Prof. Dr. Sinsi
|
Eyyub Kelimesindeki Hikmet-İ Gaybiyye
EYYUB KELİMESİNDEKİ HİKMET-İ GAYBİYYE
Bil ki, hiç kuşkusuz hayatın sırrı suda yayındı Dolayısıyla su, unsurlar ve erkânın aslıdır Ve işte bunun için Allahu Teala diri olan her şeyi sudan yarattı Ve varlıkta, diri olmayan ve Allah’ı hamdıyla tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur Ama bu tesbih, ancak ilahi keşf ile anlaşılır ve Hakk’ı ancak diri olan şey tesbih eder Dolayısıyla her şey diridir ve her şeyin aslı sudur
Sen arşın (yani, bütün bir cisimler aleminin) nasıl su üzerinde durduğunu görmez misin? Çünkü arş sudan oluştu [tekevvün] Dolayısıyla arş, kendisini altından doğru koruyan suyun üzerinde yükseldi Aynı şekilde, Allahu Teala insanı kul olarak yaratmış ve insan (ise) Rabbine karşı büyüklenerek, kendini O’nun üstüne yükseltmiştir — ve Hak Teala, bu kendini [nefs] bilmeyen kulun yüceliğine bakarak, onu altından (ve batınından) doğru korur Ve Resulallah’ın (sav) şu sözünde buna işaret edilmiştir: “Eğer bir ip sarkıtacak olsanız, Allah’ın üzerine düşerdi ” Bu göstermektedir ki “alt” O’na nisbet olunur; tıpkı, “Üzerlerindeki Rabblerinden korkarlar” [Nahl Suresi, 16/50] ve “O, kulları üzerinde kahredicidir” [En’am Suresi, 6/18] sözlerindeki “üst”ün O’na nisbet olunması gibi Dolayısıyla, Hakk’a “alt” ve “üst” (denk bir şekilde)(ön, arka, sağ, sol, alt, üst) ancak insana nisbetle zahirdir ve insan Rahman’ın sureti üzeredir
Allah’tan başka gıdalandırıcı yoktur Ve O, bir topluluk (Yahudi ve Hıristiyanlar) hakkında şöyle buyurdu: “Eğer onlar Tevrat ve İncil’in hükümlerine ” –ve sonra, belirsiz ve genel bir ifadeyle– “ ve Rabblerinden kendilerine indirilen şeye uyacak olsalardı ” –ki burada Resul’e vahyolunan ve ilham olunan bütün hükümler içerilir– “ üstlerinden ” –ki, Allah’a nisbet olunan üstte-olmaklık yönünden gıdalandırıcı ancak O’dur– “ ve ayaklarının altından yerlerdi” –ki, Allah’ın tercümanı olan Resul’ünün diliyle Hakk’ın kendi Nefsine nisbet ettiği altta-olmaklık yönünden gıdalandırıcı ancak O’dur [Mâide Suresi, 5/66]
Eğer arş su üzerinde olmasaydı, arşın varlığı korunamazdı, çünkü diri olanın varlığı ancak hayat ile korunabilir Görmez misin ki, bir kişi bildik bir şekilde öldüğünde, onun düzenlenişinin parçaları dağılır ve onun yetileri, bu ona özgü düzenlenişte var kalmaz
Allahu Teala, çektiği acının ateşi içerisindeki Eyyub’a, “Ayağını yere vur, bu yıkanılacak bir şeydir” [Sâd Suresi, 38/42] — yani soğuk sudur, dedi Dolayısıyla Allahu Teala bu ateşi suyun soğukluğuyla dindirdi Bundandır ki, tıp, fazla olanın azaltılması, az olanın ise artırılmasıdır; ki bu şekilde istenen şey itidalin sağlanmasıdır; ama bu itidale ancak yaklaşık olarak ulaşılabilir Yaklaşık olarak diyoruz, çünkü hakikatlar ve şuhud, tekvin’in sürekli olarak Nefesler yoluyla (yeni bir yaratılış içerisinde) olduğunu göstermektedir Ve tekvin ancak bir yönelimle birlikte ortaya çıkar ki, buna, tabiat sözkonusu olduğunda “bozunma” ve “çürüme,” Hakk sözkonusu olduğunda ise “irade” denir Ve irade, bir başkasına değil, özgül bir isteğe [murad] yönelmektir İtidal ise, her yöne denk bir şekilde yönelmeyi gerektirir ki, (alemde) böyle bir şey sözkonusu değildir Bundan dolayıdır ki biz, itidal olamayacağını söyledik
Nebilerin getirdiği ilahi ilimde Hak, “rıza” ve “gazab” ile ve birbirine karşıt olan sıfatlarla nitelenmiştir İmdi, rıza gazabı ve gazab da rızayı ortadan kaldırır Ve itidal, rıza ile gazabın denk olmasıdır (ki bu, olmayacak bir şeydir) Dolayısıyla öfkelenen, öfkelendiği kimseden aynı zamanda da razı olarak öfkelenmez Böylelikle, bu kimseye ilişkin olarak iki hükmün biriyle (yani, öfke duymaklıkla) nitelenir ki, bu niteleniş o kimsedeki yönelime işaret eder Ve razı olan, razı olduğu kimseden aynı zamanda da öfke duyuyor olarak razı olmaz Böylelikle (yine) bu kimseye ilişkin olarak iki hükmün biriyle (yani, razı olmaklıkla) nitelenir ki, bu niteleniş de yine o kimsedeki yönelime işaret eder
Ve biz bu sözlerimizi, kendi zanlarınca, ateş ehli için Allah’ın gazabının sonsuza dek süreceğini düşünenler için söyledik — ki bu, bizim söylediğimizi (yani, itidal olamayacağını) doğrulamaktadır Eğer iş bizim dediğimiz gibiyse, her ne kadar ateş içerisinde kalsalar da, ateş ehlinin varacağı son, çektikleri acının sona ermesidir — ki, bu da rızadır İmdi, çektikleri acının sona ermesiyle gazab ortadan kalkar, çünkü –anlayacak olursan– çekilen acı duyulan öfkenin ta kendisidir Öfke duyan kimse hiç kuşkusuz azap içerisindedir Dolayısıyla, içindeki acının, öfkelendiği kişiye geçmesiyle kendisini rahatlatabilmek için, acı çektirerek intikam almaya çalışır
Hakk’ı alemden ayıracak olursan, Hak böylesi bir sıfatla tanımlanmaktan (yani, öfkelendiği kişiye öfkesini aktararak rahat bulma ihtiyacında olmaktan) sonsuz yücelikte aşkın olur Ama eğer Hakk’ın alemin huviyeti olduğunu düşünecek olursan, o halde, bütün hükümler ancak O’nda ve O’ndan zuhur eder Ve bunun böyle olmaklığının delili, Allahu Teala’nın şu sözüdür: “Her şey O’na dönücüdür ” — ve her şeyin O’na dönmesi hakikat ve keşf yoluyladır İmdi sen, hicab ve örtü içindeliğiyle, “ O’na kulluk et ve O’na tevekkül et!” [Hud Suresi, 11/123] Gerçekte, bu alemden daha kusursuz bir alem olması mümkün değildir ve bunun böyle olması, Allahu Teala’nın alemi Rahman’ın sureti üzere yaratmış olmasındandır Yani Hak Teala’nın varlığı, alemin zuhuru ile zahir oldu
|