|
![]() ![]() |
|
Konu Araçları |
ahlâkından, dostlarının, hak, zikrullah, örnek |
![]() |
Hak Dostlarının Örnek Ahlâkından -32- Zikrullah - |
![]() |
![]() |
#1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Hak Dostlarının Örnek Ahlâkından -32- Zikrullah -Hak Dostlarının Örnek Ahlâkından -32- Zikrullah - 1 2010 - Haziran, Sayı: 292 DAĞLAR TAŞLAR ZİKREDERKEN… Cenâb-ı Hak, yarattığı canlı-cansız bütün mahlûkâtına kendini tanıtmış ve onları dâimî bir sûrette zikirle vazîfelendirmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() Âyet-i kerîmede buyrulur: “ ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Rabbimizin; dağların, taşların, kuşların zikrini haber vermesi ve buna benzer bütün beyanları, zikir hususunda cemâdat ve hayvanattan daha gâfil kalmaması için, mahlûkâtın en şereflisi kılınan insanoğluna açık bir îkaz mâhiyetindedir ![]() Şu misal de, bu hususta ne kadar mânidardır: Peygamber Efendimiz r, yolda giderken bir grup insana rastladı ![]() ![]() “Hayvanlarınıza, onları yormadan güzelce binin ve (kullanmadığınız zaman da) güzel bir şekilde bırakın, dinlendirin ![]() ![]() ![]() İşte bu hassâsiyet sebebiyledir ki mü’minler, Allâh’ı zikrettikleri için zerreden kürreye kadar bütün varlıklara ulvî bir nazarla bakarlar ![]() ![]() Âyet-i kerîmelerde buyrulur: “Görmez misin ki; göklerde ve yerde olanlar; güneş, ay, yıldızlar, dağ*lar, ağaçlar, hayvanlar ve insanların birçoğu Allâh’a secde ediyor ![]() ![]() ![]() ![]() “Yedi gök, yer ve bunlarda bulunan herkes O’*nu tesbih eder ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kâinattaki bu ilâhî zikir programından yalnız cinlerin ve insanların gâfilleri mahrum hâldedir ![]() ![]() ![]() Rabbimizin, âyet-i kerîmelerde mahlûkâtın dahî kendisini zikir hâlinde olduğunu beyân etmesi, Allâh’ı unutup dünyaya dalan gâfillere âdeta; “Görmüyor musunuz, uğruna Ben’i terk ettiğiniz dünya bile aslında Ben’i zikrediyor ve Ben’im ilâhî hükümranlığıma tam bir teslîmiyetle boyun eğiyor ![]() ![]() Dolayısıyla kâinatı dolduran varlıklardaki bu muhteşem zikir, tesbih ve ibadet programı karşısında, Allah tarafından mükerrem kılınmış olan insanoğlunun bir hisse alamaması, alık ve abus bir hâlde zikirden uzak kalması, ne büyük bir aldanıştır! ![]() ![]() Fakat âyet-i kerîmede de buyrulduğu üzere, insanoğlunun idrâki -yine ilâhî imtihan sırrına binâen- mahlûkâtın kendine has bir dille zikretmesi gerçeğine karşı perdeli bir hâldedir ![]() ![]() ![]() Nitekim nebevî terbiye altında yetişen güzîde sahâbîlerden Abdullah ibn-i Mes’ûd t’ın; “Biz boğazımızdan geçen lokmaların tesbihlerini duyar hâle gelmiştik!” buyurması da bu hakîkatin açık bir misâlidir ![]() ![]() Hilyetü’l-Evliyâ adlı eserde bildirildiğine göre; Mugîre bin Hakîm es-San’anî, herkes gözlerini yumup uykuya daldığında denize iner ve oradaki canlılarla birlikte Allâh’ı zikre başlardı ![]() Yine Hak dostlarından Şâh-ı Nakşibend Hazretleri de, hastalara, kimsesizlere, hattâ hayvanâta hizmet etmiş ve gönlü Allâh’ın zikriyle öylesine rakik bir hâle gelmişti ki, hayvanâtın inilti sûretinde hazin hazin sesler çıkarıp Hakk’a ilticâ etmelerini hissetmeye başlamıştı ![]() Velhâsıl gönül gözü açık bir insan, bütün âlemin ilâhî tecellîlerden ibâret olduğunu idrâk eder, her şeyde ilâhî sanatı seyreder ![]() ![]() ZİKRİN ANAHTARLARI Hak dostları, dâimâ Allah ile olup zikrin hakîkatine erdiklerinden, her hâl, hareket ve sözleriyle Allâh’ı hatırlatırlar ![]() “İnsanlar arasında Allâh’ın zikrinin anahtarları vardır ![]() ![]() “(Al*lâh’ın ve*lî kul*la*rı) yüz*le*ri*ne ba*kıl*dı*ğın*da Allah Teâlâ’yı ha*tır*la*tan kim*se*ler*dir ![]() ![]() Böyle kimseleri Hakk’ın bir lutfu bilip onlardan mânen istifâdeye çalışmak gerekir ![]() ![]() ![]() Rivâyet edildiğine göre bir zamanlar Bağdad’da zinâ ve fısk u fücûr artmıştı ![]() ![]() ![]() “–Bizim hiç zikrimiz yok mu?” dedi ![]() Şeyh Şiblî ona şu cevabı verdi: “–Sizin zikriniz, nefsin varlığı (hevâ ve hevesi) iledir ![]() ![]() Yani dilin zikri, kalbin zikriyle âhenk teşkil etmelidir ![]() ![]() Hak dostu Mevlânâ Hazretleri der ki: “Ağızla, dille, duymadan, düşünmeden (papağan gibi) edilen zikir, noksan bir hayaldir ![]() Yani Allâh’ı zikretmek, sırf “Allah” lafzını tekrarlamaktan ibâret değildir ![]() ![]() “Zikrin başı tevhid (Hakk’ı birlemek); Ortası, tecrid (Hakk’ın dışındaki varlıklardan kalbi arındırmak); Nihâyeti ise tefrid (sadece Allah ile baş başa kalıp her an Allâh’ın rızâsını arayabilmek)tir ![]() ![]() Peygamber Efendimiz r de tefrîd ehli hakkında; “Müferridler yarışı kazandı ![]() ![]() “–Müferridler kimdir, yâ Rasûlallah?” diye sorduklarında da ![]() “–Allâh’ı çok zikreden erkeklerle kadınlardır ![]() ![]() Hazret-i Ali t da sahâbe-i kirâmın zikir hâlini şöyle vasfetmiştir: “Onlar, Allâh’ın ismi zikredildiği zaman, fırtınalı bir günde ağaçların rüzgârdan etkilendikleri gibi sarsılırlar, gözyaşları elbiselerinin üzerine süzülürdü ![]() Demek ki zikir; kuru kuruya bir tekrarlama faaliyeti değildir ![]() ![]() ![]() ![]() Rabbimiz, kendisini nasıl zikretmemiz gerektiğini şöyle bildirmektedir: “Kendi kendine, yalvararak ve ürpererek, yüksek olmayan bir sesle sabah akşam Rabbini an ![]() “Rabbinin ismini zikret ve bütün varlığınla O’na yönel ![]() Yani zikir esnâsında hem dilimiz hem de kalbimiz Allâh’a yönelmelidir ![]() ![]() ![]() ![]() Nitekim Hak dostlarından Abdullah bin Hubeyk’e; “–Sâlih insanları nasıl ayırd edebiliriz?” diye sordular ![]() “–Sâlih insanların güzel âdetlerinden birisi, Allah Teâlâ’yı gece-gündüz anmalarıdır ![]() ![]() Kalplerinizi, Allah Teâlâ’yı anmakla diriltiniz ![]() ![]() ![]() Öte yandan, zikrullah anahtarları olan Hak dostlarının kalpleri, zikirle ihyâ olup hakkı bâtıldan, doğruyu eğriden ayırt edebilecek bir nûra kavuşmuş olduğundan, hakkın ve hayrın en şaşmaz pusulası durumundadır ![]() ![]() “Şâyet bilmiyorsanız zikir ehline sorunuz!” (en-Nahl, 43; el-Enbiyâ, 7) ZİKİR MECLİSLERİ Zikir ehlini nîmet bilip onlarla ünsiyet etmek ve onların meclislerine devam edip zikir halkalarına iştirâk etmek, büyük bir saâdettir ![]() ![]() “Sabah-akşam Rablerine, O’nun rızâsını dileyerek duâ edenlerle birlikte candan sebât et ![]() ![]() ![]() Yine bu hususta Hazret-i Dâvûd u’ın şu münâcâtı da çok ibretlidir: “İlâhî! Sen’i hatırlayıp zikredenlerin meclisinden beni ayırma! Şâyet gâfillerin meclisine gitmek istersem, ben daha oraya gitmeden ayaklarımı kır! Zira Sen’in böyle yapman, benim için büyük bir lutuftur ![]() Öte yandan, Allâh’ın anıldığı zikir meclislerinin, Hak katında müstesnâ bir kıymeti vardır ![]() “Bir topluluk Allâh’ı zikretmek üzere bir araya gelirse melekler onların etrafını sarar; Allâh’ın rahmeti onları kaplar; üzerlerine sekînet iner ve Allah Teâlâ onları yanında bulunanlara över ![]() Yine bir gün Rasûlullah r: “–Allah Teâlâ, kıyâmet günü bir topluluğu diriltir ki onların yüzü nurdan parlamaktadır, inciden yapılmış minberler üzerine otururlar ve bütün insanlar onlara gıpta eder ![]() ![]() ![]() Bir bedevî hemen dizleri üzerine çökerek: “–Yâ Rasûlâllah! Ne olur onları bize anlat da bilelim!” dedi ![]() Fahr-i Kâinât Efendimiz şöyle îzah etti: “–Onlar, çeşitli kabile ve beldelerden olup Allah için birbirlerini seven ve Allâh’ı zikretmek üzere toplanarak O’nu ananlardır ![]() Yine Efendimiz r bir gün ashâbına zikir halkalarının fazîletini beyân ederek: “−Cennet bahçelerine uğradığınızda oradan hakkıyla istifâde ediniz ![]() ![]() “−Cennet bahçesiyle neyi kasdediyorsunuz yâ Rasûlâllah?” dediler ![]() Efendimiz r cevâben: “−Zikir halkalarını ![]() ![]() Sahâbeden Ebû Hüreyre t da buyuruyor ki: “Yer halkı gökte yıldızları parlak olarak gördükleri gibi, gök halkı da yeryüzünde zikrullah olan evleri öyle parlak olarak görürler ![]() ZİKRULLAH, EN BÜYÜK İBADET Ecdâdımız; “Hâfıza-yı beşer, nisyan ile mâlûldür ![]() ![]() ![]() ![]() Bu meyanda, Kur’ân tilâveti, namaz, oruç, hac, tesbîh, tahmîd, tevhîd, tehlil, tekbîr, istiğfar gibi, Allâh’ı anmaya vesîle olan bütün ibadetler “zikir” mâhiyetindedir ![]() “Allah Teâlâ; «Allâh’ın zikrine koşun ![]() ![]() ![]() Nitekim Abdülvehhâb Müttekî Hazretleri’ne: “–Tâlibin dâimâ zikirde olması lâzımdır, diyorlar ![]() “–Hayırlı amelle meşgûl olan, dâimâ zikirdedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Öte yandan bütün ibâdetler, Allâh’ı uyanık bir kalple zikredebilme ölçüsünde kıymet kazanır ![]() ![]() Yani zikir, ibâdetlerin içinde bulunması gereken zarûrî husûsiyetlerden biridir ![]() “Beytullâh’ı tavâf etmek, Safâ ve Merve arasında sa’y etmek ve şeytan taşlamak, Allâh’ın zikrini ikāme etmek için emredilmiştir ![]() “Kim Allah U Hazretleri’ne itaat eder, emir ve yasaklarına hakkıyla riâyet ederse, O’nu zikretmiş olur; velev ki (nâfile) namazları, oruçları ve Kur’ân tilâveti az bile olsa! Kim de Allâh’a karşı isyan hâlinde bulunursa (günahları terk etmezse), Cenâb-ı Hakk’ı zikretmemiş olur; velev ki (nâfile) namazları, oruçları ve Kur’ân okuması çok bile olsa!” (Heysemî, II, 258) Bir sahâbî, Rasûlullah r Efendimiz’e gelerek: “–Hangi cihâdın ecri daha büyüktür?” diye sordu ![]() “–Allah Teâlâ’yı en çok zikreden kimsenin cihâdı!” buyurdu ![]() “–Hangi oruçlunun ecri daha büyüktür?” diye sordu ![]() “–Allah Teâlâ’yı en çok zikreden kimsenin orucu!” buyurdu ![]() Bundan sonra adam, namaz kılanlar, zekât verenler, hacca gidenler ve sadaka verenler için de aynı soruyu tekrarladı ![]() “–Allah Teâlâ’yı en çok zikredeninki!” buyurdu ![]() Bunun üzerine Ebû Bekir t, Hazret-i Ömer t’a: “–Ey Ömer! Allâh’ı zikredenler, hayrın tümünü alıp götürdü!” dedi ![]() “–Evet öyledir!” buyurdu ![]() Yine Rasûlullah r, namaz sonrası ve yatağa girince yapılan tesbîhâtın fazilet ve sevâbından bahsettikten sonra şöyle buyurmuştur: “Şeytan, namazda iken birinize gelir ve; «Şunu hatırla, bunu hatırla!» der ![]() ![]() ![]() ![]() Yani Allâh’ı hatırlamak, zihni ve kalbi O’na bağlayıp O’nu anmak, ibadetlerin makbûliyet şartlarından biridir ![]() “(Rasûlüm!) Sana vahyedilen Kitâb’ı oku ve namazı kıl ![]() ![]() ![]() ![]() İşte dînin direği sayılan namaz ibadetinin de “zikir” olarak ifâde buyrulması, zikrin, ibadetlerin âdeta can damarı mevkiinde olduğunu te’yid etmektedir ![]() ![]() İbn-i Abbâs v bu âyet-i kerîmedeki; “…Allâh’ı zikretmek elbette (ibâdetlerin) en büyüğüdür ![]() ![]() ![]() “1) Allah Teâlâ’nın sizi zikretmesi, sizin O’nu zikretmenizden daha büyüktür ![]() 2) Allâh’ı zikir, zikirsiz olan her ibâdetten üstündür ![]() Velhâsıl ibadetten maksat, Allâh’ı hatırlamak, O’na tâzimde bulunmak ve kulluğumuzu arz etmek sûretiyle O’nu zikretmektir ![]() ![]() Aşk ve cezbe hâlindeki zikri kendine kâfî zannederek sâir ibadetleri önemsememek; sırât-ı müstakîmden ayrılmaktır, nefsânî bir yola sapmaktır, ibâdetlerin özünü anlamamaktır ![]() ![]() ![]() Öy*le ki, Allâh’ın Habîbi r Efendimiz da*hî, kullukta insanlığın zirvesi olmasına rağmen, farz ibâdetlere ilâveten ge*ce*le*ri ayak*la*rı şi*şin*ce*ye ka*dar na*maz kılardı ![]() ![]() ![]() Bununla birlikte, namaz, oruç gibi ibadetleri îfâ etmekle zikir vazîfesini tam olarak yerine getirmiş olduğu düşüncesine kapılıp bunların dışında hiçbir ezkâr ve evrâda lüzum görmemek de büyük bir câhilliktir ![]() ![]() ![]() “Rab*bi*ni hamd ile zik*ret, sec*de eden*ler*den ol ve ölün*ce*ye ka*dar Rab*bi*ne kul*luk et ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
|