Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Yazılar & Hikayeler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
gereğidir, reddetmek, tagutu, tevhidin

Tagutu Reddetmek Tevhidin Gereğidir

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tagutu Reddetmek Tevhidin Gereğidir




ÖNSÖZ

Allah (cc)‘a hamd olsun! O’na şükreder, O’ndan yardım diler, O’nun bağışlamasını isteriz Nefislerimizin şerrinden, kötü amellerimizden O’na sığınırız Allah (cc) kime hidayet ederse onu saptıracak, kimi de saptırırsa ona hidayet edecek yoktur Şehadet ederim ki; Allah (cc)‘tan başka ibadete layık ilah yoktur O tektir, O’nun ortağı yoktur Yine şehadet ederim ki; Muhammed (as) O’nun kulu ve rasulüdür

“Ey iman edenler! Allah’tan korkulması gerektiği gibi korkun ve sizler ancak müslümanlar olarak ölün!” (Al-i İmran: 102)

“Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan ve ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üretip yayan Rabbinizden sakının! Adını kullanarak birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allahtan ve akrabalık haklarına riayetsizlikten sakının! Şüphesiz Allah sizin üzerinize gözetleyicidir” (Nisa: 1)

“Ey iman edenler! Allah’tan sakının ve sözün en doğrusunu söyleyin ki Allah, amellerinizi ıslah etsin ve günahlarınızı bağışlasın Kim Allah (cc)’a ve rasulüne itaat ederse büyük bir kurtuluşa ermiş olur” (Ahzab: 70-71)

En doğru söz; Allah (cc)’ın kitabı ve en hayırlı yolu gösteren Rasulünün sünnetidir En şerli şey; bidat olan şeydir Her bidat dalalettir Her dalalet ateştedir

İnsanların hatta bütün mahlukatın varoluş gayesi; sadece Allah (cc)’a ibadet etmek ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmamaktır

Allah (cc) bu konuda şöyle buyuruyor:

“Şüphesiz ki ben, cinleri ve insanları sadece bana ibadet etsinler diye yarattım” (Zariyat: 56)

“Oysa onlar, dini O’na has kılarak ihlaslı bir şekilde yalnız Allah’a ibadet etmekle emrolunmuşlardı” (Beyyine: 5)

“(Ey Muhammed!) Dosdoğru olarak yüzünü dine, Allah’ın insanları ona göre yarattığı fıtratına çevir! Allah’ın yaratışında hiçbir değişme yoktur” (Rum: 30)

Rasulullah (sas) da bu konuda şöyle dedi:

“Her doğan fıtrat üzerine doğar” (Müslim)

Allah (cc), kudsi bir hadiste şöyle buyuruyor:

“Kullarımın hepsini hanif (müslim ve muvahhid) olarak yarattım Fakat şeytanlar onları değiştirdi Kendilerine helal kıldığımı onlara haram kıldı ve onları bana ortak koşmaya sevketti” (Müslim)

İnsani ve cinni şeytanlar, insanları halis tevhidden uzaklaştırarak Allah (cc)’tan başkasına ibadet ettirmek için geçmişte uğraşmış ve bu uğraşılarına değişik yöntemlerle hala devam etmektedirler Bazen Allah (cc)’tan başkasına rüku ve secde etme ibadetini onlara meşru gösterirler Bu konuda başarılı olamazlarsa sadece Allah’ın yapabileceği bir meselede, yardım isteme ve dua etme ibadetini Allah (cc)’tan başkasına yapmayı onlara meşru gösterirler Bu konuda başarılı olamazlarsa, sadece Allah (cc)’a yapılması gereken tevekkül etme ve sadece O’ndan korkma ibadetini başkasına yapmayı onlara meşru gösterirler Bu konuda başarılı olamazlarsa onları Allah (cc)‘tan başkasına boyun eğdirerek Allah’tan başkasına ibadet ettirmeye çalışırlar Bütün bunlarda da başarılı olamazlarsa onları, Allah’tan başkasının hükmüne muhakeme ettirerek veya Allah (cc)’ın haramını helal, helalini haram yaptırarak Allah (cc)’tan başkasına ibadet ettirmeye çalışırlar Hadisi kudside geçen:

“Fakat şeytanlar onları değiştirdi Kendilerine helal kıldığımı onlara haram kıldı ve onları bana ortak koşmaya sevketti” sözünün manası işte budur

Allah (cc), insanların kendisine karşı ileri sürebilecekleri bir mazeretleri olmasın diye onlara hücceti ikame edecek (hakkı ve delilleri açıklayacak) rasulleri halis tevhidle gönderdi Bu rasuller, insanları halis tevhide çağırdılar, küfür ve şirkten sakındırdılar; tevhid ehlini cennetle müjdelediler, küfür ve şirk ehlini cehennemle korkuttular, bütün kulları sadece Allah’ı tevhid etmeye, özellik ve sıfatları ne olurlarsa olsun Allah’tan başka ibadet edilenleri reddetmeye çağırdılar

Allah (cc) şöyle buyuruyor:

“Şüphesiz ki, her ümmete: “Allah’a ibadet edip, taguttan kaçınsınlar diye rasuller gönderdik” (Nahl: 36)

“Senden önce hiçbir rasul göndermiş olmayalım ki ona: “Benden başka ibadete layık ilah yoktur, yalnız bana kulluk edin” diye vahyetmiş olmayalım” (Enbiya: 25)

“Oysa tek olan ilaha ibadet etmekle emrolunmuşlardı Ondan başka ibadete layık ilah yoktur O, onların ortak koşmalarından münezzehtir” (Tevbe: 31)

İbadetlerin sadece Allah (cc)’a yapılması ve tagutların her çeşidiyle reddedilmesi bütün nebi ve rasullerin en büyük gayesidir Bu konu üzerinde sürekli olarak durmalarının sebebi işte budur Hiçbir şey onları bu gayelerinden alıkoyamadı Bu meselede hiç bir kimseye zerre kadar taviz vermediler, onlarla uzlaşma yoluna gitmediler, orta yola yanaşmadılar ve onları sürekli olarak şu iki konuda uyardılar:

Birincisi; ibadetlerin tamamıyla sadece Allah (cc)’a yapılması, ki bu iman ve İslam’ın ta kendisidir

İkincisi; herhangi bir ibadetin taguta yapılması, ki bu küfür ve şirktir, İslam dinini terkederek tagutun dinine girmektir

İşte ortada birleşmeyen, birbirine zıt iki yol! İşte kılıçları kınlarından çekmenin, seriyyeler hazırlamanın, ordular göndermenin, savaş ve barışın, dostluk ve düşmanlığın, en değerli, en pahalı şeyleri feda etmenin ve uğruna canlar vermenin gayesi!

Bu mesele netleşmeden tevhid akidesi, İslam ve iman inancı da netleşemez Bu meselenin açık ve net bir şekilde öncelikle çözümlenmesi gerekir Acaba ibadete layık olan kimdir? Tagutlar mı yoksa kahhar olan ve herşeyi en ince ayrıntısına kadar bilen Allah (cc) mı? Evet, işte bu mesele net bir şekilde çözümlenmelidir

Bu mesele, gözardı edemeyeceğimiz bir meseledir Bu meselenin çözümü kıyamete kadar sürse bile bu mesele çözülmeden başka bir meseleye geçilmemelidir Bu mesele insanların hepsine tam olarak anlatılmadan ve net bir şekilde açığa çıkarılmadan, büyüklüğü ne olursa olsun hiç bir mesele onun önüne geçmemelidir

İbadete gerçekten layık olan kimdir?

İbadetlerin sadece kendisine yapılmasını hakeden kimdir?

İşte bu mesele netleşmesi gereken en öncelikli meseledir

Maalesef kendilerine tagutlar tarafından hocalık makamı verilen veya kendilerinin İslam tebliğcisi olduğunu iddia eden kimseler, gerek korktukları ve gerekse bir takım menfaatler elde etmek için, önemli olan bu mesele üzerinde durmazlar ve başka meselelere geçerler Öyleki bu meseleye hiç değinmeden, tagutları kızdırmayan, bilakis onların anlatılmasına izin verdiği dinin feri meseleleriyle uğraşırlar Bunların misali; çok uzun kökleri ve dalları olan bir ağacı dikmek isteyen, fakat kök yerine sadece dallarını diken kişinin durumu gibidir Acaba böyle bir ağacın tutması, sabit kalması ve meyve vermesi mümkün müdür?

Bu kitabı, kulları sadece Allah (cc)’a ibadete sevketmek ve fitnesi zamanımızda oldukça artan, gece gündüz insanları kendilerine taptıran yeryüzündeki tagutların her çeşidinden sakındırmak gayesiyle kaleme aldım Allah (cc)’tan bu amelimi kabul etmesini, beni bu yazımda muvaffak kılmasını ve sürekli olarak hak üzerinde kalmamı nasip etmesini dilerim

“Ey Cebrail’in, Mikail’in ve İsrafil’in Rabbi! Gökleri ve yeri yaratan, gaybleri yegane bilen Allah’ım! Sen, kullarının arasındaki ihtilaflarda hüküm verensin Ey Allah’ım! Beni hakka ulaştır Sen dilediğini doğru yola iletensin!” (Müslim)

Allah (cc)’ın nebisine, onun aline, sahabelerine ve kıyamete kadar onun yolunda gidecek olanlara selam olsun!

1 - İBADET


İbadet lügatte; boyun eğmek, itaat etmek, küçüklüğünü kabul etmek, demektir (Lisanul Arap, Kamusul Muhiyt)
Şeri manası ise; Allah (cc)’ın sevdiği, razı olduğu, kabul ettiği, emrettiği gizli ve açık bütün ameller ve sözlerdir İşte bu, Allah (cc)’ı tam manada sevmekle birlikte, tam manada O’na boyun eğmek ve itaat etmeyi de içine alır
İbadetin sadece Allah (cc)’a yapılması; ibadetin üç rüknu olan nüsuk, teşri ve velayetin sadece Allah’a yapılmasıyla olur
Her kim Allah (cc)’ın emirlerine itaat eder, boyun eğer fakat O’nun bu emirlerini sevmezse işte bu kimse Allah (cc)’ın hükümlerini sevmeyen bir münafıktır Her kim de Allah (cc)’ın emirlerine itaat etmediği, O’nun şeriatine ve hükümlerine zahiren boyun eğmediği halde Allah (cc)’ı sevdiğini iddia ederse, o ancak yalancı bir zındıktır
Allah (cc) şöyle buyuruyor:
(Ey Muhammed!) De ki: “Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin(Ali İmran: 31)
İbni Kesir bu ayet hakkında şöyle dedi:
“Bu ayet, Allah (cc)’ı sevdiğini iddia etmesine rağmen Muhammed (as)’in gösterdiği yola tabi olmayan kimsenin yalancı olduğunu göstermektedir Bu kimse, Allah (cc)’ı sevdiğini iddia etmekle birlikte, Muhammed (as)’in şeriatine, nebinin dinine bütün söz ve hareketleriyle uymadıkça iddiasında yalancıdır(İbni Kesir Tefsiri c: 1 s: 366)
Bu açıklamalardan, hayatı bütünüyle kapsayan herşeyinibadet olduğu anlaşılmaktadır Allah (cc)’ı razı eden, kendisiyle Allah (cc)’a yaklaşılan her söz, her amel veya inanç ibadet hükmünü alır
Muhakkakki, bir kuldan sadece Allah (cc)’a ibadet etmesi istenildiğinde, öncelikleondan, ibadetin kapsamlı ve genel manası istenir Bu;kulun, rükuda, secdede, boyun eğmekte, oruçta, hacda, adakta, sevgide, buğuzda, cihadda, fedakarlıkta, korkuda, tevekkülde, duada, ümitte, hüküm ve muhakemede ve bunlar gibi farz ve müstehap olan diğer bütün amellerde sadece Allah (cc)‘a ibadet etmesi demektir Allah (cc)’ın şu sözü bu meseleyi en güzel şekilde ifade etmektedir:
“Ben, cinleri ve insanları sadece bana ibadet etsinler diye yarattım(Zariyat: 56)
İbni Kayyım bu ayet hakkında şöyle dedi:
“Allah (cc), bu ayette cinleri ve insanları sadece kendisine ibadet etsinler diye yarattığını haber veriyor İşte bu sebeble onlara rasuller göndermiş ve kitaplar indirmiştir Zira onlar, bu gayeyle yaratılmıştır(Bedaiu’t Tefsir c: 4 s: 248)
Aynı şekilde Allah (cc)’ın şu sözü de bu manayı ifade etmektedir:
“De ki: Namazım, kestiğim kurban, hayatım ve ölümüm Alemlerin Rabbi olan Allah içindir O’nun hiçbir ortağı yoktur Müslümanların ilki olarak bununla emrolundum(En’am: 162 –163)
İbni Cevzi bu ayetin tefsirinde şöyle dedi:
“Ayetin manası şöyledir: İbrahim (as) müşriklere şunu haber verdi: “Yaptığım işlerin hepsi, hayatımla ilgili herşey sadece Allah (cc) içindir, O’ndan başkası için değil Siz ise bu konularda O’na şirk koşuyor ve amellerinizi Allah’tan başkası için yapıyorsunuz(Zad’ul Mesir c: 3 s: 161)
Namaz, zekat, oruç, hac gibi ameller nasıl sadece Allah (cc)’a yapılıyorsa, hayatın değişik meseleleriyle ilgili diğer ameller de sadece Allah (cc)’a yapılmalıdır Hatta ölüm bile Kulun ölümü, zamanımızda adeta putlaştırılmış olan vatan, bayrak veya kafir bir lider için değil, yalnızca Allah (cc) için olmalıdır
İslam dininde ibadet; insanların anladığı gibi sadece namaz kılmak, oruç tutmak, haccetmek değildir Daha geniş bir mana ihtiva eder Allah (cc)’ın şu sözü, bu meseleyi net bir şekilde ifade etmektedir:
“Oysa onlar doğruya yönelip her türlü şirkten temizlenmiş olarak yalnız Allah’a ibadet etmek, namazı kılmak ve zekatı vermekle emrolunmuşlardı İşte bu, dosdoğru dindir!” (Beyyine: 5)
Bu ayetteki Allah (cc)’a ibadet emri, bütün ibadetleri içine almaktadır Allah (cc)’ın, ayette namaz ve zekatı ayrıca bildirmesinin sebebi, bu ibadetlerin öneminden dolayıdır
Rasulullah (sas)’ın şu sözü bu ayetin ifade ettiği manayı desteklemektedir:
“İslam beş şey üzerine bina edildi: Sadece Allah (cc)’a ibadet etmek ve O’ndan başkasını reddetmek, namaz kılmak, zekat vermek, beyti haccetmek ve Ramazan orucunu tutmak(Müslim)
Ayet ve hadiste namaz, oruç, zekat ve hac emirlerinin ayrıca zikredilmesi, bunlardan önce zikredilen ibadet emrinin tekrarı değil, bu ibadetlerin önemini bildirmek içindir
İbadetin sadece namaz, zekat, hac ve oruçtan ibaret olmadığını, daha geniş manayı ihtiva ettiğini gösteren bir çok delil vardır
Zaman geçtikçe kafir laik sistemler ve tagutların yardımcısı menfaat perest hocalar, sürekli ve yoğun bir şekilde insanları bu dinden saptırma ve cahilleştirme planları, faaliyetleri yaptılar İnsanları saptırmak ve onlara taguti sistemlerin meşruluğunu kabul ettirmek için, bu sahte hocalara; profesör, doktor, alim, allame gibi sıfatlar verilerek dindeki mevkilerinin çok üstün olduğu imajı verildi İşte bu hocalar (belamlar), bir çok şer’i terimin manasını daraltarak şeriattaki gerçek manalarını anlaşılmaz hale getirdiler Saptırdıkları şer’i terimlerden bir tanesi de ibadet kelimesidir İbadet kelimesi daha geniş manayı ihtiva etmesine rağmen, sadece mescidlerde yapılan bir takım amellerle sınırlandırdılar
İşte bu sebeble insanların çoğu, ibadet denildiğinde sadece namaz, oruç, zekat, hac ve benzeri amellerin kastedildiğini zanneder Bu anlayış onların inanç, düşünce, fikir ve davranışlarına yansımış ve sonuç olarak rükuda, secdede Allah (cc)’a ibadet eden, fakat bazı ibadet çeşitlerini de Allah (cc)’tan başkasına yapan, buna rağmen hak üzerinde olduğunu söyleyen insanlar türemiştir
Böyle kimselerden birisine:
“Niçin bu konularda Allah (cc)’tan başkasına ibadet ediyorsun?” diye bir soru yöneltilse, bu soruya karşılık sizeşaşkın bir vaziyette cahilce; dini siyasete karıştırma, dinle alakası olmayan şeyleri dine sokma ithamı yaparak cevab verir Görülüyor ki, insanların ibadet konusunda cehaletleri çok büyüktürBu sebeple ibadetin ne demek olduğunu, hangi konularda Allah (cc)’tan başkalarına ibadet ettiklerini, Allah (cc)’la beraber ibadet ettikleri mahlukun kim ve neler olduğunu, ibadeti yalnızca Allah (cc)’a yapmaları gerektiğini ve Allah’a nasıl ibadet edeceklerini onlara anlatalım ki, bu konuda cehaletlerini gidermiş ve hakkı ortaya koymuş olalım
Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“Helak olan açık bir delilden dolayı helak olsun, yaşayan da açık bir delilden dolayı yaşasın!” (Enfal: 43)

İbadet Kelimesi İçine Giren Kavramlar

a-İtaat

Bil ki: Zatı için sadece Allah (cc)’a itaat edilir Çünkü ibadete layık tek ilah olan, hak ve adaletle hükmeden sadece O’dur Allah (cc)’tan başkasına, kim olursa olsun, sıfatı ve mevkisi ne olursa olsun sadece Allah (cc) için itaat edilir, yoksa o kişinin kendi zatından dolayı itaat edilmez Zira bir yaratığa kendi zatı için itaat edilirse, o yaratığa ibadet edilmiş ve o yaratık Allah (cc)’tan başka ilah edinilmiş olur Her kim, yalnızca kendi zatına itaat edilmesini isterse, velevki “ben ilahım” demese bile kendisinin ilah olduğunu ilan etmiş demektir Bu sebeble ondan sakın ve insanları da sakındır Onun, reddedilmesi gereken büyük bir tagut olduğunu bil!
Zatı için itaat etmekten kasıt; verdiği emirler ne olursa olsun, bunlara itaat edilmesini istemektir “Ne emir verirse versin kendisine itaat edilmesi gerekir” şeklindeki böyle bir itaat türü yaratılmışa verilirse işte bu, şirkin ve İslam milletinden çıkaran büyük küfrün ta kendisi olur
Şimdi sana bununla ilgili delillerin bazılarını sunuyorum:
Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“Ey Adem oğlu! Ben size şeytana ibadet etmeyin, o sizin için apaçık bir düşmandır, diye bildirmedim mi?” (Yasin: 60)
Ayette geçen şeytana ibadet etmek; Allah (cc)’a isyan konusunda ona itaat etmek demektir Şeytan onlara şirki süslü gösterdi, onlar da ona itaat ettiler İşte şeytana böylece ibadet etmiş oldular (Taberi Tefsiri ve Zad’ul Mesir’e bak)
Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“Doğru yol kendilerine açıkça belli olduktan sonra gerisin geri dönüp irtidat edenlerin yaptıklarını şeytan kendilerine süslü gösterdi ve onları boş hayallerle aldattı İşte bu onların, Allah’ın indirdiklerini beğenmeyenlere: “(İlerde) bazı meselelerde size itaat edeceğiz” demelerindendir Şüphesiz ki Allah, onların gizlediklerini bilmektedir (Muhammed: 25-26)
İbni Kesir, ayetteki “irtidat edenler” sözünü şöyle açıkladı:
“İmanı terkederek küfre döndüler (İbni Kesir Tefsiri c: 4 s: 193)
İmanı terkederek küfre dönmelerinin sebebi, Allah (cc)’ın şeriatini sevmeyenlere: “Bazı meselelerde size itaat edeceğiz” demeleridir Durum böyleyken acaba İslam şeriatini beğenmemekten daha ileriye giden, İslam şeriatine karşı açık bir şekilde savaş açan ve düşmanlık gösterenlere: “Söyleyeceğiniz her konuda size itaat edeceğiz” diyenlerin durumu acaba nasıl olur?” Şüphesizki bunlar, küfür, irtidat ve İslam milletinden çıkmaya ayette zikredilenlerden daha layıktırlar
Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“Şüphesizki şeytan sizinle mücadele etmeleri için dostlarına vahyeder Şayet onlara itaat ederseniz muhakkak müşriklerden olursunuz(En’am: 121)
Yani; ölü etini Allah (cc) haram kıldığı halde, onu helal gören müşriklere bu konuda itaat ederseniz biliniz ki sizler, mümin olduktan sonra onlar gibi müşrik olursunuz (İslam’ın reddettiği itaat iki türlüdür:
1 – Kişiyi İslam milletinden çıkartan itaat: Bu itaat türü, özelliği, konumu ne olursa olsun herhangi bir mahlukun sırf zatı için itaat edilmeye hak kazandığına inanmaktır Daha açıkçası; ister hakka isabet etsin, isterse isabet etmesin, ne emir verir ve ne yasaklarsa ona itaat edilmesi gerektiğine inanmaktır Bu itaat, küfür olan bir itaattir Böyle bir itaatte, Allah (cc)’ın bir sıfatı, bir mahluka verilmiş olunur
İslam’dan çıkaran bir başka itaat türü ise müşrik ve kafirlere, şirk ve küfür konusunda itaat etmektir Onları müslümanlara karşı dost edinmek, Allah (cc)’ın helal kıldığını haram, haramını helal yaptıklarında onlara itaat etmek gibi
2 – Kişiyi İslam milletinden çıkartmayan, fakat haram olan itaat: Bu itaat türü, birincisinin dışında olan itaattır Yani, haram olan bir konuda bir kimseye o haramı helalleştirmeyerek, itaat etmektir Bir kimse, diğerine içki içmesini söylediğinde, o kimsenin de içkiyi helal saymamak, yaptığını iyi ve güzel görmemek şartıyla ona itaat ederek içki içmesi bu meseleye örnek olarak gösterile-bilir İşte itaatin bu türlerini öğrendiğinde şirk olan itaati yapanların zamanımızda ne kadar çok olduğunu daha iyi anlarsın Çünkü zamanımız, sahte ilahların çoğaldığı bir zamandır İnsanların çoğu, bilerek veya bilmeyerek bu sahte ilahlara itaat etmekte, böylece şirk koşmaktadır)
Allah (cc)’ın şirk ismi verdiği bir amelde muhakkak bir ibadet türü ve bir mahluku ilahlaştırma vardır Bu sebeble bir nasta şirk ve küfür zikredildiği zaman, aslında ibadet türlerinden birisinin iptal edildiğini ve o konuda Allah (cc)’tan başkasının ilahlaştırıldığını bil!
Yukarıdaki ayette, ibadet ve mahluku ilahlaştırma çeşitlerinden biri ve Allah (cc)’ın en önemli özelliklerinden olan; bir şeye helal veya haram deme, birşeyin iyi veya kötü olduğuna karar verme yetkisini müşriklere vererek onlara itaat etme meselesi zikredilmiştir Allah (cc)’ın şu ayetlerde buyurduğu gibi:
“Hüküm vermek sadece Allah’a aittir(Yusuf: 40)
“O’nun, hükmünde hiçbir ortağı yoktur (Kehf: 26)
Özelliği ve durumu ne olursa olsun, ister bir şahıs ister bir sistem ister bir hakim isterse millet meclisi olsun, her kim bu mahlukattan herhangi birisine:
“Sen teşri (kanun koyma) hakkına, helal (serbest) ve haram (yasak) koyma, birşeye iyi ve kötü deme yetkisine sahipsin Senin iyi dediğin iyi, kötü dediğin kötüdür Egemenlik kayıtsız, şartsız senindir Emir verme yetkisi gerek şimdi gerekse ileride sana aittir Bu konuların hepsinde sana itaat etmekle yükümlüyüz Çünkü sen, itaat edilme ve emrine boyun eğilme hakkına sahipsin Sen ne dersen o olur” derse, işte bu kimse o mahluka, Firavun’un iddia ettiği ilahlık sıfatını vererek onu ilah edinmiş ve ona ibadet etmiş olur Her ne kadar namaz kılsa, oruç tutsa ve müslüman olduğunu iddia etse de Bu ameli ile sadece Allah (cc)’a ait olan en önemli bir özelliği o mahluka vererek onu Allah (cc)’a ortak koşmuş ve müşrik olmuştur
İbni Hazm, ibadetle alakalı olarak şöyle dedi:
“İbadet; ittiba ve boyun eğmekten ibarettir Ubudiyyetten (kölelikten) alınmıştır Bir kimse ancak, kendisine boyun eğdiği, emrine tabi olduğu zata ibadet eder Yoksa kendisine karşı geldiği, emrine itaat etmediği zata ibadet etmez Şayet bir zata karşı geldiği ve emrine itaat etmediği halde ona ibadet ettiğini iddia ederse bu kişi bu konuda yalancıdır (El-İhkam) (İbni Hazm’ın sözü; daha önce itaatin türlerini açıkladığımız gibi anlaşılmalıdır (Küfre sokan itaat, küfre sokmayan itaat)
Helali haram ve haramı helal yapma konusunda birisine itaatin ona ibadet olduğunu en güzel şekilde açıklayan Allah (cc)’ın şu sözüdür
“Onlar, hahamlarını, rahiblerini ve Meryem oğlu Mesih’i Allah’tan başka rabler edindiler Oysa tek olan Allah’a ibadet etmekle emrolunmuşlardı O’ndan başka ibadete layık ilah yoktur O, onların ortak koştuklarından münezzehtir(Tevbe: 31)
Begavi bu ayetin tefsirinde şöyle dedi:
“Şayet: “Onlar din adamlarına, rahiplerine rüku ve secde ederek ibadet etmiyorlardı” diye söylenirse, buna şöyle cevab verilir:
“Ayette geçen itaat, onlara rüku ve secde etme konusunda değil, Allah (cc)’a karşı gelerek Allah (cc)’ın helalini haram, haramını helal yapma konusunda onlara itaat etmektir İşte böylece onları rab edinmişlerdir
Adiy b Hatem (ra) dedi ki:
“Boynumda altından bir haç takılı olduğu halde Rasulullah (sas)’ın huzuruna girdim Rasulullah (sas) beni görünce dedi ki:
“Ey Adiy! Boynunda takılı olan şu putu at!” Ben hemen onu attım ve sonra yanına geldim O:
“Onlar, hahamlarını, rahiblerini ve Meryem oğlu Mesih’i Allah’tan başka rabler edindiler (Tevbe: 31) ayetini okuyordu Bu ayeti okumayı bitirince ona şöyle dedim:
“Biz onlara tapmıyorduk ki!” O şöyle dedi:
“Onlar Allah (cc)’ın helalini haram, haramını helal yaptıklarında, siz de onu haram veya helal yapmıyor muydunuz?” Ben:
“Evet” dedim Bunun üzerine Rasulullah (sas) şöyle dedi:
“İşte onlara ibadet böyledir” (Begavi Tefsiri c: 3 s: 285)
Rasulullah (sas)’ın sözünü dikkatle düşün!
Helali haram, haramı helal yapma konusunda din adamlarına ve rahiplerine itaat ettikleri için yahudi ve hristiyanları, din adamlarını Allah (cc)’tan başka rabler edinmekle vasfetmiştir
Şayet bu din adamları ve rahipler, kendileri için namaz kılmalarını ve oruç tutmalarını onlara emretseydiler asla onlara itaat etmez, belki onları recmederlerdi Zira namaz, oruç gibi amellerin ibadet olduğu herkes tarafından bilinmekteydi Fakat itaat etme ve boyun eğmenin ibadet olduğu insanların çoğu tarafından bilinmemekteydi İşte bu nedenle kendilerinden böyle bir itaat ve boyun eğme ameli istendiğinde hiç çekinmeden bu konuda Allah (cc)’la beraber onlara ibadet ettiler Çünkü haramı helal, helali haram yaptıkları zaman onlara itaat ettiklerinde, namaz ve oruç gibi, ibadet ettiklerini bilmiyorlardı Fakat bu bilgisizlikleri, tekfir edilmeleri konusunda onlara mazeret olmamıştır
Ebu’l Bahteri bu ayet hakkında şöyle dedi:
“Onlar din adamlarına, rahiplerine namaz kılmadılar Şayet din adamları ve rahipleri, kendileri için rüku ve secde yapılmasını onlara emretseydiler elbette bu konuda onlara itaat etmezlerdi Fakat Allah (cc)’ın haramını helal, helalini haram yapmalarını onlara emrettiklerinde bu emre itaat ettiler İşte onların, din adamlarını ve rahiplerini Allah (cc)’tan başka rabler edinmeleri böyle olmuştur(İbni Teymiye Fetvalar c: 7 s: 76)
İbni Teymiye şöyle dedi:
“Bir kimse, Rasulden başka herhangi bir kimseye, o kimse Allah (cc) ve rasulünün emrine muhalefet etse bile, her verdiği emir veya yasak konusunda itaatin gerekli olduğunu söylerse, o kimseyi Allah (cc)’a denk kılmış olur Bu yaptığı ile aynı, hristiyanların Mesih’e yaptıklarını yapmış olur Böyle bir amel ise sahibini şirke sokar ve Allah (cc)’ın şu sözü ona uygulanır:
“İnsanlardan, Allah’dan başka edindikleri denkleri Allah gibi sevenler vardır Oysa iman edenlerin Allah’ı sevmeleri daha şiddetlidir( Bakara: 165) (Fetvalar c: 10 s: 267) (Rasule itaat Allah (cc)’a itaattendir Çünkü nebiler ancak Allah (cc)’ın emrettiklerini emrederler Kesinlikle Allah (cc)’ın emrine muhalif bir emir vermezler Rasulullah (sas)’tan sahih olarak şöyle bir rivayet vardır: “Her kim bana itaat ederse Allah (cc)’a itaat etmiş olur (Müslim) Kur’an’da 30’dan fazla yerde Rasulullah (sas)’a itaat emri geçmektedir)
İbni Teymiye bir başka yerde şöyle dedi:
“Her kim Allah (cc) dışında sadece kendisine itaat edilmesini isterse, bunun durumu ayen Firavun’un durumu gibidir Her kim Allah (cc)’la beraber kendisine itaat edilmesini isterse, bu kimse de insanların kendisini Allah (cc)’a denk tutmalarını ve Allah (cc) gibi sevmelerini istemiş olur Oysa Allah (cc), yalnızca kendisine ibadet edilmesini, dinin tamamen sadece kendisine has kılınmasını, dostluk ve düşmanlığın sadece kendisi için olmasını emretmiştir (Fetvalar c: 4 s: 328)
Allah (cc), Seyyid Kutub’a rahmet etsin O şöyle demiştir:
“Kullar içinden biri; insanlar üzerinde olarak kendisine zatı için itaat edilmesi gerektiğini, onların üzerine kendi zatından dolayı teşri koyma hakkı olduğunu ve zatından dolayı ölçü ve değerler koyma yetkisine sahip olduğunu iddia ederse, Firavun gibi:
“Ben sizin yüce Rabbinizim” demese bile, ilahlık iddiasında bulunmuş olur Her kim, onun bu konudaki iddiasını kabul ederse şirk koşmuş veya Allah’ı reddetmiştir Bu ise, yeryüzündeki en büyük fesad ve bozgunculuktur
Helal ve haram (serbest ve yasak) koyma yetkisi sadece Allah (cc)’a aittir İster fert, ister grup, ister ümmet, isterse insanların hepsi olsun, Allah (cc)’ın kendilerine izin vermediği konularda hiçbir beşer bu hakka sahip değildir İnsanlar, ancak Allah (cc)’ın izni dahilinde ve şeriate uygun bir şekilde kanun koyabilirler Helal ve haram, Allah (cc)’ın şeriati ve dinidir Helal ve haram koyan şayet Allah (cc) ise, insanlar Allah (cc)’ın dinine bağlıdırlar Şayet Allah (cc) tan başkası insanlar için helal ve haram koyuyor (ve insanlar da ona itaat ediyor) ise o zaman Allah (cc)’ın değil o şahsın dinine bağlanmışlardır
Bu mesele, Allah (cc)’ın uluhiyyetinin özellikleri ile alakalı bir meseledir ve dinin ne demek olduğunu ortaya koymaktadır Bu mesele, iman ve sınırları ile alakalı bir meseledir Yeryüzünde müslüman olduklarını iddia edenler, “biz müslümanız” iddiasında ısrar etmeye devam etseler bile bu dinin neresinde olduklarına, İslamın neresinde olduklarına bu meselenin ışığında bir baksınlar!(Davet Yolu – Ahmed Faiz, Fizilali’l Kur’an c: 2 S: 170-179)
Mutlak itaate hak sahibi olan sadece Allah (cc) olduğu için hastalıklı nefisler bu meseleyi suistimal etmesinler diye İslam dini, bu mesele üzerinde titizlikle durmuş ve Allah (cc)’a isyan konusunda mahluka itaati yasaklamıştır Allah (cc), kendisinden başkasına itaati, sadece izin verdiğikonularda meşru kılmıştır
Rasululallah (sas) şöyle dedi:
“Müslüman bir kimseye, masiyetle emrolunmadığı müddetçe, sevdiği veya sevmediği her konuda emiri dinlemek ve ona itaat etmek farzdır Masiyetle emrolunduğu zaman, dinlemek ve itaat etmek yoktur (Buhari, Müslim)
Bir başka rivayette Rasulullah (sas) şöyle dedi:
“Allah (cc)’a masiyet konusunda hiçbir beşere itaat yoktur İtaat, ancak iyiliktedir (Buhari, Müslim)
Rasulullah (sas) şöyle dedi:
“İmama itaat etmek, masiyeti emretmediği müddetçe müslüman üzerine farzdır Eğer masiyeti emrederse ona itaat yoktur(Ahmed sahih senedle)
Rasulullah (sas) şöyle dedi:
“Benden sonra sizin başınıza öyle kişiler gelecek ki, sünneti söndürecekler, bidatle amel edecekler ve namaz vakitlerini geciktireceklerdir
Hadisi rivayet eden Abdullah b Mes’ud (ra), Rasulullah (sas)’a şöyle dedi:
“Ey Allah (cc)’ın Rasulü! Ben bunlara yetişirsem ne yapayım?” Rasulullah (sas) ona şöyle dedi:
“Ey ümmü Abd’dın çocuğu! Sen bana ne yapacağını mı soruyorsun? Allah (cc)’a isyan konusunda hiç bir mahluka itaat yoktur (Ahmed, Abdürrezzak-Cami’de sahih senedle)
Rasulullah (sas) şöyle dedi:
“Valilerden kim Allah (cc)’a karşı gelmeyi emrederse ona itaat etmeyin!” (Ahmed sahih senedle)Hadiste zikredilen imama itaat etmemekten kasıt; ona karşı çıkarak hiçbir konuda itaat etmemek değil, sadece haram konularda ona itaat etmemektir Şayet emrettiği şey küfür ise işte o zaman onu tekfir ederek mutlak şekilde ona itaat etmemek ve kılıçla karşı çıkmak gerekir Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“Kafirlere, müslümanlar için bir yetki vermedik (Nisa: 141)
Rasulullah (sas) şöyle dedi:
“Sizin elinizdeki (eminiriniz hakkındaki) apaçık bir küfür, Allah (cc)’tan sizin için bir delil olur O zaman ona karşı çakarsınız (Müslim)
Rasulullah (sas) şöyle dedi:
“Kim dinini değiştirirse onu öldürün (Buhari, Ebu Davud, Tirmizi, Nesei, İbni Mace))
Anne, babanın çocuklarına karşı hakları büyük olmasına rağmen, masiyeti emrederlerse onlara bile itaat edilmemesini Allah (cc) şu ayetinde emretmiştir:
“Eğer (anne, baban) bilmediğin bir konuda seni, bana ortak koşmaya zorlarlarsa onlara itaat etme!” (Lokman: 15)


Alıntı Yaparak Cevapla

Tagutu Reddetmek Tevhidin Gereğidir

Eski 08-02-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tagutu Reddetmek Tevhidin Gereğidir




b - Muhakeme Olmak
İbadetin içine aldığı manalardan bir tanesi de muhakeme olmaktır Şayet kul, özel veya genel olsun, hayatın her yönünde Allah (cc)’ın şeriatine muhakeme oluyorsa o kul, sadece Allah (cc)’a kul olmuştur Eğer Allah (cc)’ın şeriatinden başka bir şeriate, bu şeriat ne olursa olsun, hayatın en basit meselelerinde olsa bile muhakeme olursa, şeriatine muhakeme olduğu kimseye ibadet etmiş ve ona kul olmuş olur Çünkü hüküm verme, teşri, kanun ve ölçü koyma hakkı uluhiyyetin en önemli özelliklerindendir Her kim bu özelliklerin, gerek Allah (cc)’la beraber ve gerekse yalnızca kendisinde olduğunu iddia ederse işte o kimse ilahlık taslamış ve kendisini Allah (cc)’a denk kılmıştır Her kim de bu kimsenin iddiasını kabul eder ve ona muhakeme olursa, işte o kimse kabul etse de etmese de, bilse de bilmese de ona ibadet etmiş olur
“Muhakeme olma” kavramının, kendisine muhakeme olunan kimseye ibadet etmek manasına geldiğinin daha net bir şekilde anlaşılması için öncelikle; hüküm ve teşri koyma yetkisinin uluhiyyetin en önemli özellikleri olduğunu, buna yalnızca Allah (cc)’ın hakkı olduğunu, bu konuda hiçbir ortağı olmadığını, hüküm ve teşri koyma hakkını kendinde görenin, sıfatı ve mevkisi ne olursa olsun ilahlık tasladığını, böylece kendisini ilah seviyesine çıkardığını ve Allah (cc)’ın en önemli özelliklerinden olan bir meselede kendisini Allah’a denk tuttuğunu şer’i delillerle ispat etmemiz gerekir
Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“Hüküm vermek, yalnız Allah’a aittir Kendisinden başkasına değil, sadece O’na ibadet etmenizi emretti Dosdoğru din budur Fakat insanların çoğu bilmezler
(Yusuf: 40)
Allah (cc) bu ayette, tekidden sonra olumsuzluk edatını kullanmıştır Bu ise, meseleyi sınırlandırmak manasına gelir Buna göre ayetin manası şöyle olur: Hüküm (emir verme ve yasak koyma) yetkisi, daha açıkcası teşri (kanun koyma) yetkisi yalnızca Allah (cc)’a aittir
Allah (cc), bunun akabinde ayeti hem olumsuz ve hem olumlu bir şeyle devam ettirdi O da; hayatın her yönünde, en küçük meseleden en büyüğüne kadar, yalnızca kendisine ibadet emridir
Bu ayet apaçık bir şekilde gösteriyor ki; hüküm vermek ve teşri koymak yalnızca Allah (cc)’a ait özelliklerdir ve Allah (cc) bu konularda hiçbir ortak kabul etmemektedir Buna göre yaratılmışlardan her kim hüküm verme ve teşri koyma özelliğinin kendisinde bulunduğunu iddia ederse, işte o kimse ilahlık taslamış ve kendisini Allah (cc)’a denk kılmış olur Her kim de onu bu yaptığında tasdik eder, ona itaat eder ve bu hakkı ona verirse, ona ibadet etmiş ve Allah (cc)’a ibadette onu ortak koşmuş olur
İmam Begavi bu ayet hakkında şöyle dedi:
“Hüküm vermek yalnız Allah’a aittirBu lafız; hüküm ve emir verme, bir meselede yasak koyma yetkisinin sadece Allah (cc)’a ait olduğunu ifade etmektedir(Begavi Tefsiri c: 2 s: 427)
Seyyid Kutub şöyle dedi:
[“Hüküm verme yetkisi sadece Allah (cc)’a aittir Tek ilah olduğu için bu özellik sadece O’na aittir Çünkü hakimiyet uluhiyyetin özelliklerindendir Bu konuda hak sahibi olduğunu iddia eden bir kimse, ister bir fert ister bir grup ister bir parti ister bir heyet ister bir meclis ister bir ümmet veya isterse bütün insanlar olsun farketmez, Allah (cc)’ın uluhhiyyetinin en önemli özelliğinden birisini Allah (cc)’tan almaya kalkışmış olur Her kim Allah (cc)’ın uluhiyyetinin en önemli özelliğinin kendisinde olduğunu iddia ederse işte o açık bir şekilde Allah (cc)’ı inkar etmiş olur Onun küfrü herkes tarafından bilinen bir küfürdür Bu meselede sadece bu ayet olsa bile hüküm böyledir
Allah (cc)’ın bu önemli özelliğinin kendisinde de bulunduğunu iddia etmek bir tek şekilde olmaz Sadece bu (uluhiyyet iddiası) bile kişiyi İslam dininden çıkartır ve onu, bu hakkı Allah (cc)’tan alan durumuna sokar Bu hakkın kendisinde de bulunduğunu iddia eden kişinin, Firavun’un açık bir şekilde:

“Sizin için benden başka bir ilah bilmiyorum” veya: “Ben sizin yüce rabbinizim”dediği gibi açıkça söylemesi gerekmez Allah (cc)’ın şeriatini hükümden kaldıran, kanunları İslam’dan değil, başka kaynaklardan alan ve hüküm verme yetkisini Allah (cc)’tan baş-kasına veren kimse, ister ümmet olsun isterse beşerin tamamı olsun, bu ameli ile Allah (cc)’ın en önemli özelliği olan bir konuda ilahlık taslamış ve Allah (cc)’a ait ilahlık özelliğini başkasına vererek İslam’dan çıkmıştır
Seyyid Kutub devamla şöyle dedi:
“Allah (cc) ayetin devamında şöyle buyuruyor:
Kendisinden başkasına değil sadece O’na ibadet etmenizi emretti
İbadeti bu şekilde yani; sadece Allah (cc)’a boyun eğmek, sadece O’nun emirlerine tabi olmak olarak anladığımızda, Yusuf (as)’un, hükmü sadece Allah’a has kılmanın, ibadeti Allah (cc)’a has kılmak olduğunu ifade eden bu ayetteki sözü de daha iyi anlaşılır Zira Allah (cc)’a ibadetin tam manasıyla yapılması ancak hüküm verme yetkisinin yalnızca O’na verilmesiyle mümkün olur Şayet hüküm verme yetkisi Allah (cc)’ tan başkasına verilirse, işte o zaman ibadet tam manasıyla sadece Allah (cc)’a yapılmış olmaz
Tekrar belirtelim ki, hüküm verme yetkisini Allah (cc)’tan alarak, Allah (cc)’la beraber kendisinde de bu yetkinin bulunduğunu iddia etmenin, iddia eden kişiye İslam’dan çıkartan bir hüküm verdiğini herkes bilir Çünkü hüküm verme yetkisinin kendisinde bulunduğunu iddia eden kişi, tek olan Allah (cc)’a ibadetten çıkar İşte bu amel, sahibini İslam dininden çıkartan şirktir Bu sebeple hüküm verme yetkisinin kendisinde olduğunu iddia eden kimseye bu yetkiyi veren, ona boyun eğen, Allah (cc)’ın hakkını çalan bu kimselerin yaptığına kalpleri kızmayanların hepsi Allah (cc)’ın hükmünde aynıdırlar (kafirdirler)

“Dosdoğru din budur

Bu söz Allah (cc)’ın dinini sınırlandırmıştır Doğru din ancak budur! Ondan başka doğru din yoktur Yani; hüküm verme özelliğini yalnızca Allah (cc)’a vermek, Allah (cc)’ın dosdoğru dinidir İşte ancak bu şekilde Allah (cc)’a ibadet edilir ve doğru din ancak böyle olur(Fizilal’il Kur’an c: 4 s: 1991)
Hüküm verme yetkisinin sadece Allah (cc)’a ait olduğunu gösteren diğer bir delil ise Allah (cc)’ın şu ayetidir:
“O’nun, hükmünde hiçbir ortağı yoktur (Kehf: 26)
Taberi bu ayetin tefsirinde şöyle dedi:
[“Allah (cc), yarattığı hiç bir mahluku hüküm verme konusunda kendisine ortak kabul etmez Onların arasında hüküm verecek yalnız O’dur Hüküm verme, ihtilafları çözme, insanları ve işlerini idare etme konusunda dilediği ve sevdiği şekilde hareket eder Bu özellik sadece O’nun hakkıdır(Taberi c: 8 s: 212)
Şeyh Şankıtiy bu ayetin manası hakkında şöyle dedi:
“Bu ayetin manası şudur: Yüce Allah (cc), hüküm konusunda hiç kimsenin kendisine ortak olmasını asla kabul etmez Hüküm sadece O’na aittir O’ndan başka hiç kimsenin kesinlikle hüküm verme yetkisi yoktur Helal, Allah (cc)’ın helal kıldığı, haram, Allah (cc)’ın haram kıldığıdır Hak din, Allah (cc)’ın koyduğu şeriattir İhtilaflı meselelerde sadece O’nun verdiği hüküm geçerlidir
“O’nun, hükmünde hiçbir ortağı yoktur Ayetindeki “hükmünde” lafzından kasıt; Allah (cc)’ın hüküm verdiği her meseledir Teşri koyma meselesi ise buna öncelikle dahildir
Bu ayetteki, hükmün sadece Allah (cc)’ın olduğunu, bu konuda hiç bir ortak kabul etmediğini ifade eden mana, Kur’an’ın diğer ayetlerinde de açık olarak belirtilmiştir Bu ayetlerden bazıları şunlardır
“Hüküm vermek yalnız Allah’a aittir Kendisinden başkasına değil, yalnız O’na ibadet etmenizi emretti(Yusuf: 40)
“Hüküm, yalnız Allah (cc)‘a aittir Sadece O’na tevekkül ettim” (Yusuf: 67)
“İhtilafa düştüğünüz her meselede hüküm verecek olan Allah’tır(Şura: 10)
“O’nun yüzü dışında herşey helak olacaktır Hüküm, O’nundur ve O’na döneceksiniz (Kasas: 88)
“Cahiliyenin hükmünü mü istiyorlar Yakinen inanan bir kavim için Allah’tan daha iyi hüküm veren kim vardır?” (Maide: 50)
“De ki: “Size kitabı tafsılatlı olarak indirmişken Allah’tan başka hakem mi edineyim?” (En’am: 114)
Buna benzer daha bir çok ayet vardır(Edvaul Beyan Tefsiri c: 4 s: 82)
Hüküm verme ve teşri koyma yetkisinin sadece Allah (cc)’a ait olması, hüküm vermenin sadece Allah (cc)’a ait bir özellik olduğu ve bu konuda ortak kabul etmediği gerçeğinin ve bu gerçeğe teslimiyet göstermenin gereği olarak kullardan her kim Allah (cc)’tan başka veya Allah (cc)’la beraber hüküm verme yetkisinin kendisinde olduğunu iddia ederse işte o kimse ilahlık ve rablik iddiasında bulunmuş, kendisini Allah’a denk kılmış ve kendisini ibadet edilecek bir ilah ilan etmiştir
Bu meseleyi daha net ve daha kolay anlaşılır hale getirecek delillerden bir tanesi de Allah (cc)’ın, Firavun hakkındaki şu ayetidir:
“Firavun dedi ki: “Ey halk! Sizin için benden başka bir ilah bilmiyorum(Kasas: 38)
(Firavun) halkı çağırarak topladı ve (onlara): “Ben sizin yüce Rabbinizim” dedi(Naziat: 23-24)
Firavun, ilahlık ve rablik iddiasında bulunurken hiçbir zaman kendisinin kainatın yaratıcısı olduğunu söylemek istememiştir Zira bir sivrisineği veya ondan daha küçüğünü yaratabilecek bir güce sahip olamayacak kadar aciz olduğunu gerek kendisi ve gerekse halkı çok iyi bilmekteydi Öyleki o, Musa (cc)’nın asası yılana dönüştüğünde kendisini ve tahtını korumaları için sihirbazlarına sığınmıştı Fakat Allah (cc)’ ın açık ayet ve mucizeleri karşısında sihirbazlar bile birşey yapamadılar
Firavun’un ilahlık ve rablik iddiası; hüküm verme, teşri koyma, hayatın her yönünde ümmeti yalnızca kendisine itaat ettirme, öncelikle kendi sözünün geçerliliğini kabul ettirme konularında idi
Firavun’un halkına söylediği: “Sizin için benden başka bir ilah bilmiyorum” ve “Ben sizin yüce rabbinizim” sözlerinden neyi kastettiğini Allah (cc)’ın şu ayeti açıkça göstermektedir:
“Firavun dedi ki: “Ancak size benim görüşümü gösterir ve ancak ben sizi doğru yola sevkederim” (Mümin: 29)
Firavun’un bu sözünden, görüş bildirme ve teşri koyma hakkını sadece kendisinde gördüğü, bu sebeble sadece kendisinin belirlediği görüş ve teşriye bağlanılmasını istediği anlaşılmaktadır Firavun’un ilahlık ve rablik iddiası işte bu konularda idi Bu iddiasında ona tabi olan ve rıza gösteren kimse, onu ilah edinerek ona ibadet etmiştir
Buna göre, ne zaman ve nerede olursa olsun, her kim hüküm verme ve teşri koyma yetkisini kendisinde görür, kendisinin teşrinin kaynağı olduğunu söyler ve insanların sadece kendisine itaat edip tabi olmalarını isterse, bu ister bir fert ister bir meclis ister bir parti veya isterse bütün halk olsun, Firavun gibi ilahlık ve rablik iddiasında bulunmuş olur Firavunun:
Sizin için benden başka bir ilah bilmiyorum” veya “Ben sizin yüce Rabbinizim” şeklinde söylediği sözleri söylemese bile
Bu manayı başka ayetlerde de görüyoruz Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“De ki: “Ey kitap ehli! Yalnız Allah’a ibadet etmemiz, O’na hiçbir şeyi ortak koşmamamız, Allah’ tan başka birbirimizi rabler edinmemek üzere bizimle sizin aranızdaki müşterek bir kelimeye gelin!” Eğer yüz çevirirlerse: “Bizim müslüman olduğumuza şahid olun” deyin!” (Ali İmran: 64)
“Onlar, hahamlarını, rahiblerini ve Meryem oğlu Mesih’i Allah’tan başka rabler edindiler (Tevbe: 31)
Rasulullah (sas) ayetlerdeki rab edinmeyi; Allah (cc) dışında insanlar için helal ve haram sınırları tayin edenlere itaat etmek olarak tefsir etmiştir
Bu manayı veren bir başka ayet ise Allah (cc)’ın şu sözüdür:
“Sana ve senden öncekilere indirilenlere inandıklarını iddia edenleri görmüyor musun? Reddetmeleri emrolunmuşken taguta muhakeme olmak isterler Oysa şeytan onları derin bir sapıklığa saptırmak ister(Nisa: 60)
Şevkani bu ayetin tefsirinde şöyle dedi:
“Rasulullah (sas)’a inen Kur’an’a ve ondan önceki nebilere inen kitaplara inandıklarını iddia etmelerine rağmen, bunları bozan ve yürürlükten kaldıran taguta (Allah (cc) ’ın şeriati dışındaki her şeriat taguttur İlerde bunu daha net bir şekilde açıklayacağız) muhakeme olmak isteyenlerin bu iddiasına şaşılır doğrusu Oysa Allah (cc), gerek Rasulullah (sas)’a ve gerekse ondan önceki bütün rasullere tagutu reddetmelerini emretmiştir(Fethul Kadir Tefsiri c: 1 s: 482)
Muhammed b İbrahim Ale’şşeyh bu ayet hakkında şöyle dedi:
“Allah (cc)’ın onlar hakkındaki “yez’umun” (iddia ediyorlar) sözü, onların Kur’an’a ve geçmiş nebilere inen kitaplara iman iddialarını yalanlamaktadır Çünkü Rasulullah (sas)’ın getirdiği dışındaki şeylere muhakeme olmayı istemek ve iman, bir kulun kalbinde aynı anda asla bir arada bulunamaz Zira bunlar birbirine zıd şeylerdir İman, Rasulullah (sas)’ın getirdiği dışındaki şeylere muhakeme olmaya zıddır, bunu reddeder(Tahkimul Kavanin Risalesi)
İbni Kayyım şöyle dedi:
“Allah (cc), Nisa: 65 ayetinde, usulde, füruda, şer’i hükümlerde, bütün sıfatlarda ve daha başka konularda meydana gelebilecek bütün ihtilaflarda Rasulullah (sas)’ı hakem tayin etmedikçe hiç kimsenin iman etmiş olmayacağını mukaddes nefsine yemin ederek tekid etmiştir İman ancak bütün meselelerde Rasulullah (sas) hakem tayin edildiğinde gerçekleşmiş olur Ayrıca bütün meselelerde Rasulullah (sas) hakem tayin edilse de verdiği hükme karşı kalplerinde bir sıkıntı duymadan tamamen teslim olmadıkça, kalpleri verilen hükümden dolayı mutmain olmadıkça ve bu hükümleri tamamen kabul etmedikçe yine de mümin olmayacaklarını bildirmiştir Dahası, bütün bunlar sağlansa bile, verilen hükme tamamen rıza ve teslimiyet göstermediklerinde, bu hükme karşı gelip itiraz ettikleri veya bu hükümler dışında başka hükümler istediklerinde yine de mümin olamayacaklarını bildirmiştir(Ettıbyan Fi Ahkamil Kur’an s: 270)
Ben şöyle diyorum:
“Rasulullah (sas)’ın şeriatini hakem tayin etmeden ve sadece ona muhakeme olmadan imanın sabit ve sahih olmaması şu iki şeye delalet eder:
Birincisi: Allah (cc)’ın şeriatiyle muhakeme olmak Allah (cc)’a ibadet etmek demektir Çünkü Allah (cc)’ ın şeriatiyle muhakeme, imanın şartlarındandır İmanın şartlarından olan birşey muhakkak ibadetlerdendir
İkincisi: Allah (cc)’ın şeriatine muhakeme olmamak daha önce geçtiği gibi imanı kaldırır İmanı ise ancak herhangi bir konuda mahluka tapmak manasına gelen şirk kaldırır
İşte bu, muhakeme olan kimsenin muhakeme olduğu kimseye taptığını gösterir Hayatın, özel veya genel her yönünde sadece Allah (cc)’a muhakeme olan kimse, Allah (cc)’a tam manasıyla ibadet etmiştir Hayatın, özel veya genel her yönünde, en ufak bir mesele bile olsa Allah (cc)’tan başkasının şeriatine (kanunlarına) muhakeme olan, o şeriat sahibine tapmış ve onun kulu olmuştur
İmam Şankıtiy şöyle dedi:
“Allah (cc)’ın:
“O’nun, hükmünde hiçbir ortağı yoktur (Kehf: 26) gibi ayetlerinden, Allah (cc)’tan başka hüküm koyuculara bağlananların Allah (cc)’e eş koştukları anlaşılmaktadır Bu hüküm başka ayetlerde de bildirilmiştir Bu konuyla ilgili en açık ayet Nisa suresinde geçmektedir Allah (cc) bu ayette, iman iddiasında bulunmalarına rağmen Allah (cc)’ın şeriatinden başkasına muhakeme olmak isteyenleri hayretle karşılıyor Çünkü taguta muhakeme olmak istedikleri halde iman iddiasında bulunmaları hayret verici, açık bir yalandır Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“Sana ve senden öncekilere indirilenlere inandıklarını iddia edenleri görmüyor musun? Reddetmeleri emrolunmuşken taguta muhakeme olmak isterler Oysa şeytan onları derin bir sapıklığa saptırmak ister(Nisa: 60)
İşte zikrettiğimiz bu semavi naslardan açıkça anlaşılıyor ki; şeytanın dostları vasıtasıyla koydurduğu İslam şeriatine muhalif beşeri kanunlara tabi olanların kafir ve müşrik olduklarında ancak onlar gibi Allah (cc)’ın basiretlerini kör ettiği, vahyin nurundan kör olan kafir ve müşrik kimseler şüphe ederler(Edvaul Beyan c: 4 s: 73-74)
Son olarak şöyle diyoruz:
“Zamanımızda müslüman olduğunu iddia edenlere bu meselenin ışığı altında baktığımızda, bu dinin başladığı gibi garibliğe dönmüş olduğunu görürüz Hatta bugün daha da garib olmuştur Çünkü zamanımızda hakim olan ve insanlara teşri koyan varlık taguttur İnsanların tabi olduğu kanunlar tagutun kanunlarıdır Müslüman olduklarını iddia eden insanların çoğu kalblerinde sıkıntı duymaksızın tagutun kanunlarına muhakeme oluyor Taguta ibadet eden müşriklere, bilerek veya bilmeyerek katılıyor Bu kimselerin arasında namaz kılan, oruç tutan ve hatta müslüman davetçisi olduğunu iddia edenleri de görmek mümkündür

c - Sevmek Ve Buğzetmek (Dostluk ve Düşmanlık)
Sevmek ve buğzetmek, dost ve düşman olmak da ibadet kelimesinin içine aldığı manalardandır Her kim, sadece Allah (cc) için sever ve buğzeder, dost ve düşman olursa; Allah (cc)’ın sevdiğini sever, sevmediğini sevmezse; Allah (cc) ve resulüne dost olana dost, düşman olana düşman olursa; Allah (cc)’ın razı olduğu şeylerden razı olur, buğzettiği şeylere buğzederse, işte o kimse sadece Allah (cc)’a kul olmuş ve imanı tamamlanmıştır Her kim de şekli ve resmi ne olursa olsun Allah (cc)’tan başkası için sever ve buğzederse veya dostluk ve düşmanlık gösterirse, işte o kimse de ister kabul etsin veya kabul etmesin, bunlara kul olmuş ve ibadet etmiştir
Rasulullah (sas) şöyle dedi:
“Allah (cc) için seven, Allah (cc) için buğzeden, Allah (cc) için veren, Allah (cc) için vermeyen kimsenin imanı tamamlanmıştır (Ebu Davud sahih senedle)
Rasulullah (sas) şöyle dedi:
“İmanın en sağlam kulpu; Allah (cc) için dost olmak, Allah (cc) için düşman olmak, Allah (cc) için sevmek, Allah (cc) için buğzetmektir (Ahmet sahih senedle)
Allah (cc) için dost ve düşman olmanın, sevmek ve buğzetmenin imanın en sağlam kulpu olmasının sebebi; Allah (cc)’a kulluğun en yüksek mertebesini gösterdiğiiçindir Bu sebeble kim, Allah (cc)’tan başkası için dost veya düşman olursa, o kişiye en yüksek seviyede kulluk ve ibadet etmiş olur
Zatı için sevilen sadece Allah (cc)’dır O’ndan başkaları ise ancak O’nun için sevilirler, O’nunla beraber sevilmezler Allah (cc)’tan başkası, şekli ve mertebesi ne olursa olsun, zatı için veya Allah (cc)’la beraber sevilirse, ister isabet etsin ister isabet etmesin, hak veya batıl olsun, onun zatı için dostluk veya düşmanlık gösterilirse Allah (cc)’tan başka rab ve ilah edinilmiş olur
Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“İnsanlardan, Allah’dan başka edindikleri denkleri Allah gibi sevenler vardır Oysa iman edenlerin Allah’ı sevmeleri daha şiddetlidir(Bakara: 165)
İbni Teymiye şöyle dedi:
“Allah (cc) dışındaki varlıklardan hiçbirini zatı için sevmek caiz değildir Allah (cc)’tan başka varlıklar zatı için değil, ancak başkası için sevilirler Zatı için sevilen ise sadece Allah (cc)’dır Bu ise uluhiyyetin manalarından bir tanesidir Allah (cc) bu konuda şöyle buyuruyor:
“O ikisinde (yerde ve gökte) Allah’tan başka ilahlar olsaydı ifsat olurlardı(Enbiya: 22)
Allah (cc)’tan başka bir şeyi zatı için sevmek şirktir Çünkü bu, uluhiyyetin özelliklerindendir Bu nedenle bu özelliği hak eden sadece Allah (cc)’tır Allah (cc) dışındakiler Allah (cc) için sevilmezlerse, bu sevgi batıl olur
Allah (cc) ve rasulünün emrine muhalefet ederek emir veren ve yasaklar koyan kimseye itaat edilmesinin gerekli olduğunu söyleyen, hristiyanların Mesih’e yaptıkları gibi yapmış ve onu Allah (cc)’a denk kılmıştır Böyle yapan, Allah (cc)’ın Bakara: 165 ayetinde zikrettiği, sahibini müşrik yapan ameli işlemiştir:
“İnsanlardan, Allah’dan başka edindikleri denkleri Allah gibi sevenler vardır Oysa iman edenlerin Allah’ı sevmeleri daha şiddetlidir(Bakara: 165) (Fetvalar c: 10 s 267 ve 607)
İbni Kayyım şöyle dedi:
“Allah (cc), halkı sadece kendisine ibadet etsinler diye yarattı İbadet; en yüksek sevgiyle birlikte sadece O’nun emrine boyun eğmeyi gerektirir
İbadetin aslı; sadece Allah (cc)’ı sevmek, onunla beraber hiç kimseyi sevmemek, Allah (cc)’tan başkasını ise sadece Allah (cc) için sevmektir Tıpkı nebi, rasul, melek ve Allah (cc) dostlarının sevildiği gibi Biz Allah (cc)’ın nebi, rasul, melek ve dostlarını sadece Allah (cc) için severiz Yoksa onları, Allah (cc)’la birlikte sevmeyiz Onlara olan sevgimiz, Allah (cc)’a olan sevginin tamamındandır Bizim; nebi, rasul, melek ve Allah (cc) dostlarına olan sevgimiz, Allah (cc)’a şirk koşanların, Allah (cc)’a denk kıldıkları kimseleri sevmeleri gibi değildir Çünkü onlar Allah (cc)’tan başka edindikleri eşleri Allah (cc)’ı sevdikleri gibi severler(Medaricussalikiyn c: 1 s: 99)
Sevgi, itaat ve tabi olma konusundaki şirki gösteren delillerden bir tanesi de Allah (cc)’ın, sekarda (cehennemde) bulunan mücrimler hakkındaki şu sözüdür:
“Orada birbirleriyle çekişip tartışarak derler ki: “Vallahi biz apaçık bir sapıklıkta idik Zira sizi alemlerin Rabbiyle eşit tutmuştuk(Şuara: 96-98)
Ayetteki söz konusu kimselerin, tabi oldukları reis ve liderlerini alemlerin Rabbiyle eşit tutmaları, yaratma ve kainat kanunlarına tasarruf etme konusunda değil, sevgi, itaat ve tabi olma konusunda idi Çünkü onlar bir sineği, hatta ondan daha küçüğünü bile yaratmaktan acizdirler
Tabi olan o kimseler, tabi oldukları kişileri zatları için sevdikleri, onlara itaat ettikleri ve sadece Allah (cc)’a verilmesi gereken (özellikleri) hak, sıfat ve yetkileri onlara verdikleri için bu zalim kimseleri Allah (cc)’a eş koşmuş, böylece ahirette büyük azaba maruz kalmalarına sebeb olan büyük şirki işlemişlerdir Cehenneme atıldıklarında bu yaptıklarından pişman olarak birbirlerini suçlayacaklar Ama bu pişmanlık onlara bir fayda vermeyecektir
İbni Kayyım bu ayet hakkında şöyle dedi:
“Bilindiği gibi onların, taptıkları varlıkları Allah’a eş tutmaları; yaratma, rızık verme, öldürme, yaşatma, mülke tasarruf etme ve güç sahibi olma konularında değildi Onları Allah’a eş tutmaları, sevgide, boyun eğmede ve itaatte idi Bu ise cehalet ve zulmün en üstün seviyesidir Zira çürüyerek toprak olacak olan bir yaratılmış ile alemlerin Rabbi hiç eşit tutulabilir mi? Köleyle, köle sahibi hiç eşit olur mu?
Onlar, Allah (cc)’ın fiil ve sıfatlarında onları Allah (cc)’la eşit tutmadılar Daha açıkçası onların sıfatlarının Allah (cc)’ın sıfatları gibi olduğunu söylemediler Fakat onların Allah (cc)’a eşit tutmaları sevgi ve yüceltme konusunda idi
Onların Allah (cc)’a eşit tutmaları, Allah (cc)’a eşit tuttukları kimselerin gökleri, yeri, onları ve babalarını yaratma konusunda değil, sevgi konusunda idi Çünkü bu kimseleri Allah (cc)’ı sevdikleri gibi seviyorlardı Zaten gerçek ibadet; sevmek ve boyun eğmektir (Bedaiut Tefsir İbni Kayyım c: 3 s: 328-329)
Son olarak şöyle diyoruz:
Zamanımızda kendilerinin müslüman olduğunu söyleyenlerin durumlarına bakıldığında, bir çok varlığı zatları için sevdikleri, onların zatları için dostluk ve düşmanlık yaptıkları, böylece bilerek veya bilmeyerek, farkında olarak veya olmayarak bu kimselere ibadet etmiş ve şirke girmiş oldukları çok açık bir şekilde görülür

Sevgi Alametleri

Her iddia için işaret ve alametler vardır Bu alametlerin varlığı veya yokluğu, iddia edilen şeylerin yalan veya doğru olduğunu gösterir Sevginin de alametleri vardır Sevginin varlığı veya yokluğu bu alametlerle anlaşılır Sevginin en önemli ve en açık alametleri şunlardır




Alıntı Yaparak Cevapla

Tagutu Reddetmek Tevhidin Gereğidir

Eski 08-02-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tagutu Reddetmek Tevhidin Gereğidir




Tabi Olmak, İtaat Etmek, Boyun Eğmek

Her kim Rasulullah (sas)’a tabi olur, Rabbinden getirdiği şeriate boyun eğer ve bağlanırsa işte o kimsenin Allah (cc)’a olan sevgisi tamam olmuştur Çünkü şeriate bağlanmak kuvvetlendikçe sevgi de kuvvetlenir Bunun tersi de doğrudur Aynı şekilde Allah (cc)’a olan sevgi kuvvetlendikçe Allah (cc)’ın şeriatine bağlılık ve boyun eğiş de kuvvetlenir Bu şeyler birbirlerinin delilidir ve birbirlerini gerektirir
Her kim Rasulullah (sas)’ın gösterdiği yola zahiren bağlanmayı bütünüyle terkederse, işte bu, o kimsenin kalbinde Allah (cc)’ın mutlak sevgisinin yok olduğunu gösterir Böyle bir kimse kafir ve zındıktır Her kim Allah (cc) ve Rasulunün gösterdiği yola tabi olmadığı halde Allah (cc)’ı sevdiğini iddia ederse, işte bu, o kimsenin yalancı olduğunu gösterir Allah (cc)’ın şu ayette buyurduğu gibi:
“De ki: “Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin(Ali İmran: 31)
İbni Kesir bu ayet hakkında şöyle dedi:
“Bu ayet, Muhammed (as)’in yoluna uymadığı halde Allah (cc)’ı sevdiğini iddia edenin yalancı olduğuna hüküm vermekte ve Rasulullah (sas)’ın şeriatine, nebinin dinine, bütün söz ve fiillerinde tabi olmadıkça Allah (cc)’ı sevdiğine dair ileri sürdüğü iddianın yalan olduğunu bildirmektedir(İbni Kesir Tefsiri c: 1 s: 366)
İbni Teymiye şöyle dedi:
“Her kim rasulün getirdiğine bağlanmadığı halde Allah’ı sevdiğini iddia ederse yalan söylemiştir Çünkü onun sevgisi sadece Allah (cc)’a değildir Şayet Allah (cc)’ı sever, fakat rasulün getirdiğine bağlanmazsa bu kimsenin sevgisi şirk olan sevgidir Zira bu kimse rasulün getirdiğinebağlanmamış, kendi heva ve hevesine bağlanmıştır Böyle bir sevgi iddiası yahudi ve hristiyanların Allah (cc)’ı sevdiklerini iddia etmelerine benzer Çünkü onlar Allah (cc)’ı sevme konusunda gerçekten ihlaslı olsaydılar, sadece Allah (cc)’ın sevdiğini sever ve ona tabi olurlardı Bu sevgi ise kişiyi Rasulün getirdiğine bağlanmaya sevkeder Bu kimseler Allah (cc)’ı sevdiklerini iddia etmelerine rağmen Allah (cc)’ın sevmediğini sevdikleri için, Allah (cc)’a olan sevgi iddiaları aynı müşriklerin sevgi iddiası gibi olmuştur(Fetvalar c: 8 s: 360)
İbni Kayyım şöyle dedi:
“Allah (cc) ı sevmek; Allah (cc)’a ibadetin gerçeği ve sırrıdır Bu sevgi, ancak Allah (cc)’ın emrine boyun eğmek ve yasaklarından kaçınmakla gerçekleşir Allah (cc)’ın emrine tabi olunur, boyun eğilir ve yasaklarından kaçınılırsa işte o zaman sevgi ve kulluk Allah’a olmuş olur Bu sebeble Allah (cc), rasulüne bağlanmayı kendisini sevmeye alamet ve delil kılarak şöyle buyurmuştur:
“De ki: “Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin(Ali İmran: 31)
Bu ayette Allah (cc), insanların kendisini sevmesinin alameti ve kendisinin de onları sevmesinin şartı olarak rasule bağlanmayı zikretmiştir Bilindiği gibi, bir meselede koşulan şart tahakkuk etmezse o mesele gerçekleşmez Bu nedenle rasulün getirdiklerine bağlanmadığı görülen kimsenin, Allah (cc)’ı da sevmediği anlaşılır Zira rasulün getirdiklerine bağlanmadan Allah (cc)’a sevginin ispatı imkansızdır
Rasule bağlanmak ise ancak Allah (cc) ve rasulünü sevmek ve onların emirlerine itaat etmekle olur Allah (cc)’a ibadet etmek ancak Allah (cc) ve rasulünü herşeyden fazla sevmek, hiçbir şeyi Allah (cc) ve rasulünden daha fazla sevmemekle olur Şayet bir şey Allah (cc) ve rasulünden daha fazla sevilirse bu, Allah (cc)’ ın asla affetmediği şirk olur ve böyle kimseye Allah (cc) hidayet etmez Allah (cc)’ın şu ayetinde buyurduğu gibi:
“De ki: “Babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, elde ettiğiniz mallar, durgunluğa uğramasından korktuğunuz ticaretiniz ve hoşunuza giden evleriniz Allah’tan, rasulünden ve onun yolunda cihaddan daha sevgili ise Allah’ın emri gelinceye kadar bekleyin! Şüphesiz Allah, fasık olan kavme hidayet etmez(Tevbe: 24)
Her kim bu ayette zikredilenlerden herhangi birisine itaati Allah (cc) ve rasulüne itaatten veya onlardan herhangi birisinin sözünü Allah (cc) ve rasulünün sözünden veya onlardan herhangi birisinin rızasını Allah (cc) ve rasulünün rızasından veya onlardan herhangi birisinden korkma, onlara tevekkül etme ve istemeyi Allah (cc)’tan korkma, O’na tevekkül etme ve O’ndan istemeden önde görürse, bu kimse için Allah (cc) ve rasulü, bu zikredilenlerden daha sevgili değil demektir Böyle yapmasına rağmen hala Allah (cc) ve rasulünün sevgisinin onlara olan sevgisinden daha üstün olduğunu söylüyorsa, işte o kimse sözünde yalancıdır Zira o, üzerinde bulunduğu durumun zıddına hareket etmiştir Aynı şekilde ayette zikredilenlerden herhangi birisinin hükmünü Allah (cc) ve rasulünün hükmünden öncelikli gören kimsede bu zikredilenleri Allah (cc) ve rasulünden daha çok seviyor demektir(Medaricus Salikiyn c: 1 s: 99-100)
Ben şöyle diyorum:
“Bu açıklamalardan anlaşılan şudur: Zamanımızda İslam şeriatini bir kenara atarak beşeri kanunları uygulayanların, Allah (cc) ve rasülünü sevdiklerine dair iddiaları apaçık bir yalandır Bu iddiaları sadece insanları kandırmak için ileri sürerler ve para vererek satın aldıkları alim taslaklarını da bu mesele için kullanırlar İşte bu sebeble bu alim taslağı belamlar, Allah (cc)’ın şeriatini bir kenara atarak beşeri kanunları uygulayan tagutların müslüman olduklarını ve Allah (cc)’ı çok sevdiklerini insanlara anlatırlar
Allah (cc)’ın şeriatini hayatın her alanında uygulamadan kaldırıp yerine beşeri kanunları uygulayan, bu kanunlara öncelik tanıyarak Allah (cc)’ın şeriatinden daha üstün tutan yöneticiler, Allah (cc) ve rasulünü sevdiklerini nasıl iddia edebilirler? Böyle bir iddiayı ileri süren kimseler ya İslam’ı bilmemekte veya İslam’ı gerçek manada bilmeyen halkı kandırmak istemektedirler Zira halkın, İslam’ı gerçekten bildiğini bilseydiler asla böyle gülünç bir iddiayı ortaya atmazlardı Fakat sahte alim taslakları vasıtasıyla ve halkın İslam’daki cehaletlerini fırsat bilerek böyle bir iddiayı ortaya attılar ve halkı da buna inandırdılar
Oysa Rasulullah (sas) şöyle dedi:
“Ben kendisine ailesinden, malından ve bütün insanlardan daha sevgili olmadıkça hiç bir kul iman etmiş olmaz(Müslim)
Bir başka rivayette şöyle dedi:
“Ben kendisine babasından, çocuğundan ve bütün insanlardan daha sevgili olmadıkça hiçbiriniz iman etmiş olmaz (Müslim)
Daha önce belirtiğimiz gibi imanı ancak, ibadetlerden herhangi birisini Allah (cc)’tan başkasına yaparak Allah (cc)’a ortak koşmak bozar
Ebu Süleyman el Hatıbi bu hadisin şerhinde şöyle dedi:
“Hadisin manası şudur: “Helakin söz konusu olsa bile itaatinde tam manasıyla ihlaslı olmaz ve rızamı heva, hevesinden daha üstün tutmazsan sevginde doğru söylemiş sayılmazsın(Müslim’in şerhi c: 2 s: 15)
Bu alimin hadise verdiği manayı dikkatle düşün! Sonra zamanımızda müslüman olduğunu iddia edenlerin durumuna bir bak! İşte o zaman dinin gerçeğiyle insanların durumu arasındaki mesafinin ne kadar büyük olduğunu görürsün
Durum oldukça ciddidir Herkes dikkatli olsun! Namaz, oruç, zekat gibi ibadetleri sadece Allah (cc)’a yaptığı halde hayatın diğer yönlerindeki ibadetlerde taguta kul olan kişi şirkten kurtulduğunu, müslüman olduğunu, Rasulullah (sas)’ın şefaatına nail olacağını ve Allah (cc)’ın azabından kurtulacağını asla zannetmesin! Zira durum onların zannettikleri gibi olmayacak







Alimlerin Tagut Hakkındaki Sözleri

İbni Cerir Taberi şöyle dedi:

“Bana göre taguta verilecek en doğru mana; Allah (cc)’a karşı haddini aşan ve Allah (cc)’tan başka kendisine zorla veya gönüllü itaat edip bağlanılarak ibadet edilendir Kendisine ibadet edilen bu varlık bir insan olabileceği gibi şeytan, put veya herhangi bir şey de olabilir” (Taberi Tefsiri)

İmam Kurtubi şöyle dedi:

“Tagut; kahin, şeytan ve sapıklıkta öncü olan kimselerdir” (Kurtubi Tefsiri c: 3 s: 282)

Kurtubi bir başka yerde şöyle dedi:

“Tagutu reddedin”, demek; “şeytan, kahin, put ve bunlar gibi Allah (cc)’tan başka ibadet edilen ve sapıklığa çağıran herşeyi terkedin” demektir” (Kurtubi tefsiri c: 9 s: 10)

İbni Teymiye şöyle dedi:

“Tagut Fa’lut kalıbında olup tugyandan türemiştir Tugyan ise haddi aşmaktır Bu ise zulüm ve haksızlıktır Allah (cc)’tan başka kendisine ibadet edilen kişi, eğer buna razıysa tagut olmuştur(Tagutun tarifiyle ilgili burada sınır konulmasının sebebi Allah (cc)’tan başka kendilerine ibadet edilen nebi ve salih kişileri istisna etmek içindir Zira onlar, hiç bir şekilde kendilerine ibadet edilmesine razı değildirler Bu sebeble onlar tagut olarak isimlendirilmezler Fakat bu kimselere ibadet eden kimseler reddedilir ve tekfir edilirler) Bu sebeble Rasulullah (sas), putları tagutlar olarak isimlendirmiştir Sahih bir hadiste Rasulullah (sas) şöyle dedi:

“Tagutlara ibadet edenler (ahiret gününde) tagutların peşine düşerler

Allah (cc)’a isyan konusunda, hidayet ve hak dinin dışında, kitab ve sünnete muhalif olarak kendisine itaat edilip, bağlanılan her yol taguttur Bu sebeble Allah (cc)’ın kitabı dışında hüküm veren ve kendisine muhakeme olunan kişiye tagut ismi verilmiştir Firavun’a da işte bu sebeble tagut denilmiştir” (Fetvalar c: 28 s: 200)

İbni Kayyım şöyle dedi:

“Tagut; kendisine ibadet edilme, bağlanılma ve itaat edilme konusunda haddini aşan kul demektir İnsanların tagutu; Allah (cc) ve rasulünün kanunlarıyla hükmetmeyen, Allah (cc)’tan başka kendisine muhakeme olunan, ibadet edilen ve Allah (cc)’ın emrine dayanmaksızın ve Allah (cc)’a itaat etmeksizin zatı için tabi olunanlardır İşte alemlerin tagutu bunlardır Bunları düşünür ve insanların durumuna bakarsan, insanların çoğunun Allah (cc)’a değil, tagutlara ibadet ettiğini, Allah (cc) ve rasulünün hükümlerine değil tagutların hükümlerine muhakeme olduğunu, Allah (cc) ve rasulüne değil, taguta itaat edip tabi olduklarını görürsün” (A’lamu’l Muvakkiin c: 1 s: 50)

Burada şunu ifade etmeden geçmeyeceğim:

“İbni Kayyım’ın, zamanındaki yani 700 sene önceki insanların çoğu hakkındaki görüşü böyleyse, bizim zamanımızın insanlarını görseydi acaba onlar hakkındaki görüşü nasıl olurdu?

İmam Şankıtiy şöyle dedi:

“Özet olarak; Allah (cc)’tan başka ibadet edilen her şey taguttur ve bu konuda en büyük payı şeytan alır Allah (cc)’ın şu ayette buyurduğu gibi:

“Ey Adem oğlu! Ben size, şeytana ibadet etmeyin diye bildirmedim mi?” (Yasin: 60) (Edva’ul Beyan c:1 s: 228)

İmam Abdurrahman el Batin şöyle dedi:

“Tagut; Allah (cc)’tan başka ibadet edilenlerin, sapıklıkta öncü olanların, batıla çağıran ve onu iyi gösterenlerin hepsidir Allah (cc) ve rasulüne zıd olan hükümlerle insanlar arasında hüküm verenler, kahin ve sihirbazlar, sapık ve yalan hikayeler uydurarak insanları mezarlara ibadet etmeye çağıran mezar bekçileri, hizmetçileri ve koruyucuları aynı şekilde birer taguttur Bu tagutların aslı ve en büyüğü ise şeytandır Şeytan en büyük taguttur Allah (cc) daha iyi bilir” (Ed-Durerus Seniye c: 2 s: 103)

Şeyh Muhammed Hamid el Fıkhi şöyle dedi:

“Selef alimlerinin tagut hakkındaki sözlerinden şu anlaşılır: Tagut; Allah (cc)’a ibadet etmeyi, dinde ihlaslı olmayı, Allah (cc) ve rasulüne itaat etmeyi engelleyerek başka yönlere sevkedendir Bu, cin ve insanlardan şeytanlar olabileceği gibi, ağaç, taş ve başka şeyler de olabilir İslam şeriatine muhalif kanunlarla hükmetmek, insanın kan, mal ve ırzları konsunda hüküm vermek için konulan bütün kanunlar, Allah (cc)’ın şeriati olan hadleri kaldıran, faizin, zinanın ve içkinin haramlığını iptal eden bütün beşeri kanunlar tagut kavramına girerler Zaten böyle kanunların herbiri başlıbaşına birer taguttur Aynı şekilde yazan kişinin niyeti ne olursa olsun, ister bilerek yazsın isterse bilmeden yazsın, haktan ve Rasulullah (sas)’ın getirdiği şeriatten yüz çevirmek için yazılan her kitap da birer taguttur” (Fethül Mecid kitabında dipnot s: 282, Dar’el Kutubil İlmiyye)

Süleyman b Sehman (Süleyman b Mısli b Sehman b Hamdan b Malik b Amir El Hat’ami: Hat’am kabilesindendir Essekka köyünde doğmuştur Sekka Ebhe’ye bağlı bir köydür Suudi Arabistan’ın güneyinde bulunan Asir vilayetine bağlıdır Hicri 1266 yılında doğdu Meşhur olan hocaları; Abdurrahman b Hasen, Abdullatif b Abdurrahman, Hamed b Atik, Abdullah b Abdullatif Hicri 1331’de kör oldu ve 1349’da vefat etti) tagut hakkında şöyle dedi:

“Tagut; hüküm tagutu, ibadet tagutu ve itaat ve tabi olma tagutu olmak üzere üç türlüdür” (Ed-Durerus Seniye c: 8 s: 272 mürtedin hükmü bölümü)

Yazılanların özeti olarak şöyle diyorum:

“Tagut; ibadetle ilgili en basit meselelerde bile olsa, Allah (cc) dışında rızası sebebiyle kendisine ibadet edilendir Sevgi, dostluk, düşmanlık, itaat, bağlanma, muhakeme olma, dua, korku, adak, namaz ve uluhiyyetle alakalı herhangi bir konuda kendisine ibadet edilen Allah (cc) dışındaki her varlık taguttur Allah (cc)’ın şeriatine muhalif olan bütün kanun ve şeriatlerin her biri birer taguttur Küfür, fesat ve sapıklıkta öncü olan herkes birer taguttur

İNSANLARIN EN ÇOK MÜPTELA OLDUĞU TAĞUTLAR
Tagut lafzının, Allah-u Teâlâ'nın kitabında sekiz yerde zikredildiğini belirtmiş ve bununla ilgili ayetleri zikretmiştim Bu ayetleri inceleyen bir kimse, Allah-u Teâlâ'nın, özellikle tagutun iki türü üzerinde çok açık bir şekilde durduğunu görür Zira insanların çoğu tagutun bu iki türüne bağımlı olmuşlardır

İşte Allah-u Teâlâ, insanların Allah-u Teâlâ katında hiçbir mazeretleri olmaması için tagutun bu iki türü üzerinde çok açık bir şekilde durmuştur

Müslüman olabilmek için tagutun bu iki türünü tafsilatlı bir şekilde reddetmek gerekir

Allah-u Teâlâ'nın, üzerinde özellikle durduğu bu iki tür tagut şunlardır:

1- İbadet Tagutu

2- Hüküm Tagutu

_____________________________


1-İBADET TAĞUTU

ِبِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:

"Taguta kulluk etmekten kaçınarak" (Zümer: 17)

" taguta tapanlar; işte bunlar, yerleri kötü olan ve doğru yoldan sapan kimselerdir" (Maide: 60)

"Şüphesiz ki biz her ümmete Allah’a ibadet edip taguttan kaçınmaları için rasuller gönderdik" (Nahl: 36)

_____________________________


2-HÜKÜM TAĞUTU

Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:

"Reddetmeleri emrolunmuşken taguta muhakeme olmak isterler" (Nisa: 60)

Hüküm tagutunun zamanımızdaki çağdaş şekliyse şöyledir:

a- Teşri Sıfatı Yönünden:

Bunlar, Allah-u Teâlâ'nın indirdiğinin dışında teşride bulunan tagutlardır Devlet reisleri, parlemento, millet vekilleri ve bunlar gibileri

Bunlar, kanunları tartışır, tasdik eder ve teşride bulunurlar Yasama sultasının üniteleri kanun koyma, yürütme sultası hükümetin oluşturduğu kanunlara işlerlik kazandırma ve yargı sultası teşrileri uygulama yönünden her biri bir taguttur

b- Hüküm Verme Bakımından:

Bunlar; devlet reisleri, hakimler ve mahkemelerin azalarıdır Bu tür tagutun yardımcıları ise; onları koruyan, onlara bakıcılık yapan, onları ve hükümlerini kabul etmeleri için insanları zorlayan ve onlar için çarpışan kimselerdir Daha açıkçası, Allah-u Teâlâ'nın kanunları dışındaki kanunları ve bu kanunları tatbik eden sistemleri, bu sistemlerin mahkeme ve hakimlerini koruyan kimselerdir

Ve bilinsin ki; taguta iman da edilir, küfür de edilir

Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:

"Cibte ve taguta iman ederler" (Nisa: 51)

Taguta ibadet de edilir, ondan beri de olunur

Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:

"Taguta kulluk etmekten kaçınarak" (Zümer: 17)

Bu söylenenleri daha iyi anlayabilmeniz için:

Uluhiyyet tevhidi adı verilen ibadet tevhidi, hem "nüsuk" , hem "hüküm", hem de "velayette" Allah-u Teâlâ'yı birlemektir

Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:

"Ben insanları ve cinleri yalnızca bana ibadet etsinler diye yarattım" (Zariyat: 56)

"Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize ibadet edin!" (Bakara: 21)

İbadetin rükunları olan "nüsuk" , "hüküm" ve "velayet" , Allah-u Teâlâ'ya ortak kılınmaksızın yapıldığında Allah-u Teâlâ tam olarak birlenmiş ve dille söylenen şehadet pratikte gerçekleştirilmiş olunur

Bu rükunlardan herhangi birisi şayet Allah-u Teâlâ'dan başkasına yapılırsa, Allah-u Teâlâ'dan başkasına ibadet edilmesi sebebiyle Allah-u Teâlâ'ya eş koşulmuş ve bu rükunların kendisine yapıldığı kimse de, o kimseye ilah ismi verilmese bile, ilah edinilmiş olunur Zira bu, uluhiyyetin ve ibadetin gerçeğidir Bunun ibadet olmadığına inanmak gerçeği değiştirmez Tıpkı Adiy b Hatem radiyallahu anh’in durumu gibi

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:

"Onlar, hahamlarını, rahiblerini ve Meryem oğlu Mesih’i Allah’tan başka rabler edindiler Oysa tek olan Allah’a ibadet etmekle emrolunmuşlardı O’ndan başka ibadete layık ilah yoktur O, onların ortak koştuklarından münezzehtir" (Tevbe: 31) ayetini okuduğu sırada yanına giren Adiyy b Hatem ona: "Biz onlara ibadet etmedik" diyerek itiraz etti Fakat onun bu itirazı gerçeği değiştirmedi

Hristiyan ve yahudiler, helalleştirme ve haramlaştırma konusunda din adamlarına itaat etmenin, onlara ibadet etmek olduğunu bilmemekteydiler Buna rağmen Allah-u Teâlâ onların bu yaptıklarını ibadet olarak isimlendirerek onları müşrik, din adamları ve rahiplerini de Allah-u Teâlâ'dan başka rabler olarak isimlendirdi

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem da onların bu yaptıklarına ibadet ismini verdi Öyleyse ismi değiştirmek gerçeği değiştirmez ve hükmü de etkilemez

Buna göre Allah-u Teâlâ'nın "Zümer: 17" ayetinde belirttiği "taguta ibadet etmek" ile
"Nisa: 51" ayetinde belirttiği "taguta iman":
Bir kulun, ibadetin açıklanan rükunlarından herhangi birisini Allah-u Teâlâ'dan başkasına yapmasıdır

Daha açıkçası zikredeceğimiz tagutlardan herhangi birisine yapmasıdır Zira ibadet sadece Allah-u Teâlâ'nın halis hakkıdır ve Allah-u Teâlâ bu konuda asla ortak kabul etmez

Namaz, secde, rüku, kurban, adak, sığınmak, korkmak, umut, tevekkül vs gibi nüsuk ibadetlerinden herhangi birisi tagutlardan birisine yapılırsa bu tagut "nüsuk tagutu" veya "ibadet tagutu" olmuş olur

Şayet bu tagutlardan herhangi birisine hüküm hakkı veya teşri hakkı verilirse işte bu tagut "hüküm tagutu" olmuş olur

Aynı şekilde velayetin herhangi bir türü bağımsız olarak sadece Allah-u Teâlâ'ya yapılması gerekirken, herhangi bir taguta yapılırsa bu tagut "velayet ve tabi olma tagutu" olmuş olur

Allah-u Teâlâ'nın reddetmemizi emrettiği taguta ibadetin türleri işte bunlardır</b>

Alıntı Yaparak Cevapla

Tagutu Reddetmek Tevhidin Gereğidir

Eski 08-02-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tagutu Reddetmek Tevhidin Gereğidir




TAGUTU REDDETMEK TEVHİDİN VE İMANIN SIHHAT ŞARTLARINDANDIR


Bil ki! Bütün rasullerin getirdiği İslam’ın rükunlarının en büyüğü; tek olan Allah (cc)’a iman etme ve tagutu reddetme rüknudur Zaten bu rükun, rasullerin gönderilme ve kitapların indirilme gayesidir Namaz, zekat, oruç, beyti hac etme ve bunlar gibi diğer ibadetlerden önce bu rüknu yerine getirmek, kul üzerine öncelikle farzdır Tagutu reddetmedikçe asla iman geçerli olmaz, hiçbir amel kabul edilmez ve kan korunmaz

Allah şöyle buyuruyor:

“Şüphesiz her ümmete: “Allah’a ibadet edip, taguttan kaçınsınlar diye rasuller gönderdik Onlardan kimisine Allah hidayet etti, kimisine de sapıklık hak oldu” (Nahl:36)

Bu ayet gösteriyor ki, istisnasız bütün rasullerin ilk görevi, ayette bildirildiği gibi, insanları Allah (cc)’a ibadet ettirmek ve tagutlardan sakındırmaktır

Allah (cc) şöyle buyuruyor:

“Kim tagutu inkar edip Allah’a iman ederse kopmak bilmeyen sağlam bir kulpa tutunmuş olur Allah işitendir, bilendir” (Bakara: 256)

Allah (cc)’ın bu ayette, tagutu reddetmeyi Allah’a imandan önce zikretmesinde çok büyük ve önemli işaretler vardır Bunlardan bazıları:

1 - Tagutu red meselesinin küçük görülüp de ihmal edilmemesini, tagutu reddetmenin çok önemli bir asıl oduğunu, bunun dışındaki asıl ve teferruatların ise ona bağlı olduğunu belirtmek içindir

2 - İmandan önce tagutun reddinin gerekli olduğunu bildirmek içindir Çünkü kişi tagutu reddetmeden önce iman ederse bu iman, tagutu red ve şirki terkedinceye kadar sahibine hiçbir fayda vermez

3 - Allah (cc)’a iman ile taguta iman, bir kulun kalbinde bir an bile olsa asla bir arada bulunamaz Çünkü birisine iman, diğerine iman etmeye zıddır Bunlardan birisine iman edilirse diğeri reddedilmiş olur Çünkü iman ile küfür bir kalpte asla bir arada bulunmaz

Buna göre, ya tagutu reddettikten sonra iman edilir ya da taguta iman ederek Allah (cc) reddedilir Taguta iman ile Allah (cc)’a imanın bir kulun kalbinde aynı anda bir arada bulunmasını düşünmek, birşeyin zıddıyla birlikte aynı anda var olduğunu düşünmek demektir Bu ise imkansız bir şeydir

Ayetteki “urveti’l vuska” (sağlam kulp) hakkında alimlerden bazıları; “sağlam kulp; imandır

Bazıları; “sağlam kulp; İslam’dır

Bazıları da; “sağlam kulp; la ilahe illallah’tır” dediler Bu manaların hepsi doğrudur Aralarında bir zıtlık yoktur (İbni Kesir Tefsiri-Bakara: 256 ayetinin tefsirine bak)

Bu ayet gösteriyor ki, her kim Allah (cc)’a iman ettiği halde tagutu reddetmez veya tagutu reddettiği halde Allah (cc)’a iman etmezse sağlam kulpa tutunmamış ve la ilahe illallah’a gerçek manada şehadet etmemiş olur

Rasulullah (sas) sahih bir hadiste şöyle demiştir:

“Kim la ilahe illallah der ve Allah (cc)’tan başka tapılanları reddederse malı ve kanı haram olur Onun hesabı Allah’a aittir” (Müslim)

Bil ki! Tagutu reddetmediği halde la ilahe illallah diyen kimse, bir şeyi zıddıyla beraber aynı anda söylemiş gibidir Yani aynı anda bir şey hakkında hem var hem de yok demiş gibidir Çünkü la ilahe illallah şehadeti tagutu reddi gerektirir Tagutu reddetmeyen kişinin misali, sözüyle Allah (cc)’tan başka ibadete layık ilah yoktur diyen, fakat aynı anda diliyle veya haliyle Allah’la beraber ibadete layık ilah vardır, diyen kimsenin durumuna benzer

Tevhidi kabul ettiğini söyleyen bu kimse aslında yalancı, münafık, zındık, Allah (cc)’ın diniyle alay eden kafir bir kimsedir Zira bu kimse, hem Allah (cc)’tan başka ibadete layık ilah olmadığını söylemekte hem de aynı anda var olduğunu söylemektedir

İşte bunun delilleri:

Yalancı olmasına gelince; bir şeyi aynı anda zıddıyla birlikte söylemesidir Zira bu kimse Allah (cc)’ tan başka bütün ilahları reddettiğini iddia etmekle beraber taguta iman etmekte ve O’na ibadet etmektedir Bu sebeble, tevhid üzerinde olduğu iddiasında yalancıdır

Münafık olmasına gelince; bir şeyi kabul ettiğini söylemesine rağmen ona zıd olan şeyi üzerinde bulundurmasıdır Zira bu kimse diliyle muvahhid olduğunu söylediği halde taguta ibadet küfrünü gizlemiştir

Zındık olmasına gelince; taguta ibadet ettiğinden dolayı kendisine küfre girdiğine dair deliller gösterilince, la ilahe illallah’ı söylediğini, bu sebeble müslüman olduğunu, kafir olmadığını iddia etmesidir

Allah (cc)’ın diniyle alay etmesine gelince; muvahhid olduğunu yüzlerce defa iddia ettiği halde tevhidin zıddına bir söz söylemekten veya amel işlemekten hiç çekinmemesidir Allah (cc)’ın şeriatiyle bundan daha büyük bir oyun olabilir mi? Allah (cc)’ın diniyle bundan daha başka bir alay ve onu hafif görme var mıdır?

Nebinin dini, tevhid dinidir Tevhid dini ise la ilahe illallah Muhammedun Rasulullah’ı bilmek ve bunun gerekleriyle amel etmektir Fakat maalesef bazı insanlar la ilahe illallah kelimesinin manasını bilmemekte, onu bozacak ameller işlemekte ve bu kelimenin sadece; yaratıcı olan, rızık veren Allah (cc)’tır manasına geldiğini sanmaktadır Onlar bu kelimeyi, ancak bu manayı kastederek söylerler Oysa bu kelimeyi bu manayla söylemeleri onlara bir fayda sağlamaz ve onları muvahhid yapmaz Çünkü, bu sözleriyle sadece rububiyyet tevhidini kabul etmişlerdir Bu şekildeki bir kabulü müşrikler de yapmakta idi

La ilahe illallah kelimesinin manası, böyle cahillerin zannettiği gibi değildir Muvahhid olabilmek için rububiyyet tevhidini kabul etmekle birlikte uluhiyyet tevhidinin de kabul edilmesi gerekir Uluhiyyet tevhidinin kabulü; bütün ibadetlerin sadece Allah (cc)’a yapılması gerektiğine dair imanı gerekli kılar

Bazı insanlar, la ilahe illallah’ın gerçek manasını bilmedikleri halde dilleriyle bu kelimeyi söylerler Bu kişiler müslüman değildir Çünkü onlar, la ilahe illallah’ın gerçek manasına iman etmemişlerdir Oysa bu meseleyi çok iyi bilmek ve anlamak, o meseleye inanmak için gerekli olan şartlardır Bir şeyi bilmemek ve anlamamak ise o şeye sahip olmamaya benzer

Bazı insanlar da, la ilahe illallah’ın manasını bildikleri halde gerekleriyle amel etmezler Bunlar da müslüman değildir Çünkü tevhidle amel etmek, şirkten uzak olmak ve Allah (cc)’tan başka ibadet edilenleri hem söz hem de amelle reddetmek, tevhid şehadetinin en önemli gereklerindendir Onlar bu gerekleri yerine getirmedikleri için kafirdirler

Tevhid hem kalp hem dil hem de amelde sağlanmalıdır Bunlardan birisini eksik yapan kimsenin müslüman olması mümkün değildir Tevhidi bildiği halde onunla amel etmeyen kimse, Firavun ve İblis gibi inatçı bir kafir olmuştur

Bazı insanlar ise la ilahe illallah’ı söyledikleri halde gerçek manasını hem anlamazlar, hem de akletmezler Bu kişiler de la ilahe illallah’ın manasını bilmeyen kişiler gibi kafirdirler

Buna göre, her kim la ilahe illallah’ı söylediği halde tagutu reddetmezse işte o kimsenin kıldığı namaz, tuttuğu oruç, yaptığı hac ve verdiği zekat gibi salih amelleri kendisine fayda vermez Zira, la ilahe illallah’ı sözle söylemesine rağmen aynı anda onu bozucu ameller yapmaktadır

Tagutun her türünü reddedebilmek ve sadece o gayeyle yaratıldığımız halis tevhidi gerçekleştirebilmek için tagutu, özellikle de zamanımızın tagutlarını, her çeşidiyle çok iyi bilmemiz gerekir

4 - TAGUT
Tagut kelimesi Kur’anı kerimde sekiz yerde, sekiz defa zikredilmiştir Bunlar:
“Bakara: 256” Bakara: 257, Nisa: 51, Nisa: 60, Nisa; 76, Maide: 60, Nahl: 36, Zümer: 17” ayetleridir
Tagut kelimesi; taga, yetgı, tugyan, yetgu tugyanenden türemiştir Haddini asmış, yükselmiş, küfürde ileri gitmiş, isyanda haddini aşmış manalarına gelir Bu özelliklere sahip olan herkes tagut olarak isimlendirilir
“Tagal mau ve’l bahr”; su ve deniz yükseldi denildiğinde, denizin dalgaları yükseldi manasına gelir Had-dini aşan her şeye tagut denir
Tagut kelimesi, hem tekil ve çoğul hem de dişi ve erkek için kullanılır Fa’lut kalıbında yani; tagyut şeklindedir Fakat (ye) harfi (gayn) harfinden önce gelmiş ve fethalı (üstünlü) okunmuştur Ondan önceki harf de fethalı (üstünlü) olduğu için bu (ye) harfi (elif) harfine çevrilmiş ve “tagut” kelimesi oluşmuştur
Tagutun çoğulu; “tavagit”dir Hadiste şöyle geçer:
“Babalarınız ve tagutlar (tavagi - tavagit) adına yemin etmeyin!”
Hadisteki tavagi kelimesi, tagiyenin çoğuludur Bunlar ise müşriklerin ibadet ettikleri putlar ve başkalarına verdikleri isimlerdir Devs tagiyesi, Hesam tagiyesi denildiğinde Devs ve Hesam kabilelerinin taptığı putlar kastedilirdi
Tavagi; küfürde haddini aşan manasına da gelir Bu durumda, Devs ve Hesam’ın büyükleri ve ileri gelenlerine itaat kastedilir (Lisanul Arap c: 15 s: 7)
Ebu İshak şöyle dedi:
“Allah (cc)’tan başka ibadet edilen herşey cibt ve taguttur Allah (cc) bu konuyla ilgili olarak şöyle buyuruyor:
“Onlar, taguta ve cibte inanıyorlar(Nisa: 51)
Ezheri şöyle dedi:
“Ayetteki cibt ve tagut Hayy b Ahtab ve Ka’b b Eşref’tir Bu mana tagutun lügat manasına zıt değildir Çünkü o ikisinin emrine tabi olduklarında Allah (cc)’tan başka o ikisine itaat etmiş olmaktadırlar
Şu’bi, Ata ve Mücahid şöyle dediler:
“Cibt; sihirdir Tagut ise; şeytan, kahin ve dalalette baş olan herkestir
El Ahfeş:
“Taguta kulluk etmekten kaçınarak(Zümer: 17) ayeti hakkında şöye dedi: “Tagut putlardan olabildiği gibi cin ve insanlardan da olabilir( Bu açıklamaların hepsi Lisan’ul Arap’ta geçmektedir)
Vahidi şöyle dedi:
“Bütün arapça dil alimleri tagutu, “Allah (cc)’tan başka ibadet edilen herşey” olarak tarif etmişlerdir
Nevevi şöyle dedi:
“Leys, Ebu Ubeyde ve El Kesai tagut hakkında şöyle dediler:
“Tagut; Allah (cc)’tan başka ibadet edilen herşeydir(Şerh Sahihi Müslim c: 3 s: 18)
Cevheri şöyle dedi:
“Tagut, şeytan ve dalalette baş olan herkestir


Selefi Salihinin Tagutun Tarifi Hakkındaki Sözleri:
1 – Şeytan
Ömer b Hattab (ra) ve Abdullah b Abbas (ra), Buhari’de geçen bir hadiste;
“Kim tagutu inkar edip Allah’a iman ederse kopmak bilmeyen sağlam bir kulpa tutunmuş olur Allah işitendir, bilendir(Bakara: 256)
ayetini tefsir ederken tagutun; şeytan olduğunu söylemişlerdir
İbni Kesir, Ömer b Hattab (ra) ve İbni Abbas (ra)’ın tagut hakkındaki görüşlerini naklettikten sonra şöyle dedi:
“Bu görüş çok kuvvetli bir görüştür Çünkü cahiliye ehlinin üzerinde bulundukları durumu çok güzel açıklıyor Onlar putlara ibadet ederler (ibadet tagutu), o putlara muhakeme olurlar (teşri ve hüküm tagutu) ve o putlardan yardım isterlerdi (velayet tagutu) (Parantezin içindeki lafızlar yazarın açıklamalarıdır)
Mücahid, tagut hakkında şöyle dedi:
“Tagut; kendisine muhakeme oldukları ve emirlerine itaat ettikleri insan görünümündeki şeytandır” (İbni Kesir Tefsiri)

2 – Allah (cc)’tan Başka İbadet Edilen Herşey
Bu görüş; İmam Malik ve Arapça dil alimlerinin çoğunun görüşüdür

3 – Kahinler
Bu görüş; Abdullah b Ömer (ra) ve Cabir b Abdullah (ra)’ın görüşüdür
İbni Cüreyc, tagut hakkında şöyle dedi:
“Tagut, kahinlerdir Şeytanlar, o kahinlere inerek ne söyleyeceklerini kalplerine ve dillerine fısıldar
İbni Cüreyc, şöyle dedi:
“Ebu Zübeyr, bana Cabir b Abdullah (ra)’tan şöyle haber verdi: “Cabir (ra)’e, müşriklerin muhakeme oldukları tagutlar hakkında soruldu Cabir (ra) şöyle dedi: “Onların, biri Cüheyne kabilesinde, biri de Eslem kabilesinde olmak üzere muhakeme oldukları birer tagutları vardı Bunlar; şeytanların kendilerine öğrettiği kahinlerdi

4 – Sihirbaz
Bu görüş; Ebu Aliye ve Said b Cübeyr (ra)’in görüşüdür

5 –Putlar
Bu görüş; İkrime, Dahhak ve Suddi’nin görüşüdür

6 – Putların Kahinleri (tercümanları)
Abdullah b Abbas (ra) şöyle dedi:
“Cibt, putlardır Tagut ise; putlara bakan kahinlerdir Onlar, insanları saptırmak için putlar adına yalan söylerler

7 – Yahudi alimleri
Bazı selef alimleri tagutu; yahudilerin anlaşmazlık esnasında kendilerine muhakeme oldukları yahudi alimleri olarak isimlendirmişlerdir İşte bu kimseler, insanlara hükmederken Allah (cc)’ın indirdiği dışındaki şeylerle hükmederlerdi
İbni Abbas (ra) şöyle dedi:
“Tagut; yahudilerden bir adamdır ve ismi Ka’b b Eşref’tir Yahudiler aralarında ihtilaf ettikleri konularda Allah (cc) ve rasulünün hükmüne muhakemeye çağrılınca: “Biz sizi, Ka’b b Eşref’e muhakeme olmaya çağırırız” derlerdi İşte:
Reddetmeleri emrolunmuşken taguta muhakeme olmak isterler” (Nisa: 60)
ayeti bunun üzerine inmiştir
Bu görüş; Dahhak, Mücahid ve Rebi b Enes’in görüşüdür (Bu görüşlerin hepsi Suyuti-Ed Durerul Mensur, Taberi, Kurtubi ve İbni Kesir Tefsirlerinde geçmektedir)
Tagutun en kapsamlı ve geniş manası;
Sahabe ve tabiinin çoğunluğuna göre; tagut şeytandır
Malik b Enes ve arapça dil alimlerine göre; tagut, Allah (cc)’tan başka ibadet edilen herşeydir
Bu iki tarif en kapsamlı tariflerdir Diğer tarifler ise bu iki tarifin dallarıdır Tagutla ilgili olarak yapılan bu iki kapsamlı tarif, aslında bir tek asla dayanmaktadır Fakat bu aslın hem zahiri görünüşü hem de gerçeği vardır
Bu sebeble bu aslın zahirine göre tagutu tarif eden alimler tagutu; “Allah (cc)’tan başka ibadet edilen her şey” olarak açıklamışlardır
Tagutun gerçeğine göre tagutu tarif eden alimler ise; tagutu; “şeytan” olarak açıklamışlardır Zira insanı Allah (cc)’tan başkasına ibadete ve küfrün her çeşidine çağıran şeytandır
Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“Görmedin mi? Biz gerçekten şeytanları, kafirlerin üzerine gönderdik, onları tahrik edip kışkırtıyorlar (Meryem: 83)
Bu sebeble küfre giren ve Allah (cc)’tan başkasına ibadet eden herkes, bu amelleri şeytanın süslemesiyle yapmıştır Ayrıca zahiren Allah (cc)’tan başkasına ibadet eden herkes, aslında şeytana ibadet etmiştir
Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“Ey Adem oğlu! Şeytana tapmayın diye size bildirmedim mi?” (Yasin: 60)
Allah (cc) İbrahim (as)’in babasına söylediği söz hakkında şöyle haber veriyor:
“Ey babacığım! Şeytana tapma(Meryem: 33)
İbrahim (as)’in babası aslında şeytana değil putlara tapıyordu
Allah (cc) bu konuda şöyle haber veriyor:
“İbrahim babası Azer’e dedi ki: “Putları mı ilahlar edindin?” (En’am: 74)
İbrahim (as)’in babası Azer, putlara tapmasına rağmen İbrahim (as) babasına: “Ey baba! Şeytana tapma” demiştir Çünkü şeytan en büyük taguttur Bu sebeble puta, taşa, ağaca veya insana tapan kimse, aslında şeytana tapmış sayılır Buna göre her kim Allah (cc)’ın hükümleri dışında başka bir kanun veya anayasayı kabul eder veya Allah (cc)’ın hükümleriyle hükmetmeyen bir hakime muhakeme olursa, işte o kimse aslında şeytanın hükümlerini kabul etmiş ve şeytana muhakeme olmuştur Taguta muhakemenin manası işte budur! Her kim bir kavim, bir ırk veya demokrasi benzeri İslam dışı herhangi bir sistem için çarpışırsa aslında o kimse şeytan için çarpışmıştır Ayetlerde geçen “tagut için çarpışanlar” sözünün manası işte budur
Tagutun gerçeği şeytandır Bu sebeble Tagutun gerçeğine göre tagutu tarif eden selefi salih alimleri tagutu “şeytan” olarak açıklamışlardır Zahire bakan selefi salih alimleri ise tagutu Allah (cc)’tan başka ibadet edilen herşey olarak tarif etmişlerdir
Selefi salih alimleri ayetlerde geçen tagut kelimesine, ayetlerin nüzul sebebine veya siyakına bakarak; kahin, putlar, putların kahinleri, tercümanları, sihirbaz veya yahudi alimleri gibi manalar vermişlerdir


Alıntı Yaparak Cevapla

Tagutu Reddetmek Tevhidin Gereğidir

Eski 08-02-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tagutu Reddetmek Tevhidin Gereğidir




Zamanımızda Allah (cc) Dışında İbadet Edilen Tagutlardan Bazıları


Tagutun manasını açıkladıktan ve tagut sıfatının kime verileceğini belirttikten sonra, şimdi zamanımızda Allah (cc)’tan başka ibadet edilen tagutların kimler ve neler olduğunu ayrıntılı olarak açıklayalım ki bunlardan sakınabilelim, onlara verilmesi gereken şer’i hükmü verelim ve takınılması gereken şer’i tavrı takınalım Meseleye, tagutların başı ve lideri ile başlıyorum
Zamanımızda Allah (cc) Dışında İbadet Edilen Tagutların Bazıları


1 – Şeytan (İblis Aleyhil Lane)

Allah (cc)’ın kullarını, kıyamete kadar Allah (cc)’ tan başkasına ibadet ettirmek için nefsine yemin eden İblis aleyhil lanedir
Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“(İblis) dedi ki: “Beni azdırman sebebiyle, ben de insanlar için senin dosdoğru yoluna mutlaka oturacağım Sonra onlara, önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından yaklaşacağım Onların çoğunu şükrediciler olarak bulmayacaksın(A’raf: 16-17)
“(Şeytan) şöyle dedi: “Rabbim! Beni azdırmış olman dolayısıyla yeryüzündeki günahları Adem oğlu için süsleyecek ve hepsini azdıracağım Ancak içlerinden ihlaslı kılınan kulların müstesna(Hicr: 39-40)
İşte bu ayetlerde bildirilen İblis’e ait sıfatların aynısıyla, kendilerini şeytana asker yapan, bütün güçlerini şirk, küfür ve sapıklığı yaymak için kullanan insan şeytanlar da sıfatlandırılmıştır Allah (cc)’ın şu ayette buyurduğu gibi:
“(Müşrikler) eğer güç yetirseler, dininizden çevirinceye kadar sizinle savaşırlar(Bakara: 217)
Denilebilir ki: “Daha önce açıklandığı gibi tagut, Allah (cc)’tan başka ibadet edilendir O halde insanların şeytana ibadet etmeleri nasıl olur?”
Bunun cevabı şudur: “Şeytana ibadet; küfür ve şirk konusunda ona bağlanmak ve itaat edilmekle olur Allah (cc)’ın şu ayetlerde buyurduğu gibi:
“Ey Adem oğlu! Şeytana ibadet etmeyin, o sizin için apaçık bir düşmandır, diye size bildirmedim mi?” (Yasin: 60)
“(Müşrikler) O’ndan başka, sadece dişilere dua edip yalvarırlar İnatçı olan şeytandan başkasına da dua etmezler (Nisa: 117)
“(İbrahim babasına şöyle dedi) Ey babacığım! Şeytana ibadet etme! Şüphesizki şeytan, Rahman’a asi olmuştur” (Meryem: 44)


2 – Heva ve Heves


Heva; meyletmek, sevmek, aşık olmak manasına geldiği gibi birşeyi istemek veya temenni etmek manalarına da gelir
Nefsin hevası; nefsin istekleridir
Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“Nefsini hevadan sakındırdı (Naziat: 40)
Yani; nefsinin istediği şehvetlere uymaktan ve Allah (cc)’a isyan konusunda çağırdığı şeylere uymaktan kendisini korudu, demektir
Heva ve heves mutlak olarak kullanıldığı zaman kötü mana kastedilir Fakat, bu kelimeler ile kötü bir mana kastedilmiyorsa, o zaman bu kelimelerle birlikte başka kelimeler de kullanılmalıdır “İyi heva” gibi “Bu heva doğruya uygundur” gibi (“Lisan’ul Arab”a bak)
Kur’an, heva ve hevesi, kötüleyerek zikretmiştir Allah (cc)’a isyan konusunda heva ve hevese itaat edilip bağlanıldığında, Allah (cc)’ın şeriatine ters düşse bile heva ve hevesin hak gördüğü hak, batıl gördüğü batıl görülerek eşyalar üzerinde hüküm verici kaynak tayin edildiğinde heva, Allah (cc)’tan başka ibadet edilen bir tagut olmuş olur
Heva ve hevese göre dostluk ve düşmanlık yapmak, yaptığı İslam şeriatine ters düşse bile sevdiği kimseyi dost, sevmediğini düşman görmek de aynı şekilde heva ve hevesi, Allah (cc)’tan başka ibadet edilen ilah edinmek olur Çünkü heva ve hevesine, şeriate muhalif olsa bile uyan, onu hüküm verici tayin eden kimse, bu hareketiyle heva ve hevesine ibadet etmiş, onu Allah (cc)’tan başka bir ilah edinmiş ve Allah (cc)’a denk kılmıştır
Allah (cc)’ın şu ayetlerde buyurduğu gibi:
“Kalbini bizi zikretmekten gafil kıldığımız, hevasına uyan ve işi aşırılık olan kimseye itaat etme!” (Kehf: 28)
“(Ey Muhammed!) Hevasını ilah edineni gördün mü? Ona sen mi vekil olacaksın?” (Furkan: 43)
“Hevasını ilah edinen, Allah’ın kendi ilmi dahilinde saptırdığı kimseyi gördün mü?” (Casiye: 23)
İbni Teymiye şöyle dedi:
“Heva ve hevesine ibadet eden kimse, heva ve hevesini ilah edinmiştir Bu kimsenin ilahı heva ve hevesleridir Bu sebeble, ilahlığı gerçekten hakedeni ilah edinmez Onun ilah edindiği sadece ve sadece heva ve hevesidir İşte heva ve hevesini ilah edinen bu kimse aynen müşriklerin ilahlarını sevmeleri veya buzağıya ibadet edenlerin buzağıyı sevmeleri gibi heva ve hevesini sever Bu sevgi Allah (cc)’la beraber olan bir sevgidir Yoksa Allah (cc) için olan sevgi değildir Bu ise şirk ehlinin sevgisidir Nefisler Allah (cc)’ı sevdiğini iddia edebilir Bununla beraber heva hevesin sevdiğini de sever İşte bu, sevgi de şirktir Zira heva ve hevesin sevgisini Allah (cc)’ın sevgisiyle bir yapmış, dolayısıyla sevgide şirk işlemiştir(Fetvalar c: 8 s 359)

3 – Allah’ın İndirdiğiyle Hükmetmeyenler
Allah (cc)’ın indirdiğiyle hükmetmeyen, zulüm ve sapıklıkta başı çeken kimsedir Çünkü o, Allah (cc)’ın hükmünü terkedip ondan yüz çevirmiş ve beşer aklına dayalı cahiliye kanunlarıyla hükmetmiştir
Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“Kim Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse işte onlar kafirlerin ta kendileridir(Maide: 44)
“Kim Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse işte onlar zalimlerin ta kendileridir (Maide: 45)
“Kim Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse işte onlar fasıkların ta kendileridir(Maide: 47)
“Cahiliyenin hükmünü mü istiyorlar? Yakinen bilen bir kavim için Allah’tan daha iyi hüküm veren kim vardır?” (Maide: 50)
Allah (cc)’ın hükmünden başka her hüküm cahiliye hükmüdür ve bu ayetin hükmünü alır Bu sebeble her kim Allah (cc)’tan başkasının hükmünü isterse işte o kimse, cahiliyenin hükmünü istemiş demektir
Beşeri kanunlarla hükmeden hakimler tagut ismini alırlar Aynı şekilde İslam şeriatine zıd olan adetlerle hükmeden kabile şeyleri de bu ismi alırlar
Şöyle sorulabilir: “Daha önce açıklandığı gibi tagut, Allah (cc)’tan başka ibadet edilendir Allah (cc)’tan başka hüküm veren hakimler bu tarife nasıl girerler?”
Bunun cevabı şudur: “Allah (cc), Allah (cc)’ın indirdiğiyle hükmetmeyen hakimi tagut olarak isimlendirmiştir
Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“Reddetmeleri emrolunmuşken taguta muhakeme olmak isterler(Nisa: 60)
Bu ayetteki tagut kelimesi, Allah (cc)’ın hükmüyle hükmetmeyen hakimi de içine alır Bazı sahabelere göre ayetteki tagut; yahudi Ka’b b Eşref’tir Çünkü o, Allah (cc)’ın indirdiğiyle hükmetmeyen bir kişi idi
Allah’ın indirdiğiyle hükmetmeyen hakime, muhakeme olunma ve itaat edilme yönüyle ibadet edilir
Daha önce muhakeme olmanın sadece Allah’a yapılması gereken ibadetlerden olduğunu açıkladım Her kim Allah (cc)’ın şeriatinden başka bir şeriate muhakeme olursa, işte o kimse muhakeme olduğu kişiye ibadet ederek onu ilah edinmiş olur
Ayrıca Allah (cc)’ın şeriatinden başka kanunlarla hükmeden, kendisine dost ve tabi olanları, rıza gösterenleri vahyin nurundan, İslam’ın adaletinden çıkarır, şirkin, küfrün ve cahiliyenin karanlığına sokar Allah (cc)’ın şu ayetinde buyurduğu gibi:
“Kafirlerin dostları ise tagutlardır Onları nurdan karanlıklara çıkarırlar İşte bunlar ateş ashabıdırlar ve orada ebedi olarak kalacaklardır(Bakara: 257)
Buna göre; Allah (cc)’ın şeriatinden başka kanunlarla hükmeden kişi, hem isim hem vasıf hem de mana olarak şüphesiz tagut hükmünü alır

Bu mesele daha net bir şekilde öğrenilsin ve bu konudaki yanlışlar ortadan kalksın diye Seyfuddin El-Muvahhid’in, “Davetçi’nin Tefsiri” kitabındaki Maide: 44, 45 ve 47 ayetleriyle ilgili açıklamalarını naklediyorum “Maide 44, 45 ve 47 ayetlerinin nüzul sebebi konusunda değişik görüşler vardır Bu görüşlerden en önemli ve en sahih olanı şu iki rivayettir:
1) - Bu ayetlerin, zina yapan iki yahudi hakkında indiğini haber veren rivayetler
Abdullah b Ömer (ra) şöyle dedi:
“Yahudiler, Rasulullah (sas)’a gelerek kendilerinden bir kadın ve erkeğin zina yaptığını ona haber verdiler Bunun üzerine Rasulullah (sas) onlara şöyle sordu:
“Zina hakkında Tevrat’ta ne buluyorsunuz?” Yahudiler şöyle cevap verdiler:
“Onların yaptıklarını herkese yayar ve onlara sopa atarız Zinanın hükmü Tevrat’ta işte böyledir” Onların bu sözü üzerine Abdullah b Selam (ra) onlara şöyle dedi:
“Sizler yalan söylüyorsunuz Çünkü zina yapanlar hakkında Tevrat’ta bildirilen hüküm recmdir Öyleyse Tevrat’ı getirin de bakalım
Bunun üzerine Tevrat’ı getirdiler ve onu açarak okumaya başladılar Tevrat’ı okuyan kimse recm ayetini eliyle kapatarak ondan önceki ve sonraki ayetleri okudu Böylece recm ayetini atlamış oldu Abdullah b Selam o kişiye şöyle dedi:
“Elini kaldır” O kişi elini kaldırınca recm ayeti gözüktü Bu durum üzerine yahudiler Rasulullah (sas)’a şöyle dediler:
“Ey Muhammed! Abdullah b Selam’ın söylediği doğrudur Tevrat’ta recm ayeti vardır” Bu cevap üzerine Rasulullah (sas) zina yapan kadın ve erkeğin recm cezasıyla cezalandırılmalarını emretti Öyle ki ben, kadın ve erkek recmedildikleri sırada, kadına taşlar gelmesin diye erkeğin onu vücuduyla koruduğunu gördüm (Buhari, Müslim ve başkaları rivayet ettiler)
Bera b Azib (ra) şöyle demiştir:
“Rasulullah (sas)’ın yanından kendisine tahmim yapılmış (yüzü siyaha boyanmış) ve sopa atılmış bir yahudi geçti Rasulullah (as) onları çağırdı ve şöyle dedi:
“Zina yapanın cezasını kitabınızda böyle mi buluyorsunuz?”Yahudiler:
“Evet” dediler Bunun üzerine Rasulullah (sas) onların alimlerinden bir adam çağırıp ona dedi ki:
“Musa (as)’ya Tevrat’ı indirenin hakkı için söyle, zina yapanın cezasını kitabınızda böyle mi buluyorsunuz?” Alim şöyle dedi:
“Tevrat’ı indirenin hakkı için demeseydin sana gerçeği bildirmezdim Zinanın cezası kitabımızda taşlayarak öldürmektir Fakat şereflilerimiz içinde zina çoğalınca ve zina yaparlarken yakalanınca, şerefli oldukları için onlara ceza uygulamayı terkettik Fakat zina yapan zayıf kimselere zinanın taşlayarak öldürme haddini uyguladık Bir gün aramızda:
“Zina konusunda hem şereflilerimize hem de zayıflarımıza uygulayacağımız bir tek ceza belirleyelim” dedik Böylece taşlayarak öldürme cezası yerine tahmim ve sopa vurma cezasını uygulamaya karar verdik” Bunun üzerine Rasulullah (sas):
“Ey Allah’ım! Vermiş olduğun emri, ölümünden sonra tekrar ilk canlandıran benim dedi ve zina yapan evli kişinin taşlanarak öldürülmesini emretti Bunun üzerine şu ayet indi:
“Ey Rasul! Kalbleri iman etmediği halde ağızlarıyla “iman ettik” diyenlerin, yahudilerden yalana kulak verenlerin ve sana gelmeyen başka bir kavim (adına casusluk yapmak) için dinleyenlerin küfürde yarışmaları seni üzmesin! Onlar (yerli yerinde söylenmiş) kelimelerin yerlerini sonradan değiştirirler ve “eğer size bu (sopa ve tahmim cezası) verilirse onu kabul edin, eğer bu verilmez (taşlayarak öldürme cezası verilir)se ondan sakının” derler(Maide: 41)
Yahudiler dediler ki: “Eğer Muhammed sopa ve tahmim cezası verirse, bunu ondan alın, eğer recm cezası verirse, bunu ondan almayın” Bunun üzerine Allah (cc) şu ayetleri indirdi:
“Kim Allah’ın indirdikleriyle hükmetmezse işte onlar kafirlerin ta kendileridir (Maide: 44)
“Kim Allah’ın indirdikleriyle hükmetmezse işte onlar zalimlerin ta kendileridir(Maide: 45)
“Kim Allah’ın indirdikleriyle hükmetmezse işte onlar fasıkların ta kendileridir(Maide: 47)
Bera b Azib bunu söyledikten sonra: “Bu ayetlerin hepsi kafirler hakkında inmiştir” dedi (Müslim, Ahmed)
Müslim ve başka kitaplarda Bera b Azib (ra)’den riva-yet edilen bu hadis Maide: 44, 45 ve 47 ayetlerinin nüzul sebebiyle ilgili sabit ve sahih bir nastırBu hadis değişik lafızlarla bir çok yerde rivayet edilmiştir Bu hadisle ilgili rivayetler Taberi ve İbni Kesir tefsirlerinde zikredilmiştir
2) - Bu ayetlerin diyet konusunda ihtilafa düşmüş iki yahudi kabilesi arasındaki ihtilafı çözmek için indiğini haber veren rivayetler
Bu iki taife arasındaki ihtilaf şöyleydi:
“Bu iki taifeden biri diğerini savaşta yenmişti Savaş sonucunda aralarında yaptıkları anlaşmaya göre yenen taraf yenilen taraftan bir kişiyi öldürürse sadece ölüm diyetini ödeyecek, fakat yenilen taraf yenen taraftan bir kişiyi öldürürse ölüm diyetinin iki mislini ödeyecek veya öldürdüğü kişinin karşılığı olarak katil öldürülecektir
İbni Abbas (ra) şöyle dedi:
“Yahudilerden Kureyza ve Nadir kabileleri vardı ve Nadir kabilesi, Kureyza kabilesinden daha şerefli ve daha kuvvetliydi Bu sebeble şayet Kureyza kabilesinden birisi Nadir kabilesinden birisini öldürürse, öldürdüğü kişiye karşılık ceza olarak öldürülür, fakat Nadir kabilesinden birisi, Kureyza kabilesinden birisini öldürürse, ona karşılık ceza olmak üzere öldürülmez ve sadece hurmadan yüz vesak diyet alınırdı Rasulullah (sas) Medine’ye geldikten sonra Nadir kabilesinden bir kişi Kureyza kabilesinden bir kişiyi öldürdü Bu sebeble Kureyza kabilesi Nadir kabilesine şöyle dedi:
“Katili bize teslim edin ki onu öldürelim” Nadir kabilesi ise onlara şöyle cevap verdi:
“Hayır! Bu meseleyi çözmesi için Muhammed’i aramızda hakem teyin edelim
Kendilerine hüküm vermesi için Rasulullah (sas)’a gittiklerinde Allah (cc):
“Eğer sana gelirlerse aralarında hükmet ya da onlardan yüz çevir! Eğer onlardan yüz çevirirsen sana kesinlikle hiçbir zarar veremezler Eğer hüküm verirsen onların arasında adaletle hüküm ver! Muhakkak ki Allah adaletli olanı sever(Maide: 42) ayetini indirdi Bu ayetteki adalet ise; nefse karşılık nefistir Daha sonra Allah Maide: 50 ayetini indirdi(Ebu Davud, Nesei sahih senedle)
İbni Abbas (ra) şöyle dedi:
“Bu ayet, iki yahudi taifesi hakkında indi Cahiliyye döneminde bu iki taifeden biri diğerini yenmişti Kuvvetli olan taraf, zayıf tarafı yendiği için aralarında şöyle bir anlaşma yapmışlardı:
“İzzetli ve kuvvetli taife, zelil ve zayıf olan taifeden bir kişiyi öldürürse diyet olarak 50 vesak verecektir (Vesak; 60 sa’dır, sa ise 2751 gr’dır) Zelil ve zayıf taife, izzetli ve kuvvetli taraftan bir kişiyi öldürürse diyet olarak 100 vesak verecektir
Rasulullah (sas) Medine’ye gelinceye kadar bu anlaşma üzerinde kaldılar Rasulullah (sas), Medine’ye geldik-ten sonra zayıf ve zelil olan taife, izzetli ve kuvvetli olan taifeden bir adamı öldürdü Bu sebeble kuvvetli ve aziz olan taife, zayıf ve zelil olan taifeden öldürülen adamın diyeti olarak 100 vesak istedi Zayıf ve zelil taife:
“Böyle bir iş olamaz Dini, nesebi, beldesi bir olan iki taife arasında nasıl olur da diyet konusunda böyle bir farklılık olur? Nasıl olur da birisi diğerinin yarısı veya iki katı olur? Biz, daha önce sizden korktuğumuz ve bize zulmettiğiniz için, sizden öldürdüğümüz kişiye bedel olarak 100 vesak diyet veriyorduk Fakat artık Muhammed geldi Bu sebeble istediğinizi size veremeyiz Aramızda eşitlik olmalıdır” Bu tartışmadan dolayı aralarında neredeyse savaş çıkacaktı Bunun üzerine aziz ve şerefli olan taife birbirlerine şöyle dediler:
“Vallahi Muhammed, diyetin iki katını vermez Bu sebeble bir kişiyi Muhammed’e gizli olarak gönderin ve bu konudaki görüşünü öğrenin Eğer diyetin iki katını size verirse onu hakem tayin etmeyi kabul edin Eğer diyetin iki katını vermezse ondan uzak durup onu hakem tayin etmeyin
Bunun üzerine münafıklardan bir kaç kişiyi bu meseleyi öğrenmeleri için Rasulullah (sas)’a gönderdiler Münafıklar Rasulullah’a gelince, Allah (cc) münafıkların ne niyele geldiklerini ona haber vererek “Maide: 41’den Maide: 47’ye kadar olan ayetleri indirdi
İbni Abbas (ra) sözlerine şöyle devam etti:
“Vallahi bu ayetler bu iki taife hakkında inmiştir ve Allah (cc)’ın ayetlerde kastettiği kimseler bu iki taifedir(Ahmed, Nesei, Ahmed Şakir bu hadis için sahih dedi)
Maide: 44, 45 ve 47 ayetlerinin, zina yapan iki yahudi hakkında indiğine dair zikredilen rivayetler ile iki yahudi kabilesi arasında çıkan diyet konusundaki ihtilaf hakkında indiğine dair zikredilen rivayetler, bu konuda zikredilen en sabit ve en sahih nasslardır
İbni Kesir bu konuda şöyle demiştir:
“Bu iki olay aynı zamanda olmuş olsa gerek ki, bunun üzerine bu ayetler inmiştir
Bu ayetlerin nüzul sebebiyle ilgili zikredilen başka rivayetler de vardır Fakat bu rivayetler zayıf rivayetlerdir Ebu Lübabe ile ilgili olarak indiği söyleyen rivayet gibi Ebu Lübabe ile ilgili olay şöyledir:
“Müslümanlar Beni Kureyza’yı boşalttıklarında Rasulullah (sas), Ebu Lubabe’yi onlara gönderdi Yahudiler, Rasulullah (sas)’ın kendilerine ne yapacağını ve haklarında ne hüküm vereceğini Ebu Lubabe’ye sorduklarında o, kesileceklerini ima ederek boğazına işaret etti ve böylece Rasulullah (sas)’a ihanet etmiş oldu Ebu Lübabe daha sonra bu yaptığından pişman oldu(Siyeri İbni Hişam, İbni İshak)
Ayetlerin nüzul sebebiyle ilgili olarak zikredilen bu rivayetlerden anlaşılan şudur:
Bu ayetler Allah (cc)’ın, gerek zina gerekse kısas konusundaki hükmünü değiştiren yahudiler hakkında inmiştir İşte bu sebeble Allah (cc) böyle yapan kimselere kafir hükmünü vermiştir Buna göre;
1 - Hangi zaman ve mekanda olursa olsun her kim yahudilerin yaptığı gibi yaparsa o kimse de onların hükmünü alır
2 - Halkın, Allah (cc)’ın şeriatine muhalif olan bir hüküm üzerinde ittifak etmiş olması o hükmün doğru ve geçerli olduğunu göstermez
Bu ayetler her ne kadar yahudiler hakkında inmişse de hükmü geneldir Bu yüzden sadece yahudilere haslaştırmak yanlıştır Ayetlerin hükmü genel olduğu için her kim yahudilerin yaptığı gibi yaparsa aynen onların hükmünü alır
Yahudiler gibi yapan kimseler hakkında Allah (cc)’ ın verdiği hükmü vermemek için bu ayetleri yahudilere haslaştıran kimseler böyle yapmakla Kur’an’a, sünnete ve sahabelerin icmasına muhalefet etmişlerdir
Sahabelerin, bu ayetlerin kimler hakkında indiği konu-sunda ihtilaf ettikleri doğrudur Fakat bu ayetlerin hükmünün müslümanları kapsamadığını asla söylememişlerdir Bilakis onlar, bu ayetlerin hükmünü yahudilere haslaştıran ve müslümanları kapsamadığını söyleyen kimselere kız-mışlardır Çünkü “lafızların umumuna bakılır, nüzul sebebine bakılmaz” kaidesi vardır
Huzeyfe (ra)’nin yanında Maide: 44, 45, 47 ayetleri zikredildiğinde bazı kimseler, bu ayetlerin yahudiler hakkında indiğini, müslümanları kapsamadığını söylediler Huzeyfe (ra) onlara şöyle cevab verdi:
“Bu ayetlerin yahudiler hakkında indiği doğrudur (Fakat bu ayetlerin hükmünün sizi kapsamadığını zannetmeyin) İsrail oğulları size ne güzel kardeş oldu Tatlı şeyler oldu mu size, acı şeyler oldu mu onlara, öyle mi? Şüphesiz siz, sizden öncekilerin yolunu adım adım takip edeceksiniz(Hakim Müstedrekte rivayet etti, Buhari ve Müslim’in şartlarına göre sahih dedi Zehebi bu görüşü kabul etti Taberi)
İbrahim en Nehai Maide: 44, 45 ve 47 ayetlerini zikrettikten sonra şöyle dedi:
“Evet! Allah (cc) bu ayetleri İsrail oğulları hakkında indirdi ve hükümlerinin bize uygulanmasından da razı oldu(Taberi Tefsiri, Ed Durul Mensur, Abderrezzak Tefsiri)
Hasan el Basri şöyle dedi:
“Evet! Bu ayetler yahudiler hakkında nazil olmuştur Fakat hükmü bize de farzdır(Taberi, Ed Durul mensur)
Alkame ve Mesruk, İbni Mes’ud (ra)’a rüşvet hakkında sorduklarında onlara şöyle cevab verdi:
“Rüşvet haramdır” Onlar dediler ki:
“Hükümde mi rüşvet haramdır?” İbni Mes’ud (ra) onlara:
“Hükümde rüşvet küfürdür” dedi ve onlara Maide: 44, 45, 47 ayetlerini okudu(Taberi Tefsiri)
Subki:
“Kim Allah’ın indirdikleriyle hükmetmezse işte onlar kafirlerin ta kendileridir(Maide: 44) ayeti hakkında şöyle dedi:
“Kim Allah (cc)’ın indirdiğini bilerek terkeder ve zulmederek onunla hükmetmezse o kafirlerden olur(Taberi Tefsiri)
İsmail Kadi, bu ayetler hakkında şöyle dedi:
“Allah (cc)’ın ayetinin zahiri şunu gösterir:
“Her kim yahudilerin yaptığı gibi Allah (cc)’ın hükmüne ve İslam’a muhalif bir hüküm ortaya çıkarır ve insanlar onu uygulasınlar diye insanları o hükmü kanunlaştırmaya zorlarsa, işte bu kimseye, yahudilere verilen hüküm verilir Bu kimse, ister bir hakim isterse bir başkası olsun farketmez(Fethul Bari c: 13 s: 120 Selefi’nin birinci baskısı)
Bu ayetlerin hükmünün genel olduğu ve müslümanları da kapsadığı ayetlerin siyakından anlaşılmaktadır Bunun aksine bir delil ne Kur’an’da, ne sünnette ve ne de selefi salihinin görüşlerinde vardır
Ayetlerin siyakında da bu ayetlerin hükmünün genel olduğunu gösteren deliller vardır:
1 - Ayetlerde “men” (kim) kelimesi geçmektedir Bu ise şart edatıdır ve geneli ifade eden en fasih sigadır Buna göre her kim olursa olsun, Allah (cc)’ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte o kimse “kafir”, “zalim” ve “fasık” kimselerin ta kendisi olur
2 - Ayetlerin siyakında Rasulullah (sas)’a hitab vardır
“Şayet sana gelirlerse ister aralarında hükmet istersen onlardan yüz çevir(Maide: 42)
“Onların arasında Allah’ın indirdiğiyle hükmet! Sana hak geldikten sonra onların hevalarına uyma!” (Maide: 48)

Bu ayetlerdeki hitab her ne kadar Rasulullah’a yapılmışsa da asıl hitab İslam ümmetinedir Bu sebeble bu ayetlerin hükmü, bütün müslümanları kapsar



Alıntı Yaparak Cevapla

Tagutu Reddetmek Tevhidin Gereğidir

Eski 08-02-2012   #6
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tagutu Reddetmek Tevhidin Gereğidir




Allah (cc)’ın İndirdiğiyle Hükmetmeyen Hakim Ne Zaman Büyük Küfür İşler:

Bu ayetlerdeki hükmünün amm (genel) olduğunu bildirdikten sonra, “Kim Allah’ın indirdikleriyle hükmetmezse işte onlar kafirlerin ta kendileridir(Maide: 44) ayetindeki “küfrün” İslam milletinden çıkartan bir küfür mü, yoksa İslam milletinden çıkartmayan bir küfür mü olduğu meselesini açıklamak gerekir
Her kim Allah (cc)’ın hükmünü yahudilerin yaptığı gibi değiştirirse, o kimse büyük küfür işlemiş ve kafir olmuştur Bu konuda alimler arasında herhangi bir ihtilaf yoktur Fakat sapık bir fırka olan Havariç, bu ayetleri yanlış anlamış ve Allah (cc)’ın hükmüne muhalefet ederek veya büyük günah işleyerek ölen kimselere kafir hükmünü vermişlerdir Sahabeler ise bu sapık taifeye reddiye ol-mak üzere; onların ayetleri yanlış anladıklarını, bu ayetlerde kastedilen kimselerin Allah (cc)’ın hükmünü yahudilerin yaptığı gibi değiştiren kimseler olduğunu ve İslam milletinden çıkartan büyük küfür işlediklerini; Allah (cc)’ın hükmünü değiştirmeksizin, sırf nefsine uyduğu için belli bir meselede, Allah (cc)’ın o mesele hakkında indirdiği hükmü uygulamayıp meseleyi değiştirerek değiştirdiği meseleye Allah (cc)’ın indirdiği hükmü uygulayan kimsenin ise, bu yaptığını helal görmemesi şartıyla büyük küfür değil, İslam’dan çıkartmayan küçük küfür işlediğini söylemişlerdir
Zamanımızda ise tagutların şeyhleri ve belamlar, sahabelerin Havaric’e yapmış oldukları bu reddiyeyi kendilerine delil almakta ve böylece Allah (cc)’ın şeriatini bir kenara atarak onun yerine beşeri kanunları uygulayan tagutların büyük küfür işlemediklerini, İslam’dan çıkartmayan küçük küfür işlediklerini söylemektedirler Bu mesele ileride daha geniş olarak açıklanacak Fakat öncelikle Allah (cc)’ın indirdiğiyle hükmetmeyenlerin ne zaman büyük küfür işledikleri konusunu örneklerle açıklayalım
1 - Allah (cc)’ın indirdiğini reddederek Allah (cc)’ın indirdiği dışında kanunlarla hükmetmeyi caiz gören hakim Bu hakim Allah (cc)’ın ayetlerini inkar etmiş olduğu için kafirdir
İbni Kudame şöyle dedi:
“Allah (cc)’ın kesin olarak haram kıldığı icmayla sabit olan bir şeyi veya müslümanlar arasında haramlığı yaygınlaşan ve haramlığı konusunda hiçbir şüphe olmayan domuz eti, zina ve bunlar gibi haramların helal olduğuna her kim inanırsa işte o kimse kafir olur(El Mugni c: 12, s: 276 Darul Hicre baskısı)
İmam Karafi şöyle dedi:
“Küfrün aslı; kainatın yaratıcısını ve herkes tarafından farz olduğu bilinen namaz, oruç gibi amelleri inkar etmektir Küfür, sadece Allah (cc)’ın farz kıldığı amelleri inkar etmekle olmaz, aynı zamanda mübah olduğu herkes tarafından bilinen meselelerin helal olduğunu inkar etmekle de olur Allah (cc)’ın inciri ve üzümü helal kılmadığını söylemek veya üzerinde icma edilen meseleleri inkar edenin kafir olmayacağına inanmak gibi (El Furuk c: 4 s: 115117 Dar İhya el Kutubil Arabiyye baskısı)
“Nihayetil Muhtac” kitabının yazarı, “Riddeti Gerektiren Ameller”den söz ederken şöyle demiştir:
“Rasulü yalanlarsa veya zina, livata, içki içme ve vergi gibi hakkında haram olduğuna dair icma olan meseleleri helal kılarsa Zira Rasulullah (sas)’ın dinde olduğunu haber verdiği, dinde sabit olan bir şeyi reddeden kimse böyle yapmakla rasulü yalanlamıştır Aynı şekilde evlenme, alış veriş gibi helal olduğu icmayla sabit olan bir meseleyi haram kılmak da küfürdür Yine beş vakit namaz kılmak, sehiv secdesi yapmak gibi icmayla sabit olan amelleri veya meşruluğu herkes tarafından bilinen sünnet namazlarını veya bayram namazlarını inkar eden veya altıncı bir namazın olduğunu söyleyen kimse de kafir olur(Nihayetil Muhtac Şerhil Menac c: 7 s: 411 Halebi baskısı)
İbni Teymiye şöyle dedi:
“Kim beş vakit namazın, zekatın, ramazan orucunun ve beyti haccetmenin farz olduğuna inanmaz, Allah (cc) ve rasulünün haram kıldığı fuhuş, zulüm, şirk, iftira gibi amelleri haram kılmazsa kafir ve mürted olur Böyle bir kimse tevbeye çağırılır Şayet tevbe etmezse bütün müslüman alimlere göre öldürülür ve iki şehadeti söylüyor olması ona bir fayda sağlamaz(Fetvalar)
2 -Allah (cc) ve rasulünün hükmünü uygulamanın gerekli olmadığına inanan hakim Bu hakim, Allah (cc) ve rasulünün hükmünü gereksiz gördüğü için küfre girmiştir
Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“Herhangi bir şey hakkında ihtilafa düşerseniz onu Allah’a ve Rasulune havale edin! Eğer Allah’a ve ahiret gününe iman etmişseniz İşte bu daha hayırlı ve sonuç itibarı ile de daha güzeldir(Nisa: 59)
Allah (cc) bu ayette, teşri hakkını sadece Allah (cc)’a vermek gerektiğini, iman şartına bağlamıştır Bu sebeble her kim Allah ve rasulünün hükmünü uygulamanın gerekli olmadığını söylerse işte o, her ne kadar müslüman olduğunu söylese de iman etmiş değildir
3 -Allah (cc)’ın hükmünü reddetmediği halde Allah (cc)’ın hükmünden başka hükümlerin de uygulayabileceğine inanan hakim Bu hakim, her ne kadar Allah (cc)’ın hükmünü inkar etmese de Allah (cc)’tan başkasının hükmünün uygulanabileceğini söylemekle Allah (cc)’ın hükmünün yetersiz olduğunu söylemiş, onu küçümsemiş ve dolayısıyla küfre girmiştir
Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“Andolsun biz, açıklayıcı ayetler indirdik Allah, dilediğini doğru yola yöneltip iletir Onlar derler ki: “Allah’a ve rasulüne iman ettik ve itaat ettik” Sonra bunun ardından onlardan bir grup sırt çevirir Bunlar iman etmiş değildirler Aralarında hükmetmesi için Allah’a ve Rasulüne çağrıldıkları zaman, onlardan bir grup yüz çevirir Eğer hak lehlerinde ise, ona boyun eğerek gelirler Bunların kalplerinde hastalık mı var? Yoksa kuşkuya mı kapıldılar? Yoksa Allah’ın ve elçisinin kendilerine haksızlık yapacağından mı korkuyorlar? Hayır, onlar zalim kimselerdir Aralarında hükmetmesi için, Allaha ve elçisine çağrıldıkları zaman mümin olanların sözü: “İşittik ve itaat ettik” demektir İşte felaha kavuşanlar bunlardır! Kim Allah’a ve Rasulüne itaat ederse ve Allah’tan korkup O’ndan sakınırsa İşte kurtuluşa ve mutluluğa erenler bunlardır!” (Nur: 46-52)
Bu ayete göre her kim, Allah (cc)’a ve rasulüne iman ettiğini ve hatta itaat ettiğini söyler, buna rağmen Allah (cc) ve rasulünün hükmünden yüz çevirir ve uygulamazsa işte bu kimse, Allah (cc) ve rasulünün hükmünü inkar etmese bile, ameliyle beğenmediği için küfre girmiştir
4 - Allah (cc)’ın hükmünün bu zamanda uygulanamayacağını söyleyen hakim Bu hakim de Allah (cc)’ın hükümlerinin her zaman ve mekana hitap edemeyecek kadar basit, yetersiz ve eksik olduğunu söyleyerek küfre girmiştir
Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“İhtilaf ettiğiniz her konuda hüküm verecek olan Allah’tır(Şura: 10)
“Rasul size ne verdiyse onu alın, size neyi yasak ettiyse ondan da sakın! Allah’tan korkun! Şüphesiz ki Allah’ın azabı şiddetlidir(Haşr: 7)
“O, hükmüne hiç kimseyi ortak etmez(Kehf: 26)
Allah (cc) bu ayetlerde hükümlerine tabi olunmasını belli bir zamana has kılmamış, her zamanda sadece kendisinin ve rasulünün hükmüne uyulması gerektiğini söylemiş ve hükmünde hiçbir zaman ortak kabul etmediğini haber vermiştir Bu sebeble her kim Allah ve rasulünün hükümlerini belli bir zamanla sınırlandırır ve başka zamanlar için uygun olmadığını söylerse Allah (cc)’ın ayetlerini inkar etmiş ve kafir olmuştur
5 - Allah (cc)’ın hükmü uygulandığında müslümanların gerileyeceğini söyleyen hakim Bu da bir önceki hakim gibi küfürdedir
Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“Allah, Kitabı ve mizanı hak ile indirdi Ne bilirsin; belki kıyamet saati pek yakındır(Şura: 17)
“Sonra seni de emir konusunda bir şeriat üzere kıldık Sen ona uy ve bilmeyenlerin heva (istek ve tutku)larına uyma! Çünkü onlar, Allah’tan (gelecek) hiçbir şeyi senden savamazlar Şüphesiz zalimler, birbirlerinin velisidirler Allah ise, muttakilerin velisidir(Casiye: 18-19)
“Ey iman edenler! Allah’ın rasulünün huzurunda öne geçmeyin ve Allah’tan sakının! Şüphesiz Allah, işitendir, bilendir(Hucurat: 1)
Bu ayetlere göre Allah (cc), İslam’ı uyulması gereken bir din ve onun hükümlerini de uyulması gereken bir şeriat kılmış, hiçbir şeriat ve dinin bundan öne geçirilmemesini emretmiştir Zira Allah (cc)’ın dini ve şeriati müslümanların refahı, mutluluğu ve gelişmesi için uyulması gereken tek din ve şeriattır Asıl bundan başka din ve şeriatlere uyulduğunda insanların mutluluğu, refahı ve gelişmesi bozulur Bu sebeble her kim, Allah (cc)’ın din ve şeriati uygulandığında müslümanların gerileyeceğini söylerse işte o kimse, Allah (cc)’ın ayetlerini inkar etmiş ve kafir olmuştur
6 - Dinin, Allah (cc) ile kul arasında olduğunu, siyasete karışmadığını, sadece camilerde kalması gerektiğini, siyasi, iktisadi ve kulların birbirleri arasındaki diğer dünyevi ilişkilerde uygulanacak kanunların dini kanunlar olmaması gerektiğini söyleyen hakim Bu hakim, Allah’ın hükümlerini beğenmediği için küfre girmiştir
Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“İşte böylece, biz onu (Kur’an’ı) Arapça bir hüküm olarak indirdik(Ra’d: 37)
“Hüküm, yalnız Allah’a aittir Ona tevekkül ettim Tevekkül edenler yalnız O’na tevekkül etsin(Yusuf: 67)
“Haberiniz olsun; hüküm yalnız O’nundur Ve O, hesap görenlerin en süratli olanıdır(En’am: 62)
“Hayır, emrin tümü Allah’ındır(Ra’d: 31)
“Rasulü, kendi aranızda birbirinizi çağırdığınız gibi çağırmayın! Allah, sizden bir diğerinizi siper ederek kaçanları gerçekten bilir Böylece onun emrine aykırı davrananlar, kendilerine bir fitnenin isabet etmesinden veya acı bir azabın gelmesinden sakınsınlar(Nur: 63)
“Allah onların göğüslerinin sakladıklarını ve açığa vurduklarını bilir O, Allah’tır Kendisinden başka ibadete layık ilah yoktur İlkte de, sonda da hamd O’nundur Hüküm O’nundur ve O’na döndürüleceksiniz(Kasas: 69-70)
Allah (cc) bu ayetlerde hükmün sadece kendisine ait olduğunu, belli bir mekan, ve olaylara has kılınmadığını bildirmektedir Allah (cc)’ın hükmü her mekan ve olaylar için geçerlidir Bu sebeble her kim Allah (cc)’ın hükümlerini belli bir mekan ve olaylarla sınırlandırırsa Allah (cc)’ın ayetlerini inkar etmiş ve kafir olmuştur
7 - İslam dininin hırsıza verdiği el kesme cezasının, zinakar evliye verdiği recm (taşlanarak öldürülme) cezasının ve bunlar gibi daha başka suçlara koyduğu cezaların zamanımıza uygun olmadığını söyleyen hakim Bu hakim, Allah (cc)’ın böyle suçlar için bildiği hükümlerin zulüm hükümler olduğunu, kendisinin bildirdiği hükmün ise adil olduğunu, dolayısıyla kendisinin Allah (cc)’tan daha şefkatli ve merhametli olduğunu söylemiş ve böylece küfre girmiştir
Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“Allah ve rasulü bir konuda hüküm verdiğinde inanmış erkek ve kadınların artık işlerinde başka yolu seçme hakları yoktur Her kim Allah’a ve rasulüne başkaldırırsa apaçık bir şekilde sapmış olur(Ahzab: 36)
“Hayır! Rabbine andolsun ki, aralarında ihtilaf ettikleri şeylerde seni hakem tayin edip sonra haklarında verdiğin hükümden dolayı kalplerinde bir sıkıntı duymadan tamamen kabul etmedikçe iman etmiş olmazlar(Nisa: 65)
“Rabbin dilediğini yaratır ve seçer Onların ise seçme hakları yoktur Allah, onların ortak koştukları şeylerden münezzeh ve yücedir(Kasas: 68)
Allah (cc), kulları arasında olabilecek olaylar hakkında hükümlerini bildirmiştir Rasulullah (sas) da bu hükümleri açıklamıştır Allah (cc) ve rasulü bir konuda hüküm bildirdikten sonra artık hiç kimsenin başka bir hükmü seçme hakkı yoktur Bu sebeble her kim Allah (cc) ve rasulü bir konuda hüküm bildirdikten sonra başka hükümleri seçer ve Allah (cc) ve rasulünün hükümlerinin adil olmadığını söylerse, Allah (cc)’ın kulları için seçip beğendiğini beğenmemiş ve dolayısıyla kafir olmuş olur
8 - Teşri (kanun koyma) hakkının kendisinde olduğunu iddia ederek bu hakkı kendinde gören ve böylece insanlar için Allah (cc)’tan başka kanunlar koyan hakim Bu hakim, Allah (cc) dışında kanun koymaya kalkıştığı için Allah (cc)’ın hak, yetki ve sıfatını kendisinde görerek Allah (cc)’ın hakkına tecavüz etmiş ve kendisini ilah ilan etmiştir İşte böyle yaptığı için hem tagut hem de kafir olmuştur
Kuran’da, hüküm verme hakkının sadece Allah (cc)’a ait olduğunu bildiren bir çok ayet vardır Bunlardan bazıları şunlardır:
a) - Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“Hüküm vermek Allah’a aittir Kendisinden başkasına değil yalnız O’na ibadet etmenizi emretti İşte dosdoğru din budur Fakat insanların çoğu bilmezler(Yusuf: 40)
“Kim tagutu inkar edip Allah’a iman ederse kopmak bilmeyen sapasağlam bir kulpa tutunmuş olur Şüphesiz ki Allah Semi’dir, Alim’dir(Bakara: 256)
“Onlar, hahamlarını, rahiblerini ve Meryem oğlu Mesih’i Allah’tan başka rabler edindiler Oysa tek olan Allah’a ibadet etmekle emrolunmuşlardı O’ndan başka ibadete layık ilah yoktur O, onların ortak koştuklarından münezzehtir(Tevbe: 31)
Allah (cc) bu ayetlerde hüküm verme hakkını, ibadet tevhidine bağlamıştır Buna göre Allah (cc)’ın hükmünü kabul etmek ve sadece O’nun hükmüne teslim olmak O’na hüküm konusunda ibadet etmektir Tıpkı namaz kılmak, oruç tutmak, zekat vermek ve bunlara benzer ibadetleri yapmak gibi
b) - Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“Yaratma da emir de O’nun hakkıdır Alemlerin rabbi olan Allah yücedir(A’raf: 54)
“Rabbin dilediğini yaratır ve seçer Onların ise seçme hakları yoktur Allah, onların ortak koştukları şeylerden münezzeh ve yücedir(Kasas: 68)
Allah (cc) bu ayetlerde hüküm verme hakkını Rububiyyet tevhidine bağlamıştır Buna göre Allah (cc)’ın hükmünü kabul etmek ve sadece O’nun hükmüne teslim olmak O’nun rabliğini kabul etmek demektir Tıpkı yaratıcı, rızık verici, öldüren, dirilten olduğunu kabul edip bu konularda O’na teslim olmak gibi
c) - Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“Size kitabı tafsilatlı olarak indirmişken, Allah’tan başka bir hakem mi kabul edeyim?” (En’am: 114)
“Bu, Allah’ın hükmüdür, sizin aranızda hükmeder Allah Alim’dir, Hakim’dir(Mümtahine: 10)
“Allah, aramızda hüküm verenlerin en hayırlısıdır(A’raf: 87)
“Sana vahyolunana uy ve Allah hükmünü verinceye kadar sabret! O, hükmedenlerin en hayırlısıdır(Yunus: 109)
“O, hüküm verenlerin en hayırlısıdır” (Yusuf: 80)
“Sen, hakimlerin hakimisin(Hud: 45)
“Allah hükmeder; O’nun hükmünü iptal edecek yoktur Ve O, hesabı çabuk görendir(Ra’d: 41)
“Hüküm yalnız Allah’ındır O, doğru haberi verir ve O, (hak ile batılı) ayırd edenlerin en hayırlısıdır(En’am: 57)
Allah (cc)’ın kendisine has isim ve sıfatları vardır Buna göre, Allah (cc)’ın hükmünü kabul etmek ve sadece O'nun hükümlerine teslim olmak, O’nun isim ve sıfatlarını kabul etmek demektir Alim, Hakim, Hakem, Hakimlerin en hayırlısı, Hakimlerin hakimi, hükmü çabuk gören, ayırt edenlerin en hayırlısı olduğunu kabul etmek gibi
9 - Allah (cc)’ın şeriatini bir kenara atarak beşeri kanunlarla hükmeden hakim Bu hakim, bütün alimlere göre İslam milletinden çıkartan büyük küfür işlemiştir Zira hüküm koyma ve teşri hakkı sadece Allah (cc)’a ait olan bir özelliktir Bu özelliği her kim kendinde görürse kendisini ilah ilan etmiş, her ne kadar “ben ilahım” demese bile, küfre girmiştir
Allah (cc)’ın hükümlerini bir kenara atarak beşeri kanunları uygulayan hakimin küfre girmesinin üç sebebi vardır ve bu sebeblerin her birisi bu hakimin küfre girmesi için yeterlidir Bu sebebler şunlardır:
Birincisi: Beşeri kanunlarla hüküm veren bir hakim, Allah (cc)’ın hükümlerini terketmiştir Allah (cc)’ın hükümlerini terkeden ve uygulamayan kimse ise kafir olur
“Kim Allah’ın indirdikleriyle hükmetmezse işte onlar kafirlerin ta kendileridir” (Maide: 44)ayetinin nüzul sebebinden, Allah (cc)’ın hükmünü terkeden ve uygulamayan kimsenin kafir olduğu anlaşılmaktadır Tıpkı yahudilerin yaptığı gibi Bu ayete göre; her kim Allah (cc)’ın hükmüyle hükmetmezse, velev ki başka hükümlerle de hükmetmesin, kafir olur
İkincisi: Allah (cc)’ın şeriatine muhalif bir hüküm icat etmiştir Buna göre her kim Allah (cc)’ın hükümlerine muhalif hükümler icad eder, onları insanlara uygular ve insanları onlara uymaya zorlarsa, kafir olur
“Yoksa onların Allah’ın izin vermediği şeyi kendilerine dinden bir şeriat koyan ortakları mı vardır?” (Şura: 21)
Bu ayete göre; her kim Allah (cc)’ın izin vermediği bir konuda insanlar için teşri (kanun) koyarsa, işte o kimse kendisini rububiyyette Allah (cc)’a ortak koşmuş olur Her kim de bu kimseye teşri (kanun koyma) hakkını verir ve itaat ederse, o kimseyi Allah (cc)’a eş koşmuş ve Allah (cc)’tan başka rab edinmiş olur
İbni Kesir bu ayetin tefsirinde şöyle dedi:
“Bu kimseler Allah (cc)’ın şeriatine değil, cin ve insan şeytanların şeriatine uyuyorlar Böylece bu insan ve cin şeytanlarının onlara haram kıldığı bahira, saibe, vasile ve ham’ın haram ve onlara helal kıldıkları ölü eti, kan, kumar ve bunlar gibi cahiliyede uydurdukları batıl sapıklıkların ise helal olduğu konusunda onlara itaat ederler Senin dininin hükümlerine ise asla tabi olmazlar(İbni Kesir tefsiri c: 4 s: 111)
İbni Teymiye bu ayet hakkında şöyle dedi:
“Bu ayete göre her kim delili olmaksızın kendisini Allah’a yaklaştırması için bir amel uydurur veya Allah’ın şeriatine bakmaksızın bir ameli eli veya diliyle farz kılarsa, işte o kimse Allah’ın izin vermediği bir şeriat uydurmuş olur Her kim de bu konuda ona tabi olursa onu Allah’a eş koşmuş olur(İktidau Sırati Mustakim s: 267 Medeni baskısı)
Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“O, hükmüne hiç kimseyi ortak etmez(Kehf: 26)
Bu ayete göre her kim Allah (cc)’ın izni dışında insanlara bir kanun koyarsa işte o kimse, kendisini Allah (cc)’a eş koşmuş olur
Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“(Haram aylarının) yerlerini değiştirmek ancak inkarda bir artıştır Bununla kafirler şaşırtılıp, saptırılır Allah’ın haram kıldığına sayı bakımından uymak için, onu bir yıl helal, bir yıl haram kılıyorlar Böylelikle Allah’ın haram kıldığını helal kılmış oluyorlar Yaptıklarının kötülüğü kendilerine “çekici ve süslü” gösterilmiştir Allah, inkarcı bir topluluğa hidayet vermez(Tevbe: 37)
Haram ayların yerlerini değiştirmek, Allah (cc)’ın izin vermediği yeni bir teşri koymaktır Allah (cc) bu yeni teşriye küfür ismini vermiştir Bu ayete göre Allah (cc)’ın şeriatine muhalif teşri yapan bir kimse kafir olur
İbni Hazm Tevbe: 37ayetini zikrettikten sonra şöyle dedi:
“Kur’an’ın indiği arapça dilinin gereği olarak, bir şeyin fazlası, o şeyin cinsinden olması gerekir Bu (yani; ayetteki:“(Haram aylarının) yerlerini değiştirmek ancak inkarda bir artıştır” lafzı) ise haram ayların yerlerini değiştirmenin küfür olduğunu göstermektedir Haram ayların yerlerini değiştirmek bir ameldir ve bu amel Allah (cc)’ın haram kıldığını helal kılmaktır Bu sebeble her kim Allah (cc)’ın haram kıldığını bildiği bir meseleyi helal kılarsa, yaptığı bu fiille kafir olur(El-Fasl İbni Hazm c 3 s: 245)
İbni Hazm’ın sözünden; büyük küfre girmenin sadece inançla değil, amelle de olabileceği anlaşılmaktadır İşte bu sebeble, bir şeyi Allah (cc)’ın haram kıldığını bildiği halde helal kılan kişi kafir olur Bu kimsenin, o fiilin haram olduğuna inanması, onun küfrüne engel değildir
İmam Şatıbi’nin bu konuyla ilgili çok sözü vardır Onlardan bazısı:
İmam Şatibi bidat ehli hakkında konuştuktan ve:
“Ey iman edenler! Allah’ın sizin için helal kıldığı güzel şeyleri haram kılmayın ve haddi aşmayın! Şüphesiz Allah, haddi aşanları sevmez(Maide: 87) ayetini zikrettikten sonra bu ayetin nüzul sebebini de zikretti ve sonra bazı sahabelerin; evlenmeyi ve et yemeyi terketmekle ilgili düşüncelerini zikretti Sonra da şöyle dedi:
“Bu mevzuyla ilgili şu meseleler vardır:
1) - Helali haram kılmak bir kaç şekilde olabilir
a) - Gerçek Manada Haram Kılmak: Bu haram kılma ameli kafirlerde olur bahira, saibe, vasile, ham’ı haram kılmaları gibi Bunlar dışında, kendi görüşlerine uyarak haram kıldıkları meseleler de buna girer
Allah (cc)’ın şu sözü de bu konu ile alakalıdır:
“Diliniz yalana alıştığı için: “Bu haram, bu helal demeyin Zira Allah’a karşı yalan uydurmuş olursunuz Şüphesiz Allah’a karşı yalan uyduranlar kurtuluşa ermezler(Nahl: 116)
İslam’a bağlı olan kişilerin kendi görüşleriyle yaptıkları bunlara benzer haram kılma fiilleri de bu bölüme girer” (Şatıbi sonra diğer meseleleri zikretti) (El’itisam c 1 s: 328)
İmam Şatibi bu sözleriyle, cahiliye ehlinin kendi arzularına göre helal olan bazı şeyleri haram kılması ile insanın zühd için bazı şeyleri terketmesinin arasını ayırmak iste-miştir Yani; kafirlerin, Allah (cc)’ın helal kıldığı şeyleri kendi görüşleriyle haram kılmaları veya İslam’a nispet edilen bazı kimselerin sırf kendi görüşlerine dayanarak Allah (cc)’ın kesin helal kıldığı meseleleri haram kılmalarıyla, dünyevi bazı amelleri zühd (takva) sebebiyle terketmenin arasını ayırmıştır Bu amellerden birincisi apaçık bir küfürdür, ikincisi ise küfür değildir
Zamanımızda İslam şeriatinin yerini alan beşeri kanunların birinci bölüme girdiğinde hiçbir akıl sahibi şüphe etmez
İmam Şatıbi bir başka yerde şöyle dedi:
“Bidatlere bakıldığında, mertebelerinin değişik olduğu görülür Bidatlerin bazıları apaçık küfürdür
“Allah’ın yarattığı ekinlerden ve hayvanlardan Allah’a pay ayırıp zanlarınca: “Bu Allah’a, bu da ortak koştuklarımıza (putlarımıza) dediler Ortak koştukları için ayrılan Allah’a geçmiyor, fakat Allah için ayrılan ortak koştuklarına geçiyor! Ne kötü hüküm veriyorlar!” (En’am: 136)
“Bir de dediler ki: “Bu hayvanların karınlarında olan, yalnızca erkeklerimize aittir, eşlerimize ise haramdır Eğer o, ölü doğarsa onlar da buna ortaktırlar” Allah, (bu) uydurduklarının cezasını verecektir Şüphesiz O, hüküm sahibi olandır, bilendir(En’am: 139)
“Allah bahira, saibe, vasile, ham diye birşey kılmamıştır Fakat kafirler yalan yere Allah’a iftira etmektedirler ve onların çoğunun da kafaları çalışmaz(Maide: 103)
Allah (cc)’ın: bu ayetlerde zikrettiği cahili bidatler, açık birer küfürdür Yine münafıkların kendi nefis ve mallarını korumak amacıyla uydurdukları küfürler de böyledir Bunlara benzer her amel, apaçık küfür olan amellerdir ve bunların açık bir küfür olduğunda asla şüphe edilmez(El-İtisam c: 2 s: 37)
İmam Şatıbi’nin “bunlara benzer” sözüne, şüphesiz zamanımızda uygulanan beşeri kanunlar da girer Çünkü bu kanunlar, cahiliyide uydurulan kanunlar gibi Allah (cc)’ın izni olmaksızın uydurulan yeni birer kanundur
Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“Onlar, hahamlarını, rahiblerini ve Meryem oğlu Mesih’i Allah’tan başka rabler edindiler Oysa tek olan Allah’a ibadet etmekle emrolunmuşlardı O’ndan başka ibadete layık ilah yoktur O, onların ortak koştuklarından münezzehtir (Tevbe: 31)
Adiyy b Hatem (ra) boynunda gümüşten bir hac takılı olduğu halde Rasulullah (sas)’ın yanına girdi Rasulullah (sas) o esnada Tevbe: 31 ayetini okuyordu Adiyy (ra) bu ayeti duyunca Rasulullah (sas)’a şöyle dedi:
“Onlar haham ve papazlarına tapmıyorlardı” Rasulullah (sas) ona şöyle dedi:
“Bu doğru değil, onlar onlara tapıyorlardı Zira onlar haramı helal, helali haram yaptıklarında onlara tabi oldular İşte onlara ibadet etmek böyledir!” (Ahmed Müsnedinde, İbni Cerir, İbni Teymiye hasen dedi)
Rasulullah (sas) bu hadiste ibadeti, teşride (helal ve haram yapma konusunda) itaat ve tabi olmak olarak açıklamıştır
İbni Kesir şöyle dedi:
“Suddi bu ayet hakkında şöyle dedi: “Allah (cc)’ın kitabını arkalarına atarak adamların görüşlerini aldılar Onun için Allah (cc) şöyle buyurdu:
“Oysa Allah, onları bir ilaha tapmaya davet etmiştir” Yani; sadece “Allah (cc)’ın haram kıldığı haram, helal kıldığı helaldir” hükmüne tabi olunur ve bu konudaki hükmü uygulanır Ondan başka ibadete layık ilah yoktur O ortak koştuklarından münezzehtir(İbni Kesir Tefsiri)
Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“Ey Kitab ehli! Yalnız Allah'a kulluk etmemiz, O'na hiçbir şeyi ortak koşmamamız, Allahı bırakıp birbirimizi rab olarak benimsememek üzere sizinle bizim aramızdaki müşterek bir söze gelin! Eğer yüz çevirirlerse “bizim müslüman olduğumuza şahit olun”, deyin!” (Ali İmran: 64)
Kurtubi, Ali İmran: 64ayetinin tefsirinde şöyle dedi:
Allah’tan başka birbirimizi rabler edinmemek üzere Bu ayet; “Allah (cc)’ın haram kıldığını helal, helal kıldığını haram yapma konusunda birbirimize tabi olmayalım” demektir Bu ayetin manası,
Onlar, hahamlarını, rahiblerini ve Meryem oğlu Mesih’i Allah’tan başka rabler edindiler” ayetinin manası gibidir Bu ayet ise; Allah (cc)’ın haram kıldığını helal, helal kıldığını haram yapan kimselere tabi olanlar, o kimseleri Rab seviyesine çıkardılar” manasındadır (Kurtubi Tefsiri)
Bu ayetlerin hepsine göre; her kim Allah (cc)’ın izin vermediği bir meselede insanlar için bir hüküm verirse, kendisini Allah (cc)’a eş koşmuş ve Allah (cc)’tan başka rab ilan etmiş demektir Her kim de bu kimseye itaat eder ve ona tabi olursa, onu Allah (cc)’a şirk koşmuş ve itaat ettiği kişiyi rab edinmiş olur
Üçüncüsü: Allah (cc)’ın şeriatine muhalif bir şeriatle (bir kanunla) hükmetmiştir Buna göre her kim, Allah (cc)’ın hükmünü bir kenara bırakır ve başka kanunlarla hükmederse, kafir olur



Alıntı Yaparak Cevapla

Tagutu Reddetmek Tevhidin Gereğidir

Eski 08-02-2012   #7
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tagutu Reddetmek Tevhidin Gereğidir




Allah (cc) şöyle buyuruyor: “Üzerine Allah’ın ismi zikredilmeyenleri (hayvanları) yemeyin! Çünkü o bir fısktır Muhakkak ki şeytanlar dostlarına sizinle mücadele etmeleri için vahyeder Eğer onlara itaat ederseniz muhakkak müşrik olursunuz(En’am: 121)
“Sana ve senden öncekilere indirilenlere iman ettiklerini iddia edenleri görmüyor musun? Reddetmeleri emir olunmuşken taguta muhakeme olmak istiyorlar Şeytan onları derin bir sapıklığa düşürmek istiyor (Nisa: 60)
İslam geldiği zamandaki müşrikler, hayatlarını Allah (cc)’ın şeriatine göre değil, cahili adetlere ve tagutlarının hükümlerine göre düzenliyorlardı Kitab ehli olan yahudi ve hristiyanlar ise din adamlarının ve hakimlerinin heva ve heveslerinden uydurduklarına uyar ve bu kimselerin belirlediği hükümleri hayatlarında uygularlardı Zaten Maide: 44 ayeti de yahudiler hakkında inmiştir Zira bu Kur’an ayetleri, müslümanlar da kitab ehli ve müşrikler gibi yapmasınlar diye onları uyarmak için iniyordu Bu sebeble müslümanlardan hiçbir kimse ne Mekke’de ne de Medine’de, İslam şeriatinden başka bir şeriate asla muhakeme olmamıştır İslam şeriati dışındaki kanunlara muhakeme olanlar, ancak münafık olan kimselerdir Çünkü taguta muhakeme olma isteği münafıkların en önemli özelliğidir İşte bu sebeble münafıkları ortaya çıkarmak için bu ayetler inmiştir
Müslamanlar şunu çok iyi bilmekteydiler: Müslüman olabilmek ve tevhidi sağlayabilmek için sadece Allah (cc)’ın kanunlarına bağlanmak ve sadece O’nun kanunlarına muhakeme olmak gerekir İşte bu sebebledir ki eski alimler, la ilahe illallah’ı açıklarken bu meseleye de değiniyorlardı Bütün İslam taifeleri, sapık olanları dahil, hüküm verenin ve hükmüne muhakeme olunması gerekenin sadece Allah (cc) olduğu konusunda ittifak etmişlerdir
Aynı şekilde İslam şeriatini bir kenara atarak onun yerine beşeri kanunları uygulayan kişinin büyük küfür işleyerek islam milletinden çıktığı konusunda alimler icma etmişlerdir Alimlerin bu konuda icma ettiklerini İbni Teymiye, İbni Kayyım ve İbni Kesir söylemiştir
İbni Teymiye şöyle dedi:
“Bir kimse, haram olduğu icma ile sabit olan bir şeyi helal yaparsa veya helal olduğunda icma olan bir şeyi haram yaparsa veya icmayla sabit olan Allah (cc)’ın şeriatini değiştirirse bu kişi alimlerin ittifakıyla kafirdir(Fetvalar c: 3 s: 267)
İbni Teymiye bir başka yerde şöyle demiştir:
“Allah (cc)’ın rasulleriyle gönderdiği emir ve yasakları iptal eden kişi, müslümanların, yahudilerin ve hristiyanların ittifakıyla kafirdir(Fetvalar c: 8 s: 106)
İbni Kayyım şöyle diyor:
“İslam dininin önceki bütün dinleri neshettiği Kur’an ve alimlerin icmasıyla sabittir Buna göre her kim Kur’an’a bağlanmayıp Tevrat ve İncil’e bağlanırsa, kafir olur Zira Allah (cc), sadece İslam şeriatine uyulmasını farz kılmıştır Bu nedenle sadece İslam şeriatinin haram kıldığı haram, farz kıldığı farzdır” (Ahkamu Ehlizzimme c: 1 s: 259)
İbni Kesir (ra):
“Cahiliyenin hükmünü mü istiyorlar?” (Maide: 50) ayetinin tefsirinde şöyle dedi:
“Allah (cc), her hayrı kapsayıcı ve her şerri yasaklayıcı olan hükümlerinden yüz çevirip bunun yerine cahiliyede olduğu gibi kişilerin görüşlerine, dalalet ve sapıklığı ifade eden değer yargılarına ya da çeşitli dinlerin karışımı ve beşeri görüşlerden meydana gelen Cengiz Han’ın vazettiği Yesak gibi İslam dışı hükümlere yönelenin imanını kabul etmiyor
Yesak; Cengiz Han’ın Kuran, Tevrat, İncil ve kendi görüşlerine dayanarak ortaya koymuş olduğu kanunları ihtiva eden bir kitaptır Cengiz Han öldükten sonra yerine geçen çocukları (İslam’a girdikleri halde) bu kitabı bir anayasa kitabı olarak gördüler Allah (cc)’ın kitabı ve Rasulullah’ın sünnetini bir kenara atarak bu kitabtaki hükümlerle Tatarlara hükmetmeye başladılar İşte böyle davranan kimseler kafirdir Bunlarla, büyük küçük her meselede yalnız Allah (cc)’ın hükmüne dönünceye kadar savaşmak farzdır” (İbni Kesir Tefsiri c: 2 s: 67)
İbni Kesir (ra) devamla şöyle dedi:
“Bu yapılanların hepsi Allah (cc)’ın nebilerine indirdiği şeriate muhaliftir Kim nebilerin sonuncusu Muhammed (as)’e inen şeriati terkederek daha önceki nebilere inen mensuh olmuş şeriatlere muhakeme olursa, Allah (cc)’ın bildirdiği gibi kafir olur Durum böyleyken Yesak’a (Cengiz Han’ın koyduğu kanunlara) muhakeme olup onu Allah (cc)’ın şeriatinden önde tutan kişinin hükmü nasıl olur acaba? Her kim böyle yaparsa bütün müslümanların icmasıyla kafirdir
Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“Cahiliyenin hükmünü mü istiyorlar? Yakinen inanan bir kavim için Allah’tan daha iyi hüküm veren kim vardır?” (Maide: 50)
“Hayır! Rabbine and olsun ki, aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem tayin edip sonra haklarında verdiğin hükümden dolayı kalplerinde hiçbir sıkıntı duymadan tamamen kabul etmedikçe iman etmiş olmazlar (Nisa: 65) (İbni Kesir Tefsiri)
İbni Kesir (ra)’in, neshedilmiş şeriatlere muhakeme olan kişiye nasıl da küfür hükmü verdiğine dikkatle bak!
Zamanımızda İslam şeriatinin yerine tatbik edilen beşeri kanunlar, neshedilmiş şeriatlerden daha tehlikeli ve bu kanunlara muhakeme olmak, daha büyük küfürdür
İbni Kesir şöyle dedi:
“Her kim mensuh olan şeriatlere muhakeme olur, nebilerin sonuncusu Muhammed (sas)’e inen şeriate muhakeme olmazsa, muhakkak kafir olur Durum böyleyken acaba İslam şeriatini terkederek yesağa muhakeme olan, yesağın kanunlarını İslam kanunlarından daha önde tutan kişinin durumu nasıl olur acaba? Bilinsin ki, böyle yapan kimse müslümanların icmaıyla kafirdir(Elbidaye vennihaye c 13 s 119)
Şöyle bir soru sorulabilir:
İbni Teymiye, İbni Kayyım ve İbni Kesir; Allah (cc)’ın şeriatini bir kenara atarak onun yerine beşeri kanunları uygulayan hakimin İslam milletinden çıkaran büyük küfür işlediği konusunda alimlerin ittifak ettiğini söylemişlerdir Acaba bu konuda, bu alimlerden önce yaşayan alimlerin hiç görüşleri yok mudur? Şayet yoksa, neden bu konuda görüş bildirmemişlerdir?”
Bunun cevabı şudur:
İslam tarihinde, İslam şeriatini bir kenara atarak yerine beşeri kanunları koyma ameli, tatarların zamanına kadar görülmüş bir şey değildir Çünkü o zamana dek, ne kadar zalim olurlarsa olsunlar, hiçbir İslam hakimi Allah (cc)’ın hükmünü değiştirmeye yanaşmamış ve zamanızda olduğu gibi Allah (cc)’ın hükmüne muhalif kanunlar koyarak insanları bunlara uymaya zorlamamıştı O günkü hakimlerden herhangi biri İslam’a muhalif bir hareket yapmak istediğinde, bunu ya gizlice veya tevil ederek yapardı Bu nedenle, bu hakimlerin zamanında yaşayan alimler, Allah (cc)’ın şeriatini bir kenara atarak yerine başka şeriatler koyan kimseler hakkında görüş bildirmemişlerdir Fakat tatarlardan önce, zamanında şöyle bir hadiseye rastlanmıştır:(İmam Cüveyni Hicri 419 yılında doğmuş ve hicri 478 yılında vefat etmiştir Maliki imamıdır İmam’ul Harameyn olarak tanınır)
İmam Cüveyni zamanında laik düşünceye sahip zındık-lar ortaya çıkınca İmam Cuveyni, bunun tehlikesini o zamanın hakimine derhal bildirdi İmam Cuveyni, Abbasi bakanı olan Nizam’ul Melik’e şöyle bir mektub yazdı:
“Şehirlerin ve yerlerin haberlerini öğrendikten sonra, size dinin aleyhine ortaya çıkabilecek bir fitneyi haber veriyorum Eğer bu fitneye karşı çıkılmazsa bu fitne, bütün müslümanların zararına olacak, tehlikesi çok daha büyüyecek ve onu yok etmek zorlaşacaktır
Biliniz ki, bu fitne ve tehlikesi gerçekten büyüktür Bu sebeble Allah (cc)’ın, dinini korusunlar diye hükümdar kıldığı kimselerin bu fitneyi yok etmek için çalışmaları gerekir
İslam diyarının bazı bölge ve şehirlerinde bir takım zındıklar ve muattılalar çıkmış, insanları, doğru yolu gösteren İslam şeriatini terke çağırmakta ve varlıklı kimselerden de destek almaktadır Bu varlıklı ve üstün kimseler de onları müdafa etmekte ve yardımlarıyla desteklemektedir
Netice öyle bir hale geldi ki, varlıklı olan bu kimseler dinle alay etmeyi ve İslam şeriatine laf atmayı eğlence haline getirdiler Bunlar, kendilerini taklid eden kişileri de etkilediler Müslüman halk arasında bu fitne, bu fitnenin doğal bir sonucu olarak da din hakkındaki şüpheler yayıl-maya ve bu dine laf atmalar çoğalmaya başladı (Elgıyasi İmamul Harameyn El cuveyni s 381-382)
İmam Cuveyni bu sözleriyle kimi kastetmektedir acaba? Zındıkları mı, batınileri mi yoksa başkalarını mı? Bu konuyla ilgili olarak söylediği sözlere dikkatle bakılırsa, bu sözlerle batınileri kastetmediği, bilakis halka uygulanması gereken kanunların, İslam şeriatinden değil, beşer aklının ürünü olan ve hakimlerin koyduğu kanunlardan olması gerektiğini söyleyen kimseleri kastettiği anlaşılır
İmam Cüveyni bir başka yerde onlar hakkında şöyle dedi:
“Her kim halka uygulanacak kanunların, akılların iyi gördüğü ve hakimlerin görüşünden alınabileceğini söylerse, o kimsenin İslam’ı reddetmiş ve İslam şeriatinin yok edilmesine yol açacak sözleri söylemiş olduğunu bil!
Şayet bu görüş doğru olsaydı, evli olmayan zinakarların recmedilmesinin, tehlikeli durumlarda şüphe edilen veya tehlikesinden korkulan kişinin öldürülmesinin, ya da aidatların artması sonucu zekat miktarının da artırılmasının caiz olduğu görülürdü
Yine, İslami kaideler şayet akla göre konulsaydı, o zaman herkesin aklı şeriat olurdu Böylece herkes aklına göre yasaklar koyar, heva ve heves vahyin yerini alır, zaman ve mekanın değişmesiyle kaideler de değişir ve şeriat için bir sabitlik ve yerleşebileceği bir zaman söz konusu olmazdı(El Gıyasi -İmamul Harameyn El Cuveyni s: 220-221)
İmam Cuveyni’nin bu sözleri, İslam şeriatini yürürlükten kaldırmak isteyenlere ve halka uygulanan kanunların insanların heva, heves ve düşüncelere dayanması gerektiğini söyleyenlere yazılan bir reddiyedir
O zamanki alimler ve müslümanlar, bu tür fitnelerin tehlikesini çok iyi bildikleri için bu tür fitneleri ortaya atanlar, bu amellerinde başarıya ulaşamadılar ve İslam şeriati hakimiyetini sürdürdü
Bu durum, tatarlar gelinceye kadar böyle devam etti Tatarlar, müslüman olmalarına rağmen Cengiz Han’ın İslam’dan, hristiyanlıktan, yahudilikten ve kendi fikirlerinden uydurduğu ve yesak adını verdiği kanunları uygulamaya başlayınca o zamanki İslam alimleri, böyle yapan kimselerin hükmünü insanlara anlatmaya başladılar Böylece müslümanları bu tehlikeden korudular ve tatarların yesağının etkisi çok çabuk yok oldu
Müslümanların bu heybetli durumu, İslam düşmanı ve batının kuyrukları olan şimdiki sefih idareciler gelerek Osmanlı hilafetini kaldırıncaya kadar sürdüBu sefih idareciler (Allah onları yok etsin) İslam ümmetinin gafil, çocuklarının ise İslam konusunda cahil oldukları bir zamanda başa geçtiler ve hayırlı olanı alçak olanla değiştirdiler Allah (cc)’ın şeriatini bir kenara atarak onun yerine adi ve küfür olan beşeri kanunları uyguladılar Tıpkı, müslüman ülkelere hakim oldukları zaman Tatarların, kralları Cengiz Han’ın “Yesak’ı”nı uyguladıkları gibi
Makrizi şöyle dedi:
“Cengiz Han, Tatarların kralı Onkhan’ı yendikten sonra Doğu ülkerinde bir devlet kurdu ve bu devlet için kanunlar yaptı Bu kanunları, “Yasa” veya “Yesak” ismini verdiği bir kitabta topladı Daha sonra bu kanunları çelik levhalara işleterek onları kavminin uyacağı bir şeriat haline getirdi Kavmi de bu kanunlara uydu Cengiz Han, hiçbir dine bağlı değildi(El Makrizi, El Mevaid vel İ’tibar, ElHıtat c: 2 s: 120)
El Kal Kaşandi, Alaeddin El Cuveyni’den şöyle nakletti:
“Cengiz Han’ın ve kendisinden sonra çocuklarının bağlandığı din, Cengiz Han’ın koyduğu yesak kanunlarıdır Yesak ise, Cengiz Han’ın kendi kafasından uydurduğu kanunlardır Bu yesak içerisine bir takım hükümler ve cezalar koymuştu Yesak içerisindeki hükümlerin çoğu İslam şeriatine muhalif idi Ancak çok az bir kısmı Muhammed (as)’in şeriatine uygundu Cengiz Han, koymuş olduğu bu kanunları, “Büyük Yasa” olarak isimlendirdi ve bu kanunları yazdırdı Sonra da bu kanunlar kendisinden sonra gelecek olan nesillere miras olsun ve böylece her bir aile onları gerek kendileri öğrensin ve gerekse çocuklarına öğretsin diye, kendisine ait kasada saklanmasını emretti(Tarih Fatihil Alem Cihank Şay c: 1 s: 62- 63)
Şeyh Muhammed Hamid el Fıkki, “Fethul Mecid” adlı kitabının dip notunda Yesakla ilgili olarak şöyle demiştir:
“Yesak gibi hatta ondan daha şerli olan şey ise; kan, ırz ve mallar hakkında Allah (cc)’ın Kitabında ve Rasulunün sünnetinde hükümler açıkken, kişinin, batılıların kanunlarını bu konularda kendisine kanun edinip, onlara muhakeme olmasıdır Böyle yapan kimse şüphesiz kafirdir, mürteddir Bu ameller üzerinde ısrar ettiği ve Allah (cc)’ın indirdiği hükme dönmediği müddetçe onun müslüman olarak isimlendirilmesi, İslam’dan olduğu açık olan namaz, oruç, hac ve bunlar gibi amelleri yerine getirmesi kendisine hiçbir fayda sağlamaz(Fethul Mecid dip notta)
Şeyh Muhammed b İbrahim şöyle dedi:
“İnsanları uyarması için Muhammmed (as)’in kalbine Ruh’ul Emin’in apaçık arab dili ile indirdiği Kur’an’ı kerim ile beşer aklının ürünü olan kanunları hüküm konusunda aynı seviyeye yükseltmek ve ihtilaf olduğunda Kur’an ile değil de insan ürünü kanunlarla hükmetmek, apaçık büyük küfür olan amellerdendir
5 - Bu küfür, büyük küfürlerin en büyüğü, en kapsamlısı, en açığıdır Bu küfür, şeriate karşı en şiddetli ve ortaya en açık bir şekilde çıkmış olanıdır Bu küfür, şeriatin hükümlerine şiddetli bir şekilde büyüklenen, Allah (cc) ve rasulünün hükümlerine en zıd olan ve şer’i mahkemelere rakip olan mahkemeler kurmaktır Sözde bu mahkemeler için, şer’i mahkemelerde olduğu gibi düzenli, teferruatlı, teşkilatlı ve zorunlu hükümler veren merciluşturulmuştur
Şer’i mahkemelerin mercisi nasıl Kur’an ve sünnetse, beşeri kanunlarla hükmeden mahkemelerin de mercileri vardır ve onların mercileri de; değişik ümmetlerin şeriatleri, Fransa, Amerika, İngiltere gibi değişik devletlerin anayasalarından derlenmiş kanunlar, bidatçilerin ve müslüman olmadıkları halde İslam’a nispet edilmiş sapık taifelerin mezheblerinden alınmış kural, ilke ve prensiplerdir
Bu tür mahkemeleri İslam diyarında çokça görmekteyiz İnsanların ihtilaflarını çözmek için kapıları açıktır İnsanlar da saf saf onlara gitmektedirler Bu mahkemeler, ihtilaflı olan insanlar arasında Kur’an ve sünnete muhalif beşer’i kanunlarla hükmederler ve verilen hükmü uygulamaları için onları zorlarlar Acaba bu küfürden daha büyük bir küfür var mıdır?” La ilahe illallah Muhammedun Rasulullah şehadetine zıt ve onu bozan bundan daha kötü bir amel var mıdır acaba?
Bu zikrettiğimiz meselelerin delillerinin ilim kitaplarında var olduğu bilinmektedir Bunları tek tek zikretmeye kalkışırsak bu küçük risalemiz buna yetmez
Ey akıllılar topluluğu! Ey zekiler cemaati! Ey uyanık olanlar! Size benzeyen (sizin gibi mahluk olan) veya siz-den daha düşük olan, hata işleyebilen, hatta hataları doğrularından daha çok olan, ancak yaptıkları doğrular Allah (cc)’ın kitabı ve rasulünün sünnetinden alınan doğrular olan kişilerin, kanlarınız, mallarınız, ırzlarınız, kadınlarınız, çocuklarınız ve diğer haklarınız hakkında hüküm vermelerine nasıl izin verebiliyorsunuz?
Bu konularda kendi hükümlerini veriyor ve kendisinde hata bulunmayan, hiçbir yönden batılın kendisine yaklaşamadığı, Hakim ve Hamid tarafından indirilen Allah (cc) ve rasulünün hükümlerini uygulamıyorlar? Halbuki insanlar, Allah (cc)’ın hükümlerine boyun eğdiklerinde, kendilerini yaratanın hükmüne, O’na ibadet etmek için boyun eğmiş olurlar İnsanlar nasıl ki Allah’a secde ediyor ve o konuda sadece O’na ibadet ediyorlar, O’ndan başkasına bu konuda secde etmiyorlarsa, aynı şekilde hüküm konusunda da sadece Hakim, Alim, Hamid, Rauf, ve Rahim olan Allah (cc)’ın hükümlerine boyun eğmeleri gerekir
Zalim, cahil, şüpheci, heva ve hevesine uyan, şüpheler içine düşen, kalplerine gaflet, sertlik ve karanlıklar hakim olan yaratılmışın hükümlerine hiçbir zaman boyun eğmemeleri gerekir
Akıl sahibi kimseler, bu gibilerin hükümlerine boyun eğmez ve o hükümlere asla teslim olmazlar Çünkü böyle yaptıkları zaman, onlara köle olmuş olurlar Ayrıca, bu hükümlere boyun eğdiklerinde heva, heves ve şahsi arzulara göre yapılmış, yanlışlarla dolu kanunlara uymuş olurlar Ayrıca böyle hükümlere boyun eğmek, Allah (cc)’ın şu ayetindeki buyruğuna göre küfürdür:
“Kim Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse işte onlar kafirlerin ta kendileridir(Maide: 44)
6 - Şehirdeki olsun çöldeki olsun, böyle topluluklardan çoğunun reisleri, ihtilaf ettikleri konularda, kendisinden başka güç ve kuvvet sahibi olmayan Allah’ın ve O’nun Rasulünün hükmünden yüz çevirerek ve bunları bir kenara atarak, cahiliyeden arta kalan, babalarından ve dedelerinden rivayet edilen hükümlerle ve kendilerine miras kalan adetleri ile muhakeme olmaya dair hüküm veriyorlardı İşte bu ameller de İslam milletinden çıkartan birer küfürdür(Tahkimu’l Kavanin s: 58)
Bu meseleyle ilgili olarak zikrettiğimiz deliller ve alimlerin sözlerinden; İslam şeriati dışında, mensuh olmuş başka bir şeriate muhakeme olanın kafir olduğunda icma edildiği anlaşılır Buna göre, bir zamanlar İslam diyarı olan ülkelerde zamanımızdaki hakimlerin uyguladığı beşeri kanunlar ise mensuh olmuş şeriatler değildir Bu kanunlar Cengiz Han’ın yesağına çok benzemektedir, hatta ondan daha kötü ve daha tehlikelidir Bu sebeble bu kanunları koyanlar ve onlara tabi olanlar hakkında küfür hükmünü vermek daha önceliklidir
Bu meseleyle ilgili olarak daha bir çok delil vardır Zira teşri koyma, hüküm verme ve muhakeme olma meseleleri dinin aslıyla ilgili olan, La ilahe illallah’ı direkt ilgilendiren meselelerdir İşte bu sebeble İslam şeriatini bir kenara atarak beşeri kanunları uygulayan hakimler, İslam milletinden çıkartan bir değil, bir çok küfür işlemişlerdir
Allah (cc) şöyle buyuruyor:
Karanlık üstüne karanlıktır(Nur: 40)



Alıntı Yaparak Cevapla

Tagutu Reddetmek Tevhidin Gereğidir

Eski 08-02-2012   #8
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tagutu Reddetmek Tevhidin Gereğidir




İbni Abbas (ra)’ın Sözünün Açıklaması
Tagutların belamları, zamanımızda İslam şeriatini bir kenara atarak onun yerine beşeri kanunları tatbik eden hakimleri müdafa etmek ve onlara verilmesi gereken “küfür” hükmünü engellemek için İbni Abbas (ra) ve Ebu Mecliz’in Maide: 44ayeti hakkında söylemiş oldukları sözleri delil alarak şöyle derler: “Allah (cc)’ın indirdiğiyle hükmetmeyen hakim, yaptığı bu ameli helal görmediği sürece kafir olmaz Bu ameli helal görmeyerek yapan hakimi tekfir eden kimseler, Havariç zihniyetine sahip kimselerdir
İşte bu belamlara göre; İslam şeriatini bir kenara atarak onun yerine beşeri kanunları tatbik eden hakim, şayet yaptığı bu amelin caiz olduğunu veya İslam şeriatinden daha iyi olduğunu açık bir şekilde söylemez ve İslam şeriatinin bu kanunlardan daha iyi olduğunu söylerse bu durumda İslam milletinden çıkarmayan küçük küfür işlemiştir Bu hakimleri tekfir eden kimseler ise Havariç zihniyetli kimselerdir
Tagutların belamlarının kendilerine delil olarak aldıkları İbni Abbas (ra) ve Ebu Mecliz’in Maide: 44ayeti hakkındaki sözlerine gelince Bu sözlerin kimler hakkında söylendiğini açıklayalım ki, böylece bu sözlerin bu belamların lehine delil olmadığı iyice anlaşılsın
İbni Abbas (ra) şöyle dedi:
“Bu sizin düşündüğünüz gibi insanı İslam milletinden çıkaran küfür değildir
İbni Abbas (ra) bir başka yerde ise şöyle dedi:
“Bu, bir başka küfürdür
Her ne kadar bazı alimler, İbni Abbas (ra)’ın Maide: 44ayeti hakkındaki sözünün sened bakımından zayıf olduğunu söylemişse de, bazı alimler bu sözün sahih olduğunu söylemiştir İbni Abbas (ra)’ın bu sözünün sened bakımından zayıf olduğunu söyleyenlerin görüşü daha kuvvetli olmasına rağmen, bu sözün sahih olduğunu kabul ederek meseleyi açıklayalım:
İbni Abbas (ra) bu sözü, yahudilerin yaptığı gibi yapanlar veya zamanımızda olduğu gibi İslam şeriatini bir kenara atarak onun yerine beşeri kanunları uygulayanlar hakkında söylememiştir Bilakis Maide: 44ayetini yanlış anlayarak Osman (ra)’ı ve Ali (ra)’yi tekfir eden Havaric’e bir cevab olarak söylemiştir Hadis alimlerinin sahih senedle rivayet ettikleri, İbni Abbas (ra) ile Havariç arasındaki tartışma bunu göstermektedir
Ali (ra) ile Muaviye (ra), aralarındaki ihtilafı çözmek için hakem tayin ettiklerinde Havariç, Maide: 44 ayetini kendilerine delil alarak insanları hakem tayin ettiği için Ali (ra)’den ayrıldılar ve onları tekfir ettiler
Ali (ra), bir cuma günü minbere çıktı Allah (cc)’a hamd ve sena ettikten sonra Havariç hakkında konuşarak onları kötüledi ve onların, sahabelerin görüşünden ayrı bir görüşe sahip olduklarını söyledi
Ebu Rezin şöyle dedi:
“Ali (ra) minberden indikten sonra havariçten olanlar mescidin etrafında toplandılar ve dediler ki:
“Hüküm yalnız Allah’a aittir “ Bunun üzerine Ali (ra) onlara:
“Sizin hakkınızda Allah (cc)’ın hüküm vermesini bekliyorum” dedi ve susmaları için eliyle onlara işaret etti Onlardan bir adam parmaklarını, kulaklarının içine sokmuş vaziyette:
“Doğrusu sana ve senden öncekilere vahyolundu (ki): “Eğer şirk koşacak olursan şüphesiz amellerin boşa çıkacak ve elbette sen, hüsrana uğrayanlardan olacaksın (Zümer: 65)ayetini okudu(Musannef - İbni Ebi Şeybe c: 5 s: 121)
Ali (ra)’nin, Havariç’le karşılıklı tartışması olmuş, İbni Abbas (ra)’ı da onlarla tartışması için göndermiştir İbni Abbas (ra) onlarla tartışmaya gittiğinde onların bütün şüphelerini tek tek tartıştı Hatta onlardan az bir kısmı müstesna, çoğu bu şüphelerinden döndü Ali (ra), şüphelerinden dönmeyen taifeyle savaşmıştır
İbni Abbas (ra) ile Havariç arasında geçen tartışmanın bir kısmı şöyledir:
İbni Abbas (ra) onlara şöyle sordu:
“Rasulullah (sas)’ın amcasının oğlu ve onun damadı olan Ali (ra)’ye, muhacire ve ensara niye karşı çıktığınızı bana söyleyin?” Onlar şöyle cevab verdiler:
“Onlara karşı çıkmamızın üç sebebi vardır
İbni Abbas (ra):
“Bunlar nelerdir?” diye sorunca onlar dediler ki:
“Birincisi; Allah (cc)’ın bir emri konusunda insanları hakem tayin ettiler Oysa Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“Hüküm vermek Allah’a aittir(Yusuf: 40)
İnsanların hüküm verme hakları ise yoktur” İbni Abbas (ra) onlara şöyle dedi:
“Sizin bu iddianızın yanlışlığını Kur’an’dan ayet okuyarak size ispatlamama razı mısınız?” Onlar:
“Evet” dediler İbni Abbas (ra) onlara dedi ki:
“Siz diyorsunuz ki: “Allah (cc)’ın bir emri konusunda insanları hakem tayin ettiler” Öyleyse size, çeyrek dirhem değerinde olan bir tavşanı ihramlı iken avlamanın cezasını belirlemek için insanları hakem tayin etmeyi bildiren ayeti okuyayım Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“Ey iman edenler! Siz, ihramlıyken avı ödürmeyin Sizden kim onu kasıtlı olarak öldürürse, cezası, hayvandan öldürdüğünün bir benzeridir Buna da, Kabe’ye ulaşmış bir kurbanlık olarak içinizden adalet sahibi iki kişi hükmedecektir (Maide: 95)
Şimdi Allah (cc) hakkı için size soruyorum: İhramlıyken avlanmanın cezasını belirleme konusunda mı yoksa insanların kanını koruma ve ıslah olmalarını sağlama konusunda mı insanları hakem tayin etmek daha iyidir? Siz çok iyi biliyorsunuz ki Allah (cc) dileseydi avlanma konusundaki bu yetkiyi erkeklere vermeyebilirdi
Yine Allah (cc), karı ile koca arasındaki ihtilafın çözülmesi için insanların hakem tayin edilmesini bildirmiş ve hakemlik yetkisini erkeklere vermiştir Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“Eğer karı kocanın aralarının açılmasından korkarsanız, erkeğin ailesinden bir hakem, kadının ailesinden bir hakem gönderin (Karı-koca) barışmak isterlerse Allah aralarını bulur Allah şüphesiz Alim’dir, Habir’dir(Nisa: 35)
Şimdi bu deliller karşısında görüşünüzün yanlışlığını kabul ediyor musunuz?” Onlar:
“Evet” diyerek cevap verdiler (Hakim Müstedrek c: 2 s 150152 rivayet etti ve Müslim’in şartlarına göre sahih dedi Zehebi de buna katıldı Ahmed Müsned c: 1 s 342 özet olarak rivayet etti Ahmed Şakir bu rivayet için senedi sahihtir dedi Beyhaki Essünenül Kübra c: 8 s: 179’da, Taberani Mucemul Kebir’de, Abdurrezzak Mushannefin’de, İbni Abdul Ber Camiul Beyan’da s: 375277’de rivayet etti)
Bu delil, İbni Abbas (ra)’ın Havaric’le tartıştığını, onlara Maide: 44 ayetini yanlış anladıklarını ispatladığını ve bu gibi görüşlerin tehlikesinden müslümanları uzaklaştırdığını göstermektedir Onlara söylemiş olduğu:
“Bu sizin düşündüğünüz gibi insanı İslam milletinden çıkaran küfür değildir” veya “Bu, bir başka küfürdür (bu büyük küfürden aşağı bir küfürdür)” şeklindeki sözlerini, insanlar sahabeleri ve zalim hakimleri tekfir etmesinler ve bu ayeti onlara uygulamasınlar diye, onların bu konudaki yanlış anlayışlarını düzeltmek için söylüyordu Yoksa bu sözleriyle, zamanımızda İslam şeriatini bir kenara atarak onun yerine beşeri kanunları uygulayan hakimleri asla kastetmemiştir Zira onun zamanında böyle bir durum zaten olmamıştı
İbni Abbas (ra) da diğer sahabeler gibi, Havaric düşüncesine sahip olanların İslam ümmeti için ne kadar büyük tehlike olduklarını çok iyi bilmesine rağmen Havaric’ten bazı kimselerle sorularına cevap vermek için ilişki kuruyordu Bu sebeble onun yanında Havaric’ten ve onların ibadetkar oluşlarından söz edildiğinde şöyle derdi:
“Bunlar, yahudiler ve hristiyanlardan daha ibadetkar değildir Zira yahudi ve hristiyanlar, çok ibadetkar olmalarına rağmen Allah (cc) onları sapıklıkla vasfetmiştir(İbni Ebu Şeybe c: 15 s: 313, Lalikai Şerhussünne c: 8 s: 1322 Hadis no: 2315)
İbni Abbas (ra), Havariç hakkında şöyle dedi:
“Onlar Kur’an’ın muhkemine iman etmekte fakat müteşabihi konusunda yanlışa düşerek helak olmaktadırlar(Lalikai - Şerhussünne c: 8 s: 1322)
Ebu Mecliz’in rivayetine gelince Bu rivayetler şöyledir:
Mutemir b Süleyman: “İmran b Cedir’den şöyle duydum” dedi
“Beni Amr b Seddüs’ten (haricilerden) Ebu Mecliz’e bir topluluk geldi ve şöyle dediler:
“Ya Eba Mecliz!
“Kim Allah’ın indirdikleriyle hükmetmezse işte onlar kafirlerin ta kendileridir (Maide: 44) sözünü gördünüz mü? Bu, hak mı?” Ebu Mecliz:
“Evet” dedi Onlar dediler ki:
“Kim Allah’ın indirdikleriyle hükmetmezse işte onlar zalimlerin ta kendileridir(Maide: 45) Bu, hak mı? Ebu Mecliz:
“Evet” dedi Onlar dediler ki:
“Kim Allah’ın indirdikleriyle hükmetmezse işte onlar fasıkların ta kendileridir(Maide: 47)Bu, hak mı? Ebu Mecliz:
“Evet” dedi Bunun üzerine onlar şöyle dediler:
“Ey Eba Mecliz! Şunlar (Ali ve Muaviye (ra)’yi kastediyorlar) Allah’ın indirdikleriyle hükmediyorlar mı?” Ebu Mecliz dedi ki:
“Bu onların dinidir Onunla yaşıyorlar, onunla konuşuyorlar, ona davet ediyorlar Eğer onlar, ondan birşey terk ederlerse, bir günah işlediklerinin bilincindedirler, günah işlediklerini kabul ediyorlar
Onlar şöyle dediler:
“Vallahi böyle değil, sen korkuyorsun” Ebu Mecliz şöyle dedi:
“Asıl sizler korkuyorsunuz Ben bu işledikleri şeyi küfür olarak görmüyorum, ama siz tereddüt etmeden küfür hükmü veriyorsunuz ve küfür hükmü vermenize rağmen onlara karşı çıkmıyorsunuz Halbuki ayetler yahudiler, hristiyanlar ve bunlar gibi yapan şirk ehli hakkında nazil olmuştur
Bu konudaki diğer bir rivayet ise şöyledir:
Hammad, İmran b Cedir’in şöyle dediğini rivayet etti:
“Ebadiyye’den (haricilerden bir taife) bir grup Ebu Mecliz’e gelerek şöyle sordular:
“Kim Allah’ın indirdikleriyle hükmetmezse işte onlar kafirlerin, zalimlerin, fasıkların ta kendileridir Öyle değil mi?” Ebu Mecliz (emirleri kastederek):
“Bunlar yaptıklarının farkındadırlar ve günah işlediklerini kabul ediyorlar Bu ayetler ise yahudiler ve hristiyanlar hakkında nazil olmuştur” dedi Onlar şöyle dediler:
“Vallahi bildiklerimizi sen de biliyorsun Fakat onlardan çekiniyorsun” Ebu Mecliz:
“Bu ithamı aslında hak eden sizlersiniz Biz ise korkmuyoruz Fakat bu ayetleri sizin gibi anlamıyoruz” dedi Bunun üzerine onlar:
“Hayır, siz de anladığımızı anlıyorsunuz, ama korkunuzdan bu işi açıklayamıyorsunuz” dediler” (Taberi Tefsiri c: 10 s: 347)
Mahmut Şakir bu iki rivayet hakkında şöyle dedi:
“Allah’ım! Sapıklıktan sana sığınırız Zamanımızda söz sahibi olmuş fitne ve şüphe ehli, siyasal iktidarların Allah (cc)’ın indirdikleriyle hükmetmemelerinin, Kur’an ve sünnetin hükümlerini bırakarak batının kanunlarını İslam memleketlerinde uygulamalarının İslam’da caiz olduğuna dair delil arıyor Bu konuda zikredilen Ebu Mecliz’le ilgili iki rivayeti bulunca hemen olayı anlamadan bu iki rivayeti dayanak edinerek siyasal, ekonomik, sosyal ve hukuki meselelerde, kitap ve sünnetin dışında, kafirleri taklit ederek hüküm vermenin, beşeri ilişkileri buna göre düzenlemenin mümkün olabileceğini, böyle davrananların, bunları uygulayanların ve bunlara tabi olup rıza gösterenlerin İslam milletinden çıkmayacağını ileri sürüyor
Bu iki rivayete dikkatle bakan kimse soranı, sorulanı ve olayların yaşandığı dönemi bilerek bu meseleyi ona göre göz önünde bulundurursa, olayı daha iyi anlar
Ebu Mecliz tabiindendi Esas ismi Lahik İbni Hamid Eşşeybani Essedüsi’dir Ali (ra)’yi severdi Ebu Mecliz’in kavmi Benu Şeyban, Sıffin ve Cemel vakasında Ali (ra)’nin taraftarları arasındaydı Sıffin vakasında iki hakem olayı olduktan ve Havariç Ali (ra)’den ayrıldıktan sonra, Benu Şeyban’dan ve Benu Sedus’tan bir taife de Ali (ra)’den ayrılanlara katıldı Ebu Mecliz’e soru yönelten de bu topluluktandı (Sahih rivayete göre) bu topluluğa “Ebadiyye” denirdi
“Ebadiyye,” Havariç’ten bir cemaatti Havariç gibi onlar da emirleri tekfir ediyorlardı Sıffin vakasındaki iki hakem olayından sonra Ebadiyye’nin görüşüne göre, emir sahipleri ve ona tabi olanlar kafir olmuşlardır Çünkü onlar; hakem tayin etme olayında Allah (cc)’ın indirdiğine göre hareket etmemişlerdir Onlar bu şekilde inanıyorlardı
Ebadiyye’den Ebu Mecliz’e soru soranlar, onun da sulta sahiplerini tekfir etmesi ve kendi sapık görüşlerini desteklemesi için bu ayetleri delil getiriyorlardı Ebu Mecliz ise bu delillerin onlara tatbik edilemeyeceğini söylüyor ve:
“Onlar, (emirler) Kur’an’dan ve sünnetten bir şeyi uygulamamışlarsa bu yaptıklarının günah olduğunu bilirler” diyordu
Görülüyor ki, bu durum zamanımızdakinden farklıdır Yukarıda zikredilen olay zamanımızdaki fitne ve şüphe ehlinin İslam dışı siyasi iktidarları meşru götermeleri için bir dayanak olamaz
Zamanımızdaki hükümetler, tüm boyutları ile haktan uzaklaşmış, Allah (cc) ve Rasulünün getirdiklerini bir kenara atmış, batıdan ithal edilen sistemleri tatbik ederek onları Allah (cc)’ın indirdiklerinden üstün tutmuşlardır Bu, Allah (cc)’ın hükmünden yüz çevirmek ve beşeri kanunları Allah (cc)’ın hükmüne tercih etmekten başka bir şey değildir Bütün alimlere göre şirktir, küfürdür Bunda hiçbir şüphe yoktur Evet! “Bu olabilir” diyen de “böyle yapalım” diyen de ihtilafsız İslam milletinden çıkmış, kafir olmuştur
Bugün içinde bulunduğumuz durum çok korkunçtur İstisnasız Allah (cc)’ın bütün hükümleri haciz altındadır ve bir kenara atılmıştır Allah (cc)’ın şeriati tümüyle yürürlükten kaldırılmış, Allah (cc) ve Rasulünün kitap ve sünnetle getirdiklerine karşılık beşeri düşünceler tercih edilmiştir Beşeri kanunların, Allah (cc)’ın kanunlarından üstün olduğunu, İslam şeriatinin zamanımıza değil başka bir zamana ait olduğunu, Kur’an’daki ayetlerin ise o dönemdeki olaylar ve sebebler hakkında indiğini ve sadece o dönem için geçerli olduğunu, zamanımızda ise bu hükümlerin geçersiz olduğunu iddia edenler artmıştır
Öyle ise zamanımızdaki bu durum ile Ebu Mecliz ve Ebadiyye arasında zikri geçen hadise arasında nasıl bir ilişki kurulabilir? Hatta zannettikleri gibi o dönemde bir olay hakkında Allah (cc)’ın hükmünü tatbik etmeme söz konusu olsa bile, nasıl bu meseleyi delil olarak getirebilir-ler? Oysa, o gün yaşananlarla bugünkü durum arasında hiçbir benzerlik yoktur Evvelkiler hiçbir zaman İslam şeriatinin dışında herhangi bir beşeri ölçüyü ve kanunu hayat pratiğine geçirip, halkı buna uymaya zorlamış değillerdir Zaten böyle bir olaya İslam tarihinde rastlanmamıştır
İkinci olarak; belli bir olayda Allah (cc)’ın hükmü dışında bir hükümle hükmeden ya bilmediği için, ya da hevasına uyarak masiyette bulunmuştur Bu ise günahtır, tevbe ile affolunabilir İctihadında diğer alimlere muhalefet edilmiş ama burada da tevil Kur’an ve sünnetin naslarına dayandırılmıştır Fakat, gerek Ebu Mecliz’in zamanında gerekse ondan sonraki dönemlerde, herhangi bir meselede Allah (cc)’ın hükmünü değiştirerek inkar etmek veya küfrün hükmünü Allah (cc)’ın hükmüne tercih etmek kesinlikle söz konusu olmamıştır Ebu Mecliz ile Ebadiyye arasında geçen konuşmalar da böyle bir olaya yönelik değildi Dolayısıyla Ebu Mecliz ile Ebadiyye arasında geçen olay, zamanımızdaki Kur’an’ı tatbik etmeyen siyasal güçleri İslam milletindenmiş gibi göstermeye delil getirilemez, bunu yapmak affedilmez bir gaflettir, küfürdür
Evet hakim güçlere dalkavukluk, yaltaklık ve uşaklıktan ötürü bu iki rivayeti çarpıtıp da batılın doğrultusunda yorumlayarak Allah (cc)’ın indirdikleri dışında bir şeyle hükmetmenin mümkün olabileceğini iddia edenin hükmü kafirdir, mürteddir Tevbeye davet edilmesi gerekir Tevbe etmezse küfründe veya irtidadında ısrar eden kişinin hükmünü alır(Taberi Tefsiri c: 1 s: 348 Dipnot: 2)
Mahmut Şakir’in Ebu Mecliz hakkında zikrettiği sözlere ek olarak şunları belirtelim:
Ebu Mecliz’in siyresine bakan bir kişi şunları muhakkak görecektir:
1 - Ebu Mecliz, Havaric’e çok önem veren ve Ali (ra) ile Havariç arasında geçen hadiseyi rivayet eden bir kişiydi Rivayetlerinden bir tanesi şöyledir:
Ali (ra) taraftarlarına, Havariç bir şey yapmadığı müddetçe onlara saldırmamalarını emretti Ne zamanki Havariç, Abdullah b Habbab ve hamile cariyesini öldürdü İşte ancak o zaman onlara saldırdı (Bu hadiseyi daha ayrıntılı öğrenmek isteyen İbni Ebi Şeybe’nin Musannef’i c: 15 s: 308323’e bakabilir)
2 - Ebu Mecliz ile Havariç ve Ebadiye arasında olaylar olmuştur Çünkü Ebu Mecliz bazı zamanlarda emirlik görevlerinde bulunmuştu Ebu Mecliz’in hayatını yazanlar onun hakkında şöyle dediler:
“İbni Asakir, Ebu Mecliz hakkında şöyle dedi:
“Mer’u ahalisi Ebu Mecliz’e gelerek onu kendilerine emir tayin etti(Tarihi Dımeşk c: 6 s: 1718)
3 -Ebu Mecliz, zamanındaki emirlerle ilişki içerisindeydi ve onlara vaazu nasihat ediyordu Bu sebeble emirler hakkındaki görüşünü öğrenmek ve bu konuda onunla tartışmak için Ebadiyelerin ona gelmeleri normaldir Ebu Mecliz, kendisine gelen bu kimselere ehli sünet vel cemaatin görüşlerini bildirdi Onlara bildirdiği görüşler, Taberi’nin rivayetinde geçmektedir
4 - Ebu Mecliz’in, Ömer b Abdulaziz’le de ilişkisi vardı
Ömer b Abdulaziz:
“Horasan hakkında bilgi sahibi olmak istiyorum, bu sebeple bana doğru söyleyen bir kişi gösterin” dediğinde ona Ebu Mecliz’i gösterdiler Bunun üzerine Ebu Meclizi çağırarak ona Horasan hakkında sordu(Taberi Tarihi c: 6 s: 559, İbni Esir el Kamil c: 5 s: 5152)
Bilindiği üzere Ömer b Abdilaziz ile Havariç arasında çok tartışma olmuş, onlarla yaptığı tartışmalarda onları yenmiş ve genellikle Havariç ondan razı olmuştu Ebu Mecliz, Ömer b Abdilaziz’in yanında bulunduğu ve Ömer b Abdilaziz ona güvendiği için o da bu tartışmalara katılıyordu
Ebadilere gelince Bunlar, Osman b Affan (ra)’ı ve Ali b Ebi Talib (ra)’i tekfir ediyor ve Maide: 44ayetini kendilerine delil getiriyorlardı Osman (ra)’ı ve Ali (ra)’yi tekfir eden kişi, onlardan sonra gelen Muaviye ve Beni umeyye halifelerini de elbette tekfir eder Ebadiye’ye göre; Muaviye ve Ömer b Abdülaziz dışındaki Benu Umeyye halifeleri, Osman b Affan ve Ali (ra)’den daha kafirdirler Çünkü Ebadilere göre zulüm küfürdür Hatta zulüm olmasa bile, bir insanı hakem tayin etmek de küfürdür Osman ve Ali (ra)’yi işte bu sebeble tekfir ettiler Ebu Mecliz ile Ebadiler arasındaki tartışmalar şüphesiz bu tür hakimler hakkındaydı
Ebadiler, “Maide: 44”ayetini delil göstererek zalim müs-lüman hükümdarları tekfir ediyorlardı Ebu Mecliz ise onlara karşı gelerek bu ayetin hükmünün onlar hakkında olmadığını söylüyordu Zira onlar İslam şeriatini din olarak kabul etmiş ve onun dışında herhangi bir hükme boyun eğmemişlerdi
Ebu Mecliz’in hadisesini ve cevabını; İslam şeriatini bir kenara atarak beşeri kanunları uygulayan zamanımızın hakimlerinin müslümanlığını ispat etmek için delil göstermek, en büyük sapıklıktır Çünkü gerek Ebu Mecliz zamanında ve gerekse İbni Abbas (ra) zamanında böyle bir durum asla olmamıştır
Havaricin fitnesi ilk ve büyük bir fitne olduğu için sahabeler bu fitneyi akıllarından hiç çıkarmamışlardır Onun için:
“Kim Allah’ın indirdikleriyle hükmetmezse işte onlar kafirlerin ta kendileridir(Maide: 44) ayetini tefsir ederken, Havaric’in görüşlerine reddiye yapmışlardır Zira Havaric’in zalim hükümdarları tekfir konusunda en büyük dayanakları bu ayet idi
Öyleyse sahabelerin, zalim hakimleri kastederek: “İşlediği İslam’dan çıkartmayan bir küfürdür” şeklindeki sözleri, İslam şeriatini bir kenara atarak beşeri kanunları uygulayan zamanımızın hakimleri için nasıl delil alınabilir? Bu iki hakim arasındaki fark, kafir ile müslüman arasındaki fark gibidir


Alıntı Yaparak Cevapla

Tagutu Reddetmek Tevhidin Gereğidir

Eski 08-02-2012   #9
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tagutu Reddetmek Tevhidin Gereğidir




Beşeri Kanunlarla Hükmedenleri TekfirEtmemek İçin Ortaya Atılan Şüpheler Ve Cevapları

Allah (cc)’ın şeriatini bir kenara atarak yerine beşeri kanunları uygulamaya koyan tagutların tekfir edilmemesi için bazı şüpheler ortaya atılmış ve bu şüphelerin ortaya atılması için de şu iki kaynak kullanılmıştır: Birincisi: Taguta bağlı olan ve onu savunan yayın organları ve belamlar
İkincisi: İslam’a bağlı olduğunu iddia eden bazı cemaatler Bu cemaatler, İslam’a bağlı olmadıkları ortaya çıkmasın diye, Allah (cc)’ın şeriatini bir kenara atarak yerine beşeri kanunları uygulayan hakimlerin İslam’daki hükmünün kafir değil, müslüman olduğunu söylerler Hatta bu hakimleri kafir çıkarmamak için kendilerince bir takım deliller getirerek bu hakimleri mazeretli kılacak şüpheler ortaya atarlar
Zikrettiğimiz bu iki kaynağın ortaya attığı şüpheler ancak cahil olan insanları etkilemiştir Bu sebeble bu şüpheleri ve bu şüphelerin batıllığını ortaya çıkarmak gerekir
Bu şüphelerden başlıcaları şunlardır:


Birinci Şüphe ve Cevabı


1Şüphe
Rasulullah (sas), bir meselede Allah (cc)’ın indirdiğiyle hükmetmemiştir
Rasulullah (sas), Abdullah b Ubey b Selül, Aişe (ra)’ye iftira ettiği zaman ona iftira haddini uygulamamıştır Böyle yapmakla Allah (cc)’ın indirdiğiyle hükmetmemiş oldu




Cevabı
Rasulullah (sas)’ın, Aişe (ra)’ye atılan iftira konusunda Allah (cc)’ın indirdiğiyle hükmetmediğini söyleyen kimseler aslında Rasulullah (sas)’a büyük bir iftira atmış ve bu sebeble küfre girmişlerdir Zira Rasulullah (sas), Allah (cc)’ın indirdiğiyle hükmetmesi için gönderilmiş bir rasuldür ve Allah (cc)’ın hükmü dışında bir hüküm vermesi asla mümkün değildir
Rasulullah (sas), Usame b Zeyd (ra)’e şöyle demiştir:
“Allah (cc)’ın bir haddi konusunda mı şefaatçi oluyorsun? Sizden önceki kavimlerin helak sebebi; şerefli birisi hırsızlık yaptığında ona had uygulamayı terk etmeleri, zayıf kimseler hırsızlık yaptığında ise ona hırsızlık haddini uygulamaları idi Allah’a yemin ederim ki Muhammed’in kızı Fatıma hırsızlık yaparsa, onun da elini keserim (Buhari, Müslim)
Bazı rivayetlerde Abdullah b Ubey b Selül’e, Aişe (ra)’ye iftira ettiği için had uygulandığı, bazı rivayetlerde ise had uygulanmadığı geçmektedir
Dr Abdulaziz b Abdullah el Hamidi, Kur’an’da Münafıklar kitabının 294-296 sayfalarında şöyle demiştir:
“Rasulullah (sas)’ın, ifk hadisesine katılanlara had uygulayıp uygulamadığı konusunda alimler ihtilaf etmişlerdir Bazı alimlere göre; Rasulullah (sas) onlara had uygulamadı Çünkü iftira suçu, ne delillerle ne de suçluların ikrarıyla sabit olmuştu
Bu görüşü İbni Hacer, Fethul Bari c: 8 s: 479’da Maverdi’den nakletmiştir
Bazı alimlere göre Abdullah b Ubey b Selül hariç, iftiracıların hepsine had uygulanmıştır Bu görüşü İbni Kayyım Zadul Mead c: 2 s: 114115’te zikretmiştir
Bu görüşün delil olarak dayandırıldığı rivayet şunlardır:
Aişe (ra) şöyle dedi:
“Allah (cc) benim beraetimle ilgili ayetleri Kur’an’da indirdiğinde Rasulullah (sas) minbere çıkarak beraetimle ilgili ayetleri okudu Minberden indikten sonra iki adam ve bir kadına iftira sebebiyle had uyguladı(Tirmizi hasengarib senedle, İbni Mace ve Ebu Davud mürsel senedle rivayet ettiler)
Ebu Davud’un rivayetinde şöyle bir ziyade vardır:
“Rasulullah (sas) minberden inince iki adam ve bir kadının iftira sebebiyle celdedilmesini emretti Bunlar Hassan b Sabit, Mıstah b Usase ve Hamne bintu Cahş’tır
Bu hadise göre, iftira haddi sadece üç kişiye uygulanmıştır ve bu üç kişinin içinde Abdullah b Ubey b Selül yoktur
Kadı İyad bunun sebebini şöyle açıkladı:
“Abdullah b Übey b Selül açık bir şekilde iftira etmemiş, sadece söylenenleri tekrarlamış ve meseleyi araştırmıştır Bu sebeble ona iftira haddi uygulanmamıştır(Fethul Bari c: 8 s 481)
Bazı alimlere göre; Abdullah b Ubey b Selül’e maslahat sebebiyle had tatbik edilmemiştir Zira Rasulullah (sas) onun halis münafık olduğunu bildiği halde maslahat sebebiyle onu öldürmemişti Çünkü kavmi ona itaat etmekteydi
Bazı alimlere göre; Abdullah b Ubey b Selül’e had uygulamamasının sebebi; Abdullah b Ubey b Selül’ün münafık olmasıdır Zira had müminler için günahlardan bir keffarettir Abdullah b Ubey b Selül ise mümin olmayan münafık bir kişi idi Bu sebeble onun günahını affettirmemek için ona had uygulanmamıştır
İbni Kayyım bu iki görüşü de zikretmiş, fakat ikinciyi tercih etmiştir(Zad’ul Mead c: 2 s: 115)
Bazı alimlere göre Abdullah b Ubey b Selül’e diğer iftiracılar gibi had uygulanmıştır
Said b Cübeyr (ra) şöye dedi:
“Rasulullah (sas), Hassan b Sabit, Abdullah b Ubey b Selül, Mıstah b Usase ve Hamne bintu Cahş’ın her birine Aişe (ra)’ye iftira ettikleri için seksener sopa had cezası uygulamıştır Münafıkların başı olan Abdullah b Ubey b Selül hariç diğer iftiracıların hepsi tevbe ettiler Abdullah b Ubey b Selül ise münafık olarak ölmüştür(Taberani rivayet etti)
İbni Hacer el Heytemi bu hadis için şöyle dedi:
“Bu hadisi Taberani rivayet etti Bu rivayetin senedinde İbni Luhayya vardır ve bu kişi zayıf bir kişidir Diğer raviler ise güvenilir kişilerdir(Mecmauzzevaid c: 7 s: 80)
İbni Hacer, Hakim El İklil kitabında Ebi Uvey Hasen İbni Zeyd’den ve Abdullah b Ebi Bekir b Hazm’dan ve başkaları mürsel olarak şöyle rivayet etmişlerdir:
“Abdullah b Ubey b Selül iftira sebebiyle sopa atılanlardan biridir(Fethül Bari c 8 s 481)
Bu konuda en kuvvetli olan görüş budur Bunun sebebi; bu iki rivayet sebebiyledir Bu iki rivayet ne kadar mürsel bir yoldan gelmişse de birbirini kuvvetlendirmektedirler
Tirmizi, İbni Mace ve Ebu Davud’da rivayet edilen hadise göre Rasulullah (sas), zikredilen üç kişiye iftira sebebiyle iftira haddi uygulamıştır Rasulullah (sas), bu üç kişiye iftira haddi uygulamışsa, iftirada bulunanların hepsine de had uygulamış demektir
Rasulullah (sas)’ın Abdullah b Ubey b Selül’e maslahat sebebiyle had uygulamadığını ifade eden görüş ise kabul edilmeyen bir görüştür Çünkü Abdullah b Ubey b Selül, ya küfrünü açıklamıştır ve mürted olduğu için bundan dolayı kendisine had uygulanması gerekir, zira buna karşı gelemezdi ya da nifakını gizleyen bir kimseydi ve onun küfrü bilinmiyordu Böyle bir durumda o öldürülseydi fitne çıkabilirdi
Fakat suçu sabit olan kimseye, her müslümana uygulandığı gibi o suçun cezası uygulanmalıdır Şayet Abdullah b Ubey b Selül’ün suçu sabit olmuş ise fitne çıkma ihtimali olmayacağı için ona ceza uygulanırdı Böyle bir durumda cezayı uygulamamak asıl fitneye sebebiyet verir İnsanlar; “Rasulullah (sas) Allah (cc)’ın haddini uygulamadı” diye söylenmeye başlarlar Oysa Rasulullah (sas) eski ümmetlerin helak sebebini; “şerefli insanlar suç işlediğinde onlara had uygulamamaları, zayıf kimseler suç işlediğinde ise onlara had uygulamaları” olarak açıklamıştır
Alimlerin görüş ve rivayetlerinden anlaşılan şudur:
Şayet Abdullah b Ubey b Selül’e iftira haddi uygulanmamışsa, açık bir şekilde iftirada bulunmadığı, yani iftira suçu onun hakkında sabit olmadığı için uygulanmamıştır Çünkü suç sabit değilse hadler uygulanmaz İşte bu sebeble Rasulullah (sas) ona, iftiracı oldukları sabit olan kimselere uyguladığı gibi had uygulamamıştır
Bu iki açıklamayla, Rasulullah (sas)’ın Allah (cc)’ın indirdiğiyle hükmetmediği şüphesi reddedilmiş olur


Rasulullah (sas) ve bazı sahabeler Allah (cc)’ın helal kıldığını haram kılmışlardır
Bu şüpheyi ortaya atanlar şöyle derler: “Evet! Beşeri kanunlar Allah (cc)’ın haram kıldığını helal, helal kıldığını ise haram kılmaktadır Fakat bu kanunları koyan ve onunla hükmeden kimseler niçin tekfir edilsinler ki? Zira Rasulullah (sas) ve bazı sahabeler de helalleri haram kılmış ve bu konuda onları kimse tekfir etmemiştir
Bu kimseler, kendilerine şu ayetleri delil almaktadırlar:
“Ey nebi! Eşlerinin rızasını isteyerek, Allah’ın sana helal kıldıklarını niçin haram kılıyorsun? Şüphesiz ki Allah Gafur’dur, Rahim’dir Allah, yeminlerinizin (keffaretle) çözülmesini size farz (veya meşru) kıldı Allah, sizin mevlanız (sahibiniz, yardımcınız)dır O, Alim’dir, Hakim’dir(Tahrim: 12)
“Ey iman edenler! Allah’ın sizin için helal kıldığı güzel şeyleri haram kılmayın ve haddi aşmayın! Şüphesiz Allah, haddi aşanları sevmez Allah’ın size rızık olarak verdiklerinden helal ve temiz olarak yiyin! Kendisine inanmakta olduğunuz Allah’tan korkup sakının! Allah sizi, rastgele söylediğiniz yeminlerinizden dolayı sorumlu tutmaz, ancak yeminlerinizle bağladığınız sözlerden dolayı sizi sorumlu tutar Onun (yeminin) kefareti, ailenizdekilere yedirdiklerinizin ortalamasından on yoksulu doyurmak ya da onları giydirmek veya bir köleyi özgürlüğüne kavuşturmaktır (Bunlara imkan) bulamayan (için) üç gün oruç (vardır) Bu, yemin ettiğinizde (bozduğunuz) yeminlerinizin keffaretidir Yeminlerinizi koruyunuz! Allah, size ayetlerini böyle açıklar, umulur ki şükredersiniz(Maide: 87-89)


2Şüphe
Rasulullah (sas) ve bazı sahabeler Allah (cc)’ın helal kıldığını haram kılmışlardır
Bu şüpheyi ortaya atanlar şöyle derler: “Evet! Beşeri kanunlar Allah (cc)’ın haram kıldığını helal, helal kıldığını ise haram kılmaktadır Fakat bu kanunları koyan ve onunla hükmeden kimseler niçin tekfir edilsinler ki? Zira Rasulullah (sas) ve bazı sahabeler de helalleri haram kılmış ve bu konuda onları kimse tekfir etmemiştir
Bu kimseler, kendilerine şu ayetleri delil almaktadırlar:
“Ey nebi! Eşlerinin rızasını isteyerek, Allah’ın sana helal kıldıklarını niçin haram kılıyorsun? Şüphesiz ki Allah Gafur’dur, Rahim’dir Allah, yeminlerinizin (keffaretle) çözülmesini size farz (veya meşru) kıldı Allah, sizin mevlanız (sahibiniz, yardımcınız)dır O, Alim’dir, Hakim’dir(Tahrim: 12)
“Ey iman edenler! Allah’ın sizin için helal kıldığı güzel şeyleri haram kılmayın ve haddi aşmayın! Şüphesiz Allah, haddi aşanları sevmez Allah’ın size rızık olarak verdiklerinden helal ve temiz olarak yiyin! Kendisine inanmakta olduğunuz Allah’tan korkup sakının! Allah sizi, rastgele söylediğiniz yeminlerinizden dolayı sorumlu tutmaz, ancak yeminlerinizle bağladığınız sözlerden dolayı sizi sorumlu tutar Onun (yeminin) kefareti, ailenizdekilere yedirdiklerinizin ortalamasından on yoksulu doyurmak ya da onları giydirmek veya bir köleyi özgürlüğüne kavuşturmaktır (Bunlara imkan) bulamayan (için) üç gün oruç (vardır) Bu, yemin ettiğinizde (bozduğunuz) yeminlerinizin keffaretidir Yeminlerinizi koruyunuz! Allah, size ayetlerini böyle açıklar, umulur ki şükredersiniz(Maide: 87-89)


Cevabı

Bu şüpheyi ortaya atan kimseler Rasulullah (sas)’a ve onun sahabelerine gerçekten büyük bir iftira atmışlardır
Helali haram kılma meselesine gelince Bu, dört şekilde olur ve bunlardan bazıları küfür, bazıları ise küfür değildir:
1 - Cahiliye ehlinin haram aylarının yerlerini değiştirmeleri, bahira, saibe, vasile ve ham’ı haram kılmaları gibi yeni bir teşri koyarak helal olan bir ameli haram kılmak
Allah (cc) bu konuda şöyle buyuruyor:
“(Haram aylarının) yerlerini değiştirmek ancak inkarda bir artıştır Bununla kafirler şaşırtılıp, saptırılır Allah’ın haram kıldığına sayı bakımından uymak için, onu bir yıl helal, bir yıl haram kılıyorlar Böylelikle Allah’ın haram kıldığını helal kılmış oluyorlar Yaptıklarının kötülüğü kendilerine “çekici ve süslü” gösterilmiştir Allah, inkarcı bir topluluğa hidayet vermez (Tevbe: 37)
“Allah bahira, saibe, vasile, ham diye birşey kılmamıştır Fakat kafirler yalan yere Allah’a iftira etmektedirler ve onların çoğunun da kafaları çalışmaz(Maide: 103)
Böyle helal olan amelleri haram kılmak ve onu bir teşri haline getirerek insanları bunu uygulamaya zorlamak, İslam şeriatine muhalif ve küfür olan bir ameldir
2 - Helal olan bir şeyi, insanın nefsi sevmediği için terketmesi küfür ve suç değildir
3 - Bir şeyi adakla nefse haram kılmak Mübah olan bazı amelleri yapmamak için adak adamak gibi
4 - Helal olan bazı şeyleri yemin ederek nefse haram kılmak
Bu sayılanlardan üçüncü ve dördüncü maddeler, bizden önceki şeriatlerde helal kılınmıştı
Allah (cc), Yakub (as) hakkında şöyle buyurdu:
“Tevrat indirilmeden önce, İsrail’in kendisine haram kıldığı şeyler dışındaki bütün yiyecekler İsrail oğullarına helal idi (Ey Muhammed! O yahudilere) de ki: “Eğer doğru sözlülerden iseniz (haydi) Tevrat’ı getirin ve hemen onu okuyun!” (Ali İmran: 93)
Allah (cc), Tahrim: 12 ve Maide: 87-89 ayetlerinde bu şekilde mübah olan şeyleri nefse haram kılmayı bizim şeriatimizde neshederek yapılmasını haram kılmıştır
Bu ayetler indikten sonra her kim Allah (cc)’ın helal kıldığını, nefsine haram kılmak için bir adak adar veya yemin ederse, yeminini ve adağını bozması, helal olan şeyleri yapması gerekir
Tahrim: 12 ve Maide: 87-89 ayetlerindeki haram kılma, teşri konusunda değil sadece adak ve yemin konusundadır Zira ayetlerin siyakı bunu göstermektedir
Allah (cc), Tahrim suresinde şöyle buyuruyor:
“Allah, yeminlerinizin (keffaretle) çözülmesini size farz (veya meşru) kıldı
Maide suresinde ise şöyle buyuruyor:
rastgele söylediğiniz yeminlerinizden dolayı sorumlu tutmaz, ancak yeminlerinizle bağladığınız sözlerden dolayı sizi sorumlu tutar
Bu açıklamalardan sonra, bu ayetlerin; Allah (cc)’ın helalini haram yaparak teşri koyan kimseleri tekfir etmemek için birer delil olamayacağı anlaşılmış olur Çünkü Allah (cc) böyle yapan kimseleri Tevbe: 37 ve Maide: 103 ayetlerinde apaçık bir şekilde küfürle vasfetmiştir
Zikri geçen bu dört tahrim şekli Şatıbi’nin “el İtisam” kitabının c 1 s: 323’te tafsilatlı bir şekilde açıklanmıştır




Alıntı Yaparak Cevapla

Tagutu Reddetmek Tevhidin Gereğidir

Eski 08-02-2012   #10
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tagutu Reddetmek Tevhidin Gereğidir




3Şüphe

Rasulullah (sas), Allah (cc)’ın hük-mü dışında hüküm vermeyi caiz kılmıştır
Bu şüpheyi ortaya atanlara göre Rasulullah (sas), emir tayin ettiği bir kimseye şöyle demiştir:
“Onların arasındaki meselelerde Allah (cc)’ın hükmünü değil, kendi hükmünü ver İşte Rasulullah (sas) bu sözü söylemekle, Allah (cc)’ın hükmü dışında hüküm vermeyi caiz kılmıştır


Cevabı
Bu şüpheyi ortaya atan kimse, Rasulullah’a büyük bir iftira atan cahil bir kişidir Zira bu şüpheye göre; Rasulullah (sas), Allah (cc)’ın indirdiğiyle hükmetmemeyi, daha açıkçası küfür olan bir amelin işlenmesini caiz görmüştür
Rasulullah (sas) hakkında nasıl olur da böyle bir düşünce ortaya atılabilir? La ilahe illallah Muhammedun Rasulullah’a gerçek manada iman etmiş bir kimse, asla böyle bir inanç sahibi olamaz ve böyle bir inancı ortaya atmaz Çünkü, la ilahe illallah’ı gerçek manasıyla bilen ve ona gerçek manada iman eden bir kişi Rasulullah (sas)’ın, Allah (cc)’ın hükümlerini uygulamak ve Allah (cc)’ın hükümleri dışındaki hükümleri reddettirmek için gönderildiğini bilir
Bu şüpheyi ortaya atanların delil aldığı rivayet şöyledir:
Büreyde b Hasib şöyle dedi:
“Rasulullah (sas), orduya veya bir seriyeye bir emir tayin ettiğinde ona, Allah (cc)’tan korkmasını ve idaresi altındaki müslümanlara iyi davranmasını vasiyet ederek şöyle derdi:
“Allah (cc)’ın ismiyle ve Allah (cc)’ın kelamını yüceltmek için Allah (cc)’ı inkar edenlerle savaşın! Bir kaleyi kuşattığında, kaledekiler Allah (cc)’ın hükmüyle indirilmelerini isterlerse onları Allah (cc)’ın hükmüyle değil kendi hükmünle indir Zira sen, Allah (cc)’ın onlar hakkında verdiği hüküme isabet edip etmediğini bilemezsin (Müslim)
Zerre kadar ilmi olan bir kimse, bu hadisten Allah (cc)’ın indirdiği hükümler dışında başka hükümlerle hükmetmenin caiz olduğuna dair bir anlam çıkartmaz Zira bu hadis, müctehidin ictihadında isabet veya hata edebileceğini gösteren bir rivayettir Müctehid ictihadında isabet ederse Allah (cc)’ın hükmüne isabet etmiş, isabet etmezse Allah (cc)’ın hükmüne muhalefet etmiş demektir
Rasulullah (sas) bu konuda şöyle demiştir:
“Hakim ictihad ettiğinde isabet ederse iki ecir alır Şayet ictihad ettiğinde isabet etmezse bir ecir alır (Buhari, Müslim)
Rasulullah (sas) bu hadisle komutanlarına şunu emrediyordu:
“Bir meseleyle karşılaştığında, Allah (cc) ve rasulünün o meseledeki hükmünü bilmiyorsan ve o meselede ictihad etmen gerekiyorsa sakın yaptığın ictihadın Allah (cc)’ın hükmü olduğunu söyleme! Çünkü Allah (cc)’ın hükmüne isabet etmeyebilirsin Bunun kendi hükmün olduğunu söyle!”
Rasulullah (sas)’ın hadisin sonunda söylemiş olduğu:
“Zira sen, Allah (cc)’ın onlar hakkında verdiği hüküme isabet edip etmediğini bilemezsin” sözü aslında meseleyi net bir şekilde açıklamaktadır


4Şüphe
Yusuf (as) kafir bir devlette bakanlık görevinde bulunmuştur
Tagutun durum ve kanunlarını bilmeyen veya bildiği halde dinini sevenleri tagut adına, İslam ile kandırarak saf dışı etme gayesindeki kimselerin, kafir devletlerde bakan olma konusunda kendilerine delil alarak ortaya attıkları, eski bir şüphe olan Yusuf (as) ile ilgi meseleyi burada açıklamak istiyorum
Onlar şöyle demektedirler:
“Tagutun kanunlarına göre bakanlık yapmak caizdir Çünkü Yusuf (as) kafirlerin yanında bakanlık yapmıştır


Cevabı
Asrımızın yesağının kanunlarıyla hükmetmek için, bu kanunlara bağlı kalacağına dair yemin ederek teşri meclisi olan parlementoya giren kimselerin, kafir devlette bakan olmaya Yusuf (as) meselesini delil göstermeleri, bu delil geçersiz olmakla birlikte, Allah (cc)’ın rasulü olan Yusuf (as)’a büyük bir iftiradır Çünkü onlar böyle bir delili göstermekle; Allah (cc)’ın rasulü olan Yusuf (as)’un, her müslümanın reddetmesi gereken tagutu reddetmediğini, bu tagutun kanunlarını kabul ettiğini ve o kanunlara bağlandığını söylemiş olurlar Bu ise insanları taguttan sakındırmak için gönderilen Allah (cc)’ın rasulü Yusuf (as)’a en büyük hakarettir
Yusuf (as)’un durumu ile tagutların hükmü altında bakan olmak arasında çok büyük farklar vardır En önemli farklardan bazıları şunlardır:
1 - Yusuf (as), görevi aldığı zaman kralın kanun ve dinine bağlı kalacağına dair yemin etmedi Halbuki zamanımızda bakan veya milletvekili olan bir kişi, kafir anayasaya ve taguta saygılı ve ihlaslı olacağına dair yemin etmektedir
2 - Yusuf (as) görev aldığı zaman, ona herhangi bir şart koşulmadı, sınırlar konulmadı Ondan herhangi bir söz alınmadı ve dininden zerre kadar taviz vermedi Görev almadan önce krala sadece şöyle demişti:
“Beni yerin hazinelerinin bakımına memur et! Zira ben çok iyi bir koruyucu ve bilgili bir idareciyim (Yusuf: 55)
3 - Yusuf (as), devletin kanunlarına bağlı değildi ve o kanunlara uymuyordu Onun görevi özeldi ve böyle bir görev daha önce hiç kimseye verilmemişti Allah (cc) ona yardım etmeseydi böyle bir görev onun için söz konusu olamazdı Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“Böylece biz Yusuf’u (emin) bir yere yerleştirdik Orada dilediği gibi davranırdı(Yusuf: 56)
Yusuf (as), yönetimde görev alırken Allah (cc)’ın yardımıyla dilediği gibi davranacak şekilde görev almıştır Allah (cc) ayette:
“Orada dilediği gibi davranırdı” buyurduğu üzere, Yusuf (as) yönetme konusunda dilediği gibi davranmaktaydı Kralın hükümlerine bağlı değildi ve onun hükümleriyle asla hükmetmemişti O, sadece Allah (cc)’ın kanunlarını uygulamıştı ve kral da bu konuda ona herhangi bir itirazda bulunmamıştı Zira kral, ne bakan ne vezir hiç kimseye verilmeyen bir dokunulmazlığı ona vermişti
Bu dokunulmazlık, zamanımızdaki kafir devletlerde bakanlık yapanların sahip olduğu dokunulmazlık gibi değildir Allah (cc) bu konuyla ilgili olarak şöyle buyuruyor:
“Hükümdar şöyle demişti: “Onu bana getirin de kendime has (müşavir) yapayım” Onunla konuşunca da demişti ki: “Bugün artık sen, nezdimde güvenilir bir mevki sahibisin (Yusuf: 54)
Yusuf (as), Allah (cc)’ın buyurduğu gibi görevinde dilediği gibi hükmetmekte, dilediği gibi davranmakta, dilediğine vermekte, dilediğine vermemekteydi ve hiç kimseye karşı da sorumlu değildi
Öyleyse asrımızın yesağına ihlasla ve sadakatla bağlı olacağına, saygı göstereceğine dair yemin eden, teşri hakkını ona veren ve onun kanunlarını uygulayan zamanımızdaki kimseler, acaba Yusuf (as) gibi midirler?
4 - Allah (cc), Yusuf (as) hakkında:
“Yusuf’u (emin) bir yere yerleştirdik buyurduğu üzere Yusuf (as)’u Mısır’a yerleştirmiş ve orada onu iktidar sahibi yapmıştır Bu şekilde yeryüzünde yetki sahibi kılınan Yusuf (as), şüphesiz Allah (cc)’ın hükümlerini uygulayacaktır Zira Allah (cc), yeryüzünde yetkili kılınan mü’minlerin nasıl davranmaları gerektiği konusunda şöyle buyurmuştur:
“Onları yeryüzüne yerleştirir ve iktidar sahibi kılarsak, namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler, ma’rufu emrederler, münkerden sakındırırlar Bütün işlerin sonu Allah’a aittir (Hac: 41)
Yusuf (as), ayette zikredilen mümin kimselerin önderidir O, yeryüzünde Allah (cc)’ın hükümleriyle hükmetmeye elbette daha layıktır
En büyük iyilik şüphesiz, Tevhiddir En büyük münker ise şüphesiz, şirktir O halde Yusuf (as) insanları tevhide davet etme, onları şirkten sakındırma görevini en güzel şekilde yapmıştır
Zira Yusuf (as), en sıkıntılı durumu olan hapis anında bile insanları Allah (cc)’a imana, tagutu reddetmeye davet etmiştir
Allah (cc) bu konuyla ilgili olarak şöyle buyuruyor:
(Yusuf onlara şöyle demişti " Birbirinden ayrı Rabler mi daha hayırlıdır, yoksa herşeye hakim ve galib olan tek bir Allah mı?” Sizin Allah’ı bırakıp da taptığınız şeyler, sizin ve babalarınızın verdiği bir takım isimlerden ibarettir (Oysa) Allah onlar hakkında hiçbir delil indirmemiştir Hüküm vermek, yalnız Allah’a aittir Kendisinden başkasına değil, yalnız O’na ibadet etmenizi emretti İşte dosdoğru din budur Fakat insanların çoğu (bunu) bilmezler(Yusuf: 39-40)
5 - Yusuf (as) kralın yanında görev aldığı zaman kralın emirlerine itaat ederek görev yapmamış, onun dinine ve kanunlarına asla boyun eğmemiş ve onunla amel de etmemiş, bilakis kraldan tamamiyle bağımsız olarak dilediği hükümleri uygulamıştır Böyle olmamış olsaydı kardeşini yanında alıkoyması asla söz konusu olmazdı
Allah (cc) bu konuyla ilgili olarak şöyle buyuruyor:
“İşte biz, Yusuf için böyle bir plan kullandık Bu planı kullanmasaydı, kralın dinine (kanunlarına) göre kardeşini alıkoyamazdı (Yusuf: 76)
6 - Yusuf (as), Allah (cc)’ın şeriatine muhalif olan bir kanunu hiçbir zaman ve asla uygulamamış, asrımızın yesağında görev almak için teşri meclisi olan parlementoya girerek yesak kanunlarına ihlasla bağlı kalacağına ve sadakat göstereceğine dair yemin eden kimselerin yaptığı gibi küfür ve şirklerinde kafirlere ortak olmamıştır Zira nebi ve rasuller şirk ve haramdan korunmuşturlar Bu sebeble şirk ve haram işlemezler
7 - Asrımızın yesağıyla hükmetmek için parlementoya giren bir kimse, zamanımızın tagutu olan asrımızın yesağının hükümlerine göre teşride bulunur
Acaba Yusuf (as) böyle yapmış mıdır? Biz Yusuf (as)’u bu şirkten tenzih ederiz Zira biz, Yusuf (as)’un dininin İslam olduğuna, asla bir başka dine bağlanmayacağına inanıyoruz
Allah (cc) bu konuda şöyle buyuruyor:
“Kim İslam’dan başka bir din kabul ederse o, ondan kabul edilmeyecektir ve o ahirette de hüsrana uğrayanlardan olacaktır(Ali İmran: 85)
Yusuf, zayıf olduğu anda bile şirke ve müşriklere karşı şöyle haykırmıştır:
“Doğrusu ben, Allah’a iman etmeyen, ahireti de tanımayan bir topluluğun dinini terkettim Atalarım İbrahim’in, İshak’ın ve Yakub’un dinine uydum Allah’a herhangi bir şeyle şirk koşmamız bizim için olacak şey değildir Bu, bize ve insanlara Allah’ın lütuf ve ihsanındandır Ancak insanların çoğu şükretmez(Yusuf: 37-38)
Yusuf (as), hapishanede zayıf bir durumda iken bile taguttan ve taguta tapanlardan beri olduğunu haykırdığı halde, yönetimde görev almak için nasıl olur da tagutun kanunlarına bağlanır? Nasıl olur da bu tagutun kanunlarına göre hüküm verir? Zerre kadar imanı olan bir kimse asla böyle düşünmez
Allah (cc),Yusuf (as) hakkında şöyle buyurmuştur:
“Andolsun kadın onu arzulamıştı Eğer Rabbinin (zinayı yasaklayan) kesin kanıt (burhan)ını görmeseydi, o (Yusuf) da onu arzulamıştı Böylelikle biz ondan kötülüğü ve fuhşu geri çevirmek için (ona delil gönderdik) Çünkü o, muhlis kullarımızdandı(Yusuf: 24)
Allah (cc)’ın muhlis kullarından biri olan Yusuf (as), Allah (cc)’ın hükmünden bir başka hükme acaba bağlanır mı veya boyun eğer mi veya ihlasla bağlı kalacağına dair sadakat yemini yapar mı? Veya sadece Allah (cc)’ın hakkı olan teşri yetkisini bir yaratılmışa verir mi? Bu amelleri müslümanların en basiti bile yapsa İslam’dan çıkar, mürted olur Öyle ise nasıl olur da böyle amelleri bir rasul işler?
Allah (cc)’ın halis kulu olan Yusuf hakkında nasıl böyle bir iftira atılabilir? Tagutlara boyun eğerek şirk işlemelerine rağmen, yaptıklarının doğruluğunu ispat için Yusuf (as) meselesini kendilerine delil alanlara yazıklar olsun! Acaba bunlar Allah (cc)’tan hiç mi korkmazlar? Yoksa onların gerçekleri idrak edebilecek akılları mı yoktur?
Asrımızın yesağının İslam’a muhalif kanunlarla dolu olduğunu, bunun, zamanımızın reddedilmesi gereken tagutu olduğunu ve bu tagut reddedilmedikçe müslüman olunamayacağını size delillerle ispatlamıştık Buna göre, asrımızın yesağı ile hükmeden bir kimse, aslında tagutun hükümleriyle hükmetmiş ve tagutun kanunlarına muhakeme olmuştur
Öyle ise, Yusuf (as)’un içinde bulunduğu durum, acaba zamanımızdaki kafirlerin hükmü altında olan belamların durumuna benziyor mu?
Tagutlar, kendi kanunlarını tatbik etmeyen, kendisine boyun eğmeyen bakanları görevlerinde asla tutmazlar Kendileri gibi hareket etmeyecek, kendi pisliklerine, zulümlerine ortak olmayacak, kendi siyasetlerini, ideolojilerini tatbik etmeyecek bir kişiyi bakan olarak asla tayin etmezler Kafir anayasanın kanunlarını kabul etmeyen, bu kanunlara boyun eğmeyen bir milletvekilinin, milletvekili olması mümkün değilken bakan olması nasıl mümkün olabilir? Acaba Yusuf (as)’ un durumu onların durumuna hiç benziyor mu?
Her akıl sahibi bu meseleyi dikkatlice inceleyip düşündüğünde, muhakkak aradaki farkı görecek ve Yusuf (as) meselesini kendi şirk amellerine delil gösterenlerin yanılgı ve sapıklıklarını rahatça anlayabilecektir
Yusuf (as)’u, tagutların hükümlerine bir an bile olsun boyun eğmiş olmasından tenzih ederim Yusuf (as)’un aldığı görevi, zamanımızdaki tagutların bakanlarına benzeten kişide zerre kadar iman yoktur Çünkü böyle yapmakla, Allah (cc)’ın nebisi Yusuf (as)’un kralın dinine girdiğini ve ona kulluk ettiğini iddia ederek ona büyük bir iftira atmıştır Oysa her iman sahibi bilir ki, insanları tevhide çağıran bir nebi, Allah (cc)’ın hükmü dışındaki hükümlere, bir göz kırpması kadar bile olsa, asla boyun eğmez


5Şüphe
Necaşi, Allah (cc)’ın indirdiğiyle hükmetmediği halde müslüman ölmüştür Bu şüpheyi ortaya atanlar şöyle derer:
“Necaşi, müslüman olduktan sonra, ölünceye kadar imanını gizlemiş ve Allah (cc)’ın indirdiğiyle hükmetmemiştir Buna rağmen Rasulullah (sas) onu salih bir kul olarak vasıflandırmış ve öldüğü zaman cenaze namazını kılmalarını sahabelerine emretmiştir Bu sebeble, aynen Necaşi gibi müslüman olduğunu söyleyen, buna rağmen Allah (cc)’ın şeriatini bir kenara atarak beşeri kanunları uygulayan hakimleri tekfir etmemek gerekir


Cevabı
a) - Necaşi’nin, Allah (cc)’ın indirdiğiyle hükmetmediğini söyleyenler, öncelikle bunu sahih bir delille ispat etmelidirler Fakat bu konuda kendileri lehine sahih bir delil bulmaları mümkün değildir Buna rağmen onlara Allah (cc)’ın şu ayetini söylüyoruz: “Eğer (iddialarınızda) doğrulardan iseniz (o halde sağlam ve açık) bir delil getirin!” (Bakara: 111)
Bu kimseler, şayet Necaşi’nin Allah (cc)’ın indirdiğine muhalif bir hükümle hükmettiğine dair bir delil getiremiyorlarsa yalancılardan olacaklardır
Bazı kimseler, İbni Teymiye’nin Necaşi ile ilgili olarak söylemiş olduğu sözleri kendileri için bir delil sanarak, İslam’ı din olarak kabul etmesine rağmen Allah’ın hükmüyle hükmetmeyenin kafir olmayacağını söylemişlerdir Bu kimselere cevab olmak üzere İbni Teymiye’nin Necaşi ile ilgili sözlerini naklederek bu sözleri açıklamak istiyorum
İbni Teymiye şöyle diyor:
“Allah (cc), kitabının değişik yerlerinde hiç kimseye gücünün yetmeyeceği yükü yüklemeyeceğini bildirmiştir
Allah (cc) şöyle buyurmuştur:
“İman edenler ve salih amellerde bulunanlar ki biz hiç kimseye güç yetiremeyeceğinden fazlasını yüklemeyiz, onlar da cennetin ashabıdırlar Orada sonsuza dek kalacaklardır(A’raf: 42)
“Hiç kimse gücünün üstünde birşeyle mükellef tutulamaz (Bakara: 233)
“Allah, hiçbir nefsi, ona verdiğinden başka bir şeyle mükellef kılmaz(Talak: 7)
Yine Allah (cc), insana gücü miktarınca Allah (cc)’tan korkmasını emretmiş ve şöyle buyurmuştur:
“Öyleyse güç yetirebildiğiniz kadar Allah’tan korkun!” (Tegabun: 16)
Mü’minler de Allah (cc)’a şöyle dua etmişlerdir:
“Rabbimiz! Unutmuş, yahut hata yapmışsak (bu yüzden) bizi sorumlu tutma! Rabbimiz! Bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır yük yükleme! Rabbimiz! Gücümüzün yetmeyeceğini bize taşıtma!” (Bakara: 286)
Allah (cc) da onların isteğini kabul etmiştir Bu naslar, Cehmiye’nin söylediğinin aksine, insanın gücünün yetmediği yükü, Allah (cc)’ın insana yüklemediğini ve insanı onunla mükellef kılmadığını göstermektedir Cehmiye ise bunun aksini söylemiştir ve onların bu görüşleri yanlıştır
Bu ayetler aynı zamanda, hatayla veya unutarak günah işleyen kimseyi Allah (cc)’ın sorumlu tutmadığını da göstermektedir Kaderiye ve Mutezile taifeleri ise bu görüşte değildirler Kur’an ve sünneti delil alarak ictihad yapan imam, hakim, alim, müftü ve bunlara benzer kimseler, güçleri nispetinde Allah (cc)’tan korkar ve bütün güçlerini kullanarak ictihad yapar ve ictihadlarında isabet eder veya hata yaparlarsa Allah (cc)’ın kendilerine yüklemiş olduğu sorumluluğu yerine getirmiş olurlar Zira bu kimseler, güçleri nispetinde Allah (cc)’a itaat etmişlerdir İşte böyle yaptıkları için Allah (cc) onlara ceza vermez
İbni Teymiye sözlerine şöyle devam ediyor:
aynı şekilde dar’ul küfürde olmasına rağmen Nebi (sas)’nin daveti kendisine ulaşmış, Rasulullah (sas)’ın rasul olduğunu öğrenerek ona ve ona indirilenlere iman etmiş, gücü nispetinde Allah (cc)’a itaat etmiş ve Allah (cc)’tan korkmuş, fakat engellenmesi sebebiyle İslam diyarına hicret etme imkanı bulamamış, darul harpte bulunduğu ve kendisine İslam şeriatini öğreten bir kimse olmadığı için İslam şeriatinin bütün hükümlerini yerine getirememiş Necaşi ve onun gibi kimseler mümindir ve cennet ahalisindendirler
İbni Teymiye, sözlerine şöyle devam etti:
Necaşi İslam şeriatinin çoğu hükümlerini yerine getirmemiştir Hicret etmemiş, cihad yapmamış, beyti haccetmemiştir Hatta beş vakit namazı kılmadığı konusunda rivayetler vardır Çünkü, bunları yapmaktan aciz durumda idi Şayet bunları yapmış olsaydı, kendisini açığa çıkaracak ve böylece kavmi ona karşı gelecekti Necaşi’nin ise onlara karşı koyacak gücü yoktu Onların arasında Kur’an ile hükmetme imkanına sahip olmadığına da kesin olarak inanıyoruz
İbni Teymiye sözlerine şöyle devam etti:
Necaşi, kavmine Kur’an hükümleriyle hükmetme imkanına sahip değildi Çünkü böyle yapsaydı kavmi ona itaat etmezdi(Minhacus Sünne c: 5 s: 110120, Fetvalar c: 19 s: 215220)
İmam İbni Teymiye’nin sözlerinde hem doğru hem de yanlış vardır
Doğru olan şudur: Bütün gücünü kullanmasına rağmen İslam’ı öğrenemeyen, İslam’ın hükümlerini yerine getirme gücüne sahip olmadığı ve aciz olduğu için yerine getiremeyen kimse özür sahibidir ve bu konuda onun için bir günah söz konusu değildir
Sözündeki yanlışa gelince İbni Teymiye Necaşi hakkında şöyle söylüyor:
“Necaşi’nin kavmi kafirdi ve Kur’anla hükmedilmesini asla kabul etmezdi Necaşi’nin ise onlara karşı koyma gücü yoktu” İşte bu söz, İbni Teymiye’nin Necaşi hakkındaki sözlerinin özetidir
Fakat bu söz doğru değildir Zira Necaşi hakkında böyle bir sözü söyleyebilmek için, öncelikle Necaşi’ye şer’i hükümlerin ulaştığını ve buna rağmen onun bu hükümleri uygulamamış olduğunu açık ve net bir şekilde ispat etmek gerekir Oysa Necaşi’ye İslam şeriatinin bütün hükümlerinin ulaştığına ve buna rağmen onun bu hükümleri uygulamadığına dair herhangi bir sahih delil yoktur Bu sebeble, Necaşi hakkında; “şer’i hükümler ona ulaştığı halde, kavminden korktuğu için bunları uygulamamıştır” demek doğru değildir
Bu konuda doğru olan şudur; İslam şeriatinin bütün hükümleri Necaşi’ye ulaşmamış ve ona ulaşmadığı için bu hükümleri uygulamak ona farz olmamıştır
Aynı şekilde Necaşi hakkında: “Necaşi’nin kavmi kafir olduğu için İslam şeriatini uygulamasına engel olmuş ve bu şeriatin hükümlerini uygulamasına imkan vermemişti” demek de doğru değildir Çünkü böyle bir söz, herhangi sahih bir delile dayanmayan, zan ve tahminden ibaret olan bir sözdür Bilakis bu sözün tam tersini ispat eden deliller vardır Bu delilleri ise İbni Teymiye’nin öğrencisi olan İbni Kayyım zikretmiştir
İbni Kayyım, Zad’ul Mead kitabının 3 cildinin 62 sayfasında, Necaşi’nin İslamını açıkladığını ve kavminin ona itaat ettiğini haber veren sahih bir rivayet nakletmiştir
İbni Kayyım’ın getirmiş olduğu delil, İbni Teymiye’ye nispet edilen ve yanlış olan sözlerin İbni Teymiye’ye ait olmadığını göstermektedir
Ayrıca, İslam şeriatiyle hükmetmenin terkedilmesine sebep olan böyle bir korku, sahibi için mazeret sayılmaz Şayet Necaşi, İslam şeriatinin bütün hükümleri kendisine ulaştığı halde kafir halkından korktuğu için İslam şeriatinin hükümlerini uygulamamışsa bu korku kendisi için mazeret değildir ve bu amelinden sorumludur Bu konuda bütün alimler ittifak etmişlerdir Necaşi’nin böyle bir konuda özür sahibi olamayacağına dair alimler şu delilleri zikretmişlerdir:
1 - Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“İnsanlardan korkmayın, benden korkun! Ayetlerimi az bir pahaya değiştirmeyin! Kim Allah’ın indirdikleriyle hükmetmezse işte onlar kafirlerin ta kendileridir (Maide: 44)
Allah (cc) bu ayette, Allah (cc)’ın indirdiğiyle hükmetmemek için insanlardan korkmayı mazeret olarak gösterenin mazeretinin geçersiz olduğunu bildirmiştir Çünkü Allah (cc) ayette:
“İnsanlardan korkmayın, benden korkun” buyurmuştur
Allah (cc)’ın şeriatiyle hükmetmeyip, Allah (cc)’ın şeriatine zıt bir şeriatle hükmetmenin küfür olduğunu daha önce açıklamıştık İnsanı İslam milletinden çıkaran ve büyük küfür olan bu ameli işlemek konusunda korku kesinlikle mazeret ve ruhsat değildir Bu konudaki ruhsat, ancak ikrahi mülci (zorlayıcı baskı) durumunda söz konusudur Oysa Necaşi ve diğer yöneticiler ikrahi mülci altında değildirler Zira diledikleri zaman yöneticilikten vazgeçme, bulundukları mevkiyi terketme imkanları vardır
2 - Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“Kalplerinde hastalık olanların; “bize bir kötülük isabet etmesinden korkuyoruz” diyerek onlara koştuklarını görürsün Umulur ki Allah katından bir fetih veya bir emir getirir de onlar nefislerinde gizledikleri şeyden dolayı pişman olurlar (Maide: 51-52)
Bu ayet; büyük küfür işleme konusunda korkunun ruhsat olmadığını göstermektedir Buna göre, kişinin korktuğu için küfür işlemesi onun kafir olmasına engel değildir
3 - Bu meseleyle tamamen alakalı olan çok açık bir delil de Rumun kralı Hrakl ile kavmi arasındaki kıssadır Rasulullah (sas)’ın onu islama davet eden mektubu Hirakl’e ulaştığı zaman Hrakl müslüman olmak istedi Fakat müslüman olduğunda, kavminin daha önce müslüman olan hristiyan alimlerini öldürdükleri gibi kendisini de öldürmesinden korktu Bu nedenle onları bu konuda denemek ve imtihan etmek istedi Kavmi ise onun müslüman olmak istemesine karşı geldi Bunun üzerine o da onlardan korktu ve müslüman olmaktan vazgeçti Hrakl ile ilgili bu kıssa Buhari ve Müslim’de geçmektedir
Buhari’nin rivayeti şöyledir:
“Hrakl, Rumiye de bulunan ve ilim konusunda kendisiyle aynı seviyede olan bir arkadaşına mektub yazarak ona Rasulullah (sas) hakkında sordu Sonra da Hıms şehrine doğru yola çıktı Hıms’a ulaştığında ona arkadaşından, Rasulullah (sas)’ın nebi olarak çıktığını doğrulayan cevab geldi O da Rasulullah (sas)’ın nebiliğini tasdik etti ve rumların ileri gelenlerini yanına çağırdı Rumların ileri gelenleri yanına geldiğinde sarayın kapılarını kapattırdı ve onlara dedi ki:
“Ey rumlar! Bu yeni çıkan nebiye beyat ederek felaha ve doğruya ulaşmayı ve mülkünüzün sabitleşmesini ister misiniz?” Kavmi bunu duyunca, tıpkı korkmuş bir zebra gibi hemen sarayın kapılarına yöneldi ve çıkmak istediler Fakat kapıların kapalı olduğunu gördüler Hrakl onların bu durumunu görünce, iman etmelerinden ümidini kesti ve şöyle dedi:
“Onları bana geri döndürün” Onlar geri dönünce dedi ki:
“Size az önce sormuş olduğum soruyu, sizi imtihan etmek ve dininize bağlılığınızı öğrenmek için sordum Şimdi artık eminim ki sizler dininize çok bağlısınız” Hrakl bu sözü söyledikten sonra orada bulunanların hepsi ona secde ettiler ve ondan razı oldular İşte Hrakl’ın son durumu böyleydi
İbni Hacer bu hadisin şerhinde, Hrakl hakkında şöyle dedi:
“Hrakl, İslam’a girme konusunda kavminin kendisine itaat etmesini istiyordu Böylece hem kendisi hem de onlar müslüman olacak ve mülkü, krallığı devam edecekti Zira onun düşüncesi, önce kavminin iman etmesini sağlamak, sonra da kendisinin iman etmesiydi Böylece mülkünü muhafaza edebilecekti Oysa o, gerek onları ve gerekse mülkünü terketmeye, Rasulullah (sas)’ın yanına kaçmaya güç yetirebilirdi Şayet o, Allah (cc)’ın sevabını umsaydı böyle yapardı Fakat o, böyle yapmadı Doğruya muvaffak kılan Allah’tır(Fethul Bari c: 1 s: 43)
Bu hadis; Hrakl’ın İslam’a tabi olmamasının sebebinin, kavminden korkması olduğunu göstermektedir Fakat onun bu korkusu kafir olmasına engel olmamıştır Çünkü o, kavminden korkarak iki şehadeti ikrar etmemiştir Üstelik ikrahi mülci altında da değildi ve İbni Hacer’in dediği gibi Rasulullah (sas)’ın yanına kaçma imkanı vardı
İşte bu hadise, korktuğu için Allah (cc)’ın şeriatiyle değil de, ona zıt hükümlerle hükmeden bir hakimin korkusunun onun kafir olmasına ve tekfir edilmesine engel olmadığını çok açık ve net bir şekilde ortaya koymaktadır
b) - Necaşi, İslam şeriati tamamlanmadan ve bir çok hüküm inmeden önce vefat etmiştir Fakat kendisine ulaşan hükümlerle kesinlikle hükmetmiştir
Medine ile Habeşistan arasındaki mesafe uzundu ve zamanımızdaki gibi taşıma ve haberleşme araçları yoktu Bu sebeble haberleşme çok geç yapılıyordu Öyle ki Medine’de inen bazı hükümler Habeşistan’a ancak bir kaç sene sonra ulaşabiliyordu Buhari’de geçen şu rivayet buna açık bir delildir:
Abdullah b Mes’ud (ra) şöyle dedi:
“Biz (Habeşistan’a hicretten önce) Rasulullah (sas) namazda iken ona selam verirdik, o da bize cevap verirdi Necaşi’nin yanından döndüğümüzde Rasulullah (sas) namazda iken ona selam verdik, fakat selamımıza cevab vermedi Namazı bitirince bize şöyle dedi:
“Namaz bir iştir ve namazda konuşulmaz (Buhari)
Necaşi’nin yanındaki sahabeler arapçayı çok iyi bilmelerine ve Rasulullah (sas)’ın haberlerini çok iyi takip etmelerine rağmen namazda konuşmanın neshedildiği haberi, Medine’ye dönünceye kadar onlara ulaşmamıştı Oysa namaz çok zahir olan, günde beş vakit kılınan bir ameldir Buna rağmen bu konudaki haber sahebelere ve Necaşi’ye ulaşmamıştı İşte namaz gibi tekrarlanmayan ve durumu namaz gibi açık olmayan Medine’de inmiş bir çok hükmün gizli kalması ve Necaşi’ye ulaşmamış olması da mümkündür Necaşi, ancak kendisine ulaşan hükümlerle hükmetmekten sorumludur, kendisine ulaşmayan hükümlerden ise sorumlu değildir
c) - Necaşi kafirken, Rasulullah (sas)’a ve İslam’a teslim olmuş, tevhidi ve imanı sağlamış, İsa (as)’nın Allah (cc)’ın rasulü ve kulu olduğuna inanmış ve böylece müslüman olmuştu Müslüman olmasına rağmen hakim olmaya devam etmiş ve İslam’ından taviz vermemişti Zira o, Rasulullah (sas)’a bir mektub göndererek ona şöyle demişti:
“Eğer istersen, ben senin yanına geleyim Çünkü ben, senin söylediğinin hak olduğuna şehadet ederim
Yine Rasulullah (sas)’ın sahabelerini en güzel şekilde korumuş, hatta Rasulullah (sas)’a yardım etsinler diye oğlunu ve beraberinde altmış kişiyi müslüman kimseler olarak Rasulullah (sas)’ın yanına göndermişti
d) - Necaşi hakkı öğrenmek için bütün gücünü kullanmış ve Allah (cc)’ın hükmünden öğrendiğine muhalif olan hiçbir hüküm uygulamamıştır Ayrıca dinini gizlememiş, açıkça ilan etmiştir
İbni Kayyım, Zad’ul Mead’da şöyle bir rivayet zikretmiştir:
“Rasulullah (sas), Oman kralını İslam’a davet etmesi için Amr b As (ra)’ı elçi göndermişti Oman kralının ismi Ciyfer, kardeşinin ismi ise Abid idi Her ikisi de Cülendi’nin çocuklarıydı Cülendi’nin oğlu Abid, Amr b As (ra)’a ne zaman müslüman olduğunu sormuştu Amr b As (ra), bu meseleyi şöyle rivayet etti:
“Abid b Cülendi, bana nerede müslüman olduğumu sordu Ona:
“Ben Necaşi’nin yanında müslüman oldum” dedim ve Necaşi’nin müslüman olduğunu söyledim Abid b Cülendi:
“Kavmi onun mülkünü ne yaptılar?” diye sordu Ona:
“Kavmi onu tasdik etti ve ona bağlandı” dedim Abid:
“Rahibler ve din adamları ona tabi oldular mı?” diye sordu Ben:
“Evet, tabi oldular” dedim Bunun üzerine bana:
“Söylediğin söze dikkat et! Yalan söylemek iyi adamın özelliği değildir” dedi Ben ona:
“Ben yalan söylemedim, zaten dinimizde yalan söylemeyi helal görmüyoruz” dedim Sonra Abid b Cülendi bana şöyle dedi:
“Necaşi’nin müslüman olduğunu herhalde Hrakl duymamıştır” Ben dedim ki:
“Hayır, duydu!” Bana:
“Bunu nasıl bildin?” diye sordu Ben şöyle cevab verdim:
“Necaşi, Hrakl’e vergi veriyordu Müslüman olunca ve Rasulullah (sas)’a bağlanınca şöyle dedi:
“Vallahi! Ona (Hrakl’ı kastederek) benden istese bile bir dirhem göndermeyeceğim” Necaşi’nin sözü; Hrakl’e ulaşınca, Hrakl’in kardeşi Niyak, Hrakl’e şöyle dedi:
“Kulun sana vergi vermiyor Muhammed’in dinine bağlanmış Senin dinini terketmiş Onu böylece bırakacak mısın? Ona hiçbir şey yapmayacak mısın?” Hrakl ona dedi ki:
“Bir adam, bir dini sevmiş ve ona bağlanmış, ben ona ne yapayım ki? Vallahi ben mülkümün gitmesinden korkmasaydım aynen onun yaptığını yapardım”
Abd b Cülendi bu sözleri duyunca bana dedi ki:
“Söylediğin söze dikkat et! Doğru mudur?” Ben:
“Vallahi doğrudur” dedim(Zad’ul Mead: c: 3 s: 62)
Necaşi’nin durumu işte böyledir Zamanımızın tagutlarını müdafa ve olmayan İslamlarını ispat için Necaşi’yi delil alanlara yazıklar olsun! Necaşi nerede onlar nerede? Fakat bu kimseler insanları kandırmak ve tagutları müdafa etmek için her türlü hileye başvururlar Bu konuda ellerine geçen her hükmü insanlara saptırarak sunarlar Zira onların ortaya attıkları şüphelerin hepsi böyledir Bu kimselerin şüphelerine burada verilen cevapların, onların bütün şüphelerine verilen cevaplar olduğunu söylemiyoruz Çünkü bu kimselerin ortaya attıkları ve atacakları şüpheler asla bitmez Fakat biz, Allah (cc)’ın izni ve yardımıyla onların ortaya attıkları her şüpheyi iptal etmeye hazırız
Şunu herkes iyi bilsin! İnsanların hayatlarını düzenleyici hükümler verme hakkı, sadece ve sadece Allah (cc)’a aittir Her kim bu hakkın kendinde olduğunu iddia ederse işte o, kendisinin ilah olduğunu söylemese bile, ilahlık iddiasında bulunmuşur Her kim de ona tabi olur ve iddiasını kabul ederse işte o kimse de, ister namaz kılsın, ister oruç tutsun, isterse binlerce defa la ilahe illallah’ı söylesin, onu ilah edinmiş ve ibadeti o kimseye yapmıştır
Allah (cc)’a gerçek manada teslim olmuş bir müslüman sadece Allah (cc)’ın kanunlarına boyun eğer, sadece Allah (cc)’ın kanunlarıyla hükmeder ve sadece Allah (cc)’ın kanunlarına muhakeme olur Zira böyle yapmak la ilahe ilallah tevhidinin gereğidir(Tefsiru’ddaiye cüz: 6 Maide 44, 45, 47 ayetlerinin tefsiri)


Alıntı Yaparak Cevapla

Tagutu Reddetmek Tevhidin Gereğidir

Eski 08-02-2012   #11
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tagutu Reddetmek Tevhidin Gereğidir




4 – Allah (cc) Dışında Şeriat (Kanun) Koyan

Kanun koyan ile kanunu uygulayan arasında fark vardır Zamanımızda kanun koyan, yasama organı olarak isimlendirilir Kanunları uygulayan ise yürütme organı olarak isimlendirilir Yürütme organı; yasama organının koyduğu kanunları yürürlüğe koyar
Allah (cc) dışında kanun koyan, bir şahıs olabileceği gibi, bir hayat sistemi, bir topluluk, bir parti, millet meclisi, bir din adamı, bir rahip veya din kisvesine bürünmüş bir şeyh ve bunlar gibi başka şeyler de olabilir
Genel olarak şöyle diyorum: Bir şey hakkında Allah (cc)’a muhalefet ederek helal veya haram, iyi veya kötü diyen veya sadece Allah (cc)’ın hakkı olan kanun koyma yetkisinin kendisinde olduğunu iddia ederek heva ve hevesinin uygun gördüğü kanunları insanlara koyan kimse, kendisini Allah (cc)’a denk kılmış ve tagut olmuştur Müslümana farz olan şey; böyle bir kimseyi reddedip, tekfir etmektir
Böyle bir kimse; Allah (cc)’ın:
“Reddetmeleri emrolunmuşken ona muhakeme olmak isterler” (Nisa: 60) ayetinin hükmüne girer Bu kimsenin kanunlarına muhakeme olan, Allah (cc)’a ait olan teşri özelliğini ona veren ve ona itaat edip boyun eğen bir kimse, o kimseye ibadet etmiş olur Oysa bu özellik sadece Allah (cc)’a ait bir özelliktir Kanun koyma, kanunlarına boyun eğilme hakkı sadece Allah (cc)’a aittir Bu konuda kendisine asla ortak kabul etmez Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“O’nun, hükmünde hiçbir ortağı yoktur (Kehf: 26)
Her kim Allah (cc)’tan başkasına kanun koyma hakkını verir ve ona muhakeme olursa işte o kimse, namaz kılsa, oruç tutsa ve müslüman olduğunu söylese de onun Allah (cc)’tan başka bir rab ve ilah olduğunu kabul etmiş ve onu kendisine ilah edinmiştir Böyle bir kimse için Allah (cc)’ın şu sözü uygun düşer:
“Onlar hahamlarını, rahiblerini Allah’tan başka rabler edindiler(Tevbe: 31)

5 – Allah’ın Kanunları Dışındaki Her Kanun
Allah (cc)’ın kanunlarına ters düşen her türlü kanun taguttur
Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“Taguta muhakeme olmak isterler(Nisa: 60)
Ayette kastedilen tagut; Allah (cc)’ın kanunları dışındaki bütün kanunlardır Tagutun tarifinde de geçtiği üzere bazı alimler; Allah (cc)’ın kanunları dışındaki kanunlara “tagut” ismini vermişlerdir
Bir zamanlar İslam diyarı olan ülkelerde şu an tatbik edilen kanunların hepsi tagut hükmündedir Çünkü bu kanunlar Allah (cc)’ın kanunlarından alınmamış, insan aklına dayalı ve üstelik Allah (cc)’ın kanunlarına ters olan beşeri kanunlardır Bu beşeri kanunları koyan kanun koyucular, bu kanunları her şeyin üstünde görürler Bu yüzden herkesin, her zaman bu kanunların yani anayasanın hükmü altında olduğunu söylerler
Bu beşer ürünü anayasanın kulları, anayasalarından öyle çekinmektedirler ki, herşeye karşı gelirler fakat anayasaya asla karşı gelmezler Herşeye itiraz ederler, fakat anayasaya asla itiraz etmezler Zira değişmeyen anayasaya asla itiraz edilmez, ona asla yan gözle bakılmaz, doğruluk ve yanlışlığı asla tartışılmaz Her kim anayasaya ihanet ederse hali fena olur
Küfre ve beşeri kanunları uygulamaya teşvik eden, laik düzeni özellikle öven kitaplar da birer taguttur Zira küfür ve şirki içeren her kitap bir put gibidir Bu sebeble bu kitaplarda yazılanlara bağlanarak hayatlarında uygulayanlar bu kitaplara ibadet etmiş olurlar
Bu tür kitaplar, ister maddi menfaat sağlamak ister içindeki fikre hizmet etmek amacıyla olsun satılmamalıdır Çünkü küfür, şirk ve sapıklığın yayılmasına yardımcı olunmuş olunur (Bu göstermektedir ki; kendilerini İslam yayıncısı olarak adlandıran yayıncıların, İslam’a zıd olan, küfür ve şirk içeren, sapıklığa davet eden kitapları satmamaları gerekir Çünkü şerrin yolunu gösteren, onu yapan hükmündedir)
Şöyle sorulabilir: “Daha önce açıklandığı gibi tagut, Allah (cc)’tan başka ibadet edilendir Allah (cc)’ın kanunlarından başka kanunlara nasıl ibadet edilir?”
Bunun cevabı şudur: “Allah (cc)’ın kanunları dışındaki kanunlara muhakeme olmak, itaat etmek, hükümlerine boyun eğmek ve itiraz etmemek ona ibadet etmektir Zira bu ameller, sadece ve sadece Allah (cc)’ın kanunları için yapılmalıdır Her kim Allah (cc)’ın kanunlarına verilmesi gereken hak ve yetkiyi beşer ürünü kanunlara verirse, bu kanunlara ibadet etmiş ve bu kanunlar da o kimsenin tagutu olmuş olur

6 – Allah (cc) İçin Sevilmeyip Zatı İçin Sevilen
Allah (cc) için değil de bizzat kendi zatı için sevilen, zatı için dostluk ve düşmanlık yapılan kimseler Allah (cc)’tan başka ibadet edilen kimselerdir Bu mesele daha önce geçmişti Zira böyle yapmak, sadece Allah (cc)’a ait olan bir özelliği ve sıfatı, hak ve batıla riayet etmeksizin zatı için sevilen, dost ve düşmanlık gösterilen kişiye vermek demektir
Bu sıfat ve özelliğin kendisine verilmesine rıza gösteren kimse ise tagut olmuştur Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“İnsanlardan, Allah’dan başka edindikleri denkleri Allah gibi sevenler vardır(Bakara: 165)
Daha önce bu tür şirkle ilgili deliller zikredildi Burada, Allah (cc) için değil de zatı için sevilenlerin tagut olduğunu belirtmek için bu konuyu tekrar ele aldık Bu tür tagutun şekli ve sureti değişebilir Bir yönetici, bir şeyh, bir parti lideri, bir vatan, bir millet, bir kavim, bir kabile, bir kadın, maddi değerler ve benzeri her kılıkta karşımıza çıkabilir
( Rasulullah (sas) şöyle dedi:
“Dirhemin ve dinarın kulu sürünsün!”(Buhari, İbni Mace)
Rasulullah (sas)’ın hadiste; dirhem kulu lafzını kullanmasının sebebi; insanların çoğunun hayatını buna bağladığını ve diğer insanlarla ilişkilerini bu gayeyle sürdürdüklerini belirtmek içindir Böyle kimseler, sadece nasıl kazanç sağlayacaklarını, mallarını nasıl çoğaltacaklarını düşünürler Bu sebeble maddi kazançlarının olduğu yerlerde güzel konuşurlar, güler yüz gösterirler ve zillet altına girerler Maddi kazançlarının olmadığı yerde ise asık suratlı, yüz çeviren, kibir gösteren ve baş kaldıran kimseler olurlar
Rasulullah (sas) şöyle dedi:
“Malını çoğaltmak için bütün gücünü kullanan kimse bilsin ki, bu yaptığı tagut içindir (Bezzar, Taberani-Evsat)
Başka bir rivayette:
“Şeytan içindir(Taberani-Mecmauzzevaid)

7 – Allah (cc) İçin Değil Zatı İçin İtaat Edilen
Allah (cc) için değil, zatı için kendisine itaat edilen, taguttur Çünkü hak veya batılda kendisine itaat edilen, hakka isabet etsin veya etmesin verdiği emre itiraz edilmeyen veya yorum yapılmayan kişi, Allah (cc)’tan başka ibadet edilen bir tagut olmuştur Maalesef zamanımızdaki insanların çoğu bu tür tagutlara bilerek veya bilmeyerek ibadet ederler
Allah (cc) için değil, zatı için itaat edilen kimse, bir yönetici, bir parti lideri, bir kabile veya aşiret reisi, bir şeyh veya başkaları da olabilir

8 – Vatan ve Milliyetçilik

Ey Allah (cc)’ın kulu! Bil ki: Gayelerin en üstünü, Allah (cc) sevgisidir Bu ise Allah (cc)’ın kulları üzerindeki hakkıdır Bu sebeble hiçbir gaye bu gayeden üstün tutulmamalıdır Eğer Allah (cc) sevgisi ile vatan, aile, aşiret, mal ve bunlara benzer dünya zinetlerinden herhangi birinin sevgisi arasında bir seçim yapmak söz konusu olursa kesinlikle Allah (cc) sevgisini seçmelisin Allah (cc) yolunda herşey feda olsun! Zira Allah (cc) yolunda kaybedilen dünyevi değerlerin pek önemi yoktur Dünyevi değerler için hiç bir şey feda edilmez Zira onlar geçici değerlerdir ve mutlaksevgiyi hakedecek üstün bir vasfa sahip değillerdir
Biz müslümanlar dışında kalan kafir ve müşrikler, herşeylerini tagut için feda ederler Öyleyse, sahip olduğumuz tüm değerlerimizi biz neden Allah (cc) için ve Allah (cc) yolunda feda etmeyelim ki? Bilakis biz bunu yapmaya daha evlayız Zira bizim Allah (cc)’tan ümidimiz var Fakat taguta kulluk edenlerin ise hiç bir ümitleri yoktur Allah (cc) sevgisi için Allah (cc) yolunda herşeyi feda etmek, iman ve tevhidin gereklerindendir Her müslümanın bunu bilmesi gerekir Böyle yapılmadığı müddetçe İslam iddiası gerçek ve doğru olamaz
Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“De ki: “Babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, elde ettiğiniz mallar, durgunluğa uğramasından korktuğunuz ticaretiniz ve hoşunuza giden evleriniz Allah’tan, rasulünden ve onun yolunda cihaddan daha sevgili ise Allah’ın emri gelinceye kadar bekleyin! Şüphe yokki Allah fasık olan kavme hidayet etmez(Tevbe: 24)
Ayette kastedilen fısk; İslam milletinden çıkaran büyük fısktır Çünkü ayetin siyakı, sibakı ve münasebeti buna delalet etmektedir Ayrıca bu konuyla ilgili olan diğer naslar da bu manayı desteklemektedir

9 – Kavim ve Kavmiyetçilik

Kavim ve kavmiyetçilik düşüncesi; dil, tarih, toprak ve ırk temeli üzerine bina edilmiştir Bu söylenilen değerler vesilesiyle kavimlerin birbirleri arasında kavmiyetçilik bağı oluşur, din ve inançtan uzak olarak birbirlerine karşı dostluk ve sevgi gösterirler Zira kavmiyetçilik düşüncesinde din ve inancın hiçbir önemi yoktur Üstelik kavmiyetçilik düşüncesi, din ile devlet işlerini birbirinden ayıran kafir laik sistemleri yerlerinde sabit kılıcı bir düşüncedir
Düşüncelerini, inanç ve yaşantılarını kavmiyetçilik ilkesi üzerine bina eden ve birleştirenler için kavmiyetçilik, Allah (cc)’tan başka ibadet ettikleri bir taguttur Çünkü bu kimseler her türlü dostluk ve düşmanlığı, hak ve hukuku kavmiyetçilik temellerine dayandırırlar Her kim bu kavimden ise, velevki yeryüzündeki en zalim kişi olsun, her türlü dostluk, yardım ve haklar ona verilir Fakat her kim de bu kavimden değilse, velevki yeryüzündeki en takvalı insan olsun, ona hiç bir dostluk, yardım ve hak verilmez Bilakis tam tersi tavır sergilenir
Özetle kavmiyetçilik fikri, Allah (cc)’ın haramını farz kılan, farz kıldığını haram kılan bir düşüncedir Bu ise apaçık bir küfürdür Bu nedenle kavmiyetçilik fikrine inanmak, onun için çalışmak, ona yardım etmek, o fikri yaymak; taguta yardım etmek ve ona inanmak demektir
İslam dini, dostluk ve düşmanlığı inanca ve dine bağlı kılar İslam dinine göre insanlar arasındaki üstünlük; dil, ırk, toprak ve tarihleri ne olursa olsun, ancak takva ve salih amelle olur Zira dil, ırk, toprak ve tarih insanlar arasında üstünlük sebebi değildir
Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“Ancak müminler kardeştir(Hucurat: 10)
Müminler dilleri, ırkları, toprakları, tarihleri ne olursa olsun birbirlerinin kardeşi ve dostudurlar Allah (cc)’ın şu ayetlerde buyurduğu gibi:
“Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin dostlarıdır(Tevbe: 71)
“O küfredenler, beni bırakıp da kullarımı dost edineceklerini mi sanırlar?” (Kehf: 102)
Allah (cc)’ın kafirleri dost edinmeyi yasak kılması, onlar kafir oldukları içindir Bu sebeble aynı kavme tabi olmalarına rağmen kafir olan kimselere karşı düşmanlık göstermek ve dostluk göstermemek gerekir Öyleki bu kimseler aynı aileden, aynı anne babadan olsalar bile Kafir oldukları müddetçe onlara dostluk ve sevgi söz konusu olamaz
Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“Biz, müslümanlarla mücrimleri bir mi tutarız? Size ne oluyor? Nasıl hüküm veriyorsunuz?” (Kalem: 35)
Aynı kavim ve ırka bağlı olsalar bile müslümanla mücrim, müminle kafir hiçbir zaman eşit olamazlar
Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“Yoksa iman eden ve salih amel işleyenleri yeryüzünde bozgunculuk yapanlar gibi mi tutacağız? Veya takva sahibi kimseleri günahkar kimseler gibi mi tutacağız?” (Sa’d: 28)
“Ey insanlar! Muhakkakki biz, sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık Birbirinizle tanışıp anlaşmanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık Allah katında sizin en üstün olanınız Allah’tan en çok korkanınızdır Şüphesizki Allah her şeyi hakkıyla bilen ve her şeyden hakkıyla haberdar olandır (Hucurat: 13)
Allah (cc) bu ayette insanlar arasındaki üstünlüğün ancak takva ve salih amelle olduğunu bildirmiştir
Sahih sünnette Rasulullah (sas) şöyle demiştir:
“Ehli beytimin bana insanlardan daha öncelikli olduğu sanılır Oysa öyle değildir Benim dostlarım; hangi milletten, nereden ve kim olurlarsa olsunlar, sizden olan takva sahipleridir (İbni Ebi Asım Sünnet kitabında sahih senedle rivayet etmiştir)
Rasulullah (sas) şöyle dedi:
“Arabın acemden üstünlüğü ancak takva sebebiyledir(Buhari, Müslim)
Rasulullah (sas) şöyle dedi:
“Ey müslümanlar! Allah (cc) cahiliyye ayıbını ve babalarla övünmeyi giderdi İnsanlar, ya takvalı bir mü’min ya mutsuz bir facir olurlar Siz Adem’in oğullarısınız Adem ise topraktan yaratıldı Cehennem odunu olmalarına rağmen kendileriyle övünen kişileri terketmek gerekir Böyle yapmayan kimseler burnunu pisliğe sürten bok böceğinden daha aşağı kimseler olurlar (Ahmed, Ebu Davud sahih senedle)
Rasulullah (sas) şöyle dedi:
“Eğer bir adamın cahiliyenin adetlerine göre baba ve dedeleriyle övündüğünü görürseniz ona: “Babanın erkeklik organını ısır” deyin!” (Ahmed, Tirmizi sahih senedle)
Rasulullah (sas) şöyle dedi:
“Kim cahiliye adeti olan kavmiyetçiliğe çağırırsa o cehennem topluluğundandır Bunun üzerine bir adam şöyle dedi:
“Ya Rasulallah! Namaz kılsa, oruç tutsa da mı?”
Rasulullah (sas) şöyle dedi:
“Evet, namaz kılsa, oruç tutsa da böyledir! Sizler Allah (cc)’ın sizi isimlendirdiği şeye çağırın! Allah (cc) sizi müslüman, mümin ve Allah (cc)’ın kulları olarak isimlendirdi İşte siz insanları buna çağırın!” (Tergib Ve Terhib, sahih senedle)
Rasulullah (sas) şöyle dedi:
“Cahiliyye adeti olan kavmiyetçiliğe çağıran bizden değildir (Nesei sahih senedle rivayet etti)
İslam davasından başka her dava cahiliyye davasıdır İman, İslam ve akide bağı dışında birleştiren her bağ cahiliye bağıdır Bu bağı reddetmemiz ve ona buğzedip uzak durmamız gerekir
Kavmiyetçilik hakkında söylediklerimiz, kabilecilik ve aşiretçilik hakkında da geçerlidir Dinin hiç bir etkisi olmaksızın kabile veya aşiret sebebiyle dostluk ve düşmanlık olursa, kabile ve aşiret tagut olmuş olur Zira kabile veya aşirete bağlı olan kimse, onların adet ve nizamlarını kabul etmiş, kafir olsa bile, dostluk ve yardımı bu kimselere yapmıştır Oysa bu kimse kendi bağlı olduğu kabileye verdiği önem, dostluk ve yardımı, en takvalı kimseler olsalar bile, diğer kabile fertlerine vermez
Buna göre, kabile ve onun nizamı bu kabileye bağlı olanlar için Allah (cc)’tan başka itaat edilen bir ilah olmuştur Çünkü kabilenin yasakladığı, İslam’da farz olsa bile yasak olur İşte bu, büyük küfür ve şirkin ta kendisidir Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“Eğer onlara itaat ederseniz muhakkak siz müşrik olursunuz(En’am: 121)
Bazı kabile ve aşiretlerin dostluk şekillerinden birisi de, din ve dürüstlüklerine önem vermeksizin baba ve dedelerle övünmektir Şüphesiz ki bu, İslam dininin yasakladığı ve uzak durulması için üzerinde ısrarla durduğu bir şeydir
Rasulullah (sas) şöyle dedi:
“Musa (as) zamanında iki kişi neseplerini zikretti Birisi dedi ki: “Ben filan oğlu filanım O da filanın oğludur, o da filanın oğludur” Böylece dokuz göbek saydı Bunu saydıktan sonra: “Sen kimsin?” dedi İkinci adam şöyle dedi: “Ben İslam’ın oğlu filan oğlu filan kişiyim” Bunun üzerine Allah (cc) Musa (as)’ya şöyle vahyetti: “Ey Musa! Bu iki adama şöyle de: “Sen ey kendisini dokuz dedeye intisap eden kişi! Onların dokuzu ateştedir, sen de onların onuncususun Ey sen kendisini cennette olan iki kişiye intisap eden kişi! Sen bunların üçüncüsüsün (Ahmed, Nesei, Taberani sahih senedle rivayet etti)
Eğer birşeye intisap edilmesi veya bir şeyin övülmesi gerekiyorsa, İslam’a intisap edilsin ve İslam’a intisap edenler övülsün!

10 – İnsanlık (hümanizm) Fikri
İnsanlık fikrinin, Allah (cc)’tan başka ibadet edilen bir tagut olması; dostluk ve düşmanlığın, savaş ve barışların bu inanç ve fikirden dolayı yapılmasındandır
İnsanlık fikri, insanlara şunu sunmaktadır: Din ve inançları ne olursa olsun bütün insanlar hak ve hukuk açısından eşittir Bu fikre göre; en takvalı insan ile en facir insan eşittir Zira insan olmaları sebebiyle aralarında hiçbir fark yoktur Şüphesiz bu fikir, İslam’a göre batıldır ve bunu her müslüman bilmektedir Böyle bir fikre, ancak dinden uzaklaşarak kafir olan kimse bağlanır Çünkü bu fikir, bütün insanların hayırlısı olan Rasulullah (sas) ile küfrün ve sapıklığın başı olan Ebu Cehil’i eşit tutan bir inanç ve fikir akımıdır
“İnsanlık” (hümanizm) fikrine bağlı olanlar, bu fikri savunma konusunda ellerinden gelen her şeyi yaparlar Zira bir amel yapmış olsalar, bunu insanlık için yaptıklarını söylerler Şayet onlardan birisi maddi bir yardım yapmış ise; “insanlık için maddi yardım yaptım” der Şayet bir savaşta yer almışsa; “insanlık için savaştım” der Veya ölmüş ise; “insanlık için öldüm” der Böylece herşeyi insanlık için yaptığını söyler İşte böylece insanlık Allah (cc)’tan başka ibadet edilen bir tagut olur

Alıntı Yaparak Cevapla

Tagutu Reddetmek Tevhidin Gereğidir

Eski 08-02-2012   #12
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tagutu Reddetmek Tevhidin Gereğidir




11- Halk

Halk, hükmün kaynağı olarak görülür, emir verme, ülke idarecisini ve devlette uygulanacak kanunu seçme yetkisi ona verilirse, velevki Allah (cc)’ın kanunlarına zıt bir kanun seçmese bile, tagut ve Allah (cc)’tan başka ibadet edilen olur Tagut olmasının sebepleri şunlardır:
a) Hüküm verme yetkisi halka verildiği zaman, gerek hüküm verme konusunda gerekse kanun koyma konusunda Allah (cc)’la aynı seviyeye çıkartılmış olur Bu ise şirktir Bu şirk türüyle ilgili deliller daha önce geçti
Seyyid Kutub şöyle dedi:
“İslam nizamında yöneticiyi millet seçer ve Allah (cc)’ın kanunlarını uygulama konusunda ona yetki verir Bu, milletin hüküm kaynağı olduğu ve tatbik edilecek kanunları belirleyecek yetkiye sahip olduğu anlamına gelmez Çünkü hüküm kaynağı Allah (cc)’tır Bir çok kimse, hatta İslam araştırmacıları bile halkı idare etmekle, hükmün kaynağı arasında ayırım yapamadılar Oysa insanların hepsi toplansa yine de hüküm verme hakkına sahip olamazlar Gerçek hüküm sahibi sadece ve sadece Allah (cc)’tır İnsanlar ise Allah (cc)’ın hükümlerini, yine O’nun verdiği yetkiyle uygularlar Hiç bir kimse Allah (cc)’ın hükümleri dışında hüküm verme hakkına sahip değildir ve Allah dışında hüküm verenlerin verdiği hükümler meşru hükümler değildir(Fizilal’il Kur’an c: 4 s: 1990)
İslam’da yöneticiyi, Allah (cc)’ın hükmünü uygulaması için halk seçer Bu sebeble halkın Allah (cc)’ın hükmünden başka hükümlerle hükmedecek bir yönetici seçme yetkisi yoktur Hatta kafir bir kimseyi de yönetici olarak seçme yetkisi yoktur Buna rağmen her kim halka bu yetkiyi verirse, onu Allah (cc)’tan başka bir ilah edinmiş olur
b) Allah (cc)’a karşı gelse ve verdiği hüküm Allah (cc)’ın hükmüne zıd olsa bile, halka sırf zatı için itaat edilir ve boyun eğilirse işte o zaman halk, Allah (cc)’ tan başka ibadet edilen bir ilah olmuş olur
c) Halkın iradesi Allah (cc)’ın iradesinin üstünde tutulur ve ihtilaf halinde halk, hüküm verecek üstün bir merci olarak tayin edilirse bu durumda halk, Allah’tan başka ibadet edilen bir ilah olur Bunun örneklerini pratikte görmek mümkündür Mesela; iktidar ile muhalefet arasında herhangi bir ihtilaf olsa hemen birbirlerini halka (sinei millete) dönmek ve ona muhakeme olmakla tehdit ederler Oysa ihtilaf halinde baş vurulması gereken tek merci, Allah (cc) ve rasulüdür
Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“Eğer herhangi bir konuda anlaşmazlığa düşerseniz, Allah’a ve ahiret gününe iman etmişseniz onu Allah’a ve rasulüne götürün! Bu, netice itibarıyla daha hayırlı ve daha güzeldir(Nisa: 59)
d) Halkın verdiği hüküm her ne olursa olsun yine de teslim olunması gerektiğine inanılırsa, sadece alemlerin rabbi olan Allah (cc)’ın hakkı olan bir özellik Allah (cc)’tan başkasına verildiği için halk ilah ve rab edinilmiş olur
e) Kanun koyma yetkisi halkın seçtiği millet meclisine verilirse, kanun koyucu bu meclis tagut olur Çünkü kanun koyma hakkı sadece Allah (cc)’a aittir Her kim bu özelliği kendisinde görürse ilahlık iddiasında bulunmuş olur Her kim de ilahlık iddiasında bulunan bu kanun koyucu meclise itaat ederse, bu meclis onun tagutu olur

12 – Sihirbaz
Eşyaları etkiyebilecek kudrete sahip olduğunu, dilediğine zarar verebileceğini, dilediğinden ise zararı kaldırabileceğini iddia eden sihirbaz da bir taguttur Oysa bu özellikler daha önce geçtiği gibi sadece Allah (cc)’a ait olan özelliklerdir Bu sebeble her kim bu özelliklere sahip olduğunu iddia ederse ilahlık taslamış ve tagut olmuştur
Buna rağmen insanların çoğu tevhidi ve Allah (cc)’ ın üzerlerindeki hakkını bilmemeleri sebebiyle, eşyalara zarar veya fayda verebilecek güce sahip olduklarına inandıkları sihirbazlara ibadet ederler Ayrıca bu sihirbazlardan korkar ve onlardan ümit ederler Bu yüzden istedikleri şeyleri yapabileceklerine, kendilerinden hastalığı dahi giderebileceklerine inanırlar
İşte bu sebeble sihirbaz taguttur, kafirdir, İslam’daki cezası ise; başını gövdesinden ayıracak bir kılıç darbesidir Kafir oluşunun delili ise Allah (cc)’ın şu ayetidir:
“Şeytanların, Süleyman’ın hükümranlığı hakkında uydurduklarına uydular Oysa Süleyman kafir olmamıştı Fakat şeytanlar kafir olmuşlardı Onlar Babil’de, indirilmiş iki melek olan Harut ve Marut’un öğrettiği sihri insanlara da öğretiyorlardı Oysa o ikisi insanlara: “Muhakkak ki biz, bir imtihanız, sakın kafir olmayın” demedikçe hiçbirşey öğretmezlerdi (Bakara: 102)
İmam Kurtubi, Allah (cc)’ın: “Süleyman kafir olmadı” sözünün tefsirinde şöyle dedi:
“Allah (cc) bu ayette, Süleyman (as)’ın küfürden beri olduğunu söylemektedir Oysa ayette Süleyman (as)’a küfür nispet eden bir kimsenin olduğu zikri geçmemiştir Ama yahudiler Süleyman (as)’ı sihir yapmakla itham ettiler Sihir yapmak küfür olduğu için sanki Süleyman (as)’a küfür ithamı yapılmıştır Bu sebeble Allah (cc), Süleyman (as)’ın küfürden beri olduğunu belirtmiştir Allah (cc), ayetin devamında şöyle buyuruyor:
“Fakat insanlara sihri öğreten şeytanlar kafir oldular İşte bu ayet, kafir olan kimselerin, insanlara sihri öğreten şeytanlar olduğunu ortaya koymaktadır
İmam Kurtubi şöyle devam etti:
İmam Malik’e göre; küfür sözleri kullanarak sihir yapan bir müslüman kafir olur ve tevbeye çağrılmadan öldürülür Tevbe etse bile tevbesi kabul edilmez Çünkü bu kimse zındık gibidir Bu yüzden gerçek manada tevbe ettiği bilinemez Ayrıca Allah (cc) ayetin:
“Biz imtihanız, sakın küfre girme” demedikçe hiç kimseye birşey öğretmezlerdi bölümünde sihri, küfür olarak isimlendirdi Ahmed, Ebu Sevr, İshak, Şafii ve Ebu Hanife bu görüştedirler Sihirbazın öldürüldüğü konusunda Ömer, Osman, İbni Ömer, Hafsa, Ebu Musa el Eşari, Kays İbni Sa’d (ranhum) ve tabinden yedi kişiden rivayet nakledilmiştir
İmam Şafii’nin sihirbaz hakkında şöyle bir görüşü rivayet edilmiştir: “Sihirbaz, sihriyle bir kimseyi öldürmedikçe ve “ben öldürmek istedim” demedikçe öldürülmez Fakat sihriyle bir kişiyi öldürdüğü halde “ben onu öldürmek istememiştim” derse aynen yanlışlıkla bir kimseyi öldüren kimse gibi diyet öder Sihriyle şayet bir kimseye zarar verirse, vermiş olduğu zarar miktarınca ceza alır
İbni Arabi, imam Şafii’nin bu görüşüne karşılık şöyle dedi:
“Bu görüş iki yönden batıldır: Birincisi; bu kimse sihri öğrenmiştir Sihri ise yapmadan öğrenemez Sihrin gerçek mahiyeti ise Allah (cc)’tan başka şeyleri yücelten ve kainatın kaderini değiştireceğine inanılan sözlerden ibarettir İkincisi; Allah (cc) kitabında sihrin küfür olduğunu bildirerek şöyle buyurmuştur:
“Süleyman kafir olmadı Bu ayete göre Süleyman (as) sihir yaparak veya söyleyerek küfre girmemiştir Ayetin devamında şöyle buyuruyor:
“Fakat insanlara sihri öğreten şeytanlar kafir oldular Ayetteki bu ibareye göre şeytanlar, hem sihri yaparak hem de insanlara öğreterek küfre girmişlerdir Allah (cc) ayette devamla şöyle buyurmuştur:
Harut ve Marut: “Biz imtihanız, sakın küfre girme” demedikçe hiç kimseye bir şey öğretmezlerdi Ayetteki bu ibare ise sihrin küfür olduğu haberinden sonra sihrin hakikatını tekrar hatırlatmak için bir tekiddir (Kurtubi Tefsiri c: 2 s: 34, 47, 48)
Bu konu hakkında şöyle diyorum:
“Sihir, ancak şirk ve küfür işlenerek yapılır Çünkü bu amelin yapılması kafir olan cin şeytanların yardımıyla ve onları yücelterek olur Sihirbaz, eşyalara etki ettiğini, harikulade şeyleri yapabildiğini iddia eden kimsedir Sihirbazlar, şeytanları razı etmek için yaptıkları sihirde Allah (cc)’ın kelamını hafife alırlar İbni Teymiye onlar hakkında şöyle dedi:
“Sihirbazlar, sihir yaparken Allah (cc)’ın kelamının harflerini kan veya başka necasetlerle ters olarak yazarlar Veya şeytanların razı oldukları yazıları yazar ya da sözleri söylerler Şeytanlar da bu yazılan ve söylenenlere icabet ederek onlara yardım ederler” (Fetvalar c: 19 s: 35)

13-Gaybi Bildiğini İddia Eden Kimseler

Gayb: “Ga ba” fiilinin masdarı olup “gözden ve duyulardan gizli olan, bilinmeyen” anlamındadır Bu sebeble duyulardan ve mahlukatın ilminden gizli olan herşey bu kelimeyle ifade edilir
Başlıca gayb türleri şunlardır:
1 - Sadece Allah (cc)’ın bildiği ve bu konuda melek, cin ve rasuller dahil hiç kimseye bilgi vermediği gayb
Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“Gaybın anahtarları O’nun katındadır O’ndan başkası onu bilemez Karada ve denizde olanları yalnız O bilir(En’am: 59)
Bu ayete göre; gaybın ilmi sadece Allah (cc)’a aittir Sadece Allah (cc)’ın bildiği bu konularda hiç kimse melek, cin, rasul dahi olsa söz sahibi değildir
Allah (cc) şöyle buyuruyor:
(Ey Muhammed! Onlara) De ki: “Gaybı bilmek, sadece Allah’a mahsustur(Yunus: 20)
Bir başka ayette Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“Yine de ki: “Göklerde ve yerde Allah’tan başka hiç kimse gaybı bilemez (Neml: 65)
Kur’an’da, Allah (cc)’ın mahiyetini açıklamadığı, sadece varlığını ve ismini bildirdiği bazı gaybi gerçekler vardır
Buhari’de geçen meşhur Cibril (as) hadisinde, Cibril (as) kıyametin ne zaman kopacağını sorunca Rasulullah (sas):
“Bu, Allah (cc)’tan başka hiç kimse tarafından bilinmeyen beş gaybi meseleden biridir” buyurdu ve şu ayeti okudu:
«Kıyametin saatini bilmek ancak Allah’a mahsustur Yağmuru o indirir Rahimlerde olanı O bilir Kimse yarın ne kazanacağını bilemez ve hiç kimse nerede öleceğini bilemez Allah şüphesiz bilendir, herşeyden haberdardır (Lokman: 34)
Bu ayete göre; kıyametin ne zaman kopacağını, yağmurun ne zaman yağacağını, doğacak olan çocuğun en ince ayrıntısına kadar nasıl ve ne şekilde olacağını, kişinin nerede ve ne zaman öleceğini ve bir kimsenin yarın ne kazanacağını yalnız Allah (cc) bilir Bu konularda fikir beyan etmek, yorum yapmak tahminden başka birşey değildir ve bunlar imana yakışmayan davranışlardır Bunların kesin olarak bilinebileceğini iddia etmek küfürdür
Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“Sana: “Ruh nedir?” diye soruyorlar De ki: “Ruh Rabbimin emrindedir Size çok az ilim verilmiştir (İsra: 85)
Bu ayete göre; ruh da sadece Allah (cc)’ın bildiği gaybi bilgilerdendir O halde ruhu, Kur’an ve sünnetin beyan ettiği sınırlar dışında tanımlamaya çalışmak ya da mahiyetini araştırmak boş ve yasak bir davranıştır
Müminlere düşen; böyle konularda yorum yapmayıp onları Allah (cc)’ın bildirdiği şekilde tasdik etmektir
İnsanların kalblerinden geçirdiği düşünce ve niyetler ancak Allah (cc)’ın bilebildiği gaybi bilgilerdir Hiçbir kulun bu gibi şeyleri bilme veya bu gibi konularda fikir beyan etme kudreti ve izni yoktur
Buna göre her kim kalbten geçenleri bildiğini iddia ederse:
a - Yalnız Allah (cc)’a ait olan “gaybı bilme” sıfatını kendisinde gördüğünden dolayı,
b - Kendisine vahiy geldiğini iddia ederek Allah (cc)’ın vahyin kesildiğine dair haberini yalanladığından dolayı kafir olmuştur
2 - Allah (cc)’ın vahiy yoluyla sadece rasullerden dilediğine bildirdiği gayb
“Görülmeyeni bilen Allah, görülmeyeni kimseye göstermez Ancak rasullerinden razı olduğu, seçtiği kimseler müstesna Çünkü onun önüne ve arkasına izleyiciler (koruyucu melekler) dizer(Cin: 26-27)
Bu ayette açıkca görülüyor ki; Allah (cc) bazı gaybi bilgileri seçmiş olduğu rasullerine bildirmiştir Bu bilgilerden bazıları; geçmiş ümmetlere ait haberler ve gelecekte zuhur edecek bir takım olaylardır Hatta bazı zamanlarda insanların kablerinden geçenleri Rasullerine bildirmiştir Onlar da vahiy sayesinde bu gibi konularda insanlara haberler vermişler veya zahirde gösterdikleri alametlere rağmen insanlara kalblerinden geçenlerle hükmetmişlerdir Fakat bu hal, ancak Rasullere mahsus bir özelliktir
Görülüyor ki rasuller dahi Allah (cc) bildirmedikçe gaybi bilme yetkisine sahip değildirler Allah (cc) şöyle buyuruyor:
(Ey Muhammed) De ki: “Ben kendime Allah’ın dilediğinden başka ne bir fayda ve ne de bir zarar vermeye sahibim Şayet gaybi bilseydim, elbette daha çok hayır elde etmek isterdim ve bana hiçbir kötülük dokunmazdı (A’raf: 188)
3 - Allah (cc)’ın rüya veya ilham yoluyla salih kimselere bildirdiği gayb Tıpkı Ömer (ra)’in hadisesinde geçtiği gibi
Ömer (ra), hilafeti zamanında Sariye (ra)’yi İslam ordusunun başında bir savaşa göndermişti Kafirlerle savaş yapılan yer bir dağın eteği idi Savaş esnasında müslümanlar biraz güçsüz kalmışlardı Kafirler dağın arkasından gelip müslümanları haberleri olmadan kuşatmak ve ani bir baskın yapmak istediler Bu sırada Ömer (ra), Medine’de cuma günü minberde hutbe okuyordu Allah (cc) Ömer (ra)’e savaş meydanını gösterdi Ömer (ra) müslümanların arkadan baskına uğraya-caklarını görünce:
“Ey Sariye! Dağa, dağa!” diye seslendi Allah (cc), Ömer (ra)’in sesini Sariye’ye işittirdi Bunun üzerine Sariye hemen tedbir alıp düşmanın baskınını önledi Taarruza geçerek düşmanı bozguna uğrattı (İbni Esir - El-Kamil Fi’t-Tarih, İbn Hacer - El-İsabe)
Bu hadiseden; Allah (cc)’ın, Ömer (ra)’e ilham ederek gayb olan birşeyi bildirdiği anlaşılmaktadır
Salih kimselerin rüya veya ilham yoluyla bildikleri “bilgi” uyulması gereken mutlak bilgi değildir Çünkü bu kimselere bildirilen şeyler, rasullere gelen vahyin korunduğu gibi şeytanlardan korunmamıştır Bu sebeple insanlara, kendilerine gelen bilginin Allah (cc)’tan olduğunu söyleyemezler Bu kimseler kendilerine ilham veya rüya yoluyla bildirilen şeyleri sadece kendi şahıslarında yaşarlar Rüya ve ilhamlar şer’i kaynak değildirler Böyle bir kimsenin, kendisine ilham edilen şey vasıtasıyla gaybı kesin bir şekilde bildiğini iddia etmesi küfürdür Çünkü kendisine gelen rüya veya ilhamın Allah (cc)’tan olduğu kesin değildir, şeytandan da olabilir
4 - Cinlerin semadan çalarak kahin ve sihirbaz dostlarına bildirdikleri gayb
Allah (cc) ileride olacak bir takım olayları Levhi Mahfuzda görevli meleklere yazdırır, melekler de bu haberleri birbirlerine aktarırlar Rasulullah (sas) gelmeden önce cinlerin bu haberleri almalarına müsade edilmişti Fakat Rasulullah (sas) rasul olarak gönderildikten sonra cinlerin semadan haber almaları kıyamete kadar yasaklandı ve sema haberlerini dinlemek isteyen cinler şihab adlı gök taşlarıyla kovalanmaya başlandı
Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“Şimdi kim dinleyecek olursa kendisini gözleyen bir ateş (göktaşı) buluyor(Cin: 9)
Kendisine şihab (göktaşı) isabet etmeyip de kurtulan cinler semadan çaldıkları haberlere yüzlerce yalan katarak hemen sihirbaz ve kahin dostlarına ulaştırırlar Bu kahin ve sihirbazlar da bunları insanlara anlatırlar Bu söylediklerinden bazıları doğru çıkınca insanlar onların gaybı bildiklerini zannederler Oysa bu haberler, Allah (cc)’ın meleklere bildirmesiyle zaten gayb olmaktan çıkmıştır
Aişe (ra)’den, Rasulullah (sas)’in şöyle dediği rivayet edilmiştir:
“Melekler, (bir bulut olan) Anane’ye (bir bulut ismi) inerler de gökte kaza ve hükmolunan bazı şeyleri görüşürler Bu sırada şeytanlar kulak hırsızlığı yaparlar İşittiklerini de kahinlere gizlice ulaştırırlar (Cinler) bu haberlere yüz yalan da kendilerinden katarlar(Buhari)
Kahin; gaybı ve ileride olacak olayları bildiğini iddia eden kimsedir Bu özellik ise sadece Allah (cc)’a ait bir özelliktir
Fincana, avuca, kuma bakarak ileride olacak bir takım şeyleri haber veren kimseler veya gazete ve televizyonlarda yaygın olan burç ilimleri, müneccimlik ilmi (yıldız falı) de kahin kelimesinin manasına girer Bunların hepsi, sadece Allah (cc)’ın bildiği gaybı bildiklerini iddia etmektedirler
Bu sebepledir ki her kim kahin ve sihirbazlara gidip onların söylediklerini tasdik ederek inanırsa, insanı İslam milletinden çıkaran büyük küfür işlemiş olur
Rasulullah (sas) şöyle buyurdu:
“Her kim falcıya, gaipten haber verene veya sihirbaza giderek onlardan birşey sorar ve onların söylediklerine inanarak tasdik ederse kafir olur(Ebu Davud, Ahmed)
“Uğura ve uğursuzluğa inanan bizden değildir Kahinlik yapan ve kahine giden bizden değildir Kendisi için sihir yapılan bizden değildir (Taberani sahih senedle)
“Arraf veya kahine giderek söylediğini tasdik eden Muhammed’e ineni inkar etmiş olur (Ahmed sahih senetle)
“Bir kimse bir kahine giderek söylediğine inanırsa Muhammed’e inenden beri olmuştur (Ahmed sahih senedle)
5 - Göremediğimiz veya duyu organlarımızla algılayamadığımız ya da bizden uzak olduğu için bilemedi-ğimiz fakat cinler tarafından bilinebilen gayb
Cinler Allah (cc)’ın kendilerine vermiş olduğu özellik sebebiyle çok çabuk hareket edebilme vasfına sahiptirler Bu sebeple bir yerde birşey olursa hemen ondan haberdar olabilirler Bizler ise ancak duyu organlarımızla şahit olduğumuz şeyleri biliriz Başka bir yerde olan ve duyu organlarımızla algılayamadığımız şeyler bizim için gaybtır
Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“Süleyman şöyle dedi: “Ey cemaat! Teslim olmuş olarak bana gelmelerinden önce hanginiz o kraliçenin tahtını yanıma getirebilir?” Cinlerden bir ifrit: “Sen yerinden kalkmadan önce sana onu getiririm, buna karşı güvenilir bir güce sahibim” dedi Kitabın bilgisine sahip olan biri: “Gözünü açıp kapamadan ben onu sanagetiririm” dedi Süleyman, tahtı yanına yerleşmiş görünce: “Bu, şükür mü edeceğim yok-sa nankörlük mü edeceğim diye beni sınayan Rabbimin lütfundandır Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur, fakat nankörlük eden bilsin ki Rabbim müstağnidir, kerem sahibidir” dedi(Neml: 38-40)
Ayette de bildirildiği üzere cinler Allah (cc)’ın kendilerine vermiş olduğu özellik sebebiyle bir takım gaybi şeylerden haberdar olabilirler Bizim için gayb olan böyle şeyleri cinler vasıtasıyla öğrenmeye çalışmak küfürdür Çünkü bu gibi gaybi gerçekleri öğretecek olan cinler kafir olan cinlerdir ve kafir cinler müslümanı küfre sokmadan veya onu saptırmadan ona birşey vermezler Müslüman cinleri bu konularda kullanmak mümkün değildir Çünkü onlar bunu yapmanın küfür olduğunu bilirler
Cinlere hükmetme yetkisi sadece Süleyman (as)’a verilmiştir, ondan başkasına bu yetki verilmemiştir
Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“Doğrusu insanlardan bazı kimseler cinlerden bazı kimselere sığınırlardı da, (bu cinler) onları daha çok yorar (saptırır)lardı(Cin: 6)
Bütün bu ayet, hadis ve açıklamalardan sonra her kim sadece Allah (cc)’ın bilebildiği gaybı bildiğini iddia ederse tagut olmuştur ve üstelik tugyanda baş olmuştur Her kim de bu kimsenin iddiasını kabul ederse sadece Allah (cc) ait olan bir özelliği ona vermiş ve onu Allah (cc)’tan başka ilah edinerek kafir olmuştur
Burada gayb çeşitlerini anlatmamızın sebebi, bu konuda tagutlaşan kimselerin iyice tanınması ve tevhidi korumak isteyen kimselerin ondan uzak durması içindir Bu gibi kimselere şaka veya oyun yoluyla olsa bile yaklaşmamak gerekir Zira Allah (cc)’ın dini ciddiyetle korunması gereken bir dindir

14-Allah (cc)’tan Başka İbadet Edilen Herşey

Bil ki! Zamanımızda Allah (cc)’tan başka ibadet edilen tagutların şekil ve türleri çoktur Bunların hepsini anlatacak olsak bu kitaba sığmaz Bu sebeble tagutların hepsini iyice tanıyabilmek için tagutun genel tarifini öğrenmek ve devamlı hatırlamak gerekir Daha önce açıklandığı üzere tagut; ibadetlerden herhangi birisinin Allah (cc)’tan başka, kendisine yapılmasına rıza gösterendir Her müslüman ondan uzak durmalı ve onu tekfir etmelidir
Bu kitapta sana anlattığım tagutlar, aslında genel tagutlar olup bunların içine giren daha niceleri vardır Bu nedenle burada sana genel olanları zikrettim ki diğerlerini bunlara kıyasla gizlisi ve açığıyla anlayabilesin
Zamanımızda insanların çoğunun gafil olduğu gizli tagutlardan bazıları; İslam şeriatine muhalif adet ve örfler, moda dünyası, seks filimleri, futbol takımları, kendilerine sanat yıldızları denilen şarkıcılar, artistler ve bunların benzeri daha başka nice şeyler Nice batıl örf ve adetler sebebiyle suçsuz insanların canlarına kıyıldı ve nice haksızlık ve zulümler oldu Moda uğruna nice gençlerin beyinleri uyuşturuldu ve nice insan bataklığa sürüklendi Oynatılan seks filimleri sebebiyle nice genç kızların, çocukların namusları kirletildi ve canları heder edildi Nice takımlar için kanlar aktı, eşi başka takımı tuttuğu için nice yuvalar yıkıldı Nice sanatçı denilen soytarılarınsevgisi Allah (cc) ve rasülünün sevgisinin üstüne çıktı Onlar için, onlar uğruna her ne olursa adeta feda edilir oldu İşte bu gizli tagutlara ve insanların bunlara karşı olan durumlarına dikkatle bakıldığında ibadetin bir yönünün bunlara verilerek, bunların Allah (cc)’tan başka ibadet edilenler oldukları açıkça görülür
İşte zamanımızın tagutlarının başlarını ve yaygın olanlarını; onlardan beri olup, onları ve onlara ibadet edenleri tekfir etmen için sana anlattık Zikrettiğimiz bu tagutlara ve zamanımızdaki insanların bu tagutlara karşı durumlarına düşünerek baktığında insanların çoğunun bu tagutlara ibadet ettiklerini görürsün Öyleki, Allah (cc)’a itattan kaçınılarak bu tagutlara itaat edilmekte, bu tagutlar için dostluk ve düşmanlıklar yapılmakta, Allah (cc) ve rasulünün hükümlerine değil bu tagutların hükümlerine muhakeme olunmakta, Allah (cc)’ın dinine değil, tagut ve askerlerinin dinine bağlanılmaktadır Buna rağmen böyle yapan kimseler kendilerinin İslam’a tabi olduklarını, müslüman olduklarını iddia etmekten de geri durmazlar Fakat onların içinde bulundukları durum, ileriye sürdükleri iddialarını yalanlamaktadır

15-İbadet Edilen Put, Haç, Taş, İnek, Mezar,Resim, Hayvan vb Şeyler

Allah (cc) dışında bu zikri geçen şeylere ibadet edilirse, bu şeyler tagut olur
Şöyle denilebilir: “Zikri geçen bu şeyler çok basit şeylerdir Bunların hakkında konuşmak ise yersizdir Zira zamanımızda bunlara ibadet eden kimse yoktur Üstelik yaşadığımız çağ ilim ve teknoloji çağıdır Bu sebeble bu çağda, bu gibi şeylere önem vererek onlara ibadet eden kimselerin bulunması mümkün değildir
Bunlara cevaben diyorum ki: “İnsanlara, halklara ve milletlerin durumlarına baktığınızda, yeryüzünün üçte ikisinin Allah (cc) dışında bu basit dediğiniz şeylere ibadet ettiğini görürsünüz Nüfusu bir milyardan fazla olan Çin’e bakınız! Japonya ve Asya devletlerinin çoğuna bakınız! Amerika ve Afrikada ve Avrupadaki bazı halklara bakınız! Buralarda yaşayan insanların çoğunun putperest olduğunu, put ve resimlere ibadet ettiklerini görürsünüz
Hind kıtasına baktığınızda, oradaki insanların çoğunun ineğe, putlara ve mezarlara ibadet ettiklerini görürsünüz
Haçlı Avrupa’ya bakın! Kilise ve ibadethaneleri Allah (cc)’tan başka ibadet edilen put ve resimlerle doludur Onların kiliseleri İsa (as) ve onun annesi Meryem olarak tasvir ettikleri ve büyükleri olan, aziz diye tabir ettikleri din adamları ve rahiplerinin heykel ve resimleriyle dolu değil mi? Onlar ibadetlerini, Allah (cc)’tan başka bu put ve resimlere yaparlar
Son olarak; onların icad ettikleri ve Allah (cc)’tan başka ibadet ettikleri yeni bir putları daha vardır: “Noel Baba Onların inancına göre bu Noel Baba onlara hayır getirmektedir Buna ilaveten onların her miladi senenin başında yaptıkları bir “yılbaşı ağacı” vardır Bu ağacı yüceltirler, ona kutsal bir değer verirler ve onun için büyük törenler yaparlar Bu sebeble her sene yeni bir put icad ederler Onların papaz ve rahipleri de Allah (cc)’tan başka tapındıkları bu putu tebrik ederler
Hristiyanların, mezhepleri ne kadar değişik olursa olsun, ibadetlerine ve icad ettikleri dini törenlere baktığınızda putperestlere daha yakın olduklarını görürsünüz
Ayrıca bir zamanlar İslam diyarı olan ülkelere baktığınızda oralarda mezarlara ibadet edildiğini de görürsünüz Her devlette muhakkak ibadet edilen, sırf onun için yolculuk yapılan bir mezara rastlamak mümkündür Bu devletlerin başındaki tagutlar bu mezarları korumakta ve o mezarlara ziyareti teşvik etmektedirler
Yine, her devletin yönetici ve reislerini simgeleyen putları da her yerde görmeniz mümkündür Bu tagutların değişik boyut ve ölçülerde olan putları şehirlerin girişinde, yolların kavşaklarında, okullarda ve büyük müesseselerde sabit bir şekilde yerleştirilmiştir Belli günlerde veya canları istedikçe onların karşısına dikilip Allah (cc)’a yapılması gereken kıyam (ayakta dik durma) ibadetini saygı göstermek için Allah (cc) dışında bu varlıklara yaparlar Bunların her biri Allah (cc)’tan başka ibadet edilen birer taguttur Zira daha önce anlatılan ibadetlerden bir kısmı onlara yapılmaktadır
Yine karşısında saygı duruşuna geçilen, onun için marşlar söylenen bayrak da Allah (cc)’tan başka ibadet edilen bir taguttur Öyleki ona saygı duruşunun yapılması gerektiği bir esnada ona saygı duymayıp hareket eden, başını kaşıyan veya bir başka hareket yapan kimsenin hali çok kötü olur

Ziyaeddin El-Kudsi



Alıntı Yaparak Cevapla

Tagutu Reddetmek Tevhidin Gereğidir

Eski 08-02-2012   #13
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tagutu Reddetmek Tevhidin Gereğidir




Her Tagut Kafir midir?

Şüphesiz bu soruda kastedilenler, Allah dışında ibadet edilen taş, ağaç ve benzeri cansız varlıklar değildir Bazı kişiler, tagutu tekfir meselesini sulandırmak ve saptırmak için bu meseleyi ortaya attılar(İhvan’ın ikinci mürşidi olan Hasan El Hudeybi’nin Duatun La Kuda kitabında yaptığı gibi Yazdığı Duatun la Kuda kitabında bulunan sapıklık, saptırma ve iftiralara Allah (cc)’ın fazlı ve yardımıyla “Cahiliyenin Hükmünü mü İstiyorlar” kitabımda reddiye yaptım Bütün etkilerden kurtulmuş olarak ve hakkı istemek niyetiyle bu kitabın tamamen okunmasını tavsiye ederim) Burada kastedilenler, Allah (cc) dışında ibadet edilen insan ve cin şeytanlardır
Bunu belirttikten sonra şöyle diyorum:
“Her kim, ibadetlerden herhangi birisinin Allah’tan başka kendisine de yapılmasına rıza gösterirse o kafirdir, küfür ve sapıklıkta en ileri gitmiş biridir Bu kimsenin tekfir edilmesi ve reddedilmesi gerekir Onun küfründe şüphe eden veya duraklayan ancak, hem gözü hem de basireti körelmiş, onun gibi kafir olan bir kimsedir
Kitap ve sünnette tagut zikredildiği zaman tagutun küfrü de açıkça bildirilir Bu göstermektedir ki, tagut kelimesi küfrü açık olan kimseler hakkında kullanılır Fakat bu kelime bazen lügat manasıyla yani; “haddini aşan” manasıyla kullanılmış ve haddini aşan belli şahıslara da tagut ismi verilmiştir Şüphesiz her haddini aşan zalim, kafir olmaz Bu sebeple selefi salihin alimleri bazen bu kelimeyi, zamanlarındaki bazı kimseler hakkında lügat manasında kullanmışlardır Beni Umeyye zalimleri ve Abbasiler dönenimde Haccac ve benzeri yöneticileri hakkında, zulüm konusunda hadlerini aşmış görerek onlara tagut ismini vermişler, fakat onları tekfir etme konusunda duraklamışlardır

Birincisi: Nüsuk (İbadet) Şirki

Nüsukun (ibadetin) türlerinden her hangi birisini Allah (cc)’tan başkasına yapmaktır
“Nüsuk” kelimesi lügatte; ibadet, taat ve Allah (cc)’a yaklaşmak için yapılan ameller, manasına gelir “Nasuk adam” denildiğinde “ibadetkardır” manası kastedilir “Tenesseke” lafzı ise; ibadete çekilmiştir, manasına gelir
Şer’i manası; sadece Allah (cc)’ın halis hakkı olan, kendisine yaklaşmak için yapılan ve Allah (cc)’ın başlangıçta da, sonda da müstakil olarak veya kendine bağlı olarak ortak kabul etmediği ibadetlerdir
Bu tarife göre nüsuk, diğer ibadetlerden daha çok ibadet ismini almış ve bu sebeble onun için “ibadet şiarları” denilmiştir Nüsuk ikiye ayrılır:
1 – Zahiri İbadetler (Uzuvlarla yapılan fiiller)

Oruç, namaz, hac, rüku, secde, tavaf, itikaf, kurban, adak adamak, yardıma çağırmak, sadece Allah (cc)’ın yapabildiği (rızık verme, zararı defetme gibi) konularda Allah (cc)’a sığınmak, dua, zikir ve bunlar gibi ibadetlerdir
Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“Oysa onlar dini O’na has kılarak ihlaslı bir şekilde yalnız Allah’a ibadet etmek, namazı kılmak ve zekatı vermekle emrolunmuşlardı İşte dosdoğru din budur” (Beyyine: 5)
“Rabbin için namaz kıl, kurban kes!” (Kevser: 3)
“De ki: “Ey cahiller! Bana, Allah’tan başka birine ibadet etmemi mi emrediyorsunuz? Doğrusu, sana ve senden öncekilere (şöyle) vahyolundu: “Eğer şirk koşacak olursan, şüphesiz amellerin boşa çıkacak ve elbette sen, hüsrana uğrayanlardan olacaksın Hayır, artık (yalnızca) Allah’a kulluk et ve şükredenlerden ol!” (Zümer: 63-65)

2 – Kalbi (batini) İbadetler


Sevgi, korku, ümit, korkmak, tevekkül etmek gibi ibadetler
Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“İnsanlardan, Allah’tan başka edindikleri denkleri Allah gibi sevenler vardır Oysa iman edenlerin Allah’ı sevmeleri daha şiddetlidir(Bakara: 165)
“De ki: “Namazım, kestiğim kurban, hayatım ve ölümüm Alemlerin rabbi olan Allah içindir O’nun hiçbir ortağı yoktur Müslümanların ilki olarak bununla emrolundum(En’am: 162)
Zikredilen bu ibadetler sadece Allah (cc)’a yapıldığında işte o zaman ibadet rükunlarından olan nüsuk tevhidi sağlanmış ve Allah (cc) birlenmiş olunur
Bu ibadetlerden herhangi birisi şayet Allah (cc)’tan başkasına veya Allah (cc)’la beraber bir başkasına yapılırsa Allah (cc)’ın affetmediği büyük şirk koşulmuş olunur Allah (cc)’tan başkasına dua etmek, kurban kesmek, adak adamak, sadece Allah (cc)’ın yapabildiği meselelerde Allah (cc)’tan başkasından yardım istemek gibi
Bu ibadetler ister bir puta, ister bir ağaca, ister bir taşa, ister bir nebiye, ister bir veliye (sağ veya ölü olsun) yapılsın fark etmez, yine de büyük şirk işlenmiştir Çünkü Allah (cc), ister kendisine yakın bir melek, ister gönderilen bir rasul, isterse Allah (cc) dostu olsun, hiç kimsenin ibadette kendisine ortak edilmesini asla kabul etmez
Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“Allah, kendisine şirk koşulmasını asla bağışlamaz(Nisa: 48-116)
“Mescidler şüphesizki Allah’ındır Öyleyse oralarda Allah’a ortak koşmayın!” (Cin: 18)
Gerek zahiri ve gerekse batıni nüsüklerden herhangi birisi, tagutlardan birisine yapıldığı zaman Allah (cc) inkar edilmiş ve taguta iman edilmiş olunur Böyle yapan kimse müşrik olmuştur Her ne kadar namaz kılsa, oruç tutsa, haccetse ve müslüman olduğunu söylese bile
Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“Eğer şirk koşsaydın mutlaka amelin boşa giderdi(Zümer: 65)
Her kim nüsuktan herhangi birisi kendisine yapıldığında buna rıza gösterirse tagut olur ve o, ibadet tagutu ismini alır

Uyarı

Nüsuk tagutu ibadet tagutu ismini almıştır Oysa nüsuk, ibadetlerin üç rüknünden bir tanesidir Niçin?
Bunun sebebi; ibadetin nüsuk rüknu, ibadet kelimesine en yakın olan ve ibadetin özelliğini en çok taşıyan rükündur Çünkü nüsuk ibadeti sadece Allah (cc)’ın halis hakkı olan, kendisine yaklaşmak için yapılan ve Allah (cc)’ın başlangıçta da, sonda da müstakil olarak ve kendine bağlı olarak ortak kabul etmediği ibadetlerdir
İbadetin diğer rükunları böyle değildir İbadetin hüküm rüknünde Allah (cc) başlangıçta ve müstakil olarak ortak kabul etmez Fakat kendisine bağlı olarak bu konuda izin vermiştir
Allah (cc) ibadetin hüküm rüknünde başlangıçta ortak kabul etmez
Allah (cc) şöyle buyuruyor:
(Allah) Hükmünde ortak kabul etmez(Kehf: 26)
Aynı şekilde Allah (cc), ibadetin hüküm rüknünde ayrı olarak da ortak kabul etmez
“Hüküm vermek yalnız Allah’a aittir(Yusuf: 40)
Fakat hüküm, Allah (cc)’a tabi olunarak Allah (cc)’ tan başkasından istenebilir
Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“Hayır! Rabbine andolsun ki, aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem tayin etmedikçe (Nisa: 65)
“Bir şey hakkında anlaşmazlığa düşerseniz onun hükmünü Allah’a ve Rasulüne götürün!” (Nisa: 59)
Bu ayetlere göre hüküm, Rasulullah (sas)’dan da istenebilir Fakat Rasulullah (sas)’ın vereceği hüküm müstakil bir hüküm olmayıp Allah (cc)’ın hükmüne bağlıdır
Aynı şekilde bir kadıdan, müctehidden, Allah (cc)’ ın hükmüne bağlı kalarak ve delillerden hüküm çıkartarak hüküm vermesi istenebilir
Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“İçinizden adalet sahibi iki kişi hükmedecektir (Maide: 95)
Kadı ve müctehid, her ikisi de zahire göre hüküm verir Fakat verdikleri hüküm Allah (cc)’ın şeriatinden ayrı olarak verdikleri bir hüküm değildir
İbadetin diğer rüknu olan velayette ibadet, başlangıçta ortaklık (şirk) kabul etmez
Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“De ki: “Allah’tan başka dost mu edineyim?” (En’am: 14)
“Dostum sadece Allah’tır” (A’raf: 196)
“Allah, iman edenlerin dostudur Onları karanlıklardan nura çıkartır Kafirlerin dostları ise tagutlardır(Bakara: 257)
Fakat velayet; Allah (cc)’a bağlı olarak ve müstakil olmayarak müminlere ve Rasulullah (sas)’a olabilir Çünkü Allah (cc), Rasulullah (sas)’ın ve müminlerin Allah (cc) için veli edinilmelerini emretti
Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“Kim Allah’ı, Rasulünü ve iman edenleri dost edinirse Galib gelecek olanlar, şüphesiz Allah’ın askerleridir(Maide: 56)

İkincisi: Hüküm Şirki
Bu, tagutu hükümde Allah (cc)’a ortak yapmaktır Başlıca şu iki şekilde olur:
a) Teşride (Helal ve haram konusunda) İtaat Etmek: Allah (cc)’tan başkasının helal ve haram konusunda koymuş olduğu teşriyi kabul etmek, ona rıza göstermek veya Allah (cc)’ın şeriatine muhalif teşrileri kabul etmek veya onlara rıza göstermek Kafir anayasa veya kanunlara rıza göstermek, onları kabul etmek gibi
Bununla ilgili bazı deliller şu ayetlerdir:
1 - Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“De ki: “Ey kitap ehli! Yalnız Allah’a ibadet etmemiz, O’na hiçbir şeyi ortak koşmamamız, Allah’tan başka birbirimizi rabler edinmemek üzere bizimle sizin aranızdaki müşterek bir kelimeye gelin!” Eğer yüz çevirirlerse: “Bizim müslüman olduğumuza şahid olun” deyin!” (Ali İmran: 64)
“Onlar, hahamlarını, rahiblerini ve Meryem oğlu Mesih’i Allah’tan başka rabler edindiler Oysa sadece tek olan ilahe ibadet etmekle emrolunmuşlardı Ondan başka ibadete layık ilah yoktur O, onların ortak koşmalarından münezzehtir (Tevbe: 31)
Bu ayetin tefsiri konusunda Tirmizi’nin rivayet ettiği ve hasen sahih dediği ve başkasının da rivayet ettiği Adiyy b Hatem (ra)’in hadisi vardır
Adiyy b Hatem (ra) boynunda gümüşten bir hac takılı olduğu halde Rasulullah (sas)’ın yanına girdi Rasulullah (sas) o esnada Tevbe: 31 ayetini okuyordu Adiyy (ra) bu ayeti duyunca Rasulullah (sas)’a şöyle dedi: “Onlar haham ve papazlarına tapmıyorlardı” Rasulullah (sas) ona şöyle dedi:
“Bu doğru değil, onlar onlara tapıyorlardı Zira onlar haramı helal, helalı haram yaptıklarında onlara tabi oldular İşte onlara ibadet etmek böyledir (Bu hadisi Ahmed müsnedinde, İbni Cerir de rivayet etmiştir İbni Teymiye bu rivayete hasen dedi)
Rasulullah, bu hadiste ibadeti, teşride (helal ve haram yapma konusunda) itaat ve tabi olarak açıklamıştır
İbni Kesir şöyle dedi:
“Suddi bu ayet hakkında şöyle dedi: “Allah (cc)’ın kitabını arkalarına atarak adamların görüşlerini aldılar Onun için Allah (cc) şöyle buyurdu:
“Oysa Allah, onları bir ilaha tapmaya davet etmiştir Yani; sadece Allah (cc)’ın haram kıldığı haram, helal kıldığı helal olan hükmüne tabi olunur ve bu konudaki hükmü uygulanır Ondan başka ibadete layık ilah yoktur O ortak koştuklarından münezzehtir(İbni Kesir Tefsiri)
Kurtubi Ali İmran: 64 ayetinin tefsirinde şöyle demiştir:
Allah’tan başka birbirimizi rabler edinmemek üzere” Bu ayet; “Allah (cc)’ın haram kıldığını helal, helal kıldığını haram yapma konusunda birbirimize tabi olmayalım” demektir Bu ayetin manası:
Onlar, hahamlarını, rahiblerini ve Meryem oğlu Mesih’i Allah’tan başka rabler edindiler” ayetinin manası gibidir Bu ayet ise; Allah (cc)’ın haram kıldığını helal, helal kıldığını haram yapan kimselere tabi olanlar, o kimseleri Rab seviyesine çıkardılar” manasındadır (Kurtubi Tefsiri)
Bu ayete göre, her kim Allah (cc)’ın kendisine izin vermediği bir meselede insanlar için bir hüküm verirse kendisini Allah (cc)’a eş koşmuş olur
Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“Yoksa onların Allah’ın izin vermediği şeyi kendilerine dinden bir şeriat koyan ortakları mı vardır?” (Şura: 21)
İşte böyle yapmak kendisini insanlara Allah (cc)’tan başka bir rab ilan etmektir Bunu yapan kimse ise hüküm tagutu olur Kim bu konuda ona itaat eder veya yaptığı teşriyi kabul eder veya bu konuda onu inkar eder veya rıza gösterirse, Allah (cc)’ın rububiyyet veya uluhiyyetinde Allah (cc)’a eş koşmuş ve bu tagutu Allah (cc)’la beraber rab ve ilah edinmiş olur
Şeyh Abdurrahman b Hasen şöyle dedi:
“Bu ayet apaçık gösteriyor ki; her kim Allah (cc) ve rasulünden başkasına itaat eder, Kur’an ve sünnetten yüz çevririr, Allah (cc)’ın haram kıldığını haram, helal kıldığını helal kılmaz, Allah (cc)’a karşı gelmede o kimseye itaat eder ve Allah (cc)’ın izin vermediği bir konuda ona itaat edip tabi olursa, onu rab ve mabud edinmiş ve Allah (cc)’a ortak koşmuştur Bu ise Allah (cc)’ın dini tevhide zıddır Bu, ihlas kelimesi olan la ilahe illallah’ın delalet ettiği manaya da zıddır Çünkü tapılmaya hakkı olan sadece Allah (cc)’tır
Allah (cc) haham ve rahiplere, helal ve haram konusunda itaat edilmesini ibadet olarak isimlendirdi ve onlara rab ismini verdi
Allah (cc)’ın şu ayette buyurduğu gibi:
“O, melekleri ve nebileri rabler edinmenizi asla emretmez(Ali İmran: 80)
Yani; “Allah (cc), nebi ve melekleri ibadet konusunda kendisine ortak etmenizi asla emretmez
“Siz müslüman olduktan sonra size küfrü mü emredecek?” (Ali İmran: 80)
İşte şirk budur Allah (cc) ve rasulünün şeriati dışında itaat edilen, tabi olunan kimse rabdir Her kim ona itaat eder ve tabi olursa onu rab edinmiş ve ona ibadet etmiş olur Allah (cc)’ın şu ayette buyurduğu gibi:
“Eğer onlara itaat ederseniz muhakkak müşrik olursunuz(En’am: 121) (Fethul Mecid s: 85-86)
2 – Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“Üzerine Allah’ın ismi zikredilmeyenleri (hayvanları) yemeyin! Çünkü o bir fısktır Muhakkak ki şeytanlar dostlarına sizinle mücadele etmeleri için vahyeder Eğer onlara itaat ederseniz muhakkak müşrik olursunuz(En’am: 121)
Şeyh Şankitiy En’am: 121 ayetinin tefsirinde şöyle dedi:
“İster kevni kaderi olsun, ister şer’i hükümler olsun bütün hükümler yani teşri, rububiyetin özelliklerinden olduğu için, zikrettiğimiz ayetin delalet ettiği gibi, kim Allah (cc)’ın teşrisinden başka bir teşriye tabi olursa, bu teşriyi yapanı rab edinmiş ve Allah (cc)’a ortak koşmuş olur Bu hükme delalet eden bir çok ayet vardır Onların üzerinde defalarca durduk Ve onları yeterince zikredip üzerinde yine duracağız Bu ayetlerden birisi ve en açık olanı da bu ayettir Rasulullah (sas) zamanında Rahman’ın hizbi ile şeytanın hizbi arasında, bir meselenin tahlil ve tahrimi hakkında tartışma olmuştu Şeytanın hizbi bu konuda şeytanın kendilerine vahyettiğine tabi oldu Şeytanın vahyi; hakkında tartışılan meselenin helalliği yönünde idi Rahman’ın hizbi ise bu konuda Rahman’ın teşri ve vahyine tabi oldu Bu teşri ve vahiy; o meselenin haram olduğuna dair hüküm vermişti Allah (cc), aralarında ihtilaf ettikleri mesele hakkında En’am 121 ayetini indirerek Kur’ an’da hükmünü verdi İhtilaf konusu olan mesele şöyleydi:
“Şeytan, dostlarına vahyederek onları müslümanlarla şöyle bir tartışmaya soktu: “Muhammed’e sorun:
“Koyun ölürse onu kim öldürdü?” Muhammed (as)’ in sahabeleri:
“Allah (cc), öldürdü” diye cevab verdiler Bunun üzerine müşrikler şöyle dediler:
“Ölü de Allah (cc)’ın kestiğidir Öyleyse siz Allah (cc)’ın kestiğine nasıl haram dersiniz Oysa kendi elinizle kestiğinizin yenmesine helal diyorsunuz Yoksa siz Allah (cc)’tan daha mı üstünsünüz?” Bu olay üzerine Allah (cc):
“Üzerine Allah’ın ismi zikredilmeyenleri (ölüyü) yemeyin” ayetini indirdi Allah (cc) bu ayette şöyle buyuruyor:
“Kafirler, ölünün Allah (cc)’ın eliyle kesildiğini, bu sebeple altın bıçakla kesilmiş olduğunu söyleseler bile ölü hayvan etini yemeyin! Zira o fısktır, Allah (cc)’ın taatinden çıkmak, şeytanın teşrisine tabi olmaktır
“Muhakkak ki şeytanlar dostlarına sizinle mücadele etmeleri için vahyeder Onlar, şeytana bağlandıkları için sizinle tartışırlar ve size şöyle derler:
“Sizin kestiğiniz helaldir Allah (cc)’ın kestiği ise haramdır Öyleyse siz, Allah (cc)’tan daha üstünsünüz ve kestiğiniz de Allah (cc)’ın kestiğinden daha temiz, demektir Allah (cc), bunların arasındaki ihtilafta kesin bir hüküm vermek için semavi bir fetva indirdi ve şöyle buyurdu:
“Eğer onlara itaat ederseniz muhakkak müşrik olursunuzİşte bu, yaratıcı olan yüce Allah (cc)’ın semavi bir hükmüdür Bu fetvada apaçık şöyle bir hüküm vardır: Rahmanın teşrisine muhalif şeytanın teşrisine tabi olan kimse, Allah (cc)’a eş koşmuştur(Edvaul Beyan Tefsiri: c: 7 s: 169)
İmam Şankitiy bir başka yerde şöyle dedi:
“Zikrettiğimiz semavi naslar apaçık olarak gösteriyor ki; Allah (cc)’ın Rasulullah (sas)’a indirdiği şeriate muhalif ve şeytanın dostlarının dili üzere olan teşriye (beşeri kanunlara) uyan kimselerin küfür ve şirke girdikleri konusunda şüphe eden kimse; Allah (cc)’ın, kendisinin basiretini kör ettiği, vahyin nurunu göremeyen ve onlar gibi kafir ve müşrik olandan başkası değildir(Edvaul Beyan Tefsiri c: 4 s: 83-84)
3 – Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“Yoksa onların Allah’ın izin vermediği şeyi kendilerine dinden bir şeriat koyan ortakları mı vardır?” (Şura: 21)
Bu ayet; insanlar, Allah (cc)’ın izin vermediği bir konuda bir kanun koyduklarında, kendilerini rububiyyette Allah (cc)’a eş koştuklarını göstermektedir Her kim bu konuda o kimselere itaat eder ve Allah (cc)’ın şeriatine muhalif kanunlara tabi olursa onları ilah edinmiş ve Allah (cc)’a eş koşmuş olur
İbni Kesir bu ayet hakkında şöyle dedi:
“Onlar, Allah’ın dininde sana tabi olmamakta, cin ve insanlardan şeytanların verdiği şeriate tabi olmaktadırlar Bu insan ve cinlerden olan şeytanlar cahiliyede; bahiyra, saibe, vasile ve ham’ı haram kılarak; ölü eti, kan, kumar gibi şeyleri helal kılarak ve bunlara benzer batıl ibadetleri ve fasit kazançları kafalarına göre uydurarak onları saptırdılar(İbni Kesir Tefsiri c: 4 s: 120)
4 – Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“O, kendi hükmünde kimseyi ortak etmez(Kehf: 26)
“Hüküm vermek sadece Allah'a aittir Kendisinden başkasına değil, yalnızca O'na kulluk etmenizi emretmiştir Dosdoğru olan din budur Fakat insanların çoğu bunu bilmezler(Yusuf: 40)
Halk için teşri koyma hakkı sadece Allah (cc)’a hastır
Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“Yaratma da emir (hüküm) de O’nun’dur(A’raf: 54)
Her kim teşri hakkını Allah (cc)’tan başkasına verirse, o kimse ibadette Allah (cc)’a eş koşmuş olur Allah (cc)’ın izni dışında Allah (cc)’tan başka teşri koyan ve bu hakkı kendisine veren kimse de kendisini Allah (cc)’a eş koşmuş ve hüküm tagutu olmuş olur Bu konuda Kur’an’da bir çok ayet vardır
b) Kur’an ve Sünnet Dışındaki Kanunlara Muhakeme Olmak: Beşeri kanunlara, halka, örfe, kabile reislerine ve parti benzeri şeylere muhakeme olmak gibi
İşte bu, hüküm şirkinin ikinci şeklidir “Ona muhakeme olma”nın manası: Anlaşmazlık ve husumetlerden doğan ihtilafları çözmek için ihtilafa düşenler arasındarızasıyla hüküm verecek birisini hakem tayin etmektir (Fıkhi Terimler Sözlüğü s: 96)
Hüküm vermek ve muhakeme olmak dinin temeline ait ibadetin ikinci rükünlerindendir Kim bunu ortaksız olarak sadece Allah (cc)’a verirse, hüküm konusunda Allah (cc)’ı birlemiş olur Kim de bunu Allah (cc)’tan başkasına verirse Allah (cc)’a eş koşmuş ve taguta iman etmiş olur Zira hüküme itaat etmek ve muhakeme olmak bir ibadettir, ibadetler de sadece Allah (cc)’a yapılır Bu sebeble hüküm verme yetkisi sadece Allah (cc)’ın hakkıdır ve bu konuda hiç bir ortak kabul etmez

1 – Hüküm Vermek İle İlgili Deliller

Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“Hüküm vermek sadece Allah'a aittir Kendisinden başkasına değil, yalnızca O'na kulluk etmenizi emretmiştir Dosdoğru olan din budur Fakat insanların çoğu bunu bilmezler(Yusuf: 40)
Bu ayet, hüküm vermenin yalnızca yüce olan Allah (cc)’a ait olduğunu apaçık gösteren bir ayettir Niçin? Çünkü ayette geçen;
“Yalnızca O’na kulluk etmenizi emretmiştir” sözü ilk cümle olan;
“Hüküm vermek sadece Allah’a aittir” sözünü açıklamaktadır Hükmü Allah (cc)’a has kılmak ve Allah (cc)’ın hükmüne muhakeme olmak bir ibadet olduğu ve ibadetlerin de sadece Allah (cc)’a yapılması gerektiği için hüküm vermek de sadece Allah (cc)’ın hakkı olmuştur ve bu konuda asla ortak kabul etmez
Seyyid Kutub bu ayetin tefsirinde şöyle dedi:
“Kur’an’ın bu meseledeki açık ve ince sözü, ibadetin ne olduğunu çok dakik ve açık bir şekilde tayin ediyor Buna göre, hüküm vermek Allah’a aittir, beşere düşen ise bu hükme boyun eğmektir Dosdoğru din de işte budur Bu sebeble insanlar sadece Allah (cc)’ın hükmüne boyun eğmedikçe ve hüküm verme yetkisi sadece Allah’a ait olmadıkça Allah (cc)’ın dini de söz konusu olmaz
İnsanlar hayatla ilgili bir meselede veya hükümle ilgili bir konuda Allah (cc)’tan başkasına boyun eğerse Allah’a ibadet etmiş olmazlar Zira uluhiyyet tevhidi, rububiyyet tevhidini gerektirir Rububiyyet tevhidi ise; hükmün sadece Allah (cc)’a ait olması veya ibadetin sadece Allah (cc)’a yapılmasıdır Hüküm ve ibadet birbirine eş anlamlıdır ve bunlardan her biri diğerini gerektirir İnsanların müslüman olup olmadıklarını belirleyen ibadet ise; insanların hüküm konusunda Allah (cc)’a boyun eğmelerini veya hükmüne tabi olmalarını gerektirir İşte Kur’ an’ın bu meseleyi çok kesin ve açık bir şekilde anlatması, her zaman ve herhangi bir yerdeki insanların müslüman olup olmadıklarına, Allah (cc)’ın dininde olup olmadıklarına dair hükmü çözüme kavuşturmaktadır Bu mesele herkesin dinde bilmesi gereken temel meselelerdendir
Her kim, hayatın herhangi bir meselesinde Allah (cc)’tan başkasının hükmüne boyun eğerse, o kimse müslüman değildir, Allah (cc)ın dininde değildir Ancak Allah (cc)’ın hükmüne boyun eğen ve Allah (cc)’ın hükümleri dışındaki bütün hükümleri reddeden kişi müslümandır ve Allah (cc)’ın dinindedir Bu gerçeği reddeden ve Allah’ın hükümlerine muhalif hükümler koyan kimseler, ancak toplumun adetlerinden etkilenen ve iç yenilgisine sahip kimselerdir Oysa Allah (cc)’ın dini apaçıktır!
“Hüküm vermek sadece Allah'a aittir Kendisinden başkasına değil, yalnızca O'na kulluk etmenizi emretmiştir Dosdoğru olan din budurayeti, bu hükmün herkes tarafından bilinmesi için yeterlidir Her kim bu konuda tartışmaya girerse, işte o kimse Allah (cc)’ın dinindeki gerçekler konusunda tartışmaya girmiş olur” (Fizilalil Kur’an c: 4 s: 1991)




Alıntı Yaparak Cevapla

Tagutu Reddetmek Tevhidin Gereğidir

Eski 08-02-2012   #14
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tagutu Reddetmek Tevhidin Gereğidir




2 – Muhakeme Olmakla İlgili Deliller

“Sana ve senden öncekilere indirilenlere iman ettiğini iddia edenleri görmüyor musun? Reddetmeleri emrolunmuşken taguta muhakeme olmak istiyorlar Şeytan onları derin bir sapıklığa saptırmak istiyor (Nisa: 60)
İbni Abbas (ra) şöyle dedi:
“Ayette geçen tagut, yahudilerden ismi Ka’b b Eşref olan bir adamdır Onlar, aralarındaki ihtitilafın çözülmesi için Allah (cc) ve rasulünün hükmüne çağrıldıklarında şöyle derlerdi:
“Biz, sizi Ka’b b Eşref’e muhakeme olmaya çağırırız” Bunun üzerine Allah (cc):
“Taguta muhakeme olmak istiyorlar ayetini indirdi(Taberi Tefsiri, Eddurur Mensur-Suyuti)
İbni Kesir bu ayet hakkında şöyle dedi:
“Bu ayet, bundan daha geneldir Bu ayet; Kur’an ve sünnetin dışındaki şeylere muhakeme olanları kötülüyor Ayetteki tagut ise; Kur’an ve sünnete muhalif hükümlerdir Allah (cc) işte bu sebeble:
“Taguta muhkeme olmak istiyorlar buyurmuştur(İbni Kesir Tefsiri c: 1 s: 531)
İbni Kayyım şöyle dedi:
“Allah (cc) ve rasulünden başkasının hükmüne tabi olan ve ona muhakeme olan bir kimse, tagutu hakim tayin etmiş ve ona muhakeme olmuştur(A’lamul Muvakkiin c: 1 s: 50)
Bu ayet; Allah (cc) ve rasulünün dışında muhakeme olunan anayasa, devlet kanunu, halk, örf, hakim ve kadı gibi şeylerin tagut olduğunu göstermektedir Allah (cc) bu gibi şeylerin reddedilmesini emretmiştir İşte bunlar hüküm tagutu olarak isimlendirilirler
Daha önce açıklandığı gibi, zahire göre tagut; Allah (cc)’tan başka ibadet edilen herşeydir Eğer o şeye, nüsukta ibadet edilirse o şey, ibadet tagutu olur Şayet ona hüküm ve muhakeme konusunda ibadet edilirse o, hüküm tagutu olmuş olur Ve eğer ona velayet konusunda ibadet edilirse o, velayet ve tabi olma tagutu olmuş olur
Yine bu ayet; Allah (cc) ve rasulü dışındaki şeylere muhakeme olmanın taguta muhakeme olmak ve taguta muhakeme olmanın da ona ibadet ve iman etmek demek olduğunu apaçık göstermektedir Zira Allah (cc) ayette şöyle buyuruyor:
“Reddetmeleri emrolunmuşken
Taguta muhakeme olmak Allah (cc)’ı inkar etmek demektir Zira Allah (cc) şöyle buyuruyor:
indirilenlere iman ettiğini iddia edenler İşte böylece bu ayet iman ettiklerini söyleyen kimselerin iman iddiasını iptal etmekte ve onun geçersiz olduğunu ispat etmektedir Çünkü Allah (cc) bundan sonraki ayette şöyle buyuruyor:
“Hayır! Rabbine and olsun ki aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem tayin etmedikçe ve haklarında verdiğin hükümden dolayı kalplerinde bir sıkıntı duymadan tamamen kabul etmedikçe iman etmiş olmazlar (Nisa: 65)
İbni Abbas, İbni Teymiye, İbni Kayyım, Ebu Batin, Süleyman b Sehman ve başka alimlerin tagutun tarifiyle ilgili sözlerinden apaçık sabit olmuştur ki, Tagut; insanların arasındaki ihtilafı çözmek için Kur’an ve sünnete göre hüküm vermeyen, kendilerine muhakeme olunan hakimlerdir
Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“Eğer Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsanız herhangi bir konuda anlaşmazlığa düşerseniz onun hükmünü Allah’a ve Rasulüne götürün! Bu, netice itibarıyla daha hayırlı ve daha güzeldir (Nisa: 59)
Allah (cc) bu ayette; Allah (cc)’a ve ahiret gününe iman eden kimselerin ihtilaf halinde, o ihtilafı çözmek için Allah (cc) ve rasulüne götürmeyi, iman etmiş olmanın şartı olarak bildirmiştir Bu ise; ihtilaf halinde Kur’an ve sünnete başvurmamanın, Allah (cc)’a ve ahiret gününe imanı iptal ettiğini gösterir Zira şart kalkarsa, şarta bağlı olan şey de kalkar
İbni Kesir şöyle dedi:
“Mücahid ve seleften bir kaç kişi, ayette geçen;
“Allah’a ve rasulüne götürün”den kastın; Allah (cc)’ın kitabını ve rasulünün sünnetini hakem tayin edin demek olduğunu söylemişlerdir İşte bu, dinin gerek aslında gerekse teferruatında ihtilaf edildiğinde Kur'an ve sünnete başvurmayı gerekli kılan Allah (cc)’ın bir emridir Allah (cc)’ın şu ayette buyurduğu gibi:
“İhtilafa düştüğünüz her meselede hüküm verecek olan Allah’tır(Şura: 10)
Kur’an ve sahih sünnetin verdiği hüküm, haktır Hak-tan başkası ise sapıklıktan başka bir şey değildir
“Eğer Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsanız Bu ayet, Kur’an ve sünnete muhakeme olmayan kişinin Allah (cc)’a ve ahiret gününe iman etmediğini göstermektedir(İbni Kesir Tefsiri c: 1 s: 531)
Kur’an’da bu manayı ifade eden bir çok ayet vardır Bu ayetlerin hepsi şunu açıkça ortaya koymaktadır: Büyük olsun küçük olsun, dinin aslından olsun teferruatından olsun, hakkında ihtilaf edilen bir meseleyi çözmek için, Kur’an ve sünnet dışında ister bir anayasa, is-ter bir kanun, ister halk, ister birleşmiş milletlerin kanunu, ister lahey adalet divanı olsun, kendisine muhakeme olunan mercilere baş vuran ve bunlara muhakeme olan kimse namaz kılsa, oruç tutsa ve müslüman olduğunu iddia etse de Allah (cc)’ı inkar etmiş ve taguta iman etmiş olur
Bu hükme; halkın çıkardığı veya siyasi partilerin çıkardığı kanunlara muhakeme olan veya seçim yoluyla halka muhakeme olan, kafir demokratik sistemler de girmektedir Bu mesele zamanımızın en büyük fitnesidir ve insanların çoğu bu fitneye düşmüştür
Şeyh Abdurrahman b Hasen şöyle dedi:
“Her kim Allah (cc)’ın ve rasulünün emrine muhalefet ederek Allah (cc)’ın indirdiği dışında hükümlerle insanlar arasında hükmeder veya heva heva ve hevesine uyarak tagutun hükmünü isterse işte o kimse, müslüman olduğunu iddia etse bile boynundan İslam dininin halkasını çıkarmıştır Çünkü Allah (cc) taguta muhakeme olmak isteyen kişinin iman iddiasını yalanlamış ve onun hakkında şöyle buyurmuştur:
“Yez’umun” (iddia edenler) Bu kelime genellikle yalan bir şeyi iddia eden kimse hakkında kullanılır Çünkü bu kimse iddia ettiği şeylere muhalif ve zıd olan şeyleri yapmaktadır (Fethül Mecid s: 351)
İşte bu anlatılanları bildikten sonra Allah (cc)’ın dini ve ona bağlı olan muvahhidlerin ne kadar garip olduğunu daha iyi anlarsın İhtilaf halinde beşeri kanunlara veya birleşmiş milletlerin kanunlarına veya lahey adalet mahkemesine veya halka veya beşeri kanunlarla hüküm veren mahkemelere muhakeme olan buna rağmen imanlı olduğunu iddia eden bir kimse, aslında Allah (cc)’ı inkar etmiş ve taguta iman etmiştir Zira Allah (cc) tagutlara muhakeme olmayı isteyeni bile tekfir etmiştir Buna göre, taguta muhakeme olan daha çok kafir olur
Zamanımızda bundan daha kötü olan bir durum da şudur: İlim sahibi olduğunu iddia eden bir takım kimseler, insanlar tagutun mahkemesine başvursunlar diye bu meseleyi süslerler ve onlara bu konuda izin verirler Bu kimselere göre; bir insan, elinden alınan hakkını ancak bu tagutun mahkemesine başvurarak alabilir Bu ise onun için bir zarurettir ve bu zaruret sebebiyle tagutun mahkemesine başvurmak caizdir ve gereklidir İnsanlara da bu şekilde fetva verirler
Bu insanların akıllarına ne olmuş acaba? İlim adamı olarak geçinen kimseler, tevhid konusunda insanların zır cahili olmalarına rağmen, insanlara fetva vermek için fetva makamına geçmişler! Oysa Allah (cc) ancak ikrah olduğunda ve kalbi imanla dolu olmak şartıyla küfür işlenebileceğine cevaz vermiş, bunun dışında küfür işleyen kimsenin kafir olacağını bildirmiştir
Şu iyice bilinsin! İkrah ile zaruret arasında büyük farklar vardır Buna göre taguta muhakeme olmak, dinin aslını bozan ve alemlerin rabbinin tevhidini ortadan kaldıran bir amel olduğuna göre acaba hangi zaruret taguta muhakemeye izin verir? Ey Allah’ım! Seni iftiradan tenzih ederiz
Bu, Allah (cc)’ın dinine yapılan en büyük iftiradır Zaruret, günahları mübah kılar, küfür ise ancak ikrahı mülci olduğunda işlenebilir
İkrah: Bir kimseyi istemediği bir şeyi yapmaya ve söyletmeye zorlamaktır (Fethül Bari c: 12 s: 311)
Hafız İbni Hacer, ikrahı mülcinin dört şartı olduğunu söylemiştir:
1 – Zorlayan kişi söylediğini yapabilecek güçte olmalıdır Zorlanan kişi ise, zorlayan kişinin vereceği zararın altından kalkabileceği güçte olmamalıdır Yani, kaçabilecek veya gücüyle karşı koyabilecek durumda olmamalıdır
2 – Zorlanan kişi, zorlayan kişinin dediğini yapmadığında zorlayan kişinin, tehdidini büyük ihtimalle gerçekleştireceğini düşünmüş olmalıdır
3 - Zorlayan kişi, kendisiyle korkuttuğu şeyi hemen tatbik edebilecek güç ve istekte olmalıdır Yani; istediği yapılmadığı taktirde tehdidini hemen, ani olarak uygulayacak güç ve istekte olmalıdır
4 – Zorlanan kişi, kendisinden istenilenden daha fazla bir şey yapmamalı, zorlandığı meselede muhayyer olduğunu, o konuda istekli olduğunu gösterir bir hareket yapmamalıdır (Fethül bari c: 12 s: 311)
İbni Hacer (ra) bu şartları zikrederken tehdidin miktarına değinmemiştir Bu meseleye ise bir başka yerde değinmiştir İbni Hacer’in ikrahın miktar konusundaki bu zikri, aslında ikrahın beşinci şartı olarak sayılmalıdır ve bu şart; “ikrahın miktarı (ölçüsü)” olarak isimlendirilir
İbni Hacer şöyle dedi:
“Alimler, ikrahın miktarı konusunda aralarında ihtilaf etmişlerdir Ölüm, bir uzvun telef olması, şiddetli dayak ve uzun süreli bir hapis konusunda ittifak etmelerine rağmen, az dayak, bir iki gün hapis gibi konularda ihtilaf etmişlerdir
İbni Hacer bir başka yerde şöyle dedi:
“İkrahın miktarı konusunda alimler ihtilaf etmişlerdir Abd İbnu Humeyd, Ömer b Hattab (ra)’dan sahih senedle şöyle bir rivayet zikretmiştir:
“Ömer b Hattab şöyle dedi:
“Kişi hapisteyken veya bağlı iken veya işkence altında iken nefsinden emin (güvenlik içinde) değildir
Ömer (ra)’in bu sözü Şüreyh kanalıyla aynı lafızla zikredilmiştir Fakat bir fazlalık vardır Bu fazlalık ise şöyledir:
“Dört şey vardır Bunların hepsi ikrah sayılır Hapis, dayak, tehdit ve bağlanmaktır
İbni Mes’ud (ra) şöyle demiştir:
“İki kırbaçtan beni kurtaracak bir sözü söyleyerek kurtulacaksam bunu muhakkak söylerdim
Bu cumhurun görüşüdür(Fethul Bari c: 12 s: 312-314)
İbni Mesud’un sözünün büyük küfür konusunda söylendiği anlaşılmamalıdır Zira hiç bir muteber alim bunun büyük küfür için söylendiğini anlamamıştır Bu sebeble ikrahı; küfür için ikrah, küfür dışındakiler için ikrah olarak ikiye ayırmışlardır
Hanefi alimleri, ikrahın miktarını şu iki kısma ayırmıştır:
1 - İkrahi Mülci (Tam İkrah): Öldürme tehdidi, el kesme tehdidi veya uzvu sakat bırakmasından veya ölüme sebeb vermesinden korkulan işkence
2 - Gayri Mülci (Eksik İkrah): Hapis, bağlama, basit dövme gibi Yani nefsin zarar görmeyeceği, ölüm tehlikesi olmayan, sakat bırakmayacak olan dayak (Bedaiussenai-Kasani c: 9 s: 4479)
Hanbeli, Hanefi ve Malikilere göre; büyük küfrün ruhsatı ancak ikrahi mülci ile olur
Şafii’ye göre; hapis ve bağlanma büyük küfrü işle-mek için ikrah ruhsatı sayılır(Hanefilerin görüşü; Bedaiussenai c: 9 s: 4493, Malikilerin görüşü; Eşşerhussagir c: 2 s: 548-549, Hanbelilerin görüşü; El Mugni c: 10 s: 107-109, Şafiilerin görüşü; El Mecmu Şerhu’l Muhazzeb Eş-Sirazi c: 18 s: 6-7)
Alimlerin hepsi, ikrah halinde olan kişinin ölümü seçip küfrü söylememesinin, ruhsatı seçmekten daha efdal ve daha büyük sevap olduğunu söylemiştir (Bu icma Fethul Bari c: 12 s: 317, Kurtubi Tefsiri c: 10 s: 188’de geçmektedir)
Cumhurun görüşünün delili:
“Kalbi iman ile dolu olduğu halde zorlanan hariç” (Nahl: 106) ayetinin sebebi nuzülüdür
Bu ayetin nuzül sebebine göre, kafirler Ammar b Yasir’i yakalamış, ona çok şiddetli bir işkence yapmışlardı Daha sonra da ondan küfür söz söylemesini istemişler, o da onların istediklerini söylemişti
İbni Hacer Nahl 106 ayeti hakkında şöyle dedi:
“Bu ayetin Ammar b Yasir hakkında indiği bilinmektedir Bu konudaki rivayet, Ebu Ubeyd b Muhammed b Ammar b Yasir yoluyla gelmiştir
Muhammed b Ammar b Yasir şöyle dedi:
“Müşrikler Ammar’ı yakaladılar ve ona işkence yaptılar Sonunda kendisinden istediklerinin bir kısmını onlara verdi ve onu serbest bıraktılar Bunun üzerine Ammar, Rasulullah (sas)’ın yanına gelerek başına gelenleri anlattı Rasululah (sas) ona:
“Kalbini nasıl buluyorsun?” diye sordu Ammar:
“Şüphesiz imanla mutmain olarak buluyorum” diye cevab verdi Rasulullah (sas) ona dedi ki:
“Eğer onlar dönerlerse, yaptığını tekrarla!”
Bu rivayet mürsel bir rivayettir Fakat rivayet edenler, güvenilir kişilerdir Bu rivayet Taberi’de geçmektedir Bu hadisi Abdurrezzak, ondan da Abd b Hamid rivayet etmiştir(Fethül Bari c: 12 s: 312)
Buhari, İkrah Kitabının, “Dayağı, Öldürülmeyi, Zilleti, Küfüre Tercih Babı”nda üç hadis zikretmiş ve ikrah halinde iken büyük küfür işleme konusundaki miktara işaret etmiştir
1) Enes (ra)’den Rasulullah (sas)’ın şöyle dediği rivayet edilmiştir:
“Üç şey vardır ki, bu şeyler kimde bulunursa imanın güzel tadını tatmış olur Bunlardan bir tanesi de ateşe atılacakmışcasına tekrar küfre dönmekten korkmaktır (küfrü sevmemektir)
Bu hadiste tekrar küfre dönmenin ateşe girmek gibi olduğuna işaret vardır Bu ise helak olmak demektir Bu durumda; nefsin yok olması söz konusu olduğunda küfre ruhsat verilir İşte bu, cumhurun görüşüdür
2) Said b Zeyd (ra) şöyle demiştir:
“Müslüman olduğum için Ömer (ra), İslam’dan dönmem için beni bağladı
Bu hadise göre; Ömer (ra) müslüman olmadan önce Said İbni Zeyd’i İslam’dan dönmesi için bağlamıştır Bu hadis; bağlanmanın, İslam’dan dönmek için bir ruhsat olmadığını göstermektedir Bu ise Şafii’nin görüşüne karşı bir reddiyedir Çünkü Şafiiler hapis ve bağlanmayı ikrahtan sayarlar
3) Habbab (ra)’dan Rasulullah (sas)’ın şöyle dediği rivayet edilmiştir:
“Sizden öncekilerden bir adam getirilir, yerde onun için bir çukur açılır ve o çukura atılırdı Sonra da bir testere getirilir ve onunla başı ikiye ayrılırdı Demir taraklarla da eti kemiğinden sıyrılırdı Buna rağmen yine de dininden dönmezdi
Rasulullah (sas) bu hadiste; öldürülmeyi ve işkence çekmeyi küfüre tercih edenleri övmektedir Buhari bu hadisi zikrederek ikrah altında ölümü seçmenin daha faziletli ve efdal olduğuna işaret etmiştir Bu da bütün alimlerin hakkında icma ettiği bir görüştürÖnemli uyarı
Şunu belirtmek gerekir ki; zorlayan kimse, istediği verildiği halde zorlamasına devam edecekse bu durumda istediğinin verilmemesi gerekir Çünkü böyle bir durum, ikrah ruhsatından artık çıkmıştır Bütün alimler; sürekli olarak küfür işlemeyi gerektiren bir zorlama altında kalmayı, küfür işleme konusunda ruhsat saymamışlardır
İkrahla ilgili şartları bu şekilde açıkladıktan sonra ikrah ile zaruret arasında fark olduğu daha net olarak anlaşılmış olur
Şeyh Süleyman b Sehman, zaruret adı altında taguta muhakeme olunma konusunda kendisine sorulan soruya şöyle cevab verdi:
“İkincisi: Taguta muhakeme olmanın küfür olduğunu öğrendikten sonra sana şöyle denir: Allah (cc) kitabında küfrün, öldürmekten daha büyük olduğunu şöyle zikretti:
“Fitne öldürmekten daha şiddetlidir(Bakara: 191)
“Fitne öldürmekten daha büyüktür(Bakara: 217)
Bu ayetlerde geçen “fitne”den kasıt; küfür ve şirktir Bil ki! Gerek çölde yaşayan ve gerekse şehirde yaşayanların hepsinin, birbirleriyle ta yok oluncaya kadar savaşmaları, İslam şeriatine ve Rasulullah (sas)’ın getirdiği hükümlere muhalefet eden ve başka hükümlerle hükmeden tagutu aralarındaki ihtilafı çözme konusunda hakem tayin etmelerinden daha ehvendir
Üçüncüsü: Eğer muhakeme olmak küfür ve ihtilaf dünya içinse, o zaman nasıl olur da dünya için küfre girersin?
Bil ki! Allah (cc) ve rasulü herşeyden daha sevgili olmadıkça hiç kimse iman etmiş olmaz Aynı şekilde Rasulullah (sas), kendi çocuğundan, babasından ve bütün insanlardan daha sevgili olmadıkça hiç kimse iman etmiş olmaz Bütün dünyan gitse de tagutun mahkemesine muhakeme olmak senin için asla caiz olmaz Şayet sana ya elindeki herşeyi vereceksin veya taguta muhakeme olacaksın denilirse, sana farz olan şey; elindeki herşeyi vermen fakattaguta asla muhakeme olmamandır (Eddureru’s Seniye Mürtedin hükmü bölümü s: 275)
Şeyh Abdurrahman b Hasen:
“Kim tagutu inkar edip Allah’a iman ederse kopmak bilmeyen sağlam bir kulpa tutunmuş olur Allah işitendir, bilendir(Bakara: 256)
ayeti hakkında şöyle dedi:
“Taguta muhakeme olmak, taguta iman etmek demektir” (Fethül Meci s: 351)

Konunun Özeti
1 - Muhakeme olmak; namaz kılmak, oruç tutmak, kurban kesmek ve dua etmek gibi bir ibadettir ve Allah (cc)’tan başkasına yapıldığında apaçık bir küfür olur Bu ibadeti Allah’tan başkasına yapan kişinin kalbine ve itikadına bakılmaz Böyle kimseleri, yani bu küfürleri işleyenleri tekfir etme konusunda, helal kılma veya itikad etme şartını ileri sürenler ancak; selefi Salihinin tekfir ettiği aşırı mürcie (cehmiye) olan kimselerdir
2 – Allah (cc)’ın şeriati dışında başka bir kanuna muhakeme olan, taguta muhakeme olmuştur Taguta muhakeme olan, taguta ibadet etmiştir Taguta ibadet eden kimse ise yüce Allah (cc)’ı inkar etmiştir Bu sebeble Allah (cc), taguta muhakeme olmalarına rağmen Allah (cc)’a ve indirdiği kitaplara inandıklarını iddia eden kimseleri bu imanları konusunda
“iman ettiğini iddia edenleri buyurarak yalanlamış ve onların iman iddialarının yalan bir iddiadan başka bir şey olmadığını bildirmiştir Daha sonra da Allah (cc);
“Hayır! Rabbine andolsun ki iman etmiş olmazlar” ayetinde, kendi zatına yemin ederek taguta muhakeme olan kimselerin mümin olmadıklarını bildirmiştir Taguta muhakeme olmak isteyenleri şeytanın derin bir sapıklığa saptırmak istediğini:
“Şeytan onları derin bir sapıklığa satırmak istersözleriyle bildirmiştir Derin sapıklık ise; büyük şirktir Zira derin sapıklık denildiğinde şer’i manada; büyük şirk kastedilir Bu kaide Kur’an ayetlerinde açıkça görülmektedir
Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“Kim Allah’a şirk koşarsa derin bir sapıklığa sapmıştır (Nisa: 116)
“Allah’tan başka kendisine fayda da zarar da vermeyecek şeyleri çağırır İşte o, derin bir sapıklıktadır(Hac: 12)
3 – Kur’an ve sünnetin dışında her muhakeme olunan şey taguttur Müslüman bir kimse, Tevhidin gereği olarak onu reddetmelidir
4 – Allah (cc), hüküm tagutunu Kur’an’da apaçık bir şekilde bildirmiştir Çünkü insanlar, çoğunlukla bu şirke düşerler ve insanların çoğu bu şirke müpteladırlar Zamanımızdaki insanların çoğunun şirki de işte budur (Devlet reisleri, bakanlar, millet vekilleri, bunların seçimi, partiler, onların üyeleri, devletler arası kanunlar, Birleşmiş Milletler kanunları, Lahey adalet mahkemeleri, anayasalar, mahkemeler, hükümler vs)
Bir kimse hüküm tagutunun her şeklini ve her yönünü, özellikle de zamanımızda var olan türünü reddetmedikçe İslam’ı sahih olamaz İnsanların çoğu bu tür şirke düştükleri, yani hüküm tagutuna taptıkları için Kur’an’ı kerimde bu tagut hakkındaki ayrıntılı açıklamalar daha fazladır

Alıntı Yaparak Cevapla

Tagutu Reddetmek Tevhidin Gereğidir

Eski 08-02-2012   #15
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tagutu Reddetmek Tevhidin Gereğidir




Üçüncüsü: Velayet Şirki

1 - Yardım Etme (Nusra)

Bu, velanın en açık şeklidir Bu, hem dille, hem elle, hem malla olabilir
Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“Onların, Allah dışında kendilerine yardım edecek velileri yoktur Allah kimi saptırırsa, artık onun için hiç bir (çıkış) yol yoktur (Şura: 46)

2 - İtaat Etmek ve Tabi olmak
Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“İnsanlardan kimi, Allah hakkında bilgisi olmaksızın tartışır durur ve her azgın şeytana tabi olur Muhakkak ona (şeytana) dost olanı, (şeytanın) saptıracağı yazılmıştır(Hac: 3-4)

3 - Sevmek
Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“Ey iman edenler! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları dostlar edinmeyin! Siz onlara karşı sevgi gösteriyorsunuz(Mümtahine: 1)
Bir kul, vela konusunda bu söylenenlerin hepsini sadece Allah (cc)’a ve Allah (cc) için rasulüne ve müminlere vermezse asla muvahhid olamaz Sayılan bu vela türlerinden herhangi birisi Allah (cc)’tan başkasına verilirse, Allah (cc)’a eş koşulmuş olur Tıpkı nüsuk ibadetleri Allah (cc)’tan başkasına yapıldığında şirke düşüldüğü gibi
Bu sayılan vela türlerinin hepsini sadece Allah (cc)’a ve Allah (cc) için yapmak gerekir Bunlardan herhangi birisi veya hepsi, daha önce zikredilen tagutların herhangi birisine verilirse, o taguta iman edilmiş, dolayısıyla Allah (cc) inkar edilmiş ve yapılan bu amel velayet şirki olmuş olur Kendisine ibadet edilen tagut da velayet ve tabi olma tagutu olmuş olur
Her kim tevhide iman eder, onun gerekleriyle amel eder, onu sever, ona yardım eder ve onun için çarpışırsa işte o kimse muvahhid olur
Her kim de taguta yardım eder, onu müdafa eder, onun dinini insanlara iyi ve güzel gösterir ve tevhid ehlinin tagutu reddetmesinin, ondan beri olmasının hata olduğunu, dolayısıyla taguta ve tagutun dostlarına karşı çıkan muvahhidlerin yaptıklarının çirkin bir şey olduğunu söyler ve onlara; havariç, tekfirci veya başka isimler verirse, işte o kimse taguta ibadetin batıl olduğuna inansa bile, taguta iman etmiş ve yüce Allah (cc)’ı inkar etmiş olur
İslam dışı bir sistem veya Allah (cc)’ın şeriatini tatbik etmeyen bir yönetici için çarpışan kişi tagut yolunda savaşmıştır Aynı şekilde İslami olmayan bir anayasayı ve kanunları korumak veya demokratik bir sisteme katılmak veya böyle bir sistemin ayakta kalmasını sağlamak veya bir kavim, bir parti, bir ırk için çarpışan kimse aslında tagut yolunda çarpışmıştır Bu kimse, taguta ibadetin batıl olduğuna inansa bile, taguta iman etmiş ve Allah (cc)’ı reddetmiş olur
Taguta mal ve silahla yardım eden kimseler de böyledirler
Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“Sizden kim onları dost edinirse o da onlardandır(Maide: 51)
Bil ki! Taguta yardım eden, onu müdafa eden, onun dininin ve şeriatinin iyi olduğunu söyleyen, tevhid ehlini dalaletle, sapıklıkla itham eden kimse, taguta ibadetin batıl olduğuna inansa bile, taguta iman etmiş ve Allah (cc)’ı reddetmiştir
Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“Kendilerine kitaptan bir pay verilenleri görmedin mi? Onlar, taguta ve cibte inanıyorlar ve diğer inkar edenler için: “Bunlar, iman edenlerden daha doğru bir yoldadır” diyorlar (Nisa: 51)
Hafız İbni Kesir, tefsirinde İkrime (ra)’den rivayet ederek şöyle dedi:
“Hayy b Ahtab ve Ka’b b Eşref, Mekke müşriklerinin yanına geldiler Mekke ehli, onlara şöyle dedi:
“Siz, ehli kitab ve ilim sahibisiniz Bize söyleyin! Muhammed mi bizden daha hayırlı, yoksa biz mi ondan?” Yahudiler onlara dediler ki:
“Siz ne yaparsınız, Muhammed ne yapar?” Mekke müşrikleri dediler ki:
“Biz akrabaları sılai rahim yapar, fakirler için devenin büyüğünü keser, hacca gelen misafirlere su ve süt verir ve esirlere yardım ederek onları kurtarırız Oysa Muhammed çocuksuzdur ve arkası da yoktur O, akrabalık bağlarını kesmiş, hacca gelenlere hırsızlık için saldıran Gıfar kabilesinden olan kimselere tabi olmuştur Hal böyleyken acaba biz mi yoksa o mu daha hayırlıdır?” Yahudiler onlara:
“Siz, ondan daha hayırlısınız ve yolunuz daha iyidir” dediler Bunun üzerine Allah (cc) “Nisa: 51”ayetini indirdi(Bu rivayet, bir başka yolla İbni Abbas (ra)’tan ve selefi’ssalihinden bir gruptan rivayet edilmiştir)
Bunları anlattıktan sonra asrımızın cehmiyeleri, tagutun şeyhleri ve tabilerine şöyle soruyoruz
“Nisa: 51 ayetindeki cibte ve taguta imanın manası nedir? Acaba ayette geçen iman, kalble inanmak mıdır yoksa taguta ibadetin batıl olduğu bilindiği ve ona buğz edildiği halde o taguta ibadet edenleri doğrulamak ve desteklemek midir? Bu yahudi alimleri, müşriklerin puta tapmalarının batıl olduğunu muhakkak bilmekte ve buna inanmaktaydılar Öyleki onlar Kur’an’da geçtiği üzere, müşrikleri yok etmek için bir rasulü beklediklerini söylemekteydiler İşte onların, müşriklerin batıl üzere olduklarını bilmelerine rağmen, onları zahiren doğrulamaları, yaptıklarını iyi görmeleri ve hak ehlinin sapık olduğunu söylemeleri sebebiyle Allah (cc), bu ayette o kimselerin cibte ve taguta iman ettiklerini söylemiştir
Bundan anlaşılıyor ki, ayette geçen taguta ve cibte imanın manası; zahiren kafirleri doğrulamak, onların yaptıklarını iyi, iman ve küfür konusundaki sabit olan değişmeyen batıl inançlarını sağlam ve doğru görmek, hak ehlinin ise sapık olduğunu söylemektir
Bu yahudi alimlerinin böyle yapmaları; müşriklerin yapmış oldukları ibadetlerin hakolduğuna inandıkları için değil, dünya menfaatı elde etmek içindi
Ey maslahatını düşünen, bir takım siyasi oyunlar ve taktik icabı taguta boyun eğen, onu destekleyen sistemleri, bu sistemlerin kanunlarını kabul eden ve onlara karşı ihlaslı olacağını söyleyen kimseler! Size sesleniyorum!
Sizin bu yaptığınız da yahudilerin yaptığı gibi değil midir? Sizler de taguta tabi olanların batıl olduklarına kalben iman etmelerine rağmen, zahiren onların doğru olduklarını söyleyen yahudiler gibi değil misiniz? İşte böyle yapmaları sebebiyle Allah (cc) onları taguta ve cibte iman edenler olarak vasfetmiştir O halde bu konuda sizler de onların hükümdesiniz Çünkü sizler, tagutu kalben sevmediğiniz, onu tekfir ettiğiniz, onun batıl olduğuna inandığınız halde, zahirinizde gerek maslahat gereği, gerek siyaset icabı ve gerekse herhangi bir dünya menfaati için tagut ve onun sistemini desteklemekte, kanun ve nizamlarına sadakat göstereceğinize dair yemin etmekte ve onu alkışlamaktasınız İşte bu yaptıklarınız sebebiyle sizler Allah (cc)’ın hükmü gereği taguta iman etmiş olmaktasınız
Şeyh Süleyman b Abdullah şöyle dedi:
“Allah (cc) sana rahmet etsin! Bil ki! Kendilerinden korkulduğu veya şerlerinin defedilmesi istendiği için müşrikleri idare ederek ve yağcılık yaparak zahiren onların batıl dinlerini doğrulayan bir kimse, kalben onlara buğzetse, dinlerini sevmese, İslam’ı ve müslümanları sevse bile, onlar gibi kafir olur
İslam’ın hakim olmadığı ve müslümanların zayıf olduğu bir diyarda tagutlara yardım eden, onların taatine giren, onların batıl olan dinlerini zahiren kabul eden, onlara dostluk gösteren, müslümanlarla dostluğunu kesen, kabir ve benzerleri şeylere tapan, tevhid askerlerini terkederek şirk askerlerine katılan kimsenin küfründe, Allah (cc) ve rasulünün düşmanı olduğunda hiç bir müs-lüman asla şüphe etmez
Bu hükümden ancak ikrah (baskı) altında olan kimseler istisna edilir Müşrikler, yakaladıkları ve kendisi-ne baskı uyguladıkları bir müslümanı: “Ya kafir olursun veya sana şöyle şöyle şeyler yaparız Seni öldürürüz” diyerek tehdit ederler veya onu yakalayıp istediklerini kabul ettirinceye kadar işkence yaparlarsa, ancak böyle bir durumda kalbi imanla dolu olduğu halde dille, onların söylediklerini kabul edebilir
Alimlerin hepsi, şaka yoluyla küfür söz söyleyen kimselerin kafir olduğu konusunda icma etmişlerdir Bu konudaki hüküm böyleyken, korktuğu veya dünya menfaati elde etmek istediği için küfre zahiren rıza gösterenin hükmü nasıl olur acaba? Elbette bundan daha kafir olur
Allah (cc)’ın yardım ve desteğiyle şimdi bu hükümle ilgili bazı delilleri zikredeceğim (Sonra bu konuyla ilgili Kur’an ve sünnetten 21 delil zikretti Bunları risalesinde bulursun)(Şirk Ehline Vela gösterme risalesi, Mecmuatut Tevhid Kitabı s: 331,354)
Bu konuda şöyle diyorum:
“Durum böyleyken zahiren taguta ve yardımcılarına itaat eden, küfür ve sapıklıklarına yardım eden, millet meclislerine, seçimlerine ve demokrasilerine katılan, tevhid ehlini reddeden, insanları onlardan uzaklaştıran, tevhid ehline “tekfir ehli” ismi, “havariç”, “bagiye” sıfatı veren, bütün bunları dünya metaı, tagutların vereceği makam ve vazifeler ya da zamanımızdaki bakanlık sandalyesi için yapan kimselerin durumları acaba nasıldır? Onlara ve onlara dost olanlara, onları destekleyenlere yazıklar olsun!
Yine bil ki! Taguta yardım etmek için savaşmak veya ona para, mal ve silahla yardım etmek, ona iman etmek demektir
Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“İman edenler Allah yolunda savaşırlar Kafirler ise tagut yolunda savaşırlar Öyleyse şeytanın dostlarıyla savaşın! Muhakkakki şeytanın tuzağı zayıftır(Nisa: 76)
Ayette geçen tagut, daha önce açıklandığı gibi; Allah (cc)’tan başka kendisine ibadet edilen veya muhakeme olunan bir mahluk, Allah (cc)’ın kanunları dışında hüküm veren bir yönetici, İslam’dan alınmayan kanunlar, İslam’a zıd olan bir devlet anlaşması, küfür bir ideoloji veya milletler arası bir kanundur
Her kim Allah (cc)’ın indirdiği kanunlarla hükmetmeyen bir yönetici veya İslam’dan alınmayan bir anayasa veya bir düzen veya İslam’a zıd bir düşünce, siyaset, ırkçılık, kavmiyetçilik veya demokrasi için (ve onu müdafaa etmek veya korumak veya yerleştirmek için) çarpışırsa ayette açıkça bildirildiği gibi Allah (cc)’ı inkar etmiştir
“Kafirler ise tagut yolunda savaşırlar Sonra Allah (cc) bu hükmü tekid ederek, bu konuda şüpheye düşülmemesi için:
“Öyleyse şeytanın dostlarıyla savaşın!” buyurmuştur
Buna göre, her kim tagut yolunda çarpışırsa işte o, şeytanın dostu olmuştur Şeytanın dostu ise ancak kafir olan kimselerdir
Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“Kafirlerin dostları ise tagutlardır(Bakara: 257)
Ba ayette kastedilen tagut velayet tagutudur
Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“Muhakkakki biz, şeytanları, iman etmeyen kimselerin dostları kıldık(A’raf: 27)
Tagutun şekli ve türü zahiren ne olursa olsun, daha önce açıklandığı üzere, gerçek tagut aslında şeytandır Çünkü küfrün her türüne çağıran, odur Bu sebeble her kim tagut için veya onu müdafa etmek, korumak veya yerleştirmek için çarpışırsa, aslında şeytanın yolunda çarpışıyor demektir
Bu ayet, birisi için çarpışmanın, vela türlerinden birisini ona yapmak manasına geldiğini göstermektedir Vela ise ibadettir ve sadece Allah (cc)’a yapılır
Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“De ki: “Allah’tan başka dost mu edineyim? Oysa O, gökleri ve yeri yaratmıştır(En’am: 14)
Velayetin (yardım, taat, tabi olmak, sevmek gibi) herhangi bir çeşidini Allah (cc)’tan başkasına yapan kişi Allah (cc)’a şirk koşmuş ve müşrik olmuştur
Bu şirkin ismi vela şirki, onun karşılığı ise ibadetin ve dinin aslı ve rüknu olan velayet tevhididir Kendisine velayet şirki yapılan kimse de velayet tagutu olur
Her kim Allah (cc) için çarpışırsa, Allah (cc)’a iman etmiş ve tagutu reddetmiştir
Her kim de tagut için çarpışırsa, taguta iman etmiş ve Allah (cc)’ı inkar etmiştir Kalbindeki inanç sağlam olsa bile
Son olarak, açıklanması gereken iki mesele kalmıştır;
Birincisi: Tagut yolunda çarpışmak amelle olabileceği gibi sözle de olabilir
İmam İbni Teymiye, (aslen kafir olan kimselerle çarpışmak konusunda) şöyle dedi:
“Kadın, çocuk, rahip, yaşlı, kör ve onun gibi savaşmayı bilmeyenler, alimlerin çoğuna göre öldürülmez Ancak diliyle veya ameliyle müslümanlara karşı çarpışırsa işte o zaman öldürülür(Fetvalar c: 28 s: 354)
İbni Teymiye bir başka yerde şöyle dedi:
“Savaşmak, elle ve dille olmak üzere iki türlüdür Aynı şekilde bozgunculuk da elle yapılabildiği gibi dille de yapılabilir Üstelik, dilin dinde yaptığı bozgunculuk, elle yapılan bozgunculuktan çok daha fazladır(Essalimul Meslul s: 385)
Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“Onlarla büyük bir cihadla cihad et!” (Furkan: 52)
Bu ayetteki cihaddan kasıt, dille cihaddır Çünkü silahla cihad henüz farz kılınmamıştı
İkincisi: Tagutun yolunda savaşmak elle ve nefisle olabileceği gibi mal vererek veya silah vererek de olur Allah (cc), cihad ve kıtal ayetlerinde mal ve nefisle cihadı birbirinden ayırmadan zikretmiştir Fakat hikmeti gereği bir ayet hariç diğer bütün ayetlerde malla cihadı, nefisle cihaddan önce zikretmiştir
Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad ederler(Saf: 11)
“Muhakkakki kafir olan kimseler, mallarını Allah yolundan alıkoymak için sarfederler Bundan böyle de harcayacaklar Sonra bu, onlara yürek acısı olacaktır, sonra bozguna uğratılacaklardır İnkar edenler sonunda cehenneme sürülüp toplanacaklardır(Enfal: 36)
Buna göre tagut yolunda savaşanların türleri şöyledir;
a - Sözle Savaşanlar: Bu kimseler; en başta taguti sistemlerin alimleri olmak üzere, bu taguti sisteme şer’i caizlik veren ilim iddiacıları, sistem yazarları, gazeteciler ve yayıncılardır
b - Nefisle Savaşanlar: Tagutun ordusu, polisi, erleri, istihbarat teşkilatı, tagutun bayrağı altında gönüllü savaşanlar
c – Malla Savaşanlar: Tagut ve sistemini parayla, malla, mühimmatla destekleyenlerdir
Tagut yolunda dille, nefisle ve malla savaşan kimselerin tekfir edilebilmeleri için, illede muvahhidlere karşı bizzat savaşmaları şart değildir Söz konusu tagut yolunda savaşan kimselerin küfründe, ancak basireti kör olmuş, vahyin nurunu göremeyen, onun gibi kafir olandan başkası şüphe etmez
Tagutu reddetmenin, tevhidin rükunlarından olduğunu, bunu sağlamaksızın iman ve İslam’ın geçerli olmayacağını ve zamanımızdaki yaygın olan tagutların çeşitlerini öğrendikten sonra şimdi de bu tagutları nasıl reddetmen gerektiğini öğrenmelisin ki, bundan böyle tagutu red meselesinin sadece dille söylemekten ibaret olmadığını, pratikte uygulanması gereken bir amel olduğunu iyice anlayasın ve pratik yaşantında bu konularda şirke düşmeyesin



Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.