Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
ilişkiler, olan, yabancılarla, ömer

Ömer Ve Yabancılarla Olan İlişkiler

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ömer Ve Yabancılarla Olan İlişkiler




ÖMER VE YABANCILARLA OLAN İLİŞKİLER




Burada yabancı kelimesiyle kastedilenler Müslüman olmayanlardır Günümüzde uluslar arası hukukta bilinen uyrukluk (vatandaşlık) devletin sınırları, egemenliği ve bu iklim üzerindeki devletin hukuki egemenliği kastedilmektedir


Arap yarımadasında Ömer'in uygulamış olduğu kaide, "tek din" kaidesi ise bizim şu anda görmüş olduğumuz problem ancak Arap yarımadasının dışında söz konusu olabilir


Genel olarak Müslümanların kendilerine komşu olanlarla mevcut ilişkilerinin savaş ilişkileri olduğunu söylemek mümkündür Arapların Şam ve Irak'taki komşularına karşı saldırıya geçtikleri görüşü yaygın olmakla birlikte sabit olan tarihi gerçeklere paralel olarak bu savaşlar saldırı savaşları değil, savunma savaşlarından ibarettir Resulullah İslam çağrısının dünyanın her tarafına yayılması için emretmiş ve barışçı yollarla buna başlamıştı Kedisine komşu olan devlet adamlarına ve krallara, Fars kralı Kisra, Rum kralı Kayser, ve Mısır hakimi Mukavkıs başta olmak üzere mektuplar göndermişti Bunlardan bazıları edebini bozmadan cevap vermiş, Fars kralı gibi bazıları ise Resulullah'a büyük hakaretlerde bulunmuş, hatta bazı askerlerini göndererek Arap peygamberini ölü veya diri olarak kendisine getirmeleri derecesinde aşın bir şekilde ileri gitmişlerdi Ancak Resulullah bunları gerçekleştiremeden Hakk'a yürüdü


Arap yarımadasında Resulullah istikrara vardığından beri, büyük komşu ülkeler çeşitli oyunlar ve hileler hazırlıyor, Müslümanları tuzağa düşürmek istiyorlardı Öyle ki, neredeyse düşmanlar Müslümanlara saldıracaklardı ki, Müslümanlar bu durumun farkına vardılar Ömer bu durumu şöyle ifade eder:


"Arkadaşı Resulullah’ın eşlerine kızgın olduğu haberini kendisine getirdiği hikayeyi Ömer (ra) şöyle anlatmaktadır:" Gassanın bize karşı saldırıya geçmek için hazırlıklar yaptığını konuşurken, arkadaşım nöbet günü olduğu için dışarı çıktı ve geceleyin geri dönüp acaip bir şekilde kapımı dövmeye başladı ve dedi ki; oldukça endişe verici bir durum maydana geldi Ne oldu diye sordum Gassan (Şam'da İslanıı kabul etmeyen ve Hıristiyanlıkta ısrar eden bir Arap kabilesi) bize karşı savaşmaya mı geldi? Hayır cevabını verdi Bundan çok daha önemli ve çok daha üzücü, Resulullah eşlerini boşadı, dedi


Haklı olarak kişinin dikkatini çekmesi gereken husus şudur ki, Ömer b Hattab onun döneminde İslam tarihinin en büyük meydan savaşları kazanılmasına rağmen savaşların vuku bulmasına taraftar değildi Zorunlu ve gerekli olmadıkça herhangi bir savaşa katılmak veya savaşın patlak vermesine sebep olmak istemezdi Cihada gitmeye susamış olan ordu komutanlarına izin vermeden önce uzun uzun düşünürdü Mürtedlere karşı savaş açılmak istendiği zaman, onun pozisyonunu daha önce görmüş ve Ebu Bekir'e barış yapması için nasıl telkinde bulunduğunu ve iyi kalbli, yumuşak huylu halifenin nasıl kükreyip sakalından tutarak onu ne şekilde azarladığını ve şu meşhur sözü söylediğini görmüştük;


"Cahiliyette cebbar, İslam'da korkak mısın?" Araplar ilk zaferlerini İranlılara karşı kazandıktan sonra Ömer (ra) şöyle diyordu:


"Bizlerle Farsların arasında ateşten bir dağ olsaydı, ne biz onlara ne de onlara bize yeüşselerdi" Komutanları kendisinden Fars topraklarında ilerlemek için izin istedikleri zaman aynı anlamda şu sözü bir kere daha Sa'd b Ebi Vakkas'a gönderdiği mektupla tekrarladı:


"Dağlarla bu toprakların arasında ne onların bize ne de bizim onlara yetişmemizi isterdim Beni etkileyen Müslümanların selametidir"


Ömer b Hattab uzun tereddütten sonra ancak Amr b As'a Mısır'ı fethetmesi için izin verdi Çünkü bu tereddüd hali devam ederken Rum komutanının yeni kuvvetler toplayıp Müslümanlara karşı saldırıya geçmek için Mısır'a gittiği ve kuvvet topladıktan sonra Şam'a saldıracağı kesinleşmişti Bu hususta Amr'a emir verdikten sonra, Amr'ın politik dehası ve mekri olmasaydı neredeyse tekrar onu geri çağıracaktı Halife Mısır fethedildikten sonra Amr'ın batıya doğru ilerlemesini yasakladı Kaçınılması mümkün olan tehlikelere karşı Müslümanları korumakta ve kollamakta çok itinalı davranıyordu Bu husustaki şu sözünü daha önce de arzetmişük:


"Bir Müslüman benim için yüz bin dinardan daha değerlidir"


Savaş kaçınılmaz olduğu zamanlarda ise Ömer barış yapılması için en büyük fırsatları hazırlamaya büyük itina gösteriyor ve kendilerine İslam’ın meşhur şartlarım arzediyordu Kitabu'l-Haraç sahibinin zikrettiğine göre, Ömer b Hattab orduyu bir yere gönderdiğinde, askerin başına İslam hukukunda ve diğer ilimlerde söz sahibi birini getirdi Bu göreve getirilenlerden biride Seleme b Kays idi Seleme'ye şöyle söylüyordu:


"Allah'ın ismiyle yürü Allah yolunda kafirlere karşı savaş Düşmanlarınız olan müşriklerle karşılaşırsanız kendilerini şu üç haslete davet edin İslam'a davet edin Şayet İslam'ı seçer ve evlerinde oturmayı tercih ederlerse mallarından zekat alın, Müslümanların leylerinde de onlara pay yoktur Evde oturmayıp sizlerle birlikte savaş etmek isterlerse aynen sizler gibi, sizin için kâr olan onlar için de kâr, sizin için söz konusu olan zarar onlar içinde geçerlidir


Şayet bu teklifimizi kabul etmezlerse onlan cizye ödemeye davet edin Kabul ederlerse düşmanlarına karşı savaşın Haraç ödemeleri için onları serbest bırakın Meşgul etmeyin ki, çalışsınlar Güçlerinin yetmediği şeyi kendilerine yüklemeyin Şayet cizye ödemeye de yanaşmazlarsa onlarla savaşın Biliniz ki, Allah sizi onlara karşı galip getirecektir"


"Şayet kalelere sığınır ve sizlere Allah'ın ve Resulünün hükmüne göre inmek istediklerini söylerlerse, Allah'ın ve Resulünün hükümlerine göre inmelerine izin vermeyin Çünkü Allah'ın ve Resulünü onlar hakkında nasıl hükmettiğini bilemezsiniz Şayet Allah'ın ve Resulünün zimmetine sığıhırak inip teslim olmak isterlerse, onlara Allah'ın ve Resulünün zimmetlerini vermeyin Onlara kendiniz zimmet veriniz Şayet sizlere karşı savaşırlarsa, kendilerine kalleşlik yapmayın, aşın gitmeyin Kesinlikle çocukları öldürmeyin"


Ordu komutanlarını meydan savaşlarına gönderirken kendilerine takva sahibi olmalarını söyler, sancağın yanında şöyle hitab ederdi: "Allanın adıyla ve yardımıyla, Allah'ın size tey'id ettiği zaferle gidin


"Yardım yalnız daima galip ve hikmet sahibi olan Allah kalındadır" [39]


"Sınırı aşmayın, çünkü Allah sının aşanları (aşırı gidenleri) sevmez" [40] Düşmanla karşı karşıya geldiğiniz zaman, çekinmeyin ve korkmayın Üstün olduğunuz ve galip geldiğiniz zaman ibret etmeyin, (yendiğiniz kimselerle oynayıp onlan ibre ederek kendileriyle alay etmeyin) Gösterişle israf etmeyin Yaşlıları, kadınları ve çocukları öldürmeyin İki kuvvet karşılaşıp çatışmaya başladığı zaman kendilerini öldürmekten sakının Aynı şekilde savaş kızıştığı ve saldinlara geçildiği zaman onlan öldürmekten sakının


Ganimetleri aldığınız zaman aşırı hareket etmeyin Cihadı dünya arzularından ve isteklerinden tenzih kılın Alış veriş yaptığınız ve kazandığınız kârdan dolayı kendinizi müjdeleyin


"Gerçekten bu büyük başarıdır" [41]


Bu talimatlar ve emirler, İslam'da savaş düsturunun esaslan sayılırlar


Bu sömürü savaşı değil, düşünce savaşıdır Bu savaş öyle bir savaştır ki, düşmanı barış için ikna etme çabasından sonra ancak mümkün olabilen ne aldatmalara ve hilelere ne de kalleşliğe imkan tanımayan akide savaşıdır Savaş patlak verdikten sonra da, hedefe tam olarak gidilir Amaç yakıp yıkmak ve yok etmek değildir Bu savaş çok sınırlar dahilinde ancak siviller açîsından zararlı olabilir


İslam'da savaşın gayesi barış ise, buna paralel olarak Müslümanlar başkalarına garanti verebilirler Orduda her asker düşman tarafından olan herkese garanti verebilir İslam toplumuna düşen verilen bu garantiyi yerine getirmektir Medeni toplumlar bu norma hala ulaşamamışlardır İnsanlık tarihinin İslam'dan önce böyle bir normdan haberdar olup olmadığını bilemiyoruz Halife Ömer bu normu oldukça geniş bir sahayı kapsayacak şekilde uygulamıştı Öyle ki, İslam ordusu düşman kalelerinden birini muhasara eder ve kalede bulunan düşman askerinin birine Müslüman asker indiği takdirde onu öldüreceğine dair kendisini tehdit eder ve düşman askeri bunu anlar, kaleden inip güvence talebinde bulunursa, bu kaideye binaen güvence allına alınırdı


Belazuri'nin bu husustaki rivayetine göre, Halid b Velid komutanlıktan azledikdikten sonra, Şam rahipleriyle şehri savaşmadan barışçı bir teslim almak için anlaştığında, Ebu Ubeyde b el-Cerrah şehri savaşarak teslim almak için harekete geçmiş ve kaleyi varmıştı Şam rahipleri Ebu Ubeyde'ye Halid'in mektubunu gösterdiklerinde, bazı Müslümanlar şöyle demişlerdi:


"Bu, yalnızca Müslümanları böyle bir şey yapmaktan alıkoyar" Ve barışı halifenin ikrar ettiği gibi kabul etti


Başarısızlıklara ve yenilmişlere karşı Ömer'e ne derece şefkatli davradığını isbatlamak için şu gerçeği burada aşağıdaki rivayete göre arzetmek istiyoruz: "Mısır Kıptilerinin lideri Mukavkıs Araplarla barış yapmaya karar vererek Amr b As ile bir anlaşma yaptı Bu anlaşmanın gereği olarak her Kıptı erkek senede iki dinar haraç ödeyecek, Mısır'da bulunan Rumlardan ise dileyen bu anlaşmaya boyun eğecek dileyen ise Mısır'ı terketmekte serbest olacaktı Ancak Rum kralı bu antlaşmayı kabul etmedi Mukavkıs'a aşırı şekilde düşmanlığını dile getirerek Müslümanlarla savaşmaya devam etti Bunun üzerine Mukavkıs Amr'a gelerek kendisine şöyle dedi: "Senden üç şey istiyorum:


Bunlardan birincisi, Rumlar beni şikayet ettiler ve dinlemediler Yaptığım anlaşmayı göz ardı ettiler Bana karşı ileri sürdüğün şartlan onlara karşı ileri sürme


İkincisi, Kiptiler yaptıkları antlaşmaya tabi olup bozmamı şiardır Rumların antlaşmayı bozmaları sebebiyle onları suçlama


Üçüncüsü, şayet ölürsem, İskenderiye'deki falanca kiliseye beni defnetmeleri için emret"


Amr onun yalnızca üçüncü isteğini kabul etti ve savaş patlak verdi Mısır'ın şahirleri ve köyleri de savaşa katıldılar Ancak Müslümanlar galip olarak çıktılar Onlardan çok sayıda esir aldılar ve Ömer'e gönderdiler Ancak halife onların hala zımini olduklarına hükmederek antlaşmanın geçerli sayıldığını kabul etti ve kendilerini tekrar Mısır'a gönderdi


Müslümanlar düşmanla barış yapmak istediklerinde düşmanla antlaşma yapar ve barışın şartlarım garanti altına alırlardı Daha önce Beytülmakdis'in (İliya) tesliminin barış şartlarını arzetmiştik Şimdi de aşağıdaki iki örneği arzedeceğiz:





1- Filistin halkı ile yapılan atlasına:





"Rahman ve Rahim olan Allah'ın ismiyle Bu, Allanın kulu, mü'minlerin halifesi Ömer'in Filislin halkı ve onunla birlikte yaşayanlara vermiş olduğu barış ve güvence şartlarıdır Onların canları, malları, kiliseleri, haçları, hastaları, suçsuz olanları ve diğer halkları güvence ve garanti altındadır Kiliselerinde kimse ikamet etmeyecek, yıkılmayacak, herhangi bir şey alınmak suretiyle bir şey eksiltilmeyecek, kilisenin mallarından bir şey alınmayacaktır Kimse halktan bir şey alamayacaktır Ayrıca mallarından ve haç larından bir şey alınmayacak ve dinlerinde zorlama yapılmayacaktır Onlardan herhangi birine zarar verilmeyeceği gibi, kendileriyle birlikte Filistine giren hiç kimseye zarar verilmeyecektir Filistin halkı kendileriyle olan Led halkı Şam halkının ödediği şekilde cizye ödeyecektir Bu şartların dışına çıkıldığı takdirde Şam halkına yapılan aynısı kendilerine uygulanacaktır"





2- Mısır halkıyla yapılan barış antlaşması:





“Rahman ve Rahim olan Allah’ın ismiyle, Bu, Amr b As'ın Mısır halkının mallarına, canlarına, mezheplerine, kiliselerine, haçlarına, kara ve deniz bölgelerine vermiş olduğu güvence ve garantisidir Bunların hiçbirine zarar verilmeyecek, haklarında eksiltme ve kısıtlama olmayacak ve huzursuz edilmeyeceklerdir Şayet bu barış antlaşmasını kabul ederlerse, Mısır halkına düşen cizye ödemektir Buna karşı çıkana zimmetimiz sorumlu değildir Rumlardan ve Nube halkından bu barış antlaşmasına girmek isteyenler için Mısır halkı için geçerli olan kendileri için de geçerlidir Onlar için lehte ve aleyhte olan durumlar, bunlar için de geçerlidir Kim ki gitmeyi tercih ederse, gideceği güvence yerine varıncaya kadar veya bizim otorite sınırlarımızın dışına çıkıncaya kadar güvence altındadır Bu belgede bulunanlar, Allah’ın ahdi ve zimmeti, Resulullah’ın ve halife emirül-mü'mininin zimmetidir Bunu kabul eden Nube halkının bu kadar hayvan ve şu kadar at vermek suretiyle bize yardım etmeleri gerekmektedir İthal ve ihraç edilen malları engellemeleri ve bunu yapan kafilelere saldırmamaları gerekmektedir"


Halife Ömer (ra) Müslümanların yaptığı anlaşmalara oldukça itina gösteriyor ve önem veriyordu Daha önce de arzettiğimiz gibi, Farslar sık sık antlaşmalarım bozmaya yöneliyor ve antlaşmaların Araplar tarafından ihlal edildiğini veya antlaşma şartlarını yerine getirmediklerim ileri sürme çabası içindeydiler


Müslümanlarla gayr-i müslimler arasındaki ilişkiler, İslam devletinin dışında da meydana geldi Ancak bunlar sınırlı ilişkilerdi Bazıları aşağıdadır:


a) Darü'l-Harp tüccarları: Bunlar ticaret yapmak maksadıyla İslam topraklarına girmek istedikleri zaman öşür veriyorlardı Buna karşılık Müslüman tüccarlar da darü'l-harp topraklarında ticaret yapmak istedikleri zaman ayrû şekilde öşür veriyorlardı


b) Müslümanlar düşmanlarıyla esir değiş tokuşu yaparlardı Bu hususta Ömer’in söyledikleri oldukça etkileyici ve takdire şayandır:


“Müslüman bir esiri kafirlerin elinden kurtarmak benim için Arap yarımadasmdan daha değerlidir


“Müşriklerin ellerinde bulunan her Müslümanın serbest bırakılması için ödenecek fidye Müslümanların beytülmahndan karşılanır


c) Bu husustaki olaylardan biri de, şudur: Araplardan bir kişi kaçarak Rumlara sığındı Velid b Ukbe durumu Ömer b Hattab'a bildirdi Ömer bunun üzerine Rum kralına şunları yazdı:


"Aldığım habere göre Araplardan bir kişi memleketimizi terk edip memleketinize sığınmıştır Vallahi ya onun memleketinden çıkarırsın veya sana karşı savaş ilan ederim"


Yapılan muameleye karşı aym muameleyi yapma prensibine paralel olarak bu tehdit karşısında Rum kralı kaçak olan Arabi memleketinin dışına sürmek zoruda kaldı


d) Ömer b Hattab'ın eşi ile Rum kralının eşi arasında karşılıklı hediyeleşme olduğunu daha önce de arzetmiştik


e) Rivayetlere göre, Ömer'in kuzeydeki görevlisi kendisine gelerek, Rum devleti ile İslam devleti arasında bulunan Arap es-Sus şehrinin Müslümanların sırlarım Rumlara aktardığını ve Rumların Müslümanların her şeyinden haberder olduklarını bildirdi Bunu öğrenen Ömer, kendisine şunları söyledi:


"Adı geçen şehre gittiğin zaman, onlara bu seçeneklerden birini seçmelerini arzet Bir teke yerine iki teke, bir deve yerine iki deve, sahip oldukları başka her şeyin birine karşılık iki şey kendilerine verip onları bu şehirden çıkar ve şehri yık Razı olmazlarsa kendilerini uyararak şehrin yıkılmasını bir sene sonraya ertele" Ve kendisine bu hususta bir belge yazıp verdi


Vali kendilerine gidip halifenin; şartlarını kendilerine arzettiği zaman, halk bu teklifi reddetti Yıkma işlemini bir yıl erteledikten sonra şehri yıktı


Zımmilere karşı Ömer başta olmak üzere Müslümanların çok müsamahalı davranmalarına ve kendilerini dinin emirleri gereği zorunlu hissetmelerine rağmen bazı tarihçilerin zikrettiklerine göre, Ömer bunlara karşı bazı ek şartlar koşmuş ve dolayısıyla Müslümanlarla zımmiler arasında tam anlamıyla bir eşitlik sağlamıştır Esaslı olarak Müslümanlarla zımmiler arasında farklılık gösteren cizye ve haraç gibi mali şartlara ilave olarak Ebu Yusuf Kitabu'l-Haraç adlı meşhur eserinde şunları ilave etmektedir:


a) Yolları yıkmamaları, düşmana destek vermemeleri ve Müslümanların düşmanlarına yataklık etmemeleri


b) Giydikleri elbiselerle kendilerini Müslümanlara benzetmemeleri, binek ve heyetlerini de Müslümanlara benzetmemeleri ve kendilerine has kıyafetlerinin olması


c) Dini törenlerini kendi aralarında yapmaları ve Müslümanların çarşı ve pazarlarında içki ve domuz etini salmamaları


Bu ilave şartlar gerçekten doğru ise biz buna bugünkü deyimle devletin kamu nizamını gerekçe gösterebiliriz Medeni dünya ülkelerinin büyük çoğunluğunun özgürlük hususundaki açıklamalarına rağmen bu ülkeler kendileri için oldukça (kamu nizamı için önemli gördükleri) ve burada oturanlara bazı şartları empoze ettikleri göz önünde bulundurulmaktadır Biz buna şu örneği verebiliriz Bilindiği gibi bir Müslüman, İslam hukukunun gereği olarak iki kadınla evlenebilir Ancak Avrupa ülkelerinin büyük çoğunluğu bunu yasaklamaktadır İşte bu sebeple kendi topraklarının üzerinde bir Müslümanın iki kadınla evli olmasına izin vermezler Her ne kadar durum kişini hürriyetiyle ve akidesiyle ilgili ise de, bu devletler -kim olursa olsun- bir erkeğin iki kadınla evlenmesini kamu nimazı açısından istememektedirler









[39] Al-i İmran: 3/126


[40] Maide: 5/87


[41] Tevbe: 9/111

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.