Prof. Dr. Sinsi
|
Mevlana Celaleddin-İ Rumi Ve Şems-İ Tebrizi
Mevlana Celaleddin-i Rumi ve Şems-i Tebrizi hakkında bilgi verir misiniz?
Yazar: Sorularla İslamiyet, 09-11-2009
Mevlânâ, şeyhi Seyyid Burhâneddin'in vefa*tından beş yıl sonra Konya'da Şems-i Tebrîzî ile karşılaştı Dönemin pîrleri tarafından "Tebrizli Kâmil" olarak isimlendirilen ve birçok yer dolaştığı için "Şems-i Perende" (uçan Şems) diye anılan bu zat ilk önce Tebriz'de Şeyh Ebû Bekr-i Selebâfın hizmetinde bulunmuş, ardın*dan birçok mutasavvıfla sohbet etmişti Eflâkî, Şems'in Konya'ya 26 Cemâziyelâhir 642 tarihin*de geldiğini söyler
Malakatta "Beni velîlerinle tanıştır" diye dua etmesi üzerine rüyasında, "Seni bir velî*ye yoldaş edelim" denildiğini, onun nere*de olduğunu sorduğunu, ertesi gece o velînin Anadolu'da bulunduğunu, ancak ta*nışma vaktinin henüz gelmediğinin söy*lendiğini anlatan Şems ile Mevlânâ arasın*da ilk karşılaştıkları sırada geçen konuş*manın mahiyeti hakkında farklı rivayetler vardır Sipehsâlâr, bir gece Konya'ya gelip Pirinççiler Hanı'na yerleşen Şems-i Tebrizî'nin sabahleyin hanın önündeki sedir*de otururken oradan geçmekte olan Mev*lânâ ile göz göze geldiğini, ilk manevî et*kinin bu şekilde gerçekleştiğini, Mevlânâ'nın hemen karşısındaki bir sedire otur*duğunu, uzun müddet hiç konuşmadan birbirlerine baktıklarını, ardından Şems'in söze başlayarak Bâyezîd-i Bistâmi'nin, Hz Peygamber (asv)'in kavunu nasıl yediğini bil*mediği için ona bağlılığı sebebiyle ömrü boyunca hiç kavun yemediği halde, "Ken*dimi tesbih ederim, şanım ne yücedir " "Cübbemin içinde Allah'tan başka kimse yoktur " gibi sözler ettiğini, Hz Muhammed (asv)'in ise "Bazan gönlüm bulanır da o sebeple ben Allah'a her gün yetmiş defa istiğfar ederim" dediğini ve bunları nasıl yorumlamak gerektiğini sorduğunu kay*deder
Mevlânâ, cevap olarak Bâyezîd'in kâmil velîlerden olmakla birlikte çıktığı tevhid makamının yüceliği kendisine gösterilince, bunu yukarıdaki sözlerle ifade etmeye çalıştığını, Resûl-i Ekrem (asv)'in ise her gün yetmiş makam geçtiğini, ulaştığı makamın yüceliği yanında bir önceki ma*kamın küçüklüğünü görünce daha önce o kadarla yetindiğinden dolayı istiğfar ettiğini söylemiş, bu cevabı çok beğenen Şems-i Tebrîzî ayağa kalkarak Mevlânâ ile kucaklaşmıştır
Eflâkî'ye göre ise Şems-i Tebrîzî Konya'*ya geldiğinde Şekerciler Hanı'na yerleş*miş, Mevlânâ, ders verdiği dört medrese*den biri olan Pamukçular Medresesi'nden talebeleriyle birlikte ayrılıp katır üzerin*de giderken Şems ansızın önüne çıkmış ve katırın gemini tutarak, "Ey dünya ve mâna nakitlerinin sarrafı, Muhammed Hazretleri mi büyüktü yoksa Bâyezîd-i Bistâmî mi?" diye sormuş, Mevlânâ, "Mu*hammed Mustafa bütün peygamberle*rin ve velîlerin başıdır" diye cevap verince Şems, "Peki ama o, 'Seni tesbih ederim Allah'ım, biz seni lâyıkıyla bilemedik" de*diği halde Bâyezîd, 'Benim şanım ne yü*cedir Ben sultanların sultanıyım" diyor" demiş, bunun üzerine Mevlânâ, "Bâye*zîd'in susuzluğu az olduğu için bir yudum su ile kandı; idrak bardağı hemen doluverdi Halbuki Hz Muhammed (asv)'in susuz*luğu arttıkça artıyordu Onun göğsü Al*lah tarafından açılmıştı Sürekli susuzluğunu dile getiriyor, her gün Allah'a daha çok yakın olmak istiyor*du" diye cevap vermiş, Şems bu cevabı duyunca kendinden geçmiş, bir müddet sonra birlikte yaya olarak medreseye git*mişlerdir
Olayı Eflâkî'nin kaydettiği gibi anlatan Abdurrahman-ı Câmî ayrıca şöyle bir ri*vayet aktarır: Mevlânâ havuz başında ki*taplarını açmış çalışırken Şems gelerek, "Bunlar nedir?" diye sormuş, Mevlânâ, "Bunlar kil ü kâldir" diye cevap verince, "Senin bunlarla ne işin var?" diyerek ki*tapları havuza atmış Ardından Mevlânâ'nın tepkisi üzerine onları tekrar topla*mış, suyun kitaplara zarar vermediğini gören Mevlânâ, "Bu nasıl sırdır?" diye so*runca Şems, "Bu zevktir, haldir, senin ise bundan haberin yoktur" demiştir
Devletşah'ın Tezkire'sinde Şems'in sorusu, "Mücâhede, riyazet, ilim tahsili ve tekrarından maksat nedir?" şeklindedir Mevlânâ buna, "Sünnet ve şe*riat edeplerini bilmektir" cevabını verince Şems, "Bunların hepsi zahire müteailiktir" demiş, Mevlânâ'nın, "Bunun üstünde daha ne vardır?" şeklindeki sorusuna da, "İlim odur ki insanı malûma ulaştırır" di*yerek Senâî'nin, "Cehalet seni senden al*mayan bir ilimden daha kıymetlidir" an*lamına gelen beytini okumuştur Mevlâ*nâ bundan çok etkilenmiş ve bu olayın ardından kitap mütalaa etmekten ve ders okutmaktan vazgeçip sürekli Şems ile birlikte olmuştur
Mevlânâ, Şems-i Tebrîzî ile karşılaştık*tan sonra halkla tamamen alâkasını kes*miş, medresedeki derslerini ve müridleri irşad işini bir yana bırakıp bütün zama*nını Şems ile sohbet ederek geçirmeye başlamış Bu durum müridlerin şeyhlerini kendilerinden ayıran, kim olduğunu bil*medikleri Şems'e karşı kin beslemeleri*ne sebep olmuştur Mevlânâ'nın vaazla*rından mahrum kalan halk arasında da çeşitli dedikoduların yayılması üzerine Şems'in ansızın şehri terkettiği, Mevlânâ'yı çok üzen bu olayın ardından duru*mun daha da kötüleştiğini farkeden mü*ridlerin Mevlânâ'dan özür diledikleri kay*dedilmektedir Bir müddet sonra gönder*diği mektuptan Şems'in Şam'da olduğunu öğrenen Mevlânâ, dönmesi için ona çok içli mektuplar yazmıştır
Eflâkî, Mevlânâ'nın bu ayrılık sırasında matem tutanların giydiği, "hindiban" de*nilen kumaştan birferecî (önü açık hırka) yaptırdığını, başına bal renginde yünden bir külâh geçirip üzerine şekerâvîz tarzın*da sarık sardığını ve öteden beri dört hâneli olan rebabı altı haneli yaptırarak semâ meclislerini başlattığını söyler Sipehsâlâr onu semâ yapmaya Şems'in teşvik ettiğini belirtmektedir Sultan Veled, da*ha sonra babasının kendisini Şam'a gönderdiğini, ısrarlı davet karşısında Şems'in Konya'ya dönmeyi kabul ettiğini ve birlik*te Konya'ya döndüklerini belirtir Mevlânâ ile Şems arasındaki ilişkiyi Hz Mûsâ-Hızır ilişkisine benzeten Sultan Veled, Hz Musa (as)'ın peygamber olmasına rağ*men Hızır'ı araması gibi Mevlanâ'nın da zamanında ulaştığı makama ulaşmış hiç*bir kimse bulunmadığı halde Şems'i ara*dığını söyler
Mevlânâ'daki dinî-tasavvufî düşünce*nin kaynağı Kur'an ve Sünneftir "Canım tenimde oldukça Kur'an'ın kölesiyim ben / Seçilmiş Muhammed'in yolunun toprağı*yım" beytiyle bunu dile getirmiş, "Per*gel gibiyim; bir ayağımla şeriat üstünde sağlamca durduğum halde öbür ayağım*la yetmiş iki milleti dolaşıyorum" diyerek, bir Müslüman olarak insanlığı kucaklaya*bildiğin belirtmiştir
Kaynak: Diyanet İslam Ansiklopedisi, Mevlana Md
|