Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
din, peygamber, zamanında, şeriat

Hz. Peygamber Zamanında Dîn Ve Şeriat

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hz. Peygamber Zamanında Dîn Ve Şeriat




HZ PEYGAMBER ZAMANINDA DÎN VE ŞERİAT


Peygamber Hz Muhammed , insanları Rabbinin isteğine göre yönlendirmek üzere, Allah tarafından doğru yola (şeriat) iletildi (45:18) ve bunun Allah indinde yegâne doğru yol olduğu hususunda kendisine teminat verildi (3: 19) Bu teminatın ardından Hz Peygamber 'e, Allah'ın, kendi üzerindeki nimetlerinin tamamlanarak dinin kemale erdirildiği ve insanlık için yegâne hayat tarzı olarak seçildiği bildirildi Hz Peygamber ; bu hayat tarzım, gerek sözle gerek davranışlarıyla, elinden geldiğince insanlara tebliğ etti ve insanların zihinlerinde hiçbir konuda şüpheye yer bırakmadı Bu durum, Veda Haccındaki hutbesiyle teyid edildi Bu hitabında Peygamber şöyle diyordu:

"Ey Mü'minler! Size bir emânet bırakıyorum ki, siz ona sıkı sarıldıkça yolunuzu hiç şaşırmazsınız O emânet Allah'ın kitabı Kur'ân1 dır" (Müslim, Nevevî) Daha sonra Rasûlullah o muazzam halk kütlesine: "Ey Nâs! Yarın beni sizden soracaklar, ne dersiniz?" diye sordu Hepsi: "Allah'ın asaletini tebliğ ettin; risâlet vazifeni îfâ ettin, bize vasiyet ve nasîhatta bulundun! diye şehadet ederiz" dediler Rasûlullah mübarek şehadet parmağını göğe doğru kaldırarak, sonra da cemâat üzerine çevirip İndirerek üç kere: "Şâhid ol yâ Rab! Şâhid ol yâ Rab! Şâhid ol yâ Rab! " buyurdu (Müslim)

Vahyin muhatabı ve Allah'ın yeryüzündeki rasûlü ve halîfesi olarak Peygamber©, İnsanlığın manevî ve siyasî liderliğini şahsında birleştirmişti Böylece onların, ruhî olgunluk yanında, dünyada siyasî hâkimiyet elde etmelerini de sağladı Diğer bir ifadeyle O, Allah yolunun yeryüzündeki gerçek ve mükemmel temsilcisi idi İnsanlara takip etmeleri gereken yolun vasfım, sahasını ve gereklerini sözleri ve davranışlarıyla gösterdi Bu yüzden, Hakikat yolu ile ilgili her türlü şüphe, istifham ve problemlerde Allah'ın Kitab'ına ve Rasûlü'nün Sünnetine başvurulmalıdır

Hz Peygamber , insanların ruhî eğitimi, arınması ve ilerlemesi için şeriat ı getirmişti Böylece insanlar, manen ve ruhen eğitilerek, doğru yoldan, herhangi bir sosyal, maddî veya siyasî etki tarafından iğva edilemeyecek yürsek bir dereceye erişebileceklerdi Bu, Allah'ın nebilerinin başlıca fonksiyonlarından biri idi ve Muhammed 'e bu vazife şu sözlerle yüklenmişti: "Nitekim kendi içinizden, size ayetlerimizi okuyan, sizi (kötülüklerden) arındıran, size Kitap ve hikmeti ve size bilmediklerinizi öğreten bir elçi gönderdik" (2: 151) Bu eğitim arınma, kitap ve hikmet öğrenme gerçekten, İslâm'ın neferlerinin görev İri Kûfî tarzıyla istinsah edilen Kur'ân'dan Bakara sûresine ait bir sahife AIİ b Ahmed elVerrak Kayrevan, 1020 ve sorumluluklarını yerine getirebilmelerini mümkün kılacak eğitim ve öğrenimlerinin temelini oluşturmaktaydı Dünyaya ilâhî emirlere uygun olarak, siyasî liderliğin yanında ruhanî olarak da, etkin bir biçimde liderlik yapmak gibi güç bir görevi yerine getirebilmeleri için, bu zorlu eğitimden geçmeleri gerekiyordu Rasûlullah bu sorumluluğu yüklenerek üzerine düşeni en iyi şekilde yerine getirdi O, Allah'tan bir elçi ve rehber olmanın yanında, bir komutan, devlet adamı ve hâkim idi ve bütün bu vazifeleri eşine rastlanması mümkün olmayan bir tarzda gerçekleştirdi Ahlaken ve ruhen en yüksek seviyeye erişmiş ve aynı zamanda, kısa süre içinde, bütün diğer güçlere karşı siyasî üstünlük elde etmiş bir ümmet meydana getirdi

O'nun peygamberliğinin bir başka yönü de, ilim ile donatılmış oluşuydu Bu İlim, kendisinden sonra, takipçilerine geçti Rasûlullah , daima doğruyu konuşmak ve ilmin ışığında hareket etmek gerektiğini, aksı halde, insanın kendisini, karanlığın ve unutulmuşluğun vadisinde bulacağını ısrarla söylüyordu Doğru davranmanın ilk şartı, bu davranışın zan ve tahmine değil, gerçek bilgiye dayanması idi Kur'ân da bu gerçeğe işaret etmekte ve insanlara, çoğunluğu oluştursalar bile zanla hareket edenlerin peşinden gitmemelerini tavsiye etmektedir: "(De ki) yanınızda bize çıkarıp göstereceğiniz bir bilgi var mı? Siz sadece zanna uyuyorsunuz ve siz sadece saçmalıyorsunuz" (6:148)

Hakikate karşı çıkanlar, ilim sahibi olamaz, sadece gerçek hayatta hiçbir faydası olmayan saçma fikirlere sahip olurlar "Onların çoğu zandan başka bir şeye uymuyorlar Zan ise gerçekten hiçbir şey kazandırmaz" (10:36) Kur'ân'm bu âyeti; ilme değil, insanların bazı çürümüş kemiklerin toplanmasından (arkeoloji) veya atalarının mirasından elde ettikleri zanna, heva ve heveslerine uygun bilgilere dayanan felsefeleri, ideolojileri ve dinî akideleri yermektedir Câsiye süresindeki âyette insanların sadece zanlarına dayanarak ahireti inkâr etmeleri reddedilmektedir: "Fakat onların bu hususta hiçbir bilgileri yoktur Onlar sadece zannediyorlar" (45:24) Bu hakikate aykırı olan davranış biçimi beyhudedir "Onların bu hususta bir bilgileri yoktur Sadece zanna uyuyorlar Zan ise haktan hiçbir şey kazandırmaz (Zan ile gerçeğe ulaşılmaz)" (53:28)

Atalarının yolunu terketmek istemediklerinden, gerçeği kabullenmeyenlerin durumu da böyledir "Onlara; 'Allah'ın indirdiğine uyun!' dense, 'Hayır biz babalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız (onların yolundan gideriz)'derler" (31:21) Bakara sûresinde de şöyle denmektedir: "Onlara, 'Allah'ın indirdiğine uyun!' dense, 'Hayır, biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz (yol)a uyarız!' derler Peki ama, ataları bir şey düşünmeyen, doğru yolu bulamayan kimseler olsalar da mı (atalarının yoluna uyacaklar)? O inkâr edenler(i hakka çağıran)ın durumu tıpkı bağırıp çağırmadan başka bir şey işitmeyen (işittiği şeyin mânâsım anlamayan hayvanlar)a haykıran kimsenin durumu gibidir (Onlar) sağır, dilsiz ve kördürler, onun için düşünmezler" (2:170171)

Bu âyetler, doğruluğu hakkında bir bilgiye sahip olmadıkları halde, atalarının hayat tarzına saplanıp kalmış olanların peşin hükümlülüklerini ve cahilliklerini açıkça göstermektedir Bunlar, bu yanlış hayat tarzlarını takip etmeye devam etmekte ve yaratıcılarından gelen doğru bilgi üzerine oluşturulan doğru yola tamamıyla yüz çevirmektedirler Allah'ın yolundan gitmeyen bu tür İnsanlar için verilen mesaj, bilenlerle bilmeyenlerin bir olmayacağı şeklindedir Yalnızca bilgiye ve kavrayışa sahip olanlar öğüt alır ve hakikatin peşinden giderler (39:9)

Bu şekilde Hz Muhammed , sadece zan ve tahminlere değil, ilme göre hareket edenlerin her iki dünyada hakikî ve sürekli başarıya sahip olacaklarını kesin bir şekilde ortaya koydu Sadece gerçek bilginin insanlığa sürekli gelişme ve ilerleme sağlayacağını belirtti Allah'ın Son Elçisi vasıtasıyla bize verilen vahyî bilgi, ruhî ve ahlâkî kavrayışımızı yükseltecek ve çevre bilgisi, Allah'ın kitabında işaret edildiği gibi, orijinal düşünce ve ilme dayalı fikirlerde bizi ilerde tutacak; böylece yüksek vasıflı bir hayata sahip olabileceğiz (Bilginin bu yönü, bu kitabın 3 ve 4 bölümlerinde daha ayrıntılı olarak ele alınacaktır)

Hz Muhammed 'in peygamberliğinin Üçüncü yönü, adalet kavramını açıklamak ve bunu insanların hayatlarında, ferdî ve kollektif bazda tesis etmekti; böylelikle insanlık, yeryüzünde huzurlu, mutlu ve emin bir hayat sürebilecekti Bununla ilgili olarak Peygamber , toplumda adaletin temeli olan şu yedi ana prensibi ortaya koymuştur:

Alıntı Yaparak Cevapla

Hz. Peygamber Zamanında Dîn Ve Şeriat

Eski 08-02-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hz. Peygamber Zamanında Dîn Ve Şeriat




1- İlâhî Kanunun Hâkimiyeti


İslâm devleti, bütün otorite ve yönetim hakkının, kâinatın yaratıcısı ve hâkimi olarak Allah'a ait olduğu temeline göre teşkilatlanmıştır Bu yüzden onun koyduğu kanun, bütün beşerî kanunlardan üstündür ve her durumda uyulması zorunludur Bu prensip Kur'ân'da, tam anlamıyla açıklanmaktadır (4:58, 64-65, 80, 105; 5:45-46; 12:40; 24:54-56; 33:36 ve 59:7)

Rasûlullah de çeşitli vesilelerle bu hususlara işaret etmiş ve açıklıkla beyanda bulunmuştur: "Allah'ın kitabına tâbi olunuz Onun helâl kıldığını helâl, haram kıldığını da haram biliniz" (Tabaranî ve Ahmed b Hanbel'in Müsned'ine istinaden Kenzû'l-Ummâl)

Rasûlulllah ayrıca şöyle buyurmuştur: "Elbette ki Allah, uyulması gereken bazı emirler göndermiştir (ferdiz); onları ortadan kaldırmayınız Bazı haramlar koymuştur, bunları ihlâl etmeyiniz Allah'ın bazı sınırlamaları vardır (hudud); onları aşmayınız Bazı hususlarda da birşey buyurmamıştır, sükût ile geçmiştir; sizin de bunların üzerinde bahislere girmemeniz gerekir" (Darekutnî'ye istinaden Kenzû'l-Ummâl, c I) "Kim Allah'ın Kitabına sarılırsa, bu dünyada sapıklığa düşmez, ahi-rette de bedbaht olmaz" (Miş-kât) Veda hac-cında da şöyle buyurmaktadır: "Size iki şey bırakıyorum Onlara uyarsanız yolunuzu şaşırmaz ve sapıtmazsınız: Allah'ın Kitabı ve Rasûlünün sünneti" (Muvatta ve Kenzû'l-Ummâl, c I) Peygamber ayrıca, şunu ilave etmektedir: "Size neyi yapmanızı emret-tiysem, onu alın; neyi yasakladıysam, ondan uzak durun" (Kenzu l-Ummâl, c I)

Görüldüğü gibi Kur'ân ve Hz Peygamber 'in sünnetince, İlâhî kanunun üstünlüğü ve hâkimiyeti ihdas edilmekte ve Allah'ın kanunu ile çatışan hiçbir kanuna uyulmaması gerekmektedir (Geniş bilgi için bkz Sîret Ansiklopedisi, c I ve II)





Alıntı Yaparak Cevapla

Hz. Peygamber Zamanında Dîn Ve Şeriat

Eski 08-02-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hz. Peygamber Zamanında Dîn Ve Şeriat




2- İnsanlar Arasında Adalet


Rasûlullah 'in tesis ettiği prensiplerden ikincisi, Allah'ın kanununun herkes için aynı olduğu ve en düşüğünden en yüksek derecelisine kadar toplumdaki herkes için eşit olarak uygulanması gerektiğidir Hiç kimseye imtiyaz tanınmamıştır Kur'ân-ı Kerîm'de, Allah'ın elçisinden bu durumu, şu sözlerle ilan etmesi istenmektedir: "Aranızda adalet yapmakla emrolundum" (42:15) Bu âyet açıkça, Rasûlullah 'den, insanlar arasında, tarafsız olarak, adaletle hükmetmek üzere gönderildiğini ve bir kısmına iltimas yapıp diğerlerinden yüz çevirmesinin onun misyonu ile bağdaşmayacağını ilân etmesini istemektedir

Rasûlullah bütün insanlarla eşit ilişkiye sahipti Bu, adalet ve eşitlik ilişkisi idi Adalet kimin tarafında olmayı gerektiriyorsa, onun yanında; adaletin karşısında olduğu kişinin, O da karşısında idi O'nun dininde kimseye ayrıcalık yapılmıyordu Akrabalar ile yabancıların, sıradan insanlarla eşraftan olanların veya zenginler ile fakirlerin hakları birbirinden farklı değildi Doğru olan, herkes için doğruydu; günah veya hata olan, herkes için günah veya hata idi Günah herkes için günah, haram herkes için haramdı Mecburî olan bir şey, herkes için mecburî idi; hattâ Peygamber de bizzat Allah'ın kanunları karşısında mükellefiyetten azledilmiş değildi (Mevdûdî, Khilafat-o-Mulukiyat)

Hz Peygamber , İslâm'ın bu genel prensibini şu sözlerle açıklamaktadır: "Ey insanlar! Bilin ki, sizden öncekileri, içlerinde şerefli bir aileye mensup birisi hırsızlık yapınca onu bırakıp, zayıf bir kimse çaldığında ona had uygulamaları helak etmiştir Allah'a yemin ederim ki, kızım Fâtıma bile hırsızlık yapsa onun elini keserdim" (Buharî, Müslim) Hz Ömer de, Peygamber 'in, kendisine kısas yapılmasını kabul ettiğini gördüğünü söylemiştir (İmam Ebu Yusuf, Kitahû'l-Harac)



Alıntı Yaparak Cevapla

Hz. Peygamber Zamanında Dîn Ve Şeriat

Eski 08-02-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hz. Peygamber Zamanında Dîn Ve Şeriat




Bütün Vatandaşların Eşitliği


Üçüncü prensip; İslâm devletindeki bütün vatandaşların, renk, ırk, milliyet, dil ve inancına bakılmaksızın eşit haklara sahip olmasıdır İslâm devletinin hudutları içinde herhangi bir kişi, grup, kabile, ırk veya milliyet özel haklara veya imtiyazlara sahip olamayacağı gibi, hiç kimse, herhangi bir şekilde diğerlerinden daha aşağı olarak görülemez Bu prensip, Kur'ân'da şöyle ifade edilmektedir: "Ey insanlar! Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi taifelere ve kabilelere ayırdık Allah'ın yanında en üstün olanınız, (Allah'ın buyrukları dışına çıkmaktan) en çok sakınanımzdır Allah bilendir, haber alandır" (49: 13) Rasûlullah de bu prensibe şu sözleriyle açıklık getirmiştir: "Allah, sizin görünüşüze ve zenginliğinize değil, kalbinize ve amellerinize bakar" (Müslim ve İbni Mâce) "Ey insanlar! Dikkat edin Elbette ki Rabbiniz birdir Arapın arap olmayana ya da arap olmayanın Arapa veya beyazın siyaha, siyahın da beyaza, takva (Allah'tan korkup doğru yolda gitmesi) dışında bir üstünlüğü yoktur" (Beyhâkî)

Rasûlullah , bütün müslümanların, din kardeşi olduklarını ve hiçbir müslümanın diğerleri üzerinde takva dışında bir üstünlüğü olmadığını belirterek, müslümanların arasındaki eşitliği vurgulamıştır (Taberanî'ye istinaden İbni Kesîr, c IV, s 217) Bir başka hadislerinde de şöyle buyurmuştur: "Kim Allah'tan başka ilâh olmadığına şehadet eder, kıblemize yönelir ve bizim gibi ibadet eder ve kestiğimiz eti yerse, işte o müslümandır Müslümanlara farz ve hak olan şeyler, ona da farz ve haktır" (Buharî, Kitabu's-salat) "Mü'minlerin kanı birbirleriyle aynı Ölçüde ve müsavidir Sıradan bir müslümanın bile, birisi lehinde verdiği eman hepsinin sorumluluğundadır" (Ebu Davud ve Neseî) Rasûlullah 'den rivayet edilen bütün bu hadisler, Kur'ân'da zikredilen "Muhakkak mü'minler kardeştirler" (49:10) prensibini vurgulamaktadır



Alıntı Yaparak Cevapla

Hz. Peygamber Zamanında Dîn Ve Şeriat

Eski 08-02-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hz. Peygamber Zamanında Dîn Ve Şeriat




4 Danışma (Şûra)


Allah'ın Elçisi tarafından, devlet meselelerinde üzerinde durulan dördüncü prensip, her seviyede istişarenin uygulanmasıdır Öncelikle, devlet başkanı, karşılıklı istişare yoluyla ve bütün müslümanların muvafakatiyle tayin edilmeli (ya da seçilmelidir Sonra başkanın, hükümet İşlerini istişare ile yürütmesi gerekmektedir Kur'ân'da müslümanların, işlerini karşılıklı istişare ile yürüttükleri ifade edilmektedir (42:38) Rasûlullah 'e istişare konusunda şu sözlerle tavsiyede bulunulmaktadır: "(yapacağın işler) hakkında onlara danış" (3: 159)

Hz Ali, Rasûlullah 'e, kendisinden sonra, Kur'ân'da hükmü bulunmayan ve kendisinin de temas etmediği meselelerle karşılaşırsa ne yapması gerektiğini sordu Rasûlullah cevabında: "Ümmetimin âbid ve âlimlerini (fukaha) toplayınız Kendileriyle müşavere ediniz Fakat sadece bîr kişinin görüşüne göre karar vermeyiniz" buyurdu (Taberanî) Hz Ömer de: "Bir kimse, müslümanlara danışmadan, halkı kendisinin veya başkasının otoritesine uymaya çağırırsa; onu öldürmemeniz caiz değildir" demiştir (Kenzu' lUmmâlf c V) Hz Ömer'den bir başka rivayet de şöyledir: "Müşaveresiz hilâfet yoktur" (Kenzu lUmmâl, c V) Hz Ömer'in bu açıklamalarına göre, bir kimse zor kullanarak kendisini yönetimin başına geçirtmek isteyemez Bu çok ağır bir suçtur Ve böyle bir kimseyi ortadan kaldırmak ümmet için kaçınılması imkânsız bir farizadır (Geniş bilgi için bkz Sıret Ansiklopedisi, c 1, sh 384391)





Alıntı Yaparak Cevapla

Hz. Peygamber Zamanında Dîn Ve Şeriat

Eski 08-02-2012   #6
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hz. Peygamber Zamanında Dîn Ve Şeriat




5 Doğru İşte İtaat (Ma'ruj)


Beşinci prensip, yönetime ancak, doğru olan ve evrensel kabul gören şeylerde uymanın mecburî olması {ma'ruf), kötü ve günah olan şeyde kimseye itaat edilmeyeceği prensibidir Bir başka ifadeyle, yalnızca hükümetin meşru emir ve düzenlemeleri ve memurlarına uymak mecburîdir Bunlar, kanuna (şeriate)

aykırı herhangi bir emir yayınlama hakkına sahip değildir Yayınlarlarsa, buna uyulmamalıdır Kur'ân, Rasûlullah 'e bîat edileceği sırada, bu biatin ancak doğru ve meşru işlerde yapılmasını şart koşmuştur Halbuki Risalete muhatap zâttan hiçbir zaman masiyetin zuhur etmeyeceği özellikle bilinen esaslardandır (60:12) İbni Ömer, Rasûlullah 'in, "Allah'a itaatsizlik yapması (masiyet) emredilmedikçe her müslümana dinlemek ve itaat etmek düşer İster hoşuna gitsin, isterse gitmesin Fakat masiyet yolunda emir verilince ne dinlemek kalır, ne de itaat" buyurduğunu nakletmektedir (Buharı ve Müslim) Yine Rasûlullah şöyle buyurmaktadır: "Allah'a itaatsizlikte itaat yoktur; itaat ancak ma'ruf (doğru işi) içindir" (Müslim, Ebu Davud, Neseî) Bu husus Rasûlullah tarafından, değişik şekillerde, değişik vesilelerle zikredilmiştir Fakat vurgu aynı prensip üzerindedir: "Allah'a karşı masiyet yolunu tutana itaat yoktur" "Yaratıcıya karşı masiyet hususunda hiçbir yaratılmışa itaat yoktur" "Allah'a itaat etmeyene itaat yoktur" gibi



Alıntı Yaparak Cevapla

Hz. Peygamber Zamanında Dîn Ve Şeriat

Eski 08-02-2012   #7
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hz. Peygamber Zamanında Dîn Ve Şeriat




6- İyiliği Emr, Kötülükten Men Hak Ve Vazifesi


Rasûlullah tarafından çokça vurgulanmış olan altıncı prensip, her müslüman fert gibi devletin de iyi ve doğru olanı emretme (emrî bil ma'ruf), kötü ve yanlış olandan men etme (nehyi anil münker) hak ve vazifesidir Bu prensibe göre İslâm devletinin en önde gelen vazifesi, îslâmî hayat tarzını, hiçbir değişikliğe yer vermeksizin tesis etmek ve İslâm'ın ahlâkî ölçülerine göre İyi ve faziletli olanı yaymak ve toplumdaki kötülüğü yok etmektir Kur'ân, İslâm devletinin gayesini şu sözlerle açıklamaktadır: "O (Allah'ın dinine yardım eden)leri yeryüzünde iktidara getirdiğimiz takdirde (zorbaların yoluna sapmazlar, bilâkis) namazı kılarlar, zekât verirler, iyiliği emrederler, kötülükten vazgeçirmeye çalışırlar" (22:41)

Kur'ân'ın beyanına göre bu aynı zamanda, İslâm ümmetinin de amacıdır: "Böylece sizi orta bir ümmet yaptık ki, insanlara şahit olasınız, Peygamber de size şahit olsun" (2: 143) Yine Âli İmrân sûresinde şöyle buyurulmaktadır: "Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz İyiliği emreder, kötülükten men edersiniz Ve Allah'a inanırsınız" (3: 110) Hz Muhammed 'den önce gelen bütün peygamberler de aynı vazifeyi yüklenmişlerdi: "Şöyle ki, dini doğru tutun (Allah'ın bildirdiğine inanın ve onun gönderdiği hükümlere teslim olun Hurafeler karıştırıp dini bozmayın) ve onda ayrılığa düşmeyin" (42:13) Gayri müslimlere karşı verdikleri mücadelelerinin gayesi de Kur'ân'a göre şu idi: "Oysa kendilerine, dini yalnız Allah'a hâlis kılıp O'nu birleyerek Allah'a kulluk etmeleri, namaz kılmaları, zekâtı vermeleri emredilmişti İşte doğru din budur" (98: 5) Buna göre İslâm devletinin gayesi, bütün bir sistem olarak dini tesis etmek ve İslâm toplumunun yapısını ve karakterini bozacak hiçbir şeyi ona karıştırmamaktır Son nokta Allah Rasulü 'nün dilinde şöyle vurgulanmaktadır: "Dikkat edin! (Yolumuzda) uydurulmuş şeylerden uzak durun Uydurulmuş olan her şey bid'attır ve her bid'at da dalalet(sapıkhk)tir" (Mişkât) Hz Peygamber 'den bu konuda rivayet edilen diğer iki hadis şöyledir: "Kim bir bid'at (uydurma şey) icat ederse, İslâm'ın tahribine yardım etmiş olur" ve "Allah İndinde sevilmeyen üç tür insandan birisi, İslâm'da cahiliye usûlleri yoluna giden kimsedir" (Mişkât, Mevdûdî, KhilafatoMulukiyat) Burada; hakikatleri söylemek, iyi ve doğru olanı desteklemek ve toplumda ve devlette her nerede yanlış ve kötü bir şey görürse, elinden geldiğince onu kontrol edip durdurmanın, müslüman toplumdaki her vatandaşın hakkı olduğu kadar görevi de olduğunu vurgulamak gerekir Kur'ânı Kerîm bunu, şu kelimelerle emretmektedir: "İyilik ve takva üzerinde yardımlasın, günah ve düşmanlık üzerinde yardımlaşmayın" (5: 2) Ahzâb süresindeki şu ifadeler: "Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve doğru söz söyleyin" (33:70) ve Nisa süresindeki şu ifadeler: "Ey iman edenler! Adaleti tam yerine getirerek, Allah için şahitlik edenler olun; kendinizin, ana babanızın ve yakınlarınızın aleyhinde bile olsa, (şahitlik ettiğiniz kimseler) zengin veya fakir de olsalar (adaletten ayrılmayın!)" (4:135) bu konuda rehberdir Tevbe sûresinde de şöyle buyurulmaktadır: "Münafık erkekler ve münafık kadınlar birbirlerindendir Kötülüğü emrederler, iyilikten men ederler ve ellerini sıkı tutarlar Mü'min erkekler, ve mü'min kadınlar birbirlerinin velîsîdİrler İyiliği emrederler, kötülükten men ederler" (9: 67, 71) Kur'ân mü'minlerin ayırdedici özelliğini de şöyle belirtmektedir: "iyiliği emredip kötülükten men eden ve Allah'ın sınırlarını koruyanlardır" (9: 112) Rasûlullah bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Her kim bir kötülük görürse hemen onu eliyle değiştirsin Eğer (eliyle değiştirmeye) muktedir olamazsa diliyle (kınasın, korkutsun) Şayet, (diliyle de) değiştirmeye gücü yetmezse kalbiyle (onu reddetsin, ondan nefret duysun) Kalben benimsememek imanın en zayıf derecesidir" (Müslim, Tirmizî, Ebu Davuâ) Allah'ın Peygamberi bir başka hadîsinde şöyle demektedir: "Allah'ın benden önce herhangi bir ümmete gönderdiği peygamberin, muhakkak o ümmet içinde (ona inanan) havassı ve ashabı olurdu Bunlar o peygamberin sünnetine yapışırlar, emirlerine uyarlardı Sonra arkalarından öyle kötü nesiller gelirdi ki, yapmadıklarını söylerler, enırolunmadıklannı da işlerlerdi Her kim bu kötü nesillere karşı eliyle cihad ederse, o mü'mindir Her kim onlara diliyle karşı koyarsa o da inanmıştır Her kim onlara karşı kalbiyle mücahedede bulunup buğz ederse o da mü'mindir Bu kalbî mücahedenin ötesinde hardal tanesi (kadar) iman(dan eser) yoktur (Müslim) Ebu Said elHudrî'nin rivayet ettiği bir hadiste de Peygamber şöyle buyurmuştur: "Cihadın en üstün mertebesi zâlim sultan huzurunda hakkı söylemektir" (Ebu Davud, Tirmizî, Neseî ve ibni Mâce) Ebu Bekr esSıddîk da Rasûlullah 'den şu rivayette bulunmuştur: "İnsanlar zâlim(in zulmünü) gördüklerinde onun zulmünü engellemezlerse, Allah yakında hepsini nezdinden göndereceği bir azâb uğratır" (Ebu Davud, Tirmizî ve Neseî); "İşte benden sonra üzerinize (bir kısım) idareciler gelir ki, onların yalanlarına 'doğrudur' diyenlerle, onların işledikleri zulümde kendilerine yardım edenler, benden değildir, ben de onlardan değilimdir" (Neseî) "Yakında üzerinize, maişetiniz ellerinde olan öyle insanlar yönetici olurlar ki onlar, sizinle konuştuklarında yalan söylerler Bİr şey yaptıklarında, kötü ve yanlış yaparlar Onların kötü yollarını Övmedikçe ve yalanlarını onaylamadıkça, sizden hoşnut olmazlar O zaman siz de onları yola getirmek için karşılarında hakkı söyleyiniz Eğer onlar ölçüyü kaçınırlarsa ve bir kimse hakikati konuştuğundan dolayı Öldürülürse, elbette ki o şehiddİr" (Kenzû'lUmmal) Rasûlullah ayrıca, idarecileri memnun etmek için, Allah'ın rızası hilâfına konuşan (bir şey yapan) kişinin, Allah'ın dininden çıkacağını belirtmiştir (Kenzu'lUmmal)

Kur'ân âyetleri ve Peygamber 'in sözleri, iyiliği emredip kötülükten men etmenin, islâm devletinin, ferdî ve toplu olarak müslüman vatandaşların vazgeçilmez görevleri olduğunu açıkça ortaya koymaktadır Gerçekten, iyi ve doğru olanın teşvik edilip, kötü ve yanlış olanın mahkûm edildiği bir toplum tesis etmek, devletin temel bir görevi olduğu kadar hakkıdır da Bu görev devletin yanında müslümanlara da düşmektedir Müslümanların gerek ferden gerekse kollektif olarak, toplumda iyiliği emredip kötülükten men etmeleri ve böyle bir toplumun oluşturulması için devlete yardımcı olmaları gerekmektedir Bu konuda bir kısım vatandaşlarda görülecek aldırmazlık, imanlarmdaki zayıflığın bir yansıması olacaktır


Alıntı Yaparak Cevapla

Hz. Peygamber Zamanında Dîn Ve Şeriat

Eski 08-02-2012   #8
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hz. Peygamber Zamanında Dîn Ve Şeriat




7 Makam İsteği Ve Hırsının Yasaklanması


Devletin yedinci prensibi, başkanlık da dahil mesuliyeti üzerine alacak olanların, bu görevler için uygun görülmemesi prensibidir Bu prensibe göre, toplumdaki Üst makamları elde etme hususunda istekli ve haris bulunulmayacaktır Çünkü muhteris ve makam düşkünleri, bu statüler için uygun kimseler değildirler Bu konu Kur'ân'da genel olarak zikredilmektedir: "İşte ahiret yurdu: Onu yeryüzünde böbürlenmek ve bozgunculuk yapmak istemeyenlere veririz" (28: 83) Rasûlullah bu prensibe şu sözleriyle açıklık getirmiştir: "Allah'a yemin ederim ki, biz işlerimizi (devletteki herhangi bir makam için) istekli ve ihtiraslı kimseye tevdi edemeyiz" (Buharı) Bir başka rivayette de Rasûlullah , şöyle buyurmaktadır: "Emrinizde o vazifeye istekli olanları istihdam etmeyiniz" (Buharı ve Müslim) Bu konudaki başka bir hadis de şöyledir: "Bize göre, sizin aranızda en az dürüst ve en az güvenilir olanınız, (makam için) en çok istekli ve İhtiraslı olanımzdır" (Ebu Davud) Yine bir başka hadîste, "Her kim istekli ve ihtiraslı olursa, biz onu işimize tayin edemeyiz" (Kenzu'lUmmâl, c VI) Duyurulmaktadır Abdurrahman b Semûre de, Rasûlullah 'in kendisine şöyle dediğini rivayet etmektedir: "Ey Abdurrahman! Emirlik isteme Çünkü isteyerek bunu elde edersen o zaman, o işi yürütmek için yalnız başına bırakılırsın Fakat istemeden görev sana verilirse, o işi yürütmede yardım görürsün" (Buharı ve Müslim)

Bütün bunlar, herhangi bir görevi elde etmek için uğraşmanın, Batılı ülkelerdeki demokratik seçimlerde olduğu gibi kampanya yürüterek oy toplamanın, İslâmî devletin ruhuna aykırı olduğu konusunda şüpheye yer bırakmamaktadır


Alıntı Yaparak Cevapla

Hz. Peygamber Zamanında Dîn Ve Şeriat

Eski 08-02-2012   #9
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hz. Peygamber Zamanında Dîn Ve Şeriat










Sonuç


Rasûlullah toplumda, yönetim biçimini de ihtiva eden, iyilik, fazilet ve herkes için adalet temeline dayalı bir hayat tarzı oluşturmuştur Bu hem ruhanî ve hem de dünyevî değerleri içeren en mükemmel ve en kapsamlı bîr yaşama biçimidir Ruhanî ve dünyevî sistemler, birbirlerinin tamamlayıcı parçalan olarak harman edilmiş olup, İslâmî sistemde, hayatın bütün yönleri bir bütün halinde bir araya getirilmiştir Gerçekten hepsi, uyum içinde bir arada ve birbirine bağımlıdır ve birbirinden ayrı düşünülemezler Çünkü bu hayat tarzı (Din) bir bütündür İbadet, muamelat, devlet politikası, malî meseleler, kanunlar ve yönetmelikler, inançlar ve ameller, bu dünya ve ahiret Bütün bunlar, mükemmel ve şümullü bir sistemin tamamlayıcı ve belli bir düzen içindeki parçalandır Bunlardan her hangi birini diğerlerinden ayrı olarak ele almak çok zordur

İslâm, kendine has bir sistem olup, dünyada bir benzeri yoktur Onun temel prensibi, diğerlerinin temel prensiplerinden tamamen farklıdır Bu yüzden, onun veya kısımlarından herhangi birinin, diğer dünyevî sistemlerle karşılaştırılıp aralarında benzerlik kurmaya çalışmak makul bir iş olmaz

Bu sistem, her türlü otoritenin ve hâkimiyetin Allah'a ait olduğu prensibi üzerine kurulmuştur ve bu sistemde, ancak ve ancak Allah kanun koyar ve insanların hayat tarzını belirler Diğer bütün sistemler, hâkimiyetin İnsanlara ait olduğu ve kanun yapma hakkının ve hâkimiyetin insanlarda olduğu prensibine dayanır Bu iki sistem, temelde birbirlerine zıttırlar ve bunları bir araya getirmek mümkün değildir Bu sebepten, İslâm'ı diğer sistemlerle kıyaslamak mantıksızdır

İslâm, dünyanın değişik yörelerinde yaşayan müslümanların eşit olduğunu ilan etmesi ile, diğer dünyevî sistemlerden ayrılır İslâm, millî, ırkî, ten rengi ile ilgili ve bütün diğer ön yargıları saçma bulur Bu yüzden İslâm, imparatorluğun değişik bölgelerini merkezin menfaati için sömürülecek koloniler olarak görmez Her ülke, İslâm dünyasının oluşturduğu bedenin bir üyesidir ve merkezdeki ahâlinin sahip olduğu hakların aynısına sahiptir Medine'deki merkezî hükümet adına Rasûlullah 'in tayin ettiği vali, kumandan veya âmile (zekat memuru) bu görevin verilmesi, o kişinin takvası ve dürüstlüğü ile ilgilidir Çünkü onlar, bir sömürge yöneticisi değildirler Şu bir tarihî gerçektir ki, fethedilen bölgelerin çoğunun yönetimi, o bölgelerin sakinlerinden birinin elindeydi ve bunun sebebi de yine o kişinin, o bölgeden olması değil, o göreve ehil olmasıydı Bir bölgeden toplanan bütün gelirler, o yörenin ihtiyaçları için harcanır ve ancak bir fazlalık kalırsa, bu fazlalık merkezî hazineye (beytülmal) gönderilirdi Bu da yine, geçmişteki ve şimdiki emperyalist ülkelerin yaptıklan gibi, diğer ülkeler ona şiddetle ihtiyaç duysalar bile merkezin alıkoyacağı pay olarak görülmeyip, müslümanların ihtiyacına harcanırdı

İnsanların birliği ve cihanşümul kardeşlik kavramlarından dolayı, İslâm'ın, yapısı itibariyle insanî olduğunu söylemek yanlış olmaz Yukardaki prensibi hayata geçirmek için İslâm, bütün insanların eşit ve mü'minlerin kardeş olduğunu ilan etmiştir İslâm; ulûhiyet, hayat, kâinat ve insan ile ilgili genel görüşünden neşet eden iki fikir üzerine bina edilmiştir Bunlardan birincisi, insanlığın, ortak soy, fıtrat, mizaç ve gelişmesine dayanan birliği; ikincisi, İslâm'ın, uygulanabilir ve insanlığın menfaatine olan yegâne mükemmel ve şümullü hayat tarzı olduğudur Bu sebeple, diğer hiçbir sistem onun yerini tutamaz

Rasûlullah , İslâmî yönetim tarzının, Allah'tan başka ilah olmadığı ve bu sebeple, hâkimiyetin ancak Allah'a ait olacağı prensibine dayandığını açıkça ifade etmiştir İnsanlığı yönetecek olan ancak Allah'tır Allah'ın hâkimiyetini tanıyan insanlar, yeryüzünde O'nun kanunlarını dürüst ve âdil bir biçimde uygulayacak olan temsilcileridir Rasûlullah böyle bir siyasî sistem kurmuş ve hükümet işlerinin nasıl âdâlet ve hakkaniyetle idare edileceğini göstermişti O, bütün insanlar için, dinî, siyasî ve ekonomik meselelerinde, mükemmel bir uhrevî ve dünyevî model ve bir örnek idi (Seyyid Kutub, Social Justice in islam)



Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.