Prof. Dr. Sinsi
|
Peygamberimiz, Hanımlarından Bir An Uzak Kalıyor
Hicretin dokuzuncu senesinde, İslâm nûru bütün haşmetiyle Arabistan yarımadasını kucaklamıştı Hz Resûlullahın elinde artık bir çok maddî imkânlar vardı İslâm Devletinin serveti çoğalmış, Müslümanların maddî durumları oldukça düzelmişti
Her türlü imkâna kavuşmuş olmasına rağmen Hz Resûlullah, sade hayatından ayrılmıyor, mütevazi yaşayışına devam ediyor, lüks ve debdebeye iltifat etmiyordu
Fakat, Ezvâc-ı Tâhirat, kadınlığın fıtratında bulunan ziynet ve dünya malına karşı meyil saikiyle dünyanın refah ve bolluğundan, giyim kuşam ve ziynetinden, bol nimetler içinde yaşamaktan nasiplerini almak istiyorlardı Bunun için de zaman zaman Peygamberimizin etrafında toplanarak, "Bizler de başka kadınların istedikleri ziynetleri isteriz" derlerdi
Sonra da herbiri bir takım şeyler isterdi Fakat, Peygamber Efendimiz, kendisi sâde yaşadığı gibi hanımlarının da sâde bir hayat sürmelerini ve buna rıza göstermelerini arzu ediyordu Bunun için de isteklerine müsbet cevap vermiyordu Ayrıca Ezvâc-ı Tâhiratın bu tarz isteklerde bulunmasından da mübârek gönülleri rahatsızlık duyuyordu
Efendimizin mutad bir âdeti vardı: Her ikindi namazından sonra hanımlarını dolaşır, onların hal ve hatırlarını sorar, ihtiyaçlarını tesbit ederdi Akşam da sıra hangi hanımında ise, o hanımının odasında diğer bütün hanımları da toplanır, sohbet ederlerdi Sonra da herkes kendi hücresine çekilirdi
Bu mutad ziyaretlerinde Evzâc-ı Tâhiratın her biri de yanlarında bulunanlardan kendilerine ikram ederlerdi Günün birinde Hz Zeyneb bint-i Cahş Validemize bir tulum bal hediye getirmişti Hz Zeyneb de her gelişinde Resûl-i Ekreme çok sevdiği baldan şerbet yaparak ikramda bulunurdu Bu sebeple o, Hz Zeyneb'in yanında her zamankinden fazla kalırdı
Bu durum Hz Âişe'nin nazarından kaçmadı Sebebini merak etmeye başladı Bir ara cariyesi vasıtasıyla bu fazla duruşun sebebinin ikram edilen bal şerbeti olduğunu öğrendi
Hz Âişe ile Hz Zeyneb arasında her nedense bir rekabet vardı Hattâ bu yüzden Peygamberimizin pâk zevceleri iki gruba ayrılmışlardı Hz Sevde, Hz Safiyye ve Hz Hafsa Hz Âişe'nin tarafını, Ümmü Seleme ile Ümmü Habibe, Meymune ve Cüveyriye (r a) ise Hz Zeyneb bint-i Cahş'ın grubunu teşkil ediyorlardı
Resûl-i Ekremin, Hz Zeyneb'in odasında fazla kalmasından müteessir olan Hz Âişe gayrete geldi Taraftarı olan diğer hanımları toplayarak kendilerine şu talimatı verdi:
"Resûlullah hangimizin yanına gelirse, kendisine şöyle soracağız: "Yâ Resûlallah! Megafir mi yediniz?" Resûlullah, "Hayır" diyecektir Biz de o zaman, "O halde bu koku ne?" diye soracağız Tabiî ki o, "Zeynep bana bal şerbeti içirmişti" cevabında bulunacaktır O zaman da biz, "Demek o balın arısı urfut ağacından yayılmış, bal toplamış" deriz "
Megafir, "mağfur'un çoğuludur Mağfur, fenâ kokulu urfut ağacının yapışkan, tatlı, fakat fena kokulu bir zamkıdır
Peygamber Efendimiz (a s m ) bu kokudan fazlasıyla rahatsız olurdu Hz Âişe bunu bildiği için bu tarz bir talimatta bulunmuştu
Kâinatın Efendisi, âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber Efendimiz bir gün Hz Hafsa'nın odasına girerken, "Yâ Resûlallah! Megafir mi yediniz?"sorusuyla karşılaştı
Peygamber Efendimiz, "Hayır!" dedi
Hz Hafsa, "O halde bu koku ne?" diye sordu
Peygamber Efendimiz, "Zeynep bint-i Cahş'ın evinde bal şerbeti içmiştim" buyurdu
Hz Hafsa, "Demek ki, o balın arısı Urfut ağacından yayılmış, bal toplamış" dedi
Bunun üzerine Resûl-i Ekrem Efendimiz, "Onu bir daha içmem" diyerek yemin etti
Sonra da, "İşte, yemin ettim Sakın bunu başka bir kimseye duyurma" buyurdu
Böylece Peygamber Efendimiz sırf "hanımlarını memnun etmek ve aralarındaki iki hizb halinde hissolunan fıtrî kadınlık gayret ve kıskançlığının âile nizamı üzerinde aksi tesir icrasından çekinmek maksadına mebnî" olarak kendisine helâl bir gıda olan baldan faydalanmamaya yemin etmiş oluyordu
Bunu verdiği bir kaç sır ile birlikte gizli tutmasını Hz Hafsa'ya sıkı sıkıya tembih eyledi Hattâ ondan bu hususta söz aldı
Peygamberimizin baldan istifade etmemeye yemin etmesi üzerine şu âyet-i kerime nâzil oldu: "Ey Peygamber! Niçin hanımlarının hoşnutluğunu arayıp da Allah'ın helâl kıldığı şeyi kendine yasaklıyorsun? Allah çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir "
Hz Hafsa, Resûl-i Ekremin bu sırlarını gizleyemedi Çok geçmeden anlaştıkları Hz Âişe'ye duyurdu Duruma bundan sonra diğer hanımları da muttali' oldu
Mahremiyetinin muhafazasını istediği vakıânın ifşâ edildiğini Cenâb-ı Hak, Resûlüne vahiy ile bildirdi:
"Hani Peygamber, hanımlarından birine gizlice bir söz söylemişti Hanımı bu sözü açığa vurunca Allah da peygamberine sırrının açıklandığını bildirdi Sonra Peygamber o hanımına, açığa vurmuş olduğu şeyin bir kısmını bildirdi, bir kısmını da yüzüne vurmadı Ona durumu böylece anlatınca, hanımı "Bunu sana kim bildirdi?" diye sordu Peygamber de "Herşeyi hakkıyla bilen ve herşeyden hakkıyla haberdar olan Allah bildirdi" diye cevap verdi "
Bunun üzerine Hz Resûlullah, Hz Hafsa'ya serzenişte bulundu Sonra da Ezvâc-ı Tâhirattan bazıları dünya hayatının ziynet ve refahı ile ilgili bazı istek ve tekliflerde bulundular
Peygamberimiz hem bu duruma üzüldü, hem de hanımlarının birbirlerini kıskanmalarından fazlasıyla rahatsız oldu
Bunun üzerine, dünya hayatının nazarındaki ehemmiyetsizliğini anlatmak, hanımlarına bir ders vermek, aynı zamanda aralarındaki kıskançlık ve çekememezliğe bir derece mani olabilmek düşüncesiyle ve neticede onların zâtına besledikleri muhabbet ve sadakâtlarını ölçmek maksadıyla onlardan bir ay uzak durmak üzere yemin etti Bu yeminden sonra da, Meşrebe diye anılan çardakta tek başına yatıp kalkmaya başladı
İşte bu hadiseye İ'lâ Hadisesi denir İ'lâ'nın lûgat mânâsı "mutlak yemin" dir Fıkıh dilinde ise, erkeğin cinsî muamelede bulunmamak üzere hanımına yaklaşmamaya yemin etmesi demektir
Salih SURUÇ
|