Prof. Dr. Sinsi
|
İman Hîzmetinde Tevazu Ve Mahvîyet
İMAN HÎZMETİNDE TEVAZU ve MAHVÎYET
Soru: Allah bu cemaate çok büyük hizmetler gördürüyor Bu hizmetlerin büyüklüğü cemaat fertlerini gurura sevk edebiliyor;bazen de beklentilere itiyor Bu aşamada nasıl düşünmemiz ve davranmamız gerektiği hususunda neler tavsiye edersiniz?
Cevap: Öncelikle, bu cemaate şu hizmet çığrını açan zatın: "Biz o kudsîlere zemin hazırlıyoruz" ifadesiyle işaret buyurduğu hakikate, bu zaviyeden bakmak isabetli olur diye düşünüyorum Bununla beraber burada başka bir hususun hatırlanması ve mes'eleye bu zaviyeden bakılması daha faydalı olacaktır Bu ulvî davaya ve bu yüce mefkureye düğümlenmek, onu bugünkü ve yarınki haliyle nazar-ı itibara alıp en haşin, en sert, en mütemerrid, en müsamahasız, en imansız insanların ruhlarına girip, anlatma derdiyle iki büklüm olup sancı çekmek  Evet, işte bu sancıdır ki, bizi alıp müsamaha iklimine götürecek, oradan mülayemete yükseltecek, oradan da afv u saffa, derken merhamete ve başkalarına ebedî bir kurtuluşu kazandırma adına en feyizli, en bereketli irşad ufkuna ulaştıracaktır
Geçmişe dönüp baktığımızda göreceğiz ki, şimdiye kadar örmeye çalıştığımız bu kudsî dantelada kullandığımız malzemenin hemen hepsi müsamaha, mülayemet, afv ve merhametmiş  Ne var ki, bu malzemeleri biz, daha önceden planlanmış bir mastır planın parçaları olarak kullanma şeklinde değil de, hadiselerin akışına göre bir yol takip etmiş ve bu günlere gelip ulaşmışız Yani bütün hayatımızı çepeçevre kuşatan böyle bir hizmet düşüncesiyle, ihtimal farkına varmadan günümüz insanına ve gelecek nesillere mesajlar sunmuş ve onlara yürüdükleri yollarda ışık tutmuşuz Şimdi, binlerce ağızdan çıkan, bu hizmete ait kudsî soluklar, maneviyat adına atmosferimizi öylesine sarıyor ki, gelen zararlı dalgalar kırılıyor ve şihaplar bir bir eriyip parçalanıyor Tabii bunlar, bir fılizin aheste aheste büyüyüp şekillenmesi gibi, fıtratın kanunlarına uygun bir şekilde oluyor Ve zaman gelecek birbiri ile münasebeti olan bu parçaların birbirine eklenmesiyle bütünlük elde edilecek ve işte o zaman hayallerdeki umranlar kurulacaktır
Evet; dün kendilerine ait vazifeyi ifa eden ilk çilekeşler, bugün o emaneti size devredip gittiler Siz, bugünün mimarları ve fikir işçilerisiniz İhtiyarınız olmaksızın, ruh yapılarınızın bir ölçüdeki evrenselliğiyle ve genel temayülleriniz neticesi ortaya çıkan aksiyonla, bir yandan bugünün ümranını kurarken, bir yandan da geleceğe uzanan köprünün ayaklarını hazırlıyorsunuz Sizin arkanızdan gelen nesiller de sizden bu emaneti alıp bir başka noktaya götüreceklerdir Tabii götürürken de, o köprünün ayaklarının kurulmuş olduğunu görecek ve "demek ki bunlar bu iş içinmiş" diyecekler Tıpkı Sahabeye, Tabiîne, Tebe-i Tabiîne: "İçinizden Peygamberi gören var mı?" ve " Peygamberi göreni gören var mı?", "Peygamber'i göreni göreni gören var mı?" denilip de kapıların açılması gibi, siz de belli bir noktada yerinizi alacaksınız ve size de o kapılar -Allah'ın inayetiyle- açılacaktır
Burada soru ile alakalı olarak şu hususu bilhassa vurgulamak istiyorum: Bilemeyiz belki bu neslin ömrü uzun olabilir ve siz o misyonu geleceğe ait bütün yönüyle temsil edebilirsiniz Ancak bütün bunlar, sizin bu genel temayülünüze ve içinizin enginliğine Cenab-ı Hakk'ın bir lütfu olarak gerçekleşecektir Bu konuda bizim bir beklentiye girmemiz ve hareket tarzımızı da ona bina etmemiz tam manasıyla "ihlassızlık" olur "Bunları ben yapıyorum, bunları ben ediyorum" gibi düşüncelerin ve ufak dahi olsa birtakım beklentilerin aklımızın köşesinden geçmesi, ileriye matuf büyük misyonla alakalı yapacağımız o binanın bir yanını yıkar Hatta bu beklentilerin zamanla ruhumuzda yaralar açabileceği, bizi bencilliğe, gurura sevk edebileceği de söz konusu olabilir Vakıa, bazılarının hakkımızda hüsn-ü zanda bulunup bize bazı makamlar vermesi beklenebilir ama, bence hiçbir şahıs, nefsi adına böyle bir düşünceye girmemeli, hatta bunu hayalinden bile geçirmemelidir Hayalinden geçtiği an o yanlış bir adım atmış sayılır; dönüp tevbe etmezse, zamanla bu anlayış, istikrar kazanır ve onu da diğer yanlış adımlar takip eder ki, gün gelir, tam kazanma kuşağında baş aşağı gider ve bütün bütün kaybeder Bu işin başındaki zat, bu hususta fevkalade hassas hareket etmiş ve: "Bilmeyerek bana kitap okutturuldu bilmeyerek kitapları terk yoluna itildim bilmeyerek Kur'an'a yöneldim bilmeyerek dinime hizmet ettirildim  " gibi ifadelerle durumun nezaketine parmak basmıştır
Evet, neferlik bizim için bulunmaz Bursa kumaşıdır En iyisi mi bir nefer, bir asker olarak hep Allah kapısında durmalı ve değişik beklentilere girmemek Vakıa, bazen bir nefere müşirlik vazifesi de gördürebilir ki, bu O'nun bileceği bir iştir ve bizi kat'iyen alakadar etmez Zaten Bedîüzzaman da öyle demiyor mu? "Nefis cümleden edna, vazife cümleden ala"; "Sen kendini racül-ü facir bilmelisin"; "Kendini bu iyiliklere, bu güzelliklere mazhar görme Temessül etmediğinden, yani sen onları tam temsil edemediğinden dolayı mazhar değil memerr olabilirsin " Suyun üzerindeki kabarcıklar güneşin aksini alıyorlar Güneş olmasa neyi alacaklar? Öyleyse bütün güzellikler, o Güzeller Güzeli'ne mahsustur Evet, bu mülahazalar çok önemlidir Allah (cc) size, bize ne kadar büyük vazifeler gördürürse, bizim de o nisbette tevazumuz artmalı ve beklentilerden, iddialardan uzak bir hal almalıyız Zira dünyada ve ahirette selamette kalabilme, ancak kalp selametine vabestedir
"Sanma ki ey hace senden zer ü sim isterler
Yevme la yenfau'da kalb-i selim isterler"
bu hakikata işaret eden ne güzel bir sözdür!
Evet, bu hakikat ruhumuza işlemeli Bunun dışında ne şahsımız adına, ne de cemaat adına boyumuzu aşkın beklentiler içine girmeliyiz  Ve bir nefer olarak son nefesimizi böylesi düşünceler içinde teslim etmeye kilitlenmeliyiz (PRİZMA 1, 12)
|