Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Yazılar & Hikayeler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
ilişkisi, kur’Ângönül

Kur’Ân-Gönül İlişkisi

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kur’Ân-Gönül İlişkisi




KUR’ÂN-GÖNÜL İLİŞKİSİ


Tebliğ insanının gönlü Kur’ân'a göre ayarlanmalıdır Kur’ân bu hususu ifade ederken şöyle buyurur:
"Bu Kur’ân, kalbi ona açık olanlar ve gözünü Kur’ân'a dikip ona kulak verenler için bir öğüttür" (Kaf, 50/37)
Evet, Kur’ân bir nasihat, bir hatırlatma, bir zikir ve bir uyarıcıdır Ne var ki Kur’ân'ın bu yönlerinden istifade edebilmek için, gönüllerin ona karşı açık olması şarttır Gönlün açık olabilmesi için de, her insanın gözünü Kur’ân'a dikmesi ve kulağını Kur’ân'a vermesi gerekir İşte bu, bütünüyle Kur’ân'a yönelmek demektir ki, başka türlü de istenen ölçüde Kur’ân'dan istifade edilmesi imkânsızdır Çünkü tavrını bu istikamette ayarlayamayan bir insanın bakışı, Kur’ân'ın, o ışıl ışıl yanan mu'cizevî yönünü kat'iyen göremez Göremeyince de, onun nazarında, Allah kelâmıyla herhangi bir beşer kelamı arasında fark kalmaz ve artık düşünce seviyesi bu derekeye düşmüş bir insanın Kur’ân adına yapacağı hiçbir şey yoktur; olamaz da Onun içindir ki:
"Şu kitapta şüphe yoktur" denildikten sonra: "O, Allah'tan korkanlara hidayettir" (Bakara, 2/1-2) buyurulur Kur’ân, Allah'ın kelâmıdır, bunda şüphe yok Fakat, o Kur’ân'dan ancak müttakiler istenen ölçüde istifade edebilirler Müttaki, şeriat-ı fıtriyeyi en iyi bilen insandır Lâubali insanın müttaki olamayacağı gibi, onun Kur’ân'dan istifadesi de düşünülemez Zira onun kalbi artık ölmüştür Bir âyet, bu tip insanların Allah Resulü (sas)'ne karşı tavırlarını şöyle özetler:
"Onlar sana, üzerine ölüm çökmüş insanların baygınlığı içinde bakarlar"(Muhammed, 47/20) Bakışı bu olan insan, Kur’ân'dan ve onun tebliğcisi olan Allah Resulü (sas)'nden ne anlayabilir ki! Hiçbir şey Halbuki, kalbini Kur’ân'a göre akort eden bir insan, kainatın nabzı gibi atıp duran hâdiseleri, kendi kalbinin atışları içinde duyar Neden? Zira kainat ile kendi arasında bir birlik kurmuştur da ondan Evet, hâdiselerin nabzını elinde tutamayan insanların, irşâd adına fazla bir şey yapacakları da söylenemez Aslında bu, biraz da Kur’ân'a bir bütün olarak bakabilme keyfiyetiyle alâkalıdır
Aynı meseleye bir başka zaviyeden yaklaşacak olursak; âfâkî ve enfüsî âyetleri, Kur’ân âyetlerine tatbik edip ondan bir terkip yapma, tebliğcinin hiçbir zaman müstağni kalamayacağı bir ön şarttır O tebliğinde, bu sahada başarılı olduğu nispette başarılıdır Aksi hâlde gerisi, hem kendisi hem de muhatapları için bir vakit israfıdır Evet, tebliğ adamı bütünüyle İslâmî sıfatlarla muttasıf olmalı ve hep farklılığı ve fâikiyetiyle oturup kalkmalıdır
Âfâkî ve enfüsî âyetleri tahlile tabi tutup terkip yapabilmeye, oradan nezaket, nezahet, şefkat, disiplin gibi temelde bir mü'mini, tam anlamıyla kâmil mü'min yapan tüm sıfatlar, tebliğ insanının lâzım-ı gayr-i mufârık vasıfları olmalıdır Bir başka ifadeyle arz edecek olursak; aslında her kâfirin her sıfatı kâfir olmadığı gibi, her mü'minin her sıfatı da mü'min değildir Ve belki de kâfirlerin bugün dünya çapında, o değişik alanlardaki başarılarının altında da onların mü'minlere ait sıfatlarla muttasıf olmaları yatmaktadır Ve tabiî ki bizim mağlubiyetimizin altında da kâfir sıfatları ile kirlenmiş olmamız! Halbuki, her mü'min, mü'minliğe ait hemen her sıfata fevkalâde önem vermelidir Hele tebliğ insanları, bunları temsil etmede sıradan mü'minlerin birkaç kadem daha önünde bulunmalıdırlar Meselâ, mü'min nezaket insanıdır, nezahet insanıdır, şefkat abidesidir O bunlarla kainatı bir merhamet beşiği, bir kardeşlik eşiği hâlinde görür ve görmelidir de Onun hayatı bütünüyle disiplindir Dolayısıyla onun her anı nurlu ve aydınlık geçer O, vakit israfını en korkunç bir kayıp olarak değerlendirir Müslümanın kahvehane hayatı yoktur Çünkü Resulullah'ın, hayatında öyle bir mekana uğradığı söz konusu değildir Hanesinin dışında Müslümanın mekan anlayışı mescitler, mabetler ve dâvâsının kavgasını vereceği mekanlardır O, bilgi ve irfan yüklüdür Gelişigüzel yapılan hareketlerden çok uzaktır; Müslüman daima bir plân ve programın adamıdır Sebep ve neticeler arasındaki münasebetlere vâkıf ve eşyanın ruhuna da alabildiğine nâfizdir
Yukarıda beyan ettiğimiz gibi günümüzün batı dünyası, Müslümanlara ait bu sıfatları aldıklarından dolayı, bugün hep zirvelerde dolaşmaktadırlar Halbuki, İslâm âlemi, bütünüyle onlara ait kötü sıfatların hamalı hâline gelmiştir O, mescide gelirken onlara ait sıfatları bir urba gibi sırtına geçirmiş öyle gelmiş, diğeri de Müslümanlara ait sıfatlarla kiliseye koşmuştur Demek oluyor ki, bugün galip olan batının kendisi değil; onlardaki Müslüman sıfatlarıdır Mağlup olan da Müslümanlar değil; batıdan alıp taklit ettikleri kâfir sıfatlarıdır Bu itibarla da kurtuluşumuz bütünüyle Kur’ân'la bütünleşmemize bağlıdır
anını alt-üst etmiş ve cehlimize kurban gitmişizdir


Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.