Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
arasındaki, ilişki, islamda, kuvvet, otorite

İslam'da Üç Otorite (Üç Kuvvet) Arasındaki İlişki

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İslam'da Üç Otorite (Üç Kuvvet) Arasındaki İlişki




İslam'da Üç Otorite (Üç Kuvvet) Arasındaki İlişki




Modern demokratik ülkelerin büyük çoğunluğu, anayasa sistemlerini kuvvetlerin ayırımı prensibi üzerine kurmuş bulunmaktadırlar Bu ülkeler, yasama, yürütme ve yargı organlarının görevleri arasındaki farklılıkları birbirinden ayırt etmekle yetinmeyip bu otoriteler arasındaki ilişkilere de belli bir sınır koymaya itina göstermektedirler Dünya ülkeleri bu prensip karşısında aşağıdaki şekilde açık ve seçik pozisyonlar almış bulunmaktadırlar [27]


1 Bazı ülkeler bu prensibi tamamen reddererek otoritelerin birleşmesi düşüncesine sarıldılar Bu ülkeler azınlığı teşkil etmekte olup iki grup oluşturmaktadırlar: Diktatör ülkeler grubu ve kollektif hükümet sistemini uygulayan ülkeler grubudur


2 Bazı ülkeler ise çok katı bir şekilde kuvvetlerin ayırımı prensibini uyguladı Bu ülkeler devlet başkanlığı sistemiyle yönetilen ülkeler olup en bariz örneği Amerika Birleşik Devletleridir


3 Parlamenter sistemle idare edilen ülkelerin büyük çoğunluğu ise kuvvetlerin ayrılması prensibini benimseyerek bu otoriteler arasındaki yardımlaşma ve işbirliğine de büyük önem vermektedirler Bu sistem, parlamenter sistem ismiyle meşhur olup liderliğini İngiltere yapmaktatır


Kuvvetlerin ayrılması prensibi karşısında İslami sistemin pozisyonu nedir?


Bu soruyu cevaplandırabilmemiz için, kuvvetlerin aynlması sisteminin devletin meşruluğu ve hürriyetlerin garanti altına alınması için ileri atıldığını zikretmemiz gerekmektedir Çünkü bütün otoritelerin bir kurula veya kişiye verilmesi, halinde, bu kurulu veya kişiyi despot etmeye ve teşvikte bulunmaya sebep olabilir Bu sebeple kuvvetlerin aynlması prensibi her otoriteyi ihtisaslannı kullanırken diğerine eşit ve onu gözetler şekilde koordine ettiği gibi, buna ek olarak görevlerin taksim edilmesi, görevlerin yerine getirilmesi ve kısa süre içinde tamamlanması gibi meziyetleri de ihtiva etmekte olup anayasa hukuku kitapları kuvvetlerin ayırımı prensibini açıklarken bunlara detaylı bir şekilde yer vermektedir


Kuvvetlerin ayrılması prensibi, yeni bir prensiptir Bu prensibi ortaya atan Fransız hukukçu Monteskiyö'dür Monteskiyö, bu prensibi, çağının İngiliz sisteminin esası olarak takdim etmiştir


Modern ülkelerdeki anayasa hukukunda uzman kişiler, kuvvetlerin ayrımı prensibini kuruluş amacı itibarlarını göz önünde bulundurarak destekliyorlarsa da prensibin sahasının sınırlanması hususunda ihtilafa düştüler


Yargı organı müstakil bir organ mıdır? Yoksa yürütme organının bir çeşidi midir? Yasama oraganından çıkan kanunların muhtelif anlaşmazlıklar için belirli hükümler gereği uygulanması, hükümlerin gerekçelere dayanmasına haiz olur Bu ise bir çeşit kanunun uygulanmasıdır Hukuk uzmanlarının büyük çoğunluğu, yargı organının müstakil bir organ olarak kabul etmekte, yasama ve yürütme organlarına denk ve eşit olduğunu kabul etmektedirler Mısır anayasa hukukunda da tercih edilen görüş bu görüştür


Kuvvetlerin ayırımı prensibi ile ilgili özel etüdlerin İslam'daki hüküm sistemini konu ederek işleyen Müslüman hukukçuların zihinlerinden uzak olduğundan şüphemiz yoktur Daha önce de açıkladığınız gibi, başlangıçta bütün otoriteler, Resulullah'ın elinde toplanmış bulunuyordu Devletin sınırlarının genişlemesi, şehirlerin ve konutların çoğalmasına paralel olarak problemlerin artması, idarecilerin bu problemlere karşı koymalarından doğan görevlerin branşlaşması ve onların bu görevlere karşı sorumlu olmalarının neticesi olarak daha sonra tedrici bir şekilde otoriteler belirmeye başladı


Bu şekilde en küçük bir tereddüde düşmeden diyebiliriz ki, İslam devleti, modern devletlerde olduğu gibi, birbirinden farklı olan üç otoriteyi çok iyi biliyordu Bunlar yasama, yürütme ve yargı organlarıdır


Ancak bizi burada ilgilendiren anladığımız kadarıyla İslam hukuku uzmanlarının belirttikleri gibi, bu üç otorite arasındaki ilişkiyi belirlemek ve bu görevlerden her biriyle kastedileni ve diğerleriyle olan ilişkisini sınırlamaktır


İslam hukuku bilim uzmanları, uygulama ile idare görevleri ve değişik formlarıyla yargı görevleri arasında temyiz yaptıysalar da başlangıçta şunu vurgulamak isteriz ki, onlar yargı görevini yürütme görevinden farklı ve müstakil bir görev olarak kabul etmediler Buna delil olarak hakimin yalnız adli işlerle ilgilenmediğini gösterebiliriz Hatta hakim yargı göreviyle hiçbir ilgisi olmayan, bazı uygulama görevlerini yargı görevlerinin yanı sıra yürütmede hiçbir sakınca görmedi Daha önce buna örnek olarak hakimlerin ordu komutanlığını ve benzeri görevleri yürüttüklerine işaret etmiştik[28] Aynı zamanda genel yetkiye sahip olan bakanlar ve eyalet başkanlarının valileri tayin etme, azletme, yer ve zamana göre ihtisaslarını belirleme ve anlaşmazlıkların konularını belirleme gibi yetkileri vardı


Ancak organik açıdan yargı organının yürütme organıyla birleşmesi hakimlerin müstakil bir şekilde görevlerini yürütmelerine dokunmadığı gibi, bu hususta araştırma yapıldığında bugünkü modern devlette eşi görülmeyen bir tarzda hakimin görevlerini yürütürken bağımsız olduğu ortaya çıkmaktadır Bunun sebebi ise daha sonra göreceğimiz gibi, İslam yasama organı karşısında hakim ile idare adamının statü ve pozisyonlarına dayanmaktadır Ve bu şekilde bu husustaki tartışma konumuz bir taraftan yasama organı diğer taraftan ise yürütme organı ve beraberinde yargı organı arasında olan ilişkiyi sınırlamaya münhasırdır


Burada İslami sistemin modern ülkelerde bilinmeyen bir tarzda bu iki otorite arasındaki kuvvet ayrımını garantilemiş olduğunu görürüz Ancak kuvvetlerin ayrılması esası her iki sistemde farklılık göstermektedir:


Modern ülkelerdeki kuvvetlerin ayrılması, prensibinin temel esası, kişi özgürlüğünü garanti altına almak ve devletin meşruluğunu tekeffül etmekten ibarettir İslami sistem bu itibarları göz önünde bulundurarak bunları güvence altına alırken kuvvetlerin ayrılması prensibi esasına değil, bütün Müslümanları idare eden ve edilenleri dünya ve ahiretete eşit tutan dini fonksiyona dayanır O fonksiyon ki, şu meşhur kaideye binaen isyan sayılan herşeye karşı Müslümanı özgür kılar


"(Yaratılan) Yaratana karşı isyan sayılan (herhangi bir şeyle emreder veya isterse) yaratılana itaat edilmez"


İşte bu sebeple İslam sistemine bu gerçekçi açıdan bakılması gerekmektedir İslam devletinin esası dini yapıya dayamr Bunun aksine verilen her hüküm ap açık hatadan ibaret olup bu gerçekten uzak olma zorunda kalır İslam devletlerinin büyük çoğunluğunun devlet adamlarındaki dini fonksiyon zayıflamış ise daha önce de söylediğiniz gibi, bu, sistemin eksikliğinden olmayıp bunun için sistem sorumlu tutulamaz Suç, kendilerini bu duruma düşürenlerindir


İslam'da yasama organı ile yürütme organı (ve bununla beraber yargı organı) arasındaki kuvvetlerin ayırımı İslam'daki yasamanın tabii sonucundan kaynaklanmaktadır


İslam'da yasama, ince anlamıyla, yalnızca Allah'a aittir Bu esas gereği İslam devletinde hiçbir otorite yasama yetkisine sahip değildir Başka bir tabirle, yeni yasaları veya hükümleri icat etmez Yeni meydana gelen zorunluluklara ve ihtiyaçlara cevap vermek ise ilahi yasama hükümlerine uygun olarak isünab yoluyla yapılan işlemlerdir Bu görevi ifa edenlerin Müslümanlar arasında bir grup olduklarını ve kendilerine müçtehid adıyla hitap edildiğini ve müçtehidlerin bu sıfatı iki ana unsardan kazandıklarını daha önce de görmüştük


Kazanılan faktör, içtihada yol açacak etüd ve özel araştırmalardan ibarettir Diğer faktör ise verasetle kazanılan ve kişinin tabiatında bulunan bir faktör olup kişi bununla kaynağı ilahi olan yasal hükümleri kaynağından istinbat ederek içtihat etme gücüne sahip olur Bu sebeple İslam devletinde, bu sıfatı birine verecek, veya diğerinden alıkoyacak ihtisas sahibi meşru bir otoritenin bulunmadığını daha önce söylemiştik İçtihad Allah'ın insana vermiş olduğu bir fazilettir


Bu açıklamalardan sonra bir taraftan yasama, diğer taraftan ise yürütme ve yargı organları arasında tam anlamıyla bir ayrımının bulunduğunu belirtmekte yarar vardır Halife yürütme organının başkanı olarak yasama yetkisine sahip değildir Şartları kendisinde mevcut olduğu zaman, diğer müçtehidler gibi, onun içtihadda bulunma hakkına sahip olduğunu belirtmiştik O, içtihad yaptığı zaman içtihadını halife sıfatıyla değil, müçtehid sıfatına dayanarak yapmaktadır


Aynı durum hakim için de geçerlidir Hakim, önüne gelen herhangi bir dava hakkında hükmedebilmesi için, ilahi kanunlardan hüküm çıkarması gerekmektedir Bunu yaparken bir müçtehid olarak hareket eder Yürütme organına tabi olmasına rağmen, İslami sistemdeki hakim görevini yürütürken tamamen bağımsızdır Çünkü uyguladığı normlar yürütme organının eseri olmayıp ilahi prensiplerden kaynaklanmakta ve ilahi usullerden alınmaktadırlar İslam devletinin özelliklerini aşağıdaki gibi sınırlamak mümkündür:


1 Dini esaslara dayanan bir hükümettir


2 Alimlerin hükümetidir [29]


3 Kamu otoriteleri arasında kuvvetlerin ayırımını kabul etmediği gibi, yasama organını diğer organlardan ayırır


İslam siyasi düşüncesi, kuvvetlerin ayırımı prensibini bilmiyorsa gerçek anlamıyla bu prensibi uygulama yapı itibariyle ihtisası ifade etmesi, hükmün meşruluğunu garanti altına alması, despotizmin hakimi mi yetinden korkarak otoritelerin tek bir elde tutulmasına engel olunması İslam hukukunun üzerine kurulmuş olduğu esaslara ters düşmemektedir Hakikatte idare sahasında basiretli ve sağduyu sahibi politik normlara sahip olan bu prensip despotizmin önüne geçmede ve ona mani olmada sağlıklı bir içtihaddır Belki de Ömer (ra) hakimlerin yalnızca görevlerini yürütmeleri ve bu sahada ihtisas sahibi olmaları prensibini ortaya attığında kuvvetlerin ayırımı prensibinin üzerine kurulmuş olduğu temel esasları zihninden geçiriyordu İslam siyasi düşüncesi, zulmün en kötü çeşitlerinden biri olan valilerin ve büyük devlet adamlarının zulümlerine karşı velaye elMezalimi onların bu zulümlerini ortadan kaldırmak için icat etmiş ise bu düşünce meşruluk prensibini gerçekleştirmeyi hedef edinen, özgürlük atmosferini meydana getirmek isteyen ve devletteki otoritelerin ihtisaslaşmasını sağlayan her sisteme açıktır









[27] Detaylı bilgi için merhum Prof Dr Osman Halil ile birlikte yazmış olduğumuz "Mebadil el-Kanun ed-Düsturi" isimli eserimize başvurulabilir


[28] Bu anlamda, Prof Dr es-Senhuri "el-Hilafe ve Tedevvureha" isimli eserinin 6 sayfasında der ki: “İslam hukuku yargı organının yürütme organından bağımsız bir organ olarak kabul etmez Tam aksine birincisini ikincisine tabi kılar


[29] Daha önce de değindiğimiz gibi bu özellik, önemli kamu görevlerini yürüten her kişide bulunması gerekmektedir Bunun sebebi ise İslam devletinde her şeyin Kur'an ve Sünnete uygun olması ve onlarla çelişmemesiciir Bunun için de kişinin içtihad mertebesini elde etmesi gerekir

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.