Manisa - Manisa Resimleri |
07-31-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Manisa - Manisa ResimleriManisa, İstanbul-İzmir arasında gidip gelenlerin içinden geçip gittikleri ve pek farkına varmadıkları bir ilimiz Ankara-İzmir yolu da Manisa’nın merkezinden değil ama ilçelerinden geçiyor Yolun kenarında otobüsten büyük bir uygarlıktan kalan Sart’ı görüyoruz da geçip gidiyoruz Kula’nın evlerini hep duyuyoruz da bir gidip görmüyoruz nedense Bu kez bir değişiklik yapmanızı ve Manisa ve çevresine biraz zaman ayırmanızı istiyoruz Kentin ilk kuruluşu MÖ 1194 yılına kadar eskiye gidiyor Balıkesir yöresinde yaşayan Magnetler Troya Savaşları sırasında gelip buraya yerleşmişler Sonra Lydia, Pers, Makedon, Roma ve Bizans egemenliklerini yaşamış 1313’de Saruhan Beyliğinin eline geçmiş ve 77 yıl öyle kalmış 1390’da Yıldırım Bayezıd tarafından Osmanlı topraklarına katıldı Sonra tekrar Saruhanlıların ve 1410’da son ve kesin olarak Osmanlı egemenliğine girdi Magnisa olan adı Manisa’ya dönüştü Beşi sonradan padişah olan 16 veliaht Manisa’da valilik yaparak devlet işlerinde “stajını” yaptı Fatih Sultan, Kanuni Süleyman gibi büyük padişahlar da bu şehzadelerin arasındadır Bu nedenle Manisa “Şehzadeler Şehridir” Şehrin güneyinde 3 km uzaklıkta, Sandık Tepedeki Manisa Kalesi kenti kuran Magnetler tarafından yapılmıştı İskender’in hazinesi bir dönem bu kalede korunmuştu İç kale eski kalenin yıkıntıları üzerine 1222’de Bizans tarafından yapıldı Osmanlılar döneminde de onarım gördü Kale içerisindeki cami Fatih Mehmet tarafından yaptırıldı Cami ve Türbeler Minaresinden mesir macunu atıldığı için mesir Camisi denilen Sultan külliyesi ve camisini 1522’de Yavuz Selim’in karısı yaptırdı Sultan Camisi’nin karşısındaki Muradiye Camisi (1583-1586) Mimar Ali Ağa tarafından yapıldı Üstün mimari değerinin yanında kapısının ağaç oymasının güzelliği ile dikkat çekicidir Kentteki en eski Osmanlı eseri Çeşnigir Camisidir Osmanlı öncesi Saruhanlı eseri Ulu Cami de kentteki en eski islam yapısıdır (1366) Çarşı mahallesindeki cami Fatih Mehmet’in azatlı kölesi Sinan tarafından yaptırıldı (1474) Hükümet Meydanındaki Hatuniye Camisi 1471-1511 yılları arasında, Mutlu Mahallesindeki İvaz Paşa Camisi 1484’de yapıldı Kentte çok sayıda türbe de bulunmaktadır Kentin 5 km doğusunda Akpınar mesiresinin yakınında bulunan Kybele Kaya Kabartması düzkaya üstünde, oturan bir kadını tasvir etmektedir Büyük figürün boyutları 8 x 10 metredir Açıkhavada olduğu için korozyonla yıpranmış fakat silindirik başlığı, iki elini göğsünde kavuşturmuş olması gibi özellikleri seçilebilmektedir MÖ 13 yy’da yapılmış olduğu tahmin edilmektedir Kybele kabartmasının güneybatısında “Yarık Kaya” olarak bilinen yerin yakınında biri kayaya oyulmuş evler ve taht bulunmaktadır MÖ 7 ve 6 yy’a ait bu eserler Lydia uygarlığına aittir Kybele’nin 2 km doğusunda iç içe iki odası bulunan kaya mezarı görülmektedir Niobe Kayası (Ağlayan Kaya) Manisa-İzmir yolu üzerinde bulunan Muradiye Meydanı’nın 1 km kadar doğusunda görülmektedir Doğal aşınma sonucunda Çaybaşı semtinde boynunu büküp ağlayan kadına benzeyen bir figür ortaya çıkmıştır Antik dönemde de biliniyordu ve bir çok efsaneye konu olmuştu Artemis ve Apollon’un okları ile oniki çocuğunun öldürüldüğünü görüp de acısından taş kesilen Niobe olduğunu söylüyor antik yazarlar Spil Dağı Milli Parkı Manisa’nın kenar mahallelerinin sona erdiği yerde bulunan levha Spil tepesinin 27 km ileride olduğunu gösteriyor Yolda seyir tepeleri bulunuyor 900 ve 1200 metrelerdeki seyir tepelerinden Manisa ovasının ve İzmir körfezinin etkileyici görüntüsünü seyretmek keyifli olabilir Tabii açık havada Atalanı bölgesinde Milli Park girişi için ücret ödeniyor Vahşi atların serbestçe dolaşabildiği bir alan olan bu bölgede şansınız varsa, evcilleştirilmemiş atlardan bir grupla karşılaşabilirsiniz Konaklama ve Yeme-İçme Platonun ortasında Orman Bakanrlığı’na ait ağaç evlerden oluşan 15-20 evlik kamp yeri var Bu evler için rezervasyon yaptırmak gerekiyor, küçük bir bedel karşılığında Evlerde yatak ve şömimine olduOrtası şömineli ilkel ama şirin kulubelerde nefis et-mangal yapılıyor Kışın içeride, bahar ve yaz aylarında açıkta oturulabilir Dağdan iniş için dağın güneybatı yamacından Kemalpaşa’ya Ankara-İzmir karayoluna inilebilir Sadece 37 km süren bu yolculuk daha rahat ve kısa ama manisa çıkışındaki etkileyici manzara yok Akhisar Tütünü ve üzümü ile ünlü Akhisar, aynı adlı ovada kuruludur Kentin antik adı Thyatira idi Kentin ortasında ve Tepe mezarlığı denilen yerde yapılan kazılarda Roma dönemine ait olduğu sanılan sütunlu bir caddeye ait kalıntılar ortaya çıkarıldı Alrıca İncil’de, Anadolu’da sözü edilen 7 kiliseden birinin Thyatira-Akhisar’da olduğu belirtilir İncil’in ilgili bölümünde şöyle denir: “Thyatira’daki kilise topluluğunun meleğine yaz Gözleri ateşin alevi, ayakları tunç-gümüş alaşımı gibi olan Tanrı Oğlu şu sözleri bildiriyor: Yaptıklarını, sevgini, imanını, hizmetini ve katlanışını biliyorum” Akhisar ayakta kalan diğer eserler ise Osmanlı dönemine ait: Ulu Cami, Yeni hamam ve Zeynelzade Kütüphanesi Ağlayan Kaya-Niobe Efsanesi Bugün Spil dağının eteklerinde Ağlayan Kaya-Niobe Kayası olarak bilinen kayanın bir sanat eseri olup olmadığı antik çağdan beri tartışılır Doğal aşınma sonucu başı önüne eğik, ağlayan bir kadın görünümü kazanmıştır Eski Yunan yazarlarının yapıtlarında da sözü edilen kayanın Zeus’un taşa dönüştürdüğü Niobe’yi temsil ettiğine inanılır Niobe, Yunan mitolojisinde, Lydia kralı Tantalos’un kızı ve Yunanistan’daki Tebai kralı Amphion’un karısı ve yitirdiği çocuklarının ardından gözyaşı döken kahırlı anaların simgesiydi Efsaneye göre altı oğluyla altı kızı vardı ve yalnızca iki çocuğu (Apollon ve Artemis) olan Leto’dan daha doğurgan olmakla övünüyordu Bu gururu nedeniyle onu cezalandırmaya karar veren Leto, Apollon’a Niobe’nin bütün oğullarını, Artemis’e de bütün kızlarını öldürttü Çocukların cesetleri 10 gün sonra tanrılar tarafından gömüldü Frigya’daki evine dönen Niobe, acılarını dindirmek isteyen Zeus tarafından Spylos dağının (Spil dağı-Manisa) yamacında bir kaya parçasına dönüştürüldü İzmir’e 60 km uzaklıkta, Manisa zirvesinde bir doğa harikası SPİL DAĞI, KAR VE YILKI ATLARI İlker Ünsever Biz egeliyiz Kar görmediğimizden, fotoğraflardaki kar manzaralarına bakarken içimiz gider Kırk yılda bir İzmir’e kar yağdığında çoluk çocuk yollara dökülür, uçuşan beyazlıkların altında neşeyle koştururuz Başka da bir şey yapamayız Çünkü bizim “kar yağıyor” dediğimiz olay daha yere değmeden suya dönüşen cinsten bir yağıştır Bu kar budalalığımızı yenmek için kimimiz Uludağ’a gider, çoğunluğumuz da TV’de seyirle yetiniriz Ama çok azımızın aklına, burnumuzun dibinde üstelik yaz başına kadar karla kaplı yerlere gitmek gelir Gerçekten de İzmir’e hepsi hepsi 120 km uzaklıktaki Bozdağ ya da sadece 60-70 km uzaklıktaki Spil Dağı gibi olağanüstü yerleri duyarız ama gidip görmeyiz İşte ben tipik bir akdenizli olarak pazar günümü koltuk ve masa arasında uyuma ve yeme faaliyetleri ile geçirmeyi düşünürken, büyük kızımın çevre dağlarla ilgili atlatılması kabil olmayan soru bombardımanına tutuldum Cevaplandırmak gidip görmekten her nasılsa daha zor geldiği için, ağzımdan “Spil Dağı’na çıkmaya ne dersiniz? Hem kar topu oynar, piknik yaparız” sözleri dökülüverdi Sonrasını siz düşünün Çocuklar sevinçten ortalığı birbirine kattı, apar topar yola çıktık İzmir-Manisa yoluna yöneldik Çok rampa ve virajlı olsa da 3 şeritli ve oldukça bakımlıdır Sabuncubeli olarak adlandırılan 40 km uzunluğundaki bu yolun bitiminde Manisa’nın sanayi bölgesi başlar Manisa’ya girer girmez Spil bütün ihtişamı ile göründü Ben “işte Spil’ der demez başladılar “geldik mi” demeye “Ya öyle bir sapak yoksa” veya “ya o sapağı geçtikse” korkusu “Ağlayan Kaya-Niobe” levhası ile son buldu İzmir istikametinden Manisa’ya girince yaklaşık 2 km sonra sağa ayrılan ulu ağaçlı dere kıyısı yolu takip edince kendimizi Spil’in eteğindeki Ağlayan Kaya-Niobe’nin yanında bulduk Mitolojik efsane ile bütünleşen, yaklaşık 30 m yüksekliğindeki bir kadın başı silüetinin göze benzeyen kısmından sular akıyormuş Gerçi biz orada iken su falan akmıyordu ama su aktığı söylenen yerde nem ve yosun varlığı mitolojik efsaneyi doğruluyordu Efsaneyi merak edenler için bir tabela vardı ama efsaneyi kaleme alanlar cümle, nokta, virgül gibi kavramların yanısıra bilgi ve anlatım yeteneğinden de yoksun oldukları için yazıyı okumak ve anlamak için geçirdiğimiz dakikalara acıdık Ağlayan kayanın hemen yanında levhasından Belediye’nin yaptığırdı bu defa anlaşılan küçük bir anfitiyatro mahalle çocuklarının oyun sahası olarak kullanılmaktaydı Yola devam ettik Manisa’nın kenar mahallerinin sona erdiği yerde bulunan levha Spil tepesinin 27 km ileride olduğunu gösteriyordu Yükseldikçe Manisa ovasının muhteşem görüntüsü, virajlarda karşımıza çıkıveren Spil’in sarp yamaçları ile karışmaya başladı 900 metrede bulunan seyir tepesine ulaştığımızda Manisa artık bulutlar arasında şöyle böyle seçiliyordu 1200 metrede bulunan seyir tepesinde ise İzmir Körfezi Seyir Alanı yazıyordu ama bulutlardan hiç bir şey görünmüyordu Dağın platosuna geldiğimizde üzerlerindeki karın ağırlığıyla yıkılacak duruma gelen çam dalları arasından gördüklerimiz aklımızı başımızdan almaya yetmişti Her yer beyaz, daha doğrusu bembeyazdı “Atalanı” denilen bölgeye geldik Orman Bakanlığı görevlilerine küçük bir giriş parası ödeyip yarım metre karla kaplı alana girdik 5 dakika geçmemişti ki, buraya neden “Atlanı” dendiğini anladık İleride karların arasında 10-15 at geziniyordu Bunu görünce durduk ve motoru susturduk Fotoğraf makinamı kapıp kendimi karların içine attım Bata çıka atlara yaklaştım Olağanüstüydü Yılkı atları beyazlıklar arasında birbirlerine sokulmuş, karlar arasından ot bulmaya çalışıyorlardı Büyülenmiştim Kendimi onlara yaklaşmaktan alıkoyamıyordum Bu atlar başkaydı Duruşları, bakışları alıştığımız gibi değildi Yorgun ve bitkin görünüyorlardı ama onları başkalaştıran gururlu duruşlarıydı Doğaya ve insana meydan okurcasına, daha yok olmadıklarını, kimseye hizmet etmeden, kimseden yardım almadan yaşayabildiklerini haykırıyorlardı sanki Makinenin deklanşörüne bastım, bastım Beni iyice farketmişlerdi ama kaçmadılar Göz göze kalakaldık Ta ki iğrenç bir korna sesi, sessizliği yırtana kadar Geriye döndüler ve ormanın içinde kayboldular Kardan daralan yol ancak bir aracın geçişine izin verdiği için yolu kapattığımızı hatırlatan bir mercedesin korna sesiydi bu “İyi dileklerimi” ardı ardına sıralayıp arabaya döndüm ve yola devam ettik Bizimkiler gördükleri karşısında mutlu, karların arasında yuvarlanmak için sabırsız ve cıvıl cıvıldılar Konaklama ve Yemek Platonun ortasında Orman Bakanlığı’na ait ağaç evlerden oluşan 15-20 evlik kamp yeri var Bu evler için Orman Bakanlığı’na çok küçük bir bedel yatırılıyor ve rezervasyon yaptırılıyor Evlerde yatak ve şömine var Odunu bol Ancak talep çok ve yer ayırtmak da öyle kolay olmuyor Biz biraz daha ileri gitmek istedik ama pişman olduk Çünkü kara saplanmıştık ve kurtulmak için epey uğraşmak zorunda kaldık Oksijenin bolluğu ve Mart güneşinin ısıttığı hava hepimizi acıktırmıştı Ortası şömineli, ilkel ama şirin kulübede nefis etler, dağın harika suyu, sarıya çalan kaymaklı yoğurdu ile karnımızı doyurduk Fiyatlar da keseye uygundu doğrusu Sıra karlarda yuvarlanmaya gelmişti Çocuklarla karlarda yuvarlandık, kar topu oynadık ve kardan adam yaptık Hazırlıksız ve donanımsız kar serüvenimizin sonu gelmişti Ama bizi bir sürpriz bekliyordu Geliş yolumuzda trafik kilitlenmişti Yemek yediğimiz kulübenin sahibinin önerisini dikkate alarak dağın çıktığımız kuzeybatı yamacı yerine güneydoğu yamacından doğrudan Kemalpaşa’ya, Ankara-İzmir karayoluna indik Sadece 37 km süren bu yolculukta yol daha güzel, çok daha kısa idi ama Spil’in muhteşem görüntüsü ve Manisa’nın inişteki Osmanlı şehzadelerini hatırlatan dokusu yoktu Eve geldiğimizde henüz akşam olmamıştıALINTIDIR |
Manisa - Manisa Resimleri |
07-31-2012 | #2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Manisa - Manisa ResimleriManisa "Orası çiçeklerle süslü bir cennettir Sabahları kuşların cıvıltısı ile uyanırım Dağdan ovaya doğru bakmak insana müthiş bir duygu veriyor Hayatta yaratıcı olma gücünü ben dağlarda sezmişimdir" Manisa Tarzanı Ege Bölgesi'nde yer alan Manisa İli'nin yüzölçümü 13810 km 2 'dir Yükselti ise 43 m ile 750 m arasında değişmektedir İl Merkezinden doğuya gidildikçe yükselti artmaktadır İdari bakımdan doğudan Uşak ve Kütahya, kuzeyden Balıkesir, güneyden Aydın, güneydoğudan Denizli, güneybatı ve batıdan İzmir İlleriyle çevrilidir İlin güney ve kuzeyi dağlarla kaplıdır 2070 m yüksekliğe sahip olan ve Salihli ilçe sınırlarındaki Bozdağlar kütlesinde bulunan Kumpınar Tepe İl'in en yüksek dağıdır Manisa'da yeryüzü şekillerinin bütün biçimlerine rastlanabilmektedir Fakat, ağırlık toplam alanın % 543'ünü kapsayan dağlardadır İkinci sırada % 278 ile platolar ve üçüncü sırada % 179 ile ovalar yer almaktadır Arazinin ana çizgilerini, doğu-batı doğrultusunda uzanan ve kuzey-güney ve güneydoğu-kuzeybatı doğrultularına çatallanan oluk şekilli çukurlar oluşturmaktadır Bu çukur kısımların kenarında kalan yüksek kütleler dağ sıralarını oluştururken, doğudan batıya doğru eğik bir geniş alanı da ovalar teşkil etmektedir Platolar Demirci Dağlarının geniş etekleri üzerinde yer alır Ovaların yeraldığı çöküntü alanları, genelde akarsuların ve sellerin getirdiği alivyonlarla dolduğu için oldukça verimli topraklar meydana gelmiştir Dağlık ve sarp alanlar, ilin doğu, güney ve kuzeyinde bulunmaktadır Batıya gidildikçe verimli ovaların arazi içindeki payı artarak büyümektedir İl topraklarının % 3379'u tarım yapılan arazilerdir Manisa, Akhisar, Alaşehir, Güneşli,Salihli, Sarıgöl, Bakırçay ve Turgutlu ovaları en önemli tarımsal alanlardır Arazi dağılımı içinde Manisa'nın sahip olduğu tarım arazisi büyük bir potansiyele sahiptir Çayır ve meralar % 461, Orman ve Fundalıklar % 36 oranında yer kapsamaktadır % 2560 oranındaki kullanılmayan arazi grubuna, yerleşim merkezleri, yollar, nehir ve göl yatakları ile ekonomik olarak tarım yapılamayan verimsiz durumdaki tarıma elverişsiz araziler ve su yüzeyleri girmektedir Doğal göl sayısı azdır ve bunlar pek önemli gölller değildir Gölmarmara ilçesindeki Marmara Gölü 320 milyon m3 su depolayabilecek büyüklüktedir Demirköprü Barajı 1022 Milyon m 3 su depolama potansiyeli ile ilin en önemli su depolama alanıdır İlin sınırları içinde en önemli nehirler Gediz ırmağı ve Bakırçayı'dır Ege bölgesi içinde geniş bir alanı kapsayan Manisa İlinde, Akdeniz iklimi ile beraber İç Anadolu'nun karasal iklim özellikleri egemendir Ovalar ve ovaları çevreleyen vadilerde, karasal nitelikli Akdeniz İklimi görülürken, yüksek dağlık bölgeler ve platolar ile kuzey ve kuzey doğusunda ki dağlar ve platolarda İç Anadolu'nun karasal nitelikli iklimin etkileri görülür Batıdan doğuya doğru gidildiğinde toprak, iklim ve topografya gibi çevre koşulları yavaş yavaş değişmeye başlar Bu değişime bağlı olarak, bitki örtüsü de değişir Bitki örtüsü batıdan doğuya doğru ova bitkileri, makiler, ormanlar ve alpin bitkilerinden oluşur Bu düzenli bir sıra biçiminde birbirini izlemez Egemen bitki örtüsü ormanlar ve makilerdir Doğal bitki örtüsünün büyük çoğunluğu, kuraklığa dayanıklı, sert yapraklı, sürekli yeşil kalan Akdeniz Bitki türleridir İl'de ortalama sıcaklık 168 o C'dir En sıcak aylar, ortalama sıcaklığın 30 o C'nin üzerine çıktığı HaziranTemmuz ve Ağustos aylarıdır Yıllık sıcaklık ortalaması kışın (Ocak Ayı) 6 o C'nin altına düşmez Yılda ortalama 25 gün donlu geçer Yılda ortalama 1075 gün sıcaklık 30 o C'nin üzerindedir Ortalama olarak yılın 91 günü yağışlı geçmektedir Yıllık ortalama yağış miktarı m 2 ye 7503 kg'dır En fazla yağış Aralık, Ocak ve Şubat aylarında görülür Manisa ve yöresinin tarih öncesi ile ilgili pek bilgi yoktur Salihli Sindel Köyü'nde bulunan Paleolitik Çağ'a (Yontma Taş Devri) ait fosil ayak izleri yörede insan topluluklarının yaşadığını kanıtlayan ve yaklaşık 26000 yıl öncesine tarihlenen buluntulardır Kırkağaç Yortan Köyü'nde bulunan mezarlar ise, farklı bir mezar kültürü olan Tunç Devri'ne aittir Hermessos ve Kaikos ya da bugünkü adıyla Gediz ve Bakırçay vadilerinde kurulmuş olan Tantalis (Manisa) ve Thyateira (Akhisar) bölgede bilinen ilk yerleşimlerdir Manisa'nın, Yunanistan'ın Teselya Bölgesi'ndeki Pelion Dağı civarından göç eden Magnetler tarafından kurulduğu tahmin edilmektedir Bölge MÖ 1450-1200 yıllarında Hititlerin etkisinde kalmıştır Kybele bereket tanrıçası kabartması yöredeki Hitit varlığın göstermektedir MÖ 1200'lerde ise Lidyalılar gelmiş ve Kızılırmak'a kadar bütün Batı Anadolu'ya egemen olmuşlardır Tarihte, devlet güvencesinde ilk parayı basan Lidya Krallığı'nın başkenti bugünkü Sardes (Sart) şehriydi Paktalos (Sart) Çayı'ndan çıkarılan altın madeni ile ünlüydü Lidya Krallığı gücü ve zenginliğiyle ünlü son Kral Krezüs'ün adıyla özdeşleşmiştir Ancak MÖ 546 yılında Persler tarafından yıkılmıştır İrili ufaklı çok sayıda tümülüsün yer aldığı Bintepeler Mevkii bu devri simgeleyen eserleri barındırmaktadır Bölge; MÖ 546 yılından MÖ 334 yılına kadar Pers egemenliğinde kalmıştır Sardes bu dönemde de önemli bir ticaret merkezidir MÖ 334'de Trakya üzerinden Anadolu'ya geçen Büyük İskender, Pers ordularını yenerek Suriye'ye doğru ilerlemiş ve Pers egemenliğine son vermiştir Büyük İskender'in MÖ 323 yılında ölümünden sonra satraplıkların birbirleriyle mücadelesi MÖ 301 yılında İskender İmparatorluğu'nun sonunu getirmiştirBu döneme ait en önemli eser Sardes Örenyeri'ndeki Artemis Tapınağı'dır Daha sonra Bölge Bergama Krallığı'nın egemenliğine girmiştir Bölgenin önemli kentlerinden Philadelphia'ya (Alaşehir) ismini dönemin krallarından II Attalos Philadelphos vermiştir Bergama Krallığı III Attalos'un ölümünden sonra (MÖ 133), vasiyeti üzerine Roma İmparatorluğu'nun yönetimine devredilmiştir MS 17 yılında meydana gelen büyük depremde bölgedeki Magnesia, Thyateira, Philadelphia ve Sardes gibi bütün yerleşimler büyük ölçüde yıkılmışsa da İmparator Tiberius'un katkılarıyla yeniden inşa edilmiştir Roma döneminde bölgede üretim ve ticaret canlanmış, Gediz ve Bakırçay vadilerinde mevcut tarımsal ürünlere yeni çeşitler eklenmiştir MS 395 yılında Teodisius'un imparatorluğu iki oğlu arasında pay etmesiyle Manisa ve çevresi Doğu Roma yani Bizans İmparatorluğu'nun sınırları içinde kalmıştır Hıristiyanlığın batıya doğru yayılmasında, Philadelphia, Sardes ve Thyateira kentlerinin önemli rolü olmuştur Magnesia da bu dini ilk benimseyen kentlerden olmuş sonra da önemli bir piskoposluk merkezi haline gelmiştir İstanbul 1204 yılında Latinler tarafından işgal edilince imparatorluk merkezi İznik'e taşınmıştır İmparator Iannes Ducas Vatatzes'in otuz yılı aşkın bir süre oturması sebebiyle Magnesia ekonomik, sosyal ve stratejik açıdan Batı Anadolu'nun en önemli şehirlerinden biri haline gelmiş ve imparatorluk merkezi görevini üstlenmiştir İmparator 1255 yılında Manisa'da ölmüş ve buraya gömülmüşse de mezarının yeri belli değildir Sardes, Philadelphia, Thyateira ve Magnesia Kalesi kalıntıları Bizans döneminden kalan kalıntılardır 1261 yılında İstanbul Latinlerden geri alınınca Manisa önemini yitirmiştir Manisa 1313 yılının 25-26 Ekim'ine tekabül eden Regaip Kandili gecesi Alpagı oğlu Saruhan Bey komutasındaki askerler tarafından fethedilmiş ve Saruhanoğulları Beyliği'nin merkezi haline getirilmiştir 1346 yılında ölen Saruhan Bey'in türbesi şehrin merkezindedir Yerine önce oğlu İlyas Bey, onun ölümüyle de İshak Çelebi bey olmuş ve beyliğin en ihtişamlı dönemlerini yaşatmıştır Ulu Camii ve Medresesi, Mevlevihane ve Çukur Hamam gibi birçok eseri İshak Çelebi şehre kazandırmıştır Tahminen 1390 yılına doğru vefat etmiş ve kendi yaptırdığı türbesine gömülmüştür Manisa 1391 yılında Yıldırım Bayezid tarafından Osmanlı topraklarına katılmış, ancak Ankara Savaşı sonrası Timur bölgeyi yeniden eski sahiplerine iade etmiştir 1412 yılında ise Çelebi Mehmed kesin olarak Manisa'yı Osmanlı egemenliği altına sokmuş ve Saruhan Sancağı adıyla idari bir birim haline getirmiştir Manisa 1437-1595 yılları arasında Osmanlı şehzadelerinin saltanat tecrübesi kazandıkları önemli siyasi merkezlerinden biri haline gelmiştir Bu dönemde II Murad, Fatih Sultan Mehmet, Kanuni Sultan Süleyman, II Selim, III Murad, III Mehmet ve I Mustafa gibi daha sonra Osmanlı tahtına da oturmuş padişahların da içerisinde olduğu 16 şehzade Manisa'da sancakbeyliği yapmışlardır Bu dönem zarfında Manisa'da şehzadeler ve maiyyetlerindekiler cami, medrese, han, hamam, imaret, çeşme, hastane, köprü ve kütüphane gibi birçok vakıf eserleri yaptırmışlardır Bunların bir kısmı günümüze kadar ulaşabilmiştir II Murad'ın yaptırmış olduğu başta Saray-ı Amire olmak üzere birçok eser ise zamana yenik düşmüştür 16 yüzyıl sonlarına kadar genelde sakin olan Saruhan Sancağı'nda bu tarihten sonra bütün Anadolu'da olduğu gibi eşkıyalık hareketleri görülmeye başlar Yaklaşık iki asır devam eden eşkıya, suhte (medrese öğrencisi) ve sipahilerin yağma ve talanlarından bölge büyük zarar görmüştür 18 yüzyılın ikinci yarısından itibaren bölgeye hakim olan Karaosmanoğulları bu tür hareketleri büyük ölçüde sona erdirmiştir Mondros Mütarekesi'nin 7 maddesine dayanılarak 15 Mayıs 1919' da bölgede Yunan işgali başlar İşgal sırasında Manisa Merkezde İstihlâs-ı Vatan, Cemiyet-i Müderrisîn, Demirci'de Müdafa'a-i Hukûk-u Osmânî, Gördes'de Hareket-i Milliye Teşkilatı, Kırkağaç'da İstihlâs-ı Vatan, Kula'da Redd-i İlhak, Soma'da Müdafa'a-i Hukuk ve Turgutlu'da Müdafa'a-i Hukûk-u Osmâni adlı Cemiyetler kurularak Yunan işgaline karşı mücadeleler verilmiştir 30 Ağustos 1922'deki Dumlupınar Meydan Muharebesi'nin zaferle sonuçlanması üzerin Fahreddin Paşa komutasındaki kolordu İzmir'e doğru ilerleyerek Yunan direnişini kırmıştır İzmir'e doğru kaçan Yunanlılar ve yerli Rumlar kenti ateşe vermiş, günlerce süren yangında tarihin Manisa'ya kazandırdığı büyük kültürel mirasın önemli bir kısmı yok olmuştur Yaklaşık üç yıl Yunan işgalinde kalan şehir 8 Eylül 1922 tarihinde kurtarılmıştır 1923'de Saruhan adıyla vilayet olan şehrin adı, 1927 yılında Manisa olarak değiştirilmiştir Kaynak: manisagovtr |
Manisa - Manisa Resimleri |
07-31-2012 | #3 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Manisa - Manisa ResimleriManisa'nın haritadaki yeri |
|