Prof. Dr. Sinsi
|
Hz. İbrahim Halilurrahman (A.S)'İn Masum Oluşu İle
PEYGAMBERLERİN MA'SUMİYETİ
Hz İbrahim Halilurrahman (a s)'ın Masum Oluşu İle İlgili Mesele
Hz İbrâhîm Halil (a s)'e nispet edilene gelince bunlar, Kur'an ve sünnetten bazı naslarda geçmektedir Hz İbrâhîm (a s)'a nispet edilenin zahirine göre, masumiyetin olmadığını gösterir Bu dış görünüşü itibariyle bu rivayetler, kastedilenin dışındadır Çünkü bu rivayetler, diğer naslarla dış görünüşü itibariyle çelişkilidir Buna göre bu rivayetler; Peygamberlerin masumiyetiyle ilgili Müslümanların akidesinde ittifak edilen şekil üzere anlaşılmasında bu naslar arasında bir uyuşma sağlanması gerekmektedir
1 Birinci Nass: En'am Sûresinde, Yüce Allah'ın şu ayetlerinde geçmektedir:
"(İbrâhîm,) karanlık çökünce bir yıldız gönnüş, 'Bu mu benim Rabbim?' demiş, o sönüp gidince, 'Ben böyle sönüp batanları sevmem' demişti Daha sonrada ayı doğarken görünce, 'Bu mu benim Rabbim? Bu (diğerine göre) daha büyük' demişti Fakat O da batıp gidince, 'And olsun ki eğer Rabbim bana hidayet etmemiş olsaydı, muhakkak sapıklığa düşen topluluklardan olurdum ' demişti Daha sonra da güneşi doğarken görünce, 'Bu mu imiş benim Rabbim! Bu, hepsinden de daha büyük' demiş (Bu da diğerleri gibi) batınca, 'Ey kavmim! Ben, sizin Allah'a ortak koştuklarınızdan katiyen uzağım, şüphesiz ki ben yüzümü, Tevhide yönelmiş bir kişi olarak, gökleri ve yeri yaratmış olan Allah'a yönelttim Ben, (Allah'a, yaratıklarından herhangi birisini ortak koşan) müşriklerden değilim' demişti [51]
Bu ayeti kerimeler; "Hz İbrahim (a s)'m, Allah'ın varlığı hakkında şüpheye düştüğü, büyüklüğünde ve yüceliğinde cahil olduğu ve asıl ibadete müstahak olan ilahın,kim olduğunu bilmediği" şeklindeki bu zahiri nass, insanı, görünüşte zan ve töhmet altına sokmaktadır!
Bazı insanlar zannediyor ki, "Hz İbrahim (a s), kavminin durumundan etkilendi, çocukluğunun başlangıcında kavmiyle birlikte yıldızlara tapan bir kimseydi ve onlar gibi güneşe ve ay'a tapıyor" Hz İbrahim (a s) hakkında düşünülen bu zan, apaçık bir cehaletin ve hatanın göstergesidir Böyle şeyler, yüce Peygamberlerin vasıflarını bilmeyen ve Kur'ân-ı Kerîm'in anlamlarım anlamayan kimselerden sadır olur  
Şam Yüce Allah, (aşağıda gelecek olan ve daha önce geçen ayette), onu, göklerin ve yer yaratılışındaki inceliklere muttali kıldığını, Hz İbrahim (a s)'m bizzat kendisinin Tevhide yönelmiş müminlerden biri olduğunu ve iman ile kesin bilgi hususunda kamil kimselerden olduğunu nebisi ve dostu olan Hz İbrâhîm (a s)'a haber vermiştir Zira Yüce Allah, Hz İbra-hîm (a s)'ı küçüklüğünden itibaren olgunluk çağına kadar her türlü şirk, küfür vb şeylerden korumuş ve ona, her inatçının ve kibirlinin sırtını yere vuracak kesin hücceti vermiştir Bu, hiçbir kimsenin galip olamayacağı bir Allah'ın varlığı hususundaki kanıtların ve delillerin yerine getirilmesi makammdadır Şimdi de Şanı Yüce Allah'ın, Hz İbrâhîm (a s)'m kesin bilgiyle kavmine karşı delillerini nasıl getirdiğini -konuyla ilgili En'am Süresindeki- ayeti kerimelerin baş tarafını dinle Buna göre Şanı Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
"Hani İbrâhîm, babası Azer'e, 'Sen, (ilah olmaya layık olmayan) bir tahin pulları ilah mı ediniyorsun? Doğrusu Ben, seni ve (bağlı bulunduğun) kavmini apaçık bir sapıklık içinde görüyorum!' demişti, işte böylece (ona, şirkin çirkinliğini gösterdiğimiz gibi) Biz ibrahim'e, göklerin ve yerin yaratı hşlarındaki incelikleri gösteriyorduk ki, kesin bilgi sahibi olanlardan olsun diye '(İbrâhîm) karanlık çökünce bir yıldız görmüş  [52]
Böylece Şanı Yüce Allah, Hz İbrâhîm (a s)'a, yaratıcının varlığını delillendirebüecek kesin kanıtlar ve razı olacağı hüccetler vermiştir Kendisine verilenlerden sonra Hz İbrâhîm (a s), babasıyla şöyle mücadele ediyordu
"Sen, (İlah olmaya layık olmayan) birtakım putlara mı tapıyorsun [53]
Bunun ardından ise işitmeyen, görmeyen ve sahibine hiçbir fayda sağlamayan putlara tapma hususunda babasını ve kavmini sapıklıkla şöyle suçlamaktadır:
"Doğrusu ben, seni ve (bağlı bulunduğun) kavmini apaçık bir sapıklık içinde görüyorum"[54]
Daha sonra Hz îbrâhîm (a s), yakinen bildiği -mükemmel bir tavırla- delilini, Yüce Allah'ın da şahitlik etmesiyle şöyle getirmektedir:
"İşte böylece (ona, şirkin çirkinliklerini gösterdiğimiz gibi) Biz İbrâhîm'e göklerin ve yerin yaratılışlarından incelikleri gösteriyorduk ki, kesin bilgi sahibi olanlardan olsun diye "[55]
Bu ayetlerden sonra gelen ayetler konunun girişinde geçmişti, Hz İbrâhîm (a s)'m sadece delillerini kavminin idraki ve anlayışı seviyesine indirgemek, onların inançlarına göre tedrici olarak yöneltmek, suretiyle Allah'ın varlığını delil gösterme makamında ve kavmine kanıtını kabul ettirme konusundadır Bundan dolayı Hz îbrâhîm (a s), aklı selim bir düşünceyle hüccet ve delille ortaya çıkarılmış bu ilahlara tapma konusundaki kavminin inancını batıllaştırmak için ilk önce yıldıza dair;
"Bu, benim Rabbimdir"; ardından ay'a ve daha sonra da güneşe aynı şeyi söylemektedir  İşte bundan dolayı Allah, bu kıs-;» sayı, şu sözleriyle bitirmiştir:
"İşte bu (zikredilenler), kavmine karşı İbrahim'e verdiğimiz delillerdir Dilediğimizi (ilim ve hikmetle) derecelerle yükseltiriz Şüphesiz ki Rabbin, tam hikmet sahibidir ve (bunlara kimlerin layık olduğunu da) hakkıyla bilendir "[56]
Allame Zemahşerî (rh a ), bu ayeti kerimenin bitiminde çok güzel bir açıklama yapmıştır ki, biz de bu açıklamanın bir kısmını aşağıya şöyle aldık:
"Hz İbrahim'in babası ve kavmi; putlara, güneşe, aya ve yıldızlara tapmaktaydılar Bundan dolayı Hz İbrâhîm (a s), görme ve delil getirme yoluyla onların üzerinde bulundukları şirk dininin bir hata üzerine kurulduğunu haber vermeyi ve onlara doğruyu göstermeyi ve Hudus Delilini getirerek ilah olması mümkün olmayan putları vb şeyleri, sahîh ve doğru olan delillerle onlara tanıtmayı; arkalarında, onları yaratan, doğuşlarını ve batışlarını bir yerden diğer bir yere gidiş ve intikallerini idare eden birisinin yani Allah'ın varlığını gösterdiğini onlara öğretmek istedi Hz İbrâhîm (a s)'ın, 'Bu, benim Rabbimdir' (En'am: 6/76) sözü, muhatabının batıl yolda olduğunu bildiği halde, ona insaf ile davranan kimsenin sözü gibidir Kendi görüşünde mutaassıp değilmiş gibi, muhatabının sözünü aynen naklediyor Zira bu davranış karşısındaki muhatabını hakka daha iyi götürür Daha sonra da muhatabına tekrar dönerek onun iddiasını kendisinin ileri sürmüş olduğu delil ile boşa çıkarır  Yıldız batınca Hz İbrâhîm (a s); 'Ben böyle sönüp batanları sevmem' dedi (En'am: 6/76) Çünkü kendisine tapılan ilahların durumunun değişmesi ve bir yerden başka bir yere intikali doğru değildir Esasen bunların durumu, günah sahibi kimselerin (yani bir bakıyorsun günah işliyor, bir de bakıyorsun günah işlemiyor) özellikler indendir Yüce Eğer Rabbim bana doğru yolu göstermemiş olsaydı, muhakkak sapıklığa düşen topluluklardan olurdum' ayetine gelince ise; Hz İbrâhîm (a s), ay'ın, doğup etrafa ışık saçtığını görünce, bu sözüyle kavminin taptıkları put, güneş, ay vb şeylerin, batıl olduğuna dikkatleri çekmek ve beyinsiz olduklarını göstermek istiyordu Fakat ay da batıp gözden kaybolunca Hz İbrâhîm (a s); 'Bu, benim Rabbimdir' dedi (En'am,: 6/77) Burada Hz İbrâhîm (a s) karşı koyma yöntemiyle kavminin sapıklık içerisinde bulunduğunu göstermek istemiştir "[57]
Yukarıdaki ayetlerde de geçtiği üzere- bu kıssayı -Kur'ân-ı Kerîm anlatmıştır Yalnız Yüce Allah bu kıssayı, peygamberi ve dostu olan Hz İbrâhîm (a s)'a verdiği ikna edici bir yöntem ve güçlü bir hüccetle yol gösterici olarak haber vermiştir Zira Hz İbrâhîm (a s), Allah'ın varlığına dair delil getirerek kavmini aciz bırakmaya ve kavminin -Allah'ın dışında- yıldızlara, aya, güneşe vb şeylere tapmaları konusundaki sapıklıklarını ve yanlış bir yol üzerinde olduklarına dair delil getirmeye nasıl güç yetirdi? 
Ayrıca Hz İbrâhîm (a s), amacına ulaşabilmek için yolların en kolayını tutarak açıklamıştır Bundan dolayı Hz İbrâhîm (a s), kavmini ilk önce direkt olarak suçlamayıp onlara tedrici bir şekilde yaklaşıp -ayetlerdeki sıralamaya göre- hareket etmiştir Hz İbrâhîm (a s), kavminin; Allah'ı bırakıp putlara, yıldızlara, aya, güneşe vb şeylere tapmaları hususundaki cehalet ve hatalarını kendilerine göstermek amacıyla ilk önce gökyüzünde parlayan bir yıldızı görüp, 'İşte bu, benim Rabbimdir' dedi [58]
Hz İbrahim (a s) bu sözüyle onları reddetmek, kınamak, tenkit etmek ve tedrici bir şekilde onları helake götürmek için böyle söylemişti Daha sonra yıldızın kaybolup gittiğini, görünce, bu -kaybolup giden- yıldızın "Rab" olmaya uygun bir varlık olamayacağını söyledi Çünkü Rab olarak kabul ettikleri varlığın durumu değişmiş ve bir yerden başka bir yere intikal etmişti Hz İbrâhîm böylece kaybolup giden bir ilahın ilah o-lamayacağını kavmine anlatmaya çalışıyordu İşte bu Hudus'a yani ilah olarak kabul ettikleri varlıkların sonradan meydana geldiğine işaret etmekteydi  Daha sonra da Hz İbrâhîm (a s) gökyüzünde ayın doğup etrafa ışık saçtığını görünce -öncede dediği gibi-, "Bu, Benim Rabbimdir" dedi Ay'ın da batıp gözden kaybolduğunu görünce, bununda kendisine fayda sağlayıcı bir ışık olarak kabul etmeyip bö yle kaybolup giden ve kendisine tapınılması gereken bir varlığın "Rab" olamayacağım söyledi
Hz İbrâhîm (a s) burada da onların sapıklık ve hatalı bir yol üzerinde olduklarım gördü Fakat bunu direkt olarak söylemeyip hikmetinin gereği bir yöntemle şöyle anlatmak istedi; "Eğer Rabbim bana doğru yolu göstermemiş olsaydı, muhakkak sapıklığa düşen topluluklardan olurdum " (En 'am: 6/ 77)
Hz İbrâhîm (a s) bu sözüyle, onlann sapıklık içerisinde olduklarını direkt açıklama metodunu seçmeyip böyle bir ilahı ve benzerlerini kabul etmekle kendisinin de -onlar gibi- sapıklık içerisinde olacağını belirtmiştir Çünkü taptıkları bu ilahlar, devamlı olarak doğuşları ve batışları değişmekte olup bir yerden başka bir yere geçmek suretiyle dönüp dolaşmaktadırlar Bunu da onlara taptıkları ilahların sonradan yaratıldıklarını göstermek için yapmıştı
Hz İbrâhîm (a s) "sapıklığa düşen topluluklardan" sözüyle ayla tapmanın doğru yolu şaşırmış yani sapıklık içerisinde olmakla açıklamak istemiştir
Daha sonra güneşin doğduğunu, ışığının kainata yayılması suretiyle parlaklığını görünce, Hz İbrâhîm, "İşte bu, benim Rabbimdir" dedi Çünkü güneş, yar atılmışların en büyüğü, diğerlerinden daha parlak ve daha faydalıydı Buna göre güneş, diğer yıldızlara ve aya nazaran tapılmaya daha hak sahibiydi  Hz İbrâhîm (a s) bu sözünü, onların sapıklık üzerinde bulunduklarına dair onlara karşı delil getirmek için ve güneşinde diğerleri gibi sonradan yaratılmış olduğunu göstermek için bu şekilde söylemiştir  Bir müddet sonra güneş de kaybolup ufkun arkasına geçince, ışığını ve parlaklığını kaybetmişti  
Hz İbrâhîm (a s), kavmi ile münazara halinde bulunduğundan dolayı onlann, putlara, yıldızlara, ayla, güneşe vb şeylere tapmaları ile sonradan yaratılmış olan bu varlıklara tapmalarım sapıklıkla suçladı Daha sonra da kavminden ve onlann taptıklarından uzaklaştı İşte bu, gözlerin gördüğü bu en parlak üç cismin ilah olmadığı anlaşılıp kesin delillerle ortaya çıktıktan ve gerçek, sabah aydınlığı gibi ortaya çıktıktan ve kastettiği gayeye ulaştıktan soma Hz İbrâhîm (a s):
"Ey kavmim! 'Ben, sizin Allah'a ortak koştuklarınızdan katiyen uzağım Şüphesiz ki ben yüzümü, Tevhide yönelmiş bir kişi olarak gökleri ve yeri yaratmış olan Allah'a yönelttim Ben (Allah'a, yaratıklarından herhangi bilisini ortak koşan) müşriklerden değilim' demişti Kavmi (A Hah 'in birlenmesi ve O'nun ortağının olmadığı hususunda) İbrahim'le tartışmaya girişti O demişti ki: Allah beni hidayete (Tevhide) iletmişken, siz benimle Allah hakkında (O'nu tevhid etmem hususunda) mı tartışıyorsunuz? Ben, O'na ortak koştuğunuz (putlardan, ilahlardan vb ) şeylerden korkmam Ancak Rabbim bir şey dilerse, o (dilediği şey) müstesna Rabbimin ilmi, her şeyi sarıp kuşatır Hala düşünüp öğüt almayacak mısınız? Hem Allah 'm size (haklarında) hiçbir delil ve burhan indirmediği şevleri siz O'-na eş koştuğunuzdan korkmazken, ben eş koştuğunuz o varlıklardan niye korkayım? Şimdi bu iki zümreden (Tevhide yönelmişlerin grubu mu? Yoksa müşriklerin grubu mu?) hangisi güven duymaya daha layıktır? Eğer biliyorsanız (söyleyin bakalım? Bunlar), iman edenler ve imanlarını zulüm ile bulaştır-mayanlar (yok mu?) İşte güven duyma hakkı ancak onlaradır Ve onlar, doğru yolu bulmuş kimselerdir İşte bu (zikredilenler), kavmine karşı ibrahim'e verdiğimiz delillerdir Dilediğimizi (ilim ve hikmette) derecelerle yükseltiriz Şüphesiz kî Rabbin, tam hikmet sahibidir ve (bunlara kimlerin layık olduğunu da) hakkıyla bilendir "[59]
Bu (ayetlerde geçen) sözler, Allah'ın varlığı konusunda şüphe etmeyen ve yüce yaratıcının varlığı konusunda bilgisiz olmayan Hz İbrahim Halil (a s) tarafından söylenmiştir Ancak bu sözler, delil getirme ve kanıt yoluyla kavminin sapıklık üzerinde bulunduğunu delillendirnıek ve kesin hüccetlerin en büyüğüyle onları aciz bırakmak için söylenmişti
İbnü'l-Arabî, "Ahkamu'l-Kur'an" adlı tefsirinde bu konuyla ilgili olarak şöyle der:
"Hz İbrâhîm (a s)'a verilmiş olan Tevhid davasını açıklama ve delil getirme bilgisinin sonucu olarak kavmi ile arasında geçen olaylar, onun, Yüce Allah'ı bilmemesi ve bu husustaki şüphesi sadece Allah'ı onlara tanıtmak içindir Yoksa Hz İbrahim (a s) gerçekten şüpheye düşmüş değildir "[60]
Buna göre bir kimse, Hz İbrâhîm (a s)'m, Allah'ın varlığı konusunda şüphe ettiğini zannederse ve onun, yıldızlara, aya ve güneşe taptığına inanırsa, haktan uzak, anlayışında hatalı ve nebiler ile resullerin sıfatlarından bilgisiz olduğu anlaşılır  Çünkü Yüce Allah, Hz İbrâhîm (a s)'a, Peygamberlikten önce ve doğru yolu ve hidayeti bulma (rüşd) kabiliyeti vermiştir:
"And olsun ki daha önce (Peygamberlikten önce) Ibrâhîm-'e de doğru volu bulma imkanı (rüşd) verdik Biz İbrahim'in (buna ehil olduğunu) biliyorduk "[61]
2 Hz İbrâhîm (a s)'m masum olmadığını vehmettiren i-kinci nassa gelince; o da, yüce Allah'ın şu sözüdür:
"Hani İbrâhîm: 'Ey Rabbim! Ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster' demişti (Allah'ta) "İnanmadın mı yoksa?' demiş O da: İnandım, fakat kalbimin mutmain olması için (bunu istiyorum)' demişti Allah'ta, 'Öyleyse dört (çeşit) kuş al, onları kendine alıştır (sonrada onları parçala ve) her dağ başına onlardan birer parça bırak Sonra onları (Allah'ın izniyle geliniz diye) çağır (Onlarda) koşarak sana geleceklerdir' demiş Bil ki şüphesiz Allah, Aziz'dir ve Hakimdir [62]
Sanki bu ayeti kerime; Hz İbrâhîm (a s)'m, "ölüleri diriltmesine dair Allah'ın kudreti konusunda" şüphe ettiğini yansıtmaktadır Böyle bir anlayış şekli, uygun olmayan bir anlayış şeklidir Buna göre Hz İbrâhîm (a s)'m, Rabbi konusunda ve yüce Allah'ın ölüleri diriltmesine dair olan kudreti konusunda şüphe ettiği şeklinde bir anlayışa varmaktan Allah'a sığınırız Zira Hz İbrâhîm (a s), tevhid inancım insanlar arasına yerleştirmeye çalışan ve insanların, yalnızca bir olan Allah'a ibadet etmelerini sağlamak için Kabe'yi ilk Önce İnşa eden ve aynı zamanda da Peygamberlerin atası olan bir kimsedir Hz İbrâhîm (a s), Rabbinden yalnızca, "ölüleri nasıl dirilttiğinin" keyfiyetini sormuş, "mahiyetini" sormamış ve ayrıca "Ey Rabbim! Ölüleri diriltmeye gücün yeter mi?" şeklinde bir soruda sormamıştır Hz İbrâhîm (a s)'ın, Rabbine olan sorusu, "Ölüleri diriltmesinin keyfiyetine dairdir " Yalnız bu da, Hz İbrâhîm (a s)'m (Allah'ın varlığına kesin olarak inanmakla birlikte), kalbinin kesin olarak inandığı bir rahata kavuşması ve ilahi yaratıcının sırları ile gizemlerini görmeyi bilmek maksadıyladır
Üstad Ahmed el-Münir, "Keşşaf tefsirine yaptığı açıklayıcı bilgide bu ayetle ilgili olarak şöyle der:
"Hz İbrâhîm (a s)'m, Allah'a 'ölüleri nasıl diriltirsin' (Bakara: 2/260) şeklindeki sorusuna gelince bu soru, ölüleri diriltmeye dair Allah'ın bu konudaki kudretinden şüpheye düşme şeklinde değildir Fakat Hz İbrâhîm (a s)'m bu sorusu,, ölülerin nasıl diriltileceğine dairdir İmanda ise ölülerin diriltme biçimini ve şeklini kavramak şart değildir Çünkü bu soru, imanda bilinmesi şart olmayan bir hususu bilmeyi sorup öğrenmek istemekten ibarettir Sorunun "nasıl" anlamına gelen "keyfe" ' edatıyla gelmesi ve sorunun, o anki durumuna dair olması, bunu göstermektedir Bu sorunun görünüşü itibariyle birisinin; "Zeyd, insanlar hakkında nasıl böyle hükmediyor?" demesi şeklindedir Bunu söyleyen kimse, Zeyd'in; insanlar hakkında hükmettiğinden şüphe etmiyor Yalnızca hükmün keyfiyetini yani nasıl hükmedeceğini soruyor, yoksa hükmün nasıl sabit olacağını sormuyor Olabilir ki bu şüphe, akla veya kalbe gelen bazı vesveselerle bazı zihinleri bulandırırda Hz İbrâhîm (a s)'m şüphe ettiğine dair bir yol bulur diye  Hz Peygamber (s a v), akla ve kalbe gelen bu vesveseleri, şu sözüyle kökünü kazımıştır: "Biz, şüpheye, İbrahim'den daha yakınız "[63]
Yani biz şüphe etmiyorsak, İbrâhîm (a s)'m şüphe etmemesi daha evladır, demektir Yüce Allah, "(ölüleri diriltmeye gücünün yettiğine) inanmadın mı?" (Bakara: 2/260) sözüyle ise Hz İbrâhîm (a s)'ın birinci ifadesinde (ölüleri nasıl dirilteceğine dair Allah'a sormasında) yer alan lafız, ihtimalini ondan uzaklaştırıp işiten herkesin anlayabileceği ve bu konuya şüpheyi katmayacak bir ifadeyle onun imanım sağlamlaştırmak ve şüpheden uzaklaştırmak için Hz İbrâhîm (a s)"m: "Evet, (senin ölüleri dirilteceğine dair gücüne) inandım" (Bakara: 2/260) şeklinde konuşmasını istemiştir "[64]
Şehid Seyyid Kutub (rh a ), "Fizilali'l-Kur'an" adlı tefsir kitabında bu ayeti kerimenin tefsirinde şöyle der:
"Bu, ilahi sanatın girift esrarına muttali olma arzusudur Bu arzu Allah'ın dostu, huşu sahibi, rıza vasfıyla ilintili, mümin, haya ve hilm sahibi kul İbrahim'den gelmiştir  Evet bu arzu, Hz İbrâhîm (a s)'dan geldiğine göre, Allah'a yakın olan kulların en yakını, kalplerde ilahi sanatın sırlarını görmek ve buna muttali olmak için zaman zaman gelen şevk ve heyecan mevcut olunca Cenab-ı Allah'ta bu esrar perdesinin bir kısmını açmaktadır
Bu arzu, imanın sebata erip istikrar kazanması, mevcudiyeti ve kemali ile alakalı değildir Bu arzu, daha başka bir haldir Onun ayrı bir zevki vardır Bu,ilahi esrarm ameli olarak meydana gelme esnasında bizzat görmek iştiyakından doğan ruhi bir arzudur İnsan benliğinde tecrübenin bahşettiği zevk, gayba imanın verdiği zevkten farklıdır Bunun gerisinde artık başka bir iman şekli veya iman etmek için burhan (delil) şekli düşünülemez Hz İbrâhîm (a s) sadece Allah'ın kudretinin faaliyet halini müşahede edip o esrarlı alemin zevkine ulaşarak rahatlamayı arzu etmektedir O havayı teneffüs etme, o ruh ikliminde yaşama arzusudur bu  İmanın varacağı son noktanın ötesinde bambaşka bir haldir bu  "[65]
[51] En'âm: 6/76-79
[52] Enam: 6/74-76
[53] En anı: 6/74
[54] En'âm: 6/74
[55] En'âm: 6/75
[56] En'am: 6/R3
[57] Zemahşerî, Tefsirü'l-Keşşaf, 2/40
[58] Bazı tefsirciler; Hz ibrâhîm (a s)'ın yıldız, ay ve güneş için söylediği "İşte bu, benim Rabbimdir" sözünü çocukken, Allah'ı tanıma hususundaki fikri lam gelişinden önce söylediği kanaatindedirDoğru olan, Cumhurun yukarıda geçen görüşüdür: "Bu söz, Hz İbrahim (a s)'ın kavmi ile münazara esnasında onların yıldızlara, güneşe ve aya tapmalarının batıl olduğuna dair delil getirmek için söylediği bir sözdür Muhataplarını susturmak için, onlarla aynı ibareyi kullanarak "İşte bu, benim Rabbimdir" demesi, hüccetlerin en iyisi ve delillerin en açığıdr (M Ali Sâbûnî, Safvetü'l-Tefasir, 2/218) (ç)
[59] En'âm: 6/78-83
[60] İbnü'1-Aı-abî, Tefsiru Ayati'l-Ahkami'l-Kuran, 2/732
[61] Enbiyâ: 21/51
[62] Bakara: 2/260
[63] Buharî, Enbiyâ II, Tefsirii Sure-i Bakara 46; Müslim, İman 238 (101), Fezail 152; Tinnizî, Tefsir (3115); İbn Mâce, Fiten 23; Müsned: 27 326 Geniş bilgi için-Hafız tbn Hacer'in, Felhü'l-Bari 6/ 294'de bu hadis hakkındaki söylediklerine takabilirsiniz
[64] Zemahşcrî, Tefsirü'l-Keşşaf, t/308
[65] Şelıid Seyyid Kutub, FizüaLi'l-Kur'an, 3/45
Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 137-147
|