Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Yazılar & Hikayeler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
armağan, ilahi, meclis

İlahi Armağan -62- Meclis

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İlahi Armağan -62- Meclis




İLAHİ ARMAĞAN
( Fethu'r-Rabbani )
Abdülkadir Geylani

Çeviren: Abdulkadir Akçiçek
62 MECLİS


Bu konuşma Cuma sabahı medresede yapıldı
Konuşma tarihi: Hicri 546 Recep ayının sonu, Milâdi 1151


Aziz ve Celil olan Hakk'ı tevhid et; her şeyde, her varlıkta O'nun nurunu gör Şöyle ki, kalbinde ne dâr kalsın, ne diyar Hatta iç âle­minde, fâni eşyadan zerrenin dahi yeri olmasın
Tevhid, her şeyi yok eder Bütün şifa tevhiddedir Ve bütün şifa tevhide sarılıp dünya ejderinden kaçmaktadır
Havva ana gelinceye kadar dünya yılanından kaç O gelsin, diş­lerini söksün, zehrini akıtsın, zararsız hâle getirsin, sana yaklaştırsın Ve bu işin yolunu, bu işteki hünerini de sana belletsin Sonra o dün­yanın zehirli yaratığını sana teslim etsin
Artık bundan sonra onun sana gücü yetmez, eziyet edemez On­da istediğin ameliyeyi yaparsın; dokunmaya güç bulamaz
Hak Teâlâ'yı seversen, O da seni sever Bu sevgi dolayısıyla dün­ya, şehvet, yersiz lezzet, nefis, hevâ ve şeytanların şerrinden seni ko­rur O'nun bu koruması, sana yeter Hâl böyle olunca, kısmetlerini zararsız ve kedersiz alırsın
Ey şahitsiz davacı, kalbinde Hakk'a şirk beslediğin hâlde daha ne kadar tevhid iddiasında bulunacaksın?
Güçlü isen gel Sen eline bir silâh al, ben de silâhsız olayım; en korkunç yerlere gidelim Bu gidiş geceleyin olsun, bakalım orada kim feryadı basacak? Sen mi, ben mi? Bakalım, kim kimin cübbesine sı­ğınacak? için nasıl dışa çıkacak! Sen nifakla terbiye oldun, ben imanla

* * *


Ey cemaat! Size dünya bir şey versin diye onun ardından koşar­sınız Hâlbuki o veli kullara bir şey kabul ettirebilmek için peşlerin­de gezer Onların önüne gelir, başını eğer, onlara bir şey verebilmek için sızlanır
Nefsine tevhid kılıcı ile vur Onun ıslahı için başarı zırhını giy O nefsi mücahede okuyla yere sermeye bak Hele takva korkusunu ondan uzak etme Yakin -tam iman- kılıcı elinden hiç düşmesin Nefse, gâh mızrağınla dürt, gâh onu sopanla döv Sözünü dinler hâle gelinceye kadar bu hâlin devam etsin Onun üstüne çıkıp ağzına gem geçirinceye ve yularını ele alıncaya kadar tarif ettiğimiz işleri yap Nefsi, bu hâle getirdikten sonra, onun sırtında denizi, deryayı, kara­yı dolaşman kabil olur Nefsi bu hâle getiren kimse ile Rabb’i iftihar eder; sonra onu nefsin belini kıran, halâsı bu yolda bilen, başka yol tanımayan kimselere katar
Nefsini anlayan, ona göç yükünü taşıtır Ona her ağırlığını vur­duğu hâlde karşı gelmez ve emrini dinler; yanlış hareket etmez
Sende hayır yok Nefsi, kötü arzulardan beri alıp onu iyi anladıktan sonra hakkını verirsen, hayrını bulursun İşte bundan sonradır ki, o nefis, kalbin himayesine girer Kalp nefsin elinden tutar, sırra gider Sır da onlarla birlikte Hak Teâlâ'yâ varır
Cihad asasını nefsin üstünden kaldırmayınız; onun yalancı iyiliklerine aldanmayasınız Onun yalandan uyuklaması sizi kandırmasın Nefsin uyuklaması, yırtıcı hayvanın uyuklamasına benzer; daldınız mı biner O kendini uyur göstermeyi sever
Şu nefis var yâ, uyarlık gösterebilir; yumuşak başlı, engin hail olduğunu ve hayrı takip ettiğini belirtebilir; ama biliniz ki, içinde bunların aksini saklar Nefse karşı daima dikkatli ol İşlerin hayırlı bitmesi için, onu başıboş bırakma
Allah yolcularının, halktan ırak bir başka meşguliyetleri vardır Bununla beraber, halka bakmak için onlara vazife verilmiştir Bu yüzden onlarla oturur, kalkar, emir verir ve yasakları bildirirler
Halkla Hak yolcularının durumuna şu hikâye bir misaldir Şöyle ki: “Birtakım yolcular, deniz aşırı yerlere gitmek istediler İçlerin­de yoldan anlayanlar geçti ve şaha vardı Öbürleri, önce gidenlerin geçtiği yolu bilmedikleri için tuhaf oldular ve boğulmaya ramak kal­dı Bu durumu iyi bilen şah önce gelenlerden dilediğini yol göster­mek üzere geri saldı Onlar da gelip yol üzerinde durdular ve yolda kalan kulları doğru yola davet ettiler ‘İşte yol burada; kurtuluş şurada’ dediler
Bunu duyup gelen elini verdi ve kurtuldu
Bu hikâyenin aslı Hak Teâlâ'nın şu kelâmına dayanır: “O kimse ki, imanlı idi, gitti ve ey cemaat bana uyunuz, sizi doğra yola götüreceğim, dedi (el-Mu’min, 40/38)
Sizden aklı başında olan, dünya ile ferahlık duyamaz Çocukları­na güvenemez Mal, mülk, akraba onun için bir dayanak olamaz Ye­mek, içmek, nikâh gibi işler, ona bir sevinç duygusu getiremez Çün­kü bunların hepsi birer hevesten ibarettir İman sahibi bunu bilir Dolayısıyla iman sahibinin ferah duygusu, yalnız iman kuvvetinden, kalbin, Yaratan'a vasıl olmasından hâsıl olur
Ayık olunuz ve dinleyiniz: Dünyanın ve öbür âlemin sultanları, Hakk'a arif olup O'nun emirleriyle amel edenlerdir

Alıntı Yaparak Cevapla

İlahi Armağan -62- Meclis

Eski 08-02-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İlahi Armağan -62- Meclis




Ey evlat! Kalbin ne zaman temiz olur ve sırrın ne zaman safa âlemine geçer ki, hâlâ halkı Hakk'a ortak koşmaktasın Sen nasıl fe­lah bulabilirsin ki, her gece sabah olunca, kimi şikâyet edecek, kime dert yanacak ve kimden dünyalık koparacaksan onları hesap eder­sin Ve kalbinde tevhidin zerresi bile olmadığını bilirsin Bu hâlinle kalp güzelliğini nasıl arzularsın? Tevhid nurdur; şirk karanlıktır Sen nasıl iflah olursun ki, kalbinde takvadan zerre dahi yok Ve sen, Hakk'ı halkla perdeledin Sebepleri gördün, onların sahibine kapalı kaldın Halka dayanmakta ve halka güvenmektesin Bu hâlinle mü­cerret bir davadan ibaretsin Üzerinden yararı alınan ot köküsün Şahit, ispat getirmeden yalnız kuru dava ile bir şey olacağını sanma Hakiki tevhid ve safa âlemine geçmek iki şekilde olur: Birincisi, mücahede, zor işlere katlanıp riyazet yolunu tutmak, nefse ağır gelen birçok güç ibadetlere katlanmaktır ki, bu, sâlih kul­lar arasında maruf ve meşhur bir yoldur
İkincisine gelince; o ilâhî bir vergi olarak gelir Bu, nadir olan bir vakıadır Hak Teâlâ istediği kulun kalbine sevgisini ve marifetini verir Ehlini alır, sanatını bıraktırır ve o kulunda, kuvvetini, kudre­tini gösterir Bir zamanlar yol kesip eşkıya olan Zât’ı, az zaman sonra bir mabede müdavim kılabilir Yakınlık kapısını o kula açar, bulun­duğu yaramaz hâllerden onu beri eder Önce, dünyanın tümü eline girse doyması kabil olmayan bu zat Hakk'ın bir tecellisi sayesinde azla yetinmeye başlar
Hak, bu kuluna anlayış, hikmet, izzet ihsan eder Gördüğü her şeyden ibret, işittiği her şeyden öğüt alır Yaptığı işler, yalnız Hak yakınlığına ileten olur Bu hâli benliğinde bulduktan sonra hidayet yolunu gösterir, kullara yardım eder Bu sebeple bir an bile ondan ayrıldığı olmaz Hak, onu bütün kötülükten korur Nasıl ki, Hz Yu­suf hakkında: “Biz ondan, böylece kötülükleri beri aldık; çünkü o, bizim hâlis kullarımızdandı (Yûsuf, 12/24) buyrulur
İşte bunun gibi o kuldan da bütün kötülükler alınır Ve bütün işlerinde başarı verilir
İlâhî sevgiye eren ve O'na arif olan kimseden herkes öğüt alır Her şeyden ve her ilim dalından o zat herkese bilgi dağıtır O zat, öğüdü ve verdiği bilgileri bazen sözle, bazen hareketleriyle yapar Bazen de manevi bir himmetle yapar Kullar onun verdiği öğüdün yönünü bazen tayin edebilir, bazen de tayin edemez

* * *


Ey evlat! İman yönünden zayıfladığını duyduğun an, nefsini sığaya çek Onun iyiliğini bulmaya bak İmanın tehlikede olduğu an, komşunu, akrabanı, beldeni ve iklimini bir yana at Çünkü onlar se­ni kurtaramaz İman kuvvetini bulunca da durma, ehline git Halka koş, onlara doğruyu ve gerçeği anlat Takva zırhına bürünmeden halka karışma Ayrıca iman kalkanı ile de kalbini koru Elinde daima tevhid kılıcı bulunsun Yayında, dua icabetine ait oklar hazır olmalı
Başarı kalesine gir Kement atmayı, kaçmayı, dövmeyi, vurmayı öğren Bundan sonra Allah düşmanlarına karşı çık Bunları öğren­dikten sonradır ki, her yerden sana yardım eli uzanır Bu yardım sa­yesinde halkı şeytandan alır, Hak kapısına götürürsün Onlara cen­net ehlinin yaptığı işleri tarif eder, cehennem ehline has işleri yap­maktan alıkoyarsın Bu işleri yapman için nereden engel çıksın, çün­kü her şeyi öğrendin Cenneti tanıdın, cehennemi tanıdın, ayrıca on­lara has işleri de anladın
Bu makama çıkanların kalbinden perdeler kalkar Altı yönden hangisine yönelse, bakışı etrafı deler ve ötelerde cereyan eden işleri görür Kalp başını kaldırdığı zaman, arş ve semalara bakar Aşağı eğilince de yerin dibini görür Ve oralarda yerleştirilmiş olan cin tay­falarını seyreder Bunların hepsi iman ve marifet yolu ile olur İman sahibi, marifet hâline tam erer, hükümlerle amel ederse, bu hâlleri bulur
Anlatılan makama erince, halkı Hak kapısına davet et Bu ma­kamı bulmadan yapılan davete icabet olmaz Halkı davet ederken manevi bir vazifen yoksa sana vebal olur, büyük bir hata yapabilir­sin Her yaptığın harekette batar ve her yükselme talebinde inersin
Senin yanında sâlih kullardan haber yok Sadece gürültüsün Dilin var, kalbin yok Dışın var, için yok Zahirde bir işler yaparsın, yalnız kaldığında hatalara dalarsın
Kılıcın kuru ottan, okun kibrit çöpünden ibaret Korkaksın, ce­saretin yok En ufak bir fiske, seni yere serebilir Bir kurbağa, senin kıyametini kopartabilir
Allah'ım, dinimize, imanımıza ve vücudumuza kuvvet ver Ya­kınlığın hakkı için dileğimizi yerine getir
“Bize dünyada iyilik ver Âhirette iyilik ver ve bizi ateş azabından koru(el-Bakara, 2/201) Âmin!

Alıntı Yaparak Cevapla

İlahi Armağan -62- Meclis

Eski 08-02-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İlahi Armağan -62- Meclis




Bir kişi ile oturamam, oturacak olsam iki veya üç kişi ile otururum Onlarında bana uyar olmasına bakarım
Allah yolcularına katıl, onlarla sohbet et Onların öyle nazarı vardır ki, himmetlerini bir şahıs üzerinde toplayıp ciddi bir nazar kılsalar, onu manen diriltirler Bakılan adamın Yahudi, Nasranî ve Mecusi olması onlar için bir önem taşımaz
Büyüklerin himmetle baktığı kimse, şayet bir Müslümansa, ima­nı artar, yakini çoğalır, bulunduğu hâlde sebatlı olur
Bir kalp sağlık bulursa, nazarları da öyle olur Kalp sıhhat bu­lunca Hak yakınlığı kazanır Bir kul bakışlarını marifet ve iman çer­çevesi dâhilinde yaparsa o bakış Hak’tan olur
Marifet âlemine geçen bir kulun kalbinde, Hak yakınlığı bulut, bakışları şimşek, yaptığı öğütler ise o yakınlığın yağmurudur Konuş­maları, kalbinde olanı haber verir
Dili, bazı kere marifet divitine koşar ve ilim deryasına dalmak isler Sebebi, ilim ve marifet deryasının bizatihi kendi oluşudur İçin­de ateşler yanar, her kelâmı, her bakışı kalbindeki şimşeğin tezahü­rü olur Gerek bakışı, gerekse kelâmı, Hak tarafından geldiği için kavi temele dayanır
Her kim emirlere imtisal eder, yasaklan bırakır ve Peygamber’i (sav) hoşnut etme yolunu tutarsa dediklerimiz o zatta tahakkuk eder Bu arada bazı hataları kalsa dahi yüzünü Peygamber’in (sav) yoluna sererse gün olur onlar da gider; ilmi artar ve Hak yakınlığı duygusunu bulur
Hak Teâlâ'yı gerçekten aramak duygusuna sahip olmak, yapılan iyi işlerin meyvesi sayılır İyi iş, Allah'a layık olan iştir İçinde şirk kokusu olmayandır
İyi iş odur ki, seni Hakk'ın dilediği yola koya Ve sen, sağ sol gö­zetmeden, kalbin, sırrın ve mana âlemindeki adımlarınla yol almaya bakasın Her şeyden soyunasın; yanında halk, dünya ve ukba olma­ya Yalnız O'nun veçhini dileyenlerden olasın Hakk'a koşasın; ni­çin koştuğun sorulunca da şöyle diyesin: “Yâ Rabbi, razı olasın diye koştum (Tahâ, 20/84)
Hak Teâlâ Musa Peygamber hakkında şöyle buyurur: “Biz ona, bundan önce bütün memeleri haram etmiştik (el-Kasas, 28/12) Bunun gibi Hakk'ı candan arayana ve O'nun Zât’ına talip olana aynı kelâmın tecellisi zahir olur
Hakk'ı tam seven kulun kalbine bütün mahlûk şeyler haram olur İlâhî gayret bunu gerektirir Bütün sütler boğazında yığılsa damlası geçmez Bu hâlde, olması muhal işler olur Bundan sonradır ki; kalbi Yaratan'dan ayıracak şeyler bir bir eriyip gider O kul, ken­dini sevdiğinden ayıracak şeye bağlanamaz
İman sahibi bu hâlde devam edince Peygamber (sav) Efendimiz ondan razı olur Kalbini Hakk'a götürmek ister Ve onun önünde bir talebe olur Bu hâli taşıdığı içindir ki, o Rasûl, Hak Teâlâ'yâ şöyle yalvarır:
“Bu kulun kalbini sana vardırmam için bana izin ver” Kul, bu hâlde hizmetini devam ettirir ve bir gün:
“Ey üstadım, beni şaha ilet O'nun kapısını göster; beni O'nunla olmaya bırak ve O'nun kapısına kadar götür Elimi kollarına ya­pıştır ve öylece terk et Ve öyle bir yere bırak ki, O'nu göreyim” der
Bu talep üzerine Peygamber (sav) onun elinden tutar, kapıya yaklaştırır Sonra, Peygamber'e bir hitap gelir:
“Ey elçi, ey delil ve muallim, beraberindeki kim?” Buna şu cevabı verir:
“Sana malûm, hayli zamandır bunu yetiştirdim Bu kapıya hizmet için onu gönüllü eyledim” Ve sonra o kulun kalbine döner:
“İşte sen ve Yaratan'ın,” deyip onu oraya teslim eder Nasıl ki, Cibril de onu semaya çıkarırken aynı şeyi söylemişti Yaratan'a yaklaştırdı ve dedi: “İşte sen ve Yaratan'ın


Alıntı Yaparak Cevapla

İlahi Armağan -62- Meclis

Eski 08-02-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İlahi Armağan -62- Meclis




Ey evlat! Ümitlerini kıs Hırsını azalt Sana emanet edilen na­mazları vaktinde kıl
Vasiyetini yazıp başucuna koymadan uyumak, iman sahibine yakışmaz İman sahibi, her gece vasiyetini yazmalı, öyle yatmalı Uyanırsa ne âlâ, aksi hâlde ehli onu bulur, faydalanır ve rahmet okur
Kendini bulunduğun yerde emanet bırakmış gibi gör Yerken de öyle ol; ehlin arasında varlığın bir emanet gibi olsun Kardeşlerinle kurallaşman yine öyle olsun Kalbine, bir emanet olarak gezdiğini tattır İşini iyiye yöneltmek, kötüye çevirmek gibi şeylere güçlü ol­mayan, ancak bir emanet olarak yaşayabilir
Lehine olan işleri bilen, kendinden zuhur edecek şeylere hâkim olan, ölüm anını sezebilen pek az kimse vardır Onlar da bildiklerini kolayca açıklamaz, kalp hazinelerine yerleştirirler Onlar, bu hâllere güneşi görür gibi bakarlar Siz güneşe nasıl bakarsanız, onlar da ola­cak durumlarına öyle bakar, görürler Şu var ki, dilleri ondan haber veremez
Olacak bir işi önce sır duyar, sır kalbe aktarır, kalp itminan de­recesine eren nefse bildirir ve iş orada saklanır Nefsin, bu gibi şey­lere ehliyet kazanması için hayli zaman terbiye görmesi, kalbe hare­ket edebilmesi için de hayli zaman mücadele ve mücahede yolunu tutması, hayli zorluklara dayanması icap eder Bu sırra eren zat, yeryüzünde Hakk'ın naibi ve halifesidir Sırların kapısı, ondan açılır Hakk'ın hazineleri olan kalplerin anahtarı o Zât’ın yanındadır Asıl hazinelerin sahibi odur Bu hâl, halkın düşüncesi ötesinde olan bir iştir Her ne ki zahir olur, onun varlık dağında bir zerrecik, onun var­lık denizinden bir katre ve onun güneşinden bir ışıktır
Allah’ım, ben hâlime mağlûbum, sırlara dair sarf ettiğim kelâm için Sana özür beyan ederim

* * *


Bazı büyükler şöyle der: “Sakın, sonunda özür dileyecek işi yapma
Ama bu kelâm benim için değil Kürsüye çıktığım an sizleri gö­remiyorum Sözlerimi sarf ettikten sonra kalp canibimde kimseyi bu­lamıyorum Dolayısıyla hata ettiğim, yüzüne bakamayacağım ve özür beyan edeceğim şahsı göremiyorum Bu yüzden sözlerimi saklama­dan söylüyorum ve yalnız Hak’tan özür diliyorum
Sizden ilk anlarımda kaçmak istedim, ama kendimi aranızda bul­dum İstedim ki, her gece bir yerde geceleyeyim ve bir ülkeden öbü­rüne, bir diyardan öbürüne geçeyim Ve ölünceye kadar garip geze­yim Herkesin gözünden gizli olayım Bunlar benim arzumdu, ama Hak Teâlâ beni, kaçmak istediğim şeylerin tam ortasına attı
Bu kalp, iç sağlığını bulur, Hakk'ın kapısına tam durursa, Tek­vin sahrasına yerleşir ve o denizde kaybolur Bu Tekvin sıfatı tecel­lisi, bazen söz, bazen öz, bazen de gözle kendini gösterir Buna sahip olan kalp, Hakk'ın fiil tecellisine mazhar olur O, hem yok, hem de var edebilir Bu hâli, sizden az kimse tasdik eder, çoğunuz da inkâr yolunu tutar Buna iman etmek, yapılan işleri buna göre ayarlamak son merhaledir
Sâlih kulların ahvaline, yalnız münafık, deccâl ve heves atına bi­nenler itiraz eder
Bu yola girmek için önce sağlam inanç, sonra amel etmek gere­kir Bir kimse, zahirdeki hükümlere göre amel ederse Allah ona ilim ve marifet ihsan eder İlâhî marifet âlemine ermek ve gereği ile iş tutmak, bu hâli bulanla halk arasındaki bir hüküm olur Ama ilim işine gelince, Rabb’i ile arasındaki bir mesele olduğunu söyleriz
Marifet sahibinin zahirde yaptığı işler, iç âlemindeki işlere nispetle bir zerre sayılır Onun duyguları sakindir, ama kalbi daima ha­reket eder Baş gözü uyur, kalp gözü uyumaz O uyur, ama kalbi işle­ri görür, Hakk'ı anar
Bazı büyükler, elinde tespih olduğu hâlde uyur, uyandığı zaman onu yine çevrilirken görürmüş Dilini de Hakk'ı anar bulurmuş
Bu kalbe ferman gelir, işler tutar Sırra emir gelir, manevi işler yapar Onların bu anlatılan işler dışında birçok işleri vardır, o işleri yaparlar
Kulların zahirde yaptıkları amel, dış duygularla olur İç âlem­den yapılan işler ise, havassın harcıdır Bu da, kalbin ve sırrın yapa­cağı işler meyanında sayılır Sırrın sırrı asıl kullarla Hak arasında olan bir hâldir Ayrıca O'na yakın oldukları için korku üzere olmayı bırakmazlar
Havas kullar, kalbin değişmesinden korkarlar Hâllerinin, iyi ol­mayan başka bir hâl olacağı ihtimali onları üzer Makamlarından düşme üzüntüsü onları manen yıpratır
Onları üzen şeyler arasında, kalplerinin kötülüğe kayması, gü­neşlerinin sönmesi, aylarının kararması ve ayaklarının yanlış yola sapması en büyük korku hissini îras eder Bu sebeplerle, Hak yakın­lığı kapısının halkasına tutunur O'nun rahmet eteğine yapışır, dai­ma inlerler
Rabb’imiz, biz dünyayı, âhireti talep etmiyoruz Bizim arzumuz din yolunda bağış ve afiyettir Biz iman ve marifetimizin bekasını di­liyoruz; onu bize ver Bize rahmet eteğine yapışmayı nasip eyle İyi dileklerimizi reddedip bizi meyus bırakma Hakkında zannımız tam­dır; bu isteklerimizi bizim için halk et Çünkü Sen bir şeye “ol” de­meyi arzu ettin mi, o olur

Alıntı Yaparak Cevapla

İlahi Armağan -62- Meclis

Eski 08-02-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İlahi Armağan -62- Meclis




Ey cemaat! Allah yolcularına yakın durunuz Sözde ve işte onla­ra uyunuz Onlara hizmetçi olunuz Onlara her ne verirseniz, o sizin için onların yanında saklanır O verdiğinizi yarın size teslim eder Malınızla, canınızla onlara bağlanınız
Rızkının geniş olmasını dilersin, hâlbuki sana kısmet olan gelir Dar rızıklılar arasında yazılmışsan neyi talep edersin? Doğrusu, sa­na yazılmayanı talep etmektesin Bu hâlin için sana azap gelecek
Dünyalığın ardından daha ne kadar koşacak ve bu yolda hırsa kapılacaksın? Hâl odur ki, yalnız kısmetine yazılanı alabilirsin
Allah yolcuları daima taat üzere olur Kalpleri de bir çekinme duygusu taşır, hâlbuki siz isyan bayrağını çekersiniz Bu durumunuz­dan da emniyet hissi duyarsınız Bu aldanışın ta kendisidir Sakının ki, kandırılmayasınız
Peygamber (sav) Efendimiz şöyle buyurur:
“Her sanatın ehlini bulunuz ve ondan yardım dileyiniz Yapılan ibadet bir sanattır; onun ehli ve ustası da ihlâs sahibi kullardır İhlâs sahipleri, hükmü bilir, işlerini ona göre yaparlar Hakk'a karşı irfan sahibi oldukları için halk arasına katılmışlardır Kalp ve sır adımları ile nefislerinden, mallarından, çocuklarından ve Hakk'ın gayri cümle eşyadan kaçarlar Bünyeleri şehirlerde ve halk arasındadır, ama kalpleri uzaklarda ve yabanlardadır Onlar, kalplerini terbiye edinceye ve semalara uçmak için kanatlarına kuvvet bu­luncaya kadar, o hâlde devam ederler Onlar, yaptıkları yararlı iş ne­ticesi, kalben uçar, himmet bakımından yüce ve daim Hak katında olurlar Hak, onlar hakkında şöyle buyurur: “Onlar bizim katımızda seçilmiş ve özlenmiş kimselerdir (Sâd, 38/47)
İman ki, yakin derecesine çıkar, yakin ki, marifet hâlini alır, ma­rifet ki, ilim olur: İşte o zaman, Aziz ve Celil olan Hak’tan güzellik­ler gelir Ve sen dilediğini yapar olursun Zengin kişilerden mal alır, fakirlere dağıtırsın Mutfak sahibi olur, kalp ve sır elinle rızıklar ta­şımaya başlarsın
Ey içi bozuk adam, anlattığımız hâli buluncaya kadar hiçbir iyi­liğin olmaz Sana yazık, hiçbir ermişi bulup onun elinde edep sahibi olma yolunu tutmadın Her şeyi inceliği ile bilen, zâhid, ilâhî ahkâ­mı anlayan birini bulup hâlini düzeltmedin
Yazık sana, karşılıksız bir şey talep eder oldun Dünya ki, bir sürü yorgunluktan sonra ele girer Hakk'ın indinde olanları kazanmak nasıl kolay olur? Hele bir düşün Hak Teâlâ’nın Kur'ân'da anlattığı az uyuyan, çok ibadet eden ve ağlayan kimselerle aranda dağ­lar var: “Onlar gecenin azını uyur; seherlerde istiğfar ederler(ez-Zâriyât, 51/17)
Hak, gerçek kul olduklarını bildiği için ibadet zamanı gelince on­ları ayıktırır; derin uykuda dahi olsalar uyandıracak kimseyi onla­ra salar
Peygamber (sav) Efendimiz şöyle buyurur: “Allah, yâ Cibril, şunu uyut, sunu da uyandır, diye emir verir
Ayıktır onu ki, kulluğunda gerçek yolu tutar, günahtan kaçar Ondan ağırlığı al ve uykusunu dağıt
Uyut onu ki, yalancıdır, içi dışına uymaz Hep batıl içinde bulu­nur Lanet halkasına takılmıştır Bütün ağırlığı onun üzerine yık İbadet için kalkanlar arasında onun yüzünü görmek istemiyorum
İkinci manası da şudur: Şunu kaldır, o sevgi ehli ve Hakk'a ta­lihtir Sevginin baş şartı yoruluncaya kadar aramak ve bu yolda yo­rulmaktır Öbürünü de uyut Çünkü o tarafımızdan sevilmiştir Se­vilmenin icabı rahata ermek olur Uyusun ve istirahat etsin O ka­ranlığı ziya ile açtı, ahitleri yerine getirdi Ve o sevgi babında gerçe­ği buldu O ki, Hakk'a karşı olan ahdini yerine getirdi, Hak da onun iyiliğini ve hoşluğunu diledi Çünkü Hak, her darda kalmışa yardım eder
Allah yolcuları, kalp adımları ile Hakk'a azıcık yol alınca, ayık zamanlarında göremedikleri birçok acayip şeyleri rüyada görmeye başlarlar Kalpleri ve sırları öyle hikmetli işler bulur ki, O'na ayık hâlde ermeleri mümkün olmaz
Onlar, oruç tuttu, namaz kıldı Nefislerinin arzusunu kırmak ve ibadet çeşitlerini yapmak suretiyle cenneti buldular Bunu ki buldu­lar, bir başka emir alırlar Bundan başka yol lazım onlara ki, o, Hakk'ın yoludur
Onlar, kulluğu daha çok kalpten yapar, Hakk'a böyle varırlar, O'na vasıl olunca yerli olur, durumlarını açıktan görmeye başlarlar
Bir kimse, yaptığı işin niçin ve ne olduğunu bilirse, o yolda, gü­cünü, kuvvetini harcamaktan çekinmez Bilhassa Hak yolda ve Hakk'ın taatinde çalışmaktan hiçbir yorgunluk duymaz
İman sahibi, esas gayesine varıncaya kadar rahat ummasın Onun gayesi Rabb’i olduğuna şüphe yoktur Rahat bekleyen, O'na va­sıl olmanın yolunu aramalı Yazık, Beni dilediğini iddia edersin, ama Benden, şenin için zuhur eden şeye karşı tuhaf bir hâl alırsın Bu hâlde, Benden sana ne fayda gelir? Davanda yalancısın
Bir müridin, hocası önünde sarık, gömlek, altın ve mal gibi şeyler için bir iddiası olamaz Yemesi için emir verdiği kabından alır ve yer Kendinden geçer, efendisinin verdiği emre intizar eder O bi­lir ki, efendisi her işi için emri Hak’tan alır Her müridin iyiliği efen­disinin elindedir ve çözülen bağlarını o bağlar
Efendini itham etmekte isen, bir daha ona yakın olma Onu it­hama kalkarsan, onunla oturmak artık sana yakışmaz Bir hasta ki, doktorunu itham eder, doktorun vereceği ilâç onun nesine yarar? Hiçbir işine yaramaz ve hastalıktan da beri olamaz
Bir kimsenin halk arasında zâhidlik durumu doğru olursa, halk ona rağbet eder Sözleri halka fayda sağlar, bakışları onlara hoş ge­lir
Halkı Hakk'ın verdiği bilgi ile ölçer, O'nun ihsan ettiği marifet duygusu ile görürsen, onların maddi vasıfları sana görünmez İns, cin ve melek senin için önem taşımaz Kalbine bir başka isim verilir Sır âlemin, keza bütün maddi sıfatlardan soyunur Vücudun, Âdemoğulları âdeti gereğince bir kabuk sayılır İlim ve irfanla dolarsan, bü­tün maddi yapılar, kalbinden ve sırrından uzak olurlar Sana hik­metler gelir Üzerine hikmet gömleğini giyer, nefsine ait işleri onun­la görürsün Halka ait işleri ise, Rabb’inin emrine uyarak yaparsın Daha sonra, rabbânî ve ilâhî bir ilme erer, onları kalbine ve sırrına libas yaparsın

Alıntı Yaparak Cevapla

İlahi Armağan -62- Meclis

Eski 08-02-2012   #6
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İlahi Armağan -62- Meclis




Peygamber’in (sav) getirdiğine, yani Kur'ân'a, Sünnet’e devam et, çünkü bir kimse onları bırakırsa zındık olur Ve İslâm bağından kendini salıverir Ateşli darlık ve azap onun ileride hakkı olur Ve dünyada iken umulmadık sıkıntılara düşer
İrfan sahibi, Hakk'ın yakınlık kapısına vukuf peyda edip hüküm­lerin gereğini yapınca, kalbi için Hak tarafından bir başka hâl veri­lir İşbu hâlden sonradır ki: sözü dinlenir ve kendine uyulması caiz olur Bu sebeple Hak'la arasında bağı olmayana ve ilâhî hükümleri yerine getirmeyene uymak caiz olmaz Çünkü esas olan, o ilâhî bağa kavuşmaktır İrfan sahibi, ilâhî bağı, amel ve ihlâsla talikim ederse, Hak katında ona Azim adı verilir
Peygamber (sav) Efendimiz bu manada şöyle buyurdu: “Bir kimse öğrenir, amel eder ve öğretirse melekût âleminde Azim ismi ile çağrılır
Cehaletle uzlet köşene çekilme Halkı kalbinde taşımak suretiy­le uzlet etmek büyük bir fesattır Peygamber (sav) Efendimiz buyurur ki: “Öğren, hayrını şerrini bil, sonra uzlet et
Yeryüzünde bir şeyini ümit ettiğin ve çekindiğin bir kişi kalsa, ibadet köşesinde yalnız oturman doğru olmaz Senin için korkula­cak ve ümit beslenecek tek varlık olmalı, o da; “Allah”!
İrfan duygum yalnız Hak içindir Ve O'nun yolunda, O'na ya­kınlık peyda etmek için çalışırım O'nun dini için ayaklanır, O'nun rızası için yardım ederim Bu uğurda başka şeye aklım ermez

* * *


Doğru zat, dinin acıklı çağrısını duydu Hemen kalbine ve sır­rına emir verdi, onun yardımına koştu
Halk, yasakları çiğnediği, emirleri terk ettiği ve her şeyi arkaya attığı zaman doğru zat, onun, yani dinin nasıl yalvardığını ve Rabb’inden nasıl yardım istediğini işitir Bu işitme sonunda hemen kol­larını sıvar, başını diker, ona yardıma koşar Emirleri yaptırmak, ya­saklardan sakındırmak için elinden gelen gayreti sarf eder Halka nasihat eder, dini, onların benliğine eritip akıtmaya bakar Bu işi, Yaratan’ın kuvveti ile yapar Nefsini, tabiatını, şahsi isteğini ve bil­gisizliğini karıştırmaz Hele nifak hiç yapmaz
İbadet, âdetleri terktir İbadet anında, alışılmış olan dünyalık hiçbir âdet yapılamaz İbadet yerine gidildiği zaman bütün âdetler bir yana atılmalıdır İbadet zamanı, dünya bağlarını iptal ediniz Hal­ka bağlanmayınız Hakk'a bağlanınız Yapamadığınızı yapar gibi göstermeyiniz İyiyi kötüyü seçen Zât'ın gözleri var Taşıdığınız hâle göre o ölçüye vurulmadan hiçbir işiniz kabul olunmaz Benimsedi­ğiniz her şeyi bir yana atınız; onları hesaba katmayınız Ocağa gir­meden, kiriniz, pasınız temizlenmeden durumunuz makbul olmaz İşin kolay olduğunu sanmayın, sizin hemen hepiniz ihlâs iddiasını taşır, ama ölçüye vurulunca nifak hâliniz ortaya çıkar Eğer imtihan olmasaydı, ne iddiacı çıkardı, ne iddiacılar! Bir kimse halim selim olduğunu iddia ederse, karşısına öfke verecek şeyler çıkarılıp dene­nir Cömert olduğunu anlatandan bir şeyler talep edilir Her şeyin ki, varlığı iddia edilir, zıddı ile imtihana sokulur
Hevesi bırakınız, takvaya yapışınız, bütün hâliniz ittikâ üzere olmalı Hak Teâlâ ittikâ sahiplerine sahip olur
Şirki temelinden yıkınız Yanlış hareketlerin en ufak parçasını dahi yapmayınız Kitap ve Sünnet’in bağını tutunuz ve onu elinizden salmayınız Bütün hâlinizi iyi etmeye gayret ediniz Allah, kerimdir Yalnız Hak’tan çekininiz, başkasından korkmayınız Samimi bir kulda, iki korku olmaz
Allah yolcularının korktuğu şeyler yukarı bölümlerde anlatıldı Onlar, dünyada oldukları müddetçe yemede, içmede, giymede, nikâh işlerinde ve bütün yaptıkları işte bir çekinme duygusu taşır Bilhassa haram ve şüpheli şeyleri bir yana atar, helâl olanın da azını alırlar Haramlar için azap varsa, helâl olan için de hesap olduğunu bilirler Onlar her hâllerinde bir ihtiyat sahibi olmuşlardır Zâhidlik hâline ermek için her eşyayı bıraktılar Zâhidlik hâli kemal bulunca mari­fete çevrilir Marifet hâlinde de tam olgunlaşma ilâhî ilimlere kalbolur ve halkın başı üstünde taşınır
Şüphesiz, büyük insanların yanında haram, şüpheli şeyler bu­lunmaz Onların yanında yalnız helâl vardır O da, doğru zatların alıp harcadığı şeylerdir Onlar, haram şeyin adını anmadıkları gibi akıllarına bile getirmezler
Kul dünyayı ve âhireti bir yana atar, Hakk’ın Zât’ından başka şeylere karşı soğukluk duyarsa, kalbi Hak yakınlığını kazanır O'nun lütuf ve iyilik evine girer Bu girişten sonra, maddi geçim için üzün­tü duymaz Yemek, içmek ve diğer işleri için herhangi bir sıkıntıya düşmez Kalbi, bu gibi şeyleri düşünmez olur
Hak yakınlığını bulan zatların kalbi, yakınlık ve ihlâs ilmi ki­tabı ile beraberdir Onların kalbi, her maddi eşyadan fena bulmayı ve Hakk'ın önünde serilmeyi bilir Hâl ki böyle oldu, Hak onları ida­re eder ve başkasına bırakmaz Bu anlatılanlar, yaratılmışın düşün­cesi ötesinde kalır Bu hâller, zahirde görünenlerin çok ötesindedir Hak o kulları yok eder, sonra dilerse diriltir
İlk bilgi, ondan sonra hâsıl olan ilimle kuvvet bulur Cehaletten sonra ilim, sonra ihlâs, sonra ikinci ilim ve ikinci amel Sükûttan sonra konuşmak… Varlığından soyunup O'nunla var olmak… En bü­yük iş

Alıntı Yaparak Cevapla

İlahi Armağan -62- Meclis

Eski 08-02-2012   #7
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İlahi Armağan -62- Meclis




Ey ölü kalpliler, yanımda niçin oturuyorsunuz? Ey dünyaya ve onun sultanlarına tapanlar ve ey kolaylığın ve kıtlığın kulları, yazık size! Buğdayın bir tanesi bir altına çıksa iman sahibini üzmez Onun rızkı, yakin kuvveti ile Yaratan’ına dayanmasıdır Sen kendi­ni bozuk işinle iman sahibi mi sayarsın? Sayma Bütün eşyayı bir yana at Allah yolcuları ve onun sofracıları öyle yaptı
Halkı bir yana atmak gerçek iş! Yaratan'la olmak ise, en ger­çek iştir Sizi iyiliğini ve kötülüğünü bilmeyen kimselerden görmek­teyim
Size söylemekte olduğum şeyler, tevhide ait deliller ve büyük insanların sözlerine dikkattir Onların kelâmı vahye benzer Hak'tan alıp konuşurlar O'nun emri bu yiyici halkın emirlerine benzemez; işte o emir gereğince hareket ederler
Sen hevesten ibaretsin Sözlerini kitaba bakarak söylersin Bu­gün kitabın kaybolsa ne yapacaksın? Yahut o kitaplarına ateş düşüp yansa hâlin nice olur? Günün birinde lamban sönse, içinde su olan kabın kırılsa, lambanı nasıl yakacak, kibriti nereden bulacak ve kadehi kimden temin edeceksin? İşte bunları düşün Bir kimse bilgi toplar, onunla amel eder ve ihlâs sahibi olursa, kadehini orada bulur; Hak ona yardımcı olur, ilâhî feyiz kaynağından da nurunu alır Bu nurdan hem kendisi ışık alır, hem de başkaları
Ey kuru gürültünün çocukları, nefsin ve uygunsuz arzu elleri ile yazılan eserlerin yavruları, onları bir yana atınız ve ayrılınız
Yazık size, herkese tahsis edilen şey üzerinde niza çıkarır, helak yolunu tutarsınız Bir türlü kısmetinize razı olmazsınız Sizin bu yer­siz çabanızla, ezeli bilgi ve onun gereği nasıl değişir? Siz bunu nasıl yapabilirsiniz?
Mü'min ve Müslüman olunuz Bir âyet-i kerimede şöyle buyrulur: “Onlar âyetlerimize inandılar ve Müslüman oldular (ez-Zuhruf, 43/69) İslâm’ın gerçek manası hakikate teslim olmaktır Allah yolcula­rı, varlıklarını Hakk'ın önüne serdiler ve “Niçin, nasıl, yap ve yapma” gibi sözleri unuttular
Onlar, ibadetin çeşitlerini yapar, ayrıca Hakk'a karşı sevgi ile karışık korku taşırlar Bu sebeple Hak, onları şöyle vasfetti: “Ve o kimseler ki, Rab’lerinin huzuruna varacaklarını bildikleri için verdiklerini kalpleri çarparak verirler (el-Mu’minûn, 23/60)
Bunun tefsiri şöyle olabilir: “Emirleri yerine getirip yasaklardan kaçtılar Verdiğim belaya sabırla karşı koydular Verdiklerim için şükür yolunu tuttular Nefislerini, mallarını, çocuklarını ve her şeylerini, ezelde yazdığım bilgi eline teslim ettiler Bunları yaparken benden çekindikleri için
kalpleri titrer oldu
Yani makbul olup olmayacağı endişesi ile irfan sahibi, âhirete karşı bir istiğna duygusuna sahip olursa ona: “Beni bırak, Hak kapısına talibim!” der “Sen ve dünya benim için aynı şeysiniz Dünya seni görebilmem için bir perdedir Sen de Rabb’ime karşı bir perdesin Her ne ki, beni Rabb’imden ayırır, onda iyilik yoktur
Bu kelâmı iyi dinleyiniz, çünkü ilâhî bilginin özüdür Halktan ve halkla zuhur eder İlâhî iradenin de özüdür Bu anlatılanlar, nebi­lerin velilerin ve sâlih kulların hâlidir
Ey dünyaya ve âhirete tapanlar, siz Allah'ı bu hâlinizle bilemez­siniz Ne O'nun yarattığı dünyayı, ne de âhireti anlayabilirsiniz; hep­sinin cahilisiniz
Sen hissiz bir duvar gibisin Dünya sana put Âhiret sana put
Halk sana put Şehvet, lezzet sana put Övülme ve saygı istemen sa­na put Halk gelsin, elini öpsün; bunu istersin Hâlbuki bu da sana put Sen bilesin ki, Hak’tan gayri tapındığın cümle eşya, sana put sayılır
Allah yolcuları dünyayı ve âhireti isterler, ama sizin istediğiniz gibi değil Onlar dünyayı ve âhireti alır, Hak kapısına teslim ederler Onları bir tabibe gösterir, onun vereceği tavsiye gereğince hem yer, hem de hastalara verirler

Alıntı Yaparak Cevapla

İlahi Armağan -62- Meclis

Eski 08-02-2012   #8
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İlahi Armağan -62- Meclis




Ey içi bozuklar, sizin bunlardan haberiniz var mı? İçi bozuk mü­nafık, bunlardan bir harf dinlemek istemez Asıl kıyamet onun üze­rine kopacak; çünkü o gerçeği dinlemek istemez oldu
Sözlerim bir gerçektir, ben de Hak yolundayım Sözlerim Allah tarafındandır Boş yere kelâm etmem; dini emirlerin gereğini söyle­rim Lâkin senin anlayışındaki sakatlık bir afettir
Yazık sana, öğrendin ama iş tutmadın Bildiğinle amel etmeyin­ce ne faydası var? Gençlik çağında erenlere koşmadın; ihtiyarlık hâlinde onlara nasıl hizmet edeceksin?
Her iman sahibinin ölüm anında keşfi açılır, cennetteki yerini görür Huriler, vildanlar ona gösterilir Cennetin kokusunu alır Bu hâller olunca ölüm ve sıkıntıları hafifler Hak, Âsiye Sultan’a yaptı­ğını ona da yapar Hakk'a vasıl olanların çoğu, ölümden hayli zaman önce bu hâli sezer Bunlar, Hakk'a yakın, Hak tarafından seçilmiş bazı fertlerdir
Yazık oluyor sana, hiç bir işe yaramayan yersiz hezeyanları bı­rak Verilen ilâhî hükmü, hiç kimse reddedemez Onu hedefinden uzaklaştırmaya kimsenin gücü yetmez Teslim ol, rahatı bul İşte ge­ce ve işte gündüz Bunların reddi senin için nasıl imkân dâhilinde olabilir? Gece gelince herkes kabul eder; sen ister beğen, ister beğenme Gündüz de aynı şekilde Senin inadına her ikisi de gelir İlâhî kaza ve kader de aynı hükmü taşır; lehine ve aleyhine olan her şey gelmeye devam eder Fakirlik karanlığı üzerine çökünce teslim ol, zenginlik gününü bekle Hastalık gecesi basınca ona da teslim ol, şifa sabahını bekle Sevmediğin şeylerin karanlığı basınca sabırla kal; sevilen şeyleri getiren aydınlığı bekle
Hastalık, darlık, fakirlik ve şeref kıran gecelerde rahat gönülle bekle Hakk'ın ezelde vermiş olduğu ahkâmı redde kalkma O'nun kaderine karşı koyma; sonra helak olur, yıkılırsın İmanın yok olur Kalbin kararır, sırrın ölür
Hak, peygamberlerine indirdiği bazı kitaplarında, şöyle buyurur: “Ben öyle Allah'ım ki, benden gayri ilâh yoktur Bir kimse hükmüme teslim olur verdiğim belaya sabreder, nimetlerim için şükür yolunu tutarsa, onu katımda doğrulardan yazarım Aksine bir kimse hükmüme boyun eğmez, nimetlerim için şükür yolunu tutmaz­sa benden başka ilâh arasın
Kazaya boyun eğmez, belaya sabırla karşı koymaz, nimetlere şükür yolunu tutmazsan sana Rab yoktur Başka Rab ara; ama O'ndan başkası da yok
Hâl böyle olunca dilersen O'nun hükmüne boyun eğ, dilersen kadere, hayra, şerre, acıya, tatlıya dayan Hoş, istemesen de olan olacak
Sana gelecek bir şey, saklanmanla seni kaybetmez Sana gelme­si imkânı olmayan, aramakla ve çalışmakla bulunmaz
İmanın tam olduğu zaman velayet kapısına adım atmış olursun O kez, Hakk’ın tam kulluğunu bulanlardan olursun Veli kulun en büyük işareti, bütün hâlinde Yaratan’ına uymaktır Bütün hâli Hakk'a muvafık olur Niçin ve nasıl gibi sözlere dalmadan emirleri yerine getirir ve yasaklardan kaçar Şüphesiz, bu hâlde, o kulun Hak'la sohbeti devam eder Hakk’ın sohbeti olan yakınlık, ne sağ, ne sol, ne de arkada olur; önde ve aranan yerde bulunur ki, bu da yeter Orada sine olur, sırt olmaz Yakınlık olur, uzaklık olmaz Safa olur, keder olmaz Hayır olur, şer olmaz
Senin ümidin yaratılmışlarda! Onlardan korkman var ya, işte bu, Rabb’ine şirk olur Onlar bir şey verince övmen vermeyince sus­man var ya, işte bu da Rabb’ine karşı şirk olur
Yazık sana, yaptığın hatalı işlerin hangisi seni erenlere katabi­lir? Sende hayır yok Tevhid hâlin yok Kâinatta bulunan her şey Hak'tan alınır ve O'nda bulunur Hakk'ın katında bulunan eşya için halka gidilmez
Hak yola dönüş tadından almak, O'nun kapısına doğru hayli yol kat etmeden elde edilmez İlk başta bazı sebeplere takılmak, sonra da onları bırakıp sahibine koşmak icap eder Yola ilk giren, sebeplere yapışmalıdır Düşün ki, bir kuş yavrusu uçabilmek için ana ve ba­basının yardımını ister Büyüyüp uçunca onlardan bir talepte bulunmaz Kanatları kuvvet bulur, rızkını yalnız başına temin eder
Acaba sizden biriniz, halkı, sebepleri, gücünü, kuvvetini bir ya­na atarak Hakk'a tevekkül ederek bir lokma yedi mi?
Yazıklar olsun sizlere Sizde mevcut olmayan şeyin varlığını nasıl iddia edebilirsiniz? Gücüne, kuvvetine ve halka dayandıktan sonra iman, ikan, tevhid ve islâm iddiasını nasıl yaparsın? Aklını ba­şına al; bu iş, kuru iddia ile elde edilmez
Sana acırım, şu yüce makama çıkar, halka öğütler verirsin Son­ra da acayip bir şekilde gülmeye başlarsın Halkı güldürmek için hikâyeler anlatırsın Hâl böyle olunca, ne sen felah bulursun, ne de onlar iflah olur
Vaiz, edepli bir muallim, dinleyicileri ise öğrenmeye muhtaç ço­cuklar gibidir Onlara bir şey öğretebilmek için ciddi olmak ve işi çığırından çıkarmamak icap eder Bu usulün dışında terbiye, pek az kimselere nasip olmuştur O da ilâhî bir himmete ermiş sayılır
Sizden çoğu İslâmiyet’i dış manası ile anlar Âdeta küffar güru­hunun dediği gibi: “Hayat yalnız dünya hayatıdır; ölür, diriliriz Bizim hâlimiz za­mana bağlıdır, bizi helak eden odur (el-Câsiye, 45/24)
Küfür ehlinin bu sözünü Hak Teâlâ bize haber verir Sizin ço­ğunuz içinden öyle söyler, ama yaptığı bazı işlerle dıştan örtmeye çalışır Onların yanımda sinek kanadı kadar kıymeti yoktur Onla­rın her hâli, yarın Hak katında açığa çıkacak Onların iyiyi, kötüyü ayırt edecek kadar akılları da yok

Alıntı Yaparak Cevapla

İlahi Armağan -62- Meclis

Eski 08-02-2012   #9
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İlahi Armağan -62- Meclis




Hak, Yusuf Peygamber’in hikâyesini anlatırken onun ağzından şöyle buyurdu: “Biz, metaımızı kimde bulursak onu alırız; bankasına dokunmak­tan Allah'a sığınırız (Yûsuf, 12/79)
Yani, Hak Teâlâ, imanı, tevhidi velayet sırrını kimde bulursa onu katına kabul eder
Kalp, Allah için iyiliğini bulursa Hak Teâlâ onu sebeplere ve halka bırakmaz Sebeplere dayanarak alış veriş yaptırmaz Her yara­mazdan alır, halis kılar Düşük hâllerini ayağa kaldırır; rahmet ka­pısına oturtur, lütuf köşesinde uyutur
Yazık sana, İslâm gömleğin yırtık, iman elbisen pis, sen üryan, kalbin cahil, sırrın kederle dolu Gönlün İslâmiyet’e açık değil İç âle­min harap, dışın mamur Bütün defter sahifelerin günah karası ile dolu Sevdiğin, dünya yolu Kabir kapısı açık, âhiret sana doğru En kısa zamanda işlerini düzeltmeye bak Gittiğin yeri gör Bilemezsin, çok kere ölüm şu anda ve şu günde gelebilir Ümit beslediğin cümle eşya ile aranı açar O zaman dünyadan ümit ettiğini bulamazsın Arzularına nail olamazsın Âhiret işlerinden unuttuğun her şey önü­ne çıkar
Allah'ın Zât’ından gayri şeylerle meşgul olmak bir heves sayılır O'ndan başkasından korkmak ve O'ndan gayriye bel bağlamak, boş heves demektir Allah'tan başka kimse bize zarar getirmeye, iyilik yapmaya kadir değildir O her şeye bir sebep halk etti Bütün hü­kümler sebeplere dayanarak gelir Bir kimsenin bize iyiliği dokunu­yorsa, Hak Teâlâ o iyilik için o şahsı sebep kılmıştır Zarar da aynı…
Sen hükmü gözet İşlerini hükümle yürütmeye koyulduğun dem, hazan yaprağı gibi sebepler seni bırakıp gider Hükümle amel etti­ğin an sebep kalkar, ona yarayan zuhur eder Kabuk ortadan kay­bolur, öz kalır Öz, sebeplere sahip olanı bulmak ve ona bağlanmak­tır Asıl gaye, bir ağaçtan maksut meyvedir ki, o da budur
Vahdet hâlini bulan zat, daima hâl değiştirir Her an, bir ileriye geçer Su kabını bırakır, sakiye koşar Saki ile de yetinmez, ırmağa ve oradan da denize koşar Sanatı bırakır, onu yapana koşar Par­çayı atar, köke koşar Çocuğa bakmaz, pederini bulur Kulu bırakır, efendisine gider Güçsüzü bir yana atar, güçlünün yolunu tutar Fakr hâlini iter, Hak varlığı ile zengin olmaya can atar Zayıflık is­temez Hakk'ın gücü ile kuvvet bulmaya koyulur Azını terk eder, çokta kaybolmaya gözünü diker
Bana karşı yükselmeyin, çoğunuz kalbinde iman taşımaz Sizden birinizin nefsine ait bir dileği varsa, onu sükûtla, edeple gemlesin Takva zırhı ile onu çevirsin Nefsin iyiliğe varmasına, Rabb’ine vasıl olmasına bu hâl sebep olur
Hakk'a vusul, iki yoldan mütalâa edilir Biri, avama karşı, öbürü de seçme kullara göre olur
Avam halk ölümden sonra Hakk'a vasıl olur Seçme kullar ise, bu âlemde kalben Hakk'a vasıl olurlar Bunlar pek az olup vasıfları daima nefisle cihad etmek ve manen halk âlemini bir yana atıp otur­mak olur Halkın zararını görmezler Bu hâlleri devam ettikçe Hakk'a vasıl olmuş olurlar Avam halkın ölüm sonunda ereceğine, bunlar öl­meden evvel ererler
Bu hâl, bir kimsede tam şeklini bulunca onda bir inkişaf olur Konuşmaya ve zahirdeki ehli ile ilgilenmeye başlar Bu hâle eren zat der ki: “Cümle ehlinizi bana getirin (Yûsuf, 12/93)
Bunu Yusuf (as) Peygamber söylemişti O kuyudan kurtuldu Zindandan çıktı, zenginliği ve mülkü buldu, sıkıntısı gitti, genişliğe erdi Çeşitli darlıklara katlandı ve her varlığı eline aldı Kardeşleri­ne dedi ki: “Artık, ehlinizi cümleten bana getirin (Yûsuf, 12/93)
Bundan önce suspustu Kuyudan ve zindandan çıkınca, açıklık geldi, konuştu İnkişaf oldu

Alıntı Yaparak Cevapla

İlahi Armağan -62- Meclis

Eski 08-02-2012   #10
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İlahi Armağan -62- Meclis




Ey cemaat! Her şeyi, Yaratan'dan talep ediniz Allah yolcuları Hak yakınlığı için ruhlarını dahi harcadılar Aradıklarını bulunca buldukları varlık sahibi verdiklerini fazlası ile ödedi Bir kimse, yap­tığı işi bilirse harcadığı şey fazlası ile eline girer
Şöyle bir hikâye anlatılır:
Zatın biri köle pazarına uğradı Orada güzel bir cariye gördü; kalbi ona bağlandı Bir türlü bırakıp gidemedi Altında yüz altın de­ğerinde bir atı vardı Elbisesi de güzeldi Kılıfı altın işlemeli bir de kılıcı vardı Bir de kara kölesi bulunuyordu Bu ihtişamı ile cariye­nin sahibine yanaştı ve kıymetini sordu Cariye sahibi, o zata baktı ve şöyle dedi:
“Şüphesiz sen cariyemi sevdin; gerektir ki, seven, sevdiği uğ­runa sahip olduğu cümle varlığı harcasın Şu anda neyin varsa bana bırakırsın ve bunu alıp gidersin
O zat atından indi Neyi varsa çıkardı Elbisesini attı, muvakkat bir gömlek kiraladı; neyi varsa cariye sahibine verdi ve cariyeyi alıp gitti Evine vardığı zaman, başıkabak, ayağı çıplaktı Ama cariye onundu
Bu zat yaptığını bildi ve verdiğinin üstünde bir hakka sahip ol­du Sevgisinde sadık olan, sevgilisi dışında hiçbir şeyle olamaz
Sizden biri, Hak Teâlâ’nın cennette olan nimetlerini haber ve­ren, “Orada nefislerin özlediği ve gözlerin zevk aldığı şeyler var (ez-Zuhruf, 43/71) âyet-i kerimesini işitse ve “Oranın pahası ne ola?” diye sorsa şu cevabı veririz: Hak Teâlâ şöyle ferman buyurdu:
“Allah, mü’minlerden, cennet karşılığı nefislerini ve mallarını satın aldı(et-Tevbe, 9/111)
Nefsini, malını Hakk'a teslim et, her şey senin olur Bir kimse bana dese: “Hakk'ın veçhini dileyenlerden olmak istiyorum Kalbime Hak yakınlığı kapısının şafağı çıkıyor Hakk'ı sevenleri ve Hak kapısın­dan içeri girenleri, onun dışında kalanları görüyorum O kapıdan alınmış olanların üzerinde şah libası var; buna ermenin pahası ne ola ki?” Ona şöyle deriz:
“Cümle varını harca Şehvetini ve lezzetini bırak Kendinden geç, O'nda fena bul Cenneti ve içindekileri unut, vazgeç Nefsi, he­vâî işleri, dünya ve âhiret tatlarını bırak Cümle maddiyatı geç, bu gibi işlerin tümünü arkaya at Sonra da oraya gir Bunları yaptıktan sonra, gözlerin görmediğini, kulakların işitmediğini duyacak ve gö­receksin Ayrıca beşer kalbinin hatırlaması kabil olmayan işleri de öğreneceksin
Bu hâller bir kimsede tam ve kalp ayağı iman yolunda sabit olur­sa, hem dünya, hem uhrâ onun olur Her ikisi de onun eline zahmetsiz girer Onlar da bir arada kula nimet olarak ihsan edilir Bunların sonu da Hakk'a yakınlık, O'na nazar olarak tekâmül eder Dünyada Hakk'a kalben yakınlık duyar, âhirette ise görerek O'nun yakınlığı­na erer

* * *


Ey evlat! Allah, dedikten sonra kalanı bırak Söyle: “Beni O yarattı; hidayetim O'nun elindedir
Ey dünya zahidi, kalbin ki, âhiret talebi ile dünyadan çıktı Söyle: “Beni O yarattı Hidayet yolunu da gösterir
Ve sen ey Hakk'ı dileyen, O'na rağbet eden ve O'ndan başkası­na perhiz yapan; kalbin Mevlâ talibi olarak cennetten ayrılır, yola koyulursa, söyle: “O ki; beni yarattı; hidayet de nasip eder
Yol zorluğunu düşünme, Hakk’ın nasip edeceği hidayeti düşün
Ey âhiret ve Mevlâ yoluna koyulan, o yola daha önce girenleri delil tut Oralarda mevcut korkulu yolları öğrenmiş kimseleri bul Onlar, büyük ve bilginin gereğini yerine getiren âlim, yaptığında tam ihlâs sahibi kimselerdir

Alıntı Yaparak Cevapla

İlahi Armağan -62- Meclis

Eski 08-02-2012   #11
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İlahi Armağan -62- Meclis




Ey evlat! Önder zatın çocuğu ol, ona uy Bütün yükünü onun Önüne dök Ve onunla yola koyul Bazen o zatın sağında, bazen so­lunda, bazen gerisinde, bazen önünde yola devam et Sakın onun gö­rüşü dışına çıkma ve muhalifi olma Böyle yaparsan, maksuduna ka­vuşursun, sağlam caddeden sapmazsın
Rabb’ini birle; her darlık açılır ve her sıkıntı zail olur
İbrahim (as) Peygamber, mancınığa kondu; ateşe atılıyordu Bu durumda bütün vasıtalar aradan kalktı O, bu sıkışık durumda, Rabb’inden gayrına iltifat etmedi Yalnız Hakk’ın Zât’ını istediği için Hak Teâlâ ateşe şu emri verdi: “İbrahim için serin ve selâm ol (el-Enbiyâ, 21/69)
Bu emir şöyle tefsir edilebilir: “Ey ateş, hâlinden ayrıl Şeklini değiştir, bir başka ol Sıcak­lığını, şerrini çek Dişlerini ört Kılıcını kınına koy Öfkeni yut Kıv­rıl, bükül ve durul; serin ol Eziyet verici olma
İşte, bu emrin verilmesi, tevhid ve ihlâs bereketi ile oldu İbra­him Peygamber’de bunlar vardı
Kul, Rabb’ini birler ve onun için ihlâs sahibi olursa Hakk'a ait olur Bazen O’nun varlığında fena bulur Ve tekvin tecellisi içine gi­rer Bazen de tekvin tecellisi kulun eline teslim edilir, istediğini yapar Esas varlıkta kendini kaybeder Bu hâl, kullar arasından bazı kimselere nasip olur Cennete giren kim olursa olsun, neye “ol” de­se olur; ama bu önemli değil En önemli iş, onu burada yapmaktır Dünyada o hâli bulanların başında İbrahim (as) Peygamber gelir; o, çocukluk anından son çağına kadar tevekkül ayağı üstünde dur­du
Tevekkül ve tevhid sahibi olunuz Yarın darlık yüzünden halk birbirinden yardım ister, komşular çağrışmaya başlar Evlat çoğa­lır, geçim darlığı kendini gösterir Cehennem zincirleri etrafınızı sa­rar Ve kardeş dediğiniz kimseler, kapıyı yüzünüze kapar İşte o za­man söylediklerimi hatırlarsınız Ama vaktinde hazırlık yapmadığı­nız için, o andaki hatırlama size fayda sağlamaz
Sözlerimi işitiniz Ben Peygamber (sav) Efendimiz’in ve onu hal­ka son peygamber olarak gönderenin vekiliyim
Allah'ım, yapmakta olduğum bu vekâlet için Senden af ve afiyet dilerim İçinde bulunduğum bu vazifede bana yardımcı ol Rasûlleri tarafına aldın, beni birinci safa geçirdin Orada durur, halkı hizaya sokarım Bu işimde Senden af ister, afiyet dilerim İnsan ve cin şey­tanlarının ve bütün mahlûkatın şerrinden beni esirge Âmin!
Ey zâhidler ve ey âbidler! İhlâs sahibi olunuz Aksi hâlde bana uyduğunuzu iddia etmeyiniz, İyi niyet sahibi olmadan, ihlâsa bürünmeden tuttuğunuz oruç, kıldığınız namaz, giydiğiniz sofi libası, ye­diğiniz derviş yemeği hoşunuza gitti Bunları yaparken iyi niyet ve ihlâs sahibi olmalısınız Sizde bu hâl olmadığı gibi nefsin hazzını, şahsî heveslerinizi yerine getirmeye çalışırsınız Size yazık oluyor, Allah yolcularının yaptığınız işler dışında işleri var; o işler, kalp işleridir
Onlar, kaderle hareket eder, hüküm gereği sohbet eder, daima hadlerini bilirler Zahirde, bâtında, gizlide, aşikârede, halk arasında ve Hâlık'a karşı edeplerini bilirler Her fazilet sahibinin fazlını yeri­ne getirirler Her hak sahibinin hakkını öderler Allah’ın Kitabı’nda­ki emri yapar, Peygamber'e (sav) karşı olan vazifelerini yerine ge­tirirler Böylece onların da haklarını öderler Onların kalbinde ilâhî ilmin de bir hakkı vardır; onun da hakkını verirler Onlar kimsenin hakkını yemezler Evlerindeki çocuklarının hakkını, nefislerinin hak­kını, kalplerinin hakkını ve halkın hakkını eda ederler Onlar, tam bir temkin içinde olur, cümle işlerini Hakk'a ısmarlarlar Uygunsuz arzularını hapseder, şüphelileri bir yana atar, mutlak olanlara ba­karlar Alınması gerekeni alır verilmesi icap edince de verirler Kalp­lerinin ve sırlarının sınırını çizer, hadlerini aştırmazlar Halka daima iyilik ederler Bu işler, mutlaka yapmakta olduğunuz uygunsuz iş­lerden daha ileridedir Bildiklerinizin ta ötesinde olan işlerdir
İman sahibi, kardeşine öğüt verir de kabul etmezse, şöyle der: “Yakında dediğimi hatırlayacaksın; yaptığım işi Allah için ya­parım
İrfan sahibi, halkın nefislerine karşı tevhid ve iman kılıcı ile cihad açar; ilâhî esrara ait bir şeyi onlarda sezerse alır, şahın kapısına iletir O, kullarını bizzat görür
İman sahibinin sevdiği işler içinde en iyisi ibadettir Ve ibadet­ler içinde en çok namazı sever O evinde oturur, ama kalbi müezzini gözetir Çünkü müezzin Hakk’ın davetçisidir Ezanı işitince kalbini sürür kaplar Camiye veya mescide uçar gibi gider Cami civarında bir dilenci ile karşılaşırsa yüzünü ekşitmez Yanında bir şeyi varsa verir, yoksa hoşça savar Çünkü Peygamber (sav) Efendimiz’in: “Dilenci, Allah'ın kullarına hediyesidir hadis-i şerifini bilir Ona bir şey verirken sevinir Çünkü öbür âlemde verdiğini, Hak ona bolca öder Bu, iman sahibi bir âbidin yapması gereken iştir İr­fan sahibi daha başkadır
O, şer'î hadleri yerine getirmeye gayret eder Bilhassa kalbine Rabb’inden gayri şeyin girmemesi için elinden gelen gayreti sarf eder Kalbine nazar ettiği zaman, Hak’tan başkasının korkusunu ve ümidini bulmaktan çok korkar Kalbini halkın ve sebeplerin kirine belemekten çekinir Halkla karşılaşmayı pek sevmez Ancak, onları birer hasta kabul ettiği için, doktor olarak kabul eder Ne dünya ha­yatını sever, ne âhiret hayatını Çünkü o, Hak yakınlığı izzetini bulmuştur Sevdiği, hoşluk bulduğu tek şey odur
Peygamber (sav) Efendimiz, bir kudsî hadisi şöyle anlatır: “Kıyamet günü Hak Teâlâ mü'min kullarına, şu hitabı yapar: Âhireti dünyanıza tercih ettiniz; bana ibadeti ise, şehvet duygularınıza tercih ettiniz, izzetime, celâlime yemin ederim ki, cenneti an­cak sizin için yarattım
Bu kelâm mü'minler içindir Bir de sevenlere hitap var, o da şu: “Dünya ve âhiret dâhil, bütün yarattıklarıma karşı büyük Zâ­t’ımı üstün tuttunuz Halkı kalbinizden attınız Sırlarınızı onlardan bo­şalttınız Bu sebeple işte size veçhim, işte size yakınlığım, siz benim gerçek kullarımsınız
Veli kulların bir kısmı, günlük ihtiyacını cennetten alıp yer, ora­da neler var görür Oranın şarabını kana kana içer Onlardan bir kısmı da, yemeyi, içmeyi bırakır Halkı azleder Onlara karşı varlı­ğına perde çeker Bunlar, İlyas ve Hızır Nebi'ye benzer Bu zatların çoğu yeryüzünde saklıdır Halkı görürler, ama halk onları göremez Çoğu veliler gizliliği tercih eder Açık gezen pek azdır
Bu makama varan sayılı miktardadır Halkın çoğu onlara irşad olmak için koşar Hak yakınlığını bulmak kastı ile koşmayı arzular­lar Onlar yüce varlıklardır Yeryüzü onlar için bitki bitirir Rahmet onlar için yağar Halkın üstündeki bela onların himmeti ile açılır
Meleklerin yemesi, içmesi, Hakk'ı tespih ve tehlildir Onlar bun­dan gıda alırlar Tespih ve tehlilden gıda alan veli kullar, sayılacak kadar az olan bazı fertlerdir
Size, bu sözleri duymaktan hiçbir fayda gelmez Sizin çoğunuz, iblisin gözdesi ve kölesidir Ne sizde bir iyilik var, ne de taptığınız ibliste Ey şeytana ibadete çekilenler, iblisin kulluğunu bırakınız, ondan ayrılınız Kalp adımlarınızla Hakk'a varınız Bulmak istediği­niz rıza yolunu göstermesini O'ndan talep ediniz İsteyiniz ki, Zât’ına sizi hadim kıla İsteyiniz ki, sizi sonsuz hazineye erdire Yorulma­yan, yılmayan yardımcı vere İsteyiniz ki, dünyayı size darılta, âhireti sevdire Bunu bulduktan sonra âhiretin de darılmasının temini­ni isteyiniz İsteyiniz ki yalnız Zât’ı için ameli nasip ede ve Zât’ını sev­dire Zât’ından başka cümle eşyadan halâs vere Sen halka ve sebeplere kölesin Eğer Hakk'a kul olsaydın, işlerini O'na bırakırdın Cümle ihtiyaçların O'nunla görülürdü
Hâliniz nedir? İşinizin yalanladığı sözü neden söylersiniz, Rabb’inizin şu kelâmını duymadınız mı? “Ey iman sahipleri, neden yapamayacağınız şeyi söylediniz Yapamayacağınız işin sözünü ettiğiniz için Hak katında cezanız arttı(es-Sâf, 61/2-3)
Yaptığınız hatalara, işinize bağlı melekler de şaşmakta Hâlleri­nizde gözüken yalan, onları şaşırttı Hele tevhid üzerinde oynadığınız yalancı oyun, onları büsbütün hayrete düşürmekte Bütün sözleri­niz aldatmaca ve ruhsatlı işlerle dolu Zenginlerin ve sultanların sö­zünü etmektesiniz Falan giydi, öbürü şöyle yedi Falan kimse evlen­di Şu zengin oldu, öbürü de fakir gibi birtakım sözler Bunlar sizi nereye götürecek? Bu sözlerin cümlesi felâket, afet, azap getirir
Tevbe ediniz Yaptığınız hataları bırakınız Rabb’inize yöneliniz ve O'nun Zât’ından gayri eşyayı bırakınız O'nu anınız ve başkasını unutunuz
Sözlerimi tutup gereğini yapmak, iman alâmetidir Sözümü bir yere alıp kaçmak ise, nifak alâmetidir
Ey hakkımda atıp tutan, buraya gel; hâlimi ve hâlini anlatayım Şeriat ahkâmına göre hepsini beyan edeyim Bir kimse şüpheli işlere dalar, sarp yola saparsa, onu atmak haktır Allah'ın adı ile onu yok etmek ve kovmak caiz olur
Benden saklı durma Kadınlaşan er gibi kaçıp gizlenme Sen hiç bir şey olamazsın Bir hevesten ibaretsin Yazık sana, yakında ferma­nın gelir, hâlini görürsün
Allah’ım, tevbemizi kabul buyur Bizi dünya ve âhirette rüsva etme Âmin!

Alıntı Yaparak Cevapla

İlahi Armağan -62- Meclis

Eski 08-02-2012   #12
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İlahi Armağan -62- Meclis




Ey evlat! İşlerin bir temel üzerine oturtulmuş değil; dolayısıyla yakında duvarın yıkılacak Temeli birtakım icat ve şaşkınlıkla attın Binayı da riya ve nifak üzere yükselttin Bu hâlde evini, nasıl sağlam gösterebilirsin? Bu yaptıkların tabiat ve boş arzuların eseridir Ye­men, içmen, nikâh etmen ve mal toplaman, kötü tabiat ve yersiz arzu ile olmakta Sâlih niyetin yok Yapılan işlerin hiçbirinde iyi niyet bu­lunmuyor İman sahibinin bütün hâllerinde ve işlerinde iyi niyet olur Yemesi, içmesi, giymesi ve evlenmesi ilâhî emirledir Onun dünyası da, âhireti de o emre göre olur Hak, kuluna dünyada şeriatı ile emir verir Öbür âlemde ise, bütün vasıtaları kaldırır İman sahibi, dünya­nın çabuk fena bulmakta olduğunu görür, perhiz eder Nasıl olsa kıs­metinin geleceğini düşünür, bekler Gelince dinin şahadeti ile alır ve kalbine tasdik ettirerek yer Gelen herhangi bir dünyalık için: “Benim buna ihtiyacım yok!” der ve kaçmaya başlar
Ama kısmetinde olduğu için onu alıp yemesi icbar edilir Onun dünyadaki hâli böyledir
Dünyadaki hâli böyle Âhirete gelince, oradaki cennetin yüzüne göz atmaz; ta, Yaratan'a varıncaya kadar Oradan bir şey alıp yiye­cek olsa, katî emirle alır İşaret verilir ve o yöne itilir, ondan sonra alıp yer Cennetin hakkını ödemek için emri kabul eder Yine o emir icabı huri-vildânın hakkını öder Oradaki bütün tatların hakkını da aynı emirle yerine getirir Bu hususta, peygamberlere, şehidlere, sâlihlere uyar Zaman zaman onlarla olduğu olur Ancak zamanının çoğu, Hak katında geçer
Hak'tan çekinir, emirlerini yapar ve ittikâ sahibi olursan O'ndan yardım gelir Cümle işlerinde onun açık yardımını görmeye başlar­sın Hak Teâlâ'nın şu kavlini işitmedin mi: “Bir kimse Hakk'a karşı ittikâ üzere olursa, Hak ona kapalı yolları açar Ummadığı yönden rızkını alır (et-Talâk, 65/2-3)
İşte bu âyet-i kerime, sebeplere bağlanıp kalma kapısını kapadı Zengin kişilerin, şahların kapısını yüzüne örttü ve tevekkül kapısını ardına kadar açtı Ki, bir kimse, Hakk’ın kuvvetini ve kudretini düşü­nerek kötü işleri terk ederse yolu açılır, kurtuluş bulur Bol mükâfat verilir İnsanların tıkandığı yerde o tıkanmaz
Sizin hâliniz nice olur? Daha ne söylememi ve ne yapmamı bek­lersiniz Sizin için neler söylemedim, neler yapmadım ki? Şu şiir, hâliniz için ne iyi:
“İşittirirdin, hepsini haylasaydın diriye
Ama ölüdür, benzemez çağırdığın diriye
Kalbin, iman, İslâm ve ikandan yana yaya Marifetin ve bilgin yok Bir hevesten ibaretsin ve seninle konuşulan sözler boşa gider
Ey münafıklar, tevekkül kelimesini dilden ettiniz, kalbiniz şirkle dolu Halkı Hakk'a ortak eder oldunuz Kalbim size karşı öfke ile do­lu Bu öfkemi Hak için yaparım Susar ve beni sıkışık duruma atmaz­sanız ne âlâ; aksi hâlde evinizi yakarım Közleri başınıza düşürürüm Ey acı ve tatlı suya hıyanet edenler, size neler etmem ki?
Allah'ım, Sana olan dargınlığımızı hallet Kaderin için yaptığı­mız nizayı bağışla Sana karşı yapmakta olduğumuz isyanla aramızı aç, rahatlıkla bizi isyandan kurtar Rahmetinle dileğimizi yerine ge­tir Âmin!

Alıntı Yaparak Cevapla

İlahi Armağan -62- Meclis

Eski 08-02-2012   #13
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İlahi Armağan -62- Meclis




Ey evlat! Rabb’ine karşı ittikâ sahibi isen, O'nu zikreden ve O'na karşı tevhid sahibi isen, daima O'nu gözetiyorsan anlatılan işleri bela gelmeden yapmakta isen, bela anı senin için gül gülistan olur Ateşe atılsan, “Ey nâr, nur ol, serin, selâm ol!” denir ve öyle olur
Allah'ım, biz hak etmesek de bizi öyle olan kullardan eyle Bize kereminle muamele et Bizi cezalandırma Bizi nimetinden saklı tut­ma Bizi şefkatsiz bekletme Âmin!
Asi kimseye nasıl tevbe gerekse, irfan sahibine de edep öyle farzdır Ona niçin edep gerekli olmasın ki, halkın Hâlık'a en yakın olanıdır Bir kimse, şahın yanında edepsiz olursa, o hâli, ölümü çeker Ve her kim ki, edepsizdir, o hem halkın, hem de Hakk'ın öfkesine uğ­rar Edepsizlikle geçen her an belalı andır Her hâlde Hak'la iyi edepli olmak icap eder
Âhirete dönünüz Dünyaya kalben arka çeviriniz Bütün varlı­ğınızla dünyaya abanmayınız Kâfirler gibi dört elle dünyalık top­lamaya çıkmayınız Onlar, dünyayı bilmedikleri için ona sarılıp ka­lır, severler
Kul daima, yaptığı hata için pişmanlık duyar; ona yaraşan da budur Gündüzleri oruç tutar, geceleri de namaz kılar Alın teri ile kazanmış olduğu helâl lokmayı yer Hep işlerini dinin emri ile yapar Sonra bu hâlinden de terakki edip kazancının azını yer Verâ sahibi olur, şüpheli işleri bırakır Harama dalmaktan korkar Sonra yine terakki eder, zâhid olur; her şeye karşı, istiğna duymaya başlar Sonra yine terakki eder, arif olur Kalbini Hakk'a verir, ihtiyaçlarını O'ndan diler Oturması, konuşması O'nunla olur Kalbi, halktan ya­na boş olur Halktan gına gelir Hâli böyle olunca Hak, onu, nebileri ve saf kullarının ervahı ile oturtur Bundan sonra Hakk'a ünsiyet eder, O'na yakınlık duygusu bulur
İşte iyi bir kulun hâli Siz bundan ne kadar uzaksınız; hem de ne kadar?
Yazık sana, hâller ilmini bilmezsin; o hâlde neden iç âleme dair işlerden dem vurursun? Hakk'a karşı irfanın yok; nasıl halkı O'na da­vet edersin? Senin bildiğin şeyler zenginlerin yanı, sultanların ka­pısı Peygamber’le ve onu gönderenle ne ilgin var? Şüpheli şeyleri yer verâ sahibi olmazsın Ancak haram yemeyi bilirsin Dinini sata­rak yemek haramdır Sen münafık, deccâlsın Ben, münafıklara kar­şı öfke duyan, onların başında öten ve akılları parçalayan kimseyim Kazma ve küreklerim onların evini yıkar, imanlarını siler, götürür, iddia ettiği imana sahip çıkamaz İçi bozuk zatın elinde silâhı yok­tur Cenge yeter metaı yoktur İçine sığınacak kalesi, sığınacak yeri yoktur Halkla Hâlık arasında döner Zahirle bâtın içinde dolaşır Sebeple onu Yaratan arasında kalır Hükümle ilim arasında bocalar
İman eseri, bela ve afet anında kendini gösterir İkan işini o za­man belli eder Tevhid ve tevekkülün gücü o zaman belli olur Allah'a dayanma o zaman kendini gösterir
İman, bir davanın şahidi sayılır İman sahibi, kalpten Allah'tan korkan ve bir arzusu olduğunda yalnız O'ndan talep edendir İman sahipleri ihtiyaçlarını yalnız O'na açarlar, başkalarına bir şey demez­ler Onlar, yalnız Hakk'ın kapısına koşar, başkalarına gitmezler
Siz, Rabb’inize karşı ne biçim irfan duygusu taşırsınız, hayret!
Bir kimse, dünyanın aslını anlarsa, bırakır Âhiretin yapılmış, yaratılmış, sonradan var olmuş olduğunu anlarsa onu da bırakır, onu yapana kaçar, sığınır Dünya ve âhiret önün kalp gözünde küçülür Sır gözünde Hakk'ın büyüklüğü peyda olur Bundan sonra O'nu ara­maya başlar, başkasını iter Halk, önünde zerre miktar kıymet taşı­maz Halka baktığı zaman onları çamurla oynayan sıbyana benze­tir Şahları, bir yana atılmış ve azlolunmuş görür Zenginleri de al­danma içinde bulur Geçici işlere dalanları da Hak’tan mahcup bulur
Sizi Allah’ın Kitabı ve Peygamber’in sünneti ile oynar buluyorum Sâlih kişilerin sözünü elinizde birer oyuncak olmuş görüyorum Bu oyunu cehaletiniz yüzünden yapmaktasınız Eğer emrine uyup dile­diği gibi hareket etmiş olsaydınız, cümle arzunuz yerine gelirdi
Sabırsız kimsenin başına gelen fakirlik ve bela hâli, bir felâket olur Ama sabırlı insan için bela ve fakirlik nimet ve keramet sayılır
İman sahibi, bela hâlini nimet sayar O fakirlik hâlinde Yaratan'ına yakın olur, O'nunla konuşur, O'na yalvarır, o hâlden ayrıl­mak istemez
Kelâm pazarım işlemez oldu; ne tuhaf Çünkü ortalık, kötü arzu ve havai işler peşinde koşan nefislerle doldu Sözlerim onlara yaramı­yor
Bu zaman, âhir zamana benzedi Nifak çarşısı kuruldu Hâlbuki ben, Peygamber’in (sav), Ashâb’ın ve onlara uyanların dinini yerine getirmeye çalışıyorum Bu zaman, âhir zaman oldu Çoğunuzun mabudu altın, gümüş oldu Bu zamanların insanı, Musa Peygamber’in kavmine benzedi Buzağı kulluğu kalplerine yer etti Bu zamanın kalplerindeki buzağı, altın, gümüş oldu
Yazık sana, şu mülkte niçin şöhret, mal talep eder ve ona güve­nirsin? En önemli işlerini ona gördürmek dilersin Yakında ya her şeyin elinden çıkacak, bir yana atılacaksın yahut ölüme mahkûm olup gideceksin
Ona dayanan herkesin, malı yok olacak, mülkü eriyecek, şöhreti sönecek ve tek başına kabre konacak Orası karanlık, vahşet ve deh­şet yuvasıdır Yalnızlık ve kederle, gamla doludur Bir sürü böcekle doludur Ona bağlı olan herkes, saltanattan ölüme gider Ancak kur­tulan odur ki, iyi işleri buluna ve hak için iyi niyet beslemiş ola O zaman Allah, onu rahmeti ile kaplar ve hesabını hafif kılar
Dünyada olduğun müddet, ölümü mukadder olana dayanma Ye­rinden atılması muhtemel olana güvenme Sonra ümitlerin söner, dayanağın çöker
İman sahibinin ümidi, himmeti yücedir O, arzularını, yerden ve ehlinden, âhiret ve onun uşaklarından yüce tutar O bilir ki, Allah himmeti âli kimseleri sever Bu yüzden himmetini yüce tutar; ta, Hakk'a vasıl oluncaya kadar
Oraya varan, himmetini Hakk'ın varlığı önüne serer ve secdeye kapanır Himmetin oradan ayrılmasına izin vermez Sırrı ve kalbi ile duaya başlar Bu dua sonunda Hak, onlara Zât’ından niyabet ihsan eder Dünyada temekkün, halka baş olma hâlini bulur Şu âlemde üstün yaşar, öbür âlemde yine öyle olur Dünyanın şahı, âhiretin şahı olur
Ey cemaat! Rabb’inize şükrediniz O'nun verdiğini başkasına ait kılmayınız O'nun şu kelâmı, elinde ne varsa O'na ait olduğunu açık­lar: “Sizde olan nimetler Allah tarafından verildi (en-Nahl, 16/53)
Sana gelen bir dilenciye bir şey vermeden tetkik et Sonra vere­ceğini ver Sana hilekâr bir nifak sahibi gelebilir Zengin olduğu hâl­de, kendini fakir gösterip bir şeyler çekmek ister O içi bozuk, yalan­cı ağlayış ve sızlayışı ile asıl fukara olanların işini sarpa uğratır
O cins kimse, senden bir talepte bulunursa bir an dur, kalbine danış; belki hakikaten zengindir Senin ona vereceğin onun hakkı değildir Zihnini yokla ve özüne danış Müftüler bir iş için fetva dahi verse, kalbine sor
İman sahibi, halkı iyi bilir Halkın onda işaretleri vardır Kalbi çok duygulu olup bakışları Allah'ın nuru ile olur O ilâhî nuru kal­binin derinliğine yerleştirmiştir
Yazık sana, tembelsin Bu tembellikle eline bir şeyin geçeceği yok
Komşuların, arkadaşların, akraban, hep yol alıp gittiler Çeşitli araştırmalar yaptılar, kazılar yaptılar, kıymetli mallar gömdüler On­ların içinde iyi iş tutanlar, bire karşı yirmi kazandı Onlar geldi, gani­metlerle dönüp gittiler Sen hiçbir kazanca sahip olmadan yerinde saymaktasın
Yakında elinde az mevcudu olan da tükenir; sonra halktan mal talebine geçersin Sana yazık olur sonra Allah yolunda çalışmaya başla Onun kaderine güvenip kalma
“O kimseler ki, uğrumuzda cihad ederler, onlara hidâyet yollarımızı açarız(el-Ankebût, 29/69) âyetini duymadın mı?
Gidilen yola koyul; elbet sana katılan olacak ve çalışman müspet bitecek Her şey Allah'ın kudreti ve kuvveti dâhilindedir O'ndan gayri kimseden bir şey talep etme Şu yüce âyet-i kerimeyi işitmedin mi: “Hiçbir şey yoktur ki, onun hazinesi bizde olmasın Ama, ancak malûm miktar indiririz (el-Hicr, 15/21)
Bu âyeti beyandan sonra söylenecek söz kalmıyor Ne söylenebi­lir ki?
Ey altın, gümüş arayan, vakıa onlar bir şeydir, ama onlar Hakk’ın kuvvet, kudret elindedir Hâl böyle olduğuna göre, onları halktan isteme Sebeplere itimat ederek şirk dilinle halka koşup al­tın, gümüş isteme
Allah'ım, ey halkı yaratan ve ey sebepleri sebep eden! Halkı Sana ortak ederek yaptığımız şirk bağından bizleri kurtar Sebepleri Sana ortak kılıyorsak, ondan da kurtar

Alıntı Yaparak Cevapla

İlahi Armağan -62- Meclis

Eski 08-02-2012   #14
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İlahi Armağan -62- Meclis




Ey Allah'ın kulları, siz hikmet evindesiniz Elbette vasıtalara talip olmanız gerekir O hâlde durmayıp Mabud’unuza yalvarın, kalbi­nizi şifaya erdirecek doktoru, tedavi edecek kimseleri isteyin Eli­mizden tutup O'na götürecek delili talep edin
Hakk’ın terbiyeye muktedir kıldığı kimselere yakın olunuz Hal­ka edep, erkân öğretmesi için Hak Teâlâ’nın vazife verdiği kimseleri arayınız O’nun yakınlık perdedarını bulunuz O’nun kapılarını araş­tırınız
Nefsinize hizmet etmekle yetindiniz Boş arzularınıza uyup kaldınız Tabii isteklerinizin tatminine razı oldunuz
Ben huyunuzu güzel etmeye gayret ederim Hakk'a layık olmanız için kirinizi çıkarmak isterim
Nefsini sevince boğan, dünya sultanları önünde zerreler gibi kü­çülen; onların önünde zelil ve hakir düşen pespayelere uymayınız Onlar Hakk'ın emrettiğini demez, onun yasak kıldığını bildirmez Şa­yet böyle bir şeyi yapacak olsa dahi nefsi, şeytanı için, nifakı için yapar Allah o gibileri yeryüzünden alsın Yeri onların kirinden te­miz etsin
Rabb’imiz, cümle münafığı yeryüzünden ya temizlesin, ya da on­ları ıslah etsin, tevbe nasip etsin ve hidayet versin Şu kimseye kızarım ki, dille “Allah, Allah” der, fakat başkasında kuvvet görür Ey Allah'ı anan, kendini O'nun yanında bilerek an Dilden O'nu anıp, kalbin başkasında olmasın
Bana dost ve düşman aynı görünür Yeryüzünde seçmiş olduğum ne bir dostum, ne de düşmanım var Ama bu hudut, tevhidin sıhhat hâlini bulmasına kadar uzar ve orada kalır Kim ki, tevhid işinde sağlık bulur, halkı aciz görür ve o benim dostum olur Ama benim asıl dostum Allah'a karşı ittikâ üzere olandır Düşmanım ise, Hakk'a karşı isyan bayrağı açandır İşte imanımın dostu ve onun düşmanı
Allah'ım, bu hâlimi gerçeğe ilet Yolumu açık tut Doğru yolda bana sebat ver Verdiğin iyi hâli, bir daha almamak üzere hibe et; emanet olarak verme
Anlatmak istediğim mevzu mühimdir Yalnız kuru dava, boş söz, temenni ile elde edilmez İsimler almak, lakaplar kullanmak, dil gürültüsünü öğrenmiş olmak bir fayda sağlamaz Ancak ihlâsa sahip olmak, riyayı terk etmek ve nefse, şeytana, boş arzulara karşı savaş açmakla olur
Akıllı olunuz Sizde hakiki kalbi bulamıyorum Kalbi erin sahibi­ne karşı irfanı sizde göremiyorum
Nefisleriniz güzelleşmiyor, hayrını ve şerrini öğrenmiyor O, ki­birle dolu, azametle kaplı Hak yol, onun tuttuğu yol değil Hak yolu arayan: “Ben, benim için, benimle” demez
Bu yol, önden sona mahviyet ve yoklukla doludur İmanın zayıflık devresinde: “Allah'tan başka ilâh yoktur” denir, iman tam kuvvetini bulunca, “Senden gayrı ilâh yoktur” sözü ile hitap edilir; çünkü iman müşahede hâlini bulmuştur
Her kim ki, kullara bakar, aradığını onlardan bekler, o Hakk'a karşı kör olur Halka bakan, Hakk'a dair olan bir şeyi göremez, O'nun kapısına varamaz Çünkü Hakk'a hizmet etmiyor, O'nun emrini tut­muyor O'nunla sohbet etmek istemiyor Eğer ki, gençlik çağında Hakk'a hadim olsa, yaşlı devrinde elbet Hak onu kimseye muhtaç kılmaz Kul niçin hizmetinin karşılığını almasın ki, Allah kendini bilip hizmet etmeyenlerin bile ecrini ihsan eder; bilerek kulluk ede­ne neden vermesin?
İman sahibi, yaşını aldıkça, imanını kuvvetlendirir ve halka kar­şı gına duyar; çünkü Hakk'a yaklaşmaktadır Elinde zerresi, bir lok­ması ve bir hırkası dahi olmasa yine kullara el açmaz
Sözlerimi ayık olarak dinleyiniz Kelâmımı arkaya atmayınız Ben halk içinde Hakk'ı yerine getirmek isterim Sözlerimin her biri tecrübenin mahsulüdür
Sizin çoğunuz, Hakk'ın nurundan, İslâm’ın ruhundan mahrum ve onlara karşı perdelenmiş, İslâm iddiasını yapar, ama onun haki­katinden haberi yoktur
Yazıklar olsun size, İslâm’ın yalnız ismi size ne fayda sağlar ki, onun adı ile yetinirsiniz Dıştan şartlarını yerine getirmeye gayret edersiniz, ama hakikatini asla İşiniz hiç bir şeye denge verecek du­rumda değil

* * *


Kadir gecesine ait Hakk'ın sâlih kulları yanında alâmet vardır O kulların bazısı, kadir gecesi meleklerin nur yüzlerini ve ellerinde taşınan velayet nurlarını görür Onlar sema kapılarının nurunu da görürler Hakk'ın varlık yüzündeki nuru da görürler Hak, o gece, yer ehline açıktan tecelli eder
Kul, Hakk'a karşı irfan duygusuna sahip olursa, ilâhî yakınlığın tümünü vergilerin hepsini, ülfetin cümle ahvalini, izzetin bütün şa­şaasını bulur Hepsini alır Hak Teâlâ ara sıra kulu ile arasına perde çeker Sebebi ise, onu denemek, ötelerden onun hâline bakmak ve tecrübe etmek O verilmiş olan bütün hâlleri bazen alır, irfan hâlin­de ve sebat ediyor mu, etmiyor mu bakar Yoksa o hâlleri kaybolduğu için, ters istikamete mi gidiyor? Şayet Mevlâ, onda bir sebat sezerse, tekrar perdeyi aralar, önce ihsan ettiği yüce hâlleri iade eder

Alıntı Yaparak Cevapla

İlahi Armağan -62- Meclis

Eski 08-02-2012   #15
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İlahi Armağan -62- Meclis




Cüneyd Hazretleri birçok zamanlarında şöyle derdi: “Bende, benim için ne olabilir ki, kul ve elindeki Mevlâ’sına aittir
O zat, nefsini Rabb’ine teslim edip, şahsi arzusunu izale etmişti Bütün varlığını ona bırakıp, Hakk'ı kader işinde rıza yolu ile göze­tirdi Kalbi salâh bulmuş, nefsi itminan derecesine ermişti “Benim sahibim o Allah'tır ki, kitabı indirdi ve sâlihlere o sahip olur(el-A’râf, 7/196) kavline göre amel ederdi
Füdayl b İyaz, Süfyân-ı Sevri ile karşılattığı zaman: “Gel, Allah'ın ezeli ilmindeki hâlimizi analım ve ağlayalım” derdi
Bu kelâm ne kadar hoş İşte ilâhî irfana sahip olanın sözü
Aynı zamanda ilim ve irfan sahibi idi O, Hakk'ın tasarrufuna da vâkıftı Derdi ki: “Önüme birkaç zümre çıkarsalar, şunlar cennet ehli, deseler aldırmam; şunlar da cehenneme gidiyor deseler önem vermem
Ve o zat, bütün kabileyi tek açıdan görür, hepsinin arasına ka­tılır, kendisi hangi kabilenin malıdır, bilmez Allah yolcularını hiçbir şey aldatamaz Onlar yaptığı işe aldanıp kalmazlar, çünkü yapılan işler, sonucu ile değerlendirilir
Dünya sultanları halkın çoğuna put oldu Dünyada zenginlik, afiyet hâli, güç, kuvvet, her biri birer ilâh oldu
Yazıklar olsun size, dalı tuttunuz, kökü bıraktınız Hâlbuki asıl olan köktür Rızka muhtaç olanı, rızık veren olarak tanıdınız Kulu, efendi bildiniz Gücünüzü kavi sandınız Ölüyü diri gördünüz Ar­tık sizde iyilik kalmadı Artık size uyamam Yolunuza giremem Ben, sizden ırak ve selâmet düzlüğündeyim, Sünnet üzereyim Bidate sap­mam Tevhid yolunu tutarım İhlâsa sarılırım Riyayı bırakırım Ni­faka bakmam Halkı aciz, zayıf ve güçsüz görürüm, ezilmiş bilirim Dünyanın zalim kişileri azıp kudurduğu zaman, o firavunlar fır­ladığı, o sahte sultanlar köpürdüğü, o zenginler burun kaldırdığı ve Allah'ı unuttuğu gün neden onlara saygı duyarsın? Bunu yaptığın için sana, putların kulu, hükmü verilir Haksız yere kimi büyütürsen, o senin putun olur
Yazık, putların sahibine köle ol Göreceksin ki, onların cümlesi önünde zelil olmuş Hakk'a yaptığın tazim kadar halk sana saygı gösterir, büyütür Hak Teâlâ'yı ne kadar seversen, kullar da seni o kadar sever ve sayar Hak Teâlâ'dan çekindiğin kadar, kullar senden çekinir Hakk'ın emirlerine ne kadar saygı duyarsan verdiğin emre karşı halktan o kadar saygı bekle Hakk'a kulluk için ne kadar ya­kınlık duyuyorsan, halk da emirlerine o kadar saygı duyar Hakk'a yaptığın hizmet kadar kullardan hizmet bekle


Ölüm düşüncesi nefsin hastalıklarını giderir, şifa olur Ve onun kötü huylarını yok eder
Birçok yıllarını ölümü düşünmekle geçti; gecem, gündüzüm öy­le tükendi Onu düşünmekle kurtuluşu buldum Nefsimi öyle erittim
Bazı geceler ölümü düşündüm ve ta seher vaktine kadar ağladım O gecelerimde hem ağlar, hem şöyle yalvarırdım: “Allah'ım, ölüm meleğine ruhumu aldırma Ruhumun kabzına onu memur etme
Gözlerim kızardı ve yoruldum O anda bir ihtiyar gördüm Gü­zel siması vardı Kapıdan girdi, ona sordum:
“Kimsin?”
“Ölüm meleğiyim
“Ben, Allah'tan, ruhumun kabzını uhdesine alsın ve seni gön­dermesin, diye niyazda bulunmuştum!” dedim Bunun üzerine:
“Bu dileği niçin yaptın? Benim ne kabahatim var? Ben me­mur bir kulum Bazı kimselere sertlik yapmak için memurum, bazı­larına da şefkat” diyerek başını bana yasladı; ikimiz de ağladık
Sonra uyandım, yine ağlıyordum


Ahmed b Hanbel (rha) şöyle derdi: “Bana göre aziz olan kalpler, dünya sevgisini yaktı ve sinesine Kur'ân'ı doldurdu Sâlih kardeşlerden çoğunun vakti namazla geçer Onlar, rükû, secde halindedir İyiliği emreder, yasakları yaptırmaz­lar Şüpheli işleri o kadar bıraktılar ki, elleri iş tutamaz oldu Bütün gayretleri Hakk'ı talepten ibaret kaldı Elinizde bir malınız varsa, on­lara infak ediniz Yarın onlara büyük bir devlet ihsan edilecektir

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.