Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Yazılar & Hikayeler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
eyyûb, gaybiyye, hikmeti, kelimesindeki

Eyyub Kelimesindeki Hikmet-İ Gaybiyye

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Eyyub Kelimesindeki Hikmet-İ Gaybiyye




EYYUB KELİMESİNDEKİ HİKMET-İ GAYBİYYE

Bil ki, hiç kuşkusuz hayatın sırrı suda yayındı Dolayısıyla su, unsurlar ve erkânın aslıdır Ve işte bunun için Allahu Teala diri olan her şeyi sudan yarattı Ve varlıkta, diri olmayan ve Allah’ı hamdıyla tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur Ama bu tesbih, ancak ilahi keşf ile anlaşılır ve Hakk’ı ancak diri olan şey tesbih eder Dolayısıyla her şey diridir ve her şeyin aslı sudur
Sen arşın (yani, bütün bir cisimler aleminin) nasıl su üzerinde durduğunu görmez misin? Çünkü arş sudan oluştu [tekevvün] Dolayısıyla arş, kendisini altından doğru koruyan suyun üzerinde yükseldi Aynı şekilde, Allahu Teala insanı kul olarak yaratmış ve insan (ise) Rabbine karşı büyüklenerek, kendini O’nun üstüne yükseltmiştir — ve Hak Teala, bu kendini [nefs] bilmeyen kulun yüceliğine bakarak, onu altından (ve batınından) doğru korur Ve Resulallah’ın (sav) şu sözünde buna işaret edilmiştir: “Eğer bir ip sarkıtacak olsanız, Allah’ın üzerine düşerdi” Bu göstermektedir ki “alt” O’na nisbet olunur; tıpkı, “Üzerlerindeki Rabblerinden korkarlar” [Nahl Suresi, 16/50] ve “O, kulları üzerinde kahredicidir” [En’am Suresi, 6/18] sözlerindeki “üst”ün O’na nisbet olunması gibi Dolayısıyla, Hakk’a “alt” ve “üst” (denk bir şekilde)(ön, arka, sağ, sol, alt, üst) ancak insana nisbetle zahirdir ve insan Rahman’ın sureti üzeredir
Allah’tan başka gıdalandırıcı yoktur Ve O, bir topluluk (Yahudi ve Hıristiyanlar) hakkında şöyle buyurdu: “Eğer onlar Tevrat ve İncil’in hükümlerine” –ve sonra, belirsiz ve genel bir ifadeyle– “ve Rabblerinden kendilerine indirilen şeye uyacak olsalardı” –ki burada Resul’e vahyolunan ve ilham olunan bütün hükümler içerilir– “üstlerinden” –ki, Allah’a nisbet olunan üstte-olmaklık yönünden gıdalandırıcı ancak O’dur– “ve ayaklarının altından yerlerdi” –ki, Allah’ın tercümanı olan Resul’ünün diliyle Hakk’ın kendi Nefsine nisbet ettiği altta-olmaklık yönünden gıdalandırıcı ancak O’dur [Mâide Suresi, 5/66]
Eğer arş su üzerinde olmasaydı, arşın varlığı korunamazdı, çünkü diri olanın varlığı ancak hayat ile korunabilir Görmez misin ki, bir kişi bildik bir şekilde öldüğünde, onun düzenlenişinin parçaları dağılır ve onun yetileri, bu ona özgü düzenlenişte var kalmaz
Allahu Teala, çektiği acının ateşi içerisindeki Eyyub’a, “Ayağını yere vur, bu yıkanılacak bir şeydir” [Sâd Suresi, 38/42] — yani soğuk sudur, dedi Dolayısıyla Allahu Teala bu ateşi suyun soğukluğuyla dindirdi Bundandır ki, tıp, fazla olanın azaltılması, az olanın ise artırılmasıdır; ki bu şekilde istenen şey itidalin sağlanmasıdır; ama bu itidale ancak yaklaşık olarak ulaşılabilir Yaklaşık olarak diyoruz, çünkü hakikatlar ve şuhud, tekvin’in sürekli olarak Nefesler yoluyla (yeni bir yaratılış içerisinde) olduğunu göstermektedir Ve tekvin ancak bir yönelimle birlikte ortaya çıkar ki, buna, tabiat sözkonusu olduğunda “bozunma” ve “çürüme,” Hakk sözkonusu olduğunda ise “irade” denir Ve irade, bir başkasına değil, özgül bir isteğe [murad] yönelmektir İtidal ise, her yöne denk bir şekilde yönelmeyi gerektirir ki, (alemde) böyle bir şey sözkonusu değildir Bundan dolayıdır ki biz, itidal olamayacağını söyledik
Nebilerin getirdiği ilahi ilimde Hak, “rıza” ve “gazab” ile ve birbirine karşıt olan sıfatlarla nitelenmiştir İmdi, rıza gazabı ve gazab da rızayı ortadan kaldırır Ve itidal, rıza ile gazabın denk olmasıdır (ki bu, olmayacak bir şeydir) Dolayısıyla öfkelenen, öfkelendiği kimseden aynı zamanda da razı olarak öfkelenmez Böylelikle, bu kimseye ilişkin olarak iki hükmün biriyle (yani, öfke duymaklıkla) nitelenir ki, bu niteleniş o kimsedeki yönelime işaret eder Ve razı olan, razı olduğu kimseden aynı zamanda da öfke duyuyor olarak razı olmaz Böylelikle (yine) bu kimseye ilişkin olarak iki hükmün biriyle (yani, razı olmaklıkla) nitelenir ki, bu niteleniş de yine o kimsedeki yönelime işaret eder
Ve biz bu sözlerimizi, kendi zanlarınca, ateş ehli için Allah’ın gazabının sonsuza dek süreceğini düşünenler için söyledik — ki bu, bizim söylediğimizi (yani, itidal olamayacağını) doğrulamaktadır Eğer iş bizim dediğimiz gibiyse, her ne kadar ateş içerisinde kalsalar da, ateş ehlinin varacağı son, çektikleri acının sona ermesidir — ki, bu da rızadır İmdi, çektikleri acının sona ermesiyle gazab ortadan kalkar, çünkü –anlayacak olursan– çekilen acı duyulan öfkenin ta kendisidir Öfke duyan kimse hiç kuşkusuz azap içerisindedir Dolayısıyla, içindeki acının, öfkelendiği kişiye geçmesiyle kendisini rahatlatabilmek için, acı çektirerek intikam almaya çalışır
Hakk’ı alemden ayıracak olursan, Hak böylesi bir sıfatla tanımlanmaktan (yani, öfkelendiği kişiye öfkesini aktararak rahat bulma ihtiyacında olmaktan) sonsuz yücelikte aşkın olur Ama eğer Hakk’ın alemin huviyeti olduğunu düşünecek olursan, o halde, bütün hükümler ancak O’nda ve O’ndan zuhur eder Ve bunun böyle olmaklığının delili, Allahu Teala’nın şu sözüdür: “Her şey O’na dönücüdür” — ve her şeyin O’na dönmesi hakikat ve keşf yoluyladır İmdi sen, hicab ve örtü içindeliğiyle, “O’na kulluk et ve O’na tevekkül et!” [Hud Suresi, 11/123] Gerçekte, bu alemden daha kusursuz bir alem olması mümkün değildir ve bunun böyle olması, Allahu Teala’nın alemi Rahman’ın sureti üzere yaratmış olmasındandır Yani Hak Teala’nın varlığı, alemin zuhuru ile zahir oldu


Alıntı Yaparak Cevapla

Eyyub Kelimesindeki Hikmet-İ Gaybiyye

Eski 08-02-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Eyyub Kelimesindeki Hikmet-İ Gaybiyye




Ve aynı şekilde insan da tabii suretinin varlığı ile zahir oldu İmdi biz, O’nun zahirî suretiyiz ve O’nun huviyeti, bu zahirî suretin yönetici ruhudur Ve yönetme, (alem O’nun zahirî sureti olduğundan) ancak O’ndadır ve (O, alem suretinin ruhu olduğundan)
Sonra, bu su, bedenindeki susuzluğu ve acıyı gidermek üzere Eyyub için bir içecek oldu Ve Eyyub’un (hastalığından dolayı çektiği) azabı, Şeytan’ın –yani algıladığında yakın olacağı hakikatleri ne ise o olarak algılamaktan uzaklığın– dokunmasıyla ortaya çıktı İmdi, görülen her bir şey, her ne kadar aradaki mesafeden dolayı uzak olsa da, göze yakındır Çünkü görülen şeyin görülmesi dolayısıyla göz, hiç kuşkusuz bu görülen şeye erişir — ve eğer böyle olmasaydı, onu göremezdi Ya da görülen şey göze erişir Dolayısıyla gören ve görülen arasında bir yakınlık vardır İşte bunun için Eyyub, “dokunma” tabirini bir kinaye olarak kullandı ve dokunma yakın olmaklığı gerektirmekle birlikte, bu dokunuşu Şeytan’a, yani uzaklığın kendisine izafe etti Böylece, “Bendeki hikmetten dolayı, uzaklık bana yakınlaştı” demiş oldu (ki, Eyyub’da varolan hikmet; müteayyin olan Hak’tan, bu taayyün sebebiyle örtülü olması ve bu taayyün örtüsünün galebesinden dolayı Hak’tan uzak olmasıdır) Sen elbette bilirsin ki, yakınlık ve uzaklık iki izafi şeydir ve yakın olan şeyde yakınlığın ve uzak olan şeyde de uzaklığın hükmü yerleşik olmakla birlikte, her ikisi de, ayn olarak varlıkları olmayan nisbetlerdir
Bil ki, Allahu Teala Eyyub’un sırrını bize ibret olsun ve Muhammedî ümmet bu kitabın (yani, Eyyub’un varlığının) satırlarını kendi hallerince okusunlar diye gösterdi Böyle olunca (Eyyub gibi, belalara sabretmeleri sonucunda esenlik bularak, sabır ve rızada ve bunun sonucunda elde edilen mükafatta)(yani, Muhammedî ümmete ibret olması için Hak Teala hazretlerinin bir nebisini belaya uğratması, hiç kuşkusuz Muhammedî ümmeti) şereflendirmedir
İmdi Allahu Teala, kendisinden sıkıntıyı gidermesi için dua etmiş olmasına karşın Eyyub’u sabırlı olmakla övdü Böylelikle biz bildik ki, bir kulun kendisinden sıkıntının giderilmesi için Allahu Teala’ya dua etmesi, “sabredici” olmasına ve “iyi bir kul” olmasına eksiklik getirmez Nitekim Allahu Teala, “o dönücüdür” [Sâd Suresi, 38/44] –yani sebeblere değil, Allah’a dönücüdür– dedi Ve her ne kadar Hak, kulun dayanıyor olduğu bir sebeb yoluyla işlese ve bir sıkıntıyı gideren sebebler çok olsa da, sebeb-olan, Bir-olan-ayn’dır [ayn-ı vahid] Dolayısıyla kulun, bu acıyı bir sebeb yoluyla gideren Bir-olan-ayn’a dönmesi, ilahi ilimde sabit olan şeyle çoğu kez uyuşmayan özgül sebebe dönmesinden daha yerindedir İmdi kul, “Allahu Teala duamı kabul etmedi” der Halbuki o kul (gerçekte) dua etmeyip, (ortaya çıkma) zamanı ve vakti gelmemiş olan özgül sebebe yönelmiştir
İmdi Eyyub, nebi olduğundan dolayı, Allah’ın hikmeti doğrultusunda davrandı (yani, bela zamanında sabretti ve giderilme vakti gelince de sıkıntının giderilmesi için dua etti) Sabır, bazılarına (yani, zahir uleması ve tahkik makamına erişmemiş süluk ehline) göre, nefsi şikayet etmekten alıkoymaktır Ama bize göre bu, sabrın tanımı değildir Ve sabrın tanımı nefsi Allah’a değil, Allah’tan başka olana şikayet etmekten alıkoymaktır İmdi, şikayet edenin şikayetinin, kazaya rıza göstermeye eksiklik getireceğini düşünmeleri, bu kimseleri örtülü kıldı Ve iş, onların düşündüğü gibi değildir; çünkü Allahu Teala’ya ve O’ndan başkasına şikayet kazaya rıza göstermeye eksiklik getirmez, sadece kaza-olunan’a [makzî] rıza göstermeye eksiklik getirir — ki, bizlere de kaza-olunan’a rıza göstermemiz (gerektiği) hiçbir zaman söylenmiş değildir Ve sıkıntı, kaza-olunan’dır ve kaza-olunan, kaza ile aynı şey değildir
Eyyub bildi ki, sıkıntının giderilmesi konusunda Allahu Teala’ya şikayet etmekten nefsini alıkoymak ilahi kahra karşı direnmek demektir; ki bu da kişinin cehaletinden kaynaklanır Ve Allahu Teala böylesi bir kimseyi sıkıntıya sokacak bir şeye uğrattığında, bu kişi bu sıkıntılı işin giderilmesi için Allahu Teala’ya dua etmez Ama bu durumda onun yapması gereken şey –gerçekleyici [muhakkik] olan kimse indinde– yakarmak ve kendisinden bu sıkıntının giderilmesi yönünde dileyişte bulunmaktır Çünkü keşf sahibi olan arif indinde bu (belanın kuldan giderilmesi), Cenab-ı İlahi’den giderilmesi demektir Ve Allahu Teala, “Allah’a ve Resulüne eza eden kimseler” [Ahzab Suresi, 33/57] diyerek, hiç kuşkusuz Kendi nefsini eza olunmaklıkla nitelemiştir İmdi sen, O’ndan ya da bilmediğin ilahi bir makamdan gaflete düştüğünde, seni bir belaya uğratmasından daha büyük bir eza olabilir mi? Ve bu, sen O’na dönesin ve O’nun senden bu belayı gidermesiyle, senin hakikatin olan gereksinim içre olmaklığın [iftikâr] doğrulansın diyedir Ve sonuçta da, bu belanın giderilmesini O’ndan dilemen sebebiyle eza –sen O’nun zahirî sureti olduğundan dolayı– O’ndan giderilsin diyedir
Ariflerden biri açlıktan dolayı ağladığında, bu bilgiyi deneyimlememiş olan birinin kendisini azarlaması üzerine şöyle dedi: “Allah beni ağlayayım diye acıktırdı” Burada demek istediği, kendisinden giderilmesi için O’ndan dileyişte bulunsun diye kendisini sıkıntıya düşürdüğü ve bunun, kendisinin sabırlı oluşuna eksiklik getirmediğidir Böylelikle biz bildik ki, sabır hiç kuşkusuz nefsi Allah’tan başkasına şikayette bulunmaktan alıkoymaktır Ve “başkası” derken, Allah’ın vecihlerinden özgül bir vechi kastediyorum Ve Hak Teala (kulun dua etmesi için) ilahi vecihlerinden özgül bir vechi tayin etti, ki bu vecih de “huviyet vechi” olarak adlandırılır Dolayısıyla kul, sıkıntının giderilmesi için “sebebler” denilen diğer vecihlerden değil, bu vecihten (yani, huviyet vechinden) dua eder — ve fakat bu (diğer vecihler, yani sebebler) kendi içerisinde huviyetin ayrıntılanışından [tafsil] başka bir şey değildirler Ve arifin, kendisinden zararın giderilmesi için Hakk’ın huviyetinden dileyişte bulunması, onu, sebeblerin tümünün Hakk’ın Kendisi olduğunu görmekten örtülü kılmaz Ve bu, Emin Olunanlar [ümena] ve Edeb Sahipleri’nden [üdeba] başka hiç kimsenin bir yol bulamayacağı bir sırdır — çünkü O’nun için Emin Olunanlar vardır ki, onları Allah’tan başka kimse bilmez ve bunlardan bazısı (Allah’ın bildirmesiyle) bazısını bilir
Biz sana bu şekilde öğüt verdik İmdi sen, bununla amel et ve Allah Sübhanehu ve Teala’dan dileyişte bulun

Ahmet Baydar


Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.