Prof. Dr. Sinsi
|
O'n(Hz İbrahim)Da Güzel Örnekler Vardır
"O'n(Hz İbrahim)da Güzel Örnekler Vardır"
"İbrâhim'de ve onunla beraber olanlarda, sizin için gerçekten güzel bir örnek vardır Onlar kavimlerine demişlerdi ki: 'Biz sizden ve Allah'ı bırakıp taptıklarınızdan uzağız Sizi tanımıyoruz/reddediyoruz Siz bir tek Allah'a inanıncaya kadar, sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve öfke belirmiştir ' 'Rabbimiz! Ancak Sana tevekkül edip dayandık, Sana yöneldik Dönüş de ancak Sanadır Andolsun, onlar sizin için, Allah'ı ve âhiret gününü arzu edenler için güzel bir örnektir Kim yüz çevirirse şüphesiz Allah ğanîdir (zengindir), hamîddir, hamde lâyık olandır " (60/Mümtehıne, 4, 6) Kur’an, “üsvetün hasenetün (güzel örnek)” ifadesiyle tüm müslümanlara örnek gösterdiği Muhammed Mustafâ (s a v )’dan başka sadece Hz İbrâhim’in adını verir (33/Ahzâb, 21; 60/Mümtehıne, 4, 6) Bu, Hz İbrâhim’in Allah katındaki faziletini gösterdiği gibi, bizim de pratik hayatımızda Hz İbrâhim’i model almamız, onun davranışlarını hayatımıza geçirmemiz için de her dönem referansımız olması açısından önemlidir
Allah, Hz İbrâhim’i mü’minlere örnek olarak gösterdiğine göre, acaba bu örnek insanın temel özellikleri nelerdir?
Kur’ân-ı Kerim’den Hz İbrâhim’in en temel özelliklerini şöyle özetleyebiliriz:
Nûh’un milletinden (37/Sâffât, 83)
Seçilmiş önder, elçi, peygamber (2/Bakara, 124, 130; 16/Nahl, 120, 121)
Yalnızca Allah’tan korkan (15/Hicr, 51-59; 6/En’âm, 80, 81; 51/Zâriyât, 28, 29)
Muvahhid ve tek başına bir ümmet (16/Nahl, 120, 121)
Hanîf (Allah’ı bir tanıyan muvahhid ve O’na yönelen müslüman) (3/Âl-i İmrân, 67)
Allah’ın dostu (4/Nisâ, 125; 26/Şuarâ, 77-93)
Allah’a itaat ve ibâdet eden (7/A’râf, 131; 16/Nahl, 120, 21/Enbiyâ, 73)
Doğru yolda olan (6/En’âm, 84; 37/Sâffât, 99, 100)
Kitap verilen (29/Ankebût, 27; 53/Necm, 36, 37)
Hikmet sahibi (26/Şuarâ, 83)
Delil verilen (6/En’âm, 83, 75)
İlim sahibi (19/Meryem, 43)
Rüşd sahibi (21/Enbiyâ, 51)
Akıl yürüten ve aklı en iyi şekilde, gerçeği aramada kullanan (6/En’âm, 74-83; 15/Hicr, 54, 55; 19/Meryem, 42; 37/Sâffât, 95, 96)
Mutmain olmak isteyen (2/Bakara, 259, 260; 6/En’âm, 75)
İyi bir tartışmacı (37/Sâffât, 83-113; 21/Enbiyâ, 57-69; 2/Bakara, 258)
Kendisini Allah’a vermiş (11/Hûd, 75)
Sâlihlerden (16/Nahl, 122; 29/Ankebût, 27; 26/Şuarâ, 83, 84)
Şükredici (16/Nahl, 121)
Denenmiş, imtihanlardan başarıyla çıkmış (2/Bakara, 124; 37/Sâffât, 103-106)
Duâ eden (2/Bakara, 127-129; 14/İbrâhim, 35, 41; 60/Mümtehine, 5)
Düşünen ve düşünmeye dâvet eden (26/Şuarâ, 75, 76; 29/Ankebût, 19)
Neslini düşünen (2/Bakara, 127-129; 29/Ankebût, 27)
Âhiret yurdunu düşünen (38/Sâd, 46)
İyi davranan (6/En’âm, 84)
Kuvvetli (38/Sâd, 45)
Basîretli (38/Sâd, 45)
İhlâslı (38/Sâd, 45)
Sabırlı (9/Tevbe, 114)
Ümit dolu (15/Hicr, 55, 56)
Yumuşak huylu (9/Tevbe, 114; 11/Hûd, 75)
Kalb-i selîm sahibi (37/Sâf1fât, 84)
Ahde vefâlı (53/Necm, 36, 37)
İnsanlara güzel örnek (60/Mümtehine, 4, 6)
Müslüman, müşriklerden olmayan (2/Bakara, 131; 6/En’âm, 161; 16/Nahl, 120, 123; 37/Sâffât, 107-111)
Allah’ın düşmanlarını velî/dost edinmeyen, onlardan kopup uzaklaşan (9/Tevbe, 114; 43/Zuhruf, 26; 60/Mümtehıne, 4; 19/Meryem, 48, 49; 21/Enbiyâ, 67)
Allah’ın rahmetini kazanmış (11/Hûd, 73; 12/Yûsf, 6; 19/Meryem, 47)
Derecesi yüksek (6/En’âm, 83)
Kendisine güzellik ve mükâfat verilmiş (16/Nahl, 122; 29/Ankebût, 27)
Kur’an’ın üçte birini teşkil eden kıssalar, binlerce hikmetle yüklüdür Zâhiren olmuş bitmiş bir olayı anlatıyor gibi gözüken peygamber kıssaları, her dönem için nice örnekler taşıyan önemli referanslardır Bu kıssalar, olanı anlatırken olması gerekeni bildirir bize; elbette, olmaması gerekeni de Bu kıssalarda şahî hayata, aile hayatına, toplum hayatına, hayatın tüm alanlarına ilişkin mânidar dersler verilir İbrâhim (a s ) ile ilgili kıssada da, nefis terbiyesinden çocuk terbiyesine, câhiliyye ile tek başına mücâdeleden cemaat ve ümmet olmaya kadar hayatın birçok alanında engin ibretler, zengin dersler vardır
İbrâhim (a s ) putları parçaladıktan sonra kavmiyle diyaloga girmektedir İbrâhim (a s ) putların kırılmasıyla ilgili olarak kendisine soru sorulduğunda bundan en büyük putu sorumlu tutmuş ve kavminden eğer konuşma güçleri varsa onlara sormalarını istemiştir Sapıklık içinde yaşayan toplumun durumuna karşı hissettiğimiz bazı durumlarda bu üslûba ihtiyaç duyabiliriz Toplumda, sahiplerinin dahi farkında olmadıkları bazı küçük ve büyük boşluklardan yararlanarak onlarla mücâdele sürecine girebiliriz İnanç ve davranışlarındaki hataları yüzlerine vurarak bu kimseleri zayıf konuma düşürebiliriz Bu girişimimiz sonucunda karşımızdakiler şu iki tavırdan birini alacaklardır Ya hatalarını görerek hakikati kabullenecekler, ya da inat edip ve büyüklük taslayarak hatalarında ısrar edeceklerdir Bu ikinci tavır, onların başkaları yanında saygınlıklarını yitirmelerine yol açacak, kendi iç bütünlüklerini kaybettirecektir Dolayısıyla diğer insanları sapıklık ve çarpıklığa sürükleme çabalarındaki etkinlikleri zayıflayacaktır
Bu üslûbu izlerken, diğerlerinin düşünce ve uygulamalarını iyi tanımamız gerekmektedir Onların zayıf ve güçlü noktalarını ancak bu şekilde öğrenebiliriz Daha sonraki diyaloglarımızda akîdeyi anlatmak için bu bilgilerden yararlanmamız mümkün olacaktır
Nemrut’la konuşmasına gelince; burada İbrâhim peygamberin, dünya tarihinde yaşamış tâğutların en büyüklerinden biriyle yaptığı mücâdeleye şâhit olmaktayız Nemrut’un azgınlığı o dereceye varmıştır ki, kendisini ilâh olarak görmeye başlamış ve insanlardan Allah’ı bırakıp kendisine kulluk etmelerini istemiştir İbrâhim (a s ), Nemrut’a karşı katı ve kararlı bir tavır sergilemiş, ilâhlığın mutlak güce dayanması gerektiğini, oysa Nemrut’un buna sahip olmadığı tezini işlemiştir Ardından hayat ve ölüm meselesinden bahsederek kendi Rabbinin ölümsüz olduğunu söylemiştir Bu tâğut da, İbrâhim (a s )’in taraftarlarının saflığını kullanarak sözcüklerle oynamak sûretiyle onları kandırmaya çalışmıştır İbrâhim (a s ) ona Rabbinin dirilten ve öldüren olduğunu söylediğinde o, kendisinin de dilediğini öldürüp dilediğini dirilttiğini iddia etmiştir O, adamları tarafından tutuklanan insanlardan bazılarını astırıp bazılarını sağ bırakarak öldürme ve diriltme gücüne ve dolayısıyla ilâhlık vasıflarına sahip olduğunu ileri sürmüştür İbrâhim (a s ) bu tâğutun sözkonusu altın fırsatı kullanarak övünüp böbürlenmesine fırsat vermemiş ve Allah’ın kâinatta yarattığı tabiat hârikalarını ön plâna çıkararak Nemrut’tan eğer gerçekten ilâhsa bunları değiştirmesini istemiştir İnkârcı Nemrut, bu istek karşısında çaresiz kalmış ve verecek cevap bulamamıştır
Bu diyalogda bizim yararlanacağımız nokta şudur: Günümüzde gerçekleri çarpıtmak isteyen çevreler saf ve basit insanları ikna edip kandırmak için bazı yollara başvurmaktadırlar Halkın kandırılmaya çalışıldığı konular, bazen akîdeyle ilgili hususlar, bazen de günlük hayatla ilgili meseleler olabilmektedir Biz bu gibi çevrelerin çabalarına karşı İbrâhim (a s )’in üslûbundan ilham alabiliriz O, Nemrut’un benzeri girişimlerine karşı açık meydan okuma yoluna başvurmuş ve neticede saptırma ve karalama çabalarını boşa çıkarmıştır
Bu hedefe ulaşabilmek için saf insanların alt oldukları çarpıtma ve saptırma yollarının iç yüzüne vâkıf olmamız gerekir Tabii ki, meydan okuma gücüne sahip açıklama yollarını da bilmemiz gerekir Bütün bunlar dâvetçilerin yaşadıkları vâkıayı, bu gerçeğe hâkim olan üslûpları ve vâkıanın seyir biçimini bilinçli, dikkatli ve kapsamlı bir şekilde izlemelerini zarûri kılmaktadır (16)
"Bir zaman İbrâhim, babasına ve kavmine demişti ki: 'Ben sizin taptıklarınızdan uzağım Ben yalnız beni yaratana kulluk yaparım Çünkü O, beni doğru yola iletecektir Bu sözü, ardından geleceklere devamlı kalacak bir miras olarak bıraktı ki, insanlar (onun dinine) dönsünler " (43/Zuhruf, 26-28)
İnsanların kutsallarının açıkları ve izledikleri yollardaki mantık hataları gibi ögeler, dâvetçi tarafından gözler önüne serilmelidir Rasullerin, topluluklar önünde, ileri gelenlerle karşılaşmaları, topluma yönelerek onların zayıf ve çaresiz yönlerini göstermeleri farklı farklı zeminlerde olagelmiştir (Hz Musa’nın bir bayram günü toplumun gözleri önünde sihirbazları yenilgiye uğratması ve çaresizliklerini ortaya koyması gibi )
Önünde kulluk sergiledikleri, kendilerini ne duyan, ne duâlarına cevap verebilen bu âciz nesneleri bir an olsun sorgulayabilecek zemin oluşturmanın bir pratiğidir, Hz İbrahim’in put kırışı Putların İbrâhim’in baltasına karşı kendilerini bile savunup koruyamaması, hak gelince bâtılın nasıl yok oluverdiğini, görmek isteyenlere göstermiştir Bir an kendi vicdanlarıyla baş başa kalan fertler kendilerini zâlimlikle suçlamışlardır (21/Enbiyâ, 64) Ancak bu hakkı düşünebilme zemini kısa sürmüş ve içinde bulundukları pratik ağır basmıştır Bir an olsun câhiliyenin pratiklerine dur denilir ve insanların sâlim kafayla vahiyle muhâtaplıkları sağlanabilirse, ağızlardan bu cümlenin döküldüğüne bizler de şahit olabiliriz: “Kendi vicdanlarına dönüp (kendi kendilerine): ‘Siz (var ya), siz, kendinizsiniz zâlim ” Sonrasında câhilî pratiğin ve iktidarın devamını engelleyemeyen her İbrahimî eylem, halklara bir bahar soluğu verse de, vahiyle (ve fıtratla, vicdanla) bir an olumlu bir karşılaşma zemini oluştursa da, bundan ötesini getirmemektedir Bu tavırla, vicdanların bir an gerçeği algılamasının daha ötesi (toplumun düşünsel ve amelî dönüşümü) öngörülmemişti Bunları öngören bir hareket, bu İbrahimî örnekliğe, farklı ve yeni unsurlar eklemek zorundadır
Başta İbrâhim (a s ) olmak üzere peygamberlerin tevhid mücâdeleleri, yozlaşmış bir toplum içinde, bireyin nasıl mümtaz bir yaşam süreceği, onurlu bir direniş ve muhâlefeti nasıl ortaya koyacağı sorusuna verilen cevabın etrafını örmektedir
"İbrâhim'de, sizin için gerçekten güzel bir örnek vardır ” (60/Mümtehıne, 4) O, öyle bir örnektir ki, baba sevgi ve saygısı, onu dâvâsından tâvize mecbur edemediği gibi, evlât sevgisi de ilâhî emrin önüne geçirememiştir En inatçı müşrik bile olsa, babaya dâvâ anlatılırken nasıl bir üslûp kullanılması gerektiğini öğreten bir evlâttır o Ne saygı ve sevgiden dolayı tâviz; ne de hakkı anlatırken haksız duruma düşüren kabalık, küstahlık, saygısızlık ve ukalâlık  Babasının, putperestlerin önde geleni olmasına rağmen, onun eylemlerine Allah için buğzederken, “yâ ebetî, yâ ebetî” hitabıyla babasını fıtratının sesine çağırmıştır “Babacığım, ey babacığım” gibi hem hürmet, hem şefkat yüklü bir hitapla babasını şeytanın icat ettiği putlara tapmaktan alıkoymaya çalışan bir peygamberdir o Her yanı küfür ateşinin sardığı bir ortamda yakıcı ateşler içinde kalmış, ama yanmamıştır Hiçbir ânını ve hiçbir duygusunu küfür ateşine atmamış; o yüzden, yıllar sonra Nemrut’un dağ gibi ateşleri bile, Allah’ın izniyle onu yakmamıştır
İbrâhim (a s )’i örnek almak demek; İbrâhim olup Allah’tan başka en çok sevdiğimiz İsmâil’lerimizi Allah yoluna fedâ edebilmek demektir
Putlara, putlaştırmaya ve putçulara karşı tek başımıza da olsa mücâdele edebilmektir
Âhiret ateşine atılmamak için dünya ateşlerinden korkmamak, ateşle imtihanı göze alabilmektir
Babamız ya da zâlim devlet reisi de olsa muhâtaplarımıza hakkı haykırabilmektir
İbrâhim olup sevdiğimizi, İsmâil olup nefsimizi Allah'a adama bilinci, tavsiyesi ve duâsıyla  
"İbrâhîm
İçimdeki putları devir
Elindeki baltayla
Kırılan putların yerine
Yenilerini koyan kim?
Güneş buzdan evimi yıktı
Koca buzlar düştü
Putların boyunları kırıldı
İbrâhîm
Güneşi evime sokan kim?" (Âsaf Hâlet Çelebi)
“Hasretle andım put kıran İbrâhim’i
Kalbimde saklamaktan paslandı baltam ” (İbrahim Demirci)
“Eğer âşık isen yâre
Sakın aldanma ağyâre
Gir İbrâhim gibi nâre
Bu gülşende yanar olmaz ” (Yunus Emre)
Hz İbrâhim'in putperestlerin yüzüne haykırdığını, çağdaş putçulara biz de tekrarlıyoruz: "Yuh olsun size ve Allah'tan başka taptıklarınıza! Siz, aklınızı kullanmaz mısınız?" (21/Enbiyâ, 67)
"Selâmun alâ İbrâhîm: 'İbrâhim'e selâm olsun!" (37/Sâffât, 109
|