Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Yazılar & Hikayeler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları

Az Ve Öz

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Az Ve Öz




Az ve Öz
Efser BERİN


Kul tevazu ile yücelir

İmam-ı Şarani Hazretleri, tevazu sahiplerinin rahmani lütuflara nasıl kavuştuklarını şu hikmetli sözleriyle anlatır: “Bir manevi meclisten en çok istifade eden, orada en çok tevazu gösterendir Çünkü rahmet-i ilahi daima fakir meşrepli, mütevazı kimselerin gönlüne iner Görmüyor muyuz ki, yağmur suları bile daima çukurlar ve ovalarda toplanıyor, derelerde akıyor…” (el-Bahrü’l-Mevrud)

Alçak gönüllü olmaya tevazu, bu haslete sahip olana ise mütevazı denir Mütevazı olan kişi, Allah’ın kudret ve büyüklüğü karşısında kendi muhtaçlığını hakkıyla bilir Tevazu, insana kulluğu öğretirken Mevla’nın muhabbetine de güzel bir vesiledir Rabbimiz, bir çok ayetinde Peygamber Efendimiz’e (sav) kullarının birbirlerine karşı mütevazı olmalarını, alçak gönüllü olurlarsa derecelerinin yükseltileceğini bilirmiştir

Efendimiz’in (sav ) açıklama yapmasının sebebi

İnsanlar arasında fitneye sebep vermemek için şüphe uyandıracak durum ve davranışlardan kaçınmak gerekir Şüpheye sebep olabilecek durumlarda açıklama yaparak muhataplara bilgi vermenin gerekliliğini yine Efendimiz’den (sav) öğreniyoruz Ramazan ayının son on günü mescitte itikafta olan Peygamber Efendimiz’e (sav) hanımı Safiye (ranha) ziyarete gelir Bir müddet konuşurlar Allah Rasulü (sav), hanımını uğurlamak için dışarı çıktığında ensardan iki kişi ile karşılaşıp selamlaşırlar Bunun üzerine onlara “Biraz durun, bu yanımdaki kadın, hanımım Safiye’dir” der ve şöyle devam eder: “Şüphesiz, şeytan insanda kanın ulaştığı yere ulaşır Bu nedenle ben sizin kalbinize bir şeyler atmasından endişe ettim” buyurur (Kitab’ul-İ’tikaf)

Kulun niyeti yeter ki namaz olsun

Zeyd b Sabit (ra) anlatıyor: “Rasulullah (sav) ile birlikte camiye gidiyorduk Rasulullah (sav) adımlarını çok kısa atıyordu ‘Adımlarımı niçin kısa attığımı biliyor musunuz?’ diye sordu Ben ‘Allah Rasulü daha iyi bilir’ dedim ‘Mümin namaz kılmak istediği müddetçe namazda sayılır da onun için’ buyurdu” (Y Kandehlevi, Hadislerle Müslümanlık)

İhtiyarın “erken” tövbesi

Şakik-ı Belhi’nin yanına ihtiyar bir adam gelir “Ey şeyh! Günahım pek çok, tövbe etmek istiyorum” der Şakik, “İyi ama geç kaldın” deyince ihtiyar, “Hayır, erken bile davrandım” der Şakik-i Belhi bunun nasıl olduğunu sorunca ihtiyar şu cevabı verir: “Ölmeden önce tövbe etmeye teşebbüs eden bir kimse, teşebbüsünde geç kalmış olsa bile yine erken davranmış demektir” (Hücviri, Keşfü’l-Mahcub)

Cimrilik ve cömertlik

Cimrilik dünyaya rağbet edildiğini gösterir Hırs da cimriliğin alametidir Çünkü hırs da dünyaya rağbet edildiğini gösterir Kanaat cömertliğin alametidir Zira kanaat zühdün kapısıdır Bu sebeplerdir ki; “İnsanların ellerindekilerden ümit kesip gönlün cömert olması, insanlara dağıtma cömertliğinden daha faziletlidir” denilmiştir (Kutü’l- Kulub)

Gizli kusurlar gizli kalmalı

Bir gece Medine sokaklarında Halife Hazreti Ömer (ra) ve Abdurrahman bin Avf (ra) gezerken bir evin içinden bağrışmaların geldiğini duyarlar Biraz yaklaşınca Hz Ömer, Abdurrahman bin Avf’a evin kime ait olduğunu sorar ve “Bilmiyorum” cevabını alınca şu açıklamayı yapar; “Burası Rebia bin Ümeyye nin evidir İçindekiler de sarhoş, bağırıp çağrışıyorlar Ne dersin, bunlara ne türlü bir ceza uygulayalım? Gecenin bu saatinde bu haldeler” der

Abdurrahman bin Avf hazretleri onu şaşırtacak şu cevabı verir: “Bana kalırsa ceza uygulanacak kişiler onlar değil, bizleriz” Halife Ömer neden böyle dediğini sorunca; “Allah Teala insanların gizli ayıplarını araştırmayınız buyuruyorken biz gecenin bu saatinde evinin içindeki ayıplarını araştırıp meydana çıkarmakla meşgulüz Aslında cezalık işi biz yapıyoruz” diye ekler

Hz Ömer elini Abdurrahman bin Avf’ın eline uzatarak; “Tut şu elimden de bir an evvel buradan uzaklaşalım yoksa biz onlara değil, onlar bize ceza isteyebilirler” der Hızlı adımlarla uzaklaşırken de Hz Ömer’in dudaklarından insanı düşündüren şu sözler dökülür: “Allah insanları doğru düşünen dostlardan mahrum etmesin Kimseyi de kendi kanaatinde ısrarcı eylemesin Kendi kanaatini dostlarına kontrol ettirmek, daha doğrusunu duyunca da hemen kabul etmek ne güzeldir!” İşte iki büyük sahabe ve ikisinin de hayret edilecek işleri…



Alıntı Yaparak Cevapla

Az Ve Öz

Eski 08-02-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Az Ve Öz




Az ve Öz

Efser BERİN



Komşuların iyi derse iyi bir insansın


Hz Ebu Hureyre’nin (ra) rivayetine göre sahabeden biri Peygamberimiz’e (sav) gelir ve “Bana öyle bir amel göster ki onu yaptığım zaman cennete gireyim” der Efendimiz de (sav) kendisine iyi bir insan olmasını buyurur “Ya Rasulullah! İyi olduğumu nasıl bileceğim?” deyince Allah Rasulü (sav) şu cevabı verir: “Komşularına sor; eğer onlar senin iyi olduğunu söylerse sen iyi bir kimsesin, yok eğer kötü olduğunu söylerse o zaman sen kötü bir kimsesin” (Acluni, Keşfü’l Hafa)


Kerimden sadece kerem gelir


“Ya Rabbi! Senin küçük ve zayıf kulun kapına geldi Allahım! Aciz hizmetçin kapına geldi Ya Rabbi! Dilencin kapına geldi, Senin yoksulun kapına geldi!” diyerek Kabe’nin duvarına yapışan Hazreti Hasan Efendimiz yanık ilticasına şöyle devam eder: “Allahım! Nimetler verdin, ancak beni şükreden bir kul gibi bulmadın Musibetlerle imtihan ettin, ama beni sabreden bir kul olarak bulmadın Ben şükrü terk etmeme rağmen sen yine de nimetini benden esirgemedin Sabrı terk ettiğim için musibeti arttırarak devam ettirmedin Allahım! Kerimden elbette ki sadece kerem gelir” (Kuşeyri, er-Risale)


Maşallah diyenin duası makbul olur


Hz Musa (as) Rabbi’nden bir talepte bulunmuş, fakat bu isteği yerine getirilip karşılanmamıştı İsteğini tekrarlayıp maşallah (Allah dilerse) deyince istediği hemen önünde hazır edilmişti Bunun üzerine, “Ya Rabbi! Şu zamandır ihtiyacımı size arz ediyorum, ancak bunu şimdi karşıladınız” deyince Allah Teala ona şöyle vahyetmişti: “Ey Musa! Maşallah sözünün ihtiyaçların temininde en etkili söz olduğunu bilmiyor musun?” (Ahmet b Hanbel, Zühd)


Sevilen kul mazlum olandır


Bayezid-i Bistami’ye sordular: “Hak Teala katında en sevgili ve gerçek mümin kimdir?” Şu cevabı verdiler: “Hak Teala katında en sevgili ve gerçek mümin, hiç kimsenin incinmesini istemeyen ve hiç kimseyi incitmeyendir, mazlum olandır Bilmez misiniz ki, mazlumların duaları Allah Teala indinde kabul görür” (Eşrefoğlu Rumi, Müzekki’n-Nüfus)


Sen mi üstünsün ben mi?


Cüneyd-i Bağdadi hazretlerine bir papaz gelip; “Ben mi üstünüm, sen mi üstünsün” diye sorar O da papaza sorunun cevabını ancak bir hafta sonra vereceğini söyler Papaz gider Bir hafta sonra geldiğinde papaz onun vefat ettiğini duyar ve acele ile bulunduğu yere gider Cenaze namazı için hazır bulunanlara; “Bugün bana cevap verecekti…” diye söylenince onlarda tabutu göstererek; “İşte orada, git sor, o boşuna konuşmaz” derler Papaz büyük bir şaşkınlık içinde söyleneni yapar Tabutunun başına gidip aynı soruyu sorar Cüneyd-i Bağdadi Hazretleri Allah’ın izniyle başını kaldırıp şöyle cevap verir: “Geçen hafta sonumun ne olacağını bilmediğim için sana cevap veremedim Ben imanla gidip kendimi kurtardım ve senden üstünüm Sen kendine bak…” Papaz ağlamaya başlar Kelime-i şehadet getirip Müslüman olur


Abdestin dört farzı


Hanefi mezhebine göre abdestin farzları dört tanedir Birinci farz; yüzü bir defa yıkamaktır Yüzün sınırları, saçın bittiği yerden sakal veya çene altına, kulakların köklerine kadar olan bölümdür Yıkama sırasında su sakal, bıyık ve kaşın altına ulaştırılmalıdır İkinci farz; kolları, parmak uçlarından dirsekler dahil olmak üzere bir defa yıkamak Üçüncü farz; başın dörtte birini bir defa mesh etmek Üç veya daha fazla parmağı kullanmak gerekir İki parmakla mesh etmek, başa giyilen sarık, takke veya kadınların başörtülerinin üzerine mesh edilmesi geçerli değildir Dördüncü farz ise; sağlam ve çıplak ayakları topuklarıyla birlikte bir defa yıkamaktır Yaralı veya mestle örtülü ayakları yıkamaya gerek olmayıp sadece mesh etmek yeterlidir Yıkanması farz olan bu dört yerde eğer iğne ucu kadar kuru bir yer kalırsa veya altına suyu geçirmeyecek (hamur, çamur, boya vb) bir madde bulunursa, abdest alınmış sayılmaz


İman ve kelime-i şehadet


Efendimiz (sav) Allah’a (cc) imanın özünü şöyle açıklar: “İman, Allah’ın varlığına, meleklerine, kitaplarına, ahiret gününe, kadere, hayır ve şerrin Allah tarafından yaratıldığına inanmaktır” Bu altı madde imanın şartlarını oluşturur (Buhari)


İmanın yeri kalptir ve dil ile ifade edilmesi dilin şahitliği ve şehadetin başlangıcıdır İmanın hakikati tasdik etmektir İslam’ın ilk şartı olan Kelime-i Şehadet cümlesi iki kısımdan oluşur Birinci kısımda Allah’tan başka ilah olmadığına, ikinci kısımda da Hz Muhammed Efendimiz’in (sav) Allah’ın kulu ve rasulü olduğuna şahitlik edilir Bu şehadet cümlesini kendi isteğiyle söyleyen kişi, İslam dinini kabul ederek Müslüman olur

Alıntı Yaparak Cevapla

Az Ve Öz

Eski 08-02-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Az Ve Öz




Az ve Öz
Efser BERİN


Ümmeti hakkında onu asla üzmeyiz

Peygamber Efendimiz (sav), bir gün İbrahim suresinde İbrahim Peygamber’in (as) “Ey Rabbim! Onlar (putlar) insanlardan birçoğunu saptırdı Artık kim bana uyarsa o bendendir Kim de bana karşı gelirse şüphesiz sen çok bağışlayan, çok merhamet edensin” (İbrahim, 36) sözlerini okur Ardından Hz İsa’nın (as) Maide suresindeki “Eğer onlara azap edersen şüphesiz ki onlar senin kullarındır Eğer onları bağışlarsan yegane galip, hüküm ve hikmet sahibi olan hakikaten sensin sen!” (Maide, 118) sözlerini okuduktan sonra ellerini kaldırarak; “Rabbim! Ümmetim(i bağışla)! Rabbim! Ümmetim(i bağışla)! Rabbim! Ümmetim(i bağışla)!” diye dua edip ağlar

Allah Teala Cebrail’e, Efendimiz’e (sav) gidip niçin ağladığını sormasını emreder Allah Rasulü’nün “Rabbim daha iyi bilir” cevabını ileten Cebrail’e Rabbimiz “Git ve Muhammed’e ümmeti hakkında kendisini razı edip onu asla üzmeyeceğimi söyle” buyurur (M Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe)

İki kişinin arasını bulmak sadaka gibidir

Hucurat suresinde Rabbimiz, bütün müminlerin kardeş olduğunu ve araları açılırsa kardeşlerimizin arasını düzeltmemiz gerektiğini emreder İnsanlar arasındaki düşmanlıkların ve anlaşmazlıkların çözümünde ise karşılıklı anlaşmanın en iyi yol olduğu Nisa suresinde belirtilir Yine aynı surenin 114 ayetinde Rabbimiz, yardımlaşma, iyilik yapma ve insanların arasını düzeltme niyetiyle bir araya gelip toplanan (konuşan) kimselerin yaptığı toplantılar dışında gizli toplanmaların (konuşmaların) pek çoğunda hayır olmadığını buyurur Efendimiz de (sav) iki kişinin arasını bulmanın, (haklarında adaletle hükmetmenin) bir sadaka olduğunu haber verir

Namazı bırakan Hak’tan sapmış olur

Allah Rasulü (sav) bir gün ashabı arasında iken “Allahım! İçimizde Hak’tan sapmış ve mahrum kalmış kişi bırakma” diye dua etti ve şöyle sordu: “Hak’tan sapmış ve mahrum kalmış kişi kimdir biliyor musunuz?” Oradakiler “Bilmiyoruz, kimdir Ya Rasulullah?” dediler Efendimiz “Namaz kılmayan kişidir” buyurdular (Zehebi, K Kebair El-Kebiretür)

Abdestin sıhhatine engel olmayan şeyler

Abdest organlarından birinin bir zarurete dayanarak yıkanamaması veya mesh edilememesi, abdestin sıhhatine engel olmaz Mesela bir yarayı veya ayaktaki yanık yerini yıkamak eğer sahibine zarar verirse bunlar mesh edilebilir, mesh de zarar verirse terk edilir

Abdest alırken veya abdestten sonra, bir abdest organının yıkanıp yıkanmadığına dair şüpheye düşülürse bakılır: Eğer şüpheye düşen kimse, her zaman şüphelenmiyorsa o organını yıkar Fakat vesveseli bir kimse ise yıkamaz, onun şüphesine bakılmaz

Bir kimse abdest aldığını kesin olarak bilir, abdestini bozup bozmadığı üzerinde şüpheye düşerse, o kimse abdestli sayılır Abdestini bozmuş bulunduğunu kesinlikle bildiği halde, sonradan abdest alıp almadığından şüphe eden kimse de abdestsiz sayılır

Abdest organlarından birini veya birkaçını yitirmiş olan kimse, mevcut bulunan organlarını yıkar (Büyük İslam İlmihali, Ömer Nasuhi Bilmen)

Ebu Şakik Belhi Hazretleri’nin tevekkülü

İnsan dünya hayatının devamı için ihtiyaçlarını karşılayıp çalışmak zorundadır Bütün peygamberlerin ve Allah dostlarının bir mesleği olmuş ve çalışmışlardır Rızklarını elde etmek için sebeplere sarılmışlardır Kişi rızkını aramalı fakat bunun kaygısını çekmemelidir; bu noktada tevekkül sahibi olması daha güzel olur

Horasan velilerinden olan Ebu Şakik Belhi Hazretleri tevekkül konusunda ayrı bir üsluba sahiptir Tövbe edip zühde atılışının sebebini şöyle anlatırlar: Şakik, zenginlerden birinin oğludur Genç yaşta ticaret için Türk ülkesine gider Bir puthaneye girer Burada saçını, sakalını traş etmiş, üzerine erguvani bir elbise giymiş ve putlara hizmetçilik yapan birini görür Şakik bu hizmetçiye “Şüphe yok ki senin yaratıcı, hayat sahibi, alim ve kadir bir mabudun var Ona ibadet et, zararı ve faydası olmayan bu putlara ibadet etme Halkının kuraklıktan ve sıcaktan çektikleri sıkıntıyı görmüyor musun?” der

Hizmetçi; “Bundan bana ne? Efendimin hususi bir çiftliği var, muhtaç olduğumuz her şeyi buradan sağlıyorum” cevabını verir Sonra da hizmetçinin “Eğer durum dediğin gibi ise, o Allah kendi memleketinde sana rızk vermeye kadir ise, bunca sıkıntılara katlanarak ticaret için buraya kadar neden geldiniz?” demesi Şakik üzerinde bir uyanışa sebep olur Hakikati gören Ebu Şakik Belhi “Bu hizmetçinin efendisinin bir köyü var, Allah indinde efendi fakir bir mahluk iken köle ona güvenerek rızk kaygısı çekmiyor Oysa Mevla’sı zengin olan bir Müslüman’ın rızık kaygısı çekmesi nasıl uygun olur!” der (Kuşeyri Risalesi, Abdülkerim Kuşeyri)



Alıntı Yaparak Cevapla

Az Ve Öz

Eski 08-02-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Az Ve Öz




Az ve Öz
Efser BERİN •


Bazı kalplerden dünya sevgisi silinmiştir

İbrahim Ethem Hazretleri dünya ve sevgisi hakkında şunları söyler: “Sevgilinin kızdığı şeyleri sevmek sevginin alameti değildir Mevlamız dünyayı yerdi, bizler ise methettik O buğz etti biz ise sevdik Nedir bu durumumuz? İhtiyacımızı bizim gibi insanlara şikayet ediyoruz da Rabbimiz’den sıkıntımızı gidermesini istemiyoruz Dünya için bir insanı seven ve Mevlası’nın yanındaki hazineleri unutan kul zarardadır” (Ebu Nuaym, Hilye)

Dünya sevgisi Allah dostlarının kalbinde yer almaz Çünkü yüce Allah sevgili dostlarının gönüllerinde böyle bir tehlike taşımalarına razı olmaz Bu konuyla ilgili Seri-i Sakati Hazretleri şu yorumu yapar: “Allah Teala (cc) dünya sevgisini evliyasının kalbinden almış ve bu tehlikeden onları korumuştur Çünkü yüce Allah o gönüllerde dünya sevgisine razı olmaz” (İbni Manzur, Muhtasar)

Hatanın hayrı tövbeye sevk etmesidir

“Hata işleyenlerin en hayırlısı tövbe edenlerdir” diyen Peygamber Efendimiz (sav) tövbe ile ilgili diğer hadislerinde kendisinin her gün pek çok defa tövbe ve istiğfar ettiğini belirterek bizleri tövbe etmeye teşvik etmiştir Allah Rasülü’nün izinden giden güzide sahabe Hz Ali (ra) ile bir kişi görüşmek ister “Bir günah işledim Ne yapayım?” diye sorar Hz Ali (ra) ona tövbe etmesini söyler Bu kişi “Tövbe ettim ama tövbemi tekrar bozdum” deyince Hz Ali Efendimiz ona yine tövbe etmesini tavsiye eder “Ne zamana kadar tövbe edeyim?” diye sorduğunda Hz Ali (ra) şu cevabı verir: “Şeytan yenilinceye kadar…” (Eşrefoğlu Rumi, Müzekki’n-Nüfus)

Yaralarını bir gönül cerrahına göster

Mevlana Hazretleri (ks) bir peygamber mirasçısının (velinin) terbiyesine girmeyi, nefs engelini aşmanın, hakikat ve marifete varabilmenin tek çaresi olarak görür ve bunu şu sözleriyle açıklar: “Bir bıçak kendi sapını başka bir bıçak olmaksızın nasıl yontabilir? Sen git yaralarını bir gönül cerrahına göster Sen onları kendi kendine tedavi edemezsin Dünyevi duygu ve düşüncelerinin sağlığını tabipten, kişiyi sonsuza yücelten ilahi hislerin sıhhatini de mürşitten öğren İki parmağının ucunu iki gözüne koy Dünyadan bir şey görebilir misin? Görmüyorsan bu alem yok değildir Görmemenin ayıp ve kusuru ancak nefsin uğursuz iki parmağına aittir Sen evvela gözlerinden parmaklarını kaldır Ondan sonra dilediğini gör İnsan gözden ibarettir Geri kalansa cesarettir Göz ise ancak dostu görene denir

Tevhidin önemi

Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Sizden evvelki ümmetler içinde bir adam vardı Tevhid (Allah’ın var ve bir olduğuna inanmak) hariç işe yarar hiç hayırlı bir ameli yoktu Bir gün ailesine dedi ki: “Ben öldüğüm zaman naaşımı yakın, kemiklerimi havanda döverek toz edin Sonra rüzgarlı bir günde bu tozun yarısını karaya yarısını denize atın” Vasiyet yerine getirilir Aziz ve Celil olan Allah rüzgara dağıttığı tozları toplamasını buyurur Rüzgar tozları toplayıp huzur-i ilahiye getirir Allah Teala, adama neden böyle hareket ettiğini sorunca adam “Senden haya ettiğim için ya Rab…” diye cevap verir” (Buhari; Müslim)

Abdestsiz neler yapılamaz?

Abdestsiz bir kimsenin yapamayacağı şeyler şunlardır: Farz, vacip veya nafile olan tüm namazları kılamaz Tilavet secdesi yapamaz Kabe’yi tavaf edemez Kur’an-ı Kerim’i ayrı bir kılıf içinde olmadıkça eline alamaz Kur’an-ı Kerim’in tam bir ayetinin veya bir kısmının yazılı bulunduğu bir levhaya el süremez Bunları yapmak haramdır Fakat Kur’an-ı Kerimi ezber olarak veya karşıdan Mushaf’a bakarak abdestsiz okuyabilir (Temel İlmihal Bilgileri, Ş Bektaşoğlu)

Başka dua bilmez misin?

Harem-i Şerif’in kapısında; “Ey doğrulara yardım eden, haramlardan sakınanları koruyan Allahım!”diyerek hep aynı duayı tekrarlayan birine etrafındakiler sürekli aynı duayı dile getirmesinin sebebini sorunca şunları anlatır: Kabe-i Şerifi tavaf ederken ayağıma takılan bir şeyi eğilip aldım Baktım ki içinde bin altın bulunan bir kese Şeytanımla imanım mücadeleye tutuştular Şeytanım; “Bin altın çok para, senin bütün ihtiyaçlarını karşılar diyor, imanım “Bu haramdır, boşuna saklama Sahibini bul, teslim et!”diyordu

Böyle mücadele içinde iken birinin sesi duyuldu: “Burada içinde bin altınım bulunan kesem kaybolmuştur Kim bulduysa getirsin, ona otuz altın müjde vereyim!” Bin haramdan otuz helal daha hayırlı olur düşüncesiyle keseyi sahibine teslim ettim Otuz altını aldım

Bakırcılar çarşısında gezerken bir Arap kölenin otuz altına satıldığını görünce hemen satın aldım Bir süre sonra bu kölenin yanına bazı Araplar gelip gizlice konuşmaya başladılar Köleye ne konuştuklarını sordum Saklamayıp aynen anlattı: “Ben Mağrip sultanının oğluyum Babam, Habeş melikiyle cenk edip savaşı kaybetti Beni de esir alıp buralarda sattılar Babam bu adamlarını göndermiş beni satın alıp ülkeme götürsünler diye de elli bin altın vermiş Bana çok iyilik ettiğin ve kendi evladın gibi baktığın için sana minnettarım Sakın az altına razı olma, elli bin altın karşılığında anlaş” diye öğüt verdi

Elli bin altına köleyi sattıktan sonra Bağdat’a gidip bu sermaye ile dükkan açtım Bir gün, tanıdığım biri yanıma gelip tüccar bir dostunun vefat ettiğini söyleyerek yalnız kalan ay gibi güzel kızını almamı tavsiye etti Ben de bu kız ile evlendim Kızın çeyiz olarak getirdiği tabakların üstünde içi altın dolu keseler vardı Hepsinin üzerinde biner altın yazılı iken, birinde dokuz yüz yetmiş altın yazılı idi Yani bu kesenin otuz altını eksikti Bunun sebebini sorduğumda kızcağız dedi ki: “Rahmetli babam bu keseyi Harem-i Şerif’te kaybetmiş Bulan bir helalzade keseyi iade edince otuz altını ona müjde olarak vermiş Ondan geriye kalanlardır bu kesedeki altınlar” Bunun üzerine Allah’a hamd ve şükürlerde bulundum Bu yaşadıklarım hep doğruluğun, iyiliğin bereketidir diyerek hadiseyi kızcağıza anlattım Sevinç ve saadetimiz daha da artıp sağlamlaştı İnsanın niyeti güzel olunca akıbeti de güzel oluyor işte… (Nevadir-i Süheyli)

Alıntı Yaparak Cevapla

Az Ve Öz

Eski 08-02-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Az Ve Öz




Az ve Öz
Efser BERİN


Kim daha uzak, kim daha yakın?

Daha önceden hiç karşılaşmamış olsalar bile ruhlar Allah sevgisiyle birbirlerini tanır ve sever Tıpkı bedenlerin birbirleriyle tanışıp kaynaştığı gibi Bu hali Allah Rasulü (sav) şu sözleriyle haber verir: “İki müminin ruhu bir günlük mesafede karşılaşıp tanışır Aslında onlar birbirlerini zahiren hiç görmemişlerdir” (Buhari) Gavs-ı Sani Hazretleri de asıl yakınlığın beden yakınlığı olmadığını şöyle ifade eder: “Nice insanlar vardır ki devamlı evliyanın yanında bulunur fakat niyeti Allah rızası değildir O kimse evliyadan çok uzaktadır Bazı insanlar ise bedeniyle evliyadan uzakta olsa da kalbi Allah rızasına aşıktır, ihlas üzere yaşar Veliler o kimseyi tanır ve sever Halbuki o kimse evliyayı hiç görmemiştir” Yakınları uzak, uzakları yakın eden Mevlam bizleri evliyalarının sevdiklerinden eylesin…

Sohbetimiz bol olsun

Konuşunca dilinden bal damlayan insanlar vardır, bu hoş sohbet kişilerin etrafında halkalar oluşturulup hülyalara dalarak öylece orada saatler geçirilir Güzel konuşanlar elbette farklı özellikler taşırlar Aileyle hoş sohbet edebilmek için güzel ahlaka sahip olmak gerekir mesela “Allah dostlarıyla, Rasulullah ile ve dahi Allah ile sohbet edilebilir” der büyük zahitlerden Ebu Osman Said Hazretleri Bu sözlerini şöyle nakleder: “Allah ile sohbet ve dostluk ancak güzel edep, korku ve murakabe halini devam ettirmekle mümkün olur Rasulullah (sav) ile sohbet etmek; sünnetine tabi olmak ve zahiri ilme dört elle sarılmakla mümkün olur Allah Teala’nın evliyası ile sohbet ise hürmet ve hizmet esasına dayanır Ev halkı ile sohbet etmek iyi ahlak ile gerçekleşebilir Dostlarla sohbet günah olmamak şartıyla onlara daima müjdeler vermek ve güler yüz göstermekten geçer

Hak yolu bulmalarına yardım et

Allah yolunda insanların hayır işlemelerine sebep olan kişi o hayrı işleyenlerin sevabı kadar sevap kazanır Hz Ebu Hureyre (ra) Peygamber Efendimiz’den (sav) şu hadisi bizlere nakleder: “Kim bir kimsenin hak yolu bulmasına sebep olursa, hidayete çağırırsa, kendisine uyanların sevabı kadar, onların sevabından hiçbir şey eksiltmeksizin sevap alır Kim de batıl yola ve harama davet ederse ona uyan herkesin günahı kadar kendisine günah yazılır” (Tirmizi)

Ölünce en az pişman olanlardan olalım

Rasullullah (sav) buyurdular ki: “Ölüp de pişman olmayan yoktur, mutlaka herkes pişmanlık duyar İyi yolda olan hayrını daha çok artırmadığı için pişman olur Kötü yolda olan da nefsini kötülükten çekip almadığına pişman olur” (Tirmizi)

Kalbin daima Allah’ı zikretmesi

“Velilerden birinin bir tespihi var idi Bazı geceler elinde o tespihle uyur, uyandığında tespihi dönüyor ve dili Rabbi’ni zikrediyor olurdu Kalp düzelince, sağlamlaşınca onda zikir daimi olur” diyen Abdülkadir Geylani Hazretleri sözlerine şöyle devam eder: “Böylesi bir kalbin sahibinin gözleri uyuyabilir ama kalbi Rabbi’ni zikreder Bu hal o mümine peygamberi Muhammed’den (sav) miras kalmıştır

Meleklere iman ve onların özellikleri

İman esaslarından biri de meleklere inanmaktır Nisa suresinde yüce Rabbimiz meleklerini inkar eden kimseleri tam manasıyla sapıtmış olarak niteler Varlığını inkar etmek, düşmanlık etmek, meleklere Allah’ın kızları veya oğulları demek haramdır, dinden çıkmaya sebep olur Melekler nurdan yaratılmış, gözle görülmeyen şerefli varlıklardır Erkeklik, dişilik özellikleri olmadığından doğum yoluyla çoğalmazlar Allah dilediği zaman yeni melekler yaratır ve sayılarını da ancak kendisi bilir Dünya gıdalarından yemezler, içmezler Allah kendilerine ne vazife vermişse onu yaparlar, isyan nedir bilmezler Daima Allah’ı yüceltirler, överler ve emirlerini yerine getirirler Allah Teala’ya itaatlerinde yorulmaz, usanıp bıkmazlar Yaratılışlarında şehvet, isyan etme, kötülük yapma gibi özellikler mevcut değildir

Cuma namazı saatinde alış veriş yapılır mı?

Allah Teala cuma gününde yapılması gereken işler için şöyle buyurmaktadır: “Cuma günü namaza çağrıldığı zaman hemen Allah’ı zikretmeye (namaza) koşun ve alışverişi bırakın Eğer siz gerçeği anlayan kişiler iseniz elbette bu sizin için daha hayırlıdır Namaz bitince yeryüzüne dağılın ve Allah’ın lütfundan isteyin Allah’ı çok zikredin Umulur ki kurtuluşa erersiniz” (Cuma, 9-10) Ayet-i kerimede açıkça ifade edildiği gibi cuma namazı saatinde kendisine cuma namazı farz olan her Müslümanın alış verişi bırakıp namaza gitmesi farzdır Alış veriş yapmak helal olmasına rağmen cuma namazı saatinde haramdır Bu konuda satıcı ile alıcı arasında hiçbir fark yoktur

Alıntı Yaparak Cevapla

Az Ve Öz

Eski 08-02-2012   #6
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Az Ve Öz




Az ve Öz
Efser BERİN

Yeryüzünün yıldızları alimlerdir

Peygamber Efendimiz (sav) alimleri yıldızlara benzetir Karada ve denizdeki karanlıklarda onlara bakarak yol bulunacağını bildirir “Bu yıldızlar sönerse hidayet üzere olan kişilerin dahi hak yoldan sapması çok sürmez” diye de uyarır (Ahmed b Hanbel, el-Müsned) Allah Rasulü (sav) başka bir hadis-i şerifte alimlerle ilgili şunları söyler: “Kim bir âlimin yanına gitmek için yönelirse (yola koyulursa), bana yönelmiş olur Kim bir âlimi ziyaret ederse, şüphesiz beni ziyaret etmiş gibi olur Kim bir âlimle oturursa benimle oturmuş gibi olur Benimle oturan da Rabbinin huzurunda bulunmuş gibidir” (Ali el-Müttakî, Kenzü’l-Ummâl)

Zalimi affetmek mazluma zulmetmektir

İnsanların birbirine zulüm, baskı ve işkence yapmasının kabul edilebilir bir sebebi yoktur Allah Teala, Nahl suresinde her türlü fenalık ve azgınlığı yasakladığını beyan eder Peygamberimiz (sav) dünyada insanlara zulmetmeden kişiyi bu davranışının ahirette iflasa götüreceğini şöyle dile getirir: “Zulümden sakınınız, zira zulüm kıyamet günü (sahibini saran) karanlık (olacak)tır” (Buhari)

Hz Mevlana (ks) zalimleri affetmeyi mazlumlara zulmetmek olarak görmüştür Hoş görünün de bir sınırının olduğunu vurgular İnsan kendi nefsine ağır geleni affedip hoş görebilir ama sorun diğer insanları da ilgilendiriyorsa durum başkadır Allah Teala’nın hoş görmediği, yasakladığı şeyleri nasıl başkası adına hoş görür ve kabul edebiliriz? Bu şekilde, haksızlığa ve kargaşaya kapı açmış olmaz mıyız?

Dünya sevgisi bütün hataların temelidir

Dünya sevgisinin bütün günahların başı olduğunu söyleyen İmam-ı Rabbani hazretleri dünya sevgisinden vazgeçmenin de bütün ibadetlerin başı olduğu tespitinde bulunur Hz İsa (as) bu konuyla ilgili şunları söylemiştir: “Her hatanın kökünde dünya sevgisi vardır Mal sahibi olmakta pek çok hastalık vardır Mesela kişi kibirden ve böbürlenmeden kurtulamaz Malını düzenlemek, korumak gayreti onu Allah’ın zikrinden alıkoyar

Her şey Allah için yapılmalı

İbni Ömer (ranhüma), Peygamber’den (sav) şöyle nakleder: “Allah için sev, Allah için buğzet, Allah için hayırlı ve dost ol Ancak bunlarla Allah’ın dostluğuna kavuşabilirsin Namazı ve orucu ne kadar çok olursa olsun bunları yapmadıkça kul imanın tadına varamaz” (Ebu Nuaym-ibnü’l Cevzi, Allah Dostları)

Temizlik açısından sular iki çeşittir

Temizlik yönünden sular iki kısma ayrılır Rengi, tadı ve kokusu olmayan, kendisiden başka bir sıvı karışmayan temiz sulara “mutlak sular” adı verilir Yağmur, kar, dolu, deniz, göl, ırmak, dere, pınar ve kuyu suları gibi Abdest ve gusül ancak suyun asıl özelliklerinden olan renk, koku ve tat özellikleri bozulmamış temiz ve temizleyici mutlak sular ile yapılabilir

Üç asıl özelliğini başka şeylerin karışımı ile kaybeden hatta adı değişen katkılı sıvılara “mukayyed sular” denir Meyve suyu, çiçek suyu, gül suyu gibi Bu sular her ne kadar içilse ve temiz olsa bile abdest ve gusülde kullanılmaz Mesela bir meyve suyu ile abdest alınmaz, gusül yapılmaz Bu sular ancak mecbur kalındığı takdirde sadece necaseti temizlemekte kullanılabilir

Gönül gül bahçesine benzer

Sufi manevi neşe bulup gönlünün ferahlaması için güllerle dolu bir bahçeden içeri girer Bir köşeye çekilip yüzünü dizine koyar Gönlüne kapanıp derinlere daldığında onun uyuduğunu zanneden bir kişi “Ne uyuyorsun? Gözünü aç da güllere, üzüm çubuklarının haline, çiçek açmış ağaçlara, şu yeşermiş çimenlere bak Allah’ın emrini duy Cenab-ı Hak Kur’an’da ‘Allah’ın rahmet eserlerine bakınız’ buyurmuştur Başını dizinden kaldır da şu rahmet eserlerine yüzünü çevir” deyip dürtükler

Sufi “Ey arzularının esiri olan kişi, Allah’ın en güzel eseri gönüldür Bağlar ve yeşillikler canın kendisindedir, dışarıda bulunanlar ise akarsu üzerindeki yansıma gibi onun yansımasıdır Yani eserlerin eserleridir ancak Eğer bu dünyada gördüğün bağlar, bahçeler, gönül alemindeki neşe selvisinin aksi olmasaydı Cenab-ı Hak bu hayal alemine ‘aldanma yurdu’ demezdi Bu aldanış hayali hakikat sanmaktan kaynaklanır Aldanan kişiler gördükleri hayalin güzelliğine dalarak ‘burası cennettir’ zannına kapılmışlardır ve aksi seyre gelmişlerdir Onlar bağların, bahçelerin aslından (yani velilerden) kaçıyorlar da bir hayale bağlanıp kalıyorlar Bir gün bu gaflet uykusu sona erince yani ölüm gelip çatınca gözler açılır, hakikat görünür Ama son nefeste görmek ne işe yarar?” Bu bağın aslından haberdar olan kişiye ne mutlu!” der (Mesnevi)

Alıntı Yaparak Cevapla

Az Ve Öz

Eski 08-02-2012   #7
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Az Ve Öz




Az ve Öz
Efser BERİN


Makam-ı Mahmud

Mahşerde sıkıntı içinde kıvranan bütün insanlık dertlerini ilahi huzurda dile getirip kendileri için yüce Mevla’nın rahmetini, merhametini isteyecek bir kimse arar Bu hadisenin devamı şöyle anlatılır: İnsanlar önce bütün insanlığın babası Hz Adem’e (as) giderler O (as) bu büyük işi üstlenmez, onları başka bir peygambere gönderir Hiçbir peygamber insanların adına söz söylemeye kendilerini layık görmezler, sonunda halkı yaratılmışların en faziletlisi Hz Muhammed’e (sav) gönderirler Halk gelir, kendisinden rica ederler, ağlayıp dertlerini dile getirirler Bu sıkıntıdan kendilerini kurtarması için Allah Teala’ya yalvarmasını isterler O zaman Peygamber Efendimiz (sav) Allah’ın huzuruna çıkıp secdeye kapanır Sonsuz azamet ve rahmet sahibi Yüce Mevla’mız kendisine: “Ey Muhammed! Kaldır başını, ne diyorsan söyle, sözün dinlenecek Şefaat et, şefaatin kabul edilecek İste istediğin verilecek” diye hitap eder (Buhari, Müslim) İşte bu “Makam-ı Mahmud”dur; en büyük şefaat yetkisidir

Çok ibadet ettiğini düşünme

İnsan Allah’ın (cc) rızasını kazanmak için yapmalı ibadetlerini, asıl niyeti bu olmalı Aynı zamanda yaptığı amelleri çok görüp yeterli bulmamalı Her ibadetinin sonunda tövbe ve istiğfar etmeli Böylece yaptığı ibadete değil Allah’a güvendiğini ortaya koyar

Allah Rasulü (sav) şöyle buyurur: “Bir adam annesinden doğduğu andan itibaren başını secdeye koysa ve hiç kaldırmadan yaşlanıp ölünceye kadar Allah’ı yüceltse, kıyamet günü olduğunda Allah’ın rızası karşısında bu yaptığını az bulur” (Taberani, el-Kebir 19/249)

Hakikat padişahının feyiz kokusunu almaya çalış

“İster yavaş gitsin, ister acele koşsun, arayan elbette aradığını bulur” diyen Hz Mevlana, Hak yolcularına şu tavsiyede bulunur: “Ey Hak yoluna düşen kişi, istediğine iki elinle sarıl! Çünkü istek iyi bir kılavuzdur Topal da olsan, sakat da olsan, edebini bilmesen bile yine Mevla’nın yolunda ol O’na doğru sürün O’nu ara Bazen konuşarak, bazen susarak, bazen koklayarak her taraftan o hakikat padişahının feyiz kokusunu almaya çalış

Haram yemenin zararı büyüktür

Gavs-ı Bilvanisi Hazretleri haram yemekle ilgili görüşlerini şöyle açıklar: “Eskiden haram yememeye dikkat edilirdi Çünkü insan haram mal yerse kendisinde gaflet meydana gelir Hatta hamile bir kadın haram yese, yalnız kendi kalbini değil çocuğunun da kalbini zulmet kaplar Eğer öyle olmasaydı, dünyaya gelen masum çocuk keşif ve keramet sahibi olarak doğardı… Bir evliya olarak dünyaya gelirdi Analarının yediği haram lokma sebebiyle, kalplerini zulmet kaplamış olarak doğdukları için daha doğar doğmaz zarara uğramaktadırlar

Namaz ile ilgili bazı hadisler

“İman, namaz demektir Namazı itina ile vaktine, sünnetine ve diğer şartlarına dikkat ederek kılan, mümindir” (İbni Neccar) “Namaz olmayan dinde hayır yoktur” (Müslim) “Bizimle müşrikler arasında fark namazdır” (Tirmizi) “Beş vakit namazı terk eden, Allah’ın (cc) korumasından ve yardımından mahrum kalır” (İbni Mace) “Aralarında büyük günahlar işlenmedikçe, beş vakit namaz ve Cuma namazı, günahlara kefarettir” (Müslim)

Müminin niyeti amelinden hayırlıdır

Dinimize göre yaptığımız amellerin değeri niyet ve ihlas ile ölçülür Yani Peygamber Efendimiz’in (sav) deyimiyle “ameller niyetlere göredir” Bir işte yapan kişinin niyeti ne ise sonuç ona göredir Bazen kul yapamadığı bir işten bile güzel düşüncesi ve samimiyeti ile Allah katında nice ihsana sahip olur

İmam Kuşeyri, ihlas ve samimiyetin Müslüman için ne kadar önemli olduğunu gösteren şu güzel hadiseyi anlatır: Horasan sultanı ve kahraman biri olan Amr bin Leys öldükten sonra onu salih bir zat rüyasında görür Allah Teala’nın ona nasıl bir davranışta bulunduğunu sorması üzerine Sultan Amr bin Leys: “Allah (cc) beni affetti” der Bu salih zat ona bu sefer şu soruyu sorar: “Allah seni ne sebeple affetti? Hayatında nasıl bir amel işledin ki affa mazhar oldun?” Amr bin Leys şöyle cevap verir: “Bir gün yüksek bir tepeye çıkmıştım Oradan askerlerime baktım Onların çokluğu ve ihtişamını seyredince: ‘Keşke Rasulullah (sav) zamanında olan gazvelere ordumla beraber katılıp O’nun (sav) uğrunda canı feda eyleyen bahtiyarlardan olabilseydim’ diye hislendim İşte bu niyet ve iştiyakımdaki ihlâs sebebiyle Mevlam bana rahmetiyle muamele ederek günahlarımı bağışladı Sonsuz nimetleriyle mükâfatlandırdı

Alıntı Yaparak Cevapla

Az Ve Öz

Eski 08-02-2012   #8
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Az Ve Öz




Az ve Öz
Efser BERİN


Danışan dağı aşmış danışmayanın yolu şaşmış

Bir konuda karar vermek için o işin ehli, yahut sözüne, tecrübelerine, yaşantısına itibar edilen sevilen kişilere fikir danışılmasına istişare diyoruz İstişareye yüce Allah’ın emri, Peygamber Efendimiz’in (sav) sünneti olarak önem verilmeli Hz Mevlana’ya göre “Danışma insana anlayış ve akıl verir Akıllar da akıllara yardım eder Bir akıl başka bir akılla birleşti mi kötü işe kötü söze mani olur Nur artar, yol meydana çıkar Peygamber (sav) ‘Ey tedbir sahibi, danış ki kendisiyle danışılan kişi emindir’ ve ‘işlerini istişareyle yapar onlar’ der İstişareyle yapılan işte hata ve eğrilik az olur

Peygamberlere iman

Allah Teala’nın kullarına emir ve yasaklarını bildirmek ve onları terbiye etmek için insanlar arasından seçip görevlendirdiği kişilere peygamber denir İman esaslarından biri de peygamberlere imandır Peygamberlik çalışmakla elde edilemez O ancak Allah vergisidir Peygamberlerin sayılarını ancak Allah bilir Kur’an-ı Kerim’de ismi geçen peygamberlerin sayısı yirmi beştir Peygamber Efendimiz (sav) ile birlikte diğer tüm peygamberlere iman etmek farzdır Peygamberde bulunması gereken temel sıfatlar şunlardır: Doğruluk (sıdk), güvenilir olmak (emanet), günahlardan korunmak (ismet), yüce Allah’ın emirlerini hiç eksiltmeden ve değiştirmeden insanlara bildirmek (tebliğ), aklı tam ve zeki olmak (fetanet), erkek olmak

Göğün kapılarını açan istiğfar

Kim sürekli istiğfar ederek yüce Allah’tan affını isterse, Allah’ın onun için bütün sıkıntılardan bir kurtuluş yolu açacağı müjdesini veren Efendimiz (sav) mübarek sözlerine şöyle devam eder: “Allah her zorluktan bir çıkış yolu yaratır ve onu hiç ummadığı yerden rızıklandırır…”

Halife Hz Ömer’in (ra) yanına bir grup insan gelir Kendisine kuraklık ve kıtlıktan şikâyet ederler “Yandık, arazi ve hayvanlarımız telef oldu, zora düştük” deyip yağmur için dua etmesini isterler Hz Ömer (ra) kabul ederek halkı mescitte toplar, minareye çıkar, ellerini açıp “Allahım bize acı, rahmet et” diyerek hiç durmadan istiğfar etmeye başlar Yağmur için dua isteyenler hayret ederler Halife yağmur istemiyor, hep istiğfarla meşgul oluyor Neden böyle yaptığı Hz Ömer’e (ra) sorulunca; “Rabbinizden mağfiret dileyin, çünkü o çok bağışlayıcıdır Mağfiret dileyin ki üzerinize gökten bol bol yağmur indirsin Mallarınızı ve oğullarınızı çoğaltsın, size güzel rızıklar sunan bahçeler ihsan etsin, sizin için ırmaklar akıtsın” (Nuh, 10-12) ayetini okur ve sonra şöyle der: “Ben üzerinize göğün kapılarını açacak ve size yağmur yağdıracak asıl işi yapıyorum!” (İbn Kesir)

Lüzumsuz sorularımızla insanları sıkmayalım

İnsanları gereksiz sorularla sıkıntıya sokmak iyi bir davranış değildir Eski zamanlarda bir kimsenin yolda karşılaştığı tanıdığına “Nereye gidiyorsun?”, “Ne iş yapıyorsun?” şeklinde sıkı sıkı sorular sorması ve bazen onu yalan söyleme yanlışına düşürmesi hoş görülmez Aslında böyle bir davranış sünnet olmadığı gibi edebe de uygun değildir İnsanın bir başkası tarafından nereye gittiğinin, ne yaptığının bilinmesini istememesi en doğal hakkıdır Büyük zatlardan Mücahid ve Ata (rha) bu tür sualleri uygun bulmazlar ve şöyle derlerdi: “Yolda bir din kardeşinle karşılaştığın zaman ona ‘Nereye gidiyorsun?’veya ‘Nereden geliyorsun ?’diye sorma Bu durumda sana belki doğrusunu söyler, senin hoşuna gitmez Belki yalan söyler buna da onu sen sevk etmiş olursun

Teyemmüm

Abdestsizlikten temizlenmek, namaz kılmak veya abdestsiz yapılması caiz olmayan bir ibadeti yapmak için niyet ederek temiz toprak veya toprak cinsinden bir şeye ellerini sürüp yüzünü ve kollarını mesh etmeye “teyemmüm” denir Abdest almak veya gusül yapmak için su bulunmadığı zaman teyemmüm etmek abdest ve gusül yerine geçer Teyemmümü gerekli kılacak durumlar kısaca şöyledir: Suyun bulunmaması, yeteri kadar olmaması, su yolunda bir tehlike bulunması, suyun bir mil’den uzak olması, ancak içmeye yetmesi, kullanma imkânının olmaması, satın alınamaması veya piyasa değerinin çok üstünde satılması Bir kimsenin su kullandığı takdirde hasta olmaktan veya hasta ise hastalığının artmasından veya iyileşmesinin gerçekleşmesinden endişe etmesi teyemmümün yapılması için bir özür sayılır

Allah’a giden yolculuk

Tasavvuf terbiyesiyle Allah’a sefer ve yolculuk deyince, hadis-i şeriflerde anlatılan iç terbiye ve takva anlaşılacağını söyleyen büyük velilerden İsmail Ankaravi (ks) bu seferin sufinin iç aleminde gerçekleşeceğini belirtir “Bu seferin aslı her türlü kötülükten uzaklaşmaktır Bu seferin sonunda salik Cenab-ı Hakk’a ulaşır ve huzur bulur İnsanın kemali ancak bu şekildeki bir seferle alacağı terbiye ile mümkündür” (Ankaravi, Minhacü’l-Fukara)

Alıntı Yaparak Cevapla

Az Ve Öz

Eski 08-02-2012   #9
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Az Ve Öz




Az ve Öz
Efser BERİN


Gerçeğe ayna olan kıssalar

Okuduğumuz, sohbetini dinlediğimiz salih kimselere ait olan kıssaların faydalarını Ebu Ali Dekkak Hazretleri şu sözleriyle ifade eder: “Velilerin sözleri dinleyenin kalbini kuvvetlendirir, ölmüş duygularını harekete geçirirken kalbinde güzel hâllerin doğmasına sebep olur Aynı zamanda kişinin kibrini kırıp benliğini yıkar ve faydasız düşünceleri kalbinden atar Ona hâlini gösteren ayna olur Eğer insan kör değilse kendini görür” Yusuf Hemadani Hazretleri de kalbi gaflet içinde olanlara, her gün Allah dostlarının hallerini ve hayatlarını anlatan kitaplardan bir miktar okumasını tavsiye eder

Merhamet ve muhabbetle davranmalıyız insanlara

İnsanlara şefkat ve muhabbetle yaklaşmanın bir sorumluluk olduğunu söyleyen S Muhammed Saki Hazretleri özellikle Efendimiz’in (sav) ve onun varisi evliyaların rehberliğinde yürüyen herkesin bu sorumluluğu alışkanlık haline getirmelerini tavsiye eder Konuyla ilgili görüşlerine şu şekilde devam eder: “Manevi terbiyeye sahip kâmil kişi önce bütün müminlere, sonra dünya görüşü ve toplumdaki yeri ne olursa olsun, bütün insanlara, kalbindeki engin şefkat ve merhametten bir pay ulaştırmak zorundadır Bu alışkanlığı bir ömür boyu devam ettirmek önemli bir sorumluluktur Manevi terbiyenin esası sertlik, kabalık, ürkütücülük olabilir mi? Bu terbiyeye talip olan insan nezaketi, şefkati, merhameti nasıl terk edebilir? Sizce insanlar arası ilişkilerde mümine nezaketten daha çok yakışan bir hâl var mı?” (Hayat Dengemiz)

Nasipsiz insanlardan olmayalım

Sufi zahidlerden Muhammed b Fazl’a göre İslam dini dört çeşit insan yüzünden zarar görür Bu kişiler sahip oldukları ilim ile amel etmeyenler, bilmedikleri şeyle amel edenler, bilmediklerini öğrenmeyenler, halkı öğrenmekten alıkoyanlardır Dünya hayatında elindeki nimetlerden yeteri kadar faydalanmayanların hâlini de kısaca şöyle özetler: “Kişiye ilim nasip olur, fakat amelden mahrum kalır Amel nasip olur, fakat ihlastan mahrum kalır Salih insanların sohbetinde bulunmak nasip olur, fakat onlara hürmet etmekten mahrum kalır” (Kuşeyri Risalesi)

Allah’a inanan ve inanmayanın hali

Allah’a inanmayan kimse ile inanan kimsenin dünya ve ahretteki durumunu Muhammed b Ka’b el-Kurazi şöyle açıklar: “Allah’a inanmayan kimse yaptığı iyi işlerin karşılığını dünyada görür Onun karşılığı ailesinde, malında, çocuklarında kendisine verilir Öyle ki Allah katında hiçbir hayrı bulunmadan dünyadan çıkıp gider Allah’a inanan kimse de günahlarının cezasını dünyada çeker Öyle olur ki Allah katında (cezasını çekmediği) hiçbir kötülüğü kalmadan dünyadan çıkar gider

Şeytanın vesvesesinden kurtulmanın yolları

Şeytanın vesvesesinden kurtulmak için; Allah Teala’yı çokça zikretmek, şeytandan çokça Allah’a sığınmak ve Nas suresini çok okumak tavsiye edilir Şeytanın vesvesesini kalpten tamamen söküp atmanın yolunu Ahmed İbn Acibe şu sözleriyle gösterir: “İrşatla görevli kâmil bir mürşidin sohbet halkasına yani manevi terbiyesine girmek gerekir Bu terbiye ile mürşit onu fenafillah makamına ulaştırır (kalp Allah’ın sevgisinde kaybolur), böylece şeytanın vesvesesinden kurtulur Yoksa bu hâle ulaşmadan kuldan vesvese tamamen kesilmez” (İbn Acibe el-Haseni)

Günahların affına namaz vesile olur

Allah Rasulü (sav) sahabileriyle beraber mescitte otururken bir adam gelir yanlarına “Ey Allah’ın Rasulü ben bir suç işledim bana cezamı ver”der İki cihan sultanı, adama cevap vermez Adam tekrar aynı şekilde isteğini tekrar eder Yine Rasulullah (sav) bir şey demez Bu sırada namaz vakti girer Namaz beraberce kılınır Adam namazdan sonra yine Allah Rasulü’nün (sav) peşine düşer ve cevabını ister Efendimiz (sav) adama: “Evinden çıkınca güzelce abdestini almış mıydın?” diye sorar Adam “Evet, Ey Allah’ın Rasulü” der Efendimiz (sav) “Sonra da bizimle namaz kıldın mı?” deyince adam tekrar “evet” karşılığını verir Peygamber Efendimiz (sav) “Öyleyse Allah Teala (cc) günahını affetti” der ve “Günde beş defa suda yıkanan kimsenin bedeninde kirden ve pastan bir eser kalır mı? İşte namazını kılan, günde beş vakit Rabbi’nin huzurunda başını secdeye koyup rahmetine iltica eden kimse de böyledir Allah böyle kimselerin günahlarının affeder İsterse günahları köpükler kadar çok olsun” müjdesini verir (Buhari, Müslim)

Alıntı Yaparak Cevapla

Az Ve Öz

Eski 08-02-2012   #10
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Az Ve Öz




Az ve Öz
Efser BERİN

Hac ve kurban ayı zilhicce

Hac ve kurban ibadetini içinde bulunduran mübarek bir aydır Zilhicce Bu ayın dokuzuncu günü olan arefe günü haccedenler Arafat’ta ihramlarıyla mahşeri yaşar gibi bir araya gelirler Kurban Bayramı günleri ise Zilhicce’nin onuncu, on birinci, on ikinci günleri

Hacda zikrin yeri ayrıdır

Allah Teala’nın ismini en çok anan kişilerin yaptıkları ibadetler sevap bakımından en büyük dereceye sahiptir Hz Ebu Bekir’in (ra) deyişiyle de Allah’ı zikredenler bütün hayırları elde ederler Hac sırasında Allah’ın sürekli anılmasının ve O’ndan mağfiret istenmesinin gerekliliği Bakara suresinde ifade edilir Allah Rasulü (sav) Kâbe’yi tavaf etmenin, Safa ve Merve arasında say yapmanın ve şeytan taşlamanın sadece Allah’ı zikretmek için konulmuş ibadetler olduğunu söyler Ayrıca Kâbe’nin etrafındaki tavafın namaz gibi olduğunu bildirirken konuşmak gerekirse hayır konuşulmasını tavsiye eder (Tirmizi, Hac; Ebu Davud, Menasik)

Peygamber Efendimiz (sav) kurbanı nasıl keserdi?

Allah Rasulü’nün (sav) kurbanı nasıl kestiğini ve bu sırada yaptığı duayı Hz Cabir (ra) şöyle anlatır: “Rasulullah (sav) Zilhicce’nin onuncu günü alacalı, boynuzlu iki koç kesti Koçları kıbleye doğru yatırdı Şu şekilde dua etti, sonra koçu kesti: ‘Şüphesiz ki ben Allah’ı bir tanıyıcı olarak yüzümü, yeri ve gökleri yaratana çevirdim Ben müşriklerden değilim Namazım, ibadetim, hayatım ve ölümüm sadece alemlerin Rabbi Allah içindir O’nun ortağı yoktur Ben bununla emrolundum Ben Müslümanlardanım (En’am, 161-163) Ey Rabbim! (Bu kurban bize) sendendir ve senin rızan için (kesiyoruz) ve sana (ulaşacak)tır Muhammed’den ve ümmetinden bunu kabul buyur Allah’ın ismiyle kurbanımı kesiyorum Büyük sadece Allah’tır” (Ebu Davud, Dahaya 4; İbnu Mace, Edahi 1)

Hacı karşılamanın fazileti ve hacdan gelen manevi hediyeler…

Hacdan dönen kişileri karşılamanın faziletini Efendimiz’in (sav) şu sözlerinden öğreniyoruz: “Hacdan dönen biriyle karşılaştığında ona selam ver, onunla tokalaş ve o evine daha girmeden önce senin affedilmen için ondan, Allah’a dua etmesini rica et, onun hatırına affedilirsin” (Ahmed, Müsned)

Hacdan gelenleri ziyarete giden Pakistanlı Dr Muhammed İkbal’in söyledikleri ne kadar ince ve bir o kadar da düşündürücüdür Ziyaretine gittiği hacılara şu soruyu sorar: “Medine-i Münevvere’yi ziyaret ettiniz; uhrevi Medine çarşısından gönlünüzü ne gibi hediyelerle doldurdunuz? Getirdiğiniz maddi hediyeler; takkeler, tespihler, seccadeler bir müddet sonra eskiyecek, solacak ve bitecek Medine’nin solmayan, gönüllere hayat veren, ruhani hediyelerini getirdiniz mi? Hediyeleriniz içinde Hazreti Ebu Bekir’in sıdk ve teslimiyeti; Hazreti Ömer’in adaleti; Hazreti Osman’ın hayâ ve cömertliği; Hazreti Ali’nin irfan ve cihadı var mı? Bugün binbir ızdırap içinde kıvranan İslam dünyasına gönlünüzden bir asr-ı saadet heyecanı verebilecek misiniz? (O Nuri Topbaş)

Kurbanın olayım Rabbim!

Kurban “kendisi ile Allah’a yaklaşılan şey” anlamına gelir Allah Teala’nın sonsuz nimetlerine şükrün ifadesidir aynı zamanda Mevla’ya yaklaşmaya ve onun rızasını kazanmaya vesile olan kurban ibadeti, aynı zamanda teslimiyetin de ifadesidir Hac suresinin 34 ayetinde şöyle buyrulur “Her ümmet için, Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanlar üzerine ismini ansınlar diye kurban kesmeyi meşru kıldık İşte sizin ilahınız bir tek ilahtır Şu halde yalnız ona teslim olun…” Kurban teslim olmaktır, nefsin elinden Hakk’ın yoluna teslimiyettir Her şeyimizi, başta canımızı O’na teslim edebileceğimizin göstergesidir

Alıntı Yaparak Cevapla

Az Ve Öz

Eski 08-02-2012   #11
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Az Ve Öz




Az ve Öz
Efser BERİN


Dünya ve şeytana aldanmayıp efendimizin (SAV) keyfini yerine getirelim

“Her peygamberin bir havuzu vardır Her biri havuzuna geleceklerin çokluğuyla övünür Ben, benim havuzuma gelenlerin en fazla olacağını ümit ediyorum” (Tirmizi, Taberani) Bu mübarek sözlerin Allah Rasülü’nün (sav) ümidi ve ricası olduğunu belirten İmam Gazali (ks) sözlerine şöyle devam eder: “Öyleyse her kul O’nun havuzuna gelenlerden olmayı ümit etmelidir İnsan amelsiz hali ile aldanmaktan ve boş ümitle yetinmekten de sakınmalı Her türlü aldanıştan ve gafletten Allah’a sığınmalıdır Gerçekten Allah’ın rahmetinin genişliğine güvenip aldanış içinde olmak ve bu yüzden amelde gevşek davranmak, dünyaya aldanmaktan çok daha büyük bir tehlikedir Allah Teala bu hususta şöyle buyurmuştur: ‘Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve şeytan da Allah’ın affına güvendirerek sizi kandırmasın’ (Lokman, 33) Ne yazık ki insanların çoğu böyle bir ümit içindedir
(Ölüm ve Sonrası, İ Gazali)

Ahiret postacılarını boş çevirmeyelim

Bizden bir şey isteyen kişilere karşı nasıl davranmamız gerektiğini Peygamber Efendimiz’in (sav) şu sözlerinden öğreniyoruz: “Sizden biri, kapısına gelip bir şey isteyen kimseyi eli boş çevirmesin (Bezzar, Keşfü’l-Estar) Bizden isteneni verirken de isteyeni tersleyip azarlamak, yüzümüzü ekşitmek de yasaklanmıştır Duha suresinin onuncu ayetinde “El açıp isteyeni de sakın azarlama” buyrulmaktadır Gücümüzce verecek bir şeyimiz yoksa da isteyene güzel davranıp onu kırmadan kapımızdan göndermeliyiz Kufe’nin ünlü fakihlerinden İbrahim en-Nehai sadaka isteyen kişileri postacıya benzetir ve şöyle der: “Sizden sadaka isteyen kimse, ahiret postacısıdır Kapınıza gelerek sanki şöyle der: ‘Bana yapacağınız hayırla ahiretteki yakınlarınıza bir şey göndermek istiyor musunuz?”

Tüm güzelliklere tövbe yolundan gidilir

Horasan’ın büyük velilerinden Sülemi tövbeyi, tüm kötü halleri bırakıp bütün güzel hallere yönelmek olarak görürken bu konudaki görüşlerini şöyle özetler: “İnsan tövbe yoluyla hayatındaki bütün yanlışları yıkar, harap olanları imar eder Aynı zamanda tövbe, tabiatı düzeltmektir, ilme tabi olmaktır Yine tövbe, kulun yalpalamaktan istikamete dönmesidir Tövbe ile her türlü kötülükten vazgeçilirken nefis kontrol altında tutulur Böylece kul istikamet üzere daim olur” (Sülemi, Derecatü’l-Muamelat)

Arınmak istiyorsan dikenlere aldırma

Muhyiddin-i Arabi Hazretleri, Şeyh Yakup ile birlikte Mentiyar Dağı’nda başından geçen bir hadiseyi şöyle anlatır: Ben henüz tasavvuf hakkında hiçbir şey bilmeyen bir genç iken bir gün Şeyh Yakup ve talebeleri ile birlikte Mentiyar Dağı’na tırmanmaya başladık Şeyh at üstünde biz de talebelerle birlikte yaya olarak tırmanıyorduk dağa Dağ başında öğle namazını birlikte kıldık Ardından Şeyh, Kuşeyri Risalesi’ni bana uzatarak, “oku” dedi Öyle heybet duydum ki, iki kelimeyi bir araya getirip okuyamadım Ellerim titremeye başladı Şeyh Yakup, bunu görünce öğrencisine dönüp, “sen oku dedi” dedi Öğrencisi okudu, şeyh açıklamalarda bulundu İkindiye kadar dağ başında ders yaptık, tefekkür iklimine daldık İkindi namazını kıldıktan sonra da geri döndük

Şeyh Yakup yine atına bindi Ben de atın üzengisinden tutunarak yürümeye başlamıştım Yolda şeyh bana mutasavvıf Ebu Medyen’in faziletlerini ve kerametlerini anlattı Şeyhin sözleri ruhumu öyle sarıyordu ki ben kendimi kaybediyorum Arada bir başımı kaldırıp baktığımda şeyhin bana bakıp gülümsediğini görüyordum Şeyhin hızla ilerleyen atının üzengisinden tutunduğum halde hiç sıkıntı çekmeden yürüyor, giderek uçarcasına hızlanan ata rahatlıkla ayak uydurabiliyordum Bir yere geldik ki şeyh, “ardına bak oğlum” dedi Dönüp ardıma bakınca diz boyu dikenlerin bulunduğu harap bir tarlanın içinde ilerliyor olduğumuzu gördüm Hayret, ne ayağımda, ne eteğimde bir diken izi vardı

Şeyh Yakup: “Dikenlerden korunman, kalbinin saf, temiz, arınma ve Allah’a yönelme isteği ile dolu olduğu içindir yavrum! Arınmak dikenli yollardan geçer İflah olmak istiyorsan dikenlere aldırma ve arınmaya devam et!” dedi, atını hızla mahmuzlayıp yanımdan ayrıldı (Nebhani)

Alıntı Yaparak Cevapla

Az Ve Öz

Eski 08-02-2012   #12
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Az Ve Öz




Az ve Öz
Efser BERİN


VELİLERİN DİLİNDEN VELİLERİN HALLERİ

Yalnızlıkta ve ümitsizliğe düşünce, güneş misali bir Allah dostuna sığınmayı tavsiye eden Hz Mevlana onlar hakkında şunları söyler: “Velilerde, Allah’tan öyle bir kudret vardır ki atılmış oku yoldan geri çevirirler Allah ile oturup kalkmak isteyen kişi, veliler huzurunda otursun Allah, velileri alemlere rahmet olmak üzere yeryüzüne getirmiştir Onlar halkı Allah yoluna davet ederlerken ‘Ya Rabbi, bunları sen kurtar’ diye dua ederler

Yahya b Muaz Hazretleri’ne göre de veli, Allah Teala’nın yeryüzündeki kokusu gibidir “O’nun kokusunu ancak özü ve sözü doğru sadıklar koklar” diyen Muaz Hazretleri’nin sözlerinin devamı şöyledir: “Velinin kokusu onların kalplerine ulaşır, bu koku ile Mevla’ya iştiyak duyarlar Allah’a kavuşmayı arzularlar Böylece fıtratlarındaki duruma göre ibadetleri artar” (Kıssaların Diliyle İman, D Selvi)

İNSAN KÖPRÜ MİSALİ OLMALI

İnsan ahlâken güzel olmalı, kimseyi incitmemeli ve hiçbir şey ondan zarar görmemeli Halim olmalı, sabırlı olmalı Gavs-ı Bilvanisi (ks) bir sohbetlerinde insanı köprüye benzetir “Nasıl ki iyi, kötü, zalim bütün millet gelir köprüden geçer de, o hiç ses çıkarmadan, daralmadan hepsinin geçmesine müsaade ederse, insan da işte bu köprü misali, herkesle iyi geçinmeli, muhatabı ister zalim, ister münafık, isterse hırsız olsun idare etmeli” (Sohbetler, Seyyid Abdulhakim El-Hüseyni)

YA RABBİ BU YOLUN YOLCULARINA YARDIM ET

“Biz, sevgiliye eriştirmeye vasıtayız Bu yolda olanlar sonunda bizden kesilip Allah’a ulaşsınlar…” sözleriyle Nakşibendi yolunun esas gayesine ışık tutan Şah-ı Nakşibend Hazretleri ruhlarını teslim etmek üzere… İki elini kaldırıp duada: “Ya Rabbi, benim yoluma gireceklere senden lütuf ve hayır isterim… Ya Rabbi, sana ahdediyorum Bana bağlanacaklara ve benden hakkı öğrenip işleyeceklere şefaat etmedikçe bana başka bir iş nasip etme! Ya Rabbi, bu yolun yolcularına inayet et!” Ve ellerini mübarek yüzlerine sürüp kendi elleriyle gözlerini kapatmış gibi… Perdeyi elleriyle çeker gibi… Ruhlarını teslim ediyorlar Buhara’da arifler sarayı manasına gelen Kasr-ı Arifan isimli köydeki mübarek kabirlerinin üstünden geçen rüzgar, aldığı kokudan sarhoştur (Başbuğ Velilerden 33, Necip Fazıl)

ALLAH’A KAVUŞMAYI İSTEYENLER VE İSTEMEYENLER

Tabiinden Ata bin Saib anlatıyor: Abdurrahman bin Ebi Leyla’yı yanındaki kalabalıkla beraber bir cenazeyi mezarlığa götürürlerken gördüm Yanında bulunanlara şunları söylüyordu: “Ben işittim ki Peygamber Efendimiz (sav) ‘Kim Allah’a kavuşmayı isterse, Allah da ona kavuşmayı ister Kim Allah’a kavuşmayı istemezse, Allah da ona kavuşmayı istemez’ buyurunca, orada bulunanlar başlarını öne eğdiler ve ağladılar Peygamber Efendimiz (sav) onlara neden ağladıklarını sorunca şu cevabı aldı: ‘Ya Rasulallah! Biz ölümü istemiyoruz Demek oluyor ki, ölümü istemeyince Allah’a kavuşmayı da istemiyor oluyoruz

Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (sav) onlara işin aslının düşündükleri gibi olmadığını söyler ve şu şekilde bir açıklama yapar: “Kişi ölmek üzere can çekişirken Vakıa suresindeki cennetliklerin hali ona müjdelenince o da Allah’a bir an önce kavuşmayı ister Allah da ondan daha çok ona kavuşmayı ister Eğer atalet içinde ve şaşkın olan inançsızlardan ise ona yine Vakıa suresindeki cehennemliklerin hali ve cehenneme gideceği bildirilince Allah’a kavuşmayı istemez Allah da ondan daha çok ona kavuşmayı istememektedir”(İbn-i Kesir Tefsiri) Rabbim biz aciz kullarını merhametiyle kendisine kavuşmayı isteyenlerden eylesin…

EN GÜZEL TEVEKKÜL KAZAYA RIZA GÖSTEREBİLMEKTE

azaya rıza göstermekle ilgili olarak kısacık ama manası itibariyle uçsuz bucaksız bir deniz misali olan şu hadise ne ibret verici bir örnektir: Bir gün Hz Ali’ye (kv) “Benim için fakirlik zenginlikten, hastalık da sağlıktan daha iyidir Bu konuda siz ne dersiniz?” diye sorar Ebu Zerr (ra) Hz Ali ona şöyle cevap verir: “Allah Ebu Zerr’in hayrını versin! Kim ki Allah Teala’nın kendisi için takdir ettiği güzel tercihe tevekkül ederse, o kimse Allah’ın takdir ettiğinden başkasını temenni de etmez İşte bu, kulun kendisi için takdir edilene rıza göstermesinin son noktasıdır” (Ali el-Muttaki, Kenzü’l-Ummal)

Alıntı Yaparak Cevapla

Az Ve Öz

Eski 08-02-2012   #13
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Az Ve Öz




AZ VE ÖZ
Efser BERİN


GÖNÜLDEN SÖYLENEN DUALAR HAKK’A YÜKSELİR

Hz Mevlana’ya göre candan, gönülden söylenen güzel sözler, dualar, yakarışlar Hakk’a doğru yükselir Hak’tan başka kimsenin bilmediği, bir yere kadar varır Sonra sözlerimizin, niyazlarımızın sevabı, Allah’ın rahmeti eseri olarak kat kat çoğalarak bize gelir Hz Mevlana “Sen mademki dua etmemizi emrettin, ne olur, şu emrettiğin duayı da kabul buyur” yakarışıyla Rabbi’ne şu duayı yapar: “Ey güçlükleri kolaylaştıran Allahım! Sen bize dünyada da ahirette de iyilik ver, güzellik ver! Allahım bizim yolumuzu gül bahçesi gibi güzelleştir, varacağımız yerde sen bulun, konak yerimiz sen ol, yürüdüğümüz yol bizi sana götürsün, sadece cennete değil” (Mesnevi)

KULLUK ELBİSESİ OLAN AMELLERİMİZ

Allah için amel edip ahretini kazanmak isteyen kişinin çok gayretli olması gerekir İnsanın niyetine göre nice küçük ameller büyür, nice büyükleri ise küçülür Allah’ı gerçekten sevenlerin amelleri daha bir güzel olur Çünkü amel yapmaktan daha zor olan amelde ihlası korumaktır İhlas da ancak sevgiyle elde edilir Cüneyd-i Bağdadi’nin talebesi Ebu Bekr Kettani Hazretlerine göre ameller kulluk elbisesidir “Allah Teala sevgisini mahrum ettiği kimselerden bu elbiseyi çıkarır Kendisine yaklaştırmak istediği kimselere şefkat eder devamlı bu elbise içinde kalmalarını nasip eder” Mevlamız biz aciz kullarını şefkatle bu elbiseyi daim giyenlerden eylesin…

TARİHE “HATIRALAR” İLE IŞIK TUTMAK GEREKİR

Osmanlı kültürünü, hayatına ve yazılarına aksettirmiş bir yazardır Münevver Ayaşlı Tarihin önemli olaylarına tanıklık eden devlet adamlarını, edebiyatçıları ve sanatçıları yaşadıklarını yazarak “hatırat” haline getirmedikleri için eleştirir Çünkü bu tutum gelecek nesillerin tarih adına “gerçekleri” öğrenmelerine engel olur ve bu da millet menfaatlerine uyan bir davranış değildir Ayaşlı için Hatıra yazmanın, bırakmanın önemini bilmeyen bu kişiler gerçekleri kendi milletinden gizleyerek sırlarıyla beraber bu dünyadan ayrılırlar “Evvela bu mukaddes vatana ve aziz millete Hak için hakikati söylemek, yazmak başta gelen bir görev, hatta bir mecburiyettir Kendilerine en büyük nimetleri, makamları veren bu milletten, bu himmet ve bu hizmet esirgenemez Böyle davranmanın sebebi; herhangi bir yere bağlılık, verilen bir söz, edilen bir yemin dahi olsa!” diyen Ayaşlı’ya göre tarihe ve tarihçiye en büyük hizmet; bir devri, tarihi olayları her şeyiyle olduğu gibi nakletmektir (M Ayaşlı; İşittiklerim, Gördüklerim ve Bildiklerim)

“EDEPLE VARIŞ LÜTUFLA DÖNÜŞ” ÖRNEĞİ

Şafi mezhebi fıkıh alimlerinden Ebu Said Abdullah bin Asrun ilim tahsil etmek için gittiği Bağdat’ta yaşadığı bir hadiseyi şöyle anlatır: “Nizamiye medresesinde İbnü’s-Sekka adındaki bir arkadaşımla boş zamanlarımızda sürekli şehirdeki salih kimseleri ziyarete giderdik Bir ara şehirde bir gavs olduğunu, bu gavsın bazen göründüğünü, bazen de görünmediğini duyduk Bu haber üzerine henüz genç olan bizim Abdülkadir-i Geylani’yi de yanımıza alarak bu gavsın ziyaretine gittik

Yolda İbnü’s-Sekka “Ben ona öyle bir soru soracağım ki bilemeyecektir” dedi Ben de bir soru sormak istediğimi söyledim Abdülkadir-i Geylani ise; “Böyle bir kişiyi imtihan etmekten Allah’a sığınırım Ben sadece onun bereketine nail olmayı isterim” dedi

Bu niyetlerle vardık Gavs’ın huzuruna İbnü’s-Sekka’ya kızgın bir yüz ifadesiyle bakan Gavs: “Yazık sana ey İbnü’s-Sekka! Sen bu soruyu soracaktın, beni imtihan edecektin öyle mi? İşte sorunun cevabı şudur oğlum Yalnız seni küfür ateşinde görüyorum, kendine dikkat et!” dedi Sonra bana dönerek şunları söyledi: “Ey Abdullah! Senin sorunun cevabı da şudur oğlum Seni de kulaklarına kadar dünyaya batmış görüyorum Sen de dikkat et!” Daha sonra Abdulkadir’e şefkatle bakarken memnuniyetini belli eden bir ses tonuyla: “Ey Abdülkadir! Sen sahip olduğun bu edeple Allah ve Rasulü’nü razı ettin Seni Bağdat kürsüsüne çıkmış, ayağını da bütün velilerin boyu üzerine basmış görüyorum Evladım Allah yolunu açık etsin…” dedi ve gözden kayboldu

Bundan sonra Abdülkadir-i Geylani maneviyatta yükseldikçe yükseldi İbnü’s-Sekka ilimde sırtı yere gelmez hale geldi Halife onu elçi yaparak Rum kralına gönderdi Rum kralın’ın kızına aşk oldu ve onu kraldan istedi Rum kralı da dininden dönmesi halinde kızını ona vereceğini söyledi İbnü’s-Sekka dinden döndü, kızla evlendi Daha sonra küfür üzerine ölüp gittiğini duydum Bana gelince… Ben de zengin oldum, ilmi terk ettim ve kulaklarıma kadar dünyaya
battım

Alıntı Yaparak Cevapla

Az Ve Öz

Eski 08-02-2012   #14
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Az Ve Öz




AZ VE ÖZ
Efser BERİN

KALBİNDEN BİZLERİ ÇIKARMA YA RASULALLAH

Peygamberimiz’in (sav) vefatını öğrenen Hz Ebu Bekir (ra) hemen O’nun evine gider ve odasına girer Gözlerinden yaşlar boşalıyorken O’nun mübarek yüzünü açar ve sıvazlar Bu sırada dudaklarından şu sözler dökülür: “Anam babam sana feda olsun! Güzel yaşadın, güzel vefat ettin Senin ölümünle nübüvvet noktalanmıştır Sen övülemeyecek kadar azametli, sızlanamayacak kadar ulvisin Öyle ki herkes sende teselli buluyor ve eşit oluyordu… Eğer ağlamayı (ölenin üzerine) yasaklamasaydın sana dökerdik bütün gözyaşlarımızı Allahım bunları ona ulaştır!

Ey Muhammed! Rabb’inin yanında bizleri de an Kalbinden bizleri çıkarma Eğer ağırbaşlı ve sakin olmayı öğretmeseydin bizlere, ardından bıraktığın yalnızlığa ve hasrete kimseler dayanamazdı Allahım! Bunları sevgili dostuna ilet Onun sevgisini içimizde koru” (Beyhaki, Delailü’n- Nübüvve; İbn Sa’d, et-Tabakatü’l-Kübra)

DOSTUN KAPISINA ELİ BOŞ GİDİLMEZ

Mesnevi’sinde dostların yanına eli boş gitmeyi değirmene buğdaysız gitmeye benzeten Mevlana Hazretleri, Rabbimiz’in mahşer gününde insanlara armağan olarak ne getirdiklerini soracağını da söyler “Sizi ilk yarattığımızda olduğu gibi eli boş, azıksız olarak ve tek başınıza muhtaç bir halde geldiniz Siz de dünyadan ahirete dönmek ve benim huzuruma çıkmak ümidi yok mu idi? Kur’an’ın kıyametle ilgili haberi, size boş mu görünmüştü?’ diye buyuran Rabb’ine böyle eli boş olarak gitme

Mevlana Hazretleri az da olsa uykuyu, yemeyi içmeyi bırakmanın Hak’la buluşma zamanı için bir armağan hazırlamanın en güzel yol olduğunu belirten sözlerine şöyle devam eder: “Ey Hak aşığı, geceleri az uyuyanlardan, seher vakitleri günahlarının bağışlanmasını isteyenlerden ol

MİRAÇ’TA HEDİYE EDİLEN RAHMET VE DUA AYETLERİ

Peygamber Efendimiz (sav) Miraç’taki hediyelerden biri olan Bakara suresinin son iki ayetinin (Amenerresulü ile başlayan ayetler) kendisine arşın altındaki bir hazineden verildiğini ve onların daha önceki hiçbir peygambere verilmediğini söylerken bu ayette yapılan duaların Rabbimiz tarafından kabul edildiğini de müjdeler Bu ayetlerin rahmet ve dua ayetleri olduğunu bildirir, her mümin tarafından öğrenilmesini ve yatsı namazından sonra okunmasını tavsiye eder (Ahmed, Müsned; Süyuti, ed-Dürrü’l-Mensür; Beyhaki, Şuabü’l-İman)

NAMAZDA DİKKATİ TOPLAMAK İÇİN YAPILMASI GEREKENLER

İmam-ı Rabbani Hazretleri eserlerinde namaz konusu üzerinde çok durmuş ve önemli devlet adamlarına gönderdiği mektuplarından birinde namaz adabından şöyle bahsetmiştir: “Secdede ellerin parmaklarını birleştirmeye, rükuda da parmakları birbirinden ayrı tutmaya dikkat etmelidir Bu şekilde yapılması boşuna emredilmemiştir Namazda ayakta dururken gözleri secde yerine dikmeli, rüku halinde ayaklara bakmalı, secde yaparken burun hizasına ve otururken de diz üzerindeki ellere bakmalıdır Tüm bunlar dikkatin dağılmayıp kişinin kendini namaza vermesine sebep olurken namazda huşu meydana gelir” (Mektubat)

MİRAÇ’TA HZ MUSA’NIN (AS) AĞLAMASI

Efendimiz (sav) Miraç’ta Hz Musa (as) ile altıncı kat semada görüşür Oradan ayrılırken Hz Musa ağlamaya başlar ve kendisine neden ağladığı sorulunca şu cevabı verir: “Ya Rabbi, bu yiğit ve genç peygamberi benden sonra gönderdin ve onu daha faziletli kıldın Ümmetini de diğer ümmetlerden üstün yaptın O’nun ümmeti benim ümmetimden hem sayıca çok olup hem de benim ümmetimden önce cennete girecekler Böyle bir ümmete sahip olamadığım için ağlıyorum

Hz Musa’nın gözyaşlarının sebebi haset değil hasretti aslında Bu ağlamayla aynı zamanda Peygamberimiz’in (sav) üstünlüğünü ve ümmetinin şerefini tebrik ve tasdik ediyordu (Heysemi, ez-Zevaid; İbnu Ebi Cemre, Behcetü’n-Nüfus)

KALP TEMİZLİĞİ NASIL OLUR?

İbn-i Ömer’den (ra) rivayet edilen hadiste Hz Peygamber (sav) kalbimizi demire benzetir ve su değince demir nasıl paslanırsa kalbimizin de öyle paslanacağını söyler Yanında bulunanlar; “Bunun cilası nedir ya Rasulallah?”diye sorarlar Efendimiz (sav) onlara: “Ölümü çok anmak ve Kur’an okumaktır” cevabını verir (Beyhaki)

Alıntı Yaparak Cevapla

Az Ve Öz

Eski 08-02-2012   #15
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Az Ve Öz




AZ VE ÖZ
Efser BERİN

YOLLARIN EN DOĞRUSU, EN NURLUSU…

Bütün ilim dallarını en ince ayrıntısına kadar incelediğini, son olarak da tasavvufu ve sufilerin yaşayışlarını araştırdığını söyleyen İmam Gazali Hazretleri tasavvuf ilmini; nefsi kötü huy ve sıfatlardan temizlerken her türlü zorluğa katlanmak ve kalbi Allah’tan başka her şeyi boşaltarak sadece Allah’ın zikri ile süsleyip güzelleştirmek olarak özetler Ve bu yoldan başka insanların da faydalanması için tecrübelerini paylaşır

“Bizzat yaşayarak anladım ki sufiler (tasavvufu yaşayanlar) gerçekten Allah Teala’nın yolunda yürüyenlerdir Ahlakların en güzeline ve faziletlisine sahiptirler İnsanlar tasavvuf ehlinin davranış ve ahlaklarından daha iyisine ulaşmak için dünyadaki bütün akıllı kimselerin akıllarını, hikmet sahiplerinin hikmetlerini, alimlerin ilimlerini bir araya getirseler de bunda başarılı olamazlar Onların iç ve dış yaşayışlarındaki bütün hal ve hareketleri Peygamber (sav) kandilinin nurundan alınmadır Bilindiği gibi yeryüzünde peygamberlik nurundan başka kendisiyle aydınlanacak başka bir nur yoktur” (İmam Gazali, El-Munkız Mine’d- Dalal)

KUR’AN-I KERİM İLE RAMAZAN ARASINDAKİ BAĞ

Mükaşefat-ı Gaybiyye adlı eserinde İmam-ı Rabbani (ks) Ramazan ayının bütün hayır ve bereketleri içerisinde bulunduran mübarek bir ay olduğunu söyler Bütün kemalatı (fazilet ve üstünlükleri) kapsayan Kur’an-ı Kerim’in indirildiği ay olduğundan Ramazan bu kemalatın hepsine de sahip olmuş olur İmam-ı Rabbani Hazretleri bu ay ile ilgili şunları anlatır: “Bu ayın içindeki Kadir Gecesi bu ayın özüdür, meyvenin kabuğu ve içi misali Ramazan ayını gönül diriliği ve istikameti ile geçirmek, bütün seneyi hayır ve bereket içinde geçirmeye sebep olurken insanlar arasındaki birlik ve beraberliğe de katkı sağlar Bu ay içindeki ayrılık da aynı şekilde sene boyunca sürecek bir ayrılığa sebep olur Ramazan ayı ile Kur’an-ı Kerim hatmini bir araya getiren kimse, onun bereketinden mahrum kalmaz

HANGİ İLAÇ NEFSİ DİZGİNLER?

İnsanın ancak açlıkla (oruç tutmakla) nefisini yola getirebileceğini ve onun hilelerinden kurtulmasının kolay olacağını söyleyen Mevlana Hazretleri’ne göre açlık, nefsi kötü huylardan temizleyecek en önemli ilaçtır Nefsi demire, aç kalmayı da ateşe benzeten Hz Mevlana sözlerine şöyle devam eder: “Demir kızıp ateş haline gelmedikçe sakın onu dövmeye kalkışma Demiri ezemesin Bilmiş ol ki, beden aç kalmadıkça Hakk’a yönelmez Boyun eğmez Kafa tutar Onu tok iken yola getirmek soğuk demiri dövmeye benzer

ÇOCUKLARIN OYUNU!

Beyazıt Bestami Hazretleri müritleri ile bir yere giderken yolda bir grup çocuğun oyun oynamakta olduğunu görür Beyazıt Bestami’yi fark eden çocuklar hemen yanına gelip: “Ey büyüğümüz, düğünümüz var buyurun Hz Muhammed’i (sav) evlendiriyoruz İşte bu Hz Muhammet (sav) bu da Hz Aişe’dir…” derler Bayezit Bestami Hazretleri çocukların bu oyunlarını hiç beğenmez… Zira Efendimiz (sav) ile Hz Aişe’nin isimlerinin böyle oyuncak bebeklere verilip yerlerde dolaştırılmasını hoş görmez Elindeki asa ile her iki oyuncak bebeği de köprüden aşağıya atıp devam eder yoluna

Evine vardıktan bir süre sonra daldığı murakabede Efendimiz’i (sav) görür Allah Rasulü’nün (sav) elini öpmek ister Fakat Peygamberimiz (sav) ona hiç bakmaz Bunun üzerine Bayezid Bestami (ks) niyazda bulunarak: “Ey gözlerin nuru, ey Allah’ın Rasulü! Bu fakire hiç nazar buyurmaz mıydınız?” deyince Allah Rasülü (sav) ona şu cevabı verir: “ Beni çocukların elinden aldın Hiç değer vermedin Asanın ucuyla suya ittin Şimdi benden itibar görmek mi istersin? Bilmez misin ki benim adıma hürmet etmek, bana hürmet etmektir Benim sünnetime, adetime ve ahlakıma hürmet etmek, bana hürmet etmektir!”

Bayezid Bestami (ks), bu sözlerle bilmeden yapmış olduğu hatanın büyüklüğünün farkına varır Hemen murakabeden kalkarak doğruca çocukların oynamakta olduğu yere gider Onları bulup hediyeler verir ve hepsinin gönüllerini alır (Eşrefoğlu Rumi, Müzekkin Nüfus)

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.