|
![]() ![]() |
|
Konu Araçları |
–, ahlak, ahlâkından, dostlarının, hak, ilahi, örnek |
![]() |
Hak Dostlarının Örnek Ahlâkından – 29 İlâhî Ahlâk |
![]() |
![]() |
#1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Hak Dostlarının Örnek Ahlâkından – 29 İlâhî AhlâkHak Dostlarının Örnek Ahlâkından – 29 İLÂHÎ AHLÂK İLE AHLÂKLANMAK 2010 - Mart, Sayı: 289, Allah Teâlâ’nın insanoğluna bahşettiği ahlâk, onu diğer mahlûkattan ayıran en belirgin vasıftır ![]() ![]() ![]() Ahlâsızlık neticesinde “insanlık haysiyeti”ni terk eden nankörlere, nice ilâhî azap ve intikam tecellîleri vâkî olmuştur ![]() ![]() ![]() ![]() O hâlde en mühim insanlık vasfımız olan ahlâkımızı tekâmül ettirerek îmanımızın zaafa uğramaması için gayret göstermemiz îcâb eder ![]() Zira dî*nin gâ*ye*si; gü*zel, in*ce ruh*lu ve iç âle*mi*ni te*miz*le*miş in*san ye*tiş*tir*mek*tir ![]() ![]() ![]() ![]() Diğer taraftan en zor terbiye, insanın terbiyesidir ![]() ![]() ![]() Bunun içindir ki Cenâb-ı Hak, insanlığa en büyük insan terbiyecileri olan peygamberleri göndermiştir ![]() ![]() “Ben baş*ka bir mak*sat*la de*ğil, an*cak gü*zel ah*lâ*kı ta*mam*la*mak için gön*de*ril*dim ![]() ![]() Peygamber Efendimiz r’in ahlâkı, Rabbimizin kullarından istediği en yüce ahlâkın zirve numûnesidir ![]() ![]() ![]() Nitekim Efendimiz r de; “Beni Rabbim terbiye etti ve terbiyemi de pek güzel kıldı ![]() ![]() Dolayısıyla “ilâhî ahlâk”ın hakîkatine vâkıf olabilmek için en güzel vesîle, Muhammedî ahlâkı yakînen tanımaktır ![]() ![]() ![]() Haz*ret-i Âi*şe c vâlidemiz, kendisine Ra*sû*lul*lah r’in ah*lâ*kı sorulduğunda; “O’nun ah*lâ*kı Kur’ân’dır ![]() ![]() Hazret-i Ebû Bekir t da bizlere şu telkinde bulunmuştur: “Allah Teâlâ Kur’ân-ı Kerîm’de, vereceği mükâfâtı azap ile birlikte zikretti ki, bu vesîleyle kul, ibâdete ve güzel ahlâka riâyet etsin ve azaptan sakınsın ![]() Bizler de gönül feyzimizi, ilâhî ahlâk sergisi olan Kur’ân-ı Kerîm’in hikmet derslerinden ve Kur’ân ahlâkını yaşayışıyla şerh ve îzah etmiş olan Allah Rasûlü r’in rûhî dokusundan almalıyız ![]() Hak dostu Mevlânâ Hazretleri ne güzel söyler: “Kur’ân-ı Kerîm, peygamberlerin hâl ve vasıflarıdır ![]() ![]() ![]() ![]() Mü’min; Kur’ân’ın ah*kâ*mıyla âmil, ah*lâ*kıy*la da kâmil olduğu takdirde âde*ta ilâhî ahlâk ile ah*lâklanmış olur ![]() ![]() Bunun neticesinde mü’*min**de merhamet, şefkat, ikram, sehâvet, affede*bil*me, kendi imkânlarını bir din kardeşiyle paylaşabilme hasletleri, târifsiz bir huzur ve lezzet hâline gelir ![]() KULU RABBİNE SEVDİREN HASLETLER İlâhî ahlâk ile ahlâklanmak, her şeyden evvel, gönlün Allâh ile beraberliğine bağlıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İnsanın özünde ilâhî bir sır vardır ![]() ![]() ![]() ![]() Şunu da belirtelim ki, ilâhî ahlâk ile ahlâklanmakla kasdettiğimiz; Rabbimiz’in kullarında görmek istemediği azamet ve kibriyâ gibi celâl sıfatlarıyla değil, O’nun kullarında görmekten hoşnud olduğu şefkat, merhamet, affedicilik, cömertlik gibi cemâlî sıfatlarıyla ahlâklanmaktır ![]() Cenâb-ı Hak, bu şekilde kendi esmâ ve sıfatlarının eserlerini gördüğü kulunu sever ![]() ![]() ![]() Nitekim şu hadîs-i şerîfler, Allâh’ın muhabbetine nâil olmanın, ilâhî ahlâk ile ahlâklanmaktan geçtiğine dâir ne güzel misallerdir: “Allah Te*âlâ cö*mert*tir, ih*san sahi*bi*dir; cö*mert*li*ği sever ![]() “…Allah Ra*fîk’tır (rıfk sahi*bi*dir), rıfk*la (yu*mu*şak*lık*la) mu*âme*le*yi se*ver ![]() ![]() Yine bir defasında Rasûl-i Ekrem r Efendimiz: “–Kalbinde zerre kadar kibir bulunan kimse cennete giremez ![]() ![]() Bir sahâbî: “–Yâ Rasûlâllah! İnsan, elbisesinin ve ayakkabısının güzel olmasından hoşlanır ![]() ![]() Peygamber Efendimiz r bunun kibir olmadığını belirterek: “–Allah güzeldir, güzelliği sever ![]() ![]() ![]() Yine Rasûlullah r Efendimiz, izârsız6 olarak açık bir alanda gusleden bir kimse gördü ![]() “–Allah U çok hayâlı ve çok gizlidir ![]() ![]() ![]() Şeyh Sâdî Hazretleri, Gülistan adlı eserinde, ilâhî bir ahlâk olan “hayâ” husûsunda buyurur ki: “Günahkâr kullardan biri, kabul edilir ümîdiyle ellerini açar, duâ eder ![]() ![]() ![]() ![]() «–Ey benim meleklerim! Kulumun ısrarla yaptığı duâyı kabul ettim ve istediğini verdim ![]() ![]() Şeyh Sâdî, bunu naklettikten sonra der ki: “Allâh’ın lutuf ve keremini gör ki, günâha giren kuldur, fakat hayâ eden Allah’tır ![]() Peygamber Efendimiz r’in; “örtünme çağına girmiş bir genç kızdan daha fazla hayâ sahibi” şeklinde tavsîf edilen ahlâkının kaynağı da, şüphesiz ki bu ilâhî ahlâktır ![]() Âyet-i kerîmede buyrulur: “De ki: (Yapacağınızı) yapın! Amelinizi Allah da Rasûlü de mü’minler de görecektir ![]() ![]() Rasûlullah r Efendimiz de şöyle buyurmuştur: “Sağlığım sizin için hayırlıdır: Siz benimle konuşursunuz; ben de sizinle konuşurum! Vefâtım da sizin için hayırlıdır: Amelleriniz bana arz olunur, hayırlı amellerinizi gördüğümde, ondan dolayı Allâh’a hamd ederim; kötü amellerinizi gördüğümde ise sizin için Allah’tan mağfiret dilerim ![]() Ümmet-i Muhammed olarak bizler de yapıp ettiğimiz bütün amellerin dâimâ Allah tarafından görülmekte olduğunu ve hattâ Rasûlullah r Efendimiz’e de arz edileceğini unutmayıp, onların gözleri önünde yapamayacağımız yanlışları yapmaktan son derece hayâ etmeli ve sakınmalıyız ![]() ![]() GÖNLÜ İLÂHÎ AHLÂKA AYNA KIL… Mevlânâ Hazretleri Mesnevî’sinde bir kıssa nakleder: “Hazret-i Yûsuf u’a çok uzak diyarlardan, yüreği muhabbetle dolu bir dostu gelip misâfir olur ![]() ![]() Güzelliğiyle göz kamaştıran Hazret-i Yûsuf, bir müddet onunla sohbet ettikten sonra nükteli bir tarzda: «–Söyle bakalım dostum, bize gittiğin yerlerden ne hediye getirdin?» der ![]() Misâfiri, bu istek karşısında önce ne diyeceğini bilemez ![]() «–Sana armağan getirmek için, şu fânî âlemde birçok şeye nazar ettim ![]() ![]() ![]() ![]() Ey Güneş gibi gökyüzünün nûru olan Yûsuf! Sana gönül nûrundan bir ayna getirdim ki, ona baktıkça kendi güzelliğini görüp hayrân olasın ![]() ![]() Misâfir bunları söyledikten sonra koltuğunun altından bir ayna çıkarır ve Hazret-i Yûsuf’a takdîm eder ![]() Hak Teâlâ Hazretleri, her şeyden müstağnîdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Nitekim âyet-i kerîmede bu hakîkat şöyle ifâde buyrulur: “O gün, ne mal fayda verir, ne de evlât! Ancak Allâh’a kalb-i selîm (tertemiz bir kalp) ile gelenler müstesnâ!” (eş-Şuarâ, 88-89) Yine Hazret-i Mevlânâ ne güzel buyurur: “Varlığın aynası nedir? Varlığın aynası yokluktur ![]() ![]() Mârifet, kesretten vahdete intikâl edebilmek ve Hakk’ın rengine boyanabilmektir ![]() ![]() ![]() Sen de nefsânî arzulardan sıyrıl, yokluğa, yani hiçliğe er! Zira her ilâhî tecellînin kemâli, hiçliğe vâsıl olduktan sonra başlar…” Bilmelidir ki; nefsânî menfaat ve arzular; rûhumuza serpilen zehirlerdir ![]() ![]() ![]() Yani Allâh’ın muhabbetine, yakınlığına ve dostluğuna giden yol, yaşayışımızla ilâhî ahlâka bir ayna olabilmekten geçer ![]() ![]() ![]() Tasavvuf büyüklerinin; “Allâh’ın ahlâkıyla ahlâklanma” tâbir ettikleri Hak’ta fânî olmak da böyle bir tezkiye ve tasfiyeden, yani mânevî arınmadan başka bir şey değildir ![]() ![]() ![]() ![]() Nitekim Ebû Be*kir el-Ket*tâ*nî: “Ta*sav*vuf ah*lâk*tır ![]() ![]() ![]() Ebu’l-Hü*seyn en-Nû*rî de: “Ta*sav*vuf ne şe*kil, ne de bir ilim*dir; o sa*de*ce gü*zel ah*lâk*tan ibâ*ret*tir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() HAK YOLCULUĞU Tasavvuf, îman, İslâm ve ihsân rehberliğinde kat edilecek bir Hak yolculuğudur ![]() ![]() Bursevî Hazretleri bunu ne güzel îzah buyurur: “Bilesin ki dînî makamlar üçtür: İslâm, îman ve ihsan… Allâh’ın isimlerini zikretmek de üç türlüdür: İslâm makamında taalluk, îman makamında tahalluk ve ihsan makamında tahakkuk ile ![]() İslâm makamında taalluk ile Allâh’ın isimlerini zikretmek; sâlikin, bu isimlerden her birinin eserlerinin kendi nefsinde, bedeninde, bütün zerrelerinde, bütün hâl ve hareketlerinde görünmesini istemesidir ![]() Bütün zuhurâtın, zikrettiği isimlerin hüküm ve eserleri olduğunu görerek, nîmetlere şükretmek ve belâlara sabretmek gibi, her esere uygun karşılığı vermesidir… Îman makamında tahalluk ile bu isimleri zikretmek; rûhun bu isimlerin mânâ ve hakikatlerine vâkıf olması ve; “Allâh’ın ahlâkıyla ahlâklanın ![]() ![]() ![]() İhsan makamında tahakkuk ile Allâh’ın isimlerini zikretmek ise; takvâ ile ve sahip olduğun veya içinde zuhur eden, sonradan olmuşluk mührü vurulmuş bütün sûret ve mânâlardan soyunmak ve hakikî huzur örtülerine bürünmekle olur ![]() Yani ihsan duygusu, her şeyin hakîkatinin ve mutlak varlığın sadece Cenâb-ı Hak olduğunu görüp Allah’tan gayrı bütün varlıkların ve hâdiselerin, izâfî, geçici ve gölge hükmünde olduğunun idrâkine ulaşmaktır ![]() ![]() ![]() HAK DOSTLUĞU İlâhî muhabbet ve dostluğu temin edecek bir ahlâklanma neticesinde “Hak dostu” mertebesine erişebilmek, her mü’minin en yüce gâyesidir ![]() ![]() ![]() ![]() Hak dostları îmân ile mârifetullâh’a; takvâ ile de yüksek ahlâka ulaşmış olduklarından, en zor günde bile her türlü korku ve kederden selâmette olacaklardır ![]() ![]() Nitekim âyet-i kerîmelerde buyrulur: “Bilesiniz ki Allâh’ın dostlarına korku yoktur, onlar üzülmeyecekler de ![]() ![]() Bu âyet-i kerîmeler, “Allâh ile dostluk” pâyesine erebilmenin şartını; “îman ve takvâ” olarak hulâsa etmektedir ![]() Îman, bütün bâtıl ve yanlış inançlardan arınarak yegâne ilâhın Allâh olduğu hakikatine tam bir kalbî itmi’nân ile ulaşmaktır ![]() Takvâ ise her türlü sapık ve kötü yollardan, başıboş, nefsânî ve hayvânî bir yaşantıdan kurtularak kalbi bütünüyle Allâh’a teslîm etmek, hayâtı ilâhî gerçekler ışığında düzenlemek ve böylece “ilâhî bir ahlâk disiplinine girmek”tir ![]() Mutasavvıfların hedefi de bu hakîkate ulaşmaktır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şu hadîs-i kudsî bu hâli ne güzel îzah etmektedir: “Her kim Ben’im velî bir kuluma düşmanlık ederse Ben de ona harp îlân ederim ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu şekilde zikri ve fikri Allâh olan bir mü’minin, merhamet, sabır, sehâvet ve affedebilme gibi ilâhî ahlâktan nasipsiz kalması düşünülemez ![]() ![]() Cenâb-ı Hak, bu hakîkatlerden hisse alarak gönüllerimizi ilâhî ahlâkının bereketli bir mecrâı kılsın ![]() ![]() ![]() Âmîn! Dipnotlar: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
|