Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
organı, yasama, ömer

Ömer (R.A.) Ve Yasama Organı

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ömer (R.A.) Ve Yasama Organı




ÖMER (RA) VE YASAMA ORGANI


Demokrasi ile idare edilen çağdaş ülkelerde, yasama organının halka ait olduğu inkâr edilemez Halk tavırlarını düzenleyen kaideleri, hür iradesiyle kendisi seçer Bu teorik prensibe istinaden halk bu işi direkt olarak üstlenir Fakat hüküm metodlarından olan bu metod direkt demokrasi diye adlandırılan çağdaş devletin oluşturduğu bazen bu sayının yüzlerce milyonları bulduğu tüm halkın bir yerde bir araya gelmesinin verdiği imkânsızlık bir taraftan, diğer taraftan ise büyük toplantıların kötü sonuçlarla neticelenmesinin dezavantajları sebebiyle pratik olarak bu metod uygulanmamaktadır


Bu sebeple gelen demokrasi çeşidi bugün vekâlet demokrasisidir [4] Değişik isimler altında halkın görevi, kendi adına yasama işini üstlenecek temsilcileri seçmekle biter Bu farklı isimler ise parlamento, millet meclisi, temsilciler meclisi vs'dir


Parlamentonun sahip olduğu yasama otoritesinin sınırı nedir? Başka bir ifadeyle, parlamento istediği her kanunu çıkarma hakkına sahip midir?


Bu konu bizi başka bir konuya yöneltecektir O da şudur: Anayasa veya devletteki esas kanundur Halklar mutlak düzenleri ortadan kaldırdıklarından ve yerine koydukları hükmü transfor ettiklerinden beri kazandıklarını garantilemek ve hâkimin otoritesini sınırlandırmayı esas alan haklarını bir belgeye geçirme konusunda itina gösterdiler Bu belge, hâkime hükmün metodunu, halka ait olan sallanın sınırını ve hâkimin herhangi bir sözde sebeple buna tecavüz etme hakkına sahip olmadığım beyan eder İşte bu belgelere "Anayasa" ismi verilir


Anayasalar parlamentoların yasama yetkisine bazı sınırlar koyarlar Burada iki türlü anayasa karşımıza çıkmaktadır: Esnek anayasalar, katı anayasalar Katı anayasalarda, anayasa değişikliği oldukça zordur Kanun çıkarmak bir takım şartlara bağlıdır Bunun için çoğunluğun sağlanması, değişiklik konusu olan maddenin halk oyuna sunulması veya değişiklik yapılmadan önce parlamentonun kapatılması gerekir


Esnek anayasalara gelince, normal kanunların değiştirildiği veya çıkarıldığı gibi işlem yapılır


Katı anayasa yasama görevinde parlamentoya bir şart koymuşsa malların kamu yararına istimlâk edilmesinin yasaklanması, ceza hukukunun daha öncesini kapsaması, vatandaşlar arasında soy, cins ve dil sebebiyle ayırım yapmamak vs gibi Parlamento anayasaya göre gerektiği şekilde anayasada değişiklik yapmadığı takdirde bu engelleri aşmakta aciz kalır Ve buradan malum problem ortaya çıkmaktadır O da parlamentonun direkt veya dolaylı yollardan anayasada bulunan bazı hükümlerin dışına çıkması halinde kanunların anayasaya uygun olup olmadığı problemidir


Esnek anayasalara gelince, böyle bir problem mevcut değildir Bu sebeple kanunların anayasaya uygun olup olmadığı problemi gibi bir problem söz konusu değildir Buna en iyi örnek, İngiltere anayasasıdır Hatta şaka kabilinden şöyle söylenir: "İngiliz parlamentosu, erkeği kadına veya kadını erkeğe transformu dışında istediği herşeyi yapabilir"


Eğer dünyadaki anayasaların büyük çoğunluğu katı anayasalar olarak düşünülürse çağdaş devletlerdeki meşru basamaklar dört kademeden oluşur:


1- Anayasa o devletin en yüce kanunudur Kanun ise heyet tarafından düzenlenir Günümüzde inkâr edilmesi mümkün olmayan bir gerçek şudur ki, kurucu heyet anayasayı düzenlerken uluslararası antlaşmaları veya kendi isteğiyle zorunlu hale getirdiği şartlan esas alır Bunun üzerinde sınır koyucu herhangi bir kural yoktur


2- Parlamentodan çıkarılan normal kanunlar, anayasanın öngördüğü[5] genel kaideler dahilinde çıkarılır Anayasalar yasamada parlamento da bazı zayıf şartlar ileri sürmekten başka birşey koşmuyorsa da kişi parlamento otoritesinin yasama işinde sanki sınırsız kural olduğunu görür [6]


3- Yürütme organınca çıkarılan kanun tasarıları: Kanunların uygulanması için gerekli şartların yerine getirilmesi, kanunlardaki eksikliklerin tamamlanması, acele zamanlarda parlamentonun açık bulunmadığı veya parlamento vekâletiyle bu işlerin koordinesi için yürütme organının koyduğu tasarılardır [7]


4- Bahsettiğim kaideler dahilinde kişi veya kişilerin özel durumlarım koordine için çıkarılan kararlar


İtiraz edilmesi mümkün olmayan kaide şudur ki, bahsettiğimiz kaideler kendilerinden üstün kaidenin sınırlan dahilinde ancak çıkarılabilir Başka bir ifadeyle, kendisinden daha yüksek kaideyle şartlanmak ve kendisinden sonra gelen kaideyi de siniri amalidir


İslâm’ın yasamaya bakış açısı bahsettiğimiz kaidelerle ne derece mutabakat sağlar?


Temas etmemiz gereken tarihî gerçek şudur ki, İslâm devleti yalnız kapladığı alan olarak değil, anayasal sistemleriyle de pratik uygulamalardan oluşan "Töresel anayasalar" düşüncesine daha yakındır


İnkârı mümkün olmayan bir husus da şudur: Resulullah (sav) hayatı boyunca üç otoriteyi hiçbir zaman birbirinden ayırmadı Yani Peygamberimiz hem ortaya kanun koydu, hem uyguladı, hem de kadılık yaptı Uygulama ile yargıyı Resulullah'a ait bir iş sayarsak da yasama için durum aynı değildir Çünkü yasama organını ana kaynağı Kur'an-ı Kerim'dir Kur'an ise Allah katından inmiş bir ilâhî kitaptır Resulullah'ın buradaki rolü haber ve mesaj vermektir


İslâm'da yasamanın kaynağı olan Kur'an-ı Kerim'in özellikleri aşağıdadır:


1- Hadiselerin neticesi olarak nazil olmuştur


2- Genel prensipleri ve ana mes'eleleri ihtiva etmekle yetinir


3- Yasama ile ilgili ayetler sınırlıdır Kur'an-ı Kerim'in ayetleri altı binden fazla olmasına rağmen yasama ile ilgili ayetler iki yüzü geçmez [8]


Durum böyle olunca, Kur'an'ın yanısıra yasamanın Resulullah'ın sünnetine dayanması zaruridir Kur'an-ı Kerim genel kaideleri ve prensipleri kapsıyor, Resulullah ise bunları beyan ediyordu Başlangıçta Resulullah (sav,)'ın sünneti kanun olarak garanti altına alındı Bu sünnetin Kur'an karşısındaki yerini, yürütme organı tasarılarının normal yasalara karşı olan durumuna benzetmek mümkün değildir Çünkü sünnet başlı başına bir yasama kaynağıdır, bu özelliğiyle Kur'an'daki hükümleri açıklar, yasamadaki eksiklikleri tamamlar Peygamber'in sünnetinin Kur'an'ı beyan eden bir yasama kaynağı olduğu hakkında Allahü Teâlâ şöyle buyurmaktadır:


"Sana zikri (Kur'an'ı) indirdik Ki kendilerine indirileni insanlara açıklayasın [9]


Resulullah (sav) yaptıklarıyla ve söyledikleriyle kanun koyucuydu Kur'an'da olmayan veya genel kaideler halinde bulunan hususlar için kanun koyucuydu Fıtra zekâtını buna misal olarak verebiliriz Fertlerin ve toplumların menfaatlerini esas alan ve buna göre kanun koyan Peygamberimiz ilhamını Kur'an-ı Kerim'den alıyordu Dolayısıyla en büyük kanun koyucu Allah'tır


Şurası bir gerçektir ki, yasama hakkı Peygamberimize Allah tarafından verilmiştir Bununla ilgili ayetler hem kesindir hem de sayıca çoktur Bazıları aşağıdadır:


"Peygamber size ne verdiyse onu alın, size neyi yasakladtysa ondan sakının [10]


"Allah'a ve Resulüne itaat edin" [11]


"Kim Resule itaat ederse, Allah'a atiat etmiş olur" [12]


"Hayır, Rabbin hakkı için onlar aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapıp sonra da senin verdiğin hükme karşı içlerinde bir burukluk duymadan (verdiğin hükme gönül hoşluğuyla razı olup) tam anlamıyla teslim olmadıkça inanmış olmazlar" [13]


"Eğer herhangi bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz, Allah'a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız onu Allah'a ve Resulüne götürün" [14]


Böylece Yasama, İslâm devletinin ilk döneminde Resulullah'da ya kendisine gelen Kur'an'da veya sünnette toplandı


Resulullah (sav)'ın vefatıyla Müslümanların kendisine başvurduğu yasama kaynağı ortadan kalkmış oldu Ondan sonra yeni yasama problemleri ortaya çıktı


Ancak şurasını da belirtmemiz gerekir Gerek İslamî yasamanın yeniliği gerekse sahabilerin Resulullah'a olan yakınlıkları dört halife devrinde bu problemi azalttı Bu devirde mes'eleler kolayca hallediliyordu Tabiinin büyüklerinden Meymun b Mehran bunu şu şekilde tasvir etmektedir:


"Ebu Bekir (ra) kendisine bir hüküm geldiği zaman Allah'ın kitabına bakardı Cevabını orada bulursa gereğini yerine getirirdi Bulamazsa Resulullah (sav)'ın sünnetine başvururdu Aradığını sünnette bulursa Peygamber Aleyhisselâm'ın hükmettiği gibi hükmederdi Sünnette de bulamadığı takdirde halka sorardı Resulullah'ın bu konuda hükmettiğini biliyor musunuz? Belki de halk kalkar, kendisine şu veya bu şekilde hükmettiğini söylerlerdi" Meymun b Mehran daha sonra şöyle der:


"Ömer de böyle yapardı Şayet Kur'an'da ve sünnette aradığı hükmü bulamazsa halka şu şekilde sorardı:


"Bu konuda Ebu Bekir'in herhangi bir hükmü olduğunu biliyor musunuz?" Eğer bu sahada Ebu Bekir'in bir hükmü varsa ona uyardı Yoksa halk arasındaki alimleri toplar, kendileriyle istişare yapardı Bu alimlerin görüşleri aynı noktada birleştiği takdirde ona göre hüküm verirdi" [15]


Şüphesiz bu husus diğer iki halife için de doğrudur


Ancak Resulullah'tan sonra İslâm devletinin sınırları oldukça genişledi Alimler bu geniş sahanın muhtelif noktalarına dağıldılar Araplar, medeniyette kendilerinden daha ileride olan milletlerle karıştılar Bütün bunlar dört halife devrinde görülmeyen mes'elelerin ortaya çıkmasına sebep oldu Ortaya çıkan bu yeni ihtiyaçlardan ve problemlerden dolayı İslâm'da yasama sisteminin sabit esaslar temrine kurulması gerekiyordu Böylece hicretin ikinci asrında hukuk ilmi inşa edilmiş oldu [16]


Gayemiz bu hareket hakkında burada açıklama yapmak, ihtilaf konusu olan bu mes'eleleri beyan etmek değil, İslâm yasasının kaynaklarını tasvir ederek çağdaş yasama kaynaklarıyla mukayese etmektir


İslâm hukukunun ana kaynaklan, İslâm hukuku ilmî uzmanlarına göre şu kısımlara ayrılır:


1- Kur'an-ı Kerim: Allah'ın kitabıdır


2- Sünnet: Resulullah'a ait söz, hareket veya takrirdir [17]


3- İcma1: Herhangi bir yüzyılda, bütün İslâm fıkıhçılarının herhangi bir olay veya herhangi bir mes'ele hakkında verdikleri toplu hükümdür [18]


4- Kıyas: Kur'an'da, sünnette veya icmada hükmü olmayan bir konunun illet ve hikmette ortak olan ve Kur'an'da, sünnette ve icmada hükmü bulunan başka bir hükme iltihak etmesidir [19]


Bu kaynakların, tertiplediğimiz şekilde birbirine öncelikleri vardır Yani sıralama şöyledir: Kitap, sünnet, icma, kıyas








[4] Bunun yanısıra direkt ve dolaylı demokrasi çeşitleri zuhur etmiştir Bu demokrasilere istinaden halk yasama görevini tamamen parlamentoya terketmez ise de halk parlamentonun yanı ara bazı yasama işlerine kendisi müdahale eder Anayasa hukukuyla ilgili kitapların verdiği ayrıntılı bilgilere göre, halkın parlamentoyla birlikte paylaştığı en bariz örnekler; halk tasarısı ve teklifi referandum hakkı ve itiraz hakkıdır


[5] Vekâlet demokrasi sisteminde parlamento tek başına bu yetkiye sahiptir Dolaylı demokrasi sistemlerinde ise bu işe parlamento ile seçmenler de katılır


[6] Bu kaide en azından anayasaların büyük çoğunluğu için geçerlidir 1958 (Dögol anayasası) Fransız anayasasını hatırlatmakta yarar var Bu dönemde kanun çıkarma istisna, kanun tasarısı ise kaideydi Bu sebeple hükümetin lehine parlamentonun yasama ihtisası daraldı Buna tabi olan Fas anayasasıydı Detay için bahsettiğimiz "Çağdaş Arap Anayasaları ve İslâm Siyasî Düşüncesinde Üç Otorite" isimli eserimize müracaat ediniz


[7] Ayrıntılı bilgi için "İdarî Kararların Genel Teorisi" isimli eserimize başvurunuz 4 baskı, Kahire-1976


[8] İslâm'da Üç Otorite / Şeyh Abdülvehhab Helaf


[9] Nahl: 16/44


[10] Haşr: 59/7


[11] Nisa: 4/59


[12] Nisa: 4/80


[13] Nisa: 4/65


[14] Nisa: 4/59


[15] I'lâmü'l-Muvakkıîn / İbnü'l-Cevzi c l, s 70-71


[16] Bu ilmin kurucusu Şafii mezhebinin müessisi İmam-ı Şafii'dir


[17] Burada kastedilen, sahabilerin söylediği sözün veya hareketin Resulullah tarafından kabul edilmesidir


[18] Konu veya mes'ele, azınlık bile olsa, bazıları tarafından kabul edilir, diğerleri tarafından kabul edilmezse icma gerçekleşmez


[19] Kısa da olsa, kıyas ile ilgili bir açıklama yapmak istiyorum Hocamızın yaptığı açıklamadan sonra kıyasın erkânlarından söz etmek gerekir Kıyasın unsurları şunlardır:


a) Asıl,


b) Dal ve*ya bölüm (Fer'i),


c) Aslın hükmü,


d) İllet


Bu unsurları açıklamak için bir ayet arzedelim:


"Ey insanlar! Şarap (içki) kumar, dikili taşlar (putlar), (üzerine yazılar yazılmış) şans okları (çekmek veya bunlara göre hareket etmek) şeytan işi birer pisliktir Bunlardan kaçının ki kur*tuluşa eresiniz " (Maide: 5/90)


Burada asıl içkidir Aslın hükmü içkinin haram kılınmasıdır Fer'i de aklı etkileyen her mad*dedir Bu maddenin katı veya sıvı olması anlamı değiştirmez Önemli olan aklı menfi olarak etkilemesidir, illet de sarhoş olmadır Yani sarhoş eden, aklî dengeyi bozan her şeyde bu illet vardır Kıyasa göre aslın olması, başka bir konuda hüküm yok ise de ortak hüküm ve illet var*sa asla göre fer'i de hükmedilir Bahsettiğimiz misalde olduğu gibi Kur'an'da sözü edilen asıl içkidir Varid olan hüküm ise içkinin haram kılınmasıdır Haram kılınmasının illeti ise insanları sarhoş etmesi ve aklî dengelerini kaybetmeleriyle normal olarak yapabilecekleri işleri sar*hoş iken yapamamalarıdır Bu da insanın Allah'a karşı olan vecibeleri yerine getirmemesine sebep olur Buna göre günümüzde çeşitli isimler altında yapılan sarhoş edici maddeler kıyasa göre haramdır Bu madde hakkında hüküm yoktur diye gerekçe göstermek mümkün değildir Çünkü İslâm anayasasının kaynakları olan Kur'an ve sünnetteki hükümler çoğunlukla genel kaideleri içerir

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.