|
![]() ![]() |
|
Konu Araçları |
–, ahlâkından, dostlarının, hak, zikrullah, örnek |
![]() |
Hak Dostlarının Örnek Ahlâkından – 33 – Zikrullah |
![]() |
![]() |
#1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Hak Dostlarının Örnek Ahlâkından – 33 – ZikrullahHak Dostlarının Örnek Ahlâkından – 33 – Zikrullah -2 2010 - Temmuz, Sayı: 293 Nitekim Al*lah Ra*sû*lü r: “Al*lâh’ı zik*re*den kim*sey*le zik*ret*me*ye*nin mi*sâ*li, di*ri ile ölü gi*bi*dir ![]() ![]() Dolayısıyla kalbî hayatını îman muhabbetiyle diri tutan bir mü’min, bunun en tabiî bir tezâhürü olarak Rabbinin ismini gönlünün virdi edinir ![]() ![]() ![]() “…Bilesiniz ki, kalpler ancak Allâh’ı anmakla huzur bulur ![]() Zikrin feyz ve rûhâniyeti, tıpkı güneşten gelen ışık huzmelerini üzerinde toplayan bir mercek gibi, altında bulunan çer-çöp hükmündeki bütün nefsânî arzuları yakıp kül eder ![]() Öyle ki bu durum ilerledikçe, mü’minin nazarında Hakk’ın zikrinden daha lezzetli bir şey kalmaz ![]() ![]() Ebû Said el-Harrâz Hazretleri, Hak dostlarının hâllerinden bahsettiği bir sohbetinde şöyle buyurmuştur: “Cenâb-ı Hak, kullarından birinin başına velâyet tâcını giydireceği zaman, ona önce zikir kapısını açar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() DÜNYA SALTANATINDAN KIYMETLİ AMEL Zikrin hakîkatine ererek ilâhî muhabbetin lezzetini tadan kullar için bütün dünyevî zevkler değerini yitirir ![]() “İlâhî muhabbetteki vecd ve istiğrâkımız müşahhas bir şey olsaydı; krallar onu alabilmek için bütün hazinelerini de krallıklarını da fedâ ederlerdi ![]() Dâvûd u, kendisine lûtfedilen büyük mülk ve saltanata rağmen kalben dünyaya meyletmezdi ![]() ![]() Dâvûd u’ın oğlu Süleyman u’a ise, hiçbir kula nasip olmayan muhteşem bir saltanat bahşedilmişti ![]() ![]() ![]() “–Ey Dâvud’un oğlu, Allah sana ne büyük bir saltanat bahşetmiş!” dedi ![]() Süleyman u bunu işitince şu karşılığı verdi: “–Mü’min bir kulun amel defterinde bulunan bir tek tesbîh (sübhânallâh sözü) Dâvud’un oğluna verilenden daha hayırlıdır ![]() ![]() Allah Teâlâ, Hazret-i İbrahim’e de sayılamayacak kadar koyun sürüleri ihsân etmişti ![]() “–Bu sürüler kimin? Bana sürülerden birini satar mısın?” diye sordu ![]() “–Bu sürüler Rabbimindir ![]() ![]() ![]() Cebrâîl u da üç defa; »سُبُّوحٌَ قُدُّوسٌ رَبُّنَا وَ رَبُّ الْمَلَائِكَةِ وَالرُّوحِ « “Bizim Rabbimiz, Rûh’un ve melâike-i kirâmın Rabbi, bütün kusurlardan münezzeh, cümle eksikliklerden pâk ve yücedir ![]() “–Al hepsi senin olsun, al götür!” dedi ![]() “–Ben insan değil, Cibrîl’im, alamam ![]() ![]() “–Sen Cibrîl’sen, ben de Halîl’im (Allâh’ın dostuyum) ![]() ![]() ![]() Nihayet İbrahim u, sürülerinin hepsini sattı; mülk alıp vakfetti ![]() ![]() Bir gün Rasûlullah r zikrin Hak katındaki kıymetini ifâde sadedinde ashâbına: “−Size en hayırlı, Allah katında en değerli, derecenizi en fazla yükseltecek, sizin için sadaka olarak altın ve gümüş dağıtmaktan daha kazançlı, düşmanla karşılaşıp da sizin onların boynunu vurmanızdan, onların da sizi öldürmesinden daha çok sevap getirecek amelin ne olduğunu haber vereyim mi?” diye sormuştu ![]() “−Evet, söyleyiniz!” dediler ![]() “−Allah Teâlâ’yı zikretmektir ![]() ![]() Yine Hazret-i Peygamber r, Necd taraflarına bir birlik göndermişti ![]() ![]() “–Bu birlikten daha çabuk dönen ve daha fazla ganimet elde eden başka bir birlik görmedik ![]() ![]() “–Ben size bunlardan daha hızlı ve daha fazla ganimet alan bir topluluğu bildireyim mi? Onlar, sabah namazında hazır bulunan, namazdan sonra oturup Güneş doğana kadar Allâh’ı zikreden kimselerdir ![]() Allah katında dünyanın, bir sivrisineğin kanadı kadar bile değeri yoktur ![]() ![]() “Dünya ve onun içinde olan şeyler değersizdir ![]() ![]() Sahâbeden Sevbân t şöyle anlatır: “…Altın ve gümüşü biriktirip de bunları Allah yolunda sarf etmeyenlere acıklı bir azâbı müjdele!” (et-Tevbe, 34) âyeti nâzil olduğu zaman biz, Peygamber Efendimiz’le birlikte seferde bulunuyorduk ![]() “–Altın ve gümüş hakkında inecek olan indi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bunun üzerine Rasûlullah r şu cevâbı verdi: “–Sahip olunan şeylerin en fazîletlisi; † (Hayatın hiçbir safhasında Allâh’ı unutmayıp dâimâ) zikreden bir dil, † (Bütün nîmetleri Hakk’ın lûtfettiğinin idrâki içinde) şükreden bir kalp ve † Kocasının îmânına yardımcı olan sâliha bir zevcedir ![]() ZİKİRDEN KOPMAYAN ERLER… Zikrin, en değerli dünya metâlarından ve saltanatından da kıymetli olduğunu lâyıkıyla idrâk eden kâmil bir mü’mini hiçbir şey Allâh’ı zikirden alıkoyamaz ![]() Dünya nîmetleri, iki uçlu bir bıçak gibidir; onu doğru kullanmasını bilen ârif gönüller için bir ziynet iken, Allâh’ı ve âhireti unutacak derecede câzibesine kapılıp gaflet sarhoşluğuna düşenler için, büyük bir fitne ve hüsran sebebidir ![]() ![]() Dünyevî menfaatlere ve nefsânî arzulara duyulan aşırı muhabbet; insanın Allah ile münâsebetini ifsâd eder, ibâdet hayatını kuru bir geometri ve ruhsuz bir şekil hâline getirir, gönüllerin feyz ve rûhâniyetine zehir saçar ![]() “Bilin ki dünya hayatı ancak bir oyun, eğlence, bir süs, aranızda bir övünme ve daha çok mal ve evlât sahibi olma isteğinden ibârettir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() “Ey îmân edenler! Mallarınız ve çocuklarınız sizi Allâh’ın zikrinden alıkoymasın ![]() ![]() Dünya nîmetleri nefse câzip gelir ![]() ![]() ![]() Kimileri de dünya nîmetlerinin bir vâsıta olduğunu ve onları gönle sokmamak gerektiğini bildikleri hâlde buna tam olarak muvaffak olamaz, nefislerine söz geçiremezler ![]() ![]() ![]() ![]() Nefs-i levvâme; yaptığı kötülüklerden, Allâh’ın emir ve yasaklarına karşı gösterdiği ihmal ve kusurlardan vicdanı muazzeb olan ve bu sebeple de kendisini şiddetle kınayan nefistir ![]() ![]() Dünya nîmetlerinin ilâhî bir emânet ve imtihan vesîlesi olduğunu lâyıkıyla idrâk eden ârif kullar ise, ona lüzumundan fazla îtibâr etmezler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() “Ey huzura kavuşmuş insan! Sen O’ndan râzı, O da senden râzı olarak Rabbine dön ![]() Hak dostu Mevlânâ Hazretleri, Mes*ne*vî’*sinde hikmetli bir hikâye nakleder: Leylâ’nın aşkından çöllere düşmüş olan Mecnun, bir gün Leylâ’nın yolculuğa çıktığı haberini alır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Çünkü Mecnûn, Leylâ’ya kavuşma sevdâsında, deve ise yavrusunun yanına koşma arzusundadır ![]() Günün sonunda Mecnun, nereye geldiğini merak ile et*rafına bakar ![]() ![]() “–A deve! Sen yavruna âşıksın, bense Leylâ’ma! Do*layısıyla ikimizin de yolları farklı ![]() ![]() Bu hikâyede Mecnûn, “rûhâniyet”i; deve ise “nefsâniyet”i temsil etmektedir ![]() Gâfil bir insanın Rabbine karşı kulluk vazifelerindeki hâli de ekseriyetle bu misaldeki gibidir ![]() ![]() ![]() Şüphesiz ki Rabbe yakınlığın en mühim vesîlesi; aşk ve vecd içinde, huşû ile îfâ edilen ibâdetlerdir ![]() ![]() ![]() Dolayısıyla kâmil mânâda zikredebilmek için, Cenâb-ı Hakk’ı mânen gönülde hissedip O’ndan gayrı hiçbir şeyi düşünmemek îcâb eder ![]() ![]() ![]() Fânî hayatın yaldızlarına aldanmayıp nefeslerini zikirle ihyâ edebilen sâlih kulları, Rabbimiz şöyle haber vermektedir: “…Allâh’ın adını anmak için O’nun irâdesiyle inşâ edilen mâbedlerde sabah-akşam Cenâb-ı Hakk’ı tesbîh eden adamlar vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yine Rabbimiz, dünyaya dalarak îman hassâsiyetini ve kalbî rikkati kaybetme tehlikesinden sakınmamız için büyük bir îkazda bulunmaktadır: “Îmân edenlerin, Allâh’ı zikretme ve O’ndan inen Kur’ân sebebiyle kalplerinin ürpermesi zamanı daha gelmedi mi? ![]() ![]() Ne ibretlidir ki bu âyet-i kerîme, Mekke’de bin bir çile içinde büyük bir îman mücâdelesi verdikleri hâlde, hicretten sonra biraz rahata kavuştukları için zühd, takvâ ve gayretleri gevşeyen bir kısım sahâbîyi îkâz etmek üzere nâzil olmuştur ![]() Sahâbe nesline dahî bu îkaz geldiğine göre, bizler dünyevî ihtirasların ve fânî men*faatlerin tesir edemeyeceği bir mânevî zindeliğe erişme husûsunda çok daha büyük bir gayret içinde olmalıyız ![]() ![]() Öte yandan insan, yokluk ve mihnet altında iken nefsi de zayıf olduğundan Rabbine daha çok yönelip sığınır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Nitekim, dünya hayatında iken Allâh’ı hatırlamaya dâvet eden nice irşad sadâlarını işittiği hâlde onları kulak ardı edip unutan gâfiller hakkında Rabbimizin şu îkâzı ne kadar şiddetlidir: “Kim de Ben’i anmaktan yüz çevirirse, şüphesiz onun sıkıntılı bir hayatı olacak ve Biz onu, kıyâmet günü kör olarak haşredeceğiz ![]() ![]() ![]() ![]() Şüphesiz ki Allah Teâlâ, “unutmak” gibi zaaflardan münezzehtir ![]() ![]() ![]() ![]() “Siz Ben’i zikredin ki, Ben de sizi zikredeyim…” (el-Bakara, 152) buyrulmuştur ![]() Allah tarafından zikredilen bir kul olabilmenin büyük şeref ve izzetine karşılık, fânî câzibelerin gaflet sarhoşluğu içinde ömür sermayesini israf etmek, ne hazin bir aldanıştır! Biz kullarına şah damarından daha yakın olduğunu bildiren Allâh’ı unutup da O’nu kendi içlerinde kaybedenler, hayatın en şaşkın yolcularıdır! ![]() ![]() Bu yüzden gerçek bir îman firâsetine sahip olanlar, dünya nîmetleriyle şımarmaz, rızkı hiçbir zaman Rezzâk’a perde kılmazlar ![]() ![]() ![]() ![]() Bu iç sıkıntısı, ilâhî bir îkazdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mevlânâ Hazretleri buyurur ki “Hak yolunda okuduğun virdi, çektiğin tesbîhi terk edince zahmete, sıkıntıya düşersin, sana sebebi bilinmeyen bir iç sıkıntısı gelip çatar ![]() Bu sebepsiz üzüntü, bu iç sıkıntısı bir çeşit ihtardır ![]() ![]() ![]() Bu iç sıkıntısı, bu darlık, bir zincir şeklini almadan; gönlünü bağlayan, sıkan şey sana ayak bağı olmadan önce virdine devam et…” ZİKRİ İHMÂLİN MÂZERETİ YOK! İbn-i Abbas v; “Ey îmân edenler! Allâh’ı çokça zikredin!” (el-Ahzâb, 41) âyet-i kerîmesinin tefsîrinde şöyle demiştir: “Allah Teâlâ, kullarına farz kıldığı her ibâdete belli bir sınır tâyin etmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ne kadar ibretlidir ki Cenâb-ı Hak, Hazret-i Mûsâ ve Hazret-i Hârûn’u Firavun’a tebliğe gönderirken; “Sen ve kardeşin, birlikte âyetlerimi götürün ![]() ![]() ![]() ![]() Nitekim zikrullah’tan bir an bile gâfil kalmanın büyük tehlikesinden dolayıdır ki Peygamber Efendimiz r de; “Yâ Rabbî! Beni göz açıp kapayıncaya kadar bile olsa nefsime bırakma! ![]() ![]() ![]() Unutmamak gerekir ki dünya hayatında zikirden mahrum olarak geçirilen vakitler; yani Allâh’ı unutarak tüketilen nefesler, ömür takviminin ziyan olmuş yapraklarıdır ![]() “İnsanlar bir mecliste oturur da orada Allâh’ın ismini anmazlarsa, eksik bir iş yapmış, bir günah işlemiş olurlar ![]() ![]() ![]() “Bir kavim bir yerde toplanır da orada Allâh’ı zikretmez, peygamberlerine salevat getirmezlerse, bu toplantı onlar için (âhirette) hasret ve pişmanlığa sebep olur ![]() ![]() “Cennet ehli, başka hiçbir şeye değil, sadece, dünyada Allâh’ı zikretmeksizin geçirmiş oldukları anlara hasret ve nedâmet duyarlar!” (Heysemî, X, 73-74) Velhâsıl, merhum Necip Fâzıl’ın tâbiriyle; “Gökyüzünden habersiz uçurtma uçuran” gâfiller gibi Hâlık’ın zikrinden uzak bir şekilde tüketilen nefesler, en büyük ebediyyet pişmanlığı olacaktır ![]() ![]() “Zâyî olmuş, anladık; Sen’siz geçen saatimiz ![]() ![]() Rabbimiz, gönüllerimizi gaflet ve kasvetten muhâfaza buyursun ![]() ![]() Âmîn… Dipnotlar: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
|