Prof. Dr. Sinsi
|
Sabır-Şükür Ve Rıza
SABIR-ŞÜKÜR VE RIZA
Hz Peygamber(s a v),Allah’u Teala’nın insanlığa gönderdiği son elçi Kıyamete kadar bütün insanlığı bu dünyada huzura, ahrette mutluluğa kavuşturmak üzere gönderilen “en güzel örnek ” İyinin, doğrunun ve güzel ahlakın tanımlayıcısı ve uygulayıcısı…
O, 23 yıl süren elçilik vazifesini ifa ederken, ona destek olan, kol-kanat geren, O’nunla aynı sıkıntıları paylaşan kutlu nesil Ashab-ı Kiram Yani Allah Resulü’nün yol ve dava arkadaşları…
Allah’u Teala’nın Kur’an-ı Kerim’de bir çok ayette övdüğü, sorularına ilahi vahyin cevap verdiği, Fahr-i Kainat Efendimizin mübarek sohbet ve nazarlarıyla terbiye olmuş insanlar Hayırlı insanlar, altın nesil  
Bir mümin için, Peygamber’den sonra, Peygamber’e arkadaş olabilmiş bu insanlar en büyük önemi taşır Çünkü:
Allah’u Teala, elçisine itaatin, kendisine itaat olduğunu ferman buyuruyor Peki sahabeler olmasaydı peygambere nasıl itaat edileceğini, O’na nasıl uyulacağını, O’nun nasıl sevileceğini, sözlerine karşı nasıl davranılacağını kimden öğrenebilirdik? Gerçekten de Peygamber’e ulaşmada Ashab-ı Kiram’dan başka başvurabileceğimiz kimse yok İşte bu sebeple Hz Peygamber (s a v )’den sonra bir Müslüman için en önemli örnek sahabelerdir Onların görüş ve yaşantıları Kur’an ve Sünnet’ten sonra dinimizde en önemli bilgi ve hüküm kaynağıdır
Evet  Her hâl ve davranışları biz Müslümanlar için birer örnek olması gereken bu pak, bu mutahhar şahsiyetleri bizler acaba ne kadar örnek alabiliyor ve onlara ne derece ittiba edebiliyoruz? Birer Müslüman olarak onlar gibi bizler de aynı dine mensup; aynı emir ve yasaklarla mükellefiz Onlar o dehşetli çile asrında, dinlerinden, davalarından zerre taviz vermezken, biz bu rahat zamanda ne kadar Allah ve Resulü’nün emirlerine dikkat ediyor ve yaşıyoruz? Onlar, zevki, lezzeti, sefayı, rahatlığı Allah ve Resulünün emrine kayıtsız şartsız teslimiyette bulurken; niçin bizler bütün zevk ve lezzetleri dünyanın aldatıcı güzelliklerinde ve nefsimizin hileci tutumunda arıyoruz?
Halbuki Allah Resulünden aldıkları terbiye gereğince,sahabe-i kiram her hal ve tutumda:
“Hamd (övme ve övülme),alemlerin Rabbi Allah'a mahsustur ” [911]emri ilahiyesini kendilerine şiar edinerek her halükarda şükretmişler,
“O halde güzel bir sabır ile sabret ” [912] ayet-i celilesi ile sürekli sabır eden kullardan olmuşlar ve sonunda,
“Allah onlardan razı olmuştur, onlar da O'ndan razı olmuşlardır ” [913] ayetine mahzar olmuşlardır
Onların bu halleri ve tuttukları yol,kendilerine bu dünyada da ahiret aleminde de şeref kazanmalarına sebep olmuştur
Öyleyse mü’min,Allah ve Resulünden ahlaken beslenmiş sahabe-i Kiramı örnek almalı yaşadıkları gibi yaşamaya gayret ederek Allah Teala’nın hoşnutluğunun kazanmayı bilmelidir
Sûfîler,diğer Müslümanlar arasında, Resulullah(s a v)’e uyma konusunda en muvaffak olanlardır Çünkü onlar, Hz Peygamberin sözlerine tam mânâsıyla uyarak emrettiklerini yerine getirip, nehyettiklerinden sakınmışlardır Bu hususta Allah Teala: "Resûlüm size neyi verdiyse(ve emrettiyse)onu alıp yapın, neden nehyetti ise ondan da sakının!“ [914] buyurmuştur Sûfîler de, amellerinde ve ibâdetlerinde farz, vacip ve nâfilelerde büyük bir ciddiyetle Resulullah’a (s a v) tâbi olmuşlar, söz ve davranışlarında O'na uymanın bereketiyle Efendimizin,sabır,şükür, rızâ, gibi hallerinden de nasiplerini alıp, Allah Resûlü (s a v)’e her yönüyle tam mânasıyla uyarak, sünnetini en güzel şekilde ihyâ etmişlerdir
KULLUK SABIR VE SÜKÜRDEN İBARET,HEDEF RIZADIR
İşte Allah Resulün(s a v)’in ahlakıyla ahlaklanan bir mü’min kulluğun lezzetini elde eder Kulluk, Sabır ve şükürden ibarettir Hedef rıza makamıdır
Lügatte sabır ; dayanma, tahammül göstermenin yanında, akıl ve dinin gerektirdiği şeylere nefsi vakfetmek, hasretmek, musibet anında kendini tutmak (zıddı umutsuzluk, endişe); harp esnasında cesur olmak (zıddı korkaklık); güç ve sıkıntılı anlarda gönül ferahlığı (zıddı sıkıntı, daralma); sözü gizleme (zıddı ifşâ etmek) gibi anlamlara gelir
Istılahta,nefse haz veren şeyleri terk etmek, kaza ve kaderin tecellilerine karşı şikayette bulunmamak, elem, belâ ve musibetler karşısında sızlanmamak gibi mana*larda kullanılmıştır Peygamber Efendimizin “İmanın ya*rısı” diye tavsif buyurduğu sabır, mü’minin bütün haya*tını bahara çeviren ve onu mutluluğa boğan bir haslettir “Mü’minin her hâli hayret vericidir Çünkü onun bütün işleri kendisi için hayırlıdır Bu yeryüzünde sadece Müslüman’a has bir haslettir Zira o sevinirse şükreder, sevap kazanır Bu onun için hayırlı*dır Başına belâ gelirse, sabreder, bu da onun için hayır*lıdır ” Umumî manada “hâdiselere belâ, felâket ve musi*betlere karşı dayanmayı ve dayanıklı bulunmadır
Görüldüğü gibi sabır kavramı, lügat ve ıslahatı manasında çoğunlukla bir şeylere tahammül edip dayanmak anlamını içerir İlginç olan bu kavramın vâkıaya göre farklı anlamlara gelebilmesi ve hepsinde de o duruma karşı direnç kazanmayı sağlayacak şeylere karşılık gelmesidir Musibet anında umutsuzluğa düşmemek, savaşta korkmamak, sıkıntılı zamanlarda gönül ferahlığı göstererek o sıkıntının geçmesine dek sabretmek gibi Hepsinden önemlisi de, kişinin kendini dinin gerektirdiği şeylere vakfedebilmesi, selim aklın gereklerini yerine getirebilmesi, hayatını bunlara göre programlayabilmesidir
Sabır, iyilikte ve takvâda ısrar, Allah'a itaat ve ibadette kararlılık demektir Sabır, İslâm’ı kişisel ve toplumsal hayata hâkim kılma gayreti karşısında karşılaşılan zorluklara dayanma ve direnme demektir Sabır, Cennetin bedeli olarak dünyamızın cennete benzer hale getirilmesi için iç ve dış düşmanlarımıza karşı verilen mücadelenin gerektirdiği zorluklara direnmektir İslâm'ın içimizde ve dışımızda hâkim olması için gayretlerimiz karşılığında gelecek zorluklara tahammül etme, direnme demektir
Sabır öylesine bir melekedir ki Allah’u Teala:"Şüphesiz Allah Teala sabredenlerle beraberdir" [915] buyurarak işin ehemmiyetini belirtmiştir
Kur'ân-ı Kerim'in yetmişten fazla ayetinde zikredilen sabır, insan tabiatına aykırı olan zorunlu hallere uymak ve güçlüklere karşı koymak demektir Sabrın gâyesi, beklenmedik olaylar, içine düşülen güçlükler karşısında tedirgin olmamak, paniğe kapılmamak ve tahammül göstermektir Allah Teala sabredenlere mükâfatını hesapsızca vereceğini müjdelemiş ve onları övmüştür
Allah Resulü(s a v)’de sabrın mükafatını belirtmek için:
"Hiç kimseye sabırdan daha hayırlı bir mükafat verilmemiştir " [916] buyurmuştur
Resulullah (s a v) bir başka hadis-i şeriflerinde ise:
“Hoşlanmadığın şeye sabretmende büyük hayır vardır ” [917] buyurmuştur
Ebu Musa anlatıyor: Peygamberimiz buyurdu ki: “İşittiği şeyin verdiği eziyete Aziz ve Celil olan Allah’tan daha sabırlı kimse yoktur Çünkü O’na şirk koşulur, çocuğu var denilir, ama O yine de onlara afiyet ve rızık vermeye devam eder ” [918]
Bütün başarı ve zaferler sabra bağlıdır
İsâ (a s) buyurmuştur ki: “Siz sevdiğiniz şeylere ancak, sevmediğiniz şeylere sabretmekle ulaşabilirsiniz ”
Sahabeden birisi demiştir ki: “Allah’u Teala’nın kulunda yarattığı şekavet ve fazilet, onun takva ve sabrında aranmalıdır ”
İbn Mesud (r a): “Sabır imanın yarısıdır ” [919]
İbrahim Havâs(rah) demiştir ki:“ Sabır, Kur’an ve sünnetin hükümlerine uymada sebat göstermektir ” [920]
SABIR ÜÇ ÇEŞİTTİR
"Sabır üçtür: Musibetlere karşı sabır, taatte (kullukta) sabır, günah işlememekte sabır Kim, kaldırılıncaya kadar musibete güzelce sabrederse Allah ona üçyüz derece yazar Her iki derece arasında sema ile arz arasındaki mesafe kadar yücelik vardır Kim de taatte sabrederse Allah ona altıyüz derece yazar Her iki derece arasında arzların başladığı hududla, arzların bittiği son nokta arasındaki mesafe kadar yücelik vardır Kim de masiyete (günaha) karşı sabrederse Allah ona dokuzyüz derece yazar İki derece arasında arzların hududu ile Arş'a kadar olan mesafe arasındaki yücelik vardır " [921]
1-Musibete sabır
Cenab-ı Hak mümin kullarının çeşitli mihnet, bela ve musibetlerle kar*şılaşacaklarını kesin bir ifadeyle bizlere haber vermektedir:
"Andolsun ki, mallarınız ve canlarınız konusunda imtihana çekilecek*siniz; sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve müşriklerden birçok üzücü sözler işiteceksiniz " [922]
Allah Teala sonra şöyle buyurur:
"Eğer sabreder ve takvâ gösterirseniz, muhakkak ki bu, (yapılacak) işlerin en değerlisidir " [923]
Cenab-ı Hak sanki demek istiyor ki; "Şunu iyice kalbinize yerleştirin, sizler mutlaka çeşitli belalarla karşılaşacaksınız Eğer bunlara karşı sabre*derseniz sizler er kişilersiniz ve yaptığınız da erlere mahsus işlerdir " Öyleyse Allah'a ibadete azmedip yönelen kişi, öncelikle uzun soluklu bir sabra azimli olmalı; ölünceye kadar uzayıp gidecek muazzam meşakkatlere tahammül göstermeyi kalbine yerleştirmelidir Aksi takdirde, gerekli aletleri olmadan bir işe girişen kişiye benzer ve elbette başarılı olması düşünüle*mez [924]
Mü'minler, çoğu zaman sırf inandıkları için Allah düşmanlarının zulüm ve kötülüklerine hedef olurlar; çeşitli işkencelere uğrar, onlarla savaşmak zorunda kalırlar İşte bu durumda sabır, mü'minin güç kaynağı, imanının koruyucusudur Hz Musâ'ya inananlara Firavun eziyet etmek isteyince onlar: "Ey Rabbimiz, üzerimize sabır yağdır ve bizi Müslüman olarak öldür" [925]diye duâ etmişlerdi Sevgili Peygamberimiz ve ilk Müslümanların, yapılan işkence ve eziyetlere nasıl sabır ve tahammül gösterdikleri bilinen bir husustur
Allah'tan sabra yardım dilemek, sabrın kendi nefsiyle değil; Allah'ın yardımıyla olduğunu bilmek gerekir "Sabret! Senin sabrın ancak Allah'ın yardımı iledir " [926]Allah kula sabır vermezse kul sabredemez Yine kul, başka bir gaye için değil; sırf Allah'ı sevdiği, O'nun rızâsına erebilmek için sabretmelidir; sabrı Allah için olmalıdır Unutmamak lâzımdır ki, Allah için sabredenler, iki cihanın izzetine ermişlerdir Zira onlar, Allah'ın beraberliğine kavuşmuşlardır "Allah sabredenlerle beraberdir " [927]Allah'ın beraber olduğu kimseler, elbette iki dünyanın şerefine ererler
Hz Peygamber (s a v); "Sabır, acı bir olayın yaptığı sarsıntıya karşı ilk anda gösterilen tahammüldür" [928] sözüyle bir felaketle ilk karşılaştığı zamandaki sabrın önemini vurgulamıştır Sabretmek, mahkûmiyete, meskenete ve zillete razı olmak, haksız tecavüzlere, insan haysiyetine gölge düşürecek saldırılara katlanmak ve bunlara ses çıkarmamak anlamına gelmez Çünkü meşru olmayan şeylere karşı sabretmek caîz değildir Bunlara karşı içten elem duymak ve bunlarla mücadele etmek gerekir İnsanın kendi gücü ve iradesiyle üstesinden gelebileceği kötülüklere katlanması ya da karşılayabileceği ihtiyaçları karşısında gevşemesi sabır değil, acizlik ve tembelliktir Rasulullah (s a v); “Ya Rabbi! Acizlikten ve tembellikten sana sığınırım" [929]diye dua etmiştir
İbnu Atâ demiştir ki: “Sabır, başa gelen musibetler karşısında güzel edebini korumaktır ”
Zünnun-i Mısrî demiştir ki: “Sabır, Allah’ın emirlerine ters işlerden uzaklaşmak, musibetin acılarını yudumlarken kalp sükunetini muhafaza edip feryat etmemek, geçim alanında fakirlik hâlinde bile kendini zengin göstermektir ” [930]
Alimlerden birisi demiştir ki: “Biz, hiç eziyet görmeyen, ezaya tahammül ve sabır göstermeyen kimsenin imanını gerçek iman saymayız ”
Allah’u Teala, eziyet ve sıkıntıyı müminler için bir deneme ve imtihan vesilesi yapmıştır Bunun, kendisi tarafından bir azap olmadığını, onun, hakkında imtihan ve bela murat ettiği kimseler için bir fitne olduğunu bildirmiştir Bu durumda, eza ve sıkıntı, onu yapan için bir fitnedir Halbuki bu, eziyet edilen için bir rahmet olmaktadır
Bu durumu şu ayet-i kerimede görmekteyiz:
“İnsanlardan kimi vardır ki “Allah’a inandık” der, fakat Allah uğrunda eziyete uğratıldığı vakit, insanların işkencesini Allah’ın azabı gibi tutar ” [931]
Yani, insanların yaptığı sıkıntı ve eziyeti, Allah’ın azabı gibi görür Halbuki o sıkıntı, Allah’tan bir azap değildir; belki görünmeyen bir rahmet vesilesidir [932]
2-İlahi emirleri yerine getirmeye sabır:
Bu dünya zahmet ve mihnet yurdudur Bu diyarda bulunan herkes mutlaka belalara, musibetlere ve sıkıntılara uğrar Bu belalar çok değişiktir; ailesi, akrabaları, kardeşleri veya dostlarından birinin başına gelen ölüm ha*disesi, kaybolma, ayrılık gibi musibetler  İnsanın yakalandığı çeşitli hastalık*lar, acılar, cana, mala ve namusa yönelik saldırılar  İnsanlar tarafından hor ve hakir görülmek, gıybet, iftira, malı kaybetmek, iflas etmek   Bu musibet*lerin her biri yılanın zehri ve kor ateş gibi acı verir Bu sebeple hepsine de sabretmek gerekir; yoksa acı ve sıkıntılardan ibadet yapmaya fırsat bula*maz
İbadet yoluna girmiş olanlar her zaman daha çok sıkıntı ve daha fazla mihnet çekerler İnsanlar, Allah'a olan yakınlıkları derecesinde daha fazla bela ve musibetlere uğrarlar Rasulullah (s a v ) şöyle buyurur:
"İnsanlar arasında en çok belalara uğrayanlar peygamberler, şehitler ve sırasıyla Allah'a yakın olanlardır " [933]
Demek ki kim hayra yönelir ve ahiret yoluna girerse onu bu gibi belalar ve tehlikeler karşılar Eğer onlara karşı sabır göstermezse ve onlardan etki*lenirse; yolda kalır, ibadete vakit bulamaz ve ibadet adına bir şey yapamaz [934]
Hz Peygamber, kavminin yalan, iftira ve tehditle*rine al*dırmadan büyük bir tevekkülle, sabırla Allah’ın emir ve yasaklarını onlara anlatmaya devam etmişti Bunun üze*rine hasımları daha da ileri giderek bu defa fiilî sal*dırı ve eziyetlere başlamışlardı Hz Peygamber namaz kılarken, Ebu Cehil bir devenin bağırsaklarını getirip O’nun başına koymuştu Namazına engel ol*mak için her türlü kötülük*lere ve eziyetlere devam edi*yor*lardı Amcası Ebu Leheb ve karısı Ümmü Cemil, Hz Peygamber’e eziyet edenlerin başında yer alıyordu
Yine Ukbe b Muayt, Hz Peygamber’i namaz kılar*ken boğmaya çalıştığı bir sırada Hz Ebu Bekir yetişip kurtar*mış ve Ukbe’ye “Siz bir adamı «Benim Rabbim Allah!» diyor diye öldürecek misiniz?” demiştir
İşte misallerden de anlaşılacağı üzere ilahi emirleri yerine getirmede ve “Rabb’im Allah” diyen bir mü’minin Peygamber Efendimiz(s a v)’in de gördüğü sıkıntı ve eziyeti görmesi muhtemeldir Bu sıkıntı ve eziyet herkesin makamı ve Allah’u Teala’ya olan yakınlığı ölçüsünde artar
İşte bu durumlarda mü’minlerin yapacağı Allah’u Teala’dan yardım istemeleridir
“Ey iman edenler! Sabır ve namazla yardım isteyin Şüphe yok ki Allah, sabredenlerle beraberdir ” [935]
İbadetlerin nefsimize ağır gelen yönleri de sabırla hafifler Böylece huzur içinde günde beş vakit namaz kılar, sıcak yaz günlerinde hiç bir sıkıntı duymadan oruç tutarız
Sabrın namaz ve oruçla irtibatlandırılması da dikkat çekicidir Bütün güçlüğüne rağmen namaz kılmak, hem bir sabır sınavıdır, hem de inancın somut bir şekilde ortaya konulmasıdır Şüphesiz her gün, günde beş defa, bütün ömür boyu, durmadan Allah için namaz kılmak üstün bir sabrı gerektirir Ramazan orucu ise en önemli sabır denemesidir İnsanın en zayıf tarafı midesi, yani yeme-içme ihtiyacı ile şehvetidir Mü’min oruçla bu azgın isteklerini Allah için erteleyebilir, bu konudaki zorluğa sabreder Oruç ibadeti başlı başına bir sabırdır Mü’minler, Allah yolunda yapacakları çalışmalarında, ibadet ve amellerinde zorlukla, eziyet ve sıkıntı ile karşılaşırlarsa namaz ve sabırla Allah’tan yardım isterler
“Andolsun, biz sizi biraz korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz Sabır gösterenleri müjdele ” [936]
“O sabredenler, kendilerine bir belâ geldiği zaman: Biz Allah'ın kullarıyız ve biz O'na döneceğiz, derler ” [937]
“İşte Rablerinden bağışlamalar ve rahmet hep onlaradır Ve doğru yolu bulanlar da onlardır ” [938]
3- Haramlardan uzak kalmaya sabır:
Sabrın en zoru ve uygulaması en zor olanıdır Zira bu sabırda Allah’u Teala’nın haram ettiği fiilleri terk vardır ve karşıdaki bu fiillerin savunucu insanoğluna bu kötü fiilleri methedici nefis ve şeytan vardır Bu cihettendir ki bu fiilleri terk zordur Mü’min namaz kılar,oruç tutar,Hacc’a gider,zekat verir fakat Allah’u Teala’nın nehyettiklerinden sakınması hayli zordur Sayılan amellerin hakiki manada hasıl olması,Allah’u Teala’nın nehy ettiği nefsani ve şeytani fiilleri terk etmekle mümkündür Onun içindir ki Peygamber Efendimiz(s a v)’in varisleri olan Allah dostlarının terbiyesine girmeden bu hali kazanmak bu zamanda daha da zordur
“Ancak sabredenlere mükafatları, hesapsız ödenecektir ” [939] buyurmuştur Ayetin tefsirinde, onlar için bir ölçü kullanılmaksızın dolu dolu verilir denmiştir Bunun sebebi şudur: Hiç şüphesiz nefse en ağır ve en zor gelen ve en sevmediği şey sabırdır Tabiata en acı ve şiddetli gelen odur Nefis sabırda acı çeker Hırs anında gazabı tutmak sabırla olur İnsanın nefsini ezmesi ve yumuşaklığı elde etmesi sabırla mümkündür Tevazu ve kendini gizlemek ayrı bir sabır ister Edeb ve güzel ahlak sabırla elde edilir Hâlka eziyet etmemek ve sıkıntılarına tahammül göstermek sabırla sağlanır Bunlar, ekseri şahısların yapmakta zorlandığı ve darlandığı büyük şeylerdir Nefisler bunları kabul etmez, sıkıntıya ve şiddete başvurur Bir haberde şöyle zikredilir:
“Amellerin en faziletlisi, nefislerin zorlanarak yaptığı amellerdir ” [940]
Bunun için, Allah’u Teala, muttaki ve sadıklara şiddetli sıkıntı ve zorluklarda sabrı şart koşmuş, sadakat ve takvalarını sabır sayesinde gerçekleştirip kemalatlarını onunla tamamlamıştır
Sabır, nefsi hevasının yani kötü arzularının peşinde koşmaktan alıkoymak ve Mevlâ’sının rızası için mücahede gereken durumlarda başa gelen imtihan ölçüsünde nefsi mücahede içinde tutmaktır Çünkü mücahede, kulun müptela olduğu imtihan ölçüsünde olur Kötülüklerden korunmak, nefsi devamlı taat üzerinde tutmak, tabiatından kaynaklanan ve Cenab-ı Hakk’ın huzurunda kötü edep sayılan şeylerden nefsi uzak tutmak, güzel edep üzere muamele ve amelini yürütmekle olur [941]
MARİFET KADAR SABIR,ŞÜKÜR VE RIZA
İnsan, hemen her çeşit zorluğa dayanabilecek güçte yaratılmıştır Allah'ın bize verdiği sabır kuvvetini eğer yanlış yerlere dağıtıp harcamazsak; her meşakkate ve her musibete kafi gelebilir
İnsan, maruz kaldığı musibetlerin çok daha büyükleri ve beterleri olduğunu düşünüp haline sabretmelidir
Arzu edileni elde etmeğe sabır, zaferin adresidir Mihnetlere(sıkıntılara) sabır ise kurtuluşun adresidir
Bilinmelidir ki,herkes hak yolda marifeti kader sabreder,şükreder ve rıza gösterir
Allah’u Teala’nın verdiği şükrü gerektiren nimetlere sabır gerekir Aynı şekilde, sabır isteyen şeylere şükür de en faziletli bir ameldir
Nefsin hazlarına, nimet ve refaha karşı sabır faziletlidir Tabii ki, eğer kul, hâl olarak nimet içinde ise nimet ve zenginliğe karşı sabır, marifet ilminde bir makamdır
Eğer kul, hâl olarak sıkıntı ve bela içinde ise, bu durumda, fakirlikle birlikte bela ve musibetlere sabır edip şükretmesi daha faziletlidir Çünkü bu halet içinde şükür onun bir makamı olmuştur O zaman bu türlü bir şükür sabırdan daha faziletli olmaktadır Çünkü bu durumda kulda, faziletinde ittifak edilen “rıza” hâli vardır
Bu durumda kul,Allah’u Teala’nın verdiği nimetlere veya bela-musibet esnasında sabır eder,verdiklerinin azlığı-çokluğu bütün nimetlere şükretmek Allah’u Teala ‘nın kendisine verdiklerine rıza göstermeyi gerektirmektedir
İbn Abbas(r a)’dan, rivayet edildiğine göre, Resulullah (s a v), bir gün Ensar’ın bulunduğu meclise girdi ve onlara:
“Siz mümin misiniz?”diye sordu Oradakiler sükut ettiler O zaman Hz Ömer (r a ):
“Evet, Ya Resulullah, müminiz,” dedi Resulullah (s a v) :
“İmanınızın alameti nedir?” diye sordu, Hz Ömer:
“Genişlikte şükreder, belaya sabreder, kazaya(ilahî takdire) razı oluruz” diye cevap verince Efendimiz (s a v):
-Kabe’nin Rabbine yemin olsun ki, bu sıfatlarla siz gerçekten müminsiniz [942] buyurdu
Şu husus bilinmelidir ki,her mü’minin başına gelen bela-musibete sabır göstermesi, bu sabrına karşılık gelenlere şükretmek ve Allah’u Teala’nın verdiklerine itiraz etmeden rıza göstermesi değişik derecelerdedir Bunun sebebi mü’minlerin kemalatıyla doğru orantılıdır
Eğer bir mü’min nefsinin çirkin sıfatlarını terbiye etme noktasında ne kadar yol almışsa Rabb’inden gelenlere sari,onlara karşı şükrü ve gösterdiği ilahi rıza o makamın getirdikleri kadar olur
Ebu’d-Derda (r a) demiştir ki: “İmanın en kemal noktası, ilahî hükme sabır ve kadere rıza göstermektir ” [943]
İbnu Atâ, kendisine ait şu şiiri okumuştur:
“Ya Rabbi! Senin benden razı olman için sabredeceğim, hasretten telef olsam bile bunu yapacağım Sabrım beni telef etse de senin benden razı olman bana yeter!” [944]
Onun içindir ki,mü’minin başına devamlı sabrı veya şükrü gerektiren haller gelir
Mü’minler hayatının her merhalesinde bu iki makam ile karşı karşıya gelirler Zenginlikte-fakirlikte,güzellikte-kötülükte,belalarda-rahatlıkta mü’min daima sabırla muamele etmeli,gelenleri Allah Teala’dan geldiğine iman edip şükretmeyi bir zorunluluk bilmeli ve kolaylaştırması için Allah’u Teala’ya sığınmalıdır
“Ey iman edenler! Sabır ve namazla yardım isteyin Şüphe yok ki Allah, sabredenlerle beraberdir ” [945]
Ancak, bela ve sıkıntılara karşı sabredenler, geniş zamanlarında da salih amel işleyenler müstesnadır İşte bunların günahlarının bağışlanması ve salih amellerinin karşılığı olarak büyük mükafatları vardır
Evet, hakkıyla iman eden teslimiyetçi kul, hem sıkıntılı halinde hem de geniş zamanında rabbine şükreder ve başına gelenlere sabreder, bu hususta bir hadis-i şerifte şöyle buyuruluyor:
"Mü'minin işi tuhaftır, her işi hayırdır Bu, yalnız mü'mine vergidir/özgüdür Sevindirici bir işle karşılaşsa şükreder, o iş kendisi hakkında hayırlı olur Üzücü bir işle karşılaşsa sabreder, kendisi için hayırlı olur " [946]
Bir defasında, Resulullah (s a v):
"Kim bir musibete uğrayınca sabreder, nimet verilince şükreder, kendisine zulmedilince affeder ve kendisi zulmedince istiğfar ederse" buyurunca; kendisine:
"Onun hâli nedir" diye soruldu Resulullah (s a v) de:
"İşte onlar korkudan emin olmuş ve hidâyete ulaşmış kimselerdir " [947] buyurdu
Ömer b Hattab (r a) demiştir ki: “Eğer sabır ve şükür iki binek olsalardı, hangisine bindiğime aldırış etmezdim ” (Her ikisi de kıymetli ve şerefli sıfatlardır )[948]
Şunu da bilmek gerekir ki,sabrın esası, rıza ve teslimiyettir Mü’minin başına gelen acı bir olayda dili edepli olduğu gibi, kalbi de edeple teslimiyet göstermelidir
“Andolsun ki, mallarınız ve canlarınız konusunda imtihana çekileceksiniz; sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve müşriklerden birçok üzücü sözler işiteceksiniz Eğer sabreder ve takvâ gösterirseniz, muhakkak ki bu, (yapılacak) işlerin en değerlisidir ” [949] emri ilahiyesi gereğince başa gelenlere karşı sadece dil ile sabırlı olduğunu göstermek gerçek manada sabır olmaz Hakiki manada sabır kalben bu gelenleri sindirmek ve edep ile teslimiyet gösterip razı olup hiç şikayet etmemelidir
Ebu Ali Dekkak(rah)’in şöyle dediği belirtilmiştir: “Sabrın kısaca tarifi, takdire itiraz etmemendir Bir şikayet şeklinde olmadan başa gelen musibeti zikretmek, sabra ters değildir Allah’u Teala, Hz Eyyub’un (a s) durumunu anlatırken:
“Biz onu sabırlı bulduk O ne güzel kuldu, sürekli Rabbine yönelen birisiydi ” [950] buyurmuştur Bununla birlikte Allah’u Teala Hz Eyyub’un: “Rabbim, bana sıkıntı dokundu!”[951] dediğini de haber vermiştir [952]
Rüveym(rah)der ki: “Sabır, şikayeti terk etmektir ” [953]
İşte istenilen bu sabır halinin ele geçmesi mü’minin nefsinin terbiyesi ile doğru orantılıdır Kişi nefsinin isteklerine karşı çıktığı, muhalefet ettiği kadar kemalata erer ve Allah’u Teala’nın emrettiklerine karşı meyleder
Bundan dolayıdır ki,manevi terbiyenin temelini de sabır oluşturur Sabırsız kimseye doktor tedavi uygulayamaz
Allah’ın Resulü(s a v) bir hadis-i şerifte:
“Cennet zorluklarla; Cehennem ise aşırı arzularla çevrilmiştir ” [954] buyurmuştur Bu hadis-i şerif bize şunu öğretmektedir
Kul Allah’u Teala’nın rahmetine ve dolayısıyla rahmetinin vesilesi olan cennete ne kadar iştiyak duyarsa bilmelidir ki,cenneti kazanmak çak zordur,meşakkatlidir
Sabır, nefsin Allah’u Teala’nın hoşnut olduğu bir şey yapması veya kötülüklerden kaçınmak için acıya, meşakkate dayanma kuvvetidir Elem, acı ve külfete (karşılaşılan güçlüklere)sabırdır,itaat,mücadele ve amellerin zorluğuna katlanılarak elde edilir Haram lezzet ve şehvet isteklerine karşı sabırdır, kişi bu sabırla, nefsine hoş gelse de haram kılınmış olan tehlikeli ve zararlı şeylerden sakınabilir
Kişi, başına gelen kimi belâ ve sıkıntılara, bazı lezzetleri terk etmenin verdiği rahatsızlıklara ve ibadetlerin getirdiği zahmetlere Allah’ın emri doğrultusunda bir müddet sabreder ve zor da olsa nefsini bunlara yavaş yavaş alıştırırsa; zorluklara katlanabilme gücü kazanır; bu yolla sabır makamından daha yüce makamlara erişir Günahlara (masiyetlere) bulaşmamakta direnip sabretmek nefsin müttakî olmasına kaynaklık eder Hakka itaatte bulunmakta direnip sabretmek Hakka yakınlık kazandırır Belâlara sabretmek ilâhî kaza ve kaderden razı olma imkânını doğurur Sabır, insanın iç dünyasını ona ızdırap veren şeylerden, dili şikâyet etmekten ve organları da uygunsuz davranışlardan sakındırır Bütün bunlar iman ehline ait yüce makamlardır
Nefsini sabra ve sebata (dayanıklılık) ahlâkına alıştıran kimseler başarılı ve rahat olurlar Zorluk karşısında kalınca, o zorluğu yenmek için çaba harcarlar ve bu çabada direnirler Bir darlığa ve felâkete düşünce de perişan olmazlar O sıkıntıyı uzaklaştıracak, o felâketten kurtaracak çareleri ararlar Bilirler ki, hayatta her şey bir değişim halindedir Nimetler de, rahatlıklar da, sıkıntılar da, zorluk ve darlıklar da hep değişirler Kişi bir hal üzerinde sürekli durmaz Dünya bir imtihan (deneme) dünyasıdır
Bunu için “Sabreden derviş muradına ermiş” söz, darb-ı mesel olmuştur
[911]-Fatiha suresi ayet-2
[912]-Mearic suresi ayet-5
[913]-Beyyine suresi ayet-7;Maide suresi ayet-119
[914]-Haşr suresi ayet-7
[915]-Bakara suresi ayet-153-155
[916]-Müslim,Zekât,124;Buhari,Rikak,20,Zekât,50;Ebu Davud,Zekât,28;Tirmizî,Birr,77
[917]-Ahmed b Hanbel, Müsned, I, 307; Beyhakî, Şuabu’l-İman, No: 1074
[918]-Müslim,Sıfatu’l Münafıkín,49,Hadis no: 2804, 4/2160;Buhari,Edeb,71, 8/31,Tevhid,3, 9/141; S Buhari, Tecrid-i Sarih Tercümesi XII,147
[919]-Ebu Nuaym,Hilye,V,34;Taberanî,el-Kebir,No:8544;Heysemi,ez-Zevaid,I,57
[920]-Kuşeyri,Risale,378
[921]-İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi,IX,538
[922]-Âl-i İmran suresi ayet-186
[923]-Âl-i İmran suresi ayet-186
[924]-Gazali,Cennete Doğru,197-198
[925]-A’raf suresi ayet-126
[926]-Nahl suresi ayet- 127
[927]-Bakara suresi ayet-153,249;Enfal suresi ayet-46,66
[928]-Buhari, Cenâiz, 32
[929]-Buhari, Cihad, 25
[930]-Kuşeyri,Risale,378
[931]-Ankebut suresi ayet-10
[932]-el-Mekki,Kutu’l-Kulub,II,351
[933]-Buhari,Tıb,VII,149;İbnu Mace,Fiten,II,1334,Hadis no:4023;Hâkim,IV,307;Hanbel,I,172,174,180,VI,369; Darimi,Rikak,320;Hâkim,I,40-41
[934]-Gazali,Cennete Doğru,197
[935]-Bakara suresi ayet-153
[936]-Bakara suresi ayet-155
[937]-Bakara suresi ayet-156
[938]-Bakara suresi ayet-157
[939]-Zümer suresi ayet-l0
[940]-İbnu Ebi’d-Dünya, Muhasebetu’n-Nefs, No: ll3
[941]- el-Mekki,Kutu’l-Kulub,II,353-354
[942]-Taberani, el-Kebir, No 11336; Heysemi, ez-Zevaid, I, 54; Zebidi, İthafu’s-Sâde, XI, 11
[943]-el-Mekki,Kutu’l-Kulub,II,350
[944]-Kuşeyri,Risale,379
[945]-Bakara suresi ayet-153
[946]-Müslim,Zühd,64;Darimi,Rikak,61;Ahmed bin Hanbel,Müsned,V,24;Taberi,Tefsir,IV,473
[947]-Beyhakî, Şuabu'l-İmân, IV, 104; Münâvî, Feyzu'l-Kadir, VI, No: 8281 İbnu Mace, Edeb, 55; Suyuti, el-Câmiu's-Sağir, I, 188 (No: 1253)
[948]-Kuşeyri,Risale,383
[949]-Al-i İmran suresi ayet-186
[950]-Sad suresi ayet-44
[951]-Enbiya suresi ayet-83
[952]-Kuşeyri,Risale,384
[953]-Kuşeyri,Risale,379
[954]-Müslim,Cennet,1,Hadis no:2822,IV,2174;Darimi,Rikak,117,Hadis no:2846,II,245;Tirmizî,Cennet,21,Hadis no:2559,V,693; Ahmed b Hanbel,II,260,333,354,380,III,153,254,284
|