Prof. Dr. Sinsi
|
Zikir, Allah'ı Unutmamaktır
Zikir, kulluk yolculuğunda her Müslüman'ın mutlaka yanında bulundurması gereken bir azıktır Hak dostları tarafından, Allah'ın ad ve unvanlarının teker teker veya birkaçının bir arada anılması ve tekrar edilmesi şeklinde anlaşılan zikrin manası, anmak, hatırlamak, varlık âlemindeki hemen her nesneden Allah'a ait bir mesaj almak ve O'nu herkese ilan etmek demektir
Zikri yukarıdaki anlamını da aşan bir genişlikte ele almakta fayda var Yani anmayı, unutan bir insanın hatırlaması olarak değil de hatırlamanın sürekli olması şeklinde anlamalıyız Çünkü zikirden esas maksat, her fırsatta O'nu bir kere daha yâd etme ve bunu tabiatımızın vazgeçilmez bir yanı haline getirmektir Bu sebeple zikir Allah'ı anmaktan ziyade Allah'ı unutmamanın adıdır
Zikir, hem dil, hem kalb, hem beden, hem de vicdanla yerine getirilen bir vazife ve bir kulluk borcudur Cenâbı Hakk'ı o güzel isimleriyle, kudsî sıfatlarıyla yâd etmek, O'na hamd ü senâda bulunmak ve tesbîhlerle gürlemek, yerinde Kitab'ı okumak, yerinde de aczini, fakrını duâ lisânıyla ilân etmek  dil ile yapılan birer zikirdir
Allah'ın varlığına dair deliller üzerine düşünmek, değişik yollarla varlığın perde arkası sırlarını araştırmak; varlık kitabında sürekli parlayıp duran ve her an bize ayrı ayrı şeyler fısıldayan İlâhî isim ve sıfatları düşünmek ve basiret yoluyla uhrevî güzellikleri temâşâ etmek de bir kalbî zikirdir
İlâhî emir ve yasakları, kulluk adına yapılan teklifleri vicdanında hissederek, iştiyakla emirlerin yerine getirilmesi için koşmak ve derin bir mes'ûliyet şuuruyla yasaklardan kaçınmak da bedenî zikirdir Öyleyse, bizim bütün ibadetlerimiz, zekâtımız, orucumuz, haccımız ve namazımız da birer zikirdir
Zikir için herhangi bir hususi mahal de yoktur Kur'an-ı Kerim, "Onlar kâh ayakta, kâh oturarak, kâh yatarak Allah'ı zikrederler " (Âl-i İmran Sûresi, 3/ 190) dediğine göre, demek ki insan ayakta, rükû da, otururken ya da yatarken de Allah'ı zikredebilir Nitekim yatağa girdiğimiz veya uyumaya hazırlandığımız zaman, hadis-i şeriflerden anlaşıldığına göre, elimizi başımızın altına koyup, sağ tarafımız üzerine uzandıktan sonra okuduğumuz dua da bizim için zikirdir O an başka şeyler söylememize de hiçbir mani yoktur Mesela, Peygamber Efendimiz'in, Hazreti Fatıma ve Hazreti Ali'ye tavsiye buyurduğu gibi 33 kere "Sübhanallah", 33 kere "Elhamdülillah", 34 kere "Allahu Ekber" dememiz de mümkündür ve bu da bir zikirdir Bundan dolayı, Allah'ın azameti, ululuğu ve üzerimizdeki hakları açısından zikrin zeminini Kitab'ın ve Sünnet'in genişlettiği ölçüde mümkün olduğunca geniş tutmak ve onu belli zaman ve mekânlarla sınırlandırmamak lazımdır Bu sebeple değişik maniler ve engeller karşısında zorlandığımız ama her şeye rağmen hakkıyla yerine getirdiğimiz zikir, düz zikir diyebileceğimiz normal şartlar altında yapılanlarla mukayese edildiğinde on kat, belki yüz kat daha faziletlidir Zikir atmosferini korumanın zor olduğu, insanın cismâniyet tarafından tehlike vadilerine çekildiği ortamlarda dimdik durup sürekli "Allah" diyebilmek, dil, beden ve kalble hep O'nu anmak çok daha önemlidir ve insana daha çok sevap kazandırır Laubâliliğe, faydasız meşgalelere ve mâlâyânî şeylere açık yerleri bile Cenâb-ı Hakk'ı zikirle ve mahlukâtı tefekkürle süsleme, zikir ve fikirle oraları da nurlandırma pek faziletlidir Mesela, herkes hacca gidemez, Arafat'a çıkamaz, Müzdelife bilemez, Mina göremez  fakat, herkes için objektif olan bir şey vardır; o da, insanın cismâniyet ve nefsi itibarıyla olumsuzluğa çekildiği bir yerde iradesinin hakkını verip amel-i salihe yönelmesi karanlık zeminleri, sisli atmosferleri ciddi ve samimi tavrıyla nurlandırması işte bu, bir yönüyle her yeri o insan için Arafat haline getirir; her yeri Kâbe'nin metâfına çevirir Peygamber Efendimiz, tehlike anında hudutta nöbet tutan bir insanın bir saatlik nöbetinin bir sene ibadet hükmüne geçtiğini beyan buyurmuyor mu? Bir dakika şehitlik meşakkati çeken bir insan birdenbire en büyük velilerden biri olmuyor mu? Bir Arap atasözünde denildiği gibi "Maddî-manevî her türlü muvaffakiyet, maddî-manevî bir kısım mahrumiyetlerin arkasında gizlenmiştir" İşte Allah'a hakkıyla kul olmaya azmetmiş bir insan ne kadar mahrumiyete katlanır, ne kadar kendini sıkar ve ne kadar zorlanırsa, semere ve mükâfatı da o ölçüde kıymetli olur
Süleyman Sargın
|