Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
herhangi, ihtilaf, kaynakl, konusu, meselede, olan

Herhangi Bir Mes'elede İhtilaf Konusu Olan Kaynakl

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Herhangi Bir Mes'elede İhtilaf Konusu Olan Kaynakl




Herhangi bir mes'elede İhtilaf Konusu Olan Kaynaklar



1- İstihsan:



Herhangi bir mes'elede, kuvvetli delile sahip olmasına istinaden, bir mes'eîenin hükmünden vazgeçip ona eş olan diğer hükmü almak veya onu tercih etmektir


Hanefi mezhebi bu kaynakla meşhurdur Daha sonra başkaları da bunu takip etti İslihsan ile mücerred olarak aklî içtihad kastedilmemektedir Bu delillere dayanan aklî içtihaddır İstihsan için iki basamak gereklidir:


a) Kıyas: Bilinen manasıyla

b) Cüz'i bir meseleyi küllî bir asıldan veya genel bir kaideden istisna ederek bunu gerektiren özel delile dayandırmaktır Buna bir örnek verelim: Şayet asıl olmayan bir şeyin satılmasına hüküm veriyorsa bir şeyin yapılması (üretilmesi) caizdir Meselâ mobilya üreten üreticiyle mobilya yapılması için anlaşma yapmak caizdir Anlaşma yapıldığında mobilya henüz tamamlanmamış olsa bile Çünkü burada menfaat söz konusu olduğundan istihsan olur


2- Mesalih-i Mürsele:


İtibarı veya itibarsızlığı kanun koyucu (Allah) tarafından mukayyed (sınırlı) olmayan her menfaattir Şayet itibar edilirse, zararın uzaklaştırılması menfaatin sağlanması ile birlikte şeriatin herhangi bir gayesine, bilinen herhangi bir deliline ters düşmemesi, gerçekten içtimai menfaati sağlaması veya en azından gerçek zararın def edilmesi iledir


Bunun için şu örnekler verilebilir:


Açlık yılı manasına gelen er-Rimade'de hırsızlık için kol kesme cezasının Ömer (ra) tarafından uygulanması Ordu kurmak, silâh teçhizatı temin etmek için valiler zenginlere karşı zor kullanabilirler Milletin menfaatini esas alarak onları belli bir miktarda mal ödemeye mecbur eder Merhum Dr Muhammed Yusuf, buna örnek olarak ziraî ıslâh kanununu gösterir


İstihsan ile mesalih-i mürselede benzerlik var ise de aralarındaki fark önemlidir İstihsanda hükmedilen bir mes'elenin, daha önce kendisine benzer bir mes'elede hükmedilmiş olması gerekir Ve bu mes'elenin kendine eş mes'elelerden istisna edilerek gerekli delille hükmedilmesidir Ama mesalih-i mürsele ise hüküm başlangıçta sabittir Kendisine benzer mes'elelerin bazen hükümleri olmayıp menfaat hükmün (daha önce benzer mes'elelerde) tersine olur


3- Örf:


Halkın kendi arasında alışkanlık haline getirdiği fiiller veya özel anlam verdiği durumlardır İslâm hukukuna ters düştüğü takdirde örf delil olarak kabul edilemez Fakat şer'i hükümlere ters düşmediği sürece örfe itibar edilir Örfün uygulandığı en geniş saha ticaret sahasıdır


4- Daha önceki yasalar:


Allah'ın peygamberler vasıtasıyla bizden önceki milletlere gönderdiği yasaların hükümleri ve İslâm yasası geldikten sonra feshedilmeyen hükümler kastedilmektedir


5- Sahabelerin sözleri:


Sahabi uzun süre Resulullah ile birlikte olan kişidir Dört halifeyi, Resulullah'in eşlerini ve büyük sahabileri zikredebiliriz Büyük sahabileri örnek vermek gerekirse Ebu Hureyre, Abdullah b Mes'ud, Abdullah b Abbas vs gibi zatları gösterebiliriz Bu muhterem zatlar Müslümanları ilgilendiren mes'elelerde görüş bildirmişler, fetvalar vermişlerdir


6- el-İstishab:


Daha önceki bir zamanda isbat edilmiş bir işe binaen durumu değiştirmek için aksi delil buluncaya kadar şimdiki zamanda işin isbat edildiğine dair hükmetme anlamına gelir Buna en iyi örnek ise aksi delil mevcut olmadığı takdirde asıl kaide eşyalar unsurlar için mubahtır Tersi isbat edilmedikçe zimmetin yerine getirilmeyişi gibi


İslâm hukukunun kaynaklarını şu şekilde sıralayabiliriz: Kur'an, sünnet ve rey [20]


Bu araştırmada gaye edindiğimiz hedefin etrafında dolaşırken kaynakların iki dereceli olduğunu görüyoruz Kur'an, sünnet, sonra rey gelir Çağımızda yapılan tanımlan esas alırsak, Kur'an'ı ve sünneti anayasa olarak görebiliriz


Kur'an'ın ve sünnetin dışında, başka kaynaklardan rey adı altında toplanan prensipleri ise normal yasama sistemine denk olarak görebiliriz


Bu benzetme genel hatlarıyla doğdu ise de birkaç açıdan açıklanması gerekir


1- Kur'an'dan ve sünnetten alınan hükümler ve kaideler Allah'ın iradesinin yorumu olarak direkt bir yolla veya dolaylı bir yolla ebedilikle isimlendirilir ve hiçbir zaman değiştirilemez Çünkü bu kurallar bir grup Müslüman tarafından ortaya konmamışür, dolayısıyla değiştirilmesi mümkün değildir Çağdaş amme hukuku ilmî uzmanlarının terimlerine dayanarak Kur'an ve sünneti anayasal kaidelere benzetmek bile mümkün değildir Çünkü husus kesindir Çünkü toplum mutlak hürriyetini kullanarak anayasasını her zaman değiştirebilir


Ancak bahsettiğimiz kaidenin, Kur'an ve sünnetle olan hükümlerin ışığı altında anlaşılması gerekir Bu kaide gerçekte genel kaide ve düzeltmelerdir Muhtelif toplumlarda, çeşitli zaman ve mekânda uygulanabilir [21] Bu kaide açık hükümlere dönüştürüldüğünde bu hükümler sabit ve tam olarak tanımlanır


Kur'an-ı Kerim yasama ayetlerini arzederken bir metoda bağlı kalmamıştır


a- Çoğu zaman ayrıntılara yer vermeden genel prensipler getirmiştir Bunlardan bazıları aşağıdadır:


"Allah alış verişi helâl, faizi haram kılmıştır" [22]


"Ey inananlar, mallarınızı aranızda batılla (doğru olmayan yollarla, haksız yere) yemeyin Kendi rızanızla yaptığınız ticaret olursa başka" [23]


"Alış veriş yaptığınız zaman şahit tutun" [24]


"Ey inananlar, cuma günü namaz için çağırıldığı(nız) zaman, Allah'ı anmaya koşun Alış verişi (işi gücü) bırakın" [25]


"Onların kusurlarından geç Onlar için mağfiret dile (Yapacağın) iş(ler) hakkında onlara danış" [26]


"Allah insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder" [27]


"Sevdiğiniz şeylerden (Allah için) harcamadıkça asla iyiliğe eremezsiniz" [28]


"Kötülüğün cezası, yine onun gibi bir kötülüktür" [29]


Kur'an bazı durumlarda da ayrıntılı hükümler getirmiştir Başka bir ifadeyle, uygulamaya geçildiğinde ayrıntılı hükümlere ihtiyaç kalmaz Bunların en meşhu'ları öldürme suçu, hırsızlık, yeryüzünde fesat çıkarma, zina, namuslu kadına iftiradır Allah'ın kitabında bu beş ceza açık bir şekilde varid olmuştur


Bazı kamu mallarının sarfedilmesiyle ilgili sınırlandırmalara örnekler;


"Bilin ki ganimet aldığınız şeylerin beşte biri Allah'ın Resulüne, (Ve Allah'm Resulü ile) akrabalığı bulunan(lar)a, yetimler, yoksullar ve yolcu(lar)aaittir" [30]


"Sadakalar (zekâtlar) Allah'tan borç farz olarak ancak fakirlere, düşkünlere, onlar üzerinde çalışan (zekât toplayan) memurlara, Allah yoluna ve yolcuya malısustur" [31]


b) Bazı durumlarda ise Allah, hükmü hikmetiyle kıyaslayarak yasamanın sebebini açıklamıştır Buna dair örnekler aşağıdadır:


"Şeytan, şarap ve kumar (yolu) ile aranıza düşmanlık ve kin sokmak, sizi Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak istiyor Artık (bunlardan) vazgeçtiniz değil mi?" [32]


"De ki: O, eziyettir Adet halinde kadınlardan çekilin" [33]


"Onların mallarından bir miktar sadaka al ki, onunla onları temizleyesin veyüceltesin" [34]


c) Kur'an, bahsettiğimiz açık yasalarla birlikte usul alimlerinin üzerine içtihat ettikleri genel esasları ve prensipleri de kapsamıştır


Şu ayete istinad eden kaideye göre eşyalar mubahtır


"O ki yeryüzünde ne varsa hepsini sizin için yarattı [35]


İnsanlara kolaylaştırmayı sağlayıp zorluğu kaldırma kaidesi:


"Allah size güçlük çıkarmak istemiyor" [36]


"Allah dinde size bir güçlük yüklemedi" [37]


"Allah sizin için kolaylık ister, güçlük istemez"[38]


"Allah sizden (ağır teklifleri) hafifletmek istiyor Çünkü insan zayıf yaratılmıştır" [39]


"Ama kim mecbur kalırsa (başkasına) saldırmadan ve sınırı aşmadan (bunlardan) yemesinde bir günah yoktur[40]


Hak sahiplerine haklarını verme kaidesi:


"Ey inananlar, (yaptığınız) akitleri yerine getirin" [41]


"Ahdi yerine getirin" [42]


"Adaklarını yerine getirsinler" [43]


"Allah size emanetleri ehline vermenizi emreder" [44]


Sünnetin de kaideler koyduğunu görmekteyiz Buna da bir iki örnek verelim: Resulullah (sav) buyuruyor ki:


"Müslüman kardeşine zarar vermediği gibi, iki Müslüman da birbirine zarar veremez"


"Müslümanlar (işlerinde alışverişlerinde) şart koştukları gibidirler Ancak haramı helal kılan şart (bu koştukları şartlardan olamaz)"


"Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız"


2- Ayrıntılı hükümlerin Kur'an ve sünnetten iktibas edilmesi hürriyeti, ehli rey için ne kadar olursa olsun, onlar ile çağdaş devletteki kanun koyucular arasında esaslı bir farklılık vardır Anayasanın açık bir şekilde ihtisasından uzaklaştırdıkları dışında, çağdaş kanun koyucu yasama görevini istediği bir şekilde dilediği kanunları ve hükümleri garantileyebilir Bu ise az görülen durumlardandır Daha önce de belirttiğimiz gibi, İngiltere anayasası buna örnektir Bu şekilde bir anayasaya sahip olan parlamento, dilediği kanunları çıkarma hakkına sahiptir


İslâm yasasındaki rey'in de Kur'an'daki ve sünnetteki ebedî hükümlerin yörüngesinde dönmesi gerekir


Merhum Şeyh Abdülvehhab Hallâf bu anlamı çok iyi bir şekilde ifade ederek şöyle demiştir:


Kanun çıkarmanın iki anlamı vardır:


a- Yasamayı icat etme: İslâm'da bunun kaynağı Allah'tan başkası değildir


b- Mevcut olan bir yasanın açıklanması, hükmünün izah edilmesi İslâm'da kastedilen anlam budur [45]


3- Kur'an ve sünnet en başta gelen kaynaktır Ancak Müslümanlar ortaya çıkan yeni şartlarla karşılaştıkları zaman rey'e ihtiyaç duyarlar Daha önce de açıkladığımız gibi, rey, çağdaş anayasalara denktir İslâm'ın kabul ettiği içtihadın iki bakışı vardır: Toplu bakış, şahsî bakış


Toplu bakış: Devlet başkanının belli bir konuyu çağının müçiehitlcrine ar-zetmesine, müstebitlerin de yaptıkları araştırma sonucu oy birliğiyle bir görüşe varmalarına denir Bu, İslâm yasasının üçüncü kaynağı sayılan icma'dır Bu anlamıyla icma' kanunî hükümler için zorunlu bir kaynaktır


Ancak icma birinci ve ikinci halifenin devrinin dışında gerçekleşmedi Pratik olarak büyük fitnenin vuku bulması ve üçüncü halife Osman b Affan'ın şehid edilmesinden sonra Müslümanların parçalanmaları ile, bölgelerde gruplara ayrılmaları ile icma sona erdi


Şahsî bakış: İçtihat şartlarını kendisinde toplayan her Müslümandır Şahsî içtihadın hükmü ise kişinin şahsından başka hiç kimse için zorunlu değildir Kendisinin uygun görmediği bir şeyi başkasının taklit etmesi doğru olmadığı gibi, biç kimsenin de onu taklit etmesi zorunlu değildir Bu kaide, ancak kamu hizmetinde çalışmayan müçtehidler için geçerlidir Müçtehid şayet kamu hizmetinde halifelik, bakanlık, kadılık gibi bir görevde çalışıyorsa kendisine arz edilen mes'elelere göre ve içtihadıyla varmış olduğu sonucu dikkate alarak hükmeder O zaman görevinin kapsadığı bölgedekiler için onun içtihadı zorunlu olur


Daha önce de isminden bahsettiğimiz Prof Şeyh Mahmud Şeltut, eserinin 475 sabitesinde şöyle demektedir:


"Bakıp araştırma yapabilen her Müslüman için İslâm'da içtihat hakkı sabittir Bu meselede kadınla erkek, idare edenle idare edilen, büyük bir görevde çalışanlarla hiçbir görevde çalışmayanlar eşittirler İslâm'a göre sadece Resulullah hatadan masundur Diğer herkes hata yapabilir Bundan da anlaşıldığı gibi, İslâm metinleri tefsir etmek için hiç kimseyi ihtisas sahibi kılmaz Görüşünü halka zorla kabul ettirmek ise hiç kimsenin hakkı değildir Araştırma kapasitesine sahip olan her Müslümana bu hak verilir Kapasite sahibi olmayanın görevi ise ihtiyaç duyduğu konuları kapasite sahibi olanlara sormaktan, ona tabi olmaktan ibarettir Allah ve Resulünün emrettiği her şey vaciptir Bu sebeple halifenin veya imamın hatadan masun olmadığını biliyoruz Böylelerine vahiy gelmediği gibi ayrı bir özellikleri de yoktur Ona düşen nasihat etmek, Allah'ın emrine göre kanunları ve hükümleri uygulamaktır O, görevi itibariyle milletin temsilcisidir Allah'ın hükümleriyle hükmettiği sürece millet kendisine uyar, onu görevinde bırakır, azletmez Ona itaat eder Şayet Allah'ın koyduğu sınırları aşarsa halk onu görevinden azleder Bu özellikler sadece halifeye mahsus değildir Kadı, müfti, şeyhülislâm için de aynı şey söz konusudur


Müçtehid belli bir konuda görüşe varıp da daha sonra değişik bir görüşe sahip olursa bu normaldir Eski görüşünden vazgeçmesine engel olacak bir durum yoktur, ancak müçtehit hakim olduğu, belli bir konuda içtihat ettiği takdirdi eski içtihadından vazgeçmek isterse bu mümkün olamaz Yasanın geriye önmemezliği adı altında çağdaş yasalar da bu görüşü benimsemektedirler Hz Ömer (ra)'in meşhur el-Mesele el-Heceriye'de vardığı sonuç bilinmektedir Bu hususta şöyle der:


"O, hükmettiğimiz gibi, bu ise şu anda hükmettiğimz gibidir"


Bütün bunlar İslâm yasasının esas çizgileridir Ömer yeni toplumun esaslarını ederken bu çizgiler doğrultusunda hareket etti Acaba bu çizgiler, onun hareket hürriyetini sınırlandırdı mı, hedefini tesbit etmede engel çıkardı mı? Yoksa bu hederlerin gerçekleşmesinde kendisine yardımcı mı oldu?


İslâm devletinin ilk kanun koyucusu Ömer (ra)'in içtihadını arzetmeden önce; İslâm siyasî düşüncesi ve çağdaş devletlerin yasama durumunu sabit bir şekilde özetleyip takdim etmek bizim görüşümüze göre zaruridir


Ömer (ra) idare sahasında bazı şeyleri ilk defa olarak gerçekleştirmiştir Bundan kastedilen mana, o zamana kadar bilinmeyen, ancak Ömer (ra) tarafından ortaya konulan birtakım icraatlardır Bu icraatlar için "yenilikler" sözünü kullanabiliriz Tantaviyan'ın eserinde işaret ettiği bu yenilikler aşağıdadır:


Medine'de geceleri gezer, elinde âsâsı olduğu halde halkı ikaz ederdi


Cebel-i Irak'taki arazileri ölçer, topraktan haraç, zimmilerden cizye alırdı


Bazı beldeleri ilk defa inşa etmişti: Küfe, Basra, Cezire, Mısır'da Fustat gibi


Bölgelere kadılar gönderir, divan ve nüfus sayımı yaptırır, gemilere yiyecekleri yükler, un depoları inşa eder, hurma, kuru üzüm ve diğer ihtiyaç maddelerini depo eder; Mekke ile Medine arasındaki yolcuların bir konaktan diğerine gitmelerine yardımcı olacak şeyleri yaptırırdı


Resulullah'ın mescidini ilk defa o genişletmişti Eskiden eve yapışık olan makamı geri alarak bugünkü duruma getirmişti


Halifeler içinde "mü'minlerin emiri" lâkabını ilk defa o almıştı


İslâm'da ilk vakfı Resulullah devrinde yine o yaptı Halife olmadan önce de Müslümanların işlerini üstlenmişti Ebu Bekir zamanında kadılık yapmıştı Resulullah'ın ve Ebu Bekir'in zamanında mevcut olmayan beytülmali ilk defa Ömer tesis etmiştir Çocuk sahibi olan (cariye) annelerin satılmasını yasakladı


Çamur üzerine mühür ve tarih altı Resulullah'ın çok değer verdiği zatlardan birini öldüren delikanlıyla cariyeyi çarmıha gerdi İslâm'da öşürü koydu Mezara ilk olarak çadır yerleştirdi Mü'minlerin annesi Zeyneb binti Cahş, vefat ettiği zaman mezar kazanların güneşten korunmaları için çadır gerdirdi


Ramazan ayında birlikte teravih kılınması için halkı camilere topladı


Attan ilk defa zekât aldı


İçki içme cezasım seksene çıkardı (Abdurrahman b Avf'ın sözü üzerine)


İlk olarak Arapların mevalilerinden miras almalarını ve öldürme suçlarının karşılığı olarak ödenecek diyetin onar onar olduğuna dair hükmetti


Namazda yüksek sesle selam verdi Ramazan ayının yarısından sonra ilk defa kunut duasım okudu


Başkasının bir arada bulundurma imkânına sahip olmadığı içtihat şartları kendisinde mevcut idi Akide esaslarını Resulullah'tan ilmî ve pratik bir şekilde aldı Daha önce bir hadis-i şerifte de zikrettiğimiz gibi İslâm ümmeti içinde ilmî ve dinî açıdan en büyük mevki sahibi idi Arap dili ve edebiyatındaki mahareti başkaları tarafından örnek gösterilecek seviyedeydi Çağının ilimlerini kavramış, insan nefsinin gizliliklerini idrak etmişti Halkın içine karışır, onlar gibi yaşardı


Ali b Ebu Talib, Osman b Affan, Abdurrahman b Avf, Abdullah b Abbas gibi büyük sahabileri etrafına toplamıştı Bunlar gerek dinî sahadaki bilgileriyle, gerekse Resulullah'a olan yakınlıklarıyla Ömer'in vazgeçemeyeceği ve kendilerinden istifade ettiği mümtaz şahsiyetlerdi Bu zevat, yasama konusunda adeta bugünkü parlamentoyu temsil ediyorlardı Bu sebeple onun içtihadı, kendisinden sonra gerçekleşmeyen icmaı temsil ediyordu Müslümanların bir konuya itiraz edeceklerini sezdiği zaman istişareyi esas alıyordu Buna en iyi örnek, toprakların ganimet konusu olamayacağı ve fatihler arasında paylaştırılamayacağı hususu idi İçtihadıyla varmış olduğu görüşü, devlet başkam olarak uygulama hakkına sahip olmasına rağmen, daha önce de belirttiğimiz gibi, bunu reddetmişti Ümmetin alimlerini toplar, karşılaşılan mes'elelerin çözümünü onlarla birlikte yapardı Allah'ın kitabından hüküm çıkarma ve Müslümanların menfaatlerini koruma konusunda mutlaka ümmetin alimlerinin görüşüne başvurdu Şüphesiz kendisine arzedilen işlerde, insanları bir fikir etrafında toplaması kolay değildi Özellikle bunlar yasama ile veya siyasî sistemle ilgiliyse bu zorluk kendini daha çok gösterirdi Ancak ilham sahibi liderin yüce kişiliği, diğer sahalarda olduğu gibi, bu sahada da parlak bir şekilde zuhur etti [46]


Bu yüce zatın içtihadıyla hayatın değişen problemleri karşısında İslâmî idarenin esaslarım nasıl tesis ettiğim yakından görelim, büyüklüğünü bir kere daha takdir edelim Şimdi burada bazı açıklamalar yapmamız gerekiyor:


Fıkıh usulü sahabiler zamanında konmuş değildi İlk muallim olan Resul-i Ekrem efendimiz içtihat yapmaları için sahabileri deniyordu Bunun en bariz örneği Muaz b Cebel mes'elesidir Resulullah Muaz b Cebel'i Müslümanlara dinlerini öğretmeleri maksadıyla Yemen'e gönderdiği zaman kendisine şöyle söyledi:


“Ne ile hükmedeceksin?”


“Allah'ın kitabıyla


“Allah'ı kitabından bulamazsan?”


“Resulullah'ın sünnetiyle


“Orada da bulamazsan?”


“Kendime göre içtihad ederim


Resulullah, Muaz b Cebel'i tasdik etti ve kendisine şöyle söyledi:


“Allah'ın ve Resulünün sevdiği şeylerde Resulünün elçisini başarıya ulaştıran Allah'a hamdolsun


Bir başka vesileyle de Abdullah bin Mes'ud'a şöyle buyurmuştu:


“Şayet hükmedilecek konuda bir hüküm bulursan Kur'an ve sünnete göre hükmet Eğer Kur'an'da ve sünnette bulamazsan, kendi reyine göre hükmet


Kelâm ilminin ortaya çıkmasına sebep olan muhtemel ve teorik varsayımlara karşı cephe almakla içtihad kastedilenıez İçtihad, değişmekte olan İslâm toplumunun ihtiyaçlarını karşılamak için bir vesiledir


Müslümanlar gerek Resulullah'ın devrinde gerekse Ebu Bekir ve Ömer (Allah onlardan razı olsun) zamanında fazla soru sormazlar, zaruret olmadığı takdirde herhangi bir konuyu arzetmezlerdi Kur'an onları terbiye etmiş, fazla soru sormaktan kendilerini men etmişti


"Ey insanlar, açıklandığı zaman hoşunuza gitmeyecek şeyleri sormayın " [47]


Bu sebeple İbn Abbas (ra) şöyle demektedir:


"Resulullah (sav)'ın sahabiterinden daha hayırlı bir kavim görmedim Vefat edinceye kadar kendisine on üç mes'elede soru sordular Bu mes'elelerin hepsi Kur'an'la ilgiliydi Kendilerine fayda sağlayan şeylerden başkasını sormazlardı Ömer b Hattab, olmayan bir şeyi soran kimseye lanetler yağdırırdı"








[20] Büyük alim Şeyh Mahmud Şeltut, "El İslâm Akide veşşeria" isimli eserinde aynı sonuca varmaktadır Bask tarihi 1959 s 397'de şöyle der: "İslâm yasasının kaynaklarının üç olduğu ortaya çılar: Kur'an, sünnet ve rey


[21] Büyük alim merhum Şeyh Abdurrahman Tac "es-Siyase eş-Şer'iye ve el-Fıkhü'l-İslâmî" isimli eserinin 1953 tarihli baskısının, 46 sayfasında bu manada şöyle demektedir:


“İslâm yasası ebedî bir yasadır Dünya var oldukça bu ebediliği devam edecek, en küçük bir değişikliğe uğramayacaktır Durum böyleyken işlerini tedbir için ihtiyaç duyduğu bütün hü*kümlerle ve kanunlarla yetinmiş obuası, hayatını koordine etmesi, hayatın bütün kalkınma merhalelerinde yürümesi için uygun olması, her çağın ve neslin mutluluğunu sağlayacak boş*luğu doldurması, güven ve barışı sağlaması gerekir Burada şu uyanda bulunmak icabeder Kur'an her şeyi beyan ediyor sözünden, her mes'elenin ayrıntılı bir şekilde Kur'an'da bulunduğu manası çıkmaz Genel olarak Kur'an ayrıntılara girmemiş, cüz'i şeyleri arzetmemiştir Tam aksine getirdiği hükümleri, genel kanunlara ve prensiplere arzetmiştir Halkın günlük hayatın*da rastladığı bütün problemler bu genel kanun sayesinde çözüme kavuşur Bu prensipler ve kanunlar muhkem ve sabittir İhtilâf ve ihlal söz konusu değildir Çeşitli şartlara ve ortamlara uyum sağlar Kur'an İslâm yasasının birinci kaynağıdır Bu özelliğiyle her konuyu beyan eder, her mes'eleye çözüm getirir Bütün usul ve kaideleri kapsar Kur'an'ın getirdiği kaidelerin ba*zıları adalet, istişare, şûra, zorlukları def etme, emanetleri sahibine verme vs Toplumların ıs*lahını ve mutluluğunu esas alan bir kanunun bunlara zıt hareket etmesi mümkün değildir


[22] Bakara: 2/275


[23] Nisa: 4/29


[24] Bakara: 2/282


[25] Cuma: 62/9


[26] Âl-i İmran: 3/159


[27] Nisa: 4/58


[28] Al-i İmran: 3/92


[29] Şûra: 42/40


[30] Enfal: 8/41


[31] Tevbe: 9/60


[32] Maide: 5/91


[33] Bakara: 2/222


[34] Tevbe: 9/103


[35] Bakara: 2/29


[36] Maide: 5/6


[37] Hac: 22/78


[38] Bakara: 2/185


[39] Nisa: 4/28


[40] Bakara: 2/173


[41] Muide: 5/1


[42] İsra: 17/34


[43] Hac: 22/29


[44] Nisa: 4/58


[45] Şeyh Abdülvehhab'ın "İslâm'da Üç Otorite" başlığı altında peşpeşe çıkardığı makalelerinden "Kanun ve İktisat Dergisi" yıl 1932, s 565


[46] Yeni ve eski İslâm hukukçularının bu görüşü benimsedikleri kesindir İbn Mes'ud şöyle rivayet etmektedir:


"Ömer'in takip ettiği metodun kolay olduğunu anlardık" Ed-Dehlevî Huccetü’llahi’l-Baliğa'sında şöyle demektedir:


“Ömer'in siresinde sahabilerle istişare yapüğı, kendileriyle tartıştığı ve böylece manen rahatladığı görülür Varmış olduğu hükümler, verdiği fetvalar yüzünün doğusunda ve batısında uygulanan hükümler ve fetvalardır"


[47] Maide: 5/101

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.