Prof. Dr. Sinsi
|
İber Yarımadası’Nın Fethi
Tarık’ın geçiş tamamlandıktan sonra gemileri yaktırıp yaktırmadığı konusu çağdaş tarihçiler arasında hâlâ araştırma konusudur ve henüz kesin bir ittifak sağlanamamıştır Yedibin kişilik muazzam bir ordunun kısıtlı imkanlarla karşı kıyıya geçirilmesi başlı başına büyük bir başarıdır Daha sonra takviye isteyen Tarık’a Musa tarafından beşbin kişilik bir imdat kuvveti gönderilmiş, böylece sayı onikibini bulmuştur
Tarık b Ziyad, Cebel-i Tarık’a (Calpe, Gibraltar) 5 Receb 92 (28 Nisan 711)’de ayak basmıştı Önce Ceziretü’l-Hadra’yı (Algeciras) kontrol altına aldı ve çok geçmeden Vadi Lekke (Lekke, İspanyolca Lago kelimesinin Arapçalaştırılmış halidir Göl anlamına gelir, Rio Barbate denilen yer) kıyısında karşılaştığı Kral Rodrigo komutasındaki kalabalık bir Vizigot ordusunu, üç gün veya kimilerine göre bir hafta süren zorlu bir savaş sonunda büyük bir kısmını imha ederek büyük bir hezimete uğrattı
Artık İspanya’nın fethi için müslümanların önünde ciddi bir engel kalmamıştı Nitekim Tarık’ın bu savaşın ardından görevlendirdiği komutanları kısa sürede Malaga, İlbire (Elvira) ve Kurtuba’yı (Cordoba) ele geçirdiler Kendisi ise İstice (Ecija) ile Vizigotlar’ın başkenti Tuleytula’yı fethetti Vizigot idaresinden memnun olmayan bazı şehir ve kale halklarının ve özellikle ağır dinî baskılara maruz kalan yahudilerin kapılarını kendiliklerinden açtıkları bilinmektedir
712 yılında Musa b Nusayr çoğunluğu Araplardan oluşan onsekizbin kişilik bir ordunun başında İspanya’ya geçti İşbiliye (Sevilla), Karmune (Carmona), Leble (Niebla), Maride’yi (Mérida) aldıktan sonra, Tuleytula’da Tarık’la buluştu İki komutan fetih hareketini İspanya’nın kuzeyine doğru iki koldan devam ettirdiler ve ertesi yıl Liyun (Léon), Cillikıye (Galicia) bölgeleri ve Laride (Léride), Berşelune (Barcelona), Sarakusta (Zaragoza) şehirleri hakimiyet altına alındı Hatta bir rivayete göre Pireneler aşılarak Frank topraklarına girildi Tarık önden gidiyor, Musa onu izliyor, eksiklikleri tamamlıyor, yaptığı anlaşmaları onaylıyordu Uğradıkları yeri fethediyor, bol miktarda ganimet alıyorlardı Düşmanlarının kalplerine o derece korku salmışlardı ki, karşılaştıkları herkes hemen barış istiyordu İşte Endülüs’ün fethi böyle başlamıştı
Asıl Hedef Roma ve İstanbul’du
Musa bu kadarla da yetinmeyip Güney Fransa’ya kadar ilerleyerek Endülüs’te fethedilmedik yer bırakmadı Bu sırada Halife Velid, Musa’ya Şam’a dönmesi için haber üstüne haber gönderiyordu Halbuki Musa’nın hedefi büyüktü “Vallahi bana itaat etseler onları hemen Roma üzerine yürütürdüm de, Allah bana oraları ele geçirme imkanı verirdi ” demekteydi Hatta İbn Haldun ve el-Makkarî’nin belirttiğine göre Musa, doğuya (yani Halife’nin yanına, Şam’a) Kostantiniyye (İstanbul) üzerinden gelmeye kararlıydı Yolu üzerindeki yerleri de fethederek batıdan doğuya doğru ilerleyip hilafet merkezine varmayı düşünüyordu Ne büyük bir irade ve azim!
Fakat Halife Velid hastaydı Endülüs fatihini ölmeden dünya gözüyle görmek istiyordu Musa, Halife’nin ısrarlarına dayanamadı Fetih hareketini sürdürme işini geride kalanlara emanet ederek Şam’a doğru yola çıktı ve Halife vefat etmeden yetişti Kahramanın dönüşü muhteşem olmuştu Şam, çocukluğunda ilim meclislerinde eğittiği, bilinçlendirdiği, cihad aşkı aşıladığı, fıtrat hamuruna vatanseverlik mayası kattığı öz çocuğu Nusayr oğlu Musa’yı bir ana şefkatiyle, bir baba hasretiyle bağrına bastı  
Elbette burada amacımız dergi sayfalarının hacmini aşacak düzeyde bir tarih bilgisini aktarmak değil  Elbette sekizyüzyıllık koskoca bir zaman dilimini birkaç sayfada özetleyivermek de mümkün değil  Bu bakımdan sadece o şanlı fetih hareketinin başlangıç noktasındaki bazı olaylardan, fetih hamlesini yürüten komutan ve askerlerin ruh dünyasından bazı kesitler aktarmakla yetiniyoruz
İşte İslâm ve müslümanlar Endülüs’e böyle şanla şerefle girmişlerdi Ondan sonra da dile kolay tam sekiz asır kaldılar Yönettiler, eğittiler, öğrettiler, imar ettiler ve hizmet sundular O dönemde İspanya, İslâm kültürü içinde büyük devlet kimliğiyle en parlak devirlerinden birini yaşadı Nefret ve bilgisizlik sevgi ve bilgiye dönüşmüştü Neredeyse herkes eğitimliydi Birçok insan kendi isteğiyle müslüman olmuştu Hıristiyanlarla yahudilere barış içinde yaşama hakkı tanınmıştı Gayri müslimler kolaylıkla müslüman olmaya zorlanabileceklerken asla zorlanmadılar
Yeni Musa’lar, Tarık’lar Nerede? 
Hikâyemizin bundan sonrası biraz hazin bitiyor Bugün müslümanların üzülmek için yeterince, hatta fazlasıyla sebebi olduğu için, tarihin bu hüzün dolu sayfalarını fazla karıştırmak istemiyoruz Hüzüne değil morale, duygusallığa değil mantığa ihtiyacımız olduğu kanaatindeyiz Tarihin kırılma noktalarından birinde yaşamamız irade ve takdir buyurulmuş Boynumuz kıldan ince Önemli olan Musa’ların, Tarık’ların ve diğer İslâm fatihlerinin azmini ve kararlılığını gösterebilmek Yeni Musa’lara ve Tarık’lara ne kadar da muhtacız! Lakin önceliklerimiz değişti Şimdi biz öz vatanımızı koruma ve kollama mevkiindeyiz Fetih ise şimdilik manevi düzeyde sürdürülmek zorunda Maddi fetihler ise, kim bilir, belki başka bahara  
Ne yazık ki sekizyüzyıl sonra müslümanların kurdukları kütüphanelerden geriye kitap bırakılmadı Camiler kilise, minareler çan kulesi yapıldı Sadece irtidat edenlere (müslümanlıktan çıkanlara) hayat hakkı tanındı Dinini değiştirmeyenler diri diri yakılarak karanlık engizisyon tarihinin kanlı sayfalarındaki masum kurbanlar arasında yerlerini aldılar, şehadet şerbetini içtiler
Allahu Tealâ “Onlar istemeseler de nurunu tamamlayacaktır ” buyuruyor Buna gönülden inanıyoruz İslâm, İber Yarımadası’nda yeniden o eski şan ve şeref dolu günlerine dönecektir inşallah Yeter ki müslümanlar liyakat gösterebilsinler İş, dönüp dolaşıp insan unsurunda düğümleniyor Yeter ki biz o müslümanlar olabilelim, onları yetiştirebilelim  Sadece İber Yarımadası değil, dünya bütünüyle İslâm’ı ve has müslümanları bekliyor  
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------
Musa B Nusayr’ın Şam’a Dönüşü
Musa, Şam’a Cuma günü gelmişti Hemen Emevi Camii’ne gitti Halife Velid Cuma hutbesini okumak için orada idi Musa, Endülüs’te esir aldığı ileri gelen kimselerden bir kısmına eskiden giydikleri saltanat giysilerini giymelerini ve beraberinde camiye girmelerini emretti Otuz kişi başlarına taçlarını takıp, üzerlerine elbiselerini giydiler Musa’nın emriyle Berberi ileri gelenlerin ve fethedilen bölgelerin krallarının çocukları hazırlandı Hepsi kıymetli taşlarla süslü elbiselerini giymişlerdi Aralarında Frenk ileri gelenlerinin çocukları da olduğu halde Halife Velid’in kapısı önünde durdular
Musa onlarla birlikte camiye girdi Velid, minberde Allah’a hamd ediyordu Çok zayıflamıştı Hastalık kendisini dermansız bırakmıştı Musa geldiğinde ayakta durabilmeye çabalıyordu Halk içeri girenleri görünce hayretler içinde kalarak “Musa, Musa” diye fısıldamaya başladılar Musa geldi, Velid’e selam verdi Otuz esir minberin sağında ve solunda durdular
Velid Allah’a hamd ü senalar ve yardımına şükürler etti O ana kadar duyulmamış bir konuşma yaptı Hatta hutbeyi çok uzattı Namazdan sonra Musa’yı çağırarak hil’at giydirdi Ellibin dinar ve beşyüz köleyle ödüllendirdi Bütün çocuklarına şeref payeleri verdi Daha sonra Musa Halife’nin huzuruna Berberi, Rum, İspanyol ve Frank ileri gelenlerini çıkardı Velid onlara da çeşitli hediyeler verdi
|