerin iyi nelerin kötü olduğu), bağlayıcılık gücü, ardındaki otorite açısından bu üç teşekkülü inceleyeceğiz

Alıntı Yaparak Cevapla

Kişiliğin Üst Tabakası Ve İşleyişi

Eski 08-02-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kişiliğin Üst Tabakası Ve İşleyişi




A) VİCDAN

"Elini vicdanına koy", "vicdanının sesini dinle" gibi deyişler günlük hayatta sık sık kullanılır İnsanda vicdanın varlığı genellikle ahlâkî davranışlarla birlikte bulunan duygularla belli olur İyi ve kötü olarak değerlendirilen davranışlar karşısında vicdan haz veya nefret, pişmanlık gibi duygular taşır Yaptığı hareketin iyi olduğuna kanaat getiren kimse gönül rahatlığı duyar Kötü olduğuna kanaat getirirse vicdan azabı çeker Yine iyi davranış sergileyen bir başkasına karşı takdir ve hürmet duyguları beslemek, fenalık yapana karşı nefret ve ayıplama şeklinde tepki göstermek vicdanın bir eseridir
Vicdanın doğuştan olduğunu kabul edenlerin yanında, insanın hayatta edindiği tecrübeler sonucu vicdanın kazanıldığını, onun alışkanlıkların bir eseri olduğunu ileri sürenler vardır
Vicdan, kişinin kendisinin ve diğer insanların ortak amaçlarına uygun değer yargıları geliştirebilme melekesi-dir Her normal insanda bu meleke gelişme gösterir Normal dışı tutum ve davranışlar sergileyen kişi bu nitelikten yoksun kalır
Kişilik bütünlüğü içerisinde, doğru ve yanlış kararlarının kaynağını teşkil eden kısma Freud, üst-ben (super-ego) adını verir-Vicdan da bireylerin üst-beninde yer alır Yani süper-ego vicdanı içerir Vicdan, Freud'un zihin şemasında süper-egoyu temsil eder
Kur'an her insanda doğuştan, evrensel bir eğilim olarak vicdanın varlığını kabul eder
İnsanda, yanlış bir iş ve düşünceye niyet ettiği zaman, bu yüzden onu kınayan, azarlayan bir meleke vardır Günümüzde buna vicdan denir Vicdan ve sağduyuya sahip olmayan hiç kimse yoktur İnsan ne kadar olumsuz bir kişilik geliştirirse geliştirsin, vicdanında kötülük yapmamasını ve iyilikte bulunmasını isteyen bir dürtü vardır "Kendini kınayan nefse yemin ederim ki, insan kendisinin kemiklerini biraraya toplayamayacağımızı sanar öyle mi?"
Yüce Allah her nefse bir iyilik kötülük, kâr ve zarar duygusu vermiştir "Ruha ve onu en güzel biçimde şekillendirene, sonra ona kötülük duygusunu da sakınıp iyi olmayı da birlikte ilham edene yemin ederim ki, nefsini kötülüklerden arındıran kurtuluşa ermiş, onu kötülüklere daldıran da ziyan etmiştir" Nefse kötülüğünün ve takvasının ilham edilmesi; ona bunların anlatılması, bunların düşünülmesi; birisinin güzel, diğerinin çirkin olduğunun bildirilmesi ve nefse bunlardan dilediğini seçme imkânının verilmesi demektir '
İşlenen davranışın iyi mi kötü mü, doğru mu yanlış mı olduğu konusunda karar verme mercilerinden birisi de vicdandır Vicdan, dışardan bireye etkide bulunan değer yargılarının dışında, bireyin kendi benliğinde, iç dünyasında geliştirdiği bir mekanizmadır
Fakat, Kur'an'ın hitap ettiği vicdan boş, ham ve ilkel bir halde, başka kılavuzu olmayacak şekilde bırakılmış vicdan değildir Dolaysız vicdan hayır ve şer hakkında hüküm verecek kabiliyete sahiptir Fakat vicdanın, verdiği hükümlerde yanılma, hata yapma payı her zaman söz konusudur Kur'an, vicdanı iyinin ve kötünün ölçüsü olarak kabul eder, fakat vicdan tek başına hiçbir zaman değerlerin ve normların kaynağı olamaz

Alıntı Yaparak Cevapla

Kişiliğin Üst Tabakası Ve İşleyişi

Eski 08-02-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kişiliğin Üst Tabakası Ve İşleyişi




B) SOSYAL ÇEVRE

Doğumdan sonraki gelişme aşamasında insanlar arası etkileşim süreci içindeki çevresel ve sosyal etkenlerin kişilik üzerindeki rolü çok büyüktür İnsan, etrafında bulunan kişilerin, sürekli yaşadığı sayısız olayların, kendisini kuşatan sosyo-ekonomik, kültürel şartların, gelenek, örf ve kanunların, daha pek çok faktörün etkisi altında yaşar Bu etkenlerin karmaşık etkileşimi sonucunda insan bir "kişi" olarak belirir
Bireyin topluma nasıl uyum sağladığı kişilik açısından önem arzeden bir husustur Öncelikle her toplum, bireyleri uysun diye değerler ve normlar üretir Sonra bu normlar yaptırım gücü olan öğelerle desteklenerek bireylerin onlara uymasına çalışılır
Hangi tutum ve davranışların doğru ve uygun sayılacağını, ne tür hareketlerin "iyi" ya da "kötü" diye niteleneceğini toplumun değer yargıları belirler Bireyler de genellikle mensup oldukları toplum tarafından arzu edilir olan ortak değer yargılarını doğrudan veya dolaylı olarak, kendi istek ve hedefleri olarak belirlerler Çoğu zaman insanların tutum ve davranışları "gurubunun kurallarını, değerlerini, inançlarım yansıtmak" yönünde açılım gösterir
Modern psikoloji dilinde toplumsal değer yargılarından oluşan değerler sistemine süperego adı verilir Süperego, toplumsal değerleri ve idealleri, "real'i değil, ide-al'i" temsil eder İnsan, bu ideale ulaşmak için çaba sarfeder Toplumun kuralları süperego yoluyla kişiliğin bir parçası haline gelir
Kur'an-ı Kerim, sosyal uyumun ve buna bağlı olarak toplumsal normların kişilik oluşumundaki rolünü doğrular Fakat Kur'an'in öngördüğü bir "kişilik" için, toplumun İslâm toplumu, normların da İslâmî normlar olmasınıvşart koşar Kur'an'ın koymuş olduğu değerlere ters düşen sosyal değerler hiçbir zaman mümin bir kişiliğin tamamlayıcı unsuru olamazlar
Düşünce ve eylem planında Kur'an'ın getirdiği değerlere uyan, bununla da yetinmeyip "iyiliği" teşvik ve telkin eden, "kötülükten" sakındıran bir toplumun normları "kişilik" için elbette tamamlayıcı bir unsurdur: "Siz insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten men'eder ve Allah'a inanırsınız"
Sadece kendi başlarına hayırlı insanlar olmakla kalmayıp, bütün insanlar için de hayırlı kimselerdir Pratikte iyiliği emrederek kötülükten alıkorlar, imanlarının gerektirdiği her şeyi pratikte yaşayarak gösterirler Toplumsal normlar gereği iyi sayılan şeyleri teşvik etmek, kötü sayılan hususlardan sakındırmak Kur'an'ın İslâm toplumuna yüklediği görevlerden biridir: "Sizden, hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü men'eden bir topluluk bulunsun"
Kur'an'ın getirdiği değerlerin hâkim olmadığı bir toplumun kişilik teşekkülüne tesiri menfi olacaktır: "Yeryüzünde bulunanların çoğuna uyacak olursan; seni Allah'ın yolundan saptırırlar"

Alıntı Yaparak Cevapla

Kişiliğin Üst Tabakası Ve İşleyişi

Eski 08-02-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kişiliğin Üst Tabakası Ve İşleyişi




C) DİN

Din bir yönüyle sosyolojik bir gerçeklik olarak değerlendirilebilir Fakat değerlerin bilgisi ve bağlayıcılığı açısından dinî değerlerin kaynağında Yüce Allah vardır Bu değerler topluma intikal ettiğinde aynı zamanda toplumsal normlar olarak değerlendirilebilir Hatta toplum, bu değerler doğrultusunda yaşamaya zorlayan, sevkeden bir güç rolünü de üstlenebilir
Fakat bu, şekil değişikliğinin mümkün olmasına rağmen dinî değerlerin bilgisinin kaynağı ve ardındaki otorite gerçekte Yüce Allah'tır Toplumların değer yargılarının çoğu zaman dinin öngördüğü değerlere ters düşen normlardan teşekkül edebileceği düşünülürse, dinî değerlerle sosyal normlar arasındaki fark anlaşılabilir
Kur'an-ı Kerim vicdanın işlevine ihtiyatlı bir şekilde itimat gösterir Değer yargılarının ancak toplumun kabulüne mazhar olmasıyla varlığını sürdürebileceğinden hareketle sosyal normlara gereken önemi verir Fakat Kur'an, toplumsal normlar karşısında tarafsız kalamaz Rastgele her değerin toplumda hüküm sürmesine müdahale eder Bireyin çeşitli güdü ve eğilimlerinin dürtüleri arasında boğulup kalma ihtimali olan vicdanın sübjektif kararlarını değer yargılarının mutlak belirleyicisi kabul etmez İşte bu gibi durumlar karşısında insanın ilâhî inayete muhtaç olduğu ortaya çıkar
Din ile temellendirilen değer yargılarının kaynağı mutlak varlık olan Allah'tır Allah, her yönden mutlak varlık olduğu için koyduğu değerler de mutlak olur Böyle sabit, değişmez değerler aynı zamanda evrensel olur Din ile temellenmeyen değerlerin ise, zaman ve zemine göre değişmeyen, vahiy gibi sabit bir ölçütü yoktur
Yaratılış gereği psikolojik ve sosyal şartlardan etkilenebilen bir varlık olan insanın koyduğu değerlerin mutlak olamayacağı apaçıktır Ancak mutlak bir varlığın koyduğu kanunlar mutlaktır
Değer sadece tesbit edilen kurallar manzumesi olmayıp aynı zamanda yükümlülük yükleyen, mecbur tutan, bağlayıcılığa sahip bir güçtür
Sözkonusu yükümlülüğü mümkün kılan, değerdeki "aşkınlık" vasfıdır Değere bağlı olarak ortaya çıkan yükümlülüğün, zorlayıcılığın temelinde değerin aşkınlığı yatar "Bu boyut, hürmet duyulan, hem sevgi hem de korku objesi olan, bütün bunların yanında, emirlerine tapınmak seviyesinde saygı duyulup itaat edilen mükemmel sıfatların hepsini kendinde toplayan ve varlığı zorunlu olan "aşkın" bir Zât'a, Allah'a inanç boyutudur Adı geçen inanç boyutu, akılla değerlendirilip sevgiyle kabul edilen mutlak ve aşkın varlık olan Allah'ın otoritesini ön plana çıkarır"
Evrensel, mutlak değerler koyma yetkisinin gerçek sahibi Yüce Allah'tır "Hüküm ancak Allah'a aittir" "Evet, hüküm ancak O'na aittir" Bu değer yargıları, mensuplarını bunlara uymaya mecbur eder, zorunlu kılar: "Allah ve Resulü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir kadın ve erkeğe, o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur" Buna göre, Allah'ı ve Resulünü otorite ve onların buyruklarını değer yargısı kabul eden hiçbir kimsenin Allah ve Resûlü'nün hüküm verdiği bir konuda kendi isteğine göre seçme hakkı yoktur Bu kimsenin, kendi düşünce, davranış ve seçme özgürlüğünü Allah ve Resûlü'ne teslim etmesi gereklidir
Kur'an-ı Kerim, bütünüyle bir değerler manzumesidir "İyi" ve "kötü" diye tercüme edilebilecek kavramları da kullanmak suretiyle ve kendine has diğer ifade üsluplarıyla, insanı ilgilendiren hiçbir alanı dışarda bırakmaksızın (değer yargılarına kaynaklık eder "İyi"nin karşılığı olarak sâlih, birr, ma'ruf, hayır, hasene, tayyib, helâl gibi kavramlara yer verirken; "kötü"nün karşılığı olarak fesâd, münker, şer, seyyie, fahşâ veya fahişe, habîs, haram gibi ifadeler kullanmıştır

Alıntı Yaparak Cevapla

Kişiliğin Üst Tabakası Ve İşleyişi

Eski 08-02-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kişiliğin Üst Tabakası Ve İşleyişi




(D) ZİHİNSEL OLGU

Dikkat ve algı, öğrenme, belleme, düşünme, imgeleme, hatırlama ve unutma, zekâ gibi hususlar psikolojinin zihinsel olgu çerçevesinde değerlendirdiği insana ait özelliklerdir İnsanın her türlü eyleminde zihinsel bir faaliyet sözkonusudur Bilhassa insanların inandıkları değerler, toplumdan edindikleri normlar bir dizi zihinsel çaba sonucu insan benliğinde yerleşirler Gerek fizyolojik güdülerin ve beşerî eğilimlerin zihne yolladığı mesajlar, gerekse değer yargılarının bilgisi kalpte değerlendirilir, kabul veya reddedilir, eyleme geçirilmesine ya da unutulmasına karar £ verilir İnsan, öğrendikleriyle, bilgi ve tecrübeleriyle zihinsel analizlerde bulunarak belli güç ve değerlere inanmaya, davranışlarını iyice düşünerek yapmaya başlar
Akıl, şuur, tefekkür, tezekkür, ulu'l-elbâb, ilm Kur'an'da zihinsel faaliyeti ifâde eden kavramlardandır Bilindiği gibi zihnin algılamasının ardından kavranan bilgi kalbin onayına sunulur Dolayısıyla Kur'an'da geçen, zihinsel olguya işaret eden kavramlar kalbin doğrulama, tasdik etme eyleminden ayrı düşünülmemiştir Çünkü bir olay, bir objeyle ilgili zihinsel faaliyetin hemen ardından kalbin değerlendirmesi devreye girer Salt zihinsel aşamada bulunan bilgi objektiflik arzederken, kalbin müdahalesiyle bilgi bir anlamda tarafsızlığını yitirir Yani doğrulanır veya doğrulanmaz, kabul edilir ya da reddedilir Zihinsel eylem ile kalbin tasdiki arasındaki bu ayrılmazlık nedeniyle Kur'an'da sözü edilen zihinsel kavramlarda kalb eyleminin etkinliği sezinlenir
Akıl, aslında hapsetmek, tutmak manasına gelir İnsanın idrak ve anlayışını ifade için kullanılır İnsan onunla kötü olan şeyleri hapseder, iyi olan şeyleri akleder "Sizler Kitab'ı okuyup gerçekleri bildiğiniz halde, insanlara iyiliği emrediyor, kendinizi unutuyor musunuz? Aklınızı kullanmıyor musunuz?" "Akletmek", bilmek, tedebbür ve tefekkür etmek manalarına karşılık gelir
"Ulu'l-elbâb", olgun akıl sahibi, gerçek akıl sahibi, parlak zekâsıyla, güzel kavrayışıyla ileri görüşlü olan şeklinde zihinsel faaliyetleri ihtiva eden bir kavramdır
Bir şeyi duyu yoluyla bilmeye şuur denilmiştir "Çünkü onlar güya Allah'ı ve müminleri aldatırlar Halbuki onlar ancak kendilerini aldatırlar ve bunun farkında değillerdir" âyetinde "şuur" olgusu bir şeyi iyice bilmenin, duyu organlarıyla kavramanın karşılığıdır
"Tezekkür" kavramıyla düşünmek, hatırlamak, yâ-detmek, bellemek gibi muhtevalar kastedilir "Ey İsrail Oğulları! Size verdiğim nimetleri hatırlayın, bana verdiğiniz sözü yerine getirin ki, ben de size vadettiklerimi vereyim Yalnızca benden korkun"

Alıntı Yaparak Cevapla

Kişiliğin Üst Tabakası Ve İşleyişi

Eski 08-02-2012   #6
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kişiliğin Üst Tabakası Ve İşleyişi




(E) İRADE

İrâde insanda tabiî ve hissî bir özelliktir Herkes kendisinin irâde hürriyeti olduğuna inanır İnsan kişiliğinin teşekkül etmesinde ve teşekkül etmiş olan kişiliğin korunmasında irâde mekanizmasının işleyişi etkin rol oynar Klasik olarak "nefsin, bir şeyi isteyerek, onun yapılması ya da yapılmaması lâzım geldiğine dair hüküm vermesi" şeklinde tanımlanan irâde belli aşamalardan oluşan bir açılımdır
İrade, zihinsel hayatın tezahürlerinden ayrı düşünülemez İradeli bir davranışın önce bir tasarım evresi vardır Bu tasarımın istenip istenmediği zihinde tartışılır Takınılacak tutumun, ortaya konulacak davranışın mümkün olabilirliği, doğuracağı sonuçlar üzerinde düşünülür
Üzerinde düşünülen, muhakeme edilen işin yapılmasında veya yapılmamasında bir seçme söz konusu ise birisi tercih edilir Eğer bir insan, herhangi bir işi seçip yapmak gücüne sahip değilse "irâde hürriyeti"nden yoksun demektir Her normal insan işlerini genellikle hür irade ile, isteyerek gerçekleştirmek ister Herhangi bir değerler manzumesine iman ederken, bu değerlerin koyucusu olan otoriteye boyun eğerken ve tutumlarını, davranışlarını inandığı değerlere uydurmaya gayret gösterirken hür iradeli olması büyük kıymet ifade eder
Bir iman ve itaat kurumu olan din, insanların hür vicdanlarıyla seçip bağlanacakları teşekküllerdendir İnsanı zorla dine sokma imkânı yoktur Bu sırf rıza ve hüsnü ihtiyar meselesidir "Dinde zorlama yoktur" âyeti insan hayatında, hür iradenin evrensel yerini ve değerini gösterir Dine girmesi için kimseye baskı ve zorlama yapılmaz Ancak irâde hürriyeti ve seçme imkânı verilir Kişi, inandığı değerleri ve otoriteyi inkâr etmeye ve inandığı değerlere aykırı tutum ve davranışlar sergilemeye zorlanırsa irâde hürriyetinden söz edilemez
Her iradî hareket belli bir amaç ve ihtiyaçtan kaynaklanır Hareketi yapmadan önce, varılacak hedef, arzu edilen amaç belirlenir Bir kimsenin amaç olarak yapmış olduğu bu seçim onun niyetini ifade eder Niyet, "kendisiyle bir şeye doğru, gerek onu yapmak için, gerekse onu elde etmek için iradenin yöneldiği bir harekettir" Bir fiilin, belli bir sonucu gerçekleştirecek şekilde zihinde tasarlanıp belirlenmesidir Niyet kişiyi harekete geçiren bir sebeptir Bu sebep olmayınca amel meydana gelmez
Kur'an'ın öngördüğü kişilikte tutum ve davranışlar belli bir niyete dayanmak durumundadır Davranışlar, taşımış oldukları niyete göre değer kazanırlar
"Hata ettikleriniz hususunda sizin üzerinize bir vebal yoktur Fakat kalblerinizin (kasd ve) teammüd ettiği şeylerden sorumlusunuz" âyetinde Kur'an, niyetin genel bir formülünü verir Allah, hatadan günahı kaldırmıştır Niyetin tamam olmadığı bu gibi durumlarda kişi sorumlu tutulmaz
Değerlerinin kaynağı olarak Kur'an'ı, otorite olarak Allah'ı seçen kişilerin irâdeleri, onları belli kurallara uygun davranışlarda bulunmaya zorlar İnsanın içgüdüleri, eğilimleri ve sosyal çevresinin değerleriyle Kur'an'ın öğretileri ve kuralları karşı karşıya geldiğinde, çatıştığında bir tercih mücadelesi başlamış demektir Mücadele, taraflardan birinin galip gelmesiyle sona erer İşte burada iradenin rolü ön plana çıkar İdeal kişilikte içgüdü ve eğilimlerin Allah'ın otoritesine boyun eğmeleri, tutum ve davranışların Kur'an'ın getirdiği değerlere ve ölçülere göre şekillenmesi beklenir Böylece kişinin amacının, hedefinin yani niyetinin ne olduğu ortaya çıkar
İradî bir tutum ve davranışın ortaya çıkmasında aşağı yukarı kişiliği oluşturan bütün elemanların işe karıştığını görüyoruz Bu bağlamda, "irâde, her özel fiilin sebeplendirilme sinde bütün kişiliğin işe karışması demektir"

Alıntı Yaparak Cevapla

Kişiliğin Üst Tabakası Ve İşleyişi

Eski 08-02-2012   #7
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kişiliğin Üst Tabakası Ve İşleyişi




(F)ÇABA (CEHD-GAYRET)

Çaba olgusu yalnız hareketten ibaret değildir, belki enerji harcamayı gerektiren bir eylemdir Bir kuvvete direnmek ya da bir direnişi yenmek de çaba olarak değerlendirilir
Kişilik yapısı bütünlük arzeden her normal insanın inancı, aklı, vicdanı, değer yargılarına, kabul ettiği normlara uygun tercih yapmasını emrederken, fizyolojik güdüleri, kötü eğilimleri, belki sosyal çevresi değer ve normlara uymayı terke zorlar Bu iki etki arasında iradenin kendini zorlaması, yani bir çaba sarfetmesi lâzımdır"
Arzu ve eğilimlerle kurallar arasında bir çatışma vuku bulduğunda kurallara uygun bir tutum ve davranışı tercih etmek çok kolay değildir Değerlere uygun davranma yönünde gösterilen çaba, Yüce Allah tarafından "sarp yokuşu" tırmanmaya benzetilmiştir: "Biz insana iki göz, bir dil ve iki kulak vermedik mi? Ona iki yolu da göstermedik mi? Fakat o, sarp yokuşu aşamadı Nedir sarp yokuş bilir misin? Köle âzad etmektir; yahut zor bir günde akraba olan bir yetimi veya fakir bir zavallıyı doyurmaktır Bundan başka; iman edenlerden, birbirine sabırlı olmayı öğütleyenlerden, merhameti tavsiye edenlerden olmaktır"
Gayret, çaba olgusunun Kur'an'daki mürâdifi "mücâhede"dir Mücâhede düşmana karşı savaşırken bütün gayreti sarfetmeyi, Allah'ın rızâsını her şeye tercih etmeyi, bu uğurda mal ve canlarını feda etmeyi ifâde eder
"Ey iman edenler! Allah'tan korkun, O'na yaklaşmaya yol arayın ve yolunda cihad edin ki, kurtuluşa eresiniz" Yüce Allah, "Allah'tan korkun" ifadesiyle yapılmaması gerekli olan şeyleri terketmeyi, "O'na yaklaşmaya vesile arayın" ifadesiyle yapılması uygun olan şeyleri yapmayı emretmiştir Bütün bunların hepsi insan nefsine, arzularına, eğilimlerine ağır ve zor gelen şeylerdir Çünkü nefis sâdece maddî haz ve lezzetlere kavuşmak ister Akıl ise Allah'a itaatta bulunmaya çağırır Bu iki durum arasında bir çelişki ve çatışma vardır Allah'ın emirlerine uymak nefse ağır geldiği için "Allah yolunda cihad edin" buyrulmuştur"

Alıntı Yaparak Cevapla

Kişiliğin Üst Tabakası Ve İşleyişi

Eski 08-02-2012   #8
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kişiliğin Üst Tabakası Ve İşleyişi




(G)GÜNAH

Günah duygusu, insanların büyük çoğunluğunun tecrübe ettiği evrensel bir olgudur Bu duygu, insanın diğer varlıklardan en farklı yönünü, insan olmanın bir şartını gösterir
İnsanın günah işlemeye eğilimli oluşunun temelinde, kendini toplum içinde, çevrede ve emirler karşısında gösterebilmenin ancak başkaldırma, itaatsizlik ve arzularını tahakkuk ettirmekten geçtiği duygusudur Sadece kendi başına ve tek olma arzusundan kaynaklanan bu tutum gösteriyor ki, günah işlemeyi göze alan kimse temelde ferdiyetçidir
Kur'an'ın öngördüğü kişilikte güdü ve eğilimlerin değerlere göre şekillenmesi zorunludur Eğer bireyin eğilimleri değer yargılarına uymuyor, değerlerin kaynağı olan otoriteye itaat etmiyorsa iki durum söz konusudur: Hata ve günah Hata, insanın câhili olduğu şartların bastırması, insanı tesiri altına alması olayıdır Hataya düşen insan, istemiyerek hataya düşmüştür Hatada, eğilimlerle değerler arasındaki uyum, bilincin payı olmaksızın bozulur "Rab-bimiz, unuttuğumuzda veya hata yaptığımızda bizi hesaba çekme!" İnanılan ve kabul edilen değerleri çiğnemek beşerî istek, irade, arzu, bilinçli olma gibi sorumluluğu gerektiren unsurların katılımıyla günah özelliği kazanır Faili mazur gösterecek hiç bir boşluk ve zayıf nokta söz konusu değildir
Günahkar insan günaha niyetlendiğinde beşerî eğilimlerinin kontrolsüz dürtüsü ile kabul ettiği değerler arasında bir çatışma yaşar İşlenen günahın ardından bu iç çatışması, derûnî bir ahenksizlik, iç burukluğu, pişmanlık, suçluluk hali olarak kendini gösterir Günahı sebebiyle kişi kendini, kendi öz ahlâkî otoritesi olan vicdanı, toplum otoritesi, hepsinden de öte ilâhî otorite tarafından mahkum edilmiş hisseder Bu üçlü mahkeme huzurunda kişi, bunalım ve sıkıntı duyar, suç ve hatasını itiraf ve bunları telâfi etmek suretiyle üzerindeki baskıdan kurtulmak ister Günah duygusunu, normal suçluluk duygusundan ayıran en önemli husus, günah'ın ilâhi otoriteye ve ilâhî kaynaklı değerlere karşı işlenmiş olmasıdır Bu yüzden günah "Allah'ın kanununu çiğnemek" şeklinde tanımlanabilir
Ferdiyetçi, bencil ruh yapısına sahip olmakla birlikte günahkâr ile Allah arasındaki ilişki kesintiye uğramaz Bütün bu olumsuzluklara rağmen, günah işleyen kimse Allah ile münasebetini sürdürür Günah sebebiyle kısmî, geçici bir ayrılığın meydana gelmiş olabileceği düşünülse bile, buna paralel olarak daha önemli bir gerçek devreye girer: Allah'ın merhameti Ve ardından da kulun afv ve bağış talebi, işlenen günah sebebiyle bireyin benliğinde meydana gelen kilitlenmeyi çözen, insanı bir tür fizik ötesi tedirginlikten çekip kurtaran tevbe aşaması Tevbenin temelinde, günahın etkilerini silmek için gizlice onarma ve telâfi etme, eski bozulmamış seviyeye yeniden yükselme-emeli yatar
Kur'an-ı Kerim'de doğrudan ya da dolaylı olarak günah'olgusuna işaret eden pek çok kavram mevcuttur İsm, zenb, hata', zaleme, sâ'e, ecreme, tağâ, ğavâ, feseka, habu-se, cenefe, fahişe, hûb, hıns, şatata, fucûr, fesâd, israf, zeyğ, nâkıbûn gibi kavramlar suçun özelliğine, türüne, yönüne göre günah olgusunu ifade ederler
Meselâ, "İyilik ve Allah'ın yasaklarından sakınma üzerinde yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayın" âyetinde "ism" kelimesi bilhassa insanlara yöneltilmiş bir günahı ifâde eder

AKasapoğlu

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.